14. Bölüm
Beyza / UÇURUMUN BAŞLANGICI / 'DİLLERE DESTAN'

"DİLLERE DESTAN"

Beyza
beyzanur18

 

Sabahın ilk ışıkları odaya süzülüyordu. Gece, kırmızı dekolteli elbisesinin fermuarını çekti ve aynada kendine uzun uzun baktı. Ayağında kırmızı topuklu ayakkabılar, boynunda kırmızı taşlardan oluşan zarif bir kolye vardı. İncecik beli, elbisenin ona özel dikilmiş gibi durmasını sağlıyordu.

 

O sırada odaya Gölge girdi. Üzerinde siyah bir gömlek, altında siyah bir pantolon vardı; sade ama oldukça çekici görünüyordu. Gece, onun aynada kendine bakışını fark etti ve hafifçe kaşlarını çatarak ona döndü.

 

“Bu kadar şık giyinmenin sebebi ne? Öylesine bir yayın sonuçta,” dedi alaycı bir gülümsemeyle.

Gölge, aynada kendine bakan Gece’nin yanına sessiz adımlarla yaklaştı. O an odada yalnızca ikisinin nefesi vardı; zaman, ikisinin arasındaki mesafeye sıkışmış gibiydi. Gölge, bir adım daha attı ve nazikçe Gece’nin ince belini kavradı. Parmakları onun tenine değdiği anda Gece’nin bedeninden hafif bir ürperti geçti.

 

“Yayından sonra… öylesine bir yayın olmayacak çünkü,” dedi, sesi yumuşak ama içinde sakladığı duygular kadar derindi.

Gece'nin yüzü kızarmıştı ama bunu Gölge'ye belli etmedi. Ardından gülümseyerek,

"Ee, hadi aşağı inelim. Çok beklettik," dedi.

 

Gölge, odanın kapısını açtı ve ikisi birlikte merdivenlerden yavaşça inmeye başladılar. Aşağıda bekleyen Ünal’ın sabrı iyice tükenmişti. Onları görür görmez patladı:

 

"Yahu, iki saattir odada ne yapıyorsunuz? Bir kıyafet giymek bu kadar uzun sürmemeli, amına koyayım!"

 

Gölge gözlerini devirdi, yüzünde açık bir sıkıntı ifadesi belirdi. Ses tonu soğuk ve uyarıcıydı.

“Asya’nın yanında küfür etmemen gerektiğini bir kez daha söylemeyeceğim, Ünal,” dedi, kelimeleri tartarak.

 

Ünal'ın yüzüne düşünceli bir ifade yerleşti, anca jetonu düşmüştü. Gözleri etrafta gezinirken birden duraksadı.

“Lan… Asya da mı buradaydı?” diye homurdandı alçak bir sesle, ardından omuzlarını silkip sabırsızca ekledi:

“Neyse… Yeter artık, çıkalım mı? Sabrım tükendi.”

 

O sırada Gizem, yavaş adımlarla Gece’nin yanına geldi. Gözleri onun üzerinde kayarken yüzünde hayranlıkla karışık bir gülümseme belirdi.

“Ay, sen harika görünüyorsun!” dedi içtenlikle

 

Gece, gizemli bir gülümsemeyle Gizem’e baktı ve ona belli belirsiz bir göz kırptı. O sırada Gölge, Gece’ye koluna girmesi için bakışlarıyla sessiz bir işaret verdi. Gece, başını hafifçe sallayarak bu daveti kabul etti ve zarif bir hareketle Gölge’nin koluna girdi.

 

Üçü yavaş adımlarla kapıya yöneldiler. Gecenin serinliği tenlerine değiyor, karanlık sokak sessizce onları çağırıyordu. Arabaya doğru ilerlerken ayak sesleri merdivenlerde yankılandı. Gece, kolunu Gölge’nin kolundan çekmeden arabaya bindi. Ünal da ardından sessizce geçti ve arka koltuğa yerleşti.

 

Evde ise Rıfat, Gizem ve Asya kalacaktı. İçerideki hava daha sakin, daha güvende hissettiriyordu ama dışarısı... bambaşka bir hikâyeye açılıyordu.

 

Arabanın içinde sessizlik hâkimdi. Dışarıda gece ilerliyor, şehir ışıkları camlardan içeri süzülüyordu. Studio’ya doğru yol alırlarken, kimse konuşmuyor, sadece motorun düşük uğultusu eşlik ediyordu bu suskunluğa.

 

Sessizliği her zamanki gibi bozan yine Ünal oldu. Arka koltuktan öne doğru eğilerek patlayan bir kahkahayla konuştu:

“Valla bugün şenlik var!”

 

Gece, şaşkın bir ifadeyle ona döndü. Kaşlarını hafifçe kaldırmış, sorgular gibi bakıyordu.

“Şu sürprizi gerçekten çok merak ediyorum,” dedi, sesinde şüpheyle karışık bir heyecan vardı. “Hepiniz bir tuhaf davranıyorsunuz bugün.”

 

Sonra kolunu elbisesinden sıyırarak rahatsız bir şekilde çekiştirdi.

“Bir de… bu elbise beni fena sıkıyor,” diye mırıldandı. “Daha bol bir şey alsaydık keşke.”

 

Gölge, gözlerini yoldan ayırmadan usulca konuştu.

“İşin bitince hemen çıkarsın. Zaten uzun sürmeyecek.”

 

Gece, başını çevirdi ve onun yüzüne baktı. Gölge’nin sesi her zaman sakin ama içinde bir şeyler gizli olurdu—ne düşündüğünü anlamak kolay değildi.

“İş?” dedi Gece, alayla karışık bir merakla. “Siz hâlâ hiçbir şey anlatmıyorsunuz. Bu sürpriz iyice gerdi beni.”

 

Ünal, önden gülerek atıldı:

“Heyecan yapma, senin için güzel bir gece olacak. Hem… Gölge’nin planlarında kötüye yer yok, değil mi?”

 

Gece gözlerini kısıp önce Ünal’a, sonra tekrar Gölge’ye döndü.

“Umarım öyledir,” dedi sessizce. “Çünkü içimde kötü bir his var. Ne zaman siz bir şey saklasanız, sonunda ya kan dökülüyor ya da kalp.”

 

Arabanın içinde bir süreliğine sessizlik yeniden hâkim oldu. Bu defa sessizlik daha ağırdı, kelimelerden çok daha fazlasını taşıyordu. Araba, yavaşça stüdyonun önüne yaklaştı. Kapkaranlık sokakta sadece neon tabelanın titrek ışığı göz kırpıyordu.

 

Araba yavaşça stüdyonun önünde durdu.

Gölge ilk inen oldu. Kapıyı ağır ağır kapattı, ardından Gece’nin kapısını açtı.

“Hazır mısın?” diye sordu, sesi alçak ama netti.

 

Gece derin bir nefes aldı. Dar elbisesi içinde kendini sıkışmış hissediyordu ama bu, sadece kumaşla ilgili değildi. İçinde bir şey kıpır kıpırdı; merak, tedirginlik ve biraz da korku.

 

Gece, arabanın kapısını açıp dışarı adım attığında Gölge'nin elini tuttu. Tam o an, flaşlar patlamaya başladı. Bir anda etraflarını onlarca gazeteci sardı. Mikrofonlar uzatıldı, flaşlar peş peşe çakarken, kulakları sağır eden sorular havada uçuşuyordu:

 

“Gölge Bey, Faruk Güngör’ün iddialarına ne diyorsunuz?”

“Gece Hanım, bu geceki açıklama ilişkinizi mi ilgilendiriyor?”

“Bu bir itiraf gecesi mi?”

 

Ünal hemen araya girdi, gazetecileri vücut hareketleriyle uzaklaştırmaya çalışırken, “Haydi kardeşim, tamam, yeter! Biraz mesafe!” diye bağırdı. Olan biteni engellemek neredeyse imkânsızdı ama bir anlık boşlukta Gece ve Gölge hızla kapıya yönelip içeri girmeyi başardılar.

 

Stüdyonun içine adım attıklarında hava bir anda değişti. Loş ama odaklı ışıklar, dikkatle düzenlenmiş bir sahne, iki kırmızı koltuk ve önlerinde, soruları soracak olan kadın sunucu hazır bekliyordu. Atmosferde bir gerginlik vardı; sahne adeta bir hesaplaşma alanı gibiydi.

 

Canlı yayın çoktan başlamıştı.

 

Gece ve Gölge, koltuklara sessizce otururken kamera ışıkları yüzlerine çevrilmişti. Gölge sakin ve ifadesizdi, Gece ise göz ucuyla çevreyi tarayıp nefesini dengelemeye çalışıyordu.

 

Ünal da hemen ardından içeri girdi, hızlı adımlarla ilerleyip seyirci koltuklarından birine rastgele oturdu. Gözleri dikkatle sahneye kilitlenmişti.

 

Kadın sunucu, kağıtlarına kısa bir bakış attıktan sonra yüzünü kameraya çevirdi, sesi sakin ama vurguluydu:

 

“Evet sevgili izleyiciler, bu yayının uzun süredir beklenildiğini biliyoruz. Faruk Güngör defalarca Gölge Çevik hakkında ciddi iddialarda bulundu."

"Gölge Çevik ise bugüne kadar hiç cevap verme zahmetine girmedi. Ama bugün o büyük bir cevabı var"

 

"Bu geceyi o pisliğin adını anarak kirletmek istemezdim," dedi Gölge, sesi kararlı ve öfke yüklüydü. "Ama tek bir cevabım var: Yakında herkes onun gerçek yüzünü görecek. Üstelik ben, kanıtlarımla birlikte geleceğim. Şimdi, müsaadenizle..."

 

Sözlerini bitirirken ağır adımlarla oturduğu yerden kalktı. Gece, ona sorgularcasına baktı, ne olduğunu bir an için anlayamadı. Tam o sırada, ışıklar aniden söndü. Salon zifiri karanlığa büründü.

 

Birkaç saniye sonra ışıklar tekrar yandığında, Gece'nin gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Gölge, elinde bir yüzükle diz çökmüş, doğrudan ona bakıyordu.

Ve ardından Gölge, o klasik ama her zaman kalpleri titreten sözü söyledi:

"Benimle evlenir misin?"

 

Gece, şaşkın bir ifadeyle ona bakakaldı. Kalbi sanki aniden durmuş gibiydi. Böyle bir şeye hiç hazırlıklı değildi, bu kadarını beklemiyordu. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra, dudaklarında beliren bir tebessümle Gölge’ye yaklaştı, onu gömleğinin yakasından tutarak ayağa kaldırdı.

 

Sonra heyecanla bağırdı:

"Evet!"

 

Gölge, elindeki kırmızı yüzüğü büyük bir zarafetle Gece'nin parmağına taktı. O an, ikisi için de zaman sanki durdu.

 

Stüdyoyu bir anda dumanlar kapladı. Yoğun ama yapay bir dumandı bu; sanki bulutlar ayaklarının altına serilmişti. Her yerde kameralar vardı, onlarca göz, bu büyülü anı kaydediyordu.

 

Derken, sahnenin bir köşesinde küçük bir yangın belirdi—elbet bu da sahteydi. Her şey Gölge’nin planının bir parçasıydı; dillere destan bir anı yaratmak için titizlikle hazırlanmış bir gösteri.

 

Gece, etrafına baktığında yapay alevlerin onları çevrelediğini gördü ve gözleri büyüdü.

 

“Yangın çıktı! Gölge, gitmeliyiz!” dedi, sesi endişeliydi.

 

Gölge eğilerek kulağına fısıldadı:

“Gerçek değil bu... Sadece dikkat çekmek için. Rahat ol.”

 

Gece şaşkınlıkla başını salladı. “Sen gerçekten delirmişsin!”

 

Gölge ise gülümseyerek cevap verdi:

“Sayende, güzelim... Sayende.”

 

Gece, Gölge’nin gözlerinin içine baktı. O an, etraflarındaki her şey—duman, sahte alevler, kameralar—yok olmuş gibiydi. Sadece ikisi kalmıştı, zaman durmuştu.

 

Gölge, yavaşça Gece’nin yüzüne doğru eğildi. Gece de bir adım attı ona doğru. Sahte alevlerin sıcak tonları yüzlerine vuruyor, sahneyi neredeyse masalsı kılıyordu.

 

Ve sonunda, dudakları buluştu.

 

Alevlerin arasında, kalabalığın alkışları eşliğinde, ikisi de sadece birbirini hissetti. Öyle bir öpücüktü ki; geçmişi, kini, intikamı, aşkı ve umudu aynı anda içinde taşıyordu. Sanki her şey bu ana varmak için yaşanmıştı.

 

Canlı yayının altı yorumlarla dolup taşıyordu. Herkes şok içindeydi; olan biten karşısında ekran başındaki izleyiciler neye uğradığını şaşırmıştı. Ve o yayını izleyenlerden biri de Faruk Güngör’dü.

 

Yorumlar peş peşe yağıyordu:

 

“Oha! Bu kızla Gölge’nin bir alakası olduğunu sanmıyordum, resmen şok oldum!”

“Alevlerin içinde... demek ki öyleymiş!”

“Faruk Güngör kesin çılgına dönmüştür şimdi!”

“Eski şizofrenle katil görünümlü kahramanın aşkı mı? Bu artık fazla!”

 

Faruk, yorumları okudukça yüzü karardı. Dişlerini sıktı, nefesi hızlandı. Elindeki tableti hışımla fırlattı; tablet duvara çarpıp paramparça oldu. Camlar her yana saçılırken, odadaki sessizlik yerini öfkenin yankısına bıraktı.

 

Gece, yüzünü yavaşça Gölge’nin yüzünden çekti. Gözlerini kaçırmadan, içten bir sesle fısıldadı:

 

“Seviyorum seni... sahiden.”

 

Gölge, onu dikkatle süzdü. Sözleri duymuştu ama kalbinin inanması zaman aldı.

 

“Sahiden mi?” diye sordu, sesi neredeyse bir umut gibiydi.

 

Gece hafifçe başını salladı, dudaklarında sıcak bir gülümsemeyle cevapladı:

 

“Sahiden.”

 

Gece, bir süre daha Gölge’nin gözlerinde kaldı. Sonra hafifçe eğilerek, sadece onun duyabileceği bir tonda fısıldadı:

 

“Artık gidelim mi?”

Sesi yorgundu ama huzurluydu. Üzerindeki gösterişli elbise onu oldukça sıkmış, tüm gece boyunca taşıdığı o ihtişam artık sadece bir yük gibi hissettirmişti.

 

Gölge, hafifçe başını salladı. Elini uzattı, Gece’nin elini nazikçe tuttu. Kalabalığın meraklı bakışlarını arkalarında bırakarak stüdyodan sessizce ayrıldılar.

 

Eve geldiklerinde her şey sanki gerçekliğe geri dönmüş gibiydi. Gösteri bitmiş, sahte alevlerin yerini loş bir ışık ve huzurlu bir sessizlik almıştı. Gece, ilk iş olarak topuklu ayakkabılarını çıkarıp bir kenara fırlattı, sonra derin bir nefes aldı.

 

“Rüya gibiydi...” dedi, salonun ortasında durarak.

 

Gölge ise mutfağa yönelmiş, iki fincan kahve hazırlamaya başlamıştı. “Rüya mıydı, yoksa gerçek mi…?” dedi alaycı bir tebessümle, “Karar veremedim hâlâ.”

 

Gece, arkasından sessizce yaklaşıp ona sarıldı. “Gerçekti... çünkü yanındaydım.”

 

Ve evin içinde o gece başka bir sessizlik başladı. Gürültüsüz, sade ama dolu dolu bir sessizlik: huzurun sesi.

 

Tam her şey sakinleşmiş, ev huzurlu bir sessizliğe gömülmüşken, kapı bir anda hızla açıldı. Sanki odaya dalarcasına Rıfat ve Gizem içeri girdi.

 

“Gölge, sende az değilsin ha!” dedi Rıfat alaycı bir gülümsemeyle. “Ne şov yaptın ama...”

 

Arkasından gelen Gizem kahkahasını tutamayarak ekledi:

“Yayını sonuna kadar izledim. Harikaydı! Alev alev... resmen yaktınız ortalığı!”

 

Gölge göz devirdi ama hafif bir tebessüm saklamadı. Gece ise utangaç bir şekilde gözlerini kaçırdı, hâlâ üstündeki elbiseden sıkılmış gibi kıpırdanıyordu.

 

“Biz de tam unutmaya çalışıyorduk,” dedi Gece, hafif gülerek.

 

“Unutulacak gibi değil ki!” dedi Rıfat, kanepeye yayılarak. “Sosyal medya yıkılıyor şu an.”

 

Gece, üzerini değiştirmek için odaya geçti. Aynanın karşısına geçip kendini izlerken, elbisesinin fermuarını zorla açtı. Elbisesi vücudunu sıkıyor, rahat hareket edemiyordu. Sonunda elbiseyi çıkarınca bir rahatlama hissetti. Dolabına yöneldi ve yeşil askılı bluzunu, altını giydi. Makyajını silip yüzüne taze bir ifade bırakırken, odaya sessizce Gölge girdi.

Gölge, üzerine rahat bir şeyler giydikten sonra yatağa oturdu ve derin bir nefes aldı. Gözleri Gece'yi aradı, sonra yumuşak bir şekilde, "Biliyor musun Gece, bugün çok güzeldin," dedi. "Benim güzelim," diye ekledi, gözlerinde sevgi dolu bir bakışla.

 

Gece, makyaj masasından arkasını döndü ve hafifçe gülümsedi. Ardından ayağa kalkıp, Gölge’nin yanına oturdu. "Biliyor musun, Gölge, bu kelime senin ağzına çok yakıştı," dedi, sesinde tatlı bir tını vardı.

 

Gölge, Gece'nin yanına iyice yaklaşıp ona sarıldı. Odayı huzur veren bir sessizlik sardı. Her ikisi de birbirlerinin varlığında kaybolmuş gibiydi. Sıcak ışıklar odanın her köşesine yayıldı, yumuşak bir atmosfer oluşturdu. Bir süre göz göze geldiler, sonra Gölge yavaşça yastığa yaslandı, Gece de başını onun omzuna koyarak yanına uzandı.

 

Zaman geçtikçe, ikisi de derin bir huzura kapıldı. Sessizce uyudular, birbirlerinin sıcaklığında, dünya dışındaki her şeyden uzak.

 

Bir süre sonra Asya, uykusu kaçınca sessizce odaya geldi. Kapıyı araladığında, anne ve babasını birbirine sarılmış halde mışıl mışıl uyurken buldu. Başını hafif yana eğip dudak büktü.

 

“Tam bir romantik film sahnesi… ama başrolde annemle babam, tüh,” diye mırıldandı içinden.

 

Usulca kapıyı kapatıp, sessiz adımlarla odadan çıktı. Sonra doğruca Gizem’in yanına gitti. “Yer aç bakalım, bu gece buradayım,” diyerek battaniyenin altına kıvrıldı.

Gizem başını hafifçe kaldırıp mırıldandı: "Annenle baban uyumuş mu?"

 

Asya gülerek battaniyeye kıvrıldı. "Hem de nasıl! Birbirlerine öyle sarılmışlar ki sanki annemi biri gelip kaçıracak… Babam da maşallah, film kapanışı gibi gülümseyerek uyuyor!"

 

Gizem kıkırdadı. "Ne romantik! Biz de burada terk edilmiş gibiyiz."

 

Asya gözlerini kapatırken gülümsedi. "Eh, bari birbirimize sarılıp uyuyalım da yalnız hissetmeyelim."

 

İkisi de gülüşerek battaniyenin altında kayboldular, odada tatlı bir sessizlik kaldı.

BÖLÜM SONU.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 10.05.2025 22:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş