87. Bölüm

Bölüm 84 - Dirim Dinç?

Ceren Öztürk
biceruvar

 

Aylar önce paylaştığım son bölümü bir kez gözden geçirdim. O zaman 71 di, şimdi 278... Acının seyir değişliğini ve artışını görüyor muyuz? 10 Mart 2025 ile 19 Ağustos 2025 arasında sadece beş ay var. Kısacık bir zamanda kocaman hayatların yanıp yıkılmışlığı var. Bölüm atmıyor olunca belki de vazgeçilmiş bir hikaye olarak düşünülüyor fakat hangi vakit BUTİMAR'a bölüm yazmak için bilgisayar başına geçsem ilk yaptığım AnıtSayaç'a girmek oluyor. Sonra faili mechulden tutulsun ki, kimliği belirlenememişlere kadar onlarca, yüzlerce kadın cinayeti. Size de bütün bunları görünce bütün hücreleriniz parçalanır gibi hissetmiyor musunuz mesela? Veya boğazınıza bir düğüm gelip kurulmuyor mu? Artık çevrenizdeki çok iyi tanıdığınız insanlara dahi şüpheyle bakmıyor musunuz? Gerçekten de normalleştirildi mi bu yani? Bakıp geçebiliyor muyuz? Ben geçemiyorum. Olmuyor yani. Bir satır yazıyorum sonra içimde bir yerlerde canavar uyanıyor. Tüm o acı çektiren karaktersizler için satırlarda dahi şiddete yöneliyorum. Evet, evet biliyorum şiddet; kadın, erkek, çocuk, bitki veya hayvan fark etmeksizin kötü ama olmuyor işte. Durdurulması güç bir nefret kaplıyor içimi. Çevremde herhangi birisi bir kadın hakkında hakaret içermeden dahi kötü bir cümle kurunca savunmaya geçiyorum.

Evet, bu arada biliyorum. Bu ilgi çekici veya çok popüler bir hikaye olmayacak, 84. bölümdeyiz ve alenen görünüyor. Çünkü içinde savunduğu şey kadına şiddete karşı çıkmak. Anlayada biliyorum elbette tercih meselesi sonuçta fakat ben durma niyetinde değilim. Final bölümüne kadar devam edeceğim. İnce noktalarıyla, detaylarıyla, gözümüzün önünde olup olmaya devam edenleri de yazacağım. İster sevilsin ister sevilmesin...

 

Hayatta hangi kısmın kesilmesi gerektiği, hangi kısımda isyan, hangisinde durgun bir direnişe ihtiyaç olduğu anlaşılması güç bir kavramdı aslında. Dağhan'da o karar veremediği kısımda izledi günün doğuşunu. Oturduğu şezlongdan başını arkaya doğru çevirdiğinde krem renkteki yastığa dağılmış katran kara saçları süzdü bir süre. Durgun bir direniş yaşamayacaktı. İsyan çıkarmayacaktı. Fakat bazıları için bazı noktaların netleşerek kesilmesi şarttı. Sigarasını söndürüp usulca ayağa kalkarak girdi terastan içeri. Üç ufak cümleye bağlıydı netleştireceği şeyler ve üçü de birer kağıda ayrı ayrı yazılmıştı.

Erken çıkmam gerekti güzelim, seni seviyorum.

Bazı adaletsizliklere isyan çıkarmadan duru durağı olmayacağını seninle öğrendim. Günaydın güzelim...

Yıllar sonra giydirdiğin o cübbeyle yoluma devam edeceğim. Günaydın güzelim.

Seçtiği, yapacakları ilk cümleydi. O yüzden Pera'nın yanına bıraktı. Diğer iki kağıdı cebine sıkıştırdıktan sonra kadının saçlarının arasına burnunu gömüp derin bir nefes aldı. İkinci cümle kargaşaydı. Şuan hayatında ihtiyaç olmayan şey. Daha fazla görmek istemediği vahşet. Üçüncü ise kendini suçlu hissettirecekti. Adalet timsali bir adam değilken kollarını sıvayıp o adliye koridorlarına tekrar dönemezdi. Dönmeyecekti de. Bazı işlerin iki tane bakış açısı olamazdı Dağhan'a göre. Hem suçlu, hem yargılayan tarafı yönetemezdi. Gençken tertemiz bir hayal ve ideal olan o noktayı da kana ve çamura bulayamazdı.

Usulca geri çekilip odadan çıktığında bakışları kapıları açık iki odaya takıldı. Saat sabah 05:12 ydi. Meva'nın başında duran Liya sanki ona verilen işi ufacık bir açık bırakmadan yapmak ister gibi incelikle davranıyordu. Üstelik Meva bu saatlerde asla ağlayıp sızlanmaz, uyanmazdı. Ezbere biliyordu kızının uyandığı ve uyuduğu vakitleri Dağhan. Akşam saat 22:00 olduğu saniye gözlerini kapatırdı. Olduğu ortamın gürültüsü, kalabalıklığı, sakinliği fark etmezdi. 00:30 da uyanır, su içer, tekrar uyurdu. 02:00 de uyandığında ise yemekte istemezdi, su da. Güvende hissetmek isterdi ve o anlarda ya Pera'yı görüp rahatlardı, ya da Dağhan'ı. İkisinden birini gördüyse dakikalar içinde tekrar uyurdu. Tüm gece acıktığı için kalktığı tek zaman dilimi 04:15di. Uyanır, mızırdanır, ağlamazdı bile. O gün yoğun geçmediyse kendisi uyanırdı kıpırdanmalarına, eğer yorgunsa Pera yetişirdi. Henüz Meva'nın akışını bilmediği, olan bitenler yüzünden kendileri de anlatamadığı için olsa gerek Liya saat başı Meva'nın başucunda alıyordu soluğu.

Hemen dibindeki diğer odaya gözlerini çevirdiğinde yastığa uyurken başını yaslamış, şuan ise ayakları yastık üzerinde yerini almış Deva'ya gülümsedi. Mümkünatı olsa yatakta değil, tüm evde yuvarlanarak uykusuna devam ederdi Deva. Öyle ki bundan da rahatsızlık duymazdı. Yavaş adımlarla yaklaşıp odaya girdikten sonra yerde top gibi olmuş ince örtüyü alarak Deva'nın üzerine örttükten sonra yüzüne dağılan saçlarını usulca geriye çekti. Hayatında bir devrimdi Deva. Deha'ya destek olmuş, korumuş kollamıştı fakat bunları kendi de halledebilirdi. Ancak Deva için durum ve şartlar aynı değildi. Omuzunda bir ele ihtiyacı vardı, arkasında dağ gibi birine, yolu gösterecek değil aydınlatacak babaya mecburdu. Yaşı ufaktı, aklı kocaman. Bir adım atacaksa sağlam atardı zaten Deva fakat fark ettirmeden yolu önden kontrol ederdi Dağhan. Dışarıdan bakan için Dağhan dağ olabilirdi ancak kendisi için kızı kendisinin dağıydı. Boğazına takılan hissiyatı geçirmek için sertçe yutkundu ama olmadı. Hemen yan odada diğer kızının başında bekleyen genç bir kadın vardı. Acısının izleri hala cildinde duruyordu. Deva'da seneler sonra Liya'nın yaşında olacaktı. Bu bile ilmek geçirdi boğazına.

Ya böyle bir olay başına gelirse ve ben hayatta olmaz ve yardım dahi edemezsem, diye geçti içinden. Bu gecenin kararı bu değil miydi? Buydu. Kızlarını göreceği yaşlarda olan herhangi bir kadın zarar göremezdi. Deva'nın saçlarının arasına dudaklarını nazikçe bastırıp odadan yeniden çıktı. Adımları merdivenleri tüketti, çıkış kapısını araladığında Yuri'yle göz göze geldi.

'Ben halledeyim.' Diyen adama baktı birkaç saniye. Kimsenin halletmesini istemiyordu. Liya'nın o sahildeki halini hatırlıyordu, tıpkı aklından geçenleri anımsadığı gibi. Gözünün önünden hayatı boyunca tüm tanıdığı kadınlar geçmişti. Babasından gördüğü şiddet, ihtimaller dahilinde çekilecek acılar geçmişti. İyi bir an biraz bile olsun uğramamıştı. Cevap vermeden arabasına ilerlemeye başladığında Yuri'de kendisiyle beraber ilerledi. Sürücü koltuğuna geçti, o da yolcu koltuğuna oturdu.

'Dağhan, gözünü kan bürüdü, bana bırak diyorum.' Derken emniyet kemerini takan Yuri'yi yeniden süzdü göz ucuyla.

'Konuşacaksan in aşağı.'

'Ne zaman sustuğumu gördün?' cevabıyla göz devirip arabayı harekete geçirdiğinde açılan büyük kapıdan çıktı. Geçtiği tüm yollar kafa karıştırıcılığıyla meşhur olacaktı öyle de olmuştu. Bu evin içinde olanlar dışında kimseler bulamayacaktı son kalesini, bulamazdı da. Ağaçların arasında, yolu izi var gibi duran adresi belli olmayan bu nokta nice zamanlarını almıştı. Fakat değmişti. Bütün bunların sonunda sığınak, kale, kuşatma almayan o yer olabilmişti.

'Siktiğimin aklına mukayyet ol artık.' Gergin sesiyle beraber asfalt yola odaklanmış elalarını yeniden Yuri'ye dokundurdu. İğne batırırcasına olan ifadesini bozmasa da yanındaki adamın kendini ve bakışlarını pek umursadığını sanmıyordu. Çünkü bu zamana kadar Yuri'nin umursadığı tek şey canı ve sağlığı olmuştu. Haliyle lafı sözü havada kalacaktı.

'Şu aynaya bir baksana.' Diyerek dikiz aynasına işaret parmağını usulca vuran Yuri'yle kaşlarını havalandırarak kontrol etti ardında kalan evleri.

'Karın var orada, çocukların var. Ailen, bu vakte kadar hayatına dahil olan, hayatında değeri olan insanlar. Çelik bir koruma çemberi içindeler. İstediğin gibi, tam da hayal ettiğin şekilde.'

'Ne diyorsun Yuri?'

'Diyorum ki o koyduğum karanlık zihnine sahip çık. Temizledin her şeyi. Kimsenin dokunamayacağı bir yerdesin. Neden illa ki çamurda güreşeceğim diye ısrar ediyorsun. Bırak ben yapayım, çocuklar yapsın olması gerekeni.'

'Temizledim mi...' bıkkın çıkan sesiyle göz devirerek başını sağa sola salladı. Temizlemiş olsa bu kalede olmazlardı. Eğer temizlemiş olsaydı onlarca tehdit hala kulağına geliyor olmazdı. Kaç kişiye daha anlatması gerekecekti bilmiyordu ama çamurda güreşmiyordu Dağhan, o bataklığın kendisiydi. Olduğu o noktadan çıkamayacağını yıllar önce adım atarken kendisi dile getirmişti Yuri'nin ve şimdi dönüp temizsin diyordu. Yıkandığı hangi kan temiz kılmıştı onu ki böyle bir düşüncedeydi?

'Sana kimsenin bilmediği bir şey söyleyeyim mi?' konuyu değiştirmek için, belki de Pera'nın ne yapacağından emin olmadığı bir dönemde olduklarından kimseye tek laf edememişti ama Yuri'ye söyleyebilirdi. Çünkü biliyordu ki bu haberle ne havalara uçardı, ne de farklı bir haberle vahvahlanırdı.

'Kimse bilmese de ben biliyorumdur ama hadi söyle bakalım.' Diyerek iç çeken Yuri'yle gülümsedi.

'Yeniden baba oluyorum.'

'Biliyorum.' Durağan tepkisine kaşları çatıldı anında. Kendi bile bilmezken nasıl Yuri biliyordu ki?

'Nasıl biliyorsun?'

'Yengeyi böyle bir dönemde tek başına test almaya göndereceğimi sana ne düşündürdü?'

'Testi beraber yapmadınız ya Yuri!'

'Fark eder mi? Eve geldiğiniz gece söyleyeceğini düşündüm. Düşündüğüm gibi de oldu. Senin de ne zaman ne söyleyeceğini biliyorum. O da düşündüğüm gibi oldu. Kimse ortalığın talan olduğundan haberdar olmasın diye evin çevresini boşalttım. Çokta iyi yapmışım. Senin değil ama yengenin kükremesini tüm cihan duydu.'

'O kadar gürültü yaptık mı? Çocuklar uyanmayınca, abartmadık sandım.' Yüzü sıkıntıyla buruştuğunda Yuri usulca omzu silkti.

'Odalar arası sıkıntı olmaz bağrışınız projeyi biliyorsun ama kış bahçesiyle arka bahçe arasında, üstelik pencere de açıksa duyulmaması mümkün değil. İyi de oldu aslını istersen.' Kaşları havalanırken Yuri iç çekerek başını geriye attı.

'Yengenin bağırması iyi oldu. Senin de öyle. İkiniz de susup içinize atacaktınız yoksa. Sen sinir krizi geçirirdin, ki bence tam zamanında yükseldin. O zaten hamile stresten oturup düşünürdü, bebeğe zararı olurdu.'

'Pera hala bana nasıl güveniyor bilmiyorum. Aklım almıyor. Bazen bakıyorum ona geriye çekilip, tek bir yalanda dahi çekip gidebilecek bir kadın, böyle şeylere gelemez, tahammül edemez dahi. Güçlüymüşüm, hükmüm varmış, umurunda olacak bir kadın değil o.'

'Pera sana güvenmiyor Dağhan.' Kafasına kalın bir odunla vursa bu kadar can alıcı olamazdı herhalde. Fakat kendine güvenmiyorsa karısı neye güveniyordu. Neden o gözünün önündeki Pera kendini defalarca kez terk edecekken şimdi durabiliyordu?

'Pera sana olan aşkına güveniyor. Sana asla.' Diye devam etti bahçesine girdikleri hastaneyle. Dağhan arabayı park ederken sessiz kaldı ama kontağı kapattığı an Yuri'ye çevirdi gözlerini.

'Aşkı o kadar mı kararttı gözünü yani?'

'Senin gözünü karartman kadar değil. Hala kontrol ellerinde onun. Sen peki? Senin kontrol elinde mi?'

'Elimde.' Kendinden emince başını sallasa da Yuri dalga geçercesine gülerek indi arabadan. Dağhan'da indiğinde aracın üstünden kendine bakan Yuri'ye odaklandı.

'Bok elinde. Pera sana şuan dönüp benim için kafana sık dese, bir an düşünmezsin. O aşkına hükmediyor, sen aşkına kul kölesin. Aranızdaki fark bu. O her şeyin farkında ve buna çıldırıyor. Sen, her şeyi Pera kadar görüyorsun.'

'Ve benimki boktan bir durum.'

'Öyle.' Derken salladı başını usulca. İkisinin de adımları hastaneye ilerlerken geçtikleri danışmadan sonra asansörü çağırıp beklemeye başladılar, 'Bak bir son dönemde yaptıklarına. Sadece bir tanesini kendim için yaptım diyebilir misin? Bırak kendin için yapmayı, duruşum, işim veya itibarım içindi diyebilir misin?' soru uzunca düşünülmesi gereken bir yerdeydi. Fakat Dağhan bunu irdelemek istemiyordu. Ne fark ederdi ki? O baştan ayağa Pera'ydı. İtibarı da karısıydı, işi de, duruşu da. Varoluş amacı o kadını sevmekti sanki. İşte bu yüzden de fark etmiyordu.

'Kim demişti... Kontrolsüz güç, güç değildir.' Derken gelen asansör kabinine geçtikten sonra Dağhan gideceği noktayı bilmediği için yedinci kata dokundu Yuri.

'Neden bana şuan kontrolsüz olduğumu savunuyorsun?'

'Çünkü öylesin. Halimize bak. Hastaneleri sevmezsin, böyle işlerle kendin uğraşmazsın, bunları zamanına layık dahi görmezsin. Daha doğrusu görmezdin. Peki şuan ne yapıyoruz?' kaşlarını cevap vermesini istercesine havalandıran Yuri'ye iç çekerek baktı. Haklı mıydı? Evet. Peki bunu itiraf edip kabullenecek miydi Dağhan? Asla.

'Hep kendi işimi kendim hallettim Yuri.' Dediğinde kat sesiyle beraber kapı açıldı. Önce Dağhan çıktı kabinden hemen ardından Yuri.

'Bana yalan söyleme bari. Kata basmasam yoğun bakımın burada olduğundan haberin olmayacak.' Sitemkardı, biraz da isyankardı ancak emindi Dağhan. Yuri kendine ne kadar kızarsa kızsın, ne kadar baş kaldırırsa kaldırsın öyle veya böyle yanında duracaktı. Zaman içinde o berbat yüzünü görüp kaçmayan nadir insanlardandı.

'Sence Pera gerçekten bana o kadar aşık mı?' sorusuyla ikisinin de ilerleyen adımları duraksadı. Yuri'nin yüz ifadesi gerçekten inanamaz gibi gergin bir o kadar da sorgulayıcıydı.

'Şurada şu soruyu sorup hala kontrol bende diyorsun. Ayrıca doğuştan görme engeli olan birine sorsan bunu sana kör müsün der. Karının sana nasıl baktığından bir haber misin lan sen?'

'Haberdarım. Sadece bazı şeyler imkansızdı Yuri, imkanlı hale getirene kadar öyle azaplar gördüm ki, şimdi gerçek değilmiş gibi geliyor. Anlıyor musun?'

'O herif yok artık Dağhan. Kalbine kazık çakacak, kanını emecek, hayatını sikecek herif yok. Belki de her an Pera'ya bir şey olacak, gidecek, senden alınacak korkusunu aşsan sinir krizine de girmeyeceksin, karının aşkını da göreceksin.'

'Bana o hayat öğretilmedi Yuri, bunu ben kadar iyi biliyorsun.'

'Biliyorum fakat ızdırabını sikeyim demekten de kendimi alıkoyamıyorum.' Sessiz isyanıyla tekrar yürümeye başladıklarında geldikleri kapı önüyle Dağhan gülümsedi fakat onun bu keyif alır halini bozan yine Yuri olmuştu.

'Karın sana senin olduğundan daha çok ve gerçek şekilde aşık. Ne yaparsan yap onu hayal kırıklığına uğratma.'

'İşte tam da bu yüzden buradayım.' Kapının kulpuna basıp içeri adım atarken mırıldandığında gözleri önüne açılan bembeyaz hastane odasındaki tek yataktaki bedene odaklandı. Orada yatarken bakışları kendine dönse de tanıyamamıştı belli ki. Sadece kaşları çatılmış, tepkisizce Dağhan'ı inceliyordu. Ne zaman ardından giren Yuri kapıyı örtüp kendini gösterdi o zaman korkuyla büyüdü gözleri.

'Polisi çağırırım! Gidin buradan!' yükselttiği ses dahi fazla değildi, odanın kapısını aşamazdı. Hala yara içinde olan yüzü sayesinde bağıramıyordu ki polisi çağırsın. Gerçi buraya kadar kararlıca gelmiş Dağhan söz konusuyken poliste gelmezdi. Dağhan'ın o bilinmeyen yüzünde her oyunun kuralına göre oynandığı gerçeği vardı. Zar atılması gerekiyorsa atılırdı, kart çekilecekse beklenmezdi, bir insana azap olunacaksa zamansız anda olunurdu. Tıpkı farklı bir yere intikal etmeleri gereken polisin olması gerektiği gibi görev başında bulunması gibi.

'Polis çağır Yuri, yorma arkadaşı hasta yatağında.' Diyerek güldü Dağhan. Kısılan gözlerinden dahi ateşler kendini belli ederken göz ucuyla ellerini kontrol etti. Yaklaştı usulca. Sağ elinde serum falan yoktu.

'Öldürmeye gelmedim. Uğraşmam senin gibi birini öldürmekle zaten.' Derken yüzü buruşsa da adamın sağ elini avucu arasına aldığında yüzündeki gülümsemeyi bozmadan sıktı dişlerini.

'Daha fazla azap çekmen lazım. Kolay mı öyle huzura ermek, arkandan birilerinin dua etmesi.' Sıkıştırdığı parmaklarıyla karşısındaki haysiyet yoksununun yüzü buruşmaya başladığında derin bir nefes aldı.

'Önce tek tek parmaklarını kırmam lazım.' Daha çok sıkılaştı eli, 'Ona, Liya'ya yaşattığın cehennemi yaşatmam lazım, yiyecek ekmek, içecek su bulamaman lazım. Anlıyor musun?' avcundaki parmakları tersine çevirirken çıkan sesler Yuri'yi dahi rahatsız etse bile mimikleri kıpırdamadı Dağhan'ın. Odada sadece ufak bir inleme vardı.

'Kaburgaların çatladı mı senin hiç?' diyerek dikkatle baksa da Yuri'ye kenardaki masayı işaret etti.

'Bu kırılan parmaklarınla vurdun o kadına değil mi? Söyle, hiç çatladı mı kaburgaların şiddetten? O yüzden bilerek mi kaburgalarını çatlatacak kadar dövdün?' hırslı sesi hırıltı gibi çıkarken masayı ne yapacağını merak eden Yuri'yle şok içinde inleyen herifi tuttuğu gibi yatakla bağını kopardı. Başıyla masayı yatağa bırakmasını işaret ettiğinde itiraz için ağzını açacak olsa da vazgeçti Yuri. Bu saatten sonra itirazını duymazdı. Onun da tam olarak bahsettiği o gözünü kan bürüme kısmı burasıydı. Yemek masasının demir kısmını sürükleyip yerleştirdiğinde tuttuğu bedeni de bir anda bıraktı Dağhan.

'Kaç kaburgaydı Yuri?'

'Soldan üç kaburgası çatlak.'

'Soldan üç kaburga...' beklemeden geçirdiği şiddetli yumruklarıyla nefesi kesilir gibi olan bedenin tekrar kıyafetini topladı.

'Bulduğumuz gibi bırakalım.' Çekti masayı Yuri. Hayatı boyunca robot olmak için yetiştirilmişti ama bazen Dağhan'ı şaşkınlıkla izliyordu. Çünkü biliyordu. O eğitim almıştı, Dağhan her şiddetin deneği olmuştu.

'Seni Resul, seni sen kendini öldürmeye karar verene kadar pişman edeceğim.' Soluk zorluğundan yüzü kıpkırmızı olmuş haline rağmen gözünün içine baktı. Sadece bir tehdit değildi, bunu bilsin istedi.

'Yaşadığın her bir andan pişman olacaksın. Yaşattığın her anı geri almak isteyeceksin. Azrail'in anını kovalayacaksın Resul. Sen iyileşeceksin. Ben hisset diye tekrar geleceğim. Sen bitti şükür diyeceksin. Ben karabasan gibi şükür diyeceğin yerde olacağım. Yıllardır Liya'ya yaşattığın her tedirginliği yaşatacağım sana. Yaşamayacaksın fakat ölemeyeceksin de. Bulamadıysan, tanımadıysan söyleyeyim. Ben Dağhan Kalaycı. Yerim yurdum belli. Seni yersiz yurtsuz bırakmadan da durmayacağım. Şimdi sağlam parmağın varsa ara polisi.' Usulca geri çekildikten sonra direkt olarak odadan çıktığında ardından takip eden Yuri koşar gibiydi.

'Protokolü başlat.'

'Dağhan, biraz duralım.'

'Başlat Yuri.' Keskin sesine rağmen sıkkınca nefesini bıraktı Yuri. Delirmişti yine. Bağlasalar durmaz, durdurulamazdı ve burası sadece ilk duraktı. En hafif olanı.

'Biraz nefes alacak zaman ver. Bu halde protokolü başlatsak da işe yaramaz.'

'İsmini dahi unutacak o şerefsiz. Sana ne diyorsam onu yap.' Sıkıntıyla düştü omuzları ama kata uğramış asansöre Dağhan'la beraber kendini attı. Durdurulması imkansız bir herifti. Üstelik saat daha sabaha karşı dörttü. Bu saatte başlayan böyle bir mesaide hiç hayır diye anılmazdı.

'Kızın kaburgalarını çatlatmış mı gerçekten?' bir saattir süren sessizliklerini restorana girdikleri dakika bozdu Yuri. Liya fiziken sağlıklı gibi duruyordu. Dağhan bunu dediyse elbette bir şeyleri bildiği için demişti ancak yine de ihtimal vermiyordu. Bilirdi kaburga çatlağının nasıl olduğunu. Eğer öyle bir şey olsa hissettirirdi insan.

'Özel sağlık raporu istedim iş başlangıcı için. Detaylıydı.'

'Peki benim söylediğim sayı? Ben onu kafadan attım, sikeyim doğru da değil.'

'Bölge doğru. Sol. Bütün kaburgalarında çatlak izleri var. Eski, yeni... Birisi benim kızlarıma el kaldıracak olsa dünyayı dar ederim. Tek başına diye kadının sol tarafını çürütmüş. Liya kendisi farkında bile değil. Sol kulağında işitme kaybı var. Bildiği sadece kırılan parmağı. Elinde de çatlak var. Parçalamış kadını resmen. Dört bir yana dağıtmış.'

'Nasıl bir insanlık bu ya...' Yuri buruşan yüzüyle önüne bırakılan kahveden bir yudum aldığında Dağhan başını sağa sola sallayıp sigarasını yaktı.

'Öyle hastanelere götürmüş ki, ya gerçekler gizlenmiş, ya darp raporu alamamış. Onları da istiyorum Yuri. Gizleyeni, saklayanı, o raporu o kadının eline çıkarıp vermeyeni, hastane polisini haberdar etmeyeni, varsa görüp geri çekilen polisi. Hepsini istiyorum. Ailem güvende. İşte tam da bu yüzden, gerekirse herkesin eceli ben olacağım.'

'Tehditler Dağhan? O siktiğimin tehditleri senin canını da kapsıyor.'

'Hepsini bir bir pişman edeceğim. Herkes kimin yaptığını bilip, adımı dahi söyleyemeyecek.'

'Sen bu denli şiddete meyilli biri değilsin.' Yuri'nin kararlı cümlesiyle gözlerine odaklandı. Değil miydi sahiden? Aslında bu kadar meyilliydi. Canavar gibi yetişmiş her çocuğun sonuydu Dağhan. Sevgi ile şiddet arasında arafta kalıp ikisine de tutunmuştu. Annesine sevgisi, babasına nefreti vardı. Her dirheminden kin kadar duygu da akardı. Fakat bu meselelerde, tüm bu olanlarda tek hissiyat vardı bedeninde ve zihninde gezinen. Nefret. Durdurulması güç bir nefret üstelik.

'Ben şiddetin kendisiyim Yuri, senelerdir anlamadın mu bunu?' sorusuyla karşısındaki adamın sıkkın bir nefes verdiğini fark etti. Yuri'ye göre Dağhan ne yapacağını bulamamış genç bir adamdı. Gözünde hala seneler önceki diş sıkan hali ve sinirine vurduğu ketlerle yaşıyordu. Bu harplere rağmen nahifti, kendini bilen biriydi. Ancak işte söz konusu Dağhan'ın nasıl olduğu değil, gördüklerinin ne olduğuydu. Şimdi bulundukları konum da affedilmez acı ve azapla doluyordu. Son zamanlarda sürekli olduğu gibi.

'Kim için geldik buraya?' dediğinde Dağhan'ın bakışları da çevrede gezindi. Senelerdir olan bir restoran nelere şahitlik edebilirdi mesela? Aşkına şahit olmuştu burası. Sevdiği kadına mühürlemişti onu. Kız kardeşinin onurlu baş kaldırısını görmüştü. Tehditler ve şantajları tam kalbine saklamıştı. Acı da vardı bu duvarların ardında, ihanette, sinsi bir varoluşta.

'Dinç...'

'Dirim Dinç?' şaşkınlıkla kendini süzen yüze başını sallayarak onay verdi. İlk akla gelen isim için gelmişti. Yuri'nin dahi gerilmesine sebep olacak bir isim için bugün kanı da pusu da yutan bu restorandaydı.

'Dirim'le savaşmaya kalkamazsın Dağhan.' Dedi panikle. Oturduğu koltuk batar gibi ayağa kalkan Yuri'yi süzdü fakat belli ki bir şeyler söylemek için zaman bırakmayacaktı, 'Herkes olabilir ama Dirim olmaz. Çocukluğunuzdan beri birbirinizi tanıyorsunuz. O senin ne olduğunu biliyor, sen onun. Düşman olamayacak kadar tanıdıksınız. Dirim bu işin dışında kalmak zorunda.'

'Aksine, tam ortasında olmak zorunda.' Verdiği cevapla kahvesinden keyifli bir yudum aldığında Yuri birkaç adım atsa da hızlıca kendine yeniden döndü.

'Kuralların ne oldu senin? Her oyunun kuralı var, bunlar da benim demiştin. Onlara ne oldu? Dirim kardeşin gibidir.'

'Hangi insan kardeşiyle 10 yıldır görüşmez Yuri?' kapıdan gelen ses aslına bakılırsa Dağhan'ın da hislerine tercümandı. Karşısındaki iki metreye yakın, oldukça güçlü bir bedene sahip, gömlekten dahi bütün vücudunda varım ben diye bağıran dövmeleriyle, sarışın ve mavi gözlü adam olabildiğince haklıydı.

'Veya şunu sorayım, hangi insan kardeşinin düğününde olmaz? Yeğenlerine doğum hediyesi falan takmaz. Ne bileyim insan kardeşiyle en kötü aile yemeği yemez mi?' önünde durduğu kapıyı dahi gizleyen bedeniyle ellerini cebinden çıkarmadan konuştu adam. Dilini dişlerinin üzerinde gezdirdikten sonra cık sesi çıkardı. Görünüşü bile ürkütücüydü fakat dışarıdan birisi bu sarışın adamı tahlil etmeye kalksa çok sporla uğraşan, Alman bir adam dışında yorum yapamazdı. Dirim'in bakışları ılıman iklimdi ama duruşu Sibirya soğuğunu anımsatıyordu. Keza bir kapı ağzında ne kadar tehditkar durabilirse bir vücut o kadar tehditkardı.

Yine de buradaydı işte. Seneler önce kalbiyle bağlı olduğu bu topraklardan kaçar gibi giden, sert çehresinin Dağhan'a dost hissiyatını hatırlattığı adamlardandı. Gücü değil, varlığıydı etkili olan. Zaten bazı insanlar sadece bu yüzden bile aranırdı. Dirim Dinç aranan ve hasret kalınan o adamdı. Tam da buradaydı. İhtiyaç olunan yerde üstelik yardım et dahi demeden...

 

Bölüm : 19.08.2025 17:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ceren Öztürk / BUTİMAR / Bölüm 84 - Dirim Dinç?
Ceren Öztürk
BUTİMAR

1.34k Okunma

297 Oy

0 Takip
88
Bölümlü Kitap
TanıtımGüzel YarınlaraBölüm 1 - Şarap Seçimi Nasıldı?Bölüm 2 - Yabancı O TatlımBölüm 3 - Çuval Giysen Yakışır Diye Çuval Giymen GerekmezBölüm 4 - Her Şey Cebimdeki CüzdandaydıBölüm 5 - SansürsüzBölüm 6 - Şiddet?Bölüm 7 - Dikkat Et De Isırmasın KardeşimBölüm 8 - Oku DağhanBölüm 9 - İnsanın Şansı Bazen İmtihanıdırBölüm 10 - Herkes Sadece Kendi Yangınından Sağ ÇıkarBölüm 11 - İnsanlar Hep KonuşurBölüm 12 - Bu Düzen Düzenli Değil De O YüzdenBölüm 13 - Çok Ziyan Etti Beni DeryaBölüm 14 - UnutacağızBölüm 15 - Değecekse YanalımBölüm 16 - Garip Hissediyorum En BaştaBölüm 17 - Emniyetle Mi Konuşuyor O?Bölüm 18 - Becerebileceksen MemnuniyetleBölüm 19 - Doğrular Her Gün DeğişiyorBölüm 20 -Daha Önce Yaktın Sen BeniBölüm 21 - Benden Her Fırsatta KaçıyorsunBölüm 22 - Sen Benim SarhoşluğumsunBölüm 23 - Biz KadınlarBölüm 24 - Bu Saatlerde İçimin Cenazesi Kaldırılıyor GeneldeBölüm 25 - The Devil Wears PradaBölüm 26 - Uyan Pera!Bölüm 27 - Gökyüzüne Dokunamayan Gökkuşağı Mı Olur?Bölüm 28 - Her Zerrem Sen Olmuş...Bölüm 29 - Sen Bir KaossunBölüm 30 - Utanırdım KendimdenBölüm 31 - Yaratık Mı Diyorsun Sen Bana?Bölüm 32 - Kaybetti İzimiziBölüm 33 - Herkesin Mafyası Kendine TatlımBölüm 34 - Böyle BekleyememBölüm 35 - Demek Yaramıza Deva Olmaya GeldinBölüm 36 - Prenses, Kraldan Bir Söz AldıBölüm 37 - Oysa Ben En Çok Sana GerçeğimBölüm 38 - Dedi Kurtlar Vadisi ÇakmasıBölüm 39 - Ben Onun Tek Arkadaşı Olmak İstemiyorumBölüm 40 - Görüşürüz Deva'nın BabasıBölüm 41 - Hayatta Yapabildiğim Tek Doğru Pera'yı SevmekBölüm 42 - Tehdit Etmeye Mi Çalışıyorsun?Bölüm 43 - Haddi Olmasa Da YüreğimBölüm 44 - Sana Rastlamak Güneşe Dokunmak Kadar YakıcıydıBölüm 45 -Kaçarak Evlenmek İçin Geç Mi Kaldık?Bölüm 46 - Her Biri On Kaplan GücündeBölüm 47 - Elli Kez Falan Vurdular SeniBölüm 48 - Aşk Tamam Yaş EksikBölüm 49 - Evlenme Teklifi Mi Ediyor O?Bölüm 50 - İnsan Kayarken Nasıl Konuşabilir?Bölüm 51 - Narkotik Değil, Organize ŞubeBölüm 52 - Hangi Kot Pantolon?Bölüm 53 - Nakit Taşımazdı YanındaBölüm 54 - Beş Ocakta Ne Oldu?Bölüm 55 - Yasın Beş EvresiBölüm 56 - İnkar, Öfke, Pazarlık, Depresyon, KabullenmeBölüm 57 - Senin Dağına Kim Kar Oldu?Bölüm 58 - On Tane DikişçikBölüm 59 - Ölmeyi BeceremediğimdenBölüm 60 - Kör Bir Sokak GibiBölüm 61 - Hayırlı Olsun GülümBölüm 62 - Dakika Bir Gol BirBölüm 63 - Sen, Benim Yüreğimin EvisinBölüm 64 - Kediler Dokuz Canlı Olmaz Mı?Bölüm 65 - Çin Seddi YıkılırBölüm 66 - Alıç, Aklını AlıçBölüm 67 - Çünkü Efkardan Kendimi YaktımBölüm 68 - Ulan IrmakBölüm 69 - Senden GGDK Talep EdiyorumBölüm 70 - Benim Hep Bir Planım VardırBölüm 71 - İlk Sürüm, Son Sürüm, Yeni SürümBölüm 72 -Sen Fazlalık DeğildinBölüm 73 - Olağan Düzeni Yıkıp, Yerine Seni KoydumBölüm 74 - Erkek Kardeş TerörüBölüm 75 - O Dağ Eksik OlmasınBir Yılın Daha Başı - D.K.Bölüm 76 - Hayat Bana İstediğini YapsınBölüm 77 - Bir Bardak IrmakBölüm 78 - Você é Minha AlmaBölüm 79 - Son İhtimalBölüm 80 - Sen ve Seninle OlanlarBölüm 81 - Bedelini Anılarımla ÖderimBölüm 82 - İlk Gün GibiBölüm 83 - Ruhun Hala EmanetimBölüm 84 - Dirim Dinç?Bölüm 85 - La Belle Endormie
Hikayeyi Paylaş
Loading...