88. Bölüm

Bölüm 85 - La Belle Endormie

Ceren Öztürk
biceruvar

Selamlarrrr... Hellolarrrr... Merhabalar.... Aşırı uzun bir zaman oldu kabul, fakat buradayım. Özellikle ve önemle kendilerini belirtip buradayız diyenler için. Bir de üzerinden vakit geçse de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü için... Neden başlamıştı, ne görmüştüm burada, neden ismi Butimar'dı yeniden hatırladım aslında. 8 Mart başlangıcımızdı sonuçta. Bugün üzerinden kocaman üç yıl geçmiş, her bölümünde bana yeniden hem kız kardeşlerimi, hem de kız kardeşlerime gerçekten değer veren diğer kardeşlerimi gururla anımsadığım, birçok kez isyana yöneldiğim bir yoldu Butimar. Butimar'la kendi kanatlarımı gördüm çünkü, onunla hissettim içimdeki gücü ve ben olmayan o güzelim kadınların güçlü duruşlarını. İnsan damarlarında bir güç, duygu, samimiyet hisseder ya her bölümde öyle oldum. 25 Kasım, aslında büyük bir duruş olsa da ben maalesef ki yine o anıtsayaç paylaşımında bulunup bölüme öyle geçeceğim. Çünkü yıl 2025, senenin son ayına girmemize bir gün kala türlü türlü bahaneler bulunarak katledilen 419 kız kardeşimiz var. 334 günde kaybedilmiş 419 hemcinsimiz...

Bölümlerden daha fazla haberdar olmak için;

instagram: BiCeruVar

Dağhan yarım ağız gülüşle Yuri'ye göz attığında onun dahi duruşunu değiştirdiğini görerek iç çekip ayağa kalktı. Dirim böyleydi. Basite alınacak gibi duran hali onu tanımayan insanlar için geçerli olurdu. Tanıyanlar ise istemsizce isminin dahi geçtiği ortamda hiza alır kuşkuyla çevreye bakınırdı.

'Gerilme Yuri...' dedi Dirim ufak adımlarla elleri cebinde yaklaşmaya başladığında. Adımları Yuri'nin yanına kadar sürdü fakat dibine gelir gelmez duraksadığında başıyla rahatça oturan Dağhan'ı işaret etti.

'Ben onu öldüremem, o da beni. Can bağı farklı nihayetinde. Fakat düğününe davet etmediği, çocuğu doğarken yaşanan kaostan haberdar etmediği ve başını belaya sokmaktan vazgeçmediği için biraz sinirliyim ona. Unutmadan sabahın köründe beni buraya gelmek zorunda bıraktığı içinde...' Yuri'nin omuzuna dostça vurduğunda iç çekerek gülümsedi.

'Bana kahve ısmarlarsan sakinleşebilirim. Türk kahvesi tercihim, yıllar oldu adam akıllı bir kahve içmeyeli.' Bir adım daha attığında Yuri'nin gözleri Dağhan'ı bulduğunda o başını onay verircesine salladı sadece. Tabi hareket etmesiyle Dağhan'da ayağa kalktı. Bir adam seneler geçse de nasıl olurda yaşlanmazdı anlam veremiyordu. Bugün kendi saçlarının arasında beyazlar varken, yeri geliyor tüm antrenmanlarına rağmen yorulmuş hissiyatından kopamıyorken karşısında dimdik duruyordu Dirim.

'Zayıflamışsın, umarım yağdan vermişsindir, kastan verdiysen kalbim kırılır.'

'Uzun zamandır ağır çalışmıyorum, bilmiyorum aslını istersen, ikisi de olabilir.'

'Evlilik çökmene neden olmuş diyeceğim ama bildiğim kadarıyla yenge eli maşalı. Türkiye'ye ilk adım attığım saatlerde ondan dayak yemek istemem.'

'Keşke seni de evliliğin çöktürdüğünü iddia edebilsem Dirim.' Birkaç adımda yaklaşıp yüzünü iyice süzdüğünde adam anında başını sağa sola sallamıştı.

'Gözümü kör edecek kadar aşık olduğumda sende bana söylersin. Neyse... Kaç yıl oldu?'

'10 değil, tamı tamına 12 sene.'

'Zaman fazla acımasız.' Başlarını onay verircesine sallarken ikisinin de yüzlerindeki gerginlik usulca silinmeye başladı. Herkes onları düşman bilirdi. Dirim Dinç ve Dağhan Kalaycı, hayatları boyunca karşı karşıya getirilmemesi gereken iki ezeli düşman. Canları, kanları ve nefeslerinin son anlarına kadar sebebi bilinmeyen bu düşmanlıkta ateşkes olamazdı. Dirim'in çevresinden kimse bilmezdi Dağhan'la arasında kuvvetli bağı. Dağhan'ın çevresinden ise sınırlı insanlar bilirdi. Onlar da bağ değil, birbirini tanıyan iki insan olduklarından haberdar olurdu, çok az insan da birbirlerini kardeş gibi gördüklerinden haberdardı. Bir de sürekli ikisi arasında kaldığı ve suları durgun tutmayı büyük çabayla sağladığı düşünülen Devrim Ege Şehzade...

'Ülkene hoş geldin Dirim.' Diyerek adama sertçe sarıldığında o da karşılık vermekten kaçınmadı.

'Hoş buldum kardeşim.' İkisi de birbirlerinin sırtına vurduktan sonra ayrıldıklarında Dağhan masayı işaret ederek sandalyesine döndü tekrar.

'Kendini içeri kapattırman aptallıktı.' Derken yerleşti Dirim koltuğa. Zaman geçirmeden cebinden çıkardığı sigarasını ateşledikten sonra yerine iyice kurulup etrafa bakındı.

'Ege yok mu?'

'Birazdan-'

'Burada Dirim bey, bir maruzatınız mı vardı, emredin yerine getirelim.' Devrim'in gülerek içeriye dalmasıyla ikisi de tebessüm etti. Kendi içlerinde olan iletişimi birisi dışarıdan görse birine dahi kötü yakıştırmalar yapamazdı. Herhangi birisi onlar için işlerinde güçlerinde, iyi aile çocukları derlerdi. Fakat ellerinin uzanmadığı yer de başlarına açmadıkları bela da yoktu işte. Yaklaşmaya başlayan Devrim'le Dirim ayağa kalktığında o ikisi de sıkıca sarıldı. Onların aralarından su dahi sızmayacak bir dostluk vardı fakat sus sığmıştı. Ne kadar vakit geçerse geçsin üç adam birbirinden haberdar, yeri geldiği zaman destek atacak kişilerdendi. Sonra, on iki koca sene önce ise kıyamet gibi bir gün yaşamıştı.

Dirim duruşu görünüşü ile sert ve taviz vermez görünse de dört abladan sonra doğmuş evin tek erkek çocuğuydu. Hayatı boyunca ablalarının zorbalamaları arasında güç kazanmıştı. Aslı Çerkez olan bu ailede evi çekip çevirdikleri kadar Dirim'in aklını da çekip çevirmişti o dört kadın. Annelerini ufak yaşta, Dirim'in dünyaya gelmesiyle kaybetmişlerdi ancak adam bu vakte kadar anne eksikliğini bir gün olsun hissetmemişti. Yediği yemekten içtiği suya kadar en büyük ablası Karaca ilgilenmişti onunla, derdi olduğunda Karaca'nın bir küçüğü olan ablası Peren, düzenli olsun diye Peren'in bir küçüğü Dilge çabalamış, en küçük ablası Alin ise kadınlar ve aile ilişkileri konusunda sık sık başının etini yemişti. Aslında söz konusu aile kurmak olunca Alin ablası tek başına mücadele etmemiş, hepsi birden üzerine yürümüştü. Fakat kader bu ya sülalelerinin ilk ve tek erkek çocuğu olmasına rağmen gönlü bir güzele düşmemişti. Yaşlılıktan babalarını kaybetmeden 2 sene önce bütün ablaları gibi en küçük ablası da evlenip güzel bir yuva kurmuştu. Ama pustu işte, gizdi, kandı, vahşetti.

Bir kış vaktiydi o kara gece. Buz gibiydi ancak bir o kadar da cehennem kadar boğucu. Dirim hayatı boyunca çaldığı, bildiği, ezberlediği üç kapıyı gezmiş, dördüncüye gitmişti. O kış Ramazandı. Hayatı boyunca ona tevazuyu öğretmiş dört kadının evinin kapısını da zaten sınırlı vakitlerde çalardı. Genelde bahane bulamazdı ama Ramazan ayı bunun için biçilmiş bir kaftandı. Bir şey diyemezler, hatta demezdi enişteleri, dönüp bakılacak olursa koskoca varlığın, sermayenin tek yöneticisi, Dinç ailesinin olan tüm birikimini yönetecekte ablalarının gönül rızasıyla Dirim olmuştu ve asla ablalarının hakkını yememişti. Fakat insan en nihayetinde diye düşünerek pek fazla ablalarının evinin içine dahil olmaz, yemektir içmektir hepsini kendi evinde hallederdi. Ramazan aylarını sevmesinin başlıca nedeni de ablalarının yalvar yakar yemek ye, bir şeyler iç diye tutturmamasıydı. O akşam ezana 2 saat kala çıktığı evden Alin ablasına gidecek olsa da yolda göğüs kafesinin ortasına bir ağırlık çökmüştü. Öyle ki gidene kadar sanki hava ağırlaşmış, Dirim'in omuzlarına basıp yeryüzüne gömmek istemişti onu. Eve vardığı dakika da bir gariplik sezmişti.

Alin ablasının eli biraz yavaştı. Öyle acele ile bir şeyler olup bitirmez, usul usul uğraşırdı. Bu yüzden de iftar hazırlığını saatler öncesinden yapar, masaya yaz kış demeden konulacak her şeyi elinden gelse günler önce dizerdi. Gariplik zaten burada kendini göstermişti. Henüz evin bahçe kapısına uzanan parmaklarına rağmen mavi gözleri mutfağa takılı kalmıştı. Işıkları kapalı, yaşam belirtisi olmayan o mutfak saatler önce aydınlanmalıydı oysa. Sonra ışıkları yansa da salonda hemen pencerenin önünde duran yemek masasını süzdü, boştu üzeri. O kadar boştu ki örtü bile serilmemişti. Alin ablası için bu zor falan değil imkansız bir durumdu. Şimdi başlasa yine yetişmezdi iftara o masa, biliyordu Dirim.

Koca bünyesine rağmen o an yanmayan mutfak ışığı, hazır olmayan masa ufacık bir çocuğa çevirmişti adamı. Oysa 12 yıl önce de aynı cüsseye sahipti adam ama sığınmak istedi. O akşam masa hazırlamamış ablasının kapıyı açıp biz de yemeğe dışarı gidiyorduk demesini umdu. İndiği basamaklarda, bahçede attığı her bir adımda omuzlarındaki ağırlık büyüdü, göğüs kafesindeki huzursuzluk arttı. Kapıyı çalmak için elini havalandırdı. Tek umudu evde kimsenin olmamasıydı, gerçi tanındık bilindik ailenin çocukları oldukları için hepsi birbirinden haberdar olurdu fakat neşeli neşeli evden çıkıp haber vermeyi unutmuş olmasını diledi ablasının. Ama bu umudu da aralık kapıyla yerin dibine battı. Ne zaman ülkesine dönse o vakit kulağında abla deyişi çınlıyordu. Tıpkı şuan Dağhan'ın karşısında otururken olduğu gibi.

Defalarca o kapının eşiğinde abla demesi, Alin diye seslenmesi çınlıyordu zihninde. O akşam o evden ses gelmemişti. O akşam Dirim güçlü bacaklarına rağmen bünyesini taşıyacak gücü yokmuş gibi titreyerek eve girmişti ve o akşam basamakların hemen dibinde yatan, dudaklarının arasından kıpkırmızı bir leke akan ablasıyla göz göze gelmişti. Kendi gibi olan bakışları yorgundu, normalde ışık saçardı ama o akşam yorgundu. Son bir direnme gücü vardı belki onu da kendine namluyu doğrultmuş, basamakların en üstünde duran eşini işaret ederken tüketmişti. O akşam orada üç kurşun kabul etmişti vücuduna. Nedeni, nasılı, niyesi ablası ve o cellatla toprağın altındaydı. Kendine miras kalan ise acının dışında karın boşluğuna isabet eden üç derin yaraydı.

En küçük ablası sadece aşık olarak değil, celladına aşık olarak yummuştu gözlerini 12 sene önce. Kollarında, kendini kurtarmak adına son bir direnç gösterirken.

'Karadeniz almazdı senin gemini, nerede batırıyorsun?' Ege'nin sorusu Dirim'in harelerinin ona dönmesini sağladığında yarım yamalak güldü.

'Ha bu benum gemilere kucak açar garadenuz, batan da yoktur çıkan da.' Yöresinin ağzını dudaklarından dökerken oldukça rahattı. Sanki 12 sene önce son verdiği yaşam mücadelesinde kalbini vereceği Trabzon'dan kaçmamış, bir daha da ayak basmam bu memlekete diye yemin etmemiş gibi.

'Dinç'lerin delisi, aradın bir anda geliyorum dedin, hayırdır? On iki sene sonra yemin ettiğin topraklara niye ayak bastın?' aslında bu misafirliğe şaşıran sadece Ege değildi. Dağhan'da şaşkındı Dirim'in onu arayıp geliyorum ben demesine. Demesi bir yana kalkıp gelmiş olmasına.

'Hamsiler haber verdi. Sen almışsın sevdalığını çekilmişsin köşene, bu da bulmuş yârini, yarım bırakmış her şeyi. Dedim gideyim bir kulaklarına asılayım, kolay mı geldiler bu günlere hatırlatayım.' İki adamın da kaşları havalanırken Yuri kahveyi masaya bırakıp tekrar mutfağa doğru yönelmiş Ege'de bende alıp geleyim diyerek harekete geçip masadan ayrılmıştı.

'Bırak dalgayı da gerçekten neden geldin söyle hadi. Bir durum mu oldu Fransa'da?'

'Kulağıma gelenler oldu.'

'Ne gibi?' derken Dağhan'da sigara yaktığında Dirim kahvesinden bir yudum alıp derince soluklandı.

'Canına yandığımın memleketi, ulan şu tat şu toprakta olmayınca aynı gelmiyor.'

'Dirim, uğraştırma beni.'

'Yolun sonu dediğin yere taşınmışsın. Duydum ki iki kızın olmuş. Bir de kendini bilmezler dolaşıyormuş çevrende.'

'Sen oradan da yetişirdin, Ege haklı.' Diyerek elinde fincanla gelip oturan adama yeniden baktı ve Dirim'e döndü, 'On iki sene, dile kolay, on iki sene önce yemin şart konuşup gittin sen buradan. Gelecekse bir tek ölüm gelecek, o da size emanet dedin. Şimdi niye buradasın?'

'Tak etti.' Diyerek omuz silkti Dirim. Bir sigara daha ateşledikten sonra derince çekip gri dumanı havaya bıraktı. Alacakaranlığın arasındaki ağaçları süzdü, çevreyi süzdü, en sonunda da bir kez daha zehri ciğerlerine doldurdu.

'Orada da geçmedi. On iki yıl değil, on iki asır geçse dinmeyecek acısı. Burada da kuracağım, orada da. Her yerde bileneceğim. Zaten biliyorsunuz, başıma bir iş gelmesin diye Karaca ablamın lafını eğmemek için gittim. Peşimden geldiler ama olduramadık. Yeğenler memleketini bilmeden büyümeye başlayınca ufaktan döndüler onlar. Geldiler yine yanıma ama buranın toprağı değil ki orası. El memleketi işte. Eksik, garip, huzursuz bir yer.'

'Kesin dönüş yani?' Ege tek kaşını havalandırırken Dirim usulca başını salladı onay vererek.

'Kesin. Bırakmadım orada bir şey. Hayat kuracağım. Burada, ait olduğum yerlerde.'

'Tekrar hoş geldin o zaman.' Diyen Dağhan'la sessizlik kuruldu araya. Sırf bu değildi, üçü de biliyordu. Toprağı özlemekse mesele ilk zamanlarda çok yorulmuştu bu konuda Dirim. Arayıp durmuş, hangi insan akşam serinliğinde yürüyüş yapmaz, bunlar hayattan zevk almayı bilmiyorlar, diyerek dert yanmıştı. Eğer pes edecek olsa o zaman ederdi, eğer dur diyen Karaca abla olsaydı şimdi de dur derdi. Farklı bir şey vardı Dirim'de. Ürkütücü sessizliklerden, fırtına öncesi sakinliklerden bir parça taşıyordu sanki. Fakat Dağhan baktıkça huzursuz olmuyordu. Söylediklerine inanmamıştı ancak doğruluğu olduğunun bilincindeydi.

'Demek gönlün düşmedi Fransız güzeline.' Biraz daha rahatlayan sohbet ortamıyla Ege gülerek konuştuğunda önlerine bırakılan çaylardan birer yudum aldılar.

'Kurban olsunlar onlar benim memleketimin kadınına.'

'Geldi, kendiyle beraber gurbetçi ağzını da getirdi.'

'Yenge nasıl sen onu söyle bakalım. Benim gurbetçiliğim de, sevdalık halim de kenarda kalsın. Nasıl ikna ettin sen Nida'yı? Dahası o kadın öldürmeden nasıl bıraktı seni?'

'Çok şükür aşıkta ondan. Eğer aşık olmasa iki topuğuma da sıkardı yemin ederim.'

'Çocuk falan?'

'Düzen otursun o da olur.' Başını sallayıp bu kez Dağhan'a baktı.

'Helal sana ha.' İlk başta ne dediğini anlamayan Dağhan dikkatle yüzüne baktığında Dirim derin bir nefes aldı, 'Sen git aşık ol, senelerce sürün, imkansız de, yok artık bitti de, bir gönlümü yaşayamadım ben diyerek dövün, sonra allem et kullem et al hatunu karın yap. İki de çocuk.'

'Üç.' Dağhan gülerek baktığında iki adamın da büyüyen gözleriyle gülüşü daha çok genişledi.

'Pera hamile mi?' ilk tepki Ege'den gelmişti ama Dirim'in cevap beklediği bakışlarından anlaşılıyordu. Usulca başını salladığında iki adamın kahkahaları çarptı restoranın duvarlarına.

'İlk ikisine bir şey yapamadık ama bunu dünya gözüyle göreceğiz.'

'İnşallah...' iç çekişi ile iki adam dikkat kesilse de Dağhan çayından bir yudum daha alıp ayağa kalktı.

'Hadi kalkın, sen git Nida'yı al, Pamir'i de ara, sende beni takip et.'

'Çayımı içmeden kalkmam.'

'Ben sana çay demleyeceğim hadi...' hızlıca toparlanmaları bir olurken ardı ardına çıkmışlardı. Madem bir araya gelmişlerdi, bunca zaman Dirim'in adı sanı da geçmemişti ve artık buradaydı o zaman ailesiyle tanışsa iyi olurdu. Çünkü bu saatten sonra gidip kendini bir yere kapatmasına müsaade etmezdi. Hiç yoktan Deva'yla bir saat geçirse otomatik olarak iletişim fonksiyonlarının son raddesine kadar açılacağından emindi.

Çıkardığı telefonuyla Deniz'e kısa bir mesaj attıktan sonra yola koyuldular. Hala bu dönüşün bir nedeni var diyordu Dağhan ancak bir süre susup dostunun açıklamasını bekleyecekti. Biliyordu ki Dirim'e ne kadar ısrar ederse o kadar anlatması güçleşirdi adamın. Yuri'ye Dirim'in arabasını almasını söyleyip adamı da kendi yanına mecbur bıraktığında çıktıkları yolun her bir mesafesindeki yeşillere takılmasına sırıttı. On iki yıl olmuştu ve böyle dikkatli bakması garip gelmiyordu. Çünkü bir zamanlar Dağhan'da bu ülkeyi terk etmeye kararlıydı. Onu da bağlayacak bir şey yoktu. Sonra Pera tüm bu vazgeçişin arasından canına can olup çıkıvermişti karşısına.

'Daha gün doğmadı adam akıllı, yengeye ayıp olur. Sonra gelirim ben. Otele at, dinleneyim.'

'Evde dinlenirsin, ayrıca Pera takılmaz böyle şeylere.'

'Safi kalas mısın lan sen? Kadın hamileymiş, belki dinlenmek isteyecek, belki öğlene kadar uyuma ihtiyacı duyacak?'

'Meva'ya hamileliğini sıkıntılı bir süreçte öğrendik Pera'nın. O zaman bile sıkıldım diye yaygara koparttı. Karım halkla ilişkiler konusunda uzman, insan görmekten sıkılır mı sence?'

'Bu ev meselesine ne dedi? Bildiğim kadarıyla anlatmadın.'

'Kıyamet koptu, eve değil, tüm olağan ihtimallere.'

'Eli maşalı diye boşuna demiyorum. Nida gibi huyları var mı? Kafana bir şey fırlatma gibi falan?'

'Pera'yı o kadar hafife alma. Nida'nın dilinde, ayrıca siniri saman alevi. Pera sinirlenirse kafama bir şey atmaz, kafamı koparır.'

'Helal sana, karısından korkmayan erkeğim demesin.' Girdikleri bahçeyle Dağhan gülerek park etti arabayı. Dirim'in dikkatle etrafı incelediğinin farkındaydı fakat arabadan inip eve yürürken kendini takip ettiğini biliyordu. Kapıyı açtıktan sonra içeri bir adım atarken elleri beline yaslanmış, dikkatle kendilerine bakan Deva'yla burun buruna kaldı. Pijamasının paçaları yerleri süpürüyor, üzerindeki tişört ise kollarından kurtulmuş boynunda salınıyordu. Bir an düşündü, Deva eğer kız çocuğu değil de erkek çocuğu olsaydı? Şu haline bakınca erkek modeli mangal sürüm olurdu herhalde.

'Dışarıda olmak için saat çok erken değil mi baba?' kızın garipser her mimiğini dikkatle süzen Dirim bir adım daha yaklaştığında kendine dönen bakışları izledi.

'Evin içinde süper kahraman var!' kızın bağrışı her bir objeye çarpıp geri kulaklarına ulaşsa da Dağhan hızlı adımlarla yaklaşıp kucağına aldı.

'Annen uyumuyor mu Deva? Bağırmak için fazla erken bir saat.'

'Kimse uyumuyor, Meva dışında. O da istediğim kadar bağırayım uyanmıyor.' Bir serzeniş vardı burada. Kardeşi olmasına alışamamak değil, hala onunla oyun oynayamamak adına olan isyandı.

'Annen uyandı mı?'

'Evet, Deniz ablayla mutfakta. Bu abi kim baba?'

'O abi benim yakın arkadaşım. Tanışmak ister misin?' dikkatle kızının gözlerine bakarken Deva'nın dudaklarında kocaman bir gülümseme kendini gösterdi. Öyle ki Dağhan bir kez daha gördü, Pera'nın ufak versiyonuydu kızı, onun gibi güleç samimi ve girişkendi. Başkası olsa Dirim'in boyuna posuna bakıp çekinirdi fakat Deva beş dakika sonra muhtemelen Dirim'i dur artık diye yalvartacaktı.

'Elbette.'

'Pekala Fındık... Tanış o zaman.' deyip kollarındaki bedeni usulca bıraktığında gözlerini de bir an üzerinden ayırmadı. Deva birkaç adımda üstelik gerilmeden Dirim'in karşısına geçtiğinde uzattığı eliyle bakmıştı mavi gözlere.

'Nerissa Deva Bi-Kalaycı. Sen- siz kimsiniz?' kafa karışıklığı olduğundan daha sempatik gösteriyordu Deva'yı. Karşısında babasının arkadaşım dediği adam vardı ancak bedenen daha sert duruyordu. Mesafeli gibiydi birazcık.

'Ben de Dirim Dinç.'

'Dirim ne demek?' Deva kaşlarını çatıp dikkatle bakarken elini nazikçe sıktı Dirim. Yeğenlerinden çocuklara alışkındı fakat büyümüşlerdi onlar artık. En küçüğü bile liseye gidiyordu fakat anımsadığı kadarıyla Deva'nın yaşındayken tehlikeli olanlar kadar bitmeyen soruları da oluyordu.

'Hayat gücü, yaşama demek.' Deva usul usul başını sallarken gelen ayak sesleriyle hepsinin gözleri mutfağa döndüğünde Pera gülümseyerek yaklaşmaya başladı. Kızının karşısında onun beş katı bir adam duruyordu. Rahatsız etmiyordu bu adamın duruşu ve varoluşu, hatta bir nebze güvenli bir alan gibiydi ancak Turan'dan sonra Deva'yla yan yana durunca komik görünen ikinci kişiydi.

'Anne, Dirim süper kahraman gibi değil mi?' ikinci kez yaptığı süper kahraman yakıştırmasıyla Dağhan tek kaşını havalandırarak kucakladı kızını.

'Senin süper kahramanın ben değil miyim?'

'Sen süper kahramanımsın, Dirim süper kahraman gibi.' Dağhan'ın gömleğinin yakasıyla uğraşmaya başladığında derin bir nefes aldı adam. Karısının ve kızlarının süper kahramanı gibi dahi olsa kimse olamazdı.

'Dirim değil fındığım, Dirim abi.' Dağhan'ın uyarısıyla beraber Deva bir kez daha adama döndüğünde iç çekerek dudak büktü.

'Evli misin?' sorusuna anında başını sağa sola salladı adam, 'Peki büyümemi bekleyebilir misin?'

'Deva...' babası istediği kadar uyarsın şuan aynı boyda gibi olduğu bu adamla evlenecekti Deva. Tamam kendi yaşında arkadaşları vardı fakat kocaman eline rağmen kendine çok nazik yaklaşmıştı. Nezaketi severdi, hem de çok severdi.

'Evli değilmiş baba.' Kızın isyankar halindeki tavır ve Dağhan'ın gerilen sinirlerine ara vermek adına Pera araya girdi bu kez.

'Hoş geldin Dirim.'

'Hoş buldum yenge. Kusura bakmayın sabahın bir vakti, rahatsız ettim sizi de. Dağhan'a söyledim ama inat etti.'

'İyi ki etmiş, belli ki uzun yoldan geliyorsun şimdiye kadar tanışmadığımıza göre. Kahvaltı henüz hazır değil, odayı hazırlamış Deniz dilersen dinlen, yoksa kahvaltı hazır olana kadar bakın keyfinize.' Başıyla merdivenleri gösterse de Dirim'in hareleri önce basamaklarda ardından Dağhan'da dolaştı. Ne yani haber vermediği halde Pera kimdir, nedir, necidir sorgulamayacak mıydı? Veya niye bu kadar güler yüzlüydü ki? İnsan davetsiz misafire bu kadar pozitif yaklaşabilir miydi?

'Ben mutfaktayım, anlaşılan Dirim'in de uyumaya niyeti yok, size çay gönderiyorum.' Kadın resmen şakılıyordu. Arabada Dağhan'ın kafamı koparır dediği kadın bu olamazdı herhalde. Pera uzaklaşırken Dirim'in gözleri usulca yeniden dostunu buldu.

'Kafanı koparacak kadının bu olduğuna emin miyiz?' mırıldandığı esnada Dağhan'da bahçeyi işaret ederek ilerlemeye başladı.

'Annemin neşeli göründüğüne bakma Dirim, sinirlenince gözlerinden ateş çıkabiliyor. Hem babam kafasını koparsa da anneme bir şey söylemez, o yüzden bizi parçalara bile ayırabilir kızdığında.' Ufak bir kız çocuğuydu aslında evin sırrını söyleyen. Dirim Dağhan'ın hayatını, geçmişini, yaşadıklarını bilirdi, aynı şekilde Dağhan'da onunkinden haberdar olurdu. Çocuk Dağhan'ı bilir tanırdı mesela, ergen olan halini, gençliğini, yetişkin bir adam oluşunu, kızgınlıklarını, mutluluklarını, çok güldüğü zaman kadar sarhoş olduklarını, evlatlığını, kardeşliğini, dostluğunu, hatta düşmanlığını da hatırlardı. Onun gözünde Dağhan her haliyle vardı aslında fakat şimdiki Dağhan'la yeni tanışıyordu. Baktığı tabloda annesine sonsuz bir saygısı olan adamın cana yakın kızı vardı. Baba Dağhan vardı. Eş veya sevgili olan Dağhan. Dirim için bunlar çok yeniydi.

'Fındığım, Dirim abide anlaşmamız gerek.' Diyen Dağhan'a dikkat kesildi adam. Konuşurken fazlaca yumuşuyordu tonu. Sanki bağırıp kükreyen, etrafa ateş saçan gözlerle bakan o değilmiş gibi oluyordu. Dışarıda olan Dağhan'la bu evin sınırlarındaki adam aynı kişi değildi, olamazdı.

'Dirim itiraz etmiyor baba. Rahatsız olmadı.' Kızın itirazıyla ikisinin bakışları da kendine döndüğünde yüzünde tam oturmayan şaşkın ifadeyle baktı Deva'ya.

'O nezaketen itiraz etmiyor, fakat yaş olarak senin büyüğün Dirim, o yüzden de abi demen gerekiyor.' Deva omuzlarını sıkıntıyla bırakırken harelerini de iki adamın üzerinde gezdirdi.

'Peki abi desem de büyüyünce onunla evlenebilir miyim?'

'Sen ne ara evlenme kararı aldın da bunun baş adayı Dirim oldu?'

'Onu görür görmez.' Gülerek omuz silktiğinde Dağhan iç çekerek göz devirdi. Fazla hızlı büyüyordu Deva, hatta haddinden fazla hızlı. Bir anda herhangi bir herifi elinden tutup getireceği günü görecek olursa kalpten gidebilirdi.

'Ben seni kimseye yar etmeyeceğim.'

'Peki-'

'Dirim'e de yar etmeyeceğim ve evet, Kemal'e de yar etmeyeceğim.' Kararlı sesiyle Deva üfleyerek kucağından indiğinde hala yetiştirecek laf arıyor gibiydi.

'Kararlarıma saygı duyman gerekmiyor mu? Ben bir birey değil miydim baba?'

'Bana bak fındık kurdu, söz konusu birinin kocan olmasıysa, ki özellikle buysa eğer, birey olman beni alakadar etmez.'

'Ders çalışacağım zaman sen bireysin diyorsunuz. Deniz ablanın dediği gibi, işinize nasıl geliyorsa, oh ne ala memleket.' Saçını savurup eve girmek için harekete geçse de kapının hemen önünde duraksayıp kıstığı gözleriyle baktı Dağhan'a.

'Ala ne demek?'

'İyi, güzel demek.'

'Memleket?'

'Vatanımız, toprağımız, doğup büyüdüğümüz yer demek.'

'Peki Deniz abla neden Arjin abiye sinirlendiğinde vatanımız güzel dedi ki, ne alaka?' kafası iyice karıştığı için yüzü buruşmaya başladığında Dağhan derin bir nefes alıp elini uzattı. Başta şüphede olan hali usulca dağılırken Deva hevesi yokmuş gibi adımlarını sürükleyerek yanına ulaştığında ince uzun parmakları Dağhan'ın kollarına tutunmuştu.

'Oh ne ala memleket bir deyimdir. Sana göre hava hoş gibi düşün, geçen anlatmıştım hatırlıyor musun?'

'Yani kızgınlık cümlesi.'

'Tüm deyimler kızgınlık cümlesi değil ama bu biraz öyle.' Birkaç saniye aklında tartmasını beklediğinde Deva büyük tebessümü ile başını salladı.

'Ben kardeşimin yanına gideceğim.'

'Uyuyor demiştin.'

'Uyanmıştır. Uyanmadıysa da annem kahvaltı için kalkmasını isteyecek zaten. Bana öyle yapıyor.'

'Annen aile olarak yemek yiyelim diye öyle yapıyor Meva bunun için biraz küçük fındığım.'

'Aile geleneği bu, küçükte olsa katılması gerek. Emziğini emsin.' Omuz silkip bu kez Dağhan'ın kollarının arasından kaçar gibi çıktığında ışık hızıyla kendini içeri atmıştı.

'Fazla akıllı.'

'İşine geldiği zaman öyle.' Diyerek Deniz'in bıraktığı çaydan bir yudum aldığında bakışları Dirim'i buldu, 'Deva biraz aklını yenemiyor denilen çocuklardan. Hiperaktif, çok soru sorar, manipülatif.'

'Tehlikeli bir çocuk yani. Şaşırmadım.'

'Neden?'

'Ya huyundan ya suyundan demişler Dağhan. Bu bahsettiklerin biraz seni hatırlattı bana.' İkisi de güldüğünde birer sigara daha yaktılar. Hayatları boyunca ettikleri onca sohbetten sonra on iki yıl süren ayrılığın ardından hem konuşacak bir konu bulamıyorlardı hem de susmak istemiyorlardı.

'Manya aradı.' İşte Dağhan'ın fazlaca ilgisini çeken noktaya gelmişlerdi. Üstelik sora sora bir hal olmadan.

'Manya arayıp halini hatırını sorar zaten. Garip mi gelmesi gerekiyor bunun?'

'Garip gelmesi gerekmiyor. Arar, zaman buldukça yanıma da gelirdi. Fakat arayıp vaziyet al ortalık karışacak demesi garipti.'

'Manya bizi sana mı şikayet etti?' Dağhan tek kaşını kaldırdığında hafifçe omuz silkti adam.

'Aklınız başınızda değil, ne yapsın şikayet etmeyip. Ayrıca bu şaşırılacak bir durum mu? Manya sürekli sizi bana şikayet eder.'

'Şaşırılacak bir durum değil elbette fakat Manya şikayet eden değil de el atan tiplerden birazcık, sende biliyorsun.'

'En son aldığın tehdit onun dahi dalga geçemeyeceği kadar sert Dağhan. Aptalmışım gibi rol kesme. Direkt canına kumar oynuyorlar. Sende buraya taşınınca haberim olması gerektiğini düşünmüş.'

'Tehdit almadım.' Kararlı olsa da Dirim göz devirmişti anında.

'Senin yöntemlerinle sana mesaj bırakıyorlar. Üstelik sadece bu ülkenin sınırlarında değil. Sana herhangi bir nedenden dahi destek olabilecek zayıf halkaları yok ediyorlar önce. Tehdit illa ki sözlü veya yazılı beyanla olmaz. Hatta genelde öyle olmaz. Burası aileni korur, seni ne koruyor?'

'Kendim.'

'Dağhan...' gergin sinirleriyle dişleri arasından konuştuğunda göz devirerek bakmıştı dostuna. Yıllar sonra yeminini bozup gelmesinin nedeni buydu işte. Olduramadığı yerde bir şeyleri halledecekti. Kendini korumak adına açık bırakırsa orada olacaktı.

'Onca adam var Dirim. Ayrıca bende boş beleş birisi değilim.'

'Evet, değilsin. Fakat demirden de kaplanmadın.'

'Buraya sahiden bu yüzden mi döndün?'

'Tek nedeni bu değildi ama etkili bir sebep bu da.'

'Diğer sebepler neydi?'

'Aile kurmak istiyorum Dağhan.' Cevabı kaşlarının havalanmasını sağladığında dudaklarında ufak bir tebessüm oluştu.

'Sen, aile kurmak istiyorsun...' şaşkındı ama bir o kadar da değildi. Hayatı boyunca ablaları ve tek tabanca olan kendisiyle zamanda yuvarlanıp durmuş adamlardandı Dirim. Bir yerde pes edeceğinin farkındaydı ancak iyi idare ediyordu, şimdi olmasının da muhakkak bir nedeni vardı. Fakat mühim değildi o neden. Her ne olduysa, Dirim'i bu düşünceye ne ittiyse iyi olmuştu. Bütün vaktini bir başına geçiremezdi. Hayatı boyunca yalnız kalmayı seçemezdi.

'Var mı aklında biri?' Dirim'in sessizliğiyle beraber tekrar konuştuğunda adamın bakışları uzun bir süre bahçede gezindi.

'Yok.' Sanki var ama yok gibiydi bu tek kelimelik cümle. Planı vardı ancak gerçekleştirmesi için gereken şeyler de vardı.

'Nasıl bir yol izleyeceksin peki? Karaca abla bulamaz, yani bulur da sana bulamaz. Sen görücü usulü evlenip ilerleyebilecek insanlardan değilsin. Bir kadının sana katlanabilmesi için gözünün önüne perde inmiş bir aşık olması gerekiyor.'

'Ben o kadar çekilmez bir herif miyim?' teessüf eder gibiydi hali ama ikisi de Dağhan'ın söylediklerinin doğru olduğunu biliyordu.

'Çekilmez değilsin. Fakat kolay da birisi değilsin.'

'Sen kolaydın sanki.' Yüzünü buruşturarak dostuna baktığında dışarı çıkan Pera ve Meva'ya kaydı gözleri ikisinin de. Pera usul adımlarla yaklaşıp kızını bir tepki dahi beklemeden Dirim'in kucağına bıraktığında adamın yüzündeki şaşkınlık kahkaha attıracak cinstendi. Tamam yeğenleri falan vardı fakat koskocaman bünyesiyle avuç içlerini zor dolduran bir bebeği tutuyor oluşu aşırı ironikti. Hele ki eline bomba vermişler gibi bir gerginlikle dururken.

'Yenge niye verdin ki şimdi.' Şaşkın sesini olabildiğince düşük tuttu. Muhtemelen genel olarak evi çok sessiz sakin düşünüyordu. Fakat atladığı ufak bir ayrıntı vardı. Deva istediği zaman gayet yüksek desibellerle evde oyun oynuyor, merdivenleri koşar gibi inip çıkıyor, yer yer de kardeşine zulüm olabiliyordu. Yani Meva düşük ses tonuna asla alışkın değildi.

'Meva'yı günün belirli saatlerinde ailesinin çevresine sevdirebiliriz kuralımız yok çünkü Dirim.' Diyerek Deniz'in getirdiği kahve fincanını aldığında Pera'da tek kişilik bahçe koltuğuna oturdu.

'Korkarsa benden?' şaşkın bakışları ilk kez Meva'nın açık gözlerine yöneldi Dirim'in. Doğduğu günden bu zamana kadar bir kez görmediği bu ufak kız kocaman bakışları ve nedense gülen suratıyla kendine bakıyordu. Oysa Dirim'den çoğu çocuk korkardı. Cüssesinden, gözlerinden, duruşundan, dövmelerinden, hatta sadece karşılarında gördükleri için.

'Korkacak bir çocuk değil Meva.' Diyerek usulca başını salladığında Dağhan'ın bakışları Pera'da gezindi.

'Dirim evlenmeye karar vermiş.'

'Öyle mi, kız arkadaşını da getirseydin keşke, kahvaltıyı hep beraber yapardık.' Pera'nın tepkisiyle Dağhan dudaklarını ısırdığında adamın göz deviren haline dikkat kesildi.

'Yok ki kız arkadaşı. Sadece evlenmeye karar vermiş, kalan kısmı hallolur diye düşündü sanırım.'

'Buluruz.' Açıklamasına karşın karısının ufak tebessümüne dikkat kesildi Dağhan. Bu gülüşünü biliyordu, Pera'nın hallederiz haliydi. Tek bir cümle ile aklında plan kurma, düzen belirleme tavrıydı.

'Nereden buluruz?' şüpheyle mırıldandığında Pera bakışlarını Dağhan'dan çekip kucağında gerçekten mercimek kadar kalmış kızıyla Dirim'e çevirdi. Fakat bu bakışlar tanımadığı için Dirim'i değil, tanıdığı için Dağhan'ı tedirgin etmişti. Pera'nın aklına bazen yetişemezdi, bunu genel olarak şirket sınırlarında hissetse de şuan o hissiyat tüm damarlarında yine dolaşıyordu.

'Buluruz, buluruz... Kaç yaşındaydın Dirim? Ne işle uğraşıyorsun?' gerçek bir çöpçatana dönüşmüş tavrıyla beraber sarışın adam hala bomba taşıyor gibi olan ellerini düzene sokup Meva'yı göğsüne yasladı. Ufaklığın durmaya veya kendine bakmaktan vazgeçmeye niyeti yoktu ama Pera nedense gözüne en küçük ablası Alin gibi gözükmüştü. Bir an hayatında o kadar sabit kadınlar var ki o yüzden benzetiyorsun diye öyle hissettiğini kendine açıklayacaktı fakat o yüzden değildi. Pera'nın bakışları benziyordu ablası Alin'e. İçten, samimi ve bir o kadar da heyecanlıydı. Sanki ne iş verilirse verilsin uzun vade kısa vade demeden bitirmeden bırakmazmış gibiydi.

'Dağhan'la aynı yaştayım yenge. Ticaretle uğraşıyorum da, neden sordun?' cevap beklese de daha dikkatli baktı Dirim. Kendi aklındaki bir senaryo muydu bu tavır benzerliği yoksa gerçekten bulduğu noktalar mı var bilmek istiyordu. Çalan zille beraber Pera ayağa kalktı.

'Kısmet bulmak için.' İçeri yönelecekken Dirim'in de omuzuna hafifçe vurduğunda adamın gözleri arkadaşına döndü.

'Ciddi mi?'

'Fazla şaka yapmaz.' Dağhan netti bu konuda. Pera işini, şirketi özlemiş, o beyaz yaka hayatına tekrar kavuşmak istiyor olabilirdi. Ancak onun için söz konusu iletişimin olduğu her an zevk alacağı işlerdendi. Gülümserdi, kahkaha atardı ama aklına aldığı bir şey varsa az önce olduğu gibi bakardı. İşin iç yüzünü kazıyıp, Dirim'i tanıyıp ona göre aday bulacaktı.

'Dirim abi!' Manya'nın bağrışıyla beraber iki adamın şaşkın bakışları kapıya dönse de Dirim anında bedenine yasladığı ufaklığın kulağını kapatmaya çalıştı. Fakat bu durumdan hiç rahatsız olmuş gibi değildi Meva.

'Manyak mısın kızım sen ne bağırıyorsun.' Dirim ayağa kalkarken konuştuğunda hareleri hala başını kaldırıp kendine bakmaya çalışan Meva'yı buldu. Hiç şaşırmıyordu bu çocuğun böyle olmasına. Babası zaten zapt edilen bir adam değildi, annesi ise on beş dakika önce tanıştığı kendisinin sicilini araştırıp kısmet bulmada bir sakınca görmemişti.

'Meva için söylüyorsan telaş yapma. O sıcak hattın ortasında bende buradayım dedi. Alışkın. Deva için söylüyorsan ondan da tedirgin olma, en son ruh hastası Marco'dan kaçırdığımda vurulmuştum ve Deva sürekli geçecek, sen güçlü kadınsın falan demişti. Ona da dokunmaz. Artık sarılabilir miyiz?' ufacık bünyesine rağmen kollarını iki yana açtığında Dirim göz devirerek kollarındaki ufak bedeni Dağhan'a teslim etti. Ardından o açılmış ince ama kocaman duran kollara sıkıca sarıldı. Ufak, fırlama, insana pes ettirecek bir kız kardeş kavramıydı Manya. Görünüşü narindi ama bir kaplan dahi karşısında duramazdı. Biraz kafası kırıktı, biraz da kararlı fakat ne olursa olsun çok ama çok güçlü duruşu vardı.

'Bunlar insana kafayı yedirir, senin gelmen, üstelik temelli gelmiş olman beni çok mutlu etti. Yanına sürekli gelemiyordum. Bunlarla da vakit geçmiyor.' Sürekli gömdüğü bunlar kısmını kapsayan Dağhan ve Ege'ydi ama iki adamın da bu kısmı umursadığı söylenemezdi. Nihayetinde aralarında bir sürü kız çocuğuyla büyümüş olan Dirim'di ve yine aralarında en iyi kadın ruhundan anlayabilecekte oydu. Keza Manya'yla bir olup çocuk gibi davrandığı vakitler de vardı boyuna posuna bakmadan, abi gibi korumuşluğu da...

'Demek çok özlendik...'

'Evet, çok, hem de çok...' o harfini uzatarak sonunda sarıldığı boynundan ayrılırken dudaklarındaki ruju önemsemeden iki yanağını da sertçe öptü fakat Dirim bundan da rahatsız olmadı. Manya'nın hayat enerjisi kimsede yoktu. Onca yaralı bereli zamanında dahi hayat doluydu ve şimdi silinebilecek bir ruj lekesi onu rahatsız etmezdi.

'Gelir gelmez çalışmaya başlamazsın değil mi? Dalışa gidelim, bir gün de açılır balık tutarız, geçen gün bir macera parkı buldum, oraya da gidelim mutlaka. O kadar çok mekan açıldı ki benimle gelecek kimse yok, gideriz beraber değil mi?'

'Gideriz güçlü kızım benim. Biraz geç başlarım işe güce, dert mi o sanki...' Manya'nın bedenine yaslanmasını sağlayıp kolunun birini serbest bıraktığında bakışları Nida'yı buldu.

'Hayırlı olsun, evlenmişsiniz Nida hanım.'

'Siz de hala evlenememişsiniz Dirim bey.' İkisinin de yüzünde ufak bir gülümseme varken bahçeye çıkan Pera'ya kaydı Dirim'in gözleri.

'Yenge halledecekmiş o ayrıntıyı, takip ederim sizi.' Başıyla Pera'yı işaret ettiğinde onun başını onay verircesine sallayıp Dağhan'ın yanına geçmesi bir oldu.

'Ooo... Pamir bey.' Bakışları yeni bahçeye çıkan adam ve kadını bulurken Manya kendinden uzaklaşmaya çalışsa da tutmaya devam etti. Zaten çok sarılmayı seven birisi değildi, o yüzden kimse de garip karşılamazdı.

'Dirim bey... Gelecektiniz neden haber vermediniz?'

'Evleniyormuşsunuz, siz davetiye göndermediniz ama ben geleyim dedim. Malum düğün sahibi sayılırız.'

'O yüzden davetiye göndermedik zaten.' Pamir gülerek adamın elini sıktığında Dirim'in hareleri Elfe'yi buldu.

'Bende düğünün gelini Elfe.'

'Memnun oldum yenge. Fakat bu bana aşırı fazla geldi. Giderken hepiniz tektiniz. İkisi dışında.' İşaret parmağı Nida ve Ege'yi gösterdikten sonra devam etti, 'Şimdi fazla insana yenge diyorum bir anda.'

'Yakında onlara da yenge diyecek birini bulacağız, güven bana.' Pera gülerek dahil olduğunda Dirim usulca başını salladı.

'İnan bana fazlaca güven veriyorsun.' Yalan değildi, söylediği boşa bir cümle de değildi. O hissiyat gerçekten geçmişti kendine.

'Hadi kahvaltıya.' Pera'nın yönlendirmesiyle herkes bahçeden içeriye geçtiğinde bir bir dizildiler masanın etrafına. Nasılsın muhabbetleri, kahvaltı faslı derken Dirim'in gözleri bir anlığına tam karşısında masanın başında oturan Dağhan'a değdi. Sol tarafında Deva oturuyordu adamın, arada kahvaltı konusunda sıkıntı çıkarıyor olsa da problemlerini Dağhan aktif bir şekilde çözüme kavuşturuyor ve o masadan kaçamayacağını netleştiriyordu. Sağ tarafında ise Pera vardı ve ikisinin arasında olan Meva. Ondan ummayacağı şekilde aile kurmuştu. Deva'nın aksine Meva tüm kahvaltı boyunca ufak tefek sesler dışında bir problem çıkarmamıştı. O ufak seslere de Pera müdahale etmiş, ya su vermiş, ya da ufacık parmakları arasına kolay kopmayacak şeyler bırakıp kemirmesini sağlamıştı.

Hareleri tekrar Dağhan'a odaklandığında adamın da tebessüm ederek kendine baktığını görerek gülümsedi. Başardım tebessümüydü bu, yapamam dememe rağmen başarıp bu aileye sahip oldum. Ve tebessümünde de haklıydı. Yapamam demesine rağmen başarmıştı Dağhan. Güzel bir aile kurmuştu. Sevecen ve kendinden emin bir eş, huzurlu iki kız çocuğu... Daha fazlasına gerek var mıydı emin değildi ama Dirim'e bu kadarı bile yeterli gelmişti.

Bakışları bir anda harekete geçen Pera'ya döndüğünde onun kahvaltı masasından uzaklaşmasıyla Dağhan'ın hareleri bir çocuklarda bir de giden Pera'da gezindi. Fakat çok geçmeden isminin Liya olduğunu öğrendiği genç kadın gelip Meva'nın mücadele ettiği biberonu tutmuştu. Dağhan'da Pera'nın ardından ilerlediğinde gözleri bu kez hemen yanında oturan Manya'ya takıldı.

'Güzeller kabul et. Senin için de vakit geldi.' Fısıldamasına elinde olmadan gülümsedi Dirim.

'Güzeller ve evet benim için de vakit geldi. Keşke yaşın daha büyük olsaydı ve çocukluğundan beri abi diyerek peşimde koşmasaydın.'

'Şansına küs her zaman sen benim abim, ben senin ufak ve yaramaz kız kardeşin olacağım.'

'Asıl sen şansına küs, benim gibi adamı kaçırdın.' İkisi de gülerken tekrar masaya dönen Pera ve Dağhan'la Dirim derin bir nefes aldı.

'E yenge, var mı aklında adaylar?'

'Adaylar değil, aday var Dirim.'

'O kadar netsin yani...'

'Asla şaşmaz...' diyerek kararlıca baktı yüzüne adamın. O kararlı halin ardındaki tebessümü buradan bile seçebiliyordu.

'Ben zor bir adamım, seni kimseye karşı mahcup etmek istemem.' Hali tavrı bir anlığına yaramaz çocuklar gibi olduğunda Pera ağzına attığı salatalık dilimini yutarak kocaman gülümsedi.

'Emin ol o da zor bir kadın. Bende sana karşı mahcup olmak istemem.' Masadaki herkes bahsi geçen kişinin kim olduğunu merak etse de tanımadıklarına eminlerdi. Fakat Elfe dostuna dikkat kesildi. Zor bir kadın derken kendinden eminliğinin yanı sıra gözlerinde garip bir parlama vardı.

'Kim aklındaki senin?' kıstığı gözleriyle Pera'yı dikkatle inceledi. Çevrelerinde Pera'nın çok zor olduğunu iddia edeceği birkaç kadın vardı. Keza onların da epey zor olduğundan emindi.

'Müj...'

'Sonunda gan olan Müj mü? Müjgan olan?' Elfe'nin gözleri son raddesine kadar açılırken Pera gülümseyerek başını salladı. Fakat Pera'nın Dirim'e tebessümle dönen gözlerinin dışında Elfe üzülerek bakıyordu. Öyle böyle değil hem de.

'Kim bu Müjgan? Düğünde yoktu sanırım...' Dağhan'ın sorusuyla Pera başını sağa sola salladı anında.

'Paris'te sempozyumdaydı o dönem. Gelmediği için çok üzüldü ama mecburi olunca elinden de bir şey gelmedi.'

'Keşke o zaman haber verseydik Dirim'e, burnunun ucuna kadar gitmiş kadın.' Devrim'in sesiyle beraber Pera usulca omuz silkti. Arkadaşını tanıyordu ve o dönem tanımadığı Dirim söz konusu dahil olsaydı orada hayatına dünyayı dar ederdi. Öyle bir dik kafalılık, öyle bir itiraz mekanizması vardı.

'İyi ki oradayken tanışmadılar, Dirim bir daha değil Müjgan'la karşılaşmak, Pera'nın dahi ismini ağzına almazdı.'

'O kadar kötü birini Pera'nın önereceğini düşünmüyorum.' Nida şaşkın fakat aynı zamanda meraklı haliyle arkadaşına göz atarken Elfe devam etti.

'Kötü değil. Müjgan dünyada tanıyıp tanıyabileceğiniz en mükemmel insanlardandır. İyi kalpli, sevecen, sıcak kanlıdır. Fakat bu görücü usulü tadında olan her duruma ters bakar. Biraz dik kafalı birazcık da her duruma itirazı vardır. Ama onu da çok görmemek lazım, mesleki deformasyon...' hafif omuz silkmesiyle beraber Dağhan'ın bakışları iki kadının üzerinde gezindi.

'Mesleği ne?'

'Avukat.' Pera çok doğal bir şeyden bahseder gibi konuşsa da ilk tepki boğulurcasına olan Manya'nın öksürüğünden geldi. Büyümüş gözlerinden geçen şok ifadesi, hatta gözlerinin çevresinin kızarmasına kadar süren öksürüğü devam ederken çatalı havada kalmış Dirim şaşkınlığını kenara bırakıp hızla harekete geçti. Manya'nın sırtına incitmeyecek sertlikte birkaç vurmasıyla sakinleşen öksürüğü yine gözlerin Pera'ya dönmesini sağlamıştı.

'Yenge, yanlış anlamanı istemem ama pek uygun olmayız sanırım.' Dirim duruma müdahale etse de Pera'nın bakışları önce Dirim'de ardından Dağhan'da dolaştı. Normal bir insan mı bekliyordu zaten? Dışarıdan ön yargı ile bakacak olsa Dirim tam o adamlardandı. Duruşundan, sert çehresine kadar mimliydi.

'Neden?'

'Avukat diyorsun, ideallerinin önünü kesmiş gibi olmak istemem. Bunca senelik emeği var sonuçta. O topa biz hiç girmeyelim. Dostuna da ayıp olmasın.' Pera'nın dudağının sağ tarafı yukarı doğru kıvrılırken dışarıdan gelen ses kalabalığıyla Pera alt dudağını ısırdı. Gittikçe yükseliyordu o sesler ve Dağhan'ın kaşları çatılıyordu. Gerilen tüm bedenini buradan bakarken bile ayırt edebilirdi Pera. Dirim kendince hesapta yoktu fakat bu gürültüyü dün hesap etmişti. Ne eksik ne fazla, tam düşündüğü gibiydi üstelik.

'Dışarıda bir şey mi oluyor?' Manya'nın meraklı sesiyle Dağhan'da ayağa kalktığında içeri giren Yuri'ye döndü gözler.

'Affedersiniz bölüyorum ama dışarıda deli gibi bir şey var. Yengeyi tanıdığını iddia ediyor.' Gözler Yuri'den bu kez Pera'ya döndüğünde kadın panik yapmadan kalkarak derin bir nefes aldı.

'Sadece iddia mı ediyor Yuri?'

'Tercihen canımızdan bezdiriyor, hayatı sorgulatıyor ve doğumumuza lanet ettiriyor diyebiliriz yenge.' Başını usul usul salladı Pera. Adımları kapıya doğru ilerlerken onu takip edenler olduğunun da farkındaydı. Fakat kim olduğunu tanıtmak değil, yaşatmak istiyordu. Keza bu durumda en çok tedirgin olacak tek kişi Dağhan diye planlamıştı ama kader bu ya sadece onunla kalmayacaktı. Kapıdan çıkar çıkmaz bahçenin dışında duran kadında dolaştı gözleri. Tek ayağında ince topuklu ayakkabısı, diğer çifti ise elindeydi. Klasik bir kadın savunması gibi duruyordu bakıldığı zaman. Fakat saçı başı dağılmamış, aksine duru bir güzellikle çemkiriyordu. Üstelik bütün arkadaşlarını incelemişti zaman zaman fakat bu kadın kadar çemkirirken güzelliğini bozmayana denk gelmemişti. Kısa kulaklarının hizasında biten büyük dalgalı soğan kabuğu rengindeki saç telleri bir milim bile savrulmuyordu. Üzerindeki siyah gömlek ütülü duruyor, siyah kot eteği bedenini sarıyordu. Siyahın içinde buğday teni ve kahverengi gözleri resmen ışıldıyordu. İzlemeye devam ederken önce diğer elindeki ufak çantasını fırlattı fakat uzun zincir askısı nedeniyle verim alamadığından olsa gerek araba anahtarı onu peşinden takip etti. Karşısında duran Arjin ikisini de yakalayınca sinirleri daha da haddini aşarken bu kez elindeki topukluyu fırlattı. Keza sanki adam idmanlı gibi onu da düşmeden yakalamıştı ki bakışları atacak bir şey kalmayışının garantisiyle kapıya döndüğünde Pera'nın onaylayan tebessümüyle göz devirdi. Hala kapalı olan kapıyı açmak için işaret verdiğinde kadın şaşkınca bakıyor olsa da Arjin derin bir nefes alarak elindeki topuklu ayakkabıyı önüne doğru bıraktığında garipsese de giyerek omuzlarını dikleştirdi.

'Kafana bir şey düştü de ben mi yakalayamadım? Deminden beri özel mülk burası diyor, bana otele geldiğimi düşünüyormuşum muamelesi yapıyordun da!' kadının yorumuyla Arjin gülümsemeye çabalayarak ki gerçekten çaba harcıyordu eliyle Pera'nın olduğu tarafı işaret ettiğinde kadının hareleri de ona yönelebildi.

'Ne senin kocan? Genel kurmay mı?! Bu ne kendini bilmezlik böyle!' senelerdir görüşmedikleri için herkesin beklentisi koşarak sarılması falan olabilirdi ama Pera ve Elfe bunun asla böyle olmayacağını biliyordu. Tam olarak çemkirecek, sularını durultmak adına enerjisini açığa çıkaracak en sonunda da özlediğini dile getirecekti. Halbuki insanlar tam tersini yapardı. Nihayetinde özlem olurdu ve bu bazı kızgınlıkları örterdi.

'İş insanıyım.' Dağhan kaşlarını havalandırıp Pera'nın bir adım arkasından mırıldandığında usul adımlarla yürüyen kadın duraksayıp dikkatle süzdü arkadaşını ve arkasındaki altı bedeni. Pera ve Elfe tamamdı zihninde, az önce işini beyan eden kişi de muhtemelen Dağhan'dı. Peki geri kalan kimdi ve bir ordu gibi sabahın köründe bir arada ne yapıyorlardı? Üstelik birbirinden bu kadar bağımsız derecede farklı gözükürken...

Duraksayan adımları şaşkınlık yaratmasın diye yeniden harekete geçerken iyice yakınlaştığı insanlarda gezdirdi kahvelerini.

'Bunlar kim?' açık sözlülüğü mü patavatsızlığı mı kimse emin olamazdı belki ama Pera bunun direkt bir kadın olmasına karşın bir etken olduğunu ezbere biliyordu. Bunlar kim sorusu art niyetli değildi, hatta aksine tanışma fakat bu kadar çok insanı aklında tutmaya erinme çağrısıydı.

'Öncelikle seni tanıtayım, malum burası uzun ama içeride, kahvaltı yaparken.'

'Kahve, kahvaltı yaptım. Sende bu saate kadar çoktan yapmış olurdun. Sen-' bakışları Elfe'ye döndüğünde iflah olmaz bir vaziyeti görmüş gibi başını sağa sola salladı, 'Sen bu saatte uyanık bile olmazdın.' Kapı önünde sohbete devam edecek olsa dahi Pera'nın yönlendirmesiyle önce arkasındakiler içeri girmiş ardından onlar girmişti. Kahvaltı masasına ilerlerken yeni açılan servisin olduğu sandalyeye yerleşti kadın. Tabi hala meraklı bakışlar eşliğinde.

'Öncelikle tanıştırayım Müjgan. Kendisi iş güç derken asla arkadaşlarını hatırlamadığı için yıllardır hayatımda olmanıza rağmen tanımazsınız.'

'Öncelikle tanıştırayım Pera. Kendisi ben evlenmeyeceğim diye ortada gezerken düğününe bir hafta kala evleniyorum diye kısa mesaj atan yakın arkadaşlarımdandır. Siz onu tanırsınız belki ama bu huyunu sanmıyorum.' İğnelemesine anında karşılık verdiğinde gülseler de kaçak göçek bakışlar Dirim'i bulmuştu.

'Sana inanmıyorum, bu kadar hızlı mı sahiden.' Dağhan fısıldadığında Pera'nın hareleri sevdiği adama yöneldi. Tamam bir şeyleri hemen planlar, insanların aklına gelmeyen noktalara değinirdi fakat kocasının umduğu kadar asla değil...

'Tabi ki bu kadar hızlı değil...' göz devirerek mırıldandığında Dağhan tek kaşını havalandırdı anında. O zaman Müjgan burada ne arıyordu, neden bunca sene yoktu da şimdi birden hayatlarının ortasında belirivermişti?

'Şimdi sana da masadakileri tanıtayım. Öncelikle eşim Dağhan. Büyük kızım Deva ve küçük kızım Meva.' Üçünü işaret ettiği sırada Müjgan'ın kahveleri kısılarak dolaştı üstlerinde son olarak kendine dahi dönmemişti hala Pera'ya odaklı Dağhan'a tekrar yöneldi.

'Mutlu görünüyorsun, boşanmak için çağırmadın mı beni?' kafası karışmış gibi duruyordu Müjgan'ın. Daha doğrusu arkadaşının hayatını kısmi olarak ekonomi gündemlerinden takip ediyordu fakat Deva ile Meva o kadar gizlilik içindeydi ki, Dağhan o boy boy fotoğraflarda o kadar dik duruş sergiliyordu ki şuan aşık aşık bakan adam değil gibiydi.

'Boşanmak mı?' Dağhan'ın kısık sesli sorusu hala Pera'ya doğruyken gülümseyerek baktı sevdiği adama.

'Evet desem boşanacak mısın?'

'Asla.' Sanki çok normal bir sohbet gibi olan iletişimleriyle Pera derin bir nefes alarak Müjgan'a döndü.

'Seni İstanbul'da denk getirmişken evime davet ettiğimde ilk aklına gelen kocamı boşamam olmamalıydı. Tabi ki boşanmak için çağırmadım Müjgan.'

'Gerçekten kahvaltıya çağırdın yani.' İnanamıyordu ama inanamadığı nokta boşanmak istemeyişi değildi. Pera'yı bir aile kurmuş olarak görmekti. Liseden beri arkadaştılar ve her ne kadar onun aile kuracak en iyi kişi olduğunu düşünse de Pera'nın aklında böyle bir şey olmadığının farkındaydı. Fakat buradaydı işte, hemen yanında olan az önce gerilmiş şuan rahatlamış eşiyle, iki kızıyla.

'Nida ve Devrim. İkisi de yakın arkadaşlarımız, evliler.'

'Biz de boşanmayı düşünmüyoruz.' İlk tepki veren Ege olduğunda Müjgan tepkisini anlasa da gerginliğini anlamlandıramamıştı fakat masadakiler çoktan kahkaha atmışlardı.

'Elfe'yi zaten biliyorsun, nişanlısı Pamir.'

'Bence beni hatırlamıyor, o kadar uzun zaman oldu ki...'

'Hatırlatsaydın kendini sevgili arkadaşım.' İkisi de gülerek tepki verdiğinde Pera bakışlarını bu kez Manya'ya çevirdi.

'Manya, Devrim'in kız kardeşi.'

'Potansiyel tehlike... Seninle çok iyi anlaşacağız.' Müjgan'ın yorumuyla Manya'nın kaşları çatıldı. Genelde onunla ilk tanışanlar zararsız, masum, belki birazcık çıt kırıldım olduğunu düşünürdü.

'Tehlikeli olduğumu nereden çıkardın?'

'Olması gerekenden fazla masum bakıyorsun.'

'Öyle mi?' Devrim şaşkınlıkla Manya'yı süzse de Müjgan derin bir nefes aldı.

'Pembeden nefret ediyorsun değil mi?' sorusu herkesin Manya'ya odaklanmasını sağladı.

'Sevmesem neden giyeyim bu kadar pembeyi?'

'Çünkü insanların kafasına oturmuş bir algı var. Kız çocuğu masumiyeti. Beyaz, mavi, mor falan değil pembe...'

'Daha fazla hakkımda yorum yapma, evet, nefret ediyorum pembeden. Kim bu cinsiyet ayrımını yapmış anlamadım gitti.' İsyanı ve parmakları arasına aldığı kahve fincanıyla beraber ayağa kalktığında yıllardır Manya'yı tanıyanlar şok olmuştu.

'Çok kaliteli bir oyuncusun, umarım meslektaşızdır.'

'Kısmen, yani sen suçluyu savunuyorsun ben suçluyum.' Kocaman gülümsemesi yüzündeydi Manya'nın. Müjgan ise durumdan zevk alıyor gibiydi.

'İhtiyacın olursa seni savunmaktan mutluluk duyarım.' Derken uğraştığı ufak çantadan çıkardığı kartını ortaya uzattı.

'Yakalanmam ama... Belli ki çok karşılaşacağız.' Manya kendine uzatılan kartı aldığında Müjgan'ın gözleri kendisiyle beraber Dirim'e dönmüştü.

'Dirim. Dağhan'ın yakın arkadaşlarından.' Pera açıklasa da Müjgan'ın hareleri kendine odaklı bakışlardaydı. Karşısındaki adam bakıyordu, boşta değildi bakışları, öyle buz gibi falan diyemezdi ama anlaşılmıyordu. Sadece bakışlarında değil içişlerinde de karmaşa var gibiydi. Hareleri boynundan görünen dövmelere kaydı, bir ayrıntı bir ipucu bulmak için. Önce çengel bulmaca gibi birbirini tamamlayan tarihlere takıldı gözü.

'Tarihler ne?' karşısındaki adam garipsemeden elini direkt kulağının hemen arkasında kalan noktaya ilerletti.

'Kardeşlerim ve benim doğum tarihim.'

'Kelt sembolü...' derken derin bir nefes alarak kaşlarını havalandırdı Müjgan. Dirim yine şaşırmamıştı. Oysa Kelt sembollerini fazla insan bilmezdi. Koşulsuz sevgi ve gücü temsil etmesinden bir haber, gizli anlamlarından ve dileklerinden anlamazca öylesine vücuduna kazıtanlar dahi vardı.

'Ne olduğunu biliyor musun?'

'Sante. Sağlık... Başka var mı?'

'Triskelion var.'

'Senin için anlamı ne peki?'

'Geçmiş şimdi ve gelecek. Senin için?'

'Beden, zihin, ruh. Nerelisin peki?'

'Trabzon, Çaykara. Sorayım mı?'

'Mersin, Taşucu.' Birbirlerine göre haritada iki farklı tarafta duran şehirlerine rağmen bir masada fark etmeden bir araya gelmişlerdi. Çevredeki kalabalık odaklanacakları nokta değildi ama Müjgan bakışları karmaşık olan bu adamın kimliğini çözememekten şüpheliydi, Dirim ise karşısında koyu kahve bakışlarla olan kadının fazla derin bakmasından müzdaripdi. Masadakiler aralarında dönen muhabbeti anlamasa da dikkatle onları dinlerken ilk odağını değiştiren Müjgan olmuştu.

'Sen ve Devrim değil, sen ve Dirim kardeş olmalıydınız.'

'İnan çok isterdim.' Manya omuzlarını sıkkınca düşürürken Dirim'in dudaklarında ufak bir tebessüm peydah oldu. Devrim kötü bir abi değildi, hatta normal sosyal ilişkilerine bakılacak olursa çok iyi bir abi olduğunu da iddia edebilirlerdi. Fakat Manya'nın istediği o abilik, daha doğrusu Dirim'i abisi olarak görme isteği daha farklıydı. Onların aralarında daima gizli bir sözleşme var gibiydi çünkü. Manya Devrim'e herhangi bir konu hakkında dedikodu yapacak olsa kafam zaten dolu derdi. Ancak Dirim öyle değildi, başında bin bir bela olsa da yine o dedikoduyu dinler, yorum yapar ve dedikodusunu yaptıkları kişiyle denk gelirlerse hatırlatıp gülmesini sağlardı. Sadece bu da değildi, Manya'ya göre Dirim abisinden çok daha akıllı bir adamdı. En azından abisi gibi Nida'nın tüm süründürmelerine baş eğmemişti. Hayatına aldığı insanlar elbet olmuştu ama onların çizgilerine ne kadar saygı duyduysa kendi çizgilerine de duymuştu saygıyı. Kendini üzmelerine de izin vermemişti, başkasını da üzmemek için çaba harcamamıştı.

'Peki neden herkes bu kadar erken bir saatte bir arada? Biz seninle konuştuk akşam ama bayağı geçti, yani insanlara sizi arkadaşımla tanıştıracağım diye o saatte ulaşmazsın sen.' Ne olduğunu anlamaya çalışırcasına gözlerini Pera'ya çevirdi Müjgan.

'Dirim yurt dışında yaşıyordu ve kesin dönüş yapmış. Uzun süredir görüşmedikleri için kahvaltı yapalım diye toplandık.'

'Neredeydin?' Müjgan tekrar Dirim'e döndü.

'Fransa, Bordeaux.'

'La Belle Endormie.' İ harfini uzatırken sorunun hemen ardından tekmil verir gibi yanıtlayan Dirim'e şaşkınlıkla bakıyorlardı. Dirim genel itibariyle duruşu sert muhabbeti de sakin olan insanlardandı çünkü. Bir anda soruya cevap vermez, sakin bir bakış atar, belki karşısındaki insanı tartardı ama böyle acele bir cevap vermezdi. Yaşı dahi sorulsa böyleydi durum.

'Uyurken daha güzel doğru.' İkisinin de ufak tebessümleri vardı ancak Dirim'in ki biraz daha duygusal, Müjgan'ın ki ise ince tavır yüzündendi. Samimiyet tartışılmazdı bu konumda ama Dirim kahvaltının başından beri gözlerini üzerine dikmişti kadının.

Kahvaltı masasında süren hoş beş faslı bahçeye taşındığında ayağa kalkan Müjgan'la Dirim dışında herkesin gözleri ona döndü. Adam zaten bakmaya devam ettiği için dönme zahmetine girmemişti hareleri fakat bu hareketin nedeni için de bedeni dikleşti.

'Ben artık müsaadenizi isteyeyim.'

'Nereye?' soru Dirim'den gelince bakışlar Müjgan'dan ona döndüğünde kadının gülümseyen hareleri dikkat kesildi.

'Dinlenmeye, yoğun bir hafta geçirdim. Yarın da İzmir'e döneceğim zaten, tekrar iş.'

'Burada kal, otele mi gideceksin?' Dağhan'ın sorusuyla Müjgan gülümsemesini büyüttü.

'Sizin düzeninizi bozmak istemem.'

'Bozulmaz düzenimiz. Çantan arabada ise getirsinler, otele falan bıraktıysan aldırayım.'

'Arabada fakat gerçekten rahatsız etmek istemem.'

'Etmezsin. Koca ev, asıl sen bizden rahatsız olmazsan kal.' Pera'da müdahale ettiğinde bahçede epey yüksek sesle oynayan Deva'yı gösterdiğinde kadın derince soluklandı. Hala ikilemdeydi fakat bir kere İzmir'e dönünce muhtemelen kolay kolay Pera'yı da Elfe'yi de göremeyecekti Müjgan.

'Pekala...' başını da onay verircesine salladığında az önce bedenini dikleştiren Dirim rahatça tekrar yerleşti koltuğuna.

'Hadi gel.' Pera başıyla içeriyi işaret ettiğinde ikisi de ilerlediğinde Dağhan'ın gözleri karısından direkt olarak Dirim'e döndü.

'Dirim.'

'Efendim.' Gözleri boş kapıdan kopmazken Dağhan kaşlarını havalandırdı.

'Bakıyorum askerlik performansını Müjgan'a karşı gösteriyorsun, yıllar olmuştu halbuki.'

'Gözleri çok güzel.'

'Boşluğa bakıyor değil mi o?' Manya kıstığı gözleriyle Dirim'e odaklandığında bakışları usulca diğer oturanlara yöneldi. Onların da şaşkın olduğunun farkındaydı ama yine de anlam veremiyordu işte.

'İzmir'de mi yaşıyor?' Dirim'in dalmış gözleri sonunda Elfe'ye dönerken araladığı dudaklarını tekrar kapattı Elfe. Şaşkınlığı aslında Dirim'e falan değildi. Onu tanımıyordu zaten, şaşıramazdı, belki de normal tavrıydı bu. Fakat arkadaşı, Müjgan, ona epey şaşkındı. Kimse fark etmese de herkese normal olan ama Dirim'e karşı yumuşayan ses tonuna şaşkındı.

'Evet.' Dedi güçlükle.

'Seviyor mu İzmir'İ? Aklında taşınmak falan yok mu?'

'Bilmem çok uzun zaman oldu adam akıllı bu meseleleri konuşamayalı.'

'Tamam, teşekkürler.' Bir anda ayağa kalkınca Dağhan'da onunla harekete geçtiğinde bir türlü arkadaşını bulmayan bakışlarını sonunda çevirebildi.

'İyi misin Dirim?'

'Çok iyiyim. Birkaç görüşme yapacağım.' Adımları bahçenin diğer ucuna doğru ilerlerken arkasından bakanların garipser halini biliyordu. Fakat bu işin içinde kendini garipsemeyecek, hatta ne işi olduğunu bilecek üç kişi vardı. Dağhan, Devrim ve Manya.

'Engel olmalı mıyız sizce?' Manya arkasından bakarken konuştuğunda Dağhan gülmeye devam etse de Devrim derin bir nefes alıp omuz silkti.

'Bırakalım da dalga geçtiği her şeyi yaşasın. İzlemesi keyifli olur.'

'O sizin gibi hanzo değil. Canı sıkılacak.'

'Bizim de sıkıldı.' Dağhan anında omuz silkerken tekrar yerine oturduğunda Manya'nın ters bakışları kendine döndü. Dirim'e karşı olan her acımasız tavırda Manya kükrediği için olsa gerek ne Devrim ne Dağhan ciddiye alıyorlardı kadını.

'Sesin yumuşadı.' Pera ortada açık olan valizden aldığı siyah eşofman takımını Müjgan'a uzatırken mırıldandığında kadının hareleri de sonunda kendini buldu. Kaçak dövüşüyordu farkındaydı, sırf bu yüzden dahi üzerine gidebilirdi.

'Anlamadım?' diyerek siyah takımı alıp üzerindekinden kurtulmaya başladığında iç çekti Pera. Bal gibi de anlamıştı da salağa yatıyordu işte.

'Dirim'le konuşurken sesin yumuşadı Müjgan.'

'Borazan gibi sesim mi var da onunla konuşurken yumuşayacak Pera?'

'Mesafeli bir tonun var. Hoşlandın değil mi Dirim'den?'

'Hoş adam, kabul.' Hıhı diyerek devam etmesi adına başını salladığında Pera'nın önüne bağdaş kurup kolyesini çıkarmasını bekledi.

'İlgi çekici, yakışıklı da. Fakat bu yorumlarım bir anlam ifade etmiyor.'

'Nedenmiş o?' çıkardığı üç kolye klipsiyle beraber Müjgan dizlerinin dibinden çekildiğinde dikkatle süzdü arkadaşını.

'Ne anlam ifade etmeli ki? Bir kahvaltıda adama aşık olmamı falan mı bekliyorsun? Hem ne bu sorgu sual? Yeni sosyal çevrende bizde dışarı gelin damat verilmez kuralı mı var?'

'Ben seninle Dirim'i yakıştırdım.' Pera'nın cümlesiyle Müjgan olabilir der gibi başını salladığında 'Dirim'e de bunu söyledim.' Diye devam etti. Kadının büyüyen gözlerine kahkaha atmamak için kendini tutsa da açıklamasının şart olduğunu biliyordu.

'Sen daha gelmemiştin. Yani ne bileyim Dirim ve sen gözümde canlandın. Güzel durdu bir yani. Sende ortada yokken yapıştırdım.'

'Ben neden Almanya'daydım Pera?' sorusuyla beraber yatağa, Pera'nın hemen yanına oturduğunda arkadaşının kendine bakmayan gözlerini yakalamaya çalıştı Müjgan. Fiziken bir araya gelemiyorlar diye görüşmüyorlar değildi.

'Dirim senin kocanın arkadaşı. Bizim de yaşımız küçük değil. Öyle aklı havada biri gibi de durmuyor Dirim. Ve ben çevrenden birisiyle yarım kalan hikayeye imza atamam. Şuan herhangi bir hikayeyi de tamamlamam mümkün değil.'

'Sonuçlar kötü mü?' gördüğünden beri sormak istediği o soruyu yöneltirken bakışlarını Müjgan'a çevirdi sonunda.

'Kötü değil, iyi de değil.'

'İkisinden birisinin olması gerekiyor ama...'

'Yayılma göstermiyor Pera. Fakat gelecek ay gittiğimde-' boğazına takılı kalan yutkunma hissiyatıyla Pera başını anında omuzuna düşürdü.

'Alacaklar mı?'

'Evet. Onlar iki yumurtalığımı da almak istiyor ama birisi henüz o kadar tehlikeli değil. Yani bilmiyorum, bana göre değil en azından.' Sessizliğe gömülürken Müjgan gülümseyerek baktı arkadaşına.

'Dirim kaç yaşında?'

'Dağhan'la yaşıt 35 falan vardır.'

'35 yaşında bir adam gezip tozacak değil, aile kuracak bir kadın arar, ki arıyorsa böyledir. Düzeni olsun ister, çocuğu olsun. Ne bileyim, sevgilisi ile hastane hastane gezmek istemez. Veya acaba çocuğum olacak mı diye düşünmek istemez.'

'Belki ister, ne biliyorsun? Sorduk mu? Hayır. Sormadan bilemeyiz.'

'Birinin destek olmayı isteme duygusuyla sevgisinin karışmasını istemem. Olacaksa dahi istemem.'

'Ne yani siz çok aşık olsaydınız ve seneler sonra bu durum ortaya çıksaydı o zaman da bırakacak mıydın?'

'Çok farklı bu.' Pera anında başını sağa sola sallarken Müjgan derin bir nefes aldı.

'Değil. Seven insanın destek olması farklı, henüz sevgi bile denmeyecek belki heyecan olan bir şeyin üzülerek destek olması farklı şeyler. Ben ne kadar savaşsam da, hayır desem de iki yumurtalığımı da alacaklar Pera. Çocuğum olmayacak. Tamam sana yalan söylemeyeceğim, Dirim çok hoş bir adam ve beni heyecanlandırdı. Farkındayım o da heyecanlandı. Fakat bu durum hayatının içine etmem için yeterli değil.'

'Adam belki hayatının içine edilmesinden memnun-' çalan telefonla Pera'nın cümlesi yarıda kalırken Müjgan yatağa fırlattığı telefonu alarak iç çekti.

'Efendim?' karşı tarafı dinlerken arada havalanan kaşları, bazen buruşan yüzüyle Pera görüşmenin bitmesini beklese de Müjgan oturduğu yerden kalkarak dudaklarını ıslattı.

'Çarşamba günü davam var ama...' itiraz eden hali de havada kaldığında tekrar oturup başını sallamaya başladı.

'Anladım. Ben dosyaları mail atarım. İstanbul'dayım zaten, Ali beyin de mailini bekliyorum. İyi günler.' Telefonu kapatır kapatmaz etrafa boş bakışlar atmaya başlamıştı ki Pera bir gariplik olduğunu fark ederek süzdü Müjgan'ı.

'Ne oldu?'

'Ofis dava dosyamı aldı. Yani aldı dediğim burada bir dava varmış, onunla ilgilenmemi dosyamla da kendilerinin ilgileneceğini söylediler.'

'Daha önce hiç olmadı mı bu. Yani neden bu kadar garipsedin?'

'Çünkü ilgilendiğim şirkete sormuşlar ve problem olmadığını dile getirmişler. İşin asıl garip tarafı şu ki Galip bey şirket dosyalarıyla benim dışımda kimse ilgilenmesin diye bizim ofise ekstra bedel ödemişti.'

'Niye böyle bir şey yaptı ki? Sizin ofiste herkes işinin ehli.'

'Birkaç davasını son dakikada çözdüm. Yıllardır da beraber çalışırız, artık güven söz konusu. Belki rica etsem anlayışla karşılar ama benimle konuşmadan böyle bir onay vermez.'

'Arasan?' anlattığı şeylerdeki ciddiyetine bakılacak olursa Pera'nın aklına başka bir şey gelmemişti. Yani madem samimiyet söz konusuydu o zaman arayıp direkt nasıl onay verdiğini sorabilirdi. Nihayetinde iş yapıyorlardı ve söz konusu şirketin her detayından haberdar olan bir avukatın bir anda farklı şehirdeki davayı almasının talep edilmesiydi.

'Aslında mantıklı ama adama niye izin verdin mi diyeceğim?' tekrar çalmaya başlayan telefonuyla Müjgan az önce olan bezmiş sesine oranla çok daha farklıydı. Biraz daha gözleri ışıldıyordu.

'Galip bey.'

'İyiyim teşekkürler, siz nasılsınız?' arada oluşan sessizliklerden sonra Müjgan'ın kaşları bu kez ciddi anlamda çatıldı.

'Benim de birkaç dakika önce haberim oldu. Yani siz gerçekten bu durumun sıkıntı oluşturmayacağını mı söylüyorsunuz?'

'Siz yönlendirdiniz, arkadaşınız...' kaşları şaşkınlıkla havalanırken bakışları Pera'yı bulduğunda derince nefeslendi.

'Anladım, tabi, tabi ilgilenirim. İçiniz rahat olsun. Görüşmek üzere.' Telefonu kapatıp yatağa tekrar atarken Pera merakla süzüyordu yüzünü.

'Ne dedi?'

'Arkadaşı iyi bir avukat önerisi istemiş. Benim de bugün döneceğimi bildiği için belki yakalarız İstanbul'da düşüncesiyle önce beni aramış, telefon kapalı olunca şirketi aramış.'

'Tamam o zaman sıkıntı yok. Bir süre daha buradasın.' Pera'nın gülümseyen haline rağmen Müjgan'ın kafası daha çok karışmıştı. Görünende sıkıntı yoktu ama Galip bey kendini bilen bir adamdı. Belki yaşının büyüklüğü, belki de insani konuda kendini bilen bir adam olması sayesinde insanları saat ondan önce aramazdı. Çok acil de olsa bu durum böyleydi. Eğer gerçek bir panik sebebi söz konusu olursa onda da kişileri değil, şirketi arardı. Telefonun kapalı olduğunu söylediğine göre aradığı zaman dilimi sabahın körü denilen üç ile beş arası bir vakitti. Keza Müjgan arabasını teslim almak için beşi çeyrek geçe, uçaktan iner inmez açmıştı telefonunu.

'Buradayım... Hadi aşağı inelim.' Aklındaki tüm karmaşaya rağmen Pera'nın neşeyle odadan çıkmasını izledi. Aklında hala soru işaretleriyle. Uzun koridoru tamamlayıp basamakları indikten sonra bahçede oturanların yanına döndüklerinde Pera'nın gözleri önce Elfe'yi bulmuştu.

'Müj gidemiyor.' Keyifli sesine rağmen Müjgan kendine dönen Elfe'nin bakışlarına değil tek bir noktaya bakıyordu. Kulağındaki telefonla konuşan adımları kendilerine yaklaşmış olan beden. Çünkü kendine gelen o telefonda sadece bir rica yoktu. Telefonu kapatıp kendilerine daha çok yaklaşan adamın dudaklarındaki ufak tebessüme dikkat kesildi.

'Dirim bey...'

'Müjgan hanım.' Bin bir mesaj barındıran o gülüşüne tebessümle karşılık verdi kadın.

'Öğleden sonra uygunsanız şirket davalarınıza göz atalım. Yoksa bunun için asistanınızdan mı randevu almam gerek?' gözlerinde olan o derinlik Dirim’e göre artık ateş parçalarıydı. Karşısındaki kadının ne kadar güçlü durabileceğini sadece tahmin edebilirdi fakat kartlarını böyle açık oynaması, ricacı olduğu yerlerin sonucunda kendi yaptığı gibi geri plandan iş çevirip canından bezdirmeye çabalamaması ayrı bir şevk vermişti adama. Dişe diş, kana kan diyordu Müjgan görünen o ki. Ve Dirim’de bundan kaçmayacaktı. Oyunların saklanmaların ne tür azaplar çektireceğine Dağhan’la beraber şahit olmuşlardı. Kendisi o hataya düşmezdi de şuan olan savaş baltalarının havalanması da pek su götürür bir yol gibi gözükmüyordu. Özellikle karşısındaki kendinden emin, hayatını karartma konusunda ant içmiş gibi duran kadınla yolun aşırı çakıllı, dikenli ve karmaşık olacağını anlayabiliyordu.

 

Zaten güçlü bir kadın tüm bunlar demek değil miydi? Sabrını sınardı fakat sınamak, denemek için değil, kimliği o olduğu için. Olağan tüm mücadele şevkini ateş saçan gözleriyle daha çok tutuştururdu. Kıyamet geliyor demezdi, kıyametin kendisi olduğunu iliklerine kadar hissettirirdi. Kendine dahi yalan söylemeyecekti Dirim. Henüz düşüncesine olmaz dediği o kadına dibi düşmüştü. O bahçede ortam kalabalık diye kimse fark etmeden toparlamıştı ancak ağzı açık ayran budalası dahi diyebilirdi kendine. Bu aşk falan değildi, bunun bir ismi olabilir mi ondan da emin değildi. Zamanında göğsüne yediği o kurşunun yeri sızlamıştı. Tam sol tarafındaki üstelik. Vurulmuş muydu, tutulmuş muydu bilmiyordu ama aklında Müjgan Pera’nın anlattığı ve tanıştırdığı kadın değildi. Küldü Dirim. Ve orada elindeki fırlattığı ayakkabısıyla, çantasıyla hatta anahtarıyla sol yanında ince bir sızıya sebebiyet veren kadın da ateşti. Ne var ki külü ateşle kimse korkutamazdı.

 

Bölüm : 30.11.2025 13:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ceren Öztürk / BUTİMAR / Bölüm 85 - La Belle Endormie
Ceren Öztürk
BUTİMAR

1.34k Okunma

297 Oy

0 Takip
88
Bölümlü Kitap
TanıtımGüzel YarınlaraBölüm 1 - Şarap Seçimi Nasıldı?Bölüm 2 - Yabancı O TatlımBölüm 3 - Çuval Giysen Yakışır Diye Çuval Giymen GerekmezBölüm 4 - Her Şey Cebimdeki CüzdandaydıBölüm 5 - SansürsüzBölüm 6 - Şiddet?Bölüm 7 - Dikkat Et De Isırmasın KardeşimBölüm 8 - Oku DağhanBölüm 9 - İnsanın Şansı Bazen İmtihanıdırBölüm 10 - Herkes Sadece Kendi Yangınından Sağ ÇıkarBölüm 11 - İnsanlar Hep KonuşurBölüm 12 - Bu Düzen Düzenli Değil De O YüzdenBölüm 13 - Çok Ziyan Etti Beni DeryaBölüm 14 - UnutacağızBölüm 15 - Değecekse YanalımBölüm 16 - Garip Hissediyorum En BaştaBölüm 17 - Emniyetle Mi Konuşuyor O?Bölüm 18 - Becerebileceksen MemnuniyetleBölüm 19 - Doğrular Her Gün DeğişiyorBölüm 20 -Daha Önce Yaktın Sen BeniBölüm 21 - Benden Her Fırsatta KaçıyorsunBölüm 22 - Sen Benim SarhoşluğumsunBölüm 23 - Biz KadınlarBölüm 24 - Bu Saatlerde İçimin Cenazesi Kaldırılıyor GeneldeBölüm 25 - The Devil Wears PradaBölüm 26 - Uyan Pera!Bölüm 27 - Gökyüzüne Dokunamayan Gökkuşağı Mı Olur?Bölüm 28 - Her Zerrem Sen Olmuş...Bölüm 29 - Sen Bir KaossunBölüm 30 - Utanırdım KendimdenBölüm 31 - Yaratık Mı Diyorsun Sen Bana?Bölüm 32 - Kaybetti İzimiziBölüm 33 - Herkesin Mafyası Kendine TatlımBölüm 34 - Böyle BekleyememBölüm 35 - Demek Yaramıza Deva Olmaya GeldinBölüm 36 - Prenses, Kraldan Bir Söz AldıBölüm 37 - Oysa Ben En Çok Sana GerçeğimBölüm 38 - Dedi Kurtlar Vadisi ÇakmasıBölüm 39 - Ben Onun Tek Arkadaşı Olmak İstemiyorumBölüm 40 - Görüşürüz Deva'nın BabasıBölüm 41 - Hayatta Yapabildiğim Tek Doğru Pera'yı SevmekBölüm 42 - Tehdit Etmeye Mi Çalışıyorsun?Bölüm 43 - Haddi Olmasa Da YüreğimBölüm 44 - Sana Rastlamak Güneşe Dokunmak Kadar YakıcıydıBölüm 45 -Kaçarak Evlenmek İçin Geç Mi Kaldık?Bölüm 46 - Her Biri On Kaplan GücündeBölüm 47 - Elli Kez Falan Vurdular SeniBölüm 48 - Aşk Tamam Yaş EksikBölüm 49 - Evlenme Teklifi Mi Ediyor O?Bölüm 50 - İnsan Kayarken Nasıl Konuşabilir?Bölüm 51 - Narkotik Değil, Organize ŞubeBölüm 52 - Hangi Kot Pantolon?Bölüm 53 - Nakit Taşımazdı YanındaBölüm 54 - Beş Ocakta Ne Oldu?Bölüm 55 - Yasın Beş EvresiBölüm 56 - İnkar, Öfke, Pazarlık, Depresyon, KabullenmeBölüm 57 - Senin Dağına Kim Kar Oldu?Bölüm 58 - On Tane DikişçikBölüm 59 - Ölmeyi BeceremediğimdenBölüm 60 - Kör Bir Sokak GibiBölüm 61 - Hayırlı Olsun GülümBölüm 62 - Dakika Bir Gol BirBölüm 63 - Sen, Benim Yüreğimin EvisinBölüm 64 - Kediler Dokuz Canlı Olmaz Mı?Bölüm 65 - Çin Seddi YıkılırBölüm 66 - Alıç, Aklını AlıçBölüm 67 - Çünkü Efkardan Kendimi YaktımBölüm 68 - Ulan IrmakBölüm 69 - Senden GGDK Talep EdiyorumBölüm 70 - Benim Hep Bir Planım VardırBölüm 71 - İlk Sürüm, Son Sürüm, Yeni SürümBölüm 72 -Sen Fazlalık DeğildinBölüm 73 - Olağan Düzeni Yıkıp, Yerine Seni KoydumBölüm 74 - Erkek Kardeş TerörüBölüm 75 - O Dağ Eksik OlmasınBir Yılın Daha Başı - D.K.Bölüm 76 - Hayat Bana İstediğini YapsınBölüm 77 - Bir Bardak IrmakBölüm 78 - Você é Minha AlmaBölüm 79 - Son İhtimalBölüm 80 - Sen ve Seninle OlanlarBölüm 81 - Bedelini Anılarımla ÖderimBölüm 82 - İlk Gün GibiBölüm 83 - Ruhun Hala EmanetimBölüm 84 - Dirim Dinç?Bölüm 85 - La Belle Endormie
Hikayeyi Paylaş
Loading...