
⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️
.
.
.
Tam olarak kafamdaki Armina'yı paylaşacağım sizlerle🤩

️Sadece saçları siyah değil, kumral😍
Birde, normalde yapmayacağım bir şey yaptım. Nedenini sormayın, öyle gerekti. Normalde karakterlerimin adını değiştirmem, çünkü bende karakterlere bağlanırım. Ama Ahsen Korkmaz'ın adını Gülçin Korkmaz olarak değiştirmem gerekiyor🥹 Anlayışınız için teşekkür ederim❤️
Ha birde şu an, Mert'in plakayı görüp askeriyeye gitmesinden bir gün öncesini okuyacağız. Keyifli okumalar dilerim!
⚔️
1 gün önce
Yazarın anlatımıyla,
Ahmet Kırşan için, zor olan videodaki şifreyi çözmek değildi. Asıl zor olan, Armina'nın ondan istediğiydi: geçmişini anlatmak. Armina'nın bu isteğini sanki hiç duymamış gibi yapıp şifreyi çözmeye odaklanmaya çalışmıştı ama az önce evinin kapısına bırakılan bilgisayar her şeyi değiştirmişti.
Evin çevresinde onlarca asker vardı, tıpkı tüm mahallede, hatta ülkede olduğu gibi. Ama buna rağmen bilgisayar kapısının önündeydi işte.
Bilgisayarın içindeyse yalnızca, videolar vardı.
1997,1998,1999,2000... Her yıla ait bir klasör vardı, ve içlerinde de videolar.
Armina'nın videoları.
Açamıyordu. Öylece bilgisayarın başında oturmuş ekrana bakıyordu. "Albay?" Gülgün Kırşan'ın sesini duyan Albayın bakışları bilgisayar ekranınından ayrılarak Gülgün'e döndü.
"Gülgün?" Gülgün Kırşan, yavaş adımlarla Albay'a yaklaştı.
"Ne oldu? Bu ne?" diyerek bakışlarını bilgisayar çevirdi.
"Bir şey değil, operasyonla alakalı." dedi Ahmet Kırşan onu geçiştirmek istercesine. Hala ayakta olan Gülgün Kırşan tam Albay'ın yanına oturdu ve bilgisayarı elinden aldı. Ama bakışları hala Albay'ın üzerindeydi.
"Bazen kim olduğumu unutuyorsun." diyerek hafifçe güldü. Ve bakışlarını ekrana çevirdi.
"Gülgün, dokunma." dedi Albay. Gülgün Kırşan'ın ekrana çevrilmiş olan bakışları yeniden Albay'a döndü. Kaşları hayretle havalanmıştı.
"Albay, haddini aşıyorsun. Biraz daha böyle davranırsan seni operasyondan alırım." dedi. Konu görevi olduğunda, hiç kimseye kulak asmazdı. Zırhını kuşanır, silahını alır, ciddiyete bürünürdü.
"Gülgün, lütfen." dedi Albay. Eşinin kim olduğunu elbetteki biliyordu, ama şu anda görev disiplinini kuşanacak bir durum da değildi.
Gülgün Kırşan, onu umursamadan bilgisayara bakmayı sürdürdü. Gördüğü görüntüler karşısında duygusuzdu. 2005'e tıkladı. Onlarca video bir anda ekranda belirdi. Rastgele bir videoyu açtı.
"Özür dilerim, abi!" Armina'nın küçüklüğünün çığlığı yankılandı odada. Albay acıyla yüzünü buruşturdu. Gülgün Kırşan hızla videoyu kapattı.
"Videolar..." dedi Gülgün Kırşan.
"Armina'nın tüm hayatı." dedi Albay. Karşısındaki bakışlarını solunda oturan eşine çevirdi.
"Geçmişi, geleceği ve şimdisi." dedi.
"Senden istediği-" Gülgün Kırşan'ın sözünü kesti yine Albay.
"Onu ailesine anlatmamı istedi." dedi. Bu videoları İCO mu onlara göndermişti, yoksa Armina mı göndermelerini istemişti?
"Armina bunu yapamaz. Geçmişinin tüm kayıtlarını ailesine izletmek istemez. O, kendini bu kadar çok açmayı istemez." dedi Gülgün Kırşan.
"Belki de..."
"... belki de artık kendisi olamayacak kadar yorulmuştur. Belki de biraz da olsun ailesi onu anlasın istiyordur." dedi Albay. Gülgün Kırşan, dolan gözlerine zıt duygusuz sesiyle konuştu.
"Şu an Armina kayıtlarda şehit olarak geçiyor, şehidimizin son isteğiyse geçmişinin ailesine anlatılmasıydı. Gerekli onay ve izinleri çıkaracağım, Albay. Git ve yapman gerekeni yap." diyerek bilgisayarı Albay'ın kucağına bıraktı.
Sert adımlarla odadan çıktı Gülgün Kırşan. Ve Albay'ı odada yalnız bıraktı. Sonra, telefonunu cebinden çıkarttı. Ve Özer'i aradı. Bir kaç çalışta telefon açıldı.
"Özer," dedi Gülgün Kırşan.
"Amirim." dedi Özer.
"Khatar ve timin geri kalanı?" dedi Gülgün Kırşan.
"Khatar, hala aynı yerde. Timin geri kalanı Kule'de efendim." dedi Özer duygudan yoksun bir sesle.
"Anladım, Khatar gelebilirse gelsin. Gelemezse, yarın sizi bekliyorum Tugay'a. Sabah saat 7'de orda olun. İmha timi de orada olacak."
"Emredersiniz, amirim." dedi. Gülgün Kırşan telefonu kapattı. Telefonla konuşurken koridorun sonuna gelmişti bile. Evin kapısının önündeydi. Omzunun üzerinden arkasına doğru baktı bir kaç saniye. Derin bir iç çekti ve sonra bakışlarını tekrardan önüne çevirerek askılıktan paltosunu ve çantasını aldı. Dresuarın üzerinde duran siyah güneş gözlüğünü de kafasına taktıktan sonra kapıyı açtı. Çok hafifi topuklu olan babetlerini giydikten sonra kapıyı kapattı ve arabasına doğru ilerlemeye başladı.
⚔️
Albay Kırşan, yan koltuğunda duran kapısına sessiz sedasız bırakılan bilgisayarla birlikte Korkmaz konağına doğru ilerliyordu. Sessizliğin gürültüsü vardı zihninde. Anlatmak istemiyordu, ama anlatmayı istemek zorundaydı.
"Baba, ben artık beni anlasınlar istiyorum, kim olduğumu bilsinler... Ama bunu anlatacak gücüm yok. Bu kez beni bana değil, beni onlara anlat olur mu?"
Direksiyondaki ellerini direksiyonu daha da sıktı sinirle. Bir süre daha sessizlikle ilerlemeye devam etti. Bir trafik ışığına denk gelince yoldaki bakışları radyoya düştü. Ve radyonun sesini yavaşça açtı.
"...emniyet güçleri hız kesmeden sokaklarda nöbetlere devam ederken, Doğu Anadolu sınırlarımızda şehit edilen sivil halkın resmi sayısı da 67'ye ulaştı. Düzenlenen askeri operasyonlarda şehit olan askerlerimizin net sayısı bilinmezken İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi profesörü Ata Kızılkaya, şöyle dedi..."
Kırmızı ışığın süresi dolup, yeşil ışık yandığında Albay gaza bastı ve odağını radyodan çekti. Tüm odağı yolda bir şekilde Korkmaz konağına ilerlemeye devam etti.
Dakikaların sonunda Korkmaz konağının önüne gelince arabasını park etti ve yan koltuğundaki bilgisayarı da alarak arabadan indi ve görkemli konağın kapısına doğru ilerlemeye başladı. Kapıdaki korumalar -çoğunluğu askerdi- gelen kişinin kim olduğunu çok iyi bildiklerinden hiç bir şey demeden geçmesine izin verdiler.
Kapının önüne gelen Albay, zile bastı. Ve beklemeye başladı. Yaklaşık otuz saniye sonra bir çalışan kapıyı açtı.
"Hoş geldiniz Albay-" Albay küçük bir baş selamı vererek hızla içeriye doğru ilerlemeye başladı. Kadın, hızlı adımlarla Albay'a yetişti.
"Yalçın beyler salondalar efendim." dedi telaşla. Albay onu başıyla onaylayıp salona girdi.
Salonda, Ayhan Korkmaz ve Armina'nın fotoğraflarının tam karşısında dolu gözlerle oturan Gülçin Korkmaz, yanında ise Yalçın Korkmaz vardı. Yalçın Korkmaz kollarıyla eşini sarmalamıştı. Onların tam karşılarındaki koltukta ise Rüzgar Korkmaz, Araz Korkmaz ve Asya Korkmaz oturuyordu. Asya, iki abisinin arasına oturmuş başını da Rüzgar abisinin omzuna yaslayarak gözlerini kapatmıştı. Diğer herkes de boş gözlerle etrafını izliyordu.
Salona giren Albay'ı ilk fark eden Araz Korkmaz oldu. Ayağa kalkarak esas duruşa geçtiğinde diğer tüm aile üyelerinin bakışları a ona döndü.
Rüzgar Korkmaz da tam ayaklanacaktı ki omzunda uyuyan kardeşini hissetti. Albay ona ve Araz'a eliyle durmasını işaret ettikten sonra bakışlarını Yalçın ve Gülçin Korkmaz'a çevirdi. Araz tekrar oturduğu sırada onlarda yine ayaklanmaya yeltendi. Albay onları da eliyle durdurdu ve karşılıklı oturan Korkmazların tam ortasındaki sehpaya doğru ilerleyip bilgisayarı her iki tarafında görebileceği şekilde ortaya koydu. Salonun oturma kısmında üç adet büyük koltuk vardı ve bu koltuklar tıpkı bir U harfi gibi dizilmişti. Gülçin ve Yalçın Korkmaz kapının solundaki kısımda, Diğerleriyse sağındaki kısımdaydı. Albay, kapının tam karşısındaki koltuğa doğru ilerleyerek oturdu.
"Hoş geldiniz," dedi Yalçın Korkmaz. Gülçin Korkmaz'ın duvardaki iki büyük resimde olan bakışları Albay'a döndü.
"Hoş geldiniz Albay." dedi o da. Araz ve Rüzgar da hoş geldin dedikten sonra Albay boğazını temizledi. Ve gözleri yeni yeni aralanmaya başlayan Asya'yla göz göze geldi.
"Nasıl oldun kızım?" dedi Albay. Asya İyiyim dercesine başını salladı. Albay'ın bakışları bir kaç saniye Asya'nın üzerinde gezindikten sonra söze girdi. Hazırdı. Yani, galiba hazırdı.
"Bir kaç gün önce, Asya'nın bilgisayarına gelen bir e-mail yaklaşık iki ay önceki patlamada Armina'nın ölmediğinin kanıtıydı." Ahmet Kırşan'ın sözleri Araz Korkmaz hariç odadaki herkesi şoka uğratmıştı. Ne yapacaklarını bilemiyor gibiydiler. Gülçin Korkmaz'ın bakışları Armina'nın fotoğrafına kaydı istemsizce.
"Ne, nasıl?" dedi Asya. Diğer herkes sessizdi. Albay devam etti.
"Videoyu size izletemem, çünkü o video askeri operasyonel bir video. Ama şunu söyleyebilirim ki Armina benden bir şey istedi. Onu size anlatmamı." derin bir nefes aldı Albay.
"Şimdi, hiç biriniz sorgulamadınız sanırım ama Armina ve benim soyadlarımızın aynı olmasının bir sebebi var. Armina, benim kızım." odadakiler pür dikkat Albay'ı dinlemeye devam ediyorlardı. Albay'ın her bir kelimesiyle daha çok şaşırıyorlardı. Araz Korkmaz hariç.
"Armina, doğduğu gün ona Birgen ismini verdiler. Yalnızlığa alışmış kişi demek Birgen." Birgen Taşkıran, yalnızca bir isim değildi artık. Bir intikam, kaybolmuş bir geçmiş, İCO'nun kilit noktalarından biri... Bir sürü şey ifade ediyordu artık.
"Doğduğu gün başladılar onu yalnız bırakmaya. Hiç bir zaman sevmediler, ben..." dedi Albay. Armina'nın yaşadıklarını nasıl anlatacağını bilemiyordu. Kelimeler zihninde beliriyor, lakin dili onları söylemeye gitmiyordu.
"Yıllarca isminden ve soyadından nefret etti. Adını dile getirmek istemedi, tekmil vermekten bile nefret etti. Kuleli de üçüncü sınıfken..." dedi Albay.
Bilgisayara ful odaklanmış olan bakışları önce Yalçın Korkmaz'a, sonra tüm aileye döndü.
"Armina Kırşan oldu." buzdağının görünen kısmını bile anlatmamıştı henüz, ama devamını anlatacak gücü kendinde bulamıyordu.
"Daha fazlasını anlatmaya ne benim dilim varıyor, ne de kelimeler yetiyor. Sadece, bilgisayara bakın." dedikten sonra durdu.
"Nasıl?" dedi Gülçin Korkmaz. Odadaki herkesin sessiz feryatlarının küçücük bir kısmıydı bu soru.
Albay sessizce bilgisayara ilerledi, ve ekranını kaldırdı. Bilgisayarı da akarak salon masasına ilerlediğinde sessiz bir emri vardı. Masaya.
Korkmazlar ayaklanarak Albayı takip etti. Albay, bilgisayarı masanın bir başına bıraktı. Ve hemen sağ yanına oturdu. Gülçin Korkmaz bu öğrendikleri karşısında ayakta duracak gücü bulamamış ve eşine yaslanmıştı. Diğerleriyse içlerindeki fırtınalara rağmen dimdik bir şekilde masaya oturmuştu. Ve Araz Korkmaz da, en az diğerleri kadar berbat bir durumdaydı.
Herkes masaya oturduğunda tüm bakışlar yine Albay'ın üzerindeydi.
"11 yaşındayken, canlı canlı gömdüler onu." yine Araz Korkmaz hariç herkesin gözleri dolmuştu. Çünkü o, bu gerçekle yüzleşeli çok olmuştu ve saatlerce ağlamıştı. Tıpkı ikizi gibi dik duruyordu yaşananlar ve yaşanmışlar karşısında.
"Oradan onu, Ayhan Korkmaz kurtarmış." dedi. Gülçin Korkmaz'ın eli kalbine gitti. Yalçın Korkmaz, yüzleştiği gerçeklerle yüreğinde açılan yara nefes almasını zorlaştırıyordu. Rüzgar Korkmaz biraz daha sıkı sarmaladı kardeşini. Asya'ysa ona sığınmak istercesine sokuldu abisinin koynuna. Araz Korkmaz'ınsa bakışları da tıpkı kalbi gibi buz gibiydi. Yüreği ateşlerde yanıyordu ama aynı zamanda da buz gibiydi. Bu, mümkün müydü?
"Ben daha fazlasını anlatamayacağım, ama bu video kayıtlarında Armina'nıın tüm hayatı, hatta belki tüm acıları var." derin bir nefes aldı Albay, yine.
"Tüm hayatını, ona acı verdikleri her anı kayda almışlar." dedikten sonra bilgisayara çevirdi bakışlarını. 2004 yazan dosyaya tıkladı. Ve en baştaki video kaydını açtı. Masadaki ailenin bazıları ağlıyordu, bazılarıysa dolu gözlerle bilgisayar ekranına bakıyordu. Artık yaşananlara şaşırmayı bırakmışlardı.
Karanlık bir oda vardı videoda. Cılız bir ampul ışığı aydınlatıyordu bu odayı. Küçük bir kız çocuğu vardı, tahtadan kahverengi bir masanın önündeki beyaz plastik sandalyesinde oturmuş, öylece önündeki kağıda bakıyordu. Işık o kadar cılızdı ki, görüntüdeki kızı görmek bile çok zordu.
Yaklaşık bir dakika kadar sonra odanın kapısı gıcırdayarak açıldı. odadan içeriye giren, Yılmaz Taşkıran'dı.
O karanlıkta bile kim olduğu anlaşılıyordu adamın içeriye girmesiyle küçük kız adeta put kesildi. Adam yavaş adımlarla ona yaklaştı. Sandalyesinin tam arkasına gelince durdu. Küçük kızın kulağına doğru eğildi. "Birgen," dedi fısıldayarak.
Küçük kız elindeki kalemi yavaşça masaya bıraktı Ve kafasını adama doğru çevirdi. "Merhaba, baba." dedi. adam ellerini kızın saçına götürdü. Küçük kızın kulak hizasında olan kısacık saçlarını sıkıca kavradı. Ve çekti. Çekmenin şiddetiyle yere düşen kızı umursamadı. Ve yere eğilierek çenesinden kavradı.
"Yürü," dedikten sonra kafasını sertçe yere vurarak odadan ayrıldı. Küçük kız bir kaç saniye öylece yerde uzandı. Sonra kalkmaya çalıştı, ama kalkmadı. Bir kez daha deneyerek ayaklandıktan sonra sarsak adımlarla odadan çıktı. Ve görüntü kesildi.
"Kızım," dedi Yalçın Korkmaz. Sadece, kızım. Başka ne bir şey diyebildi, ne de gözyaşı dökebildi. Tek kelimeye sığdırılmış büyük bir feryattı aslında söyledikleri. Koca bir hayata edilen feryadın tek bir kelimeye sığdırılması ne kadar da ironikti?
Başka bir video açıldı kayıtta. Bir odanın içinde, sandalyeye oturmuş minik bir kız çocuğu vardı. Saçları bu kez sıfıra vuruluydu. Kafasına onlarca kablo bağlanmıştı. Etrafında bir kaç tane adam vardı. Bazıları beyaz önlüklüydü. Ve arkalarında kocaman bir cam vardı. Camın ardında kim olduğu görünmüyordu, sadece bir silüet vardı. Camın tam önündeyse yine Yılmaz Taşkıran vardı.
Cama iki kez tıklattı arkasındaki kişi. Yılmaz Taşkıran boğazını temizledi.
"Başla," dedi. Beyaz önlüklü adamlardan bir tanesi arkasına işaret verdi. Ve Birgen büyük bir çığlık attı. Tepiniyor, çığlık çığlığa bağırıyordu küçük kız. Ama kimse onu duymuyordu.
"Baba! Baba!" diye bağırdı küçük kız. Yalçın Korkmaz'ın gözünden bir damla yaş Gülçin Korkmaz'ın saçlarına düştü.
"Kızım," dedi Gülçin Korkmaz. Kızım.
"Yardım edin!" diye bağırdı küçük kız. Yanındaki herkes onu izliyordu, ama kimse onu görmüyordu.
"Arttır." dedi Yılmaz Taşkıran. Aynı anda küçük kız çok daha fazla çığlık attı. "Acıyor! Yapmayın acıyor!" ve video kaydı bitti.
Masada oturan hiç kimseden ses çıkmıyordu. Konuşamıyor gibiydiler. Albay, videoların bazılarını izlemesine ve Armina'nın yaşadıklarını çok önceden beri bilmesine rağmen dayanamıyor gibiydi. Hafif hafif titreyen elini umursamadan 2007'ye ait başka bir video kaydını açtı.
Armina'nın küçüklüğü vardı yine kayıtta. Karanlık bir odadaydı. Bu sefer cılız ampul ışığı bile yoktu. Görüntüler, gece görüş kamerasıyla çekildiği için izlenebilir durumdaydı.
Bacaklarını kendine çekerek duvarın köşesine sinmiş olan minik kız çocuğunun yüzü seçilmiyordu aslında. Ama Armina olduğunu odaki herkes biliyordu.
Küçük kız başını duvara yaslayarak gözlerini kapattığında Armina olduğunu anlamışlardı. Video kaydı kesilip yeniden başladığında zaman atlaması olduğunu düşündüler.
Rüzgar Korkmaz, yanağını ıslatan gözyaşlarını o an fark etti. Araz Korkmaz ise, ikizinin bildiğini zannettiği geçmişiyle yüzleşince gözyaşlarına daha fazla hakim olamamıştı. Asya Korkmaz da ağlıyordu. Yalçın Korkmaz'ın gözyaşları dinmişti. Gülçin Korkmazsa yalnızca izliyordu. Onun artık gözyaşları kurumuştu.
Yeniden video başladığında odanın kapısı da eş zamanlı olarak aralanmıştı. Armina yavaşça gözlerini aralamıştı. Işık gözlerini rahatsız etmiş olacakki hızla elleriyle gözlerini kapatmıştı.
"Yemek ve su." dedi kalın bir erkek sesi. Armina gözlerinin üzerinde hala elleri varken başıyla adamı onayladı.
Adam cebinden çıkarttığı bir kumandayla odanın ışığını açarak odadan ayrıldığında dokuz, belkide on yaşlarındaki Armina yavaşça gözlerinden ellerini çekerek gözlerini aralamaya çalıştı.Yaklaşık bir dakikalık ışığa alışma sürecinden sonra emekleyerek tepsiye doğru ilerledi. Ve getirdikleri yemeği ve suyu yemeye başladı. Yemek bittiğinde ,yemekten kastımız salçalı ekmek ve suydu, bakışları kameraya döndü.
"Sekiz gün oldu, baba. Ne zaman karanlıktan kurtulacağım?" ve ışıklar kapandı, video kaydı bitti.
Odadaki herkes perişan haldeydi. Her yılda onlarca video vardı, ama hepsini izlemeye yürekleri dayanmazdı. Albay 2007 dosyasından çıktı. Yanında üç dosya daha vardı. 2008, 2010 ve 2024-2025.
"O dosya ne? Albayım 2024-2025 diyor ne var orda?" dedi Araz Korkmaz. Şifre içeren video bu bilgisayarda değildi. O zamam, bu kayıt neyin nesiydi?
Albay'ın bakışları Araz'ın sözleriyle hızla bilgisayar ekranına düştü. Önce kaşları çatıldı, sonra ise hızla bilgisayarın ekranını kapattı.
"Benim artık gitmem gerek, Araz unutma. Yarın sabah Tugayda." dedikten sonra başka hiç bir şey demeden ve kimseninde demesine müsaade etmeden konaktan ayrıldı. arabasına bindi ve hızla Tugay'a doğru sürmeye başladı.
⚔️
MERHABALAAARR
Çok özledim sizii🥹 Arka planda kurguyu tekrar düzenliyorum bu arada. Ondan bölümler biraz geç geliyor.
Şimdi sizlere bir şey sormak istiyorum, kitabı yeniden düzenlerken bazı sahneleri
çıkarttım. Bazı sahneleri baştan yazdım, bazı eklemeler yaptım arka planda.
Şimdi, sizce ilk versiyonları silip yenilerini mi yayınlamalıyım -ilk 15 bölümden falan bahsediyorum- yoksa diğer bölümleri silmeden başlarına kısa bir not düşüp -bunlar ilk versiyonları, güncel olanları okumak isteyenler için onlarda yayında- tarzında. Ne yapmalıyım sizce?
Yine üzülerek söylüyorum, yeterince etkileşim almadığım sürece yeni bölüm gelmeyecek! Anlayışınız için teşekkür ederim!
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizle yorumlarda buluşalım!
Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 118.94k Okunma |
10.37k Oy |
0 Takip |
84 Bölümlü Kitap |