87. Bölüm

72. Bölüm: Tutun Bana

Estrella
birbakipcikiyorumm

⭐️Bölümümüzü yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınız⭐️

 

Sevgili okurlarım, bu bölüm belki kısa bir bölüm -aslında kısa değil neredeyse 20 sayfalık bir bölüm ama aksiyon dolu olduğu için size kısa gibi gelecek- ama benim yazmam haftalarımı aldı. Belki bu bölüm değil ama bu bölümün sonrasında sebep olacakları beni oldukça yıprattı. Aynı zamanda bölümleri yazmak gitgide duygusal açıdan da karakterler açısından da çok zorlaşıyor. Evrenimiz aşırı geniş, ele alınmayı bekleyen, birbirinden ayrı ayrı hikayesi olan onlarca karakter var. Bölümlerin geç gelmesinden şikayetçi olduğunuzun farkındayım, merak etmeyin düzene sokmaya çalışıyorum.

 

Anlayışınız ve daima yanımda oluşunuz için teşekkür ederim.

 

Estrella

 

⚔️

 

Henüz yalnızca 13 dakika olmuştu, ama Altay kolayca sistemin içine sızmış ve önce bileklikleri sonra da tesisin yer üstündeki kısmının teknolojisini tamamen kapatmayı başarmıştı. Aşağı tarafa gidilen tüm yolları da kapatmıştı. Aşağıyla hiç bir iletişimleri yoktu artık.

 

Önündeki bilgisayardan, tavandaki ampule kadar teknolojiyle bağlantılı hiçbir alet çalışmıyordu. Binada, bir sürü silah ateşleniyordu. Anlaşılan o ki Ejder, bu İCO'nun askerlerini öldürmeye başlamıştı.

 

Altay, tam oturduğu sandalyeden kalkacağı sırada koridorda iki el silah ateşlendi. Altay, pencereden gelen cılız ışıkla aydınlanan oda da, hızla gözlerini gezdirerek hızlıca masanın üzerinde gördüğü silahı aldı. Tam silahı kapıya doğrultacağı anda kapı tıklatıldı. "Altay, benim." Ayhan Korkmaz'ın sesini duyan Altay hızla kapıya ilerledi ve kapının kilidini açtıktan sonra kapıyı açtı.

 

"Komutanım," dedi rahatlamayla.

 

"Aferin sana, Altay. Aferin." dedikten sonra iki kere Altay'ın omzunu pat patladı. "Kelepçeler kapanınca ve tüm teknoloji çökünce, senin bir şeyler yaptığını anladık." dedikten sonra sol elindeki çekici gösterdi.

 

Altay Binbaşının ne demek istediğini anlayınca hızla masaya ilerledi ve bileğini masaya koydu. Binbaşı, çekiçle Altay'ın bileğine zarar vermeden vurarak kelepçeyi kırdı.

 

"Sağolun komutanım." dedi Altay.

 

"Hemen burdan çıkmalıyız." dedi Binbaşı.

 

"Armina komutan,"

 

"Onu almadan buradan çıkmam. Önce siz bir çıkın," dedi Binbaşı kararlı bir sesle.

 

"Binbaşım-" Altay'ın sözünü kesen, Binbaşının sert bakışlarıydı.

 

"Ben halledeceğim, merak etme." dedikten sonra gülümsedi. Altay, kimseye güvenmediği kadar Binbaşı Ayhan Korkmaz'a güveniyordu. Bu yüzden başka hiçbir şey demeden onu dinlemeye başladı.

 

"Şuan koridorlarda, dolaplarda bulduğun tüm silahları topluyoruz. Karşı koyuyoruz. Sistemi aktif etmeleri kaç dakika sürer?" dedi Altay bir kaç dakika düşündü.

 

"On, bilemedim on beş dakika." dedi.

 

"Tamam, tim koridorun sonunda bizi bekliyor. Hızlı." dedi. Ama buradan tek başlarına çıkmaları neredeyse imkansızdı. Şuana kadar dayanmış olmaları bile büyük bir mucizeydi. Hepsi yaralıydı, hepsi yorgundu. Ve buradan yalnızca kendilerini değil, birbirlerini de çıkartmaları gerekiyordu. Ayhan ve Altay bir kaç saniye bakıştılar. Sonrasında Ayhan onu kendine çekip sarıldı. Altay'ın karşılığı gecikmedi.

 

"Hakkını helal et, Kaya."

 

"Helal olsun komutanım, siz de helal edin." dedi.

 

"Helal olsun."

 

İkisi de silahlarını aldıktan sonra yavaş adımlarla kapıya ilerlediler. Açık olan kapıdan dikkatli bir şekilde dışarıyı kontrol ettiler. Görünürde kimse yoktu. Koridor boyunca yerlerde cesetler vardı.

 

"Devam." dedi Ayhan Korkmaz fısıldayarak. Sessiz sessiz ilerlemeye devam ederlerken önlerine bir tane bile biri çıkmamıştı.

 

Tam o sırada, karşılarında oldukça sıska bir erkek çocuğu çıktı. Sol elini sıkı sıkı yumruk yapmış, sarsak adımlarla ilerliyordu.

 

Ayhan ve Altay'ı görür görmez ellerini yüzüne siper ederek yere eğildi.

 

"Özür dilerim, efendim" dedi titreyen bir sesle. Ayhan ve Altay aynı anda çocuğa doğru atıldı. Ayhan, Altay'a geride durmasını işaret etti.

 

"Merhaba," dedi. elini yavaşça ona uzattı. Çok hızlı hareket etmişti, uzun zamandır yaşadığı fiziksel ve psikolojik travmalar sağlığını öyle çok sarsmıştı ki hızlıca yere eğilmek bile bayılacak gibi olmasına sebep olmuştu. Ama yine de bozuntuya vermeden çocuğa bakmaya devam etti.

 

Çocuk, onun sesini duyunca daha çok eğildi. "Hey, bak bana bakalım delikanlı." dedikten sonra elini yavaşça uzatarak çocuğun yüzündeki ellerini kenara çekti.

 

Çocuk korkak bakışlarla Ayhan'a bakıyordu.

 

"Ben onlardan değilim. Biz onlardan değiliz." diye fısıldadı. Sonra çocuğun saçlarını okşadı merhametle.

 

"Biz onlardan değiliz." dedi Altay.

 

"Biz Türk askeriyiz, korkmana gerek yok." dedi Ayhan güven veren bir sesle. Çocuk önce onları hem dikkatle, hem de korkuyla süzdü. Tam bir şey söyleyecek gibiöksürmeye başladı. Ayhan hızla ona tuttu. Ve kendine çekerek bir kaç kez sırtına vurdu. En sonunda biraz olsun kendine geldiğinde pürüzlü bir sesle konuştu.

 

"Su," dedi . Çocuk hala kollarındayken bakışları Altay'a döndü Ayhan'ın.

 

"Kontrol odasında vardı." diyerek hızla arkasını döndü ve az önce çıktıkları odaya ilerlemeye başladı. Bir dakika kadar sonra bir şişe suyu getirip Ayhan' uzattığında Ayhan çocuğu yavaşça göğsünden uzaklaştırıp şişeyi açarak çocuğa uzattı. Küçük çocuk, hiç düşünmeden suyu lıkır lıkır içmeye başladı. Suyunu bitirdiğinde Altay da yanlarına eğildi.

 

"Adın ne senin bakalım." dedi. Çocuğun bakışları önce ikisinin üzerinde gezdi sonra derin bir nefes alarak konuştu.

 

"Alp."

 

"Memnun oldum Alp, ben Altay. Bu da komutanım Ayhan." dediğinde çocuk onu başıyla onayladı.

 

"Çok canım yanıyor." dedi titreyen bir sesle. Sonra gözlerini sıkıca yumdu. Bunu söylemekten utanıyor, çekiniyormuş gibiydi.

 

"Tamam, merak etme. İyi olacaksın." dedikten sonra ayağa kalktı Ayhan. Sonra Altay da ayağa kalktı. Çocuk, onların yüzlerine dikkatle bakarken konuştu.

 

"Siz, Armina'yı tanıyor musunuz?" dedi. Ayhan ve Altay hızla onu onayladı.

 

"Sen onu nerden tanıyorsun?" dediler aynı anda.

 

"Bahsettiği kişiler sizlerdiniz..." dedikten sonra hala sıkıca kapalı olan sol elini yavaşça açtı. Avucunun içinde, buruşmuş bir kağıt parçası vardı.

 

"Bunu size gönderdi." dedi. Ayhan Alp'in avcundaki kağıdı aldıktan sonra dikkatlice açtı ve okumaya başladı. Aynı anda Altay da kafasını eğmiş, okuyordu.

 

"Bunu yapmaya vicdanım el vermiyor. Ama başka seçeneğim yok. Alp'i göndermekten başka şansım yok. Eğer ki siz bu notu okuyorsanız, Alp'in Altay'a bıraktığı ilk notu okumuşsunuzdur. Bizi almaya geliyorlar, ama onların bileklik sisteminden haberi olduğunu zannetmiyorum. Bu yüzden içeri giremeyeceklerdir. İçerden, bizden desteğe ihtiyaçları vardı. Altay bu yüzden senden bunu istedim. Beni merak etmeyin, siz bunu notu okurken çoktan çıkmış olacağım. Siz, Alp'i de alın ve güvenli, dış kapılara yakın bir yerde gelmelerini bekleyin. Teknoloji aktif olmadan önce kapıya en yakın gidebildiğiniz yere kadar gidin. Sizi çok seviyorum, ve özür dilerim. /Yüzbaşı Armina Kırşan."

 

Not bittiğinde Ayhan ve Altay birkaç saniye birbirine baktı. Bakışmayı bozan, Ayhan oldu. Hızla Alp'i kucağına aldı.

 

"Çıkacağız buradan, tamam mı Alp?" dedi. Alp onu başıyla onayladı. Altayla beraber hızla ilerlemeye başladılar.

 

"Tim bizi yan koridordaki odada bekliyor. Onları oradan alıp hızlıca sizi giriş kapısının oraya götürmeliyiz." dedi. Altay telaşla konuştu. "Komutanım siz?"

 

"Armina yalan söylüyor." dedi. Kendisi burada kalacaktı. Armina'nın önceliği onları kurtarmaktı ve Ayhan Korkmaz bunu anlamıştı.

 

"Alp, Armina nerde?" dedi yumuşak bir sesle. aynı anda hızlı adımlarla time doğru ilerliyorlardı.

 

"Mutfağın kapısının yanındaki dolabın içinde," dedi. Devam edemedi, nefesi yetmedi. Tekrardan bir nefes aldı ve devam etti. "Bir geçiş var, oradan girince bir kapı var, şifreli. Şifre, 1997. Orada." dedi. Ayhan onu başıyla onayladı. Bir dakika kadar sonra yerdeki cesetlerin üstünden geçe geçe timin olduğu koridora gelmişlerdi. Silah sesleri artık kesilmişti, İCO'dan kimse kalmamıştı. Hepsinin cesetleri yerlerdeydi.

 

Koridorun sonunda, duvara yaslanarak duran Selim'i ve onun başında duran Zülfikar'ı gördüler. Timin geri kalanı da, duvara yaslanarak yere çökmüştü.

 

"Ejder." dedi Ayhan Korkmaz. 6 asker, Binbaşı ve Altay'ı görünce rahatladılar.

 

"Komutanım," dedi Ayperi nefes nefese.

 

"İyi misiniz?" dedi Altay Binbaşıdan önce davranarak.

 

"Selim, Selim vuruldu komutanım." dedi. Ayhan hızla duvara yaslanmış olan Selim ve Zülfikar'a doğru ilerlemeye başladı. Yanlarına gelince Alp'e gülümseyerek onu yere oturttu ve hızla Selim'e baktı.

 

"Selim," dedi. Karnından vurulmuştu, üzerindeki gri tişört kırmızılaşmıştı.

 

"Ben, iyiyim komutanım." dedi nefes nefese. Tüm tim nefes nefeseydi. Hiç birinin yürüyecek, hatta konuşacak mecali yoktu.

 

"Zülfikar, Ömerle beraber Selim'in koluna girin. Gidiyoruz buradan." dedi.

 

Tim hızla toparlandı. Hepsi ayaklandı. Bu sırada Ayhan, Armina'nın notlarından ve olanlardan hızla onlara bahsetti. Silahlarını aldıktan sonra hepsi buraya 2 senede oldukça hakim olduklarından dolayı hızlı ve senkronize bir şekilde giriş ana kapısının tam yanındaki ardiyenin içine girmişlerdi. Ayhan, onları güvenle oraya yerleştirdiğinde fazla zamanı kalmadığını biliyordu.

 

Hızlıca odadan çıktı, tam giriş ana kapısına arkasını dönüp uzaklaşacağı sırada arkasında bir kişinin varlığını hissetti.

 

⚔️

 

Geçmiş zaman,

 

Video kaydının çekildiği günden beri içinde bulunduğum bu odadan hiç çıkmamıştım. Yerimden kalkacak mecalim yokken, kaldığım karanlık odaya bir çöp gibi fırlatılan cılız bedeni görünce zar zor, sürünerek odanın kapısına doğru ilerledim.

 

Küçük bir erkek çocuğuydu, öyle zayıftı ki neredeyse ışıksız olan odada bile kaburgaları sayılıyordu.

 

Küçük çocuğun elini kavradığımda, sessiz sessiz ağladığını gördüm.

 

"Merhaba, küçük adam." dedim pürüzlü bir sesle. Çocuk ne yanıt verdi, ne yüzüme baktı, ne de ağlamayı bıraktı. Çocuğa biraz daha sokuldum. Çocuğun göz bebekleri göz bebeklerimle buluştuğunda çocuk, tek bir kelime söyledi.

 

"Acıyor." onun titreyen sesi, beni geçmişe götürdü. Hayata yeniden tutunduğum o ana. Belki o da biraz olsun yalnız hissetmezdi. Yalnızca ona değil, hayata tutunmamı sağlayan, tam anlamıyla Armina olmamı sağlayan o cümleyi bu kez ben dile getirdim. Bu kez ben yuva oldum. Bu kez ben aile oldum.

 

"Tutun bana, çocuk. Acılarını dindirmek için buradayım." belki bu yedi kelime, bir başkası için oldukça basitti. Ama benim için, yeniden varoluş demekti. Güven demekti, Yaşam demekti.

 

Çocuğun bana sarılmasını beklemedim. Güç bela oturdum ve onun yerde titreyen bedenini sıkıca kavrayarak bağrıma bastırdım. Gözyaşları birer birer bağrıma dökülürken, belki de o çocuk bu duyguyu ilk kez hissediyordu.

 

Güveni.

 

"Geçti..." dedim. Ellerim kirliydi, hem de o kadar kirliydi ki simsiyahtı. Ama bunu umursamadım. saçlarını okşamaya başladım. O ağladı, o ağladıkça ben onu daha sıkı sarmaladım. Bizi mi izliyorlardı? Umrumda değildi.

 

En sonunda, çocuk göğsümde uyuyakaldığında çenemi başına yasladım ve sadece bekledim.

 

Artık buradan kurtarmam gereken bir can daha vardı.

 

⚔️

 

"Çocuk," dedi profesöre bakarken.

 

"Duygusal bağ kurmasını sağlayacak, işlerimizi kolaylaştıracak tek şey çok büyük bir acı. Önce acıma, sonra sevgi, sonra belki de anneliği hissedecek. En sonunda, çocuk öldüğündeyse çok büyük bir acı yaşayacak efendim." o, hala profesörün yüzüne bakmaya devam etti. Profesör önce boğazını temizledi, sonra tekrardan söze girdi.

 

"Beynin, ve zihnin kapasitesini öğrenebilmek için, onu uçlardaki duygulara zorlamalıyız. Çünkü insan zihni, en büyük sınırlarına yalnızca en büyük acıyla ve en büyük sevgiyle ulaştığında yaklaşır. Zihnin çalışma biçimini, yaydığı frekansları ve prosedürü tam anlamıyla anlamak için kişinin olumlu ve olumsuz duygular hissederken ki düşünme becerilerine, davranışlarına ve en önemlisi zihninin yaydığı frekanslara ihtiyacımız var."

 

"Sana güveniyorum, profesör." dedi. Ve onun hologramı odadan yok oldu.

 

⚔️

 

Şimdiki zaman,

 

Ayhan Korkmaz, yavaşça arkasını döndüğünde karşılaştığı kişi Khatar'dan başkası değildi.

 

"MİT." dedi Khatar sadece. Başka hiçbir şey demedi. Hemen onun arkasından, İmha timi içeriye girdi. Ayhan Korkmaz'ın dikkatli bakışları onların üzerinde dolanıyordu. Korumacı ama umutlu bakışları.

 

"Amca..." dedi Araz Korkmaz titreyen bir sesle. Tüm timin gözleri doluydu. Ama Araz Korkmaz'ın gözyaşları yüzündeki maskeyi ıslatıyordu.

Ayhan Korkmaz, aylar hatta yıllar sonra duyduğu tanıdık sesle ne düşünmesi gerektiğini bilemedi. Öylece kalakaldı.

 

"Amca," dedi Araz yine titreyen bir sesle. Hızlı adımlarla amcasına ilerledi. Öyle sıkı sarıldı ki, acıyla geçen günlerin acısını çıkarıyordu sanki.

 

"Amca, amca, amca..." diye sayıklayarak Ayhan Korkmaz'a sarılıyordu. İki sene önce yitip gittiğini düşündüğü amcasına sıkıca sarılıyordu. Ayhan Kokrmazsa tepkisizdi.

 

"Araz..." dedi dolu gözleriyle. İki yanda duran kollarını sıkıca yeğenine sardı. "Amca," dedi Araz yine. "Amca, gittin sandık... Amca..." dedi. Artık hıçkırarak ağlıyordu. "Bade abla mahvoldu, amca biz gittin sandık..." daha sıkı sardı onu Ayhan Korkmaz. Artık o da ağlıyordu. Özlemle, acıyla, hüzünle ve sevgiyle.

 

Tüm tim öylece durmuş onları izliyordu. En sonunda Khatar, Ayhan Korkmaz'ın omzuna elini koydu. "Diğerleri nerede, Binbaşım?" Ayhan Korkmaz hızla kendine geldi. Ve yavaşça Arazdan ayrıldı. Ama gözleri hala ıslaktı, tıpkı Araz gibi.

 

"İçerideler..." dedi. Khatar time işaret verdi. Beş dakika kadar kısa bir sürede herkesi o ardiyeden çıkardılar. O sırada Ayhan Korkmaz Armina'nın notları da dahil olmak üzere her şeyi anlattı. Khatar'ın bakışlarıysa özlemle, tek bir kişinin üzerinedeydi. Sarılmak, saatlerce ağlamak kokusunu içine çekmek istiyordu ama şuan olmazdı, yapamazdı.

 

Herkes güvenle oradan çıktığında İmha timinin hepsinin aklında tek bir soru vardı. Ve bunu dile getiren Çınar oldu.

 

"Armina nerde?" dedi Çınar Görgülü.

 

"İçeride..." dedi Ayhan Korkmaz. "Mutfak kapısının yanındaki dolabın içinde. Bir geçiş var, oradan girince bir kapı var, şifreli. Şifre, 1997. Orada. Ben oraya gidiyordum." dedi Ayhan Korkmaz. Hızla arkasını döndüğünde sendeledi.

 

Khatar çevik bir hareketle onu tuttu. "Binbaşım, iyi değilsiniz. Onu size getireceğim, merak etmeyin." dedi. Timdekiler itiraz etmek isteselerde Khatar onları tek bir bakışıyla durdurdu. bu bakış hem güven veren hem de itiraz kabul etmeyen bir bakıştı.

 

Binadan çıkmışlardı, ayların sonunda ilk kez temiz havaya çıkmıştı Ejder timi. Güneş batmıştı, sadece hava hafifçe aydınlıktı.

 

Herkesi oradan çıkartmışlardı. Alp, Çınar Görgülü'nün kucağında uyuyakalmıştı, Selimiyse Emre ve Efe taşıyordu. Faka Selim'in bilinci yavaş yavaş kapanıyordu.

 

Herkesi oradan çıkartmışlardı, hızla askeri araçlara doğru ilerliyorlardı.

 

Armina hariç, herkesi.

 

Khatar "Dikkat." dedi.

 

"İmha, herkesi sözleştiğimiz bölgeye götürün. Ve bizi beklemeyin. Armina'yı alıp geleceğim. Çınar Görgülü, emir komutan sende." dedikten sonra bakışları onun üzerinde oyalandı, sapasağlamdı. Khatar'ın gözleri doldu, pek tabii kimse görmedi. En sonunda kendini toparlayıp arkasını döndüğünde Özer'in sesi duyuldu.

 

"Komutanım, dikkat edin."

 

"Merak etmeyin." diyerek bir kez daha arkasına bakmadan ilerlemeye devam etti.

 

Binaya hiç düşünmeden tekrardan girdiğinde hızlı adımlarla Ayhan Korkmaz'ın tarif ettiği mutfağa doğru koştu. Mutfak kapısının yanındaki dolaba eğilerek girdi. Eğilerek ilerlemeye devam etti. Karanlıktı, ve oldukça küçüktü burası. Burayı aydınlatan tek şey, ilerdeki tuş kilitli yerdi. Khatar o kadar hızlı ilerliyordu ki, uzun koridoru birkaç saniyede bitirmişti. Hızla tuşlara 1997 yazdı. Önündeki kapı garip bir şekilde çalışıyordu, binadaki teknolojik hiçbir şey çalışmazken bu kapının çalışmasını sonra düşünecekti Khatar.

Kaskının ışığıyla aydınlanan odada bakışlarını gezdirdiği sırada odanın en köşesinde kafasının çevresi kan gölüne dönmüş bir şekilde öylece yatıyordu. Khatar hızla ona doğru ilerleyerek yere eğildi. Saçları kan içindeydi, yüzünün üzerine dağılmıştı. Khatar, saçlarını çekti önce yüzünden sonra yavaşça kucağına aldı. Titreyen bir sesle ismini fısıldadı.

 

"Armina..." dedi. Armina öylece kucağında durmaya devam etti. Khatar kafasını yukarı kaldırdıktan sonra derin bir nefes aldı. Diz çöküp ağlamak istiyordu sadece, başka hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ama buranın teknolojisi aktif olduğu an hiç düşünmeden aşağıdan gelip ikisinide öldüreceklerini bildiğinden duygularını saklamak zorundaydı. Hayatının en zor anlarından birindeydi belki de, ama bunu yapmak zorundaydı.

 

Hızlı ve sert adımlarla odaya bir kez bile bakmadan çıktı. Eğilerek koridoru takip, etti ve dolaptan çıktı. Hızlı adımlarla Kapıya doğru ilerlemeye devam etti. Burayı patlatacak zaman yoktu, bomba düzeneği kurmakla uğraşacağı her bir saniye canlarına mâl olabilirdi.

 

Binanın kapısından çıktıktan sonra, koşmaya başladı Kucağında Armina vardı, ama o koşmaya devam etti. Bina girişinden beş yüz metre kadar uzaklaşmıştı ki, Armina öksürmeye başladı.

Onun öksürmeye başlamasıyla adımları bıçak gibi kesildi. Armina kucağına kan kusmaya başladığında tek yapabildiği gözyaşı dökmekti.

 

"İyi olacaksın," dedikten sonra koşmaya devam etti. Canı öyle çok yanıyordu ki, kucağındaki kadına dahi bakamıyordu.

 

"Geçti, geçecek..." diye sayıklayarak ilerliyordu. Nefes nefese kalmıştı. Tam o anda, arkasında yüksek desibelli bir ses yankılandı. Bakışları hızla arkasına döndüğünde binaların ışıklarının yanmaya başladığını gördü. Daha hızlı koşmaya başladı, öyle hızlı koşuyordu ki Armina kucağında şiddetle sarsılıyordu, ayarladıkları buluşma noktasına kadar yalnızca koştu. Onları aramak için geleceklerdi, biliyordu. O ise, burada yardım gelmesini beklemekten başka bir şey yapamayacaktı. Sağ tarafları ağaçlık bir alandı, sol tarafta ise iCO'nun tesisi kalıyordu. Khatar, ağaçların olduğu tafa ilerledi. Armina'ya dikkat ederek yere oturdu. Öyle sık nefes alıyorduki, nefes almaktan boğazı kurumuştu.

Armina'nın kafasını göğsüne çekerek sarıldı. Ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bu kez numaradan değil, sahiden.

 

"Yalvarırım gitme, yalvarıyorum sana gitme Armina. Lütfen bırakma beni. sarsıla sarsıla ağlıyordu, kucağındaki kadının cansız gibi duran bedenine öyle sıkı sarılıyordu ki, hafif de olsa nefes alırken kalkıp inen göğüs kafesini hissedbiliyordu. Ve sadece ağlıyordu. Yüzündeki maskeyi çıkarttı öfkeyle, artık ışıklarıda yoktu. Yalnızca ay ışığı vardı Defalarca buse kondurdu saçlarına, Armina'nın kendi kanına bulanmış saçlarına.

 

"Bırakma beni, bırakma. Yalvarırım... Özür dilerim. Çok özür dilerim, çok özür dilerim..." kaç dakika geçti, ne kadar orada kaldılar bilmiyordu. İCO askerleri belki de çok yakınlarındaydı, bilmiyordu Khatar. Öyle çok yıkılmıştı ki, ne yapacağını bilmiyordu.

 

Bir süre sonra helikopter sesi duymaya başladılar, Khatar hala Armina'nın inip kalkan göğsünü hissedebiliyordu. Elinde olmadan ağlamaya devam ediyordu. Ayağa kalkmak istedi, kalkamadı. Öylece Armina'ya sarılarak oturmaya devam etti. Tam o anda Armina'nın üzerinde olan kısık bakışlarını gördü. Armina öylece onun yüzüne bakıyordu. Ve o an, Armina'nın kana bulanmış dudaklarının arasıdan tek bir kelime döküldü.

 

"Doktor..."

 

⚔️

 

Yorumlarda buluşalım!

 

Bir sonraki bölüme kadar, sağlıcakla kalın!

Bölüm : 16.09.2025 20:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Estrella / SANGRE ROJA / 72. Bölüm: Tutun Bana
Estrella
SANGRE ROJA
GİRİŞ1. Bölüm: Sangre Roja2. Bölüm: Operasyon3.Bölüm: Hastane4.Bölüm: Geçmişin Acılı İzleri5. Bölüm: Verilen İlk Şans6. Bölüm: Begah Karan7. Bölüm: Evin Prensesi8. Bölüm: Kardeş9. Bölüm: Doğum Günü10. Bölüm: İkizim11. Bölüm: Havaalanı📢DUYURU📢12. Bölüm: Bağ13. Bölüm: Mavili14. Bölüm: Yoldan Geçen Biri15. Bölüm: AlyaKarakter Tanıtımı-116. Bölüm: İçtima17. Bölüm: Yalancı18. Bölüm: İnternational Capture Organization19. Bölüm: Anne20. Bölüm: Bilinmeyen Zamanlar21. Bölüm: Sus22. Bölüm: Aile YemeğiD.T.’den Sevgilerle23. Bölüm: Bomba24. Bölüm: Baba25. Bölüm: Arslanlar26. Bölüm: Üsteğmen Kırşan27. Bölüm: Kod Adı, Kızıl GölgeKİTAP KAPAĞI28. Bölüm: İmha Timi29. Bölüm: Baskın30. Bölümden Alıntı30. Bölüm: Operasyon Adı, Yok Et31. Bölüm: Esir32. Bölüm: Ölümün İntikamı33. Bölüm: Patlama34. Bölüm: Acının Gözyaşı35. Bölüm: Nabız36. Bölüm: Yüzbaşı37. Bölüm: Küçük Kız38. Bölüm: Karanlar39. Bölüm: Mavilim40. Bölüm: Küçüklüğümün Sözleri41. Bölüm: İs Kokusu📢42. Bölüm: Miraç43. Bölümden Alıntı43. Bölüm: Khatar44. Bölüm/Part144. Bölüm/Part245. Bölüm: Sarı Elbise46. Bölüm: Mesaj47. Bölümden Alıntı47. Bölüm: Acı48. Bölüm: Yemek49. Bölüm: Kurabiye50. Bölüm: Şüphe51. Bölüm: İsteme52. Bölüm: Geri Dönüş53. Bölüm: Pusu54. Bölüm: İntikam (1. Kitap Finali)MUTLAKA OKUYUN55. Bölüm: Al Bayrak56. Bölüm: Ölüm Birliği57. Bölüm: Birlikler, Kategoriler, Bölgeler58. Bölüm: Kırk Dokuz Gün59. Bölüm: Kurtuluş60. Bölüm: Kırşan61. Bölüm: Ragnar62. Bölüm: Video63. Bölüm: Bilinç Hattı64. Bölüm: Ejder Timi65. Bölüm: 14. Yaş ve 52 Gün66. Bölüm: Plaka67. Bölüm: Birgen Taşkıran68. Bölüm: Klon69. Bölüm: Tutsaklık70. Bölüm: "Her zaman."71. Bölüm: Bilinmezliğe Doğru72. Bölümden...72. Bölüm: Tutun Bana
Hikayeyi Paylaş
Loading...