36. Bölüm

Bölüm 36

Bir Bulut Kalemi
birbulutkalemi

Sedef,

 

“Sanırım ben gitsem iyi olur şimdi, evde işlerim vardı. Birkaç gün işe gitmeyeceğim Asmin abla abim yakalanana kadar böylesinin daha güvenli olacağını söyledi. Ferman abiye mesaj atmıştım, beni almaya gelmiştir. Sana da kolay gelsin, hayırlı işler.” Dedim ve kendimi odasından dışarı attım.

 

Arkamdan seslense de durmak istemedim. Belki çocukça yaptığım ama üzüldüm.

 

Hem de çok üzüldüm.

 

Niye böyle yaptı ki?

 

Üzdü beni...

 

Oysa seni hiç üzmeyeceğim demişti...

 

İçimde bin türlü endişe ile girdiğim kapıdan omuzlarım çökmüş, gözümde akmayan daha doğrusu akamayan yaşlarla çıktım. Ve fark ettim, ben ağlamak için bile onu istiyorum! Beni ağlatanın o olmasına rağmen.

 

Bir damla düştü burnuma...

 

Masmavi gökyüzünü birden kara kara bulutlar kapladı. Güneşin tek bir kolu bile değmedi yeryüzüne, değemedi. Hemen ardından bir şimşek indi semadan yerin en alçak noktasına. İndi ya yaktığı yer toprak mı oldu yoksa bir mazlumun yüreği mi bilinmez.

 

Kendimi de mazlum olarak nitelemem ne kadar doğru tartışılır. Tek bildiğim kendimi yine kimsesiz hissettiğim...

 

Sonsuz güvendiğim, sırtımı dayadığım adam kendi çıkardığı kanatlarımı kırdı. Güvenmedi bana!

 

Niye güvenmedi ki?

 

Orada ne kadar durdum bilmiyorum, belki birkaç saniye belki de bir saat ama bana bir ömür gibi geldi ta ki ardımdan gelip bana sımsıkı sarılana kadar. Korkuyla sıçradım önce yerimde. Bir şimşek daha çaktı, oysa beni korkutanın asıl o olması lazımdı. Her zaman korkarım böyle gürültülü şimşekten, Ferzan’dan korkmam ki ben...

 

“Sedef...”

 

Seslenmedim. Bu belki de bir milat benim için çünkü ben her zaman bakarım ona, duyarım, görürüm. Asla cevapsız bırakmam onu, çünkü bilirim karanlıkta kalmak zor.

 

Çok zor...

 

Yine de çıkamadım kollarından, varsın bu da benim zayıflığım olsun. Zaten bana yaşama gücünü veren de bu adam değil miydi? Karşıdan bakan biri olsam gurursuz derdim kendime, kızım adam sana güvenmiyor ne işin var hala kollarında, salaklık yapma! Sen nerelerden geldin buraya yine bir adama muhtaç mı kalacaksın derdim. Diyemiyorum ama içimdeki kız çocuğunu büyüten, bir kere kırdı mı ardımdan koşup gelen bu adama yüz çeviremiyorum. Eski ben olsa korkup sinerdim bir kenara. Kendi üzüntümü, kırgınlığımı yine kendim yaşardım. Şimdiyse büyüdüm, kendi kendimi bile eleştirebiliyorum.

 

Pişman olduğunu biliyorum, ardımdan sarılırken tümüyle titreyen bedeni hissettiriyor bana. Ben onu soluk alışından tanırım ama onun da beni tanıması lazım. Ben artık onun bulduğu o ürkek kız çocuğu değilim, büyüdüm. Hem de bizzat kendi büyüttü beni. Bunu ona da göstermem lazım ki anlasın artık, karşısında bir kız çocuğu değil kadın duruyor.

 

Hatta büyüdüm diye düşünüyorum ya bugün birkaç yaş daha aldım. Kendi ayaklarım üzerinde durmam gerektiğini, sırtımı birisine yaslasam da kendi elimde tutmam gereken dizginler olduğunu öğrendim.

 

Beşerdir insan, elbet hata yapar ama bana göre bunu kabullenip kendini affettirmek önemli. Bende bilirim elbet kırılan kalbin asla eskisi gibi olmayacağını hatta en iyi ben bilirim belki de ama kırılan kalbine rağmen kalmak istiyorsan karşında ki insan da değerlidir gerçekten.

 

Ferzan da öyle benim için! Değerli, hem de çok değerli. O yüzden şimdi kollarını silkeleyip atmayışım, yine de bu demek değil ki beni kırması için izin vereceğim. Kendi bilemese de bu onun ikinci şansı, eğer bugün dışında tek bir hata daha yaparsa bana karşı, o olmadan yaşayamam demeyeceğim. Yaşadım çünkü! Ha biraz eksik olur, çokça üzülürüm ama en azından o üzmez.

 

“Sedef... Kurban olduğum bir şey söyle, durma öyle. Özür dilerim, çok korktum! Seni kaybetme korkusu gözümü kör etti. Sinirimden hepsi canını sıkmak istemezken lafımın nereye gittiğini bilemeden konuştum. Ne olur affet beni.”

 

Yine de konuşmadım, anlaması lazım! Hemen affedersem yarın bir gün yine hemen affedileceğini düşünerek aynı şeyi tekrar etmeyeceğinin garantisi yok.

 

“Sedef, biliyorum hata ettim. Gerçekten sana bir şey olur korkusuyla bir yandan o adama boyun eğdiğini düşünmek o an çıldırttı beni. Biliyorum yapmamalıydım, kendime hakim olamadım. Kurban olayım öyle ardını dönme bir şey söyle! Kız! Bağır, çağır bir şey söyle yeter ki öyle kırgın gitme...”

 

Tam önümüzde konağın kullandığı araç durdu. Ferman abi biraz gecikmeli de olsa şimdi gelip beni kurtardığı için rahatladım yoksa titreyen sesine, bana yalvarmasına dayanamayıp kendimi koyuvermeme çok az kalmıştı.

 

Üzerimizden akan yaşlar gözümden sızan bir damlayı gizledi. Tuttuğum nefesimi verip tek bir şey söyledim.

 

“Bırak.”

 

Kaskatı kesildi. Sözümün aksine daha sıkıldı sarıldı bana, burnunu enseme gömüp derin bir soluk çekti içine. “Sedef, gitme ne olur. Konuşalım, çözelim güzelim. Sen böyle kırgınken ben nasıl bırakayım seni...” dedi.

 

“Kırmasaydın o zaman Ferzan! Ağzından çıkanı kulağın duysaydı! Ben nasıl seninle konuşurken söyleyeceklerimi iki defa aklımdan geçirip söylüyorum sende aynısını yapsaydın! Şimdi bırak beni gitmek istiyorum.”

 

Usulca çekildi kolları bedenimden. İnat ettim eğmeyeceğim başımı! Başka zaman olsa hatayı yine kendimde arar, eğer başımı özür dilerdim ama şimdi bir hatam yok. Onun düşüncesinin aksine en doğru olanı yaptım, abimi şikayet ettim. Ben utanacağım ya da üzüleceğim bir şey yapmadım.

 

Hata yapmadım!

 

Ondan gizlemedim de geldim anlattım her şeyi. Bu tavrı sadece kendi başıma bir şey yaptığım içinse sözleri ve davranışları çeliştiği için asıl hatalı olan o! Bana hep güçlü ol diyor, beni kendimi geliştirmem için psikoloğa bile götürüyor ama normal bir insanın yapması gerekeni yaptım, kendi başıma karar aldım diye şimdi bana abime boyun eğdiğimi ima ediyor. Kendi başımın çaresine bakabileceğime güvenmiyor.

 

Sırılsıklam olduğum yağmurda daha fazla beklemek istemediğim için hızla bindim arabaya. “Eve...” diyecektim ki orayı bana ev yapanın Ferzan olduğu geldi aklıma. Benim evim değil ki orası! Benim evim Ferzan’dı. O var diye orayı ev gördüm ben. “Konağa gidelim abi.” Diye çevirdim cümlemi.

 

Bakışları kısa bir an için Ferzan’ı buldu ama bakmadığım için aralarında ne geçti bilmedim. Tek bildiğim bir an önce yalnız kalmak istediğim. Neredeyse tüm hayatımın geçtiği gibi...

 

Öyle isterdim ki şimdi koşup dizlerine yatıp ağlayacağım, teselli isteyeceğim bir annem olmasını. Oysa onu son kez aradığım zaman ne hissedeceğim diye merak ettiğim, evlendiğimi söylediğim ve kötü konuşmasa da bir veda bile etmeden yüzüme kapattığı andı. Ondan sonra bir kere bile aramadı.

 

Konağa gelince etrafta kimsenin olmamasının verdiği rahatlıkla doğruca odamıza çıktım. Beni işte sandıkları için akşama kadar kimsenin gelmeyeceğini biliyorum.

 

Normalde hiç yapmayacağım bir şeyi yaparak dışarıda giydiğim kıyafetlerle yatağa girdim. Bana güvenmemesi öyle bir yaraladı ki oysa geceler boyu konuşmalarımızda beni hiç üzmeyeceğini söylerdi. Benim ağzımdan çıkanı kanun sayacağını şimdi niye cümlemi tamamlamama bile izin vermeden suçladı ki beni.

 

Benim sesimi duyan bir o vardı, bugün o da duymadı beni.

 

Her seferinde tam oldum dediğim anda tekrar geriye düşmekten o kadar sıkıldım ki artık ağlayamıyorum bile. Gözlerim doluyor, burnum sızlıyor, yutkunamıyorum ama gözümden yaş da akmıyor.

 

Şimdi bile canım böyle yanarken o tek damla harici yaş gelmiyor. Öylece bomboş bakıyorum. Aldığım nefes ciğerlerime yetmiyor ama yok.

 

“Sedef!”

 

Onca işini bırakıp peşimden mi geldi? Ben ondan öyle bir şey istemedim ki! Bir kere ya bir kere! Sadece bir kere kendime ispat etmek istedim! Bir kere kendi başıma bir şey yapmak istedim onda da bana yaptığı şey bu oldu.

 

Beni sadece onun sözünü dinlediğim için mi istiyordu yoksa bunca zamandır? Öyle olsa niye kendimi açmam için bunca çaba versin ki ama niye?

 

“Sedef!”

 

Bir kere daha bağırdı. Seslenmedim, ne yapacağımı bilmiyorum. Belki benim bu tavrım abartıdır, küçük bir şeyi büyütüyorumdur onun gözünde ama bilmiyor ki bu büyüyen Sedef’in ilk kararıydı. Belki de beni kıran budur. Kendi başıma alıp harekete geçtiğim ilk kararımda ondan destek görmek isterken aksiyle karşılaştığım için böyle kırıldım.

 

Evde olmadığıma dair şeyler söylüyorlar ona duyuyorum. Kimse görmedi eve girdiğimi o olmayınca kimse görmüyor beni çünkü. Belki onların gözünde de hiçbir şeyden haberi olmayan yetersiz bir kadındım ama Ferzan’ın da böyle düşündüğünü bugün anladım.

 

Nasıl ya! Nasıl hayatımı cehenneme çeviren adama boyun eğeceğimi düşündü! Ben ona boyun eğmemek için Ferzan’ı, ailesini hiç tanımadığım halde bu eve geldim. Kaçtım ondan, dayak yedim yine de istediğini yapmadım. Tüm bunlara rağmen nasıl kabul ettiğimi düşünür!

 

Kapıyı öyle hızla açtı ki duvara çarptığında çıkan sesle geldiğini bilmeme rağmen sıçradım.

 

“Sedef ne yapıyorsun sen! O kadar seslendim niye cevap vermiyorsun!”

 

Bu tavrını görünce psikoloğumun bir sözü geldi aklıma. Demişti ki – İnsanlarla arana çizeceğin sınıra dikkat etmelisin. Sen net bir sınır çizemezsen annen, baban, kardeşin ya da kocan kim olursa olsun sana yaptıkları şeyi kendilerine hak olarak görür. Sana kimin nasıl davranacağına sen karar verirsin. Eğer sınırın içine fazla girerse bunu kendine hak görüp yanlış yaptığını düşünmez. Sen yaş olarak büyüsen de kapalı kaldığın için insanların erken yaşta öğrendiği şeyleri öğrenememişsin ama bu demek değil ki sen yetişkin bir insan değilsin. O yüzden artık kendine bir sınır belirlemelisin. Bu hiç fark etmez bir davranış biçimi de olabilir yaşamana karışma durumu da. Örneğin; birinin senin için bir kıyafet seçmesine sürekli izin verirsen günü gelip de kendi istediğin kıyafeti giymeyi istediğinde sana karşı çıkabilir, izin vermeyebilir kendini bundan mahrum bırakamazsın. Yine sana kıyafet seçmesine izin verebilirsin ama istemiyorsan bunu reddedip kendi istediğini giyince kendini kötü hissetmemelisin. Demek istediğimi anladın mı?- o zaman anlamamıştım ama şimdi anlıyorum.

 

Her şeyi Ferzan’dan onay alarak yapmaya onu o kadar alıştırdım ki şimdi ona sormadan attığım bir adım bile ne kadar doğru bir şey yaparsam yapayım onun nezdinde yanlış oldu.

 

Kalbimi kırdığını bilmesine rağmen hala kendince haklı olduğun düşünüp bana bağırıyor. Oysa pişmanım demişti, bu mu yani pişmanlığı? Beni ilk kez hayal kırıklığına uğrattı.

 

Oldukça sakin bir şekilde toparlanarak ona döndüm. “Sen bana seslenmedin Ferzan bağırdın ki hala bağırıyorsun. Şimdi konuşmak istemiyorum lütfen odadan çık ha eğer burası benim evim diyorsan bende çıkabilirim.” Dedim.

 

Soğukkanlılıkla söylediklerimden sonra dengesini kaybetti geriye doğru sendeledi. Benden bu sözleri duymayı beklemediği aşikâr, haklı da! Bende kendimden bu sözleri beklemezdim. Lakin unuttuğu bir şey var ben artık eski, ona muhtaç olan Sedef değilim. Şimdi buradan çıksam kendi başıma ayakta kalabilirim. Ben burada kalıyorsam onu sevdiğim için!

 

“Sedef, ne diyorsun sen! O nasıl laf, elbette senin de evin burası!” anlam veremiyor, yüzündeki bocalama her halükârda belli. Bir gün içinde bu kadar keskin bir değişimi beklemiyor ama bilmediği şey bu bir günde olan bir şey değil.

 

Ben aylardır terapi alıyorum, kendi kendimi büyütüyorum. Kaybettiğim her şeyi ilmek ilmek ördüm. İçimdeki çocuğu büyüttüm.

 

“O zaman odadan çıkar mısın artık.”

 

“Önce konuşalım, lütfen kendimi açıklamama izin ver.” Çaresizce çırpınıyor, birbiri ardında nefes almadan öyle hızlı konuştu ki ne dediğini anlamak için düşünmem gerekti.

 

Derin bir nefes alıp kalktım yataktan, oturma grubuna gidip tekli koltuğa oturduktan hemen sonra ona bakıp, “Peki. Anlat dinliyorum.” Diyorum. Bana yaptığı onca şeyden sonra bunu ona çok görmek istemiyorum ama hangi neden kırılan kalbimi onarabilir ki...

 

İki koca adımda karşıma geçti. Koltuklara oturmak yerine ortada bulanan ahşap masaya oturdu. Bir süre gözlerime baktı, dakikalardır orada olan ama akmayan yaşları gördü.

 

Acaba sadece baktı mı yoksa gördü mü? Bakmak ve görmek... Her şeye yerli yersiz gözyaşı döken Sedef’ten sonra böyle ağlayamayan bir Sedef görmek ona hissettirdi? Bunun kendi yüzünden olduğunu bilmek...

 

Kesmedim göz temasımızı, içine içine baktım. Beni ne kadar üzdüğünü anlasın istedim. “Özür dilerim. Biliyorum verdiğim tepki çok yersizdi, önce seni dinlemeli seni anlamalıydım. Sadece abini söyleyince gözümün önüne direkt seni benden aldığı, götürmeye çalıştığı, attığı tokat geldi. Öyle kızdım ki kendime seni yine koruyamadığımı sandım. Benim yüzümden yine canının yanması, seni koruyamadığım için yine onunla yüz yüze gelmek zorunda kalman ve tüm çabalarımızın boşa gitme ihtimali çıldırttı beni Sedef! Ya bu sefer seni alıp götürseydi? Seni hiç bulamasaydım, o an aklımdan binlerce düşünce geçti. Hepsinin bir anda üzerime çökmesi korkuttu, çok korkuttu. Sağlıklı düşünemedim... Kırdım seni biliyorum ama en azından bana telafi etme imkânı ver Sedef. Lütfen bunu çok görme bana...” suçlu bir çocuk gibi boynunu bükmesine dayanamadım.

 

Elimi dizine koyup, “Çok üzüldüm, belki sana basit bir şey gibi geliyor sebebi ama gerçekten çok üzüldüm Ferzan. Belki seni çok sevdiğim için basit birkaç sözcük bile senin ağzından çıkınca beni üzdü. Bilmiyorum...” tam o anda kesti konuşmamı.

 

“Sakın, sakın kendini bu kadar basite indirgeme! Üzülmen, kırılman için illa büyük olaylara gerek yok. Neye üzüleceğine kimse karışamaz, senden tek istediğim bana kendimi affettirmek için bir şans vermen. Söz veriyorum bir daha asla olmayacak!”

 

“Peki, öyle olsun.” Dedim ama sonrasını söylemek bana da zor geldi, “Yalnız, ben annem gibi olmayacağım Ferzan! Ne yaparsan yap tamam deyip susmayacağım! Eğer bir kez daha bana güvenmediğini, benden şüphelendiğini hissedersem affetmem. Seni seviyorum ama bana güvenmeyen, inanmayan biri ile de olamam. Olsam da mutlu olamam, ben zaten bir ömürlük mutsuzluk yaşadım. Bu demek değil ki kötü günde yanında olmayacağım. Ben sadece bana karşı güvensizlik duyarsan diye söylüyorum.” Dedim.

 

“Hayır, söz veriyorum bir daha asla Sedef.”

 

“Tamam şimdi lütfen beni biraz yalnız bırakır mısın?”

 

“Önce konuşalım, ne yaptın anlat hadi.”

 

Artık ben anlatmak istemiyorum. “Dinlenmek istiyorum, lütfen beni yalnız bırak. Hallettim ben bir şekilde.” Dedim. Konuşsak da özür dilesen de sihirli bir değnek değmedi. İçimdeki kırgınlık hala duruyor ve ben artık bu konuyu seninle konuşmak istemiyorum. Artık bana yaklaştığı ilk an tutuklanacak zaten, gerek yok.

 

“Sedef yapma böyle kurban olayım, sana zarar gelecek diye aklım çıkıyor. Hadi lütfen anlat, beni dışarıda bırakma.”

 

“Seni dışarda bırakmadım Ferzan, gelip anlatmaya çalıştım zaten! Dinlemek istemeyen sendin.”

 

Bir süre sustu, ne düşündü bilmiyorum ama “Pekâlâ, istediğin olsun biraz sakinleşmen için şimdi çıkıyorum. Çalışma odasında olacağım ama rica ediyorum bu konuyu daha sonra konuşalım olur mu?” dedi.

 

Cevap vermedim. Öylece bana bakıp cevap beklese de kalkıp geri yattım, yeterli mesajı almış olacak ki odadan çıktı. Bense bu konu hakkında düşünmeyi bırakmak için ne yapsam diye düşünüyorum çünkü biliyorum ki üzerinde ne kadar düşünürsem içime o kadar dert olacak ve ben daha fazla kurulacağım.

 

En iyisi hiçbir şey yapmadan kitap okumak. Zaten önceden de bir şeylerden kaçmak için okumayı kalkan edinmiştim kendime. Gerçek hayatımın dışında yeni dünyalara dalıp kendi hayatımı unutacağım.

 

Öyle oturup ne kadar okudum bilmiyorum ama susamaya başladığımı fark edince kitabı bıraktım elimden. Başımı çevirip pencereden baktığımda ise havanın yavaştan kararmaya başladığını görünce epey bir vaktin geçtiğini anladım.

 

Bu ara şansım epey kötü olacak ki odada su da kalmamış. Elime sürahiyi alıp odadan çıktım. Öyle canım sıkkın ki neredeyse ayaklarımı sürüyerek hareket ediyorum, yürümeye dahi takatim yok.

 

Tam merdivenlere varmışken konuşma sesleri dikkatimi çekince durdum. Hiç huyum değildir başkalarını dinleme ama adım geçince kaldım.

 

Newroz Hanım, birisine öğüt veriyordu ki çok geçemden bunun Dila olduğunu anladım. “Bak kızım belli kavga etmişler şimdi tam zamanı, git üstüne başına çekidüzen ver önce, sonra bir kahve yap yanına çık. Öyle güzel teselli et ki aklı o kadına hiç kaymasın. Sende kalsın, sen bilirsin işini zaten.” Diyordu.

 

“Sen merak etme hala, zaten sever Ferzan beni, ben hallederim onu. Kim bilir ne yaptı da bağıra bağıra geldi eve! Kesin çok kızdı ona, Ferzan sinirlidir, gergindir şimdi başı ağrır. Önceden ne zaman başı ağrısa masaj yapardım. Ben ona şöyle bir masaj yapayım şimdi, konuşurum güzel güzel hiçbir şeyi kalmaz. Hem bakarsın benimle kalmak ister bugün.” Dedi. Utanmaz! Bu adam evli!

 

Tüm bu duyduklarım gerçek mi? Ferzan beni seviyor bakmaz ona! Asla yapmaz böyle bir şeyi!

 

“Yürü çık şimdi bir isteği var mıymış sor bakalım.” Deyince şaşkınlıktan ardiyeye kaçtım. Önce ayak sesleri geldi, sonra çalışma odasının kapısını açıp, “Ferzan, gelebilir miyim ?” diye sordu.

 

Hayır, almaz onu içeri. Biliyor o kadının niyetini, onunla yakın olmasını istemediğimi kabul etmez bunu!

 

Yanıldım ama kapı aralığından son gördüğüm şey yüzünde kocaman gülümsemeyle Ferzan’ın odasına giren Dila oldu.

 

Gerçekten yaptı mı bunu? Sırf tartıştık diye o kadını aldı mı odasına, yanına?

 

 

Bölüm : 17.09.2025 21:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...