
Sedef,
Sözlerimden sonra uzun bir sessizlik oldu. Onunda benim gibi gözleri oldu ama hiçbir şey söylemedi. Bana sıkıca sarıldı, dudaklarını saçlarımda hissettim. “Seni bir daha hiç üzmeyeceğim Sedef, söz veriyorum şu andan itibaren yaptığım her şey seni mutlu etmek için olacak. Güzelim benim, sana hiç kıyamazken en büyük hasarı benim verdiğimi bilmek, kor ateşlerde yanıyormuşum gibi hissettiriyor. Yemin olsun Sedef, bundan sonra gözünden yalnızca mutluluk gözyaşları akacak.” Diye fısıldadı.
Konuşmak...
Konuşmak öyle basit bir eylem ki ağzı olan herkes konuşuyor. Biri de çıkıp demiyor ki kardeşim sen böyle konuşuyor, anlatıyorsun ama zamanı gelince bu sözlerinin ardında durabilecek misin? Söylediklerini yapabilecek misin?
Ben o kadar uzun zaman susturulmuştum ki sadece sözlerinin ardında durabilenler, konuştuklarını gerçekleştirebilenler konuşur sanmaya başlamıştım bir yerden sonra. Elimden hiçbir şey gelmeyince ise başkalarının zoruyla değil kendi tercihimle susmaya başlamıştım.
Babam konuşurdu, konuştuğunu yaptı. Bana seni evlendireceğim, kimse önümde duramaz dedi ve tüm mahallenin o kız daha çocuk evlenemez yapma demesine rağmen konuştuğunun ardında durup beni evlendirdi.
Mustafa ben onunla evlensem de kendime karı yapmam dedi. O zamanlar karı koca olmak ne demek bilmiyordum... Aynı evin içinde yaşamayı karı koca olmak sanıyordum, sözünün ardında durmadı sanmıştım ama durmuş. Biz hiçbir zaman karı koca olmadık. O beni hiç sevmedi, insan yerine bile koymadı. Bazen evindeki bir eşya bazen de karnını doyuran, evine bakan hizmetçisi oldum.
Bir tek abim sözünün ardında durmadı, duramadı. Onda da Ferzan sözünün ardında durduğu için yapamadı. Ferzan bana söylediği her şeyin her zaman ardında durdu. Ne söylediyse yaptı. Benim hayatım hakkında söz sahibi olan her erkek canımı yakarken, hayatımı cehenneme çevirirken bir o yapmadı. Kalbimi kırdı, beni üzdü doğru ama o beni düşündüğü için yaptı bunu.
İşte kimseyi affetmiyorken bir onu affetme sebebim bu. Diğerleri kendi için beni yakarken o benim için ikimizi yaktı. Başkası olsa anlamam ama o, o bana bakarken tüm ruhunu seriyor gözlerim önüne. Ben yanarken ateşime odun atmıyor, kendi de atlıyor o ateşin içine.
İşte bu yüzden Ferzan...
Son sözünü söyleyip saçlarımı öpüp konağın içinde kayboldu Ferzan. Bense oturdum avludaki masada öylece kaldım. İçimdeki hislerin tarifi yok. Bir yandan ona verdiğim şans için içim rahatladı çünkü kaybetmek istemiyorum, kimsesiz kalmak istemiyorum ama diğer yandan kendime haksızlık mı yaptım diye düşünmekten de alamıyorum kendimi.
Kendime sözüm olsun, tıpkı ona dediğim gibi bu bizim son şansımız. Artık korkmak yok! Daha fazla düşünmekte yok, şimdi tüm olay Ferzan’da. Benim tek yapacağım Ferzan’ın kendini affettirmesini beklemek.
Kararlıca kalktım oturduğum yerden. Biz diğer konağa, ailesinin yanına geçince bizim için aldığı konağı kapattık mecburen o yüzden burada çalışan kimse de yok. Ferzan kaybolsa da diğer konağın çalışanlarına alışveriş yaptırmış getirip, bırakıp gittiler. Şimdi kimse olmadığı için bana kaldı işler.
Mustafa’nın evinde çalışan kimse olmadığı için döke saça öğrendiğim ev işleri şimdi işime yarayacak. Evin temiz olması beni şaşırtsa da Ferzan’ın işi olduğunu tahmin etmek zor değil. Ailesinin evinde zaten hep misafir gibi duruyordu. Bu ev hep her an geri dönebilirmişiz gibi hazırdaydı ve öyle de oldu.
Mutfakta önceki çalışanlardan kalma radyoyu açtım. Bu benim düşünmemek için yaptığım bir şey ne zaman bir şeyi kafama takacak olsam ya dizi izlerim ya da şarkı dinlerim ki beynim onunla meşgul olsun da bende düşünmeyeyim. Telefonum nerede bilmiyorum bile, olsa bildiğim şarkıları dinlerken aklımdan da tekrar etsem iyi olurdu ama radyoda rastgele çıkan şarkılar eşliğinde yenilerini öğrenmek de işe yarar.
Hızlıca her şeyi yerleştirip boşta kalınca aklıma yemek geldi. Uzun zamandır yapmadım hiç taam konakta yardım ediyordum ama sadece ben yapmadım. Ferzan da bende saatlerdir burada duruyoruz, ben acıkmaya başlamışsam o da acıkmıştır eminim.
Konaktakiler kadar olmasa da bende bir şeyler biliyorum. Güzel bir domates çorbası, pilav ve sevdiği gibi et sote yapsam olur. Bu beni epey oyalar, şimdi Ferzan’ın yanına çıkmak istemiyorum onun gelmesini istiyorum.
Önce çorbayı yapıp kaynaması için ocakta bırakıp, arkada çalan şarkıya ayak uydurup mırıldanarak etleri doğramaya başlamıştım ki birinin belimden sarılmasıyla irkildim.
“Korkma, benim.” Dedi.
Geldi! Gecikti ama geldi! Geldi ya artık bir önemi yok. “Beklemediğim için yoksa korkmadım. Bu hayatta korkacağım son insan sensin Ferzan.” Dedim iç çekerek. Öyle de! O bana dokundu diye korkmam ben. Onun beni korkutabileceği tek bir şey var o da kalbim... Kalbimin kırılmasından ölesiye korkuyorum. Bedende açılan yara kapanıyor da ruhta açılan kapanmıyor.
“Niye uğraştın, yorma kendini. Getirtirdim ben bir şeyler.”
Eli hala belimde, başı sağ omuzumda ne yaptığıma mı bakıyor yoksa orada öylece duruyor mu bilmiyorum ama derin derin nefes alıyor bir onu biliyorum.
“Yorulmadım. Hem bayadır yemek yapmamıştım.”
Bir şey söylemedi. Elini bıçaktaki elimin üzerine koyup bıçağı benimle birlikte tutunca kaldım öylece. Durmadı ama o! Eti benimle birlikte doğramaya başladı. Öylece sessizce kenara ayırdığım tüm parçaları doğradık. Aklım uçtu desem yeridir, televizyondaki filmlerde gördüğüm sahneyi yaşıyorum resmen şimdi! İzleyince kadınların neden hoşuna gittiğine anlam verememiştim ama başka bir şey bu bambaşka. Ardımdaki güven veren bedeni, sıcaklığı, sırtımda hissettiğim kalp atışları ve kokusu... hepsi birleşince neye uğradığımı şaşırdım ama neyse ki o var da devam etti.
Bitince önce elimi yıkadım. Tencere ararken gördüğüm dolaptan tavayı çıkarınca bir anda elimden çekip aldı. Önce ocağın üzerine bıraktı sonra bana dönüp belimden tutup kaldırdığı gibi tezgâhın kuru kısmına oturttu.
“Sen otur, kalanı ben hallederim. Yeterince yoruldun zaten.”
O eti pişirirken sessizliğe daha fazla dayanamadım. “Ferzan, biliyor musun ben yemek yapmayı hiç sevmiyorum sanıyordum.” Dedim.
Gülümsedi, üzerinde garip sakinlik var. Normalde konuşur, şakalaşır ya da ben konuşayım diye sorular sorar ama onunla yaptığımız konuşma sonrası çok sakin. Sanki... sanki çok huzurluymuş da bozmak istemiyormuş gibi duruyor.
“Neden güzelim?”
“Yemek yapmayı aç kalıpta kimse bana yemek yapmadığı zaman öğrendim. Önce kolay olsun diye makarna yapmaya çalışırken kendimi yaktım, üç gün boyunca karnımın acısından uyuyamadım, Mustafa üçüncü gün gelip halimi görünce acıdı mı artık yoksa işine yaramam diye mi bilmem doktor getirdi eve de rahatladım az.”
Elindeki kaşığı sıktığını görünce anlatıp anlatmama konusunda kararsız kalsam da anlatıp içimden atmak istediğim için durmadım. “Bir iki hata yaptım ama üçüncüye öğrendim. Sonrasında bir gün aklıma menemen düştü, annem çok güzel yapardı. Menemen yapmak istedim ama biberleri onun gibi doğrayamadım, küçük küçük olması lazımdı. O zamanda...” elimi uzatıp izi kalan yeri gösterdim. “elimi kestim. Bu iz o zamandan kalma.” Elimi çekecektim ki izin vermedi. Uzattığım elimi elleri arasına alıp tam izin üzerinden öptü.
“Kurban olurum sana ben, çok acıdı mı?”
“Acımıştı... O zaman öyle çok acımıştı ki Ferzan dayanabildiğim yere kadar yemek yapmadan durdum, tekrar kesmekten korktum. Yine de iki gün sonra mecbur kalıp yine girdim o mutfağa. Evde bulduğum tarif kitaplarından deneye yanıla öğrendim. Öyle işte hiç sevmezdim, hele bir de yemek yapabildiğimi gören Mustafa, artık eve aç gelip benden yapmamı bekleyince daha da zorlandım. Tadı iyi olunca sorun yoktu da istediği gibi olmayınca zehrolurdu bana o gün.”
Tavanın altını kısıp tam önümde durdu. Beni kendine çekip sıkıca sarıldı, öyle sıkı ki hatta aramızda minicik bir boşluk bile kalmadı. “Özür dilerim. Seni daha önce bulamadığım için, seni daha önce o çukurdan çekip çıkaramadığım için özür dilerim Sedef.” Dedi.
Elimi beline sardım bende, “Senin bir suçun yok, özür dileme Ferzan. Sen nereden bilecektin ki hem.” Dedim. Anlatmak istediğim, daha doğrusu konuyu bağlamak istediğim bu değildi, “Ama şimdi yemek yapmayı sevdiğimi fark ettim.” Dememle azıcık uzaklaşıp gözlerime baktı.
“Nasıl?”
“Sana yaparken fark ettim. Ben kendime mecburen yapmayı, Mustafa’ya korkuyla yapmayı sevmiyormuşum. Sana beklentiyle yaptım, sevip sevmeyeceğini görmek istedim. Sana yaparken heyecanlandım, yediğin zaman yüzünün ifadesi ne olacak onu hayal ettim. Aklımda sana verdiğim şansı döndürüp durdum. Sen bana her zaman ne dediysen yaptın ya kalbimin kırıklığını tamir edeceğini, beni mutlu edeceğini bilerek yaptım Ferzan. İşte o zaman gördüm ki ben yalnız sevdiğime yaptığım yemeği seviyormuşum.”
Öyle bir güldü ki kalbimde bahar rüzgarları estirdi. Öyle bir baktı ki bana yüreğim şenlendi. Öyle bir güldü ki o hep gülsün, yalnız bana gülsün istedim. Duygularım öyle doldu ki içime gözlerim doldu taşamadı.
“Seviyor musun hala beni Sedef? Soğumadın mı hiç benden? Üzdüm ya hani seni, kırdım ya azaldı mı hiç sevgin?”
Öyle bir sordu ki endişesini sesinden hissettim. Korkuyor o da! Tıpkı benim kaybetmekten korktuğum gibi beni kaybetmekten, artık onu sevmememden korkuyor!
“Hiç olur mu öyle şey Ferzan! Ben seni seviyorum, hem de öyle çok seviyorum ki bir görsen içimi şaşarsın. O yüzden kırıldım ya sana zaten, seni çok sevdiğim için... İnsan en çok sevdiğine kırılır Ferzan, düşün artık seni kadar çok seviyorum ki böyle kırıldım.”
“Bende Sedef... Ben de seni çok seviyorum. Öyle çok korktum ki bana olan sevgin bitecek diye yukarıda saatlerdir düşünüp duruyorum. Ne yapsam da kendimi affettirsem, ne yapsam da kalbini onarsam diye.”
“Kırıldım doğru ama bu sana olan sevgimi azaltmadı, aksine seni ne kadar sevdiğimi fark etmemi sağladı.”
“Ah Sedef... Öyle rahatladım ki! Şimdi sen bunu dedin ya... bana dünyaları verdin! Artık kırdığım kalbini onarmak için korkmadan hareket edebilirim ama önce karnımızı doyuralım.”
Arkada çalan şarkı, benim onu izlemem ve onunda yemeği yapmasından sonra bir değişiklik yapıp oturma odasında bir şeyler izleyerek yemek istedi. Benimde önceden sevdiğim bir şeydi zaten kabul ettim.
Sakince dip dibe oturup hem izleyip hem de muhabbet edip yemeklerimizi yedik. Masayı kaldıracaktım ki izlediğimiz film bitmediği için izin vermedi. Beni göğsüne çekip sıkıca sarılarak izlemeye devam etti. Öyle huzurluyum ki keşke zaman akmayı bıraksa da hep bu anda kalsak.
Film bitince ise kalkmama izin vermedi. Yanındaki kumandadan ekranı kapattı tek koluyla belime sarılmaya devam ederken diğer eliyle de saçlarımla oynamaya başladı.
“Sedef...” dedi içi gider gibi.
“Efendim?”
“Biliyorum bu yaşına kadar hep yalnızdın, kalabalık bir ailen olsun istiyorsun. Seni anlıyorum o yüzden de alimle aynı evde kalmak istemene tamam dedim ama biz ikimiz yaşasak olmaz mı? Bak ne güzeldi bugün. Sedef’im, güzelim benim... Ben artık seninle mutlu, huzurlu bir şekilde yaşamak istiyorum. Biz eğer o evde kalmaya devam edersek babaannem durmayacak. Aramızı bozmak için elinden ne geliyorsa yapmaya devam edecek. Biz artık seninle burada, yalnızca ikimiz yaşasak ha? Ben seninle böyle olmayı, baş başa olmayı çok sevdim. Sana kendi ellerimle yemek yapmayı, böyle film izlemeyi... Hatta evin her odasında, istediğim her an seni öpmeyi... Lütfen Sedef, kabul et burada böyle yaşayalım, yaşlanalım. Kalabalık aile ihtiyacını yine gideririz biz oraya gideriz, onlar bize gelir hallederiz. Ha güzelim olur mu?”
Geçirdiğimiz huzurlu anları düşününce bu fikir eskisi gibi korkutucu gelmemeye başladı. Ferzan hayatımı öyle doldurmuş ki o kadar da yalnız hissetmiyorum artık.
“Olur, artık hep burada ikimiz kalalım.”
Hiç beklemediğim bir şey yaptı! Ağzımdan, pardon dudaklarımdan öptü beni. Öyle öpüp çekilmedi de dudaklarımı, dudakları arasına alıp uzun uzun emdi. En sonunda bıraktığında ise “Teşekkür ederim güzelim. Seni asla pişman etmeyeceğim söz.” Dedi.
Utandım! Hem de çok utandım! Kendimden, ondan, hissettiklerimden! Kalbimin böyle atması normal, heyecanlandım biliyorum ama nasıl duracak bu? Beni her öptüğünde böyle mi hissedeceğim ben?
“Şey çöp! Evet evet çöpleri çıkaracaktım ben! Koku yapmasın, hemen çıkarıp geliyorum!” dedim ve konuşmasına bile izin vermeden koşarak çıktım odadan.
Aslında öyle bir düşüncem olmamasına rağmen mutfağa girip kenardaki çöpü de alıp evin köşesinde duran büyük çöp kutusuna koştum. Torbayı bıraksam da eve geçmeden en azından yanan yüzüm biraz düzelsin diye beklemek istedim. Öylece durup kendimi ellerimle yellerkense ne kadar büyük bir hata yaptığımı anladım.
“Beni özledin mi kardeşim?” diyen bir ses ve hemen ardından ensemde bir acı hissettim.
Sorası karanlık...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.09k Okunma |
1.74k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |