
Asya,
Güne gözlerini sevdiğin adamın ve hayat neşen çocuğunun yanında açmaktan daha iyi ne olabilir bilmiyorum ama ben bunu yapabildiğim her güne ayrı şükrediyorum. Kabus gibi geçen onca zamandan sonra bazen hala kendimi onsuz olduğum günlerde gibi hissetsem de başımı yana çevirip sevdiğim adamı görmek her şeyi unutturuyor.
Bugün beni uyandırdıktan sonra baba oğul kahvaltıya simit ve börek almak için dışarı çıkmışlar banaysa onlar için güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamak kalmıştı. Masaya taşıdığım son tabaktan sonra pencere önüne geçip gelmelerini beklemek kalmıştı ki beklediğim de oldu, geliyorlar.
Geldiğinde hazır olsun diye Timur'un sütlü ve üç şekerli kahvesini hazırlarken açılan kapının sesi geldi bile. "Anneee!" heyecanla bana seslenen oğlumla yüzüme yine kocaman bir gülümseme yerleşti.
"Efendim annecim?"
Verdiğim karşılıkla hızla çarpan kapı ve tahminime göre ayağındaki ayakkabıları sağa sola fırlattıktan sonra bana doğru koşan küçük beden görüş alanıma girdi. Babasıyla bir örnek giydiği pantolon tişört ve gömlekse ikisine de ayrı bir sevimlilik katıyor.
Ellerini arkasına atmış gözleri parlayarak bana bakması elbette ki ara ara yaptıkları gibi bana bir sürprizleri var demek. Mutfağım yine çiçeklerle şenlenecek. Alparslan'ın ardında bıraktığı dağınıklığı toplayıp hemen ardından mutfağa giren Timur'a gülümseyip hazırladığım kahveyi uzattım. Yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra kahveyi alıp olacakları izlemek üzere kenara çekildi.
"Annecim sana bir sürprizim var, bu sefer yalnız ben düşündüm!"
Senin heyecanını yerim çocuk! Zaman geçtikçe daha da bir sevimli oluyor. "Çok heyecanlandım! Neymiş bakalım sürprizin küçük bey?" dedim bende ona uyarak. Bir ilk yaşandı ve beni şaşırtarak çiçek yerine kırımızı kadife kutuda bir plaket uzattı bana.
Uzanıp aldıktan sonra merakla açtım ve gerçekten de hiç beklemediğim bir şeyi gördüm. Üzerinde 'DÜNYANIN EN İYİ BÜYÜKANNESİ' yazılı bir plaket bu. Anlamayarak Timur'a baksam da otuz iki diş sırıtıp oğlumuzu işaret edince bozuntuya vermemeye çalışarak, "Teşekkür ederim annecim, bayıldım!" diyebildim.
"Sen Dünyanın en güzel, en iyi, en büyük annesi olduğun için oğlumuz sana bunu almak istedi hayatım." Dedi.
Ama ben seni yerim çocuk! Gerçi bu plaketteki büyük anne anneanne ya da babaanne anlamında olsa da bunu ömür boyu saklayıp sen bir ergenken çıkarmak çok eğlenceli olacak ama şimdi bu beni ancak duygulandırır.
Hala bana sevimli sevimli bakan oğlumu dayanamayıp kucağıma alarak, "Hi! Çok teşekkür ederim bebeğim benim, sen de Dünyanın en iyi, en yakışıklı, en sevimli çocuğusun!" deyip öpücüklere boğdum.
"Anne dur tamam yeter!"
"Yok öyle dur yeter falan! Bu kadar sevimli olmasaydın sende ben şimdi kendimi nasıl tutayım." Konuşmaya biraz verip bir iki öpücük daha kondurduktan sonra, " Oh mis benim oğlum!" dedim.
"Babaa!"
Benden kurtulamayacağını anlayınca hemen baba! Neyse kıyamadım daha fazla çırpınmasına sandalyesine oturttum. "Ben hiç fark etmedim seni gece ne zaman geldin?" diye sordum Timur'a. Dün yönetmesi gereken bir operasyon vardı ve geç saatlere kadar beklesem de bir yerden sonra dayanamayıp uyumuşum.
"Sabaha karşı geldim beklediğimizden uzun sürdü ama değdi, nereden baksan üç ton ele geçirdik."
"Sanırım buna asla alışamayacağım, ben hala anlam veremiyorum. Bunlar nasıl insanlar!"
"Zaten onlar da anlam verebilse böyle şeyler yapmazlar, sen sıkma canını bizler buna elbette izin vermeyeceğiz! Gerek askerler gerek polisler hepimiz işimizi layıkıyla yapıp tüm sokakları, ülkeyi bu tarz şeylerden temizleyeceğiz."
Yanımızda Alparslan olduğu için fazla detay vermeden konuşmaya çalışıyoruz, bu tarz kötü şeylere ne kadar geç maruz kalırsa o kadar iyi. Erkenden aklında yer etmesini istemiyoruz, onu ne kadar koruyabilirsek o kadar iyi. Zaten yaşı artıp farklı ortamlara girdikçe duyacak ama biz ebeveyn olarak ona iyiyi doğruyu öğrettikten sonra o da kendisine düşeni yapıp iyi olanı seçecektir eminim.
"İnşallah canım, işe gidecek misin bugün?" bu tarz durumlarda genelde önemli bir işi olmadıkça ertesi günü evde geçirip dinlendiği için şimdi de öyle mi olacak diye sordum.
"Gitmem gerek, operasyon geçe kalınca raporlayamadım. Onları halletmem lazım bir de denetim var ona hazırlanacağız bir sürü iş var anlayacağın."
"Ah demek yılın o dönemi geldi ha? İyi oldu söylediğin benim de revirdeki işleri toparlamam gerek o zaman ne yalan söyleyeyim boşlamıştım biraz, bu ara hiçbir şey yapasım gelmiyor. Ay Timur yaşlandım mı ben acaba?"
"Hayır anne! Sen çok güzelsin hala."
"Oy benim güzel oğlum, yerim ben seni. Aferin böyle ol hep!"
"Olmuyor ama kıskanıyorum ben!"
"Ne yapalım Timur Bey şansına küseceksin artık, benim oğluşum anneci olacak elbette."
"Olsun tabii olsun da azıcık da babasına fırsat versin her şeyi o yapınca sonra ben odun oluyorum."
"Ne yapalım baba, bu işler böyle. Önce olan kazanır!"
"Demek önce olan kazanır ha eşek sıpası! Gel buraya kimmiş önce gösteriyim sana!"
Ve evde iki erkekle yaşamanın kaçınılmaz sonu güreş! Yaşları kaç olursa olsun fark etmiyor bana karşı ne kadar kibarlarsa birbirlerine karşı da bir o kadar rekabetçiler her oyunun, takılmanın sonucu tıpkı şimdi olduğu gibi güreşle bitiyor!
"Beyler! Masayı toplama işi sizde ben hazırlanmaya gidiyorum."
"Tamam karıcım."
"Tamam anne."
İkisinin aynı anda konuşmasıyla gülümseyip yatak odasına giyinmek üzere geçtim. O kadar heyecanlıyım ki asla yerimde durasım gelmiyor ama bir yandan da Timur'a belli etmek istemiyorum. Buraya yerleşip alıştıktan sonra Alparslan'ın çoğu anına tanık olmayan Timur'un çok üzgün olduğunu bildiğim için bir bebek yapma fikri daha geldi aklıma. Eminim o da çok istiyor ama yaşadıklarımdan sonra bana bunu söyleyemiyor.
Tıpkı onun beni konuşmadan anladığı gibi bende onu anlıyorum ve üç aydır korunmayı bıraktım. Bu ay ki reglimin de gecikmesiyle içimde bir umut filizlendi tabii diğer belirtileri de var. Göğüslerimin hassaslaşıp büyümesi, baş dönmelerim, mide bulantılarım ve bulduğum her yerde uyumak istemem yanılmıyorsam hamile olduğumun ilanı resmen.
Dün iş çıkışı Timur'un da taburda kalmasıyla alelacele hastaneye gidip kan verdim. Sonucu bugün beni arayıp bildirecekler. Resmen heyecandan yerimde duramıyorum! Bu sefer onun ilk kalp atışını, doğumunu, ilk adımlarını ya da ilk kelimesini hepsini Timur'la deneyimlemek bambaşka olacak...
"Asya hazır mısın güzelim? Neva geldi, çıkabiliriz."
Neva biz işteyken Alparslan ile ilgilenen ve online eğitimlerinde ona yardımcı olan bakıcısı. Alparslan'ın üstün zekalı olması sebebiyle yaşıtlarına göre biraz daha erken başladı eğitime, Mardin'de bunu karşılayacak nitelikte bir okul bulunmadığı için şimdilik uzaktan devam ediyoruz sonrasına bakacağız.
"Geliyorum canım, hazırım neredeyse."
"Ben arabadayım hayatım, gelirsin sen."
"Tamam canım."
Çantamı da alınca içeri geçip hem Neva'ya hoş geldin deyip hem de oğlumla vedalaştıktan sonra işe gitmek için bekleyen Timur'un yanına arabaya indim. Onunla tekrar aynı yerde çalışmak, istediğim her an görebilmek ya da tabur içindeki tesadüfi karşılaşmalar apayrı bir heyecan sebebi.
Alparslan'la ilgili acil bir şey olursa hızlıca müdahale edebilmek için iş yerine en yakın yerde ev tuttuğumuz için kısa bir yolculuktan sonra tabura geldik. O yönetim katına bense en alt kattaki revire geçmek üzere ayrılınca arama gelmemesine rağmen telefonumu bir kez daha kontrol ettim.
Hala arama olmaması üzerine denetime hazırlanmak için ihmal ettiğim dosyaları sisteme girmek üzere masa başına geçtim. Beni uzun bir mesai süreci bekliyor! Yaralılara yaptığım müdahaleler, kullanılan ilaç raporları ve dozları, eksikler ya da artık kullanılmayacak durumda olanlar aletler hepsini bir bir girmem gerekiyor. Burada bir tane ilaç eksilse hesabı bana sorulur o yüzden epey dikkatli davranıp hem somut olması adına dosyalara hem de her yerden ulaşılması için bilgisayar sistemine giriyorum.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama sonunda beklediğim haber geldi. Kan sonuçlarının çıktığına dair mail bildirimi telefonumun ekranında öylece duruyor! Hızlıca açıp bakmam gereken Beta HCG değerini aradım.
İşte orada! Bana küçük bir mucizemizin olduğunu bildiren değer şimdi önümde duruyor! Hemen yanına çıkıp söylesem mi yoksa hazırlık yapıp mı söylesem? Bilmiyorum! Çok heyecanlıyım tamam durdum, sakinim! Evet evet çok sakinim!
Hayır hiç sakin değilim!
Biz bir kez daha anne baba olacağız! Hem de bu sefer ikimiz yan yana olacağız! Tamam bu haber burada verilmeyecek kadar değerli! En iyisi evde yalnızken söylemek. İkimize özel bir an olsun istiyorum.
Şimdi tek yapmam gereken işlerimizi halledip eve geçmeyi beklemek. Sabırlı ve sakin olabilirim ama önce güzel bir kadın doğum uzmanı bulmam ve yarın için randevu almam gerek. Eminim Timur çok heyecanlanıp görmek isteyecek!
***
Timur evraklarını halledip mesai saatinden önce çıktığı için eve tek başıma dönmek heyecanımı azaltmak ya da bastırmak için bana biraz vakit kazandırdı. Derin bir nefes alıp heyecandan titrememi azaltıp kapıyı açtım. Açtığım kapıdan bıdır bıdır konuşan oğlumla kocamın sesinden daha huzur verici bir şey yok. İnşallah yakın zamanda buna diğer çocuğumuz da dahil olur.
"Hu huu ben geldim! Nerde benim evimin erkekleri!"
Ayakkabılarımı çıkarırken sesimi duyan oğlumun her ne yapıyorlarsa bırakıp, "Annem geldi! Annem geldi!" diye bana doğru koştuğunu görünce eğilip kucağıma aldım.
"Ne yaptınız bakalım ben yokken baba oğul?"
"Biz yeni belgesel izledik anne! Çok güzeldi penguenler hakkındaydı!"
"Öyle mi? Çok güzelmiş annecim, sevdin mi bakalım penguenleri?"
"Hem de çok sevdim! Sanki özel gün elbisesi giymiş küçük adamlar gibiler, anne adı neydi o elbisenin?"
"Smokin annecim."
"Hah evet ondan, aynı ondan giyinmiş gibilerdi anne."
"Oy yerim ben oğlumu ya sende onlar gibi çok şirinsin."
Omzunu kapıya yaslamış bizi izleyen Timur'un şimdi aklından geçenleri tahmin etmek pek de zor olmasa da "Sen düşünüyorsun babası?" diye sohbete katmak istedim. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin hala bazen kendini soyutluyor ve bunun farkında bile olmuyor.
"Çok acıktığımızı düşünüyorum annesi, oğlun senin karnabaharından istiyormuş hiçbir şey yemedi!"
"Öyle mi? O zaman hemen yapalım da doysun oğlumuz."
"Hadi oğlum sen izlemeye devam et ben de annene yardım edeyim ki çabucak hazırlayalım."
"Tamam babacım."
Kucağımdan atlarken poposuna ufaktan vurmayı da ihmal etmedim. "İsteyince ben haşlanması için koydum, sen kızartsan yeter hayatım." Diyen Timur'a ufak bir öpücük kondurup, "Ellerimi yıkayıp geliyorum." Dedim.
Hızlıca üzerimi değiştirip mutfağa geçtim. Timur masaya oturmuş beni beklerken içeri girdiğim an kalktı. "Evet ne yapabilirim senin için?" diye sordu.
"Ben karışımı hazırlarım, sende o arada benimle muhabbet edebilirsin zaten zahmetli bir şey yok." Haşlanmış karnabaharları ezip üzerine yumurta kırarken Timur lafa girdi.
"Hatırlıyor musun yeni tanıştığımız zamanlar henüz yüz yüze görüşmemişken en sevdiğin yemeği sorunca bunu söylemiştin."
"Evet, hatırladım!"
"Ben de belki bir gün bana da yaparsın deyince..." devam etmesine izin vermeden, "Belki, güvenirsem demiştim."
"Sence de çok garip değil mi? Şimdi bir çocuğumuz var ve bize karnabahar yapıyorsun."
İşte sana fırsat Asya! Kullan bunu. "Doğru ama yanıldığın bir konu var sevgilim."
"Ne?"
"Bir değil iki çocuğumuz var."
Nefesimi tuttum...
"Anlamadım ne?"
"Hamileyim!"
"Asya sen ciddi misin?"
"Evet sevgilim, ciddiyim. Baba oluyorsun, ikinci kez."
Gözlerinde oluşan yaşlarla elimdeki bıçağı bırakıp sıkıca sarıldım ona. Küt küt atan kalbi dışardan bile duyulabilecek kadar şiddetli çarpıyor. "Asya! Asya bana öyle bir hediye veriyorsun ki ben sana ne yapsam az!" benden ayrılıp ellerimi dudaklarına götürdü. Derin derin koklayıp öptükten sonra.
"Ne zaman öğrendin? Nasıl iyi mi? Ben ne sorulur bilmiyorum Asya, yardım et!"
"Öncelikle sakin olman lazım sevgilim. Şüphelenmiştim, dün kan verdim bugün de sonuçlar çıktı. Değerler iyi gibi duruyor ama kadın doğum uzmanının da görmesi lazım. Randevu aldım yarın birlikte gider baktırırız."
"Tamam, tamam olur. Hatta gel sen şöyle otur, bana tarif et ben yapayım tamam mı?"
"İyi bakalım öyle olsun hadi."
Günün devamında güzelce yemeklerimizi yiyip, oğlumuzla ilgilendikten sonra geleceğe dair hayaller kurarak güzel bir uykuya daldık.
***
Doktorun kapısının önünde saatimizin gelmesini beklerken sanki ben değil de o hamileymiş gibi bir sağa bir sola adımlayıp duruyor. Öyle heyecanlı, öyle hevesli ki heyecanını kırmamak adına ne isterse yapmaya çalışıyorum. Her ne kadar benim ikinci olsa da onun bu adımları ilk kez deneyimlemesi bende de ayrı bir heyecan yaratıyor.
"Asya Karadağ?"
İçeriden çağırmalarıyla Timur benden önce davranıp, "Biziz, buradayız." deyip içeri girdi. Sekreter onun bu heyecanına bakıp bana gülümsedikten sonra bende hemen ardından içeri girdim.
"Hoş geldiniz, size nasıl yardımcı olabilirim? Şikâyetiniz nedir?" diyen doktora Timur'un verdiği cevapla uzun süre dalga geçeceğim.
"Hamileyiz biz!"
Onun bu heyecanı doktorun odasının enerjisini bile değiştirdi sanki ya da daha önce bu adımları hep tek başıma, hüzünle yaşadığım için bana öyle geliyor da olabilir ama ne olursa olsun mutluyum, çok mutluyum.
"Öyle mi tebrik ederim sizi, bu ilk kontrol mü?"
"Evet, öyle. Şüphelenince kan testi yaptırmıştım." Çantamdan sonuçları çıkarıp doktora uzattım. "Şey bende doktorum, eşimle izin alma durumumuz biraz zorlayıcı olduğu için gerekli testleri dün verdim. Lütfen işinize karışmak gibi algılamayın sadece işimizi kolaylaştırmak için." Dedim.
"Sorun değil Asya Hanım bizi ancak biz anlarız, bakalım değerlerinizi ne durumdaymış."
Bir süre sonuçları inceledikten sonra, "Birkaç tane değeriniz düşük onlar için vitamin başlayalım sonra yine takipte oluruz. Buyurun şöyle geçin isterseniz bir de bebeğin durumuna bakalım." Deyin kalkıp ultrason için olan koltuğa uzandım.
Doktorun probu kasıklarımda gezdirdiği an odayı dünyanın en güzel sesi doldurdu. Bebeğimizin kalp atış sesi...
"İşte burada, gayet sağlıklı duruyor."
"Çok küçük bu Asya!"
Timur'un hevesli haline gülümsedim, ikinci kez yaşasam da hormonlar bana biraz zorluk çıkarıyor hemen doldu gözlerim.
"Evet öyle babası, henüz bir elma çekirdeği kadar şimdi."
***
"Evet anne bana ne söyleyeceksiniz?"
Doktordan çıkar çıkmaz eve gelmiş, üçümüz pardon dördümüz güzelce vakit geçirmiştik. Şimdi ise işin en zor kısmında bir kardeşi olacağını Alparslan'a söylemekte. Ne yazık ki buna nasıl bir tepki verecek kestirmek oldukça zor, bu konu evde daha önce hiç açılmadı.
"Oğlum hani hep evde tek başına çok sıkıldığını söylüyorsun ya..."
"Evet anne ama Neva abla benimle oynayınca sıkılmıyorum."
"Hah işte artık bir kardeşin olsa onunla oynasan nasıl olur?"
"Gerek yok Neva ablam oynar benimle!"
"Neva ablan her zaman bizimle olamaz ki ama her zaman seninle olacak, oyun oynayacak bir kardeş daha iyi değil mi? Bak hem benim hem de babanın kardeşi var, biz senin gibiyken hep birlikte oynardık."
"O zaman olsun, tamam. Ne zaman gelecek peki?"
"Şimdi madem sen istiyorsun olur tabii ama birazcık beklemen lazım. Hatırlıyor musun ben senin bebekken önce benim karnımda olduğunu anlatmıştım işte şimdi de kardeşin karnımda biraz duracak sonra çıkacak..."
***
Saat gecenin bilmem kaçı bense bir türlü uyuyamıyorum! Gözümün önünden resmen kestane geçiyor. Ağzımda tadını hissediyorum, sanki yanı başımda bir tabak dolusu közlenmiş kestane var!
Normal zamanda olsa aldığım nefese uyanan adam bugün tüm kıvranmalarıma rağmen uyanmıyor da!
"Timur..."
"Ha ne oldu? Doğuruyor muyuz Asya! Tamam dur sakin ol ben şimdi yetiştireceğim seni hastaneye!"
Artık uyumasına nasıl hırslanıp bağırdıysam adam yerinde sıçrayıp kalktı, panikle odada dolaşıp üzerini giyinmeye çalışıyor ama elindeki etek benim. Canım bu kadar fazla kestane çekmese oturur yarım saat gülerim buna.
"Timur ne doğurması bebek daha dört aylık!"
"Öyle demi daha var, pardon ben bir an algılayamadım. Ne oldu Asya'm neyin var? Ağrın mı var yoksa?"
"Yok, kızın uyutmuyor!"
Daha geçen hafta cinsiyetini öğrendiğimiz kızını duyunca adamın yüzüne öyle bir gülümseme oturuyor ki kıskanmamak elde değil.
"Niye uyutmuyormuş benim prensesim annesini?"
"Canı kestane çekiyormuş..."
"Kestane?" dedi sanki Pekin Ördeği istemişim gibi ne var kestane yahu!
"Kestane!"
"E o zaman ben gidip bakayım kestane alayım size." Dedi. Dedi ama burada bu mevsimde var mıdır ki? Of yemezsem çıldıracakmışım gibi hissediyorum.
"Lütfen bak Timur ben hayatımda daha önce hiçbir şeyi bu kadar istediğimi hatırlamıyorum."
"Tamam, tamam ben bulurum."
***
"Baba! Koş eve gel kardeşim erken gelmeye karar vermiş!"
"Bilmiyorum ki annem sana öğrettiğim gibi babanı ara haber ver dedi, o biraz terlemiş şimdi konuşamazmış."
"Tamam, çabuk gel bekliyoruz."
Doğum sancılarımın tutmasıyla açıklığımın bir anda büyümesini beklemediğim için ilk başta hastaneye hemen gitmem diye düşünmüşüm. Yanılmışım! Kızım biraz oyunbaz olacak sanırım, sancımın başlamasıyla sancıların sıklığının artması sadece bir saat sürdü! Şimdi ise oturduğum yerden kalkamıyorum, tahmini olarak bir saate kadar kızımıza kavuşmuş oluruz!
Kapının paldır küldür açılmasıyla üzerinde üniforma ile Timur içeri girdi. "Geldim, geldim Asya yetiştim." Dedi.
"Timur, hemen hastaneye gitmemiz lazım. Sancım sıkılaştı her an gelebilir!"
"Tamam! Tamam hemen gidiyoruz!" bir koluna Alparslan'ı diğer koluna hastane çantasını aldı ve beni öylece bırakıp çıktı. Bunun böyle olacağını biliyordum! Alparslan'ın hiçbir şeyine şahit olamadı diye bu sefer de yanımıza kimseyi istememiş keyfini çıkarmak istemiştik ama sanırım yanlış bir karar oldu.
"Timur!!!"
"Dur geldim, önce her şeyi arabaya koymak mantıklı olur dedim." Diyerek içeri koşması başka bir zamanda olsa oldukça gülünç olurdu ama burada acılar içinde kıvranırken hiç de komik değil!
"Aaah Timur çabuk!"
"Tamam tamam sakin ol! Derin derin nefes al bak tamam mı sakin ol!"
"Ne nefes alması burada mı doğurmamı istiyorsun Timur acele et arabaya götür beni!"
Üzerindeki heyecanla beni kaptığı gibi arabaya taşıdı. Acılar içinde kıvramayı bıraktığım ilk an bu anı hatırlayıp etkileneceğim. Sonrası ise hızla gidilen yol ve hastaneye varınca yapılan muayeneler sonrası açıklığımın da doğuma uygun olmasıyla kendimi doğumhanede buldum.
Ben derin derin nefesler alıp gelen kasılmalarla ıkınırken içeri giren Timur'u gördüğümde ise aklıma gelen tek şey oğlumuzdu. "Timur heyecandan çocuğu dışarı da mı unuttun?" dedim ve o an olan oldu, içeride ne kadar insan varsa hepsi kahkaha atmaya başladı.
"Saçmalama Asya olabilir mi öyle bir şey! Şebnem Hemşire buradaymış o aldı ben bakarım karının yanında ol diye." Deyince bir rahatladım ama bu da kısa sürdü, gelen yeni bir kasılmayla belimin ikiye ayrılacağından şüphe ediyorum.
"Evet Asya'cım başı göründe hadi biraz daha..."
Doktorumun teşviki, hemen yanımdaki hayat arkadaşımın desteği ve benim de büyük çabamla sonunda içimden bir şey akıp gitti ve o büyüleyici sesi duyduk. Kızımızın sesini...
Doktorun bana uzatmasıyla başımı salladım, "Önce eşime verin, bunu çok bekledi." Diyebildim gözyaşları içinde. Oğlunun her şeyini kaçıran bu adamın vatan için çektiği onca çileden sonra kızını ilk kez onun kucağına almasının her acısını silip atmasını istedim. Artık kendini bize karşı suçlu hissetmemesini umdum.
"Asya bu çok güzel..."
***
Yine yorgun argın eve girmemle içeriden kavga seslerinin gelmesi bir oldu! Allah'ım bu çocuklar hiç mi büyümeyecek! Biri oldu yirmi beş diğeri oldu on dokuz ben anlamıyorum ki niye hala aynılar.
"Anneee abime bir şey söyle ya yine bilgisayarımı almış!"
"Ne yapayım kızım benimkinde prototipler var çıkaramıyorum dışarı diğeri de arabada kalmış iki dakika işim var ölmedin ya!"
Anlaşıldı durum yine basit kavgalar, "Telefonundan bak o zaman neye bakıyorsan bana ne!" ben bunları ne yapsam bilmiyorum ki...
"Saçmalama Güneş! İşle ilgili mail atmam lazım küçücük ekrandan yazım hatası yaparım!"
Anlaşıldı durum, oğlum küçükken karar verdiği üzere TSK için silah tasarlamaya başladı ve bu genç yaşına rağmen bir projenin başına geçti. Tabii bunda üstün zekalı olup sınıf atlamasıyla erkenden mezun olunca direkt işe girmesinin de payı var. Her şeyde titiz olduğu gibi işi konusunda da titiz ve bu ev halkını biraz çileden çıkarıyor. Projesiyle ilgili veya başka tasarımlarla anında aklına gelen şeyi tasarıma döktüğü için sürekli birinin laptopunu alıyor ve bilgilerin dışarı sızmaması içinde sürekli işe götürüyor. Anlaşılan şimdi de aynısının olacağından endişe eden kızım abisiyle bunun kavgasını ediyor.
Acaba benim hala kapı önünde durup yanlarına gitmediğimi fark ederler mi diye bir düşünce geçse de biliyorum ki etmezler. Konu başka bir şey olduğu an abi kardeş bir olsalar da eşya paylaşımı olduğu an ezeli düşman oluyorlar ve bu bence hala çok garip. Tamam bizim de kardeşimiz vardı ama ben hiç böyle olduğumu hatırlamıyorum.
Kapıya anahtarın girdiğini duyduğum an bu ikisiyle uğraşmama gerek kalmayacağı için mutlu olarak Timur açmadan ben açtım. "Ooo kapılarda mı karşılanıyorum artık Asya Hanım." Deyip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurmasıyla içeriden içerden bir kırılma sesi geldi.
Yüzüme yine mi der gibi bakmasıyla gülümseyip başımı salladım ve "Hadi kocacım." Deyip sırtına vurdum. Güzel artık benim uğraşmama fırsat kalmadığı için keyifle izleyebilirim.
"Çocuklar ne oluyor yine?"
"Baba abim yine bilgisayarımı alıyor, kendisininki arabadaymış! Bana ne vermem! Verince geri almam haftaları buluyor!"
"Alparslan, kardeşin haklı madem o kadar önemli git arabadan al kendininkini."
"Ama baba..." demesine kalmadan Timur baş parmağıyla dışarıyı gösterince mecburen çıktı. Banaysa bu hallerini biraz bezmişlik biraz da zamanında bu anların hayalini bile kurmaya cesaret edemezken şimdi yaşamanın huzuruyla izlemek kaldı.
***
Alparslan'dan
Bu kadar üşengeç olmak kesinlikle benim sorunum değil! Hepsi annemin yüzünden, bütün üşengeçlik genlerini bana aktarmış! Aksi halde nihayet üzerinde çalıştığımız projedeki hataya dair kodu bulduğumu düşünürken arabaya kadar gidip kendi bilgisayarımı almak varken kardeşimle kavga etmezdim.
Son üç aydır aklım tamamen bu projede, düşman askerleri bizim sahamızda harekete geçer geçmez onları tespit etmeye yarayan kol saati şeklinde bir aygıt üzerinde çalışıyoruz. Şimdilik yapım aşamasında olsa da bittiği anda henüz menzil çalışmaları başlamasa da on metre civarında herhangi bir barut izi alırsa anında bildirim veren bu alet TSK'nın gözbebeği olacak. Tabi menzili de genişletilecek ama önce sorunsuz çalışması lazım.
Mantığı termal kameralara benzer tek fark bu vücut ısısını değil de barutu tespit ediyor. Çalışması için kodlardan biri hata verdiği için iki gündür merkezden çıkmıyordum ama şimdi eve geldiğim an hatanın nerede olabileceği aklıma geldiği an harekete geçmem elbette benim için sıradan bir durum.
Arabamı park yerleri ben geldiğim zaman dolu olduğu için her zamanki yerine değil de sokağın başına park ettiğim için içimdeki aceleci varlık beni zorluyor. Ben bir şey olacaksa hemen olsun tarzı bir insan olduğum için bu tarz gecikmelere tahammülüm yok.
Zaten yeterince vakit kaybettiğim için eve gitmeyi beklemeden arabadayken açıp girdim sisteme. Evdekilere mail desem de ofistekilerle kullandığımız gizli bir konuşma ağımız var. Bu ağ sayesinde irtibatımız kesintisiz şekilde devam ediyor, şimdi de sisteme girip hatanın kaynağına dair attığım mesajı ofistekilerin denemesini bekliyorum.
Bir bacağım dışarıda diğeri içerde, laptop tek dizimde parmaklarımla ritim tutarken dünya üzerinde benden daha stresli biri olamaz.
"Hadi."
"Hadi, lütfen ol..."
Dıt dıt
Hızla çarpan kalbimle korka korka ekrana baktım ve "Evvet!" laptopu bırakıp öyle bir sıçradım ki arabanın dibinden geçen bedeni göremeyip çarpınca ikimiz birlikte düştük.
Hızla aldığım nefeslerle korkarak açtım gözlerimi ve yıllardır iş için çarpan kalbim uzun zaman sonra ilk defa bir çift menekşe gözler için çarptı...
"Geri zekalı mısın ya! Ne yapıyorsun sen! Çek ellerini üzerimden!"
Düşerken farkında olmadan sarmışım belini, öyle güzel kokuyor ki bırakmak istemiyorum. Kalan tüm hayatımı burada bu şekilde o kollarımın arasındayken geçirebilirim. Yine de daha fazla rahatsız etmemek adına bırakıp usulca doğruldum.
"Hayır, aksine ileri zekalıyım."
"Anlamadım ne?"
"Geri zekalı mısın dedin ya hayır üstün zekalıyım." Çok mu kendini beğenmiş gibi oldu?
"Ne diyorsun sen kardeşim aklını mı kaçırdın!"
"Çok özür dilerim, işle ilgili çok iyi bir haber aldım da sevinirken biraz abarttım ne yaptığımı fark edemeyince size çarptım."
"Dikkat etsene biraz sanırsın dünyayı kurtaracak silahı icat ettin."
Boş bulunup, "Dünyayı kurtarmasa da ülkemizi kurtarabilecek bir silahı az önce icat ettim evet." Dedim. S*ktir ne dedim ben az önce?
"Ne? Ciddi misin?"
Battı balık yan gider Alparslan kız etkilenmiş gibi duruyor bırak meslek etiğini hayatının aşkını bulmuş olabilirsin.
"Şey evet, silah geliştirme uzmanıyım."
"Alparslan, Umay? Oğlum ne yapıyorsunuz orada?" nasıl babam bu kızı tanıyor mu?
"Özür dilerim komutanım geciktim, beyefendi bana çarpınca gelemedim." Asker mi? Hem de babamın askeri? Yanına daha sık gitmeliydim.
"Oğlum sen niye önüne bakmıyorsun?"
"Baba ben sevinçte ne yaptığımı mı biliyorum! Oldu! Başardık!"
Gözlerinde parlayan gururun ışıltısı tüm emeklerimin karşılığı gibi daha fazla beklemeyip gelip sıkıca sarıldı bana, "Aslanım benim be! Biliyordum zaten başaracağını!" dedi.
"Sağ ol baba, hep güvendin bana..."
Kendi üstlerimiz bile bazen güvenini kaybedip bırakmamızı söylerken babam hiç kaybetmedi, ne zaman pes edecek gibi olsam arkamda durup sırtımı sıvazladı ve sen yapabilirsin dedi. Şimdi bunu başardıysam büyük çoğunluğu ondan aldığım destek yüzündendir.
Gözüm hemen ardında imrenerek bize bakan kadına değince usulca indirdim kollarımı. Babamda fark etmiş olacak ki "Hadi bakalım geçin içeri, annen yemek yapmak istemedi madem sen de sonunda bitirdin pizza gecesi yapalım, kutlayalım. Umay itiraz yok sen de geliyorsun." Dedi.
"Emredersiniz komutanım." Dedi. Babam eliyle geçin der gibi işaret yapınca Umay önde bende hemen ardında hayran hayran ona bakarak eve yürüdüm. Kapıda bekleyen annem Umay'la ne konuştu bilmiyorum, kalbim kulaklarımda öyle bir atıyor ki konuşma seslerini duymuyorum bile.
Kızı rahatsız etmemek için kendime gelmek için kapı ağzında derin bir nefes alıp içeri adımladım. Hemen ardımdan gelen babama "Ne oldu buna şaftı kaymış?" dediğini duydum.
"Oğlumuz âşık olmuş hatun, baksana benim sana baktığım gibi bakıyor."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 114.32k Okunma |
8.61k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |