
Yakamoz'dan
üçüzlere hamileliğinin 6. ayı.
Bodrum katından gelen bateri sesiyle yönümü aşağıya çevirdim. Ayaz'ın konumunu bulmam zor olmamıştı. Yerini bir şekilde belli ediyordu. Elimdeki kurabiye tepsisiyle merdivenleri inerken bateriden çıkan ses gittikçe yükselmeye başladı. Öykü'ye eşlik eden baterist eşim, bas gitar çalan Kutay ve kendini elektroya adamış olan Selim bugün eve doluşmuşlardı. Sabahın erken saatlerinde doktor kontrolüne gitmiş, dönüşte yan eve uğrayarak başımıza iş açmıştık.
Öykü'nün ısrarları, Kutay'ın gaz vermesi derken son durum bodrum katımız mini konser alanı olmuştu. "Çikolatalı kurabiye getirdim! Ara verin de biraz atıştırın." Sanki yarın konserleri varmışcasına çalışıyorlardı.
"Yenge hanım Yakamoz niye zahmet ediyorsun bu taşırdı." Bu derken gitarın sapı ile Selim'i işaret etti. Selim ise Kutay'ı takmayarak elimdeki tepsiyi aldı.
"Ellerine sağlık Yakamoz, daha yemedik ama güzel olmuştur herhalde."
Gülümseyerek kafamı salladım. "Tarifi ilk defa denedim umarım olmuştur." Üçü kurabiyelere yumulurken ben Ayaz'ın yanına ilerledim. Elindeki bagetleri kenara bırakarak kollarını açtı. Belime sarıldığında artık elleri kapanmıyordu.
Karnım ilk aylarda izin verdiği yakınlığa şimdilerde asla izin vermiyordu. Üç bebeğin de aynı anda içimde 6 aylık olması korkunç bi' gerçeklikti. "Benim karım yapmış kurabiyeleri. Tabii ki olucak, hemde en güzeli." Cümleleri ardı ardına sıralarken elleri karnımda geziniyordu. "Sabaha göre daha iyi misin?" Sabah hissettiğim tekmelerle panikleyip Ayaz'ı da uykusundan etmiştim. Yüzünü ellerimin arasına aldığımda gülümsemesi genişledi. "İyiyim. Ayaz," dediğimde ses tonum sayesinde kaşları çatıldı.
Aşermeye başladığım günden beri böyle oluyordu. "Söyle güzelim. Yine ne çekti canın tarif et deneyelim yapmasını." Sabrını sınayacağımı bilsem de içime kaçan sesimle yeniden konuştum. "Topraklı böcek istiyorum. Biraz da deniz tuzlu taş." Daha önce tadına bakmadığım ne halt varsa son haftalarda aklıma düşüyordu. Dün kağıt yediğimi gördüğünde Ayaz kriz geçirecektir. Doktoru arayıp bebeklere ve bana zarar gelmiş midir diye anlamak için türlü türlü sorular sordu.
"Yakamoz, hayatım. Neden normal insanların aşerdiği hiçbir şeyi istemiyorsun? Turşu ile çikolata desen tamam da böcek ne birtanem?" Omuz silkerek aklımda kalanları sıraladım.
"Barbunyalı sütlaç, tulumba tatlısı ile yaprak sarma bir de tuzlu baklava istiyorum şimdide." Hangisini acaba hangi evladım istiyordu. İçimden kumsal'ın tulumba tatlısı istediği geçiyordu. Diğer ikiliyi tahmin edemiyordum.
Yan taraftan gülüşme sesleri yükseldi. "Abimin başı bu günde dertte galiba." Öykü eğlenerek diğer abilerine bizi işaret ediyordu. "Öyle duruyor. Yenge hanım Yakamoz'un istekleri sağ olsun adam aşçıya döndü." Ayaz kardeşlerine aldırış etmedi.
"Yukarı çıkalım istediğin her tadı alırız güzelim. Öykü hanımın prova diye tutturması bence bitmiştir," diye duraksadı. Öykü mini uyarıyı almış şekilde başını salladı. "Aldım hevesimi abim. Siz yemek yiyin hadi." Eliyle kış kış şeklinde havayı savurdu. Ben suskunlukla merdivenlere ilerledim. Ayaz, yerinden kalktığı gibi peşime takıldı.
Yukarı çıktığımız an Ayaz beni bileğimden hafif tutarak mutfağa sürükledi. Bir sandalye çekerek oturttu. "Aşağıda kapalı alandan tenin solgun duruyordu güzelim. Şu an düzelir sandım ama hala halsiz görünüyorsun. İyi misin?" Endişeli bakışları yüzümün her zerresinde gezindi. Elini alnıma uzatıp kendince ateşimi ölçtü. Son aylarda artan paniği gün yüzüne çıkmıştı. "Ayaz,"
Sakin şekilde seslendim, yine de telaşa kapıldı. "Hastaneye gidelim mi?"
"Gerek yok. Gerçekten iyiyim. Ama sen nasılsın? Son günlerde seninle uzun uzun hiç konuşamadık. Gerçekten nasılsın? Bebekler konusunda, kendi hislerin konusunda nasıl olduğunu anlat bana." Onu gördüğümü fark etti. Ruhundaki sıkıntıyı dindiremediğini gözlerinden görüyordum. Nasıl görmezdim?
"Dehşet korkuyorum. İyi baba olamamaktan. Onlarla koşamamaktan. Yeniden yetersiz biri olmaktan. Ya bana hiç ihtiyaç duymazlarsa?" Gülmemek için yanaklarımı dişledim. "Aşkım. Ayaz'ım sen deli misin? Onların ilk kelimesi baba olurken ben deliricem. Onlar seninle koşarken ben arkanızdan terlemeyin diye bağırıyor olucam. Onlar yardım için seni ararken yanında olup telaşlanıcam. Ama hepsini seninle beraber, onlarla beraber yapacağız. Kısacası hayatım, hepimiz her saniye sana ihtiyaç duyuyor olacağız."
İçimden daha da uzattım bunu. Her anımızı kafamda düşünüp hepsinde Ayaz'a pay çıkardım. Kumsal sevgili yaptığında delirecek Ayaz, Lodos ve Poyraz'ı düşledim. Karne günlerinde onları gururla izleyen ikimizi düşündüm. Düşünmekten yorulup Ayaz'ın yüzünü izlemeye döndüm. Korkulu bakışlarının yerine çöken dinginliği izledim. Yavaşça yüzünde açan gülümsemeyi. Zihninde canlanan ihtimallerle heyecanlanmasını. "İlk baba derler mi?" İstemsizce kahkaha attım. "Derler Ayaz, derler." Onun duyguları yatışana kadar çocukların geleceği hakkında konuştuk.
Üniversitelerine kadar düşünmüştük. Okumak istedikleri bölümü bizim üniversitede açabileceğini düşünüyordu. Sonra duraksayarak absürt bölümleri saydı. "Ya Kumsal güzel sanatlar okumak isterse? Başka yere yollamam gerekir. Asıl Lodos uzay bilimleri tarzı şeyler isterse? Acaba Poyraz mühendislik mi ister?" Hepsi adına merakla tahminler yürüttü. Onu izlerken yemek istediğim yemekleri unutmuştum çoktan. Aşığıda ki üçlü yukarı çıktığında konuşmamız durakladı. "Abi bizim çıkmamız gerekiyor, işler bizsiz ilerlemiyor biliyorsun." Egosundan hiçbir şey kaybetmeyen Kutay gerine gerine çıkışa ilerledi.
"Biliyorum abiciğim kuruyemişler sen olmadan kurumuyor falan. Selim'in de değirmeni dönmüyordur. Gidin hadi. Annemlere akşam uğrayacağımızı söylersiniz." Yan eve gidip söylemeye üşeniyordu.
Öykü başını sallayarak abileri yerine onayladı. "Tamamdır abi! Görüşürüz Yakamoz! Görüşürüz minik yeğenlerim!" Evin içinde ses yankı yaptı. Gülümseyerek bende bağırdım. "Görüşürüz Öykü!"
Onlar gittikten sonra Ayaz ile beraber yemek hazırlamaya başladık.
Yemek pişerken heyecanla Ayaz'ın elini tuttum, karnıma koydum. "Bak! Bak! Tekma atıyorlar!" Her seferinde aynı heyecanla söylüyordum bunu. Onun da benden aşağı kalır yanı yoktu. "Acaba hangisi atıyor? Konuşsam anlarlar mı? Merhaba minikler!" Arkamdan bana sarılarak ellerini karnıma sarmayı denedi. "Duyuyorlar diyordu doktorlar."
"Ben babanız, adım Ayaz. Sizin için baba sadece ya neyse. Anneniz kadar güzel olamayacak olsanızda dünyaya gelip güzelliğinizle hayatıma renk katmanızı bekliyorum. Hobilerim arasında annenizle uğraşmak, müzik dinlemek, bateri çalmak, koşmak tarzı basit şeyler var." Nefes alarak devam etti.
"Fobilerim,"dedi sakince duraksayarak.
"Denize atlamak. Karanlık, annenizi kaybetmek." Sonlara doğru sesi azaldı.
Ellerinin karnım üzerindeki hareketi durdu. Başını omzuma yasladı. "En büyüğü bu galiba. Sonrasında sizi kaybetmek geliyor, sizin beni sevmemeniz. Annenizin benden soğuması. Tamam bunun olma ihtimali neredeyse yok. Korkmama engel değil. Fobiler böyle şeyler işte." Yönümü Ayaz'a çevirdim. Kollarımı boynuna sardım. Karnım ikimiz arasında kendini belli ediyordu rahatça.
"Söylediğin gibi Ayaz, senden soğuma ihtimalim yok. Neredeyse yok, değil. Yok." Hayatıma hızlı bir giriş yapmıştı Ayaz Gündoğdu. Çıkışı hiç olmamıştı. Kapıları kilitleyip, kilidi denize atmıştım. Kalbimden çıkmazdı. "Masalın sonu belli ha? Prenses, yakışıklı prense aşık oldu."
Gülmemek elde değildi. "Ayaz, biz evliyiz. Ayrıca üçüzlerimiz olacak. Sence masal çoktan aşkla noktalanmadı mı?"
Omuz silkti. "Nokta yok virgül koyduk. Devam ediyoruz, hemde büyüyerek."
Haklıydı. Devam ediyorduk hemde Lodos, Poyraz ve Kumsal'ı da eklemiş şekilde
(Not: Lodos'un ilk cümlesi Atlas, Poyraz'ın ilk cümlesi Anne ve Kumsal'ın ilk cümlesi Öykü oldu. Deniz'in ilk cümlesi baba oldu. Ayaz çok ağladı. O gün kızı ile saatlerce vakit geçirdi.)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 23.58k Okunma |
1.95k Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |