
An itibarıyla resmen rezil ve rüsva olmuştuk.
Biz ki aylarca hainlerin arasında kimseye fark ettirmeden görev yapan, asker olduğunu ustalıkla gizleyen özel kuvvetlerdik… Ama kader bu ya, bir gün bile kendi hayatımızla ilgili bir şeyi saklayamamıştık.
Bir bakış, bir kelime, bir gülüş… Hepsi bizi ele vermeye yetmişti.
Albay yanımızdan sessizce geçti, sadece kısa bir bakış ve anlam dolu bir kafa sallayışıyla. O kadarını bile yapsa, içimden “eyvah” dedim. Çünkü o bakış, “konuşacağız” demekti.
Timdekiler ise sanki o anı bekliyormuş gibi yanımıza üşüştü.
Nazlı’nın yüzünde o meşhur, “ben demedim mi” gülümsemesiyle karşımıza dikilmesi an meselesiydi.
“Ben demedim mi size!” dedi kollarını kavuşturup.
“Deva komutanımla Baturalp komutanım arasında bir şeyler var diye, bakın nasıl da dediğim çıktı!”
Baturalp’ın yüzündeki ifade o anda görülmeye değerdi.
Koca binbaşı, bir saniyede cayır cayır yanan bir soba gibi kıpkırmızı oldu. Kaşları çatıldı, gözleri büyüdü.
“Siz bizim arkamızdan mı konuşuyorsunuz?!” dedi, sesi o kadar sertti ki Nazlı’nın elindeki su şişesiyle refleks olarak selam durası geldi.
Ama o anda ortamı kurtaran ...ya da daha da batıran mı demeliyim... Can oldu.
“Yok komutanım, biz arkanızdan konuşmuyoruz!” diye atıldı hemen, sesi bir anda yükseldi.
Sonra Nazlı’ya yan yan baktı.
“Kız Nazlı, ne boş boğazlık yapıyorsun yine ya! Biz diyor muyuz mesela geçen gün Yüzbaşı Selçuk yemekhanede Deva komutanıma baktı diye, Baturalp komutanım yüzbaşıya yapmadığını bırakmadı diye? Diyoruz mu? Haaa...!”
Ortama buz gibi bir sessizlik çöktü.
“LANNN!” dedi Baturalp sonunda, sesi yankılandı.
“Siz benim başıma bela mısınız oğlum?! Biriniz elimde kalmadan defolun çabuk! Yarın görürsünüz siz!”
Tim darmadağın olurken ben kahkahalarımı tutamıyordum.
Resmen can' in cesurca yaptığı itirafın bedelini biz ödemiştik. Arabaya doğru yürürken hâlâ gülüyordum.
Baturalp yanıma geldi, hâlâ öfke içinde ama yüzünde istemsiz bir gülümseme vardı.
“Hadi gidelim buradan güzelim,” dedi dişlerinin arasından. “Yoksa bunlardan biri elimde kalacak.”
Gülümseyip arabaya bindim. “Demek yüzbaşıyla benim yüzüm için tartıştın ha?” dedim, sanki yeni fark etmişim gibi.
“Evet,” dedi hiç çekinmeden. “Arkadaşına seni anlatıyordu telefonda.
Neymiş, çok beğeniyormuş, çok güzel kadınımmış…”
Durdu, ellerini direksiyona daha sıkı bastı. “Lan, sen kimsin de benim sevdiğim kadın hakkında öyle konuşuyorsun!”
Bir an göz göze geldik. O kadar sinirliydi ki, bir yandan da o sinirin içinde bana olan sevgisi parlıyordu.
“Hadi güzelim,” dedi sonunda, sesi yumuşayarak. “Aklıma geldikçe daha çok sinirleniyorum, gidelim.”
Ben sessizce başımı sallayıp camdan dışarı bakmaya başladım. Gülümsemem hâlâ yüzümdeydi ama içimde bir sıcaklık vardı.
Ne kadar inatçı olursa olsun, bu adam gerçekten seviyordu.
Eve vardığımda hava iyice kararmıştı. Karnım hafiften guruldayınca, dışarıda bir şeyler yemeye karar verdim. Sokaktaki küçük dönerciye girip bir dürüm söyledim.
Masada otururken, tavandan sarkan ampulün altında dumanı tüten etin kokusu burnuma doldu. İçimden,
“Hayatımda ilk defa bir operasyon değil, bir döner dürüm beni bu kadar heyecanlandırıyor,” diye geçirdim.
Karnımı doyurup eve döndüm, sıcak bir duş aldım, sonra kendimi yatağa attım.
Uyandığımda sabahın çok erken saatiydi. Alarm sesi sanki beynimin içinde yankılanıyordu.
Bugün erkenden gidip babamı görmek istiyordum ama telefonum çalınca planlar değişti.
Arayan yüzbaşıydi.
Sesi her zamanki gibi kısa ve netti:
“Üsteğmen, acil toplantı. Beş dakika içinde burada olun.”
“Emredersiniz komutanım,” deyip hazırlandım. Babamı görmeden doğruca karargâha geçtim.
Toplantı gergin geçti. Yeni bir operasyon emri gelmişti. Daha tam çıkarken telefonuma gizli numaradan bir mesaj düştü.
Ekranda tek bir cümle yazıyordu:
“Çok büyük bir tuzağın içindesiniz, Üsteğmen.”
Bir an elimdeki telefonun ekranına kilitlendim. Parmaklarım soğudu, boğazım düğümlendi.
Hemen Baturalp’e gösterdim.
Kaşlarını çatıp ekrana baktı. “Kimden geldiğini bulacagiz. Simdi dikkatli olacağız, Deva,”
Birlikte helikoptere bindik.
Rüzgâr pervaneleri döndürürken saçlarım yüzüme çarpıyordu. Baturalp yanı başımda sessizdi ama bakışlarıyla her şeyi söylüyordu:
“Hazır ol.”
Operasyon bölgesine yaklaşırken helikopter alçaldı. Aşağıda küçük bir köy görünüyordu.
Tozlu sokaklarda birkaç çocuk çıplak ayakla top oynuyordu, iki adam da ellerinde odunlarla yürüyordu.
Her şey fazlasıyla normaldi ... ta ki o uğursuz ses duyulana kadar.
Bir anda etrafımız kurşun sesleriyle yankılandı.
Tüm o sakinlik bir anda cehenneme dönmüştü. Mermiler duvarlardan sekiyor, köyün sessizliği paramparça oluyordu.
“Siper alın!” diye bağırdı Baturalp.
Ben dizlerimin üzerine çöküp tüfeğimi doğrulttum.
Gözlerim, o masum çocukların koşarak uzaklaştığı yöne takıldı. İçim yandı.
“Komutanım!” diye seslendim, “Bu bir pusu!”
“Biliyorum, Deva. Ama kimin kurduğunu henüz bilmiyoruz…”
Kalbim hızla çarpmaya başladı. Çünkü içimde bir his vardı... bu saldırı sıradan değildi.
Mesajdaki o cümle yankılandı zihnimde:
Çok büyük bir tuzağın içindesiniz.
Ve o anda anladım. Bu sadece bir operasyon değildi.
Bu, geçmişimizle, ailemizle, kalbimizle sınanacağımız yeni bir fırtınaydı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.19k Okunma |
4.21k Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |