
“Güven… sen!” diyebildim sadece.
Boğazımda düğümlenen kelimeler, nefesimle birlikte odanın sessizliğine karıştı.
“İndirin şu silahı,” dedi Güven, gözlerini kısmış, sesi sakin ama kararlıydı.
“Her şeyi konuşmaya geldim buraya.”
Baturalp’in eli tetiğin üzerindeydi. Kaşlarının arasındaki çizgi derinleşmişti.
“Lan bizimle oyun mu oynuyorsun, Güven?” dedi, öfkesini zor dizginleyen bir tonla.
Güven başını eğmeden, gözünü kaçırmadan baktı.
“Size dedim, silahlarınızı indirin...Eğer sizi öldürmek isteseydim, hayatınızı kaç kez kurtarmazdım, değil mi?”
“Ne kurtarması lan?!” dedim, öfke damarlarımda kaynarken. “Sen babamı vurdun!”
Sözlerim mermi gibi ağzımdan fırladı. Bir adım attım üzerine, ama o kımıldamadı bile.
Yalnızca elini kaldırıp, sessizce dur işareti yaptı.
O an, onun gözlerinde bir şey gördüm... suçluluk değil, acı.
Derin, yakıcı bir acı.
“Bana bak Deva,” dedi sesi kısık ama titremeyen bir kararlılıkla.
“Buraya her şeyi öğrenmeye geldiysen, sus ve beni dinle. Babamı ben vurmadım.
Başkası vurdu. Ben babama silah doğrultulduğunu gördüğüm an ‘baba!’ diye bağırdım… ama çok geçti.”
Yutkundu, bakışlarını kaçırmadan devam etti.
“Ben o an… babamı vuran adamı vurdum. Hain değilim, abla. Görevim gereği öyle olması gerekiyordu.
Büyük bir oyunun içindesiniz siz, ve ben bunu ortaya çıkarmadan dönemem. Emir böyleydi.”
Baturalp’in sesi yankılandı, öfkesini tutamıyordu artık.
“Ne görevinden bahsediyorsun sen? Oyun mu oynuyorsun bizimle, Güven?”
Güven, cebinden birkaç belge ve fotoğraf çıkardı. Kağıtların kenarları buruşmuş, üzerinde kurumuş çamur lekeleri vardı.
“Ben hain değilim,” dedi, gözleri sertleşmişti. “Ama Albay’la amcam hain.”
Baturalp belgeleri eline aldı, fotoğraflara baktı. Yüzler net değildi, sadece siluetler, gölgeler…
“Burada hiçbirinin yüzü görünmüyor,” dedi şüpheyle.
Güven derin bir nefes aldı, sesi ağır ağır yankılandı barakanın içinde:
“Bana iki yıl önce karargahta ‘bir hain var’ dediler. Bunu bulmam için ordudan atılıp onların arasına sızmam istendi.
Önce reddettim. Çünkü bir askerin hain olarak anılması, onurunun gölgelenmesi demekti. Ama sonra… başka çarem olmadığını anladım.
Bir yıl boyunca güvenlerini kazandım. Onlara bilgi sızdırıyormuş gibi davrandım ama her şey kontrol altındaydı.
Ta ki bir gün, bana güvenenlerin arasında, birinin beni ele verdiğini anlayana kadar. Buda oyunun bir parçasıydı."
Sesi kırılmıştı.
“Ordudan atıldım… ve onlar da inandı.. Albayın hain olabileceğini biliyorduk. Ve sonunda haklı çıktık.”
Baturalp’in çenesi kasıldı, yumruğu titredi.
“Albay bunu yapamaz! Bizi görevlere o gönderiyordu! Yani bizi ölüme gönderen o muydu?”
Güven gözlerini yere indirdi.
“O ve amcam,” dedi yavaşça. “Amcam örgütün üst düzeyindeydi. Bunu kimse bilmiyor.
Dışarıdan bakıldığında sade, sessiz bir adam… ama içi karanlık. Ve artık eminiz.”
Bir an sustu, sonra devam etti:
“Bana bu görevi verenler artık sizin de benim yanımda olmanızı istiyorlar.
Binbaşı ile geleceğini biliyorduk Deva. Çünkü kardeşi onların elinde. Hafızasını kaybetti, hiçbir şey hatırlamıyor. Bu da onların işini kolaylaştırıyor.”
Sözleri bıçak gibi kesti sessizliği.
“Şu anda kardeşin yirmi yaşında, genç bir kadın,” dedi Güven, sesi çatlamıştı.
“Eğer yardım etmezseniz, daha kötü şeyler olacak..”
Baturalp bir anda arkasını döndü, barakanın içinde volta atmaya başladı.
Her adımı zemini titretiyordu.
Yumruğunu duvara geçirdiğinde çıkan ses yankılandı.
“Neden bunu daha önce söylemedin? Neden iki yıl oldu, ha? İki koca yıl! Kardeşimi elimle toprağa vereli iki yıl oldu!”
“Ben ister miydim böyle olmasını!” dedi Güven, sesi yükselmişti ama gözleri doluydu.
“Kaç kadın biliyor musun onun gibi acı çeken? Onların hayatları yalanla, korkuyla dolu.
O pislikler kendi günahlarını başkalarının sırtına yükleyip yaşamaya devam ediyor.
Ama artık yeter. Bana yardım edeceksiniz. Kardeşini kurtaracağız. Albay’la amcamın hesabı sonraya kalacak.
Onlar hakkında delil bulamadım henüz. Ama bulacağım.”
Baturalp yavaşça nefes alıp verdi. Gözleri kıpkırmızıydı.
“Peki… ne yapacağız?” dedi kısık bir sesle.
“Şimdi,” dedi Güven, “buradan hiçbir şey olmamış gibi ayrılacağız.
Ben size haber vereceğim. O zaman hazırlanın. Çünkü bu kolay olmayacak.
Çok büyük bir operasyon olacak. Ben içeride kalacağım. Albay’la amcamın pisliklerini ortaya çıkarmam için zamana ihtiyacım var.
Sadece kardeşin değil, birkaç kadın daha var. Onları yakaladığımızda örgütün en üst düzeyindeki isimleri de öğreneceğiz.”
“Baturalp’in kardeşi bir hafta sonra Türkiye’ye getirilecek,” dedi.
“Şu anda yurtdışında, diğer kadınlarla birlikte.”
Baturalp başını öne eğdi. “Senden haber bekliyor olacağız,”
Güven, sessizce başını salladı.
"Güven" dedim.
“Efendim, Deva Üsteğmenim,” dedi, resmi ama duygulu bir sesle.
Kollarımı açtım.
“Gel buraya, kardeşim.”
Güven birkaç adımda yanıma geldi.
“Ablam…” dedi, titreyen bir sesle sarılırken.
O an tüm geçmiş, tüm kin, tüm yalanlar bir anlığına yok oldu.
Sadece iki kardeş kalmıştık, kavuşmanın sessizliği içinde.
Ne kadar sürdü sarılışımız bilmiyorum.
Sonunda geri çekildi, gözlerini kaçırmadan sordu:
“Ne zaman öğrendin ablan olduğumu?”
“Benim her şeyden haberim var, abla,” dedi hafifçe gülümseyerek.
“Sen babamı kurtarmaya yanına gittiğinde her şeyi öğrenmiştim. Annem beni görevde biliyor, çok özledim onu.
Ama lütfen, ona benim bir hain olduğumu söylemeyin. Çok üzülür. Yıllarca senin için gözyaşı döktü, hiç senden vazgeçmedi.
Her akşam sofraya bir tabak fazla koyardı. Her doğum gününde pasta alır, seni bulmak için dilek tutardı.”
Gözlerinden bir damla yaş süzüldü, başını yana çevirdi.
Ben dayanamayıp elini tuttum.
“Üzülme,” dedim, sesim titrerken. “Her şey yoluna girecek kardeşim. Görev bittiğinde annemin karşısına sen çıkacaksın.
Sana söz veriyorum, bu görevin bir an önce bitmesi için elimden geleni yapacağım.”
“Abla,” dedi yavaşça, “burada sizinle daha fazla görünmemem lazım. Size bilgi vereceğim ilk fırsatta.”
Sonra Baturalp’e döndü, elini uzattı.
“Ablam sana emanet, enişte.”
Baturalp’in gözleri o kelimeyle parladı.
“Sen merak etme,” dedi kararlı bir sesle. “Gözüm gibi bakarım Deva’ya.”
Güven’le vedalaştık
Biz ise yarım saat boyunca barakada sessizce oturduk, ne düşüneceğimizi bilmeden.
Sonunda, Güven’in gidişinin yankısı kesilince ayağa kalktık.
Karargâha döndüğümüzde daha içeri girmemizle Albay’ın bizi çağırması bir oldu.
Baturalp’in öfkesini yüzünden okuyabiliyordum.
Ona sadece bir bakış attım, fısıldadım:
“Sakin ol.”
Kapıyı çaldık.
İçeri girdiğimizde gördüğümüz manzara…nefesimizi kesti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.19k Okunma |
4.21k Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |