12. Bölüm

Gerçek babam mi

Hayatın akışında kendini bulmak
birufakyolculuk

 

 

Sesi duymamla birlikte, adamların yere yığılması bir oldu. Barut kokusu havada asılı kaldı, yankılanan silah sesleri yerini kısa bir sessizliğe bıraktı.

Karşımda Can ve Mert duruyordu; ikisinin de yüzü ter içinde, nefesleri düzensizdi.

“Yetiştik,” dedi Can, nefes nefese, elindeki silahı hâlâ sımsıkı kavrarken.

“Size sonra teşekkür ederim, hadi gidelim,” dedim aceleyle.

Sesim soğuktu ama içimdeki adrenalin damarlarımda yankılanıyordu.

Tam o anda kulaklıktan bir ses geldi; Mert’in sesi aceleyle yankılandı.

“Diğer binadalar, komutanım. Oldukça kalabalıklar, şu an gördüğüm sekiz kişi var.”

Ardından Baturalp’in sesi, o tanıdık sert tonu ile kulağımı doldurdu

“Hadi Deva, güvenli bir noktaya konumlan.”

“Emredersiniz, komutanım,”

Hızla merdivenleri tırmandım. Her basamakta çelik yeleğin ağırlığı omuzlarımı biraz daha bastırıyor, kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu.

En üst kata ulaştığımda, nefesimi kontrol edip dikkatlice çatının kenarına ilerledim.

Yağmur çatının teneke kenarlarına usul usul düşüyor, uzaklardan gelen rüzgâr uğultu gibi yankılanıyordu.

Her yeri görebileceğim bir nokta bulduğumda, dürbünü doğrulttum. Nefesimi tuttum, parmağım tetiğe değdi. İki atış, iki sessizlik… hedefler etkisiz hale gelmişti.

“Temiz, komutanım,” dedim telsize.

Yağmur artık çiselemekten vazgeçmiş, gökyüzü öfkesini üzerimize boşaltmaya başlamıştı.

Fakat ben kıpırdamadan, gözümü dürbünden ayırmadan etrafı izliyordum.

İçimde bir huzursuzluk vardı. Sanki biri bizim burada olmamızı istemişti.

Burasıni bu kadar çabuk bulmamız… normal değildi. Ya biri yolumuzu açıyordu, ya da kader yine kendi oyununu oynuyordu.

Ama ben, içgüdülerime her zaman güvendim. Ve hislerim beni hiç yanıltmamıştı.

Rüzgâr şiddetini artırıyor, yağmurun kokusu pasla ve barutla karışıyordu.

Derken, depodan çıkan bir adamı Baturalp etkisiz hale getirdi ve o anda çatışma yeniden başladı... sert, gürültülü, acımasız bir karmaşa.

“Komutanım, bunlar bitmiyor! Her yerdeler!” diye bağırdı Nazlı’nın sesi, telsizde yankılandı.

Büyük bir çatışmanın ortasındaydık. Kurşunlar beton duvarlara çarpıyor, yankısı göğüs kafesimize kadar işliyordu.

Ama bir şeyi unutmamak gerekiyordu:

Biz, Özel Kuvvetler askeriydik. Biz “bitti” demeden hiçbir şey bitmezdi.

Pes etmek bizim sözlüğümüzde yoktu.

“Komutanım, burada sıkıştık!” diye bağırdı Can.

Çatının kenarından eğilip hedefleri gözetledim. Nefesimle birlikte iki atış yaptım.

“Temiz!”

Yerimi değiştirip daha yüksek bir noktaya geçtim. Her yeri daha net görebiliyordum şimdi. Yağmur sanki beni yıkıyor, ama aynı zamanda diri tutuyordu.

Tam o sırada bir çığlık sesi duydum. Nazlı’nın sesiyle içim buz kesildi.

“Komutanım! Can vuruldu!”

Zaman bir an durdu. Kalbim bir anlığına göğsümde sıkıştı.

Baturalp’in sesi telsizde yankılandı, kararlı ve sarsılmazdı.

“Dayanın! Kartal Timi, indirelim şunları!. Birileri cana baksin. Biz ters taraftayiz"

Kurşun sesleri, bağırışlar, yağmurun ritmiyle birleşmişti.

Bir savaş senfonisi gibiydi.

Derken Mert’in sesi geldi kulaklıktan, biraz daha rahatlamış bir tonda:

“Buralar temiz, komutanım. Özel Harekât polislerini bulduk.”

Çatının kenarından hızla indim. Yağmurun suları yüzümü yıkarken koşarak timin yanına vardım.

Can’ın yanında Baturalp diz çökmüş, yaranın üzerini bastırıyordu.

Nazlı’nın gözleri dolmuştu, dudakları titriyordu. Can ise her zamanki gibi, ölümle alay eden o gülümsemesini takınmıştı.

“Beni bu kurşunlar değil, ama sen öldüreceksin Nazlı,” dedi, yorgun bir tebessümle. “Bağırmasana kızım, senin yüzünden şehit olamadan sağır olacağım!”

Nazlı'nın gözyaşları yağmurla karışıyor, yüzünden süzülüyordu.

Can acı çekiyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.

Sonra bir anda sustu, gözlerini kıstı ve dudaklarından beklenmedik bir itiraf döküldü:

“Nazlı… bunu sana söylemeyi çok istedim ama cesaret edemedim.

Ben seni çok seviyorum be kızım. Belki burda ölürüm. Eğer ölmezsem bir şansımız olur muydu?"

Nazlı’nın dudakları titredi. Yutkundu, nefesi kesildi.

“Sen önce iyi ol,” dedi, sesi kısık ve titrek, “sonra konuşuruz bunları.”

Ama Can, kan kaybından gözlerini kapamaya başlamıştı. Nazlı panikle elini tutup bağırdı:

“Sakın gözlerini kapatma Can! Eğer iyi olursan, söz… sana beklediğin cevabı vereceğim!”

Ama Can duymadı. Sadece sessizlik kaldı.

Bir süre sonra yardım ekibi geldi. Can’ı sedyeye aldılar, hızla uzaklaştılar.

Aslında ölümcül bir yarası yoktu sadece kan kaybettiği için bayılmışti.

Biz ise sessizce araçlara yöneldik. Görev hâlâ bitmemişti.

Özel Harekât polislerinin olduğu bölgeye vardığımızda, hava hâlâ yağmurluydu.

Adamlar araçlarının yanında su içiyordu, yorgun ama hayattaydılar. Bizi görünce hemen duruşlarıni düzeltiler.

Baturalp öyle heybetli ve ciddi bir askerdiki görünüşünden herke ciddi duruşundan korkardı.

Tam o anda, sırtı bize dönük olan bir polis yavaşça döndü.

Yeşil gözlü, iri yapılı bir adamdı. Yüzündeki çizgiler, yılların izlerini taşıyordu.

O an kalbim sanki durdu.O gözler…O bakış…

Baturalp’e döndü adam ve konuştu:

“Sağ olun Binbaşım, hayatımızı kurtardınız. Ben Başkomiser Kahraman Candan.”

Dünya başıma yıkıldı. O isim… o ses.

Bir an için nefes alamadım. Ayaklarımın altındaki toprak çekildi sanki.

Baturalp bana baktı, ben ona. Aramızda sessiz bir anlaşma geçti.

O da anlamıştı.Karşımda duran adam…Benim babamdı.

Sarsılmış bir halde,

“Ben arabaya geçiyorum, komutanım."

Sesim titredi, ama bunu belli etmemeye çalıştım. Hızla uzaklaştım, kalbim göğsümden çıkacak gibiydi.

Ne yapacağımı bilmiyordum.

Sadece kaçmak istedim ... o bakışlardan, o isimden, o ihtimalden.

Karargâha döndüğümüzde her şeyi öğrenecektim.

Eğer o gerçekten babamsa… beni neden hiç aramadığını, neden hiç bulmaya çalışmadığını öğrenecektim.

Ve o zaman ne yapacağımı… bilmiyordum.

Baturalp, babamı ve diğer polisleri diğer araca bindirmiş, kendisi benim yanıma geçmişti. Sessizdi.

Ama bakışlarını hissediyordum... sormak istiyordu.

Sonunda dayanamadım.

“Komutanım, bir şey mi soracaksınız? Buyurun,”

Tereddüt etti. Gözleri kısılmıştı.

“Bilmiyorum Deva,” dedi sessizce. “Bunu sormalı mıyım emin değilim ama… o adam gerçekten senin baban olabilir mi? Yoksa sadece bir isim benzerliği mi?”

Gözlerimi pencereden dışarı çevirdim. Yağmur damlaları cama vuruyor, her biri içimdeki öfkeyi yankılıyordu.

“Komutanım, inşallah o değildir. Çünkü eğer babam bir Özel Harekât polisi ise… beni bulurdu. Eğer babam gerçekten oysa… asla affetmem.”

Arabanın içinde sessizlik çöktü. Dışarıda yağmur şiddetle yağıyor, rüzgâr uğulduyordu.

Ama benim içimde kopan fırtına… hepsinden daha yıkıcıydı.

 

Bölüm : 05.01.2025 18:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...