18. Bölüm

17. Bölüm

biryazarr18
biryazarr18

17.bölüm
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

İyi okumalarr
_____________________________

"Eda abla." dedim şokla. Eda abla konuştu bu sefer.

"Asena" o da şoktaydı.

"Abla." dedim. Eda abla konuştu.

"Dışarda konuşalım." başımı salladım ama şuan gerçekten korkuyordum, beni suçlamasından korkuyordum ama ne dese haklıydı... Benim yüzümden olmuştu.

Eda abla bizi terasa çıkardı. Sessizlik gittikçe büyüdü. Konuşmak istedim, özür dilemek istedim, ağlamak istedim ama hakkım yoktu.

"Konuşmayacak mısın?" dedi ama gözü uzaklara dalmıştı.

"Abla..." konuşamadım...

"Büyümüşsün." dedi ama gözleri hala uzaklardaydı.

"Abla... Özür dilerim, çok özür dilerim..." gözlerim dolmuştu. Başını bana doğru çevirdi ve buruk bir gülümsemeyle baktı, onunda gözleri dolmuştu.

"Ağlıyorsun..." başımı iki yana salladım.

"Abla yapma, beni düşünme." canım acıyor sen beni düşündükçe.

"Teşekkürler." dedi ama teşekkürü hak etmiyordum.

"Abla ben teşekkürü hak etmiyorum... Seni tek bıraktım abla, arkama bile bakmadan kaçtım..." dedim ama onun yüzünde hala buruk bir gülümseme vardı.

"Fırat demişti o kendini suçlar yüzleşmeye korkar diye." başımı iki yana salladım.

"Abla yapma..." konuşmaya devam etti.

"Tek tek onların p-parçalarını toplamışsın..." ağlıyordu.

"T-tabutta gelince çok ağladım... Sen toplamışsın tek tek parçalarını ama yaralıymışsında..." kalbim parçalanıyordu.

"Duru'ya melek oldu dedim..." göz yaşları şiddetlendi.

"Hamile olduğumu öğrenince her gece neler yapacığını anlatıyordu ama kucağına bile alamadı." göz yaşlarım durmuyordu ama buruk bir şekilde gülümsedim. Aklıma Eda ablanın hamile olduğunu öğrendiğindeki hali gelmişti.

"Karargahta mutluluktan uçacak gibi geziyordu, senin hamile olduğunu öğrenince bütün timi aramıştı, öyle heyecanla anlatmıştı ki..." tutamamıştım ağzımı. Tekrar konuştum.

"Özür dilerim abla." Eda abla gözündeki yaşları sildi.

"Özür dileme Asena. Sen onları orada bırakmamışsın, tek bir parçalarını bile o itlere bırakmamışsın. Bunun için gurur duy aksine. Üzülme artık Fıratımdan kalan emanetlerden birisin sen bana..." gülümsedi " bir de Durum var işte." beni suçlamıyor muydu? İçimdekileri duymuş gibi konuştu.

"Seni suçlamıyorum Asena, seni suçlamıyorum..." gözyaşlarını sildi aniden "Of neyse kalk bu kadar duygusallık yeter aşağıda kızım var benim." Eda abla hiç değişmemişti. Yüzümüzü yıkayıp odaya geçtik. Duru timle konuşuyordu.

"Benim bugün doğum günüm ama o kel doktor kalmamı mı söyledi?" Duru yataktan kalkmıştı gitmek için direniyordu. Timin yüzünde cidden gidecekmiş gibi bir korku vardı. Aslında daha çok ne yapacaklarını bilmiyormuş gibiydiler.

"Kel değildi aslında." dedi yiğit ama sesi içine kaçmıştı. Duru bağırmaya başladı.

"GİDECEM BEN!" deyip kapıya geldiğinde tim bizi fark etti ama ben gülmek üzereydim.

"Anne gitmeme izin vermiyolar." deyip ağlamaya başladığında kahkaha attım. Eda abla sinirli bir şekilde bana döndü.

"Senin yüzünden çocuğum böyle oldu." ellerimi havaya kaldırdım.

"Ben ne yaptım?" Eda abla Duru'yu yatağa yatırdı.

"Sen hastaneden kaçtığında seni çok kınamıştım." bende sanki Eda abla yalan söylüyormuş gibi itiraz etmeye başladım.

"Ben ne zaman kaçmışım?" ben bu aralar niye bu lafı çok kullanıyordum. Karan yüzbaşının kaşını kaldırarak bana baktığını gördüm.

"Çarpılacaksın Asena." dedi Eda abla.

"Bencede çarpılacak." dedi Karan yüzbaşı. Duru yataktan atlayarak inip yanıma geldi.

"Hastane çok sıkıcı demi." yüzümü buruşturarak başımı salladım. Eliyle gel hareketi yaptı eğildiğimde hafif yaram acıdı ama önemsizdi.

"Bak senle anlaşcaz sen beni götürcen burdan tamam mı?" dedi fısıldadığını sanıyordu ama herkesin duyduğuna emindim. Eda abla yiyorsa yap gibisinden bakınca Duru'nun kulağına eğildim.

"Olmaz." dedim ve ayağa kalktım. Duru kabul edeceğimden emin olmalı ki şokla bana bakıyordu.

"Niye ya?" Karan yüzbaşının telefonu çaldığında dışarı çıktı. Albay arıyordu büyük ihtimalle.

"Canım istedi. Abla galiba biz birazdan gidicez. Numaramı vereyim sen bişey olursa ararsın." dediğimde kafasını salladı. İçimden bırakmak gelmiyordu ama mecburdum işte. Numaramı verdim.

"Sende bişey olursa ara." dedi ama göz göze geldiğimizde buruk bir şekilde gülümsedi.

"Her ne olursa olsun." buruk bir şekilde dediklerine gülümsedim. Karan yüzbaşı içeri girdi.

"Karargaha gitmemiz gerekiyor." dediğinde hepimiz ayaklanıp dışarı çıktık.

"Ne olmuş?" dedi Gökhan.

"Albay büyük ihtimalle benden görev raporunu, ister sizi gönderir." arabaya bindiğimizde ben yine Karan yüzbaşıyla yan yana oturuyordum.

"Komutanım konu arada kaynadı sizin kaşınıza gerçekten ne oldu? Dolap çarpsa o kadar olmaz." Emre konuştuğunda yüzbaşıyla aynada göz göze geldik. Ben yüzümü cama çevirdim. Gülümsememek için dudaklarımı birbirine bastırıyordum.

"Boşver devrem anladım ben anlatırım sana." Selçuk sırıtarak konuştuğunda yüzbaşının gözleri bana döndü. Dudaklarımı oynatarak hak ettin dedim.

Daha da sinirlenerek dirsek attı ama yaramın üstüne denk gelince dirseğine kan bulaştı. Benim yüzümde ise gram mimik yoktu. Bana baktığında rahat bir şekilde omzumu silktim.

"Benim değil." yalan. Önüne döndüğünde telefonu çıkardım ve Demir binbaşıyla yazışmaya başladım. Diğerleri zaten olayı anlamamıştı, sorgulamamışlardı da.

Ben binbaşıyla yazışırken tavuk olayı aklıma gelince sırıtmaya başladım. Selçuk konuşunca bakışlarımı Selçuk'a çevirdim.

"Asena komutanım evlilik yakın herhalde." baygın baygın bakış attım.

"Ne alaka Selçuk?" dediğimde bu sefer Karan yüzbaşı konuşmuştu.

"Sanki sevgilin yok." cevap vermeme şans kalmadan karargaha geldiğimizde kimlikleri gösterip hızla içeri girdik.

"Üstümüzü bile değiştirmeden albayın odasına gidicekmişiz." Karan yüzbaşı konuştuğunda hepimiz albayın odasına koştuk.

Albay postası bizi karşıladığında hemen soru sordum.

"Albay içerde mi?" aceleyle cevap verdi.

"İçerde komutanım." dediğinde kapıyı çalıp içeri girdik.

"Kıdemli Yüzbaşı Karan Çevik görev 2 canlı bombanın ele geçirilmesi, 1 tanesinin patlamasıyla tamamlanmıştır komutanım." albay konuştu.

"Sivillere zarar gelmemiş." Karan yüzbaşı yine konuştu.

"Gelmedi komutanım." albay başını salladı.

"Karan yüzbaşım görev raporunu masamda istiyorum. İzinlisiniz, çıkabilirsiniz" dediğinde çıktık ve odalarımıza dağıldık. Albay sıkıntılı gibiydi.

Odama girdiğimde hemen ilk yardım çantasını aldım, üstümü çıkardım ve yaraya bakmaya başladım ama belimin yetişebileceğim bir yerinde değildi. Bay odun dirsek attığında yara biraz açılmıştı.

"Aptal herif" dedim yaraya bakarken.

Kapı çalındı ve aniden açıldı. Karşımda Karan yüzbaşı vardı elinde telefonumu tutuyordu. Odaya girip kapıyı kapattı.

"Hani kan senin değildi." dediğinde gözlerimi devirdim.

"Siz niye odama pat diye giriyorsunuz ya çıplak olsaydım." dediğimde bu sefer o gözlerini devirdi.

"Kapıyı çalmıştım." baygın baygın baktım.

"Ne çalma ama." dediğimde yanıma geldi. Yaraya baktı bir süre sonra sırtıma.

"Dikiş gerekiyor." gözlerimi gözlerine sabitledim.

"Siz dirsek atmadan önce gerekmiyordu." sabır çekti.

"Sürekli yaralanıyorsun." laf atmaya devam ettim.

"Siz gelmeden önce nerdeyse hiç yaralanmıyordum biliyor musunuz? Sizde var bişey." dediğimde bu sefer baygın bakma sırası ondaydı.

"Dikkatsizim demiyorsunda." ben mi hayatta inanmam.

"Dedi bana silah çeken ve yaralamaya çalışan adam." dediğimde eline dikiş için olan eşyaları aldı ve yatağıma oturdu.

"Çok konuşuyorsun." tekrar konuştum.

"Siz dikiş atmayı biliyor musunuz? Şahsen bundan şüpheliyim." dediğimde yaranın içinden geçen iğneyi hissettim.

"Annem hemşireydi." dediğinde belimden çekip kendine yaklaştırdı ve tekrar yaradan iğneyi geçirdi.

"Ondanda şüphe duydunuz mu bari yoksa şüpheniz sadece bana mı işliyor?" yaptığı işi bırakıp bana ters ters baktı.

"Çok konuşuyorsun." dediğinde ay götüm dememek için zor durdum.

"Sen yaralıyken nasıl bu kadar rahatsın ya?" yine tersledim.

"Çok konuşuyormuşum komutanım cevap veremem." sabır çekti. Yaraya bilerek iğneyle bastırdığında sinirle ona baktım.

"Ne yapmaya çalışıyorsunuz?" gözlerime dikti gözünü.

"Acıyı hissediyor musun diye merak ettim." dediğinde kaşlarımı çattım.

"O ne demek?" gözlerini yaraya indirdi.

"Tepki vermiyorsun." baygın gözlerle ona baktım.

"İlla tepki vermem mi lazım?" artık acıtmıyor muydu, yoksa alışmış mıydım acıya?

"Belkide alışmışımdır." dedim ama çok kısıktı sesim. Acıya alışıyor muydu insan ya da acıya alıştırmak insanlık mıydı?

"Çok yavaşsınız komutanım." sinirle bana döndü.

"Çok konuşuyorsun." gözlerimi devirdim.

"Çok yavaşsınız." dedim aynı hızla inadıma devam ediyordum.

"Tuhafsın." cevabım gecikmedi.

"Odunsun." sanırım bunu içimde tutmam gerekiyordu. Gözlerini gözlerime dikti.

"Tekrar söylesene." inatla gözlerimi çekmeden konuştum.

"Odunsunuz komutanım." dediğimde bana bakmaya devam etti.

"Cesaretlisin ama üstün olduğumu unutuyorsun." dedi ve yarayla ilgilenmeye devam etti.

"Sizde yanlış kişiden şüphe duyuyorsunuz komutanım. Hani bende askerim üstelik sizin timinizde." dediğimde bir an tekrar gözüme baktı ama geri işine döndü.

"Asena geçmişinde ne gizli?" bakışlarımın donuklaştığını hissettim.

Benim geçmişimde sadece acı vardı, iyi herşeyi içine çeken dipsiz bir kuyu vardı benim geçmişimde...

"Sizi niye bu kadar ilgilendiriyor geçmişim?" dedim.

Bazı insanların geçmişi kuyudur, dipsiz bir kuyu. Dipsiz kuyunun içinde de sonsuz bir su vardır ve girmeye çalışırsanız boğulursunuz o dipsiz kuyunun sonsuz suyunda...

"Birde benden şüphe duyma diyorsun." alaylı konuşmuştu.

"Üstümü giyer çıkarım ben komutanım." yüzbaşı bitirdiğinde odamdan çıkmıştı.

Buse'yi aradım o sırada. Çıkardığım tişörtü değiştirmiştim sadece.

"Buse akşam bir yerlere gidelim sıkıldım ben." Buse'nin hoşuna gitmiş olacak ki hemen onayladı.

"Tamam, sen eve gel önce. Beraber kararlaştırırız nereye gideceğimizi." şimdiden kıyafet seçmeye başlayacağına emindim.

"Çağrı abi evde mi?" demiştim çünkü evdeyse eve girmeyecektim. Hala kırgındım ona bir odunun lafıyla bana bağırmıştı.

"Evde değil merak etme." bir an duraksamıştı.

"Tamam, geliyorum 5 dakikadan." dediğimde onaylayıp kapattı. Motoruma binip Buse'nin eve gazladım.

Eve geldiğimde Buse tahmin ettiğim gibi kıyafet seçiyordu.

"Buse akşama kadar yatarım ben. Akşam çıkarız." dediğimde cevabını beklemeden kendimi Buse'nin yatağına attım.

Birinin odaya girdiğini hissettim. Yastığın altındaki silahımı alıp kalktığım gibi Buse'ye silah doğrulttum.

"Niye sessiz sessiz geliyorsun?" dediğimde silahımı belime yerleştirdim.

"Of Asena kalk akşama kadar uyudun zaten. Hazırlan çıkalım." üstüme kıyafet fırlatıp odadan çıktı. Ne attığına baktığımda düzgün bir kıyafet verdiğini gördüm.

"Hayret." dedim ve giymeye başladım.

 


(Asena'nın giydiği istediğinizi düşünebilirsiniz.)

 

 

 

(Buse'nin giydiği istediğinizi düşünebilirsiniz)

Üstümü giyip odadan çıktığımda Buse'nin de normal bir kıyafet giydiğini gördüm.

"Hayırdır sen nasıl normal bir kıyafet giydin ve bana normal bir kıyafet verdin?" dediğimde bana ters ters baktı.

"Versemde giymem diye tutturucaksın bende seninle aynı olmak için giydim." Buse'nin kafasına taş mı düşmüştü.

"Hasta falan mısın?" dediğimde kafama indirdi.

"Yürü artık Asena." Buse hasta değildi.

"Tamam be."diyerek çıktım.

Karan yüzbaşı oyunda beni vurmuştu elbet bedeli olucaktı ama zamanı daha değildi.

"Şimdi biz nereye gidiyoruz?" sözde ortak kararlaştıracaktık.

"Yemek yemeye." dedi.

"Ben aç değilim, sen aç mısın?" dediğimde bana döndü.

"Biliyor musun bende aç değilim gel tatlı yemeye gidelim." güzel olurduda ben tatlı sevmezdim, canım çekerdi arada ama yersem midem bulanırdı. Tatlı yemek benim için ceza gibiydi.

Asena'nın geçmişinden
Küçük kız diğer çocuklar gibi çikolata yemek istemişti. Küçük kız köşede kıyıda bulduğu bozuk paraları biriktirerek bir çikolata parasını bulmuştu.

Bütün çocuklar çok seviyordu bir kere denese ne olurdu ki?

Evden öğlen kimse yokken gizlice çıkmış heyecanla markete girmiş bir adet çikolata almıştı. Hemen açıp yemeye başladı. Annesinin markette olduğunu bilmeden.

Annesi kıza yaklaştı ve kimsenin duyamayacağı şekilde konuştu.

"Küçük şeytan yakaladım seni, akşam baban gelince hakkından gelir. Şimdi eve git ev işlerini ne hadle aksatırsın sen, doğru eve." küçük kız korkuyla eve gitti ama korkusundan duramıyordu. Akşam zar zor oldu babası eve geldi.

"Küçük şeytanı markette çikolata yerken buldum. Evdeki işleri bırakmış çikolata yiyordu." annesi söylemişti işte babasına.

"Kimden çaldın lan o parayı?" babası bağırarak üstüne geliyordu.

"..." küçük kız cevap veremedi. Korkuyordu.

"Bela mısın lan sen?" bir tokat...

"Çikolata neyine lan?" bir tekme...

"Evdeki işleri mi aksattın lan sen?" bir tekme daha...

"Sen akıllanmayacak mısın lan?" bağırıdı, dövdü, üstünde sigara söndürdü...

O gün küçük kız çikolata yediği için ölümüne dayak yedi...

Şimdiki zaman
"Ben kahve içerim sadece." dediğimde onayladı. Buse anlamıştı beni, motoruma ilerlediğimi görünce kaş göz etti ve kendi arabasını açtı.

"Benim arabamla gidiyoruz." gözlerimi devirdim.

"Devirme gözlerimi oyarım valla." dediğinde tekrar göz devirdim ve hemen arabanın ön koltuğuna yerleştim.

"Salak" diyerek söylenmeye başladı. Onun söylenmeye başladığını görüp radyoyu açtım hemen. Arabayı çalıştırdı ve biz gitmeye başladık.

Dolu kadehi ters tut - madem

Simsiyah bi' gecede yalnızdın, aydan bile beyaz
Seni ilk gördüğümde dedim
Bu kız lütfen biraz benim olabilir mi?
Dedim olabilir
Sordum olabilir mi?
Dedim olabilir
Kıskananlar oldu, üzülenler oldu, delirenler oldu
Dedim olabilir

Biz birbirimize bakıp bağırarak söylemeye başladık.

Of, bu ne güzellik, be hatun
El âlemin gözünden seni sakınmaktan yoruldum

İkimizde gülüyor ve bağırarak söylüyorduk.

Madem seni çok istiyo'lardı
Öylece ortaya koymasalardı
Aldım bi' kere, geri vermiy'ce'm
Âşığım, mutluyum, vazgeçmiy'ce'm

Madem seni çok istiyo'lardı
Öylece ortaya koymasalardı
Aldım bi' kere, geri vermiy'ce'm
Kim ne derse desin, bana ne diy'ce'm

Şarkıyı bağırarak ve kahkaha atarak söylüyorduk.

Buse bizi tatlıcıya getirdiğinde arabadan indim. Biraz incelediğimde güzel bir yere benzediğini fark ettim.

"İçeri geçelim." Buse'yi onayladım. İçeri girdiğimizde cam kenarına oturduk. Garson yanımıza geldiğinde Buse siparişi verdi.

"Bir sade kahve, bir çilekli limonata ve bir de magnolya alabilir miyiz?" Buse siparişi verdikten sonra konuşmaya başladık.

" Senin avukat ne oldu?" dediğimde Buse yüzünü buruşturdu.

"Odunun teki." klasik lafımı söyledim.

"Ben demiştim." dediğimde kötü kötü baktı.

"Senin gerçek ailen nasıl?" ne diyebilirdim ki.

"İyiler." dedim sadece zaten siparişlerimiz gelmişti. Kahveden bir yudum aldım, gerçekten güzel yapmışlardı.

O sırada Buse'nin yanına bir çocuk oturdu. Tam ayaklanacaktım ki benimde yanıma bir çocuk oturdu.

"Selamlar kızlar aaa bak ne kadar uyumlu oldu." hayır içseler içki kokusu alırdım. Bunlar içmeden sarhoş gibiydiler.

"Bak güzel kardeşim siktir git." Buse konuşmuştu.

"Gitmezsem nolur?" demişti bu sefer ben konuştum.

"Gitmezsen biraz hastane manzarasına maruz kalabilirsin." kolunu omzuma attı ve sıktı.

"Yaa benim ki nasılda espirili görüyor musun?" dedi ama sabrımı taşıran diğerinin elinin Buse'nin bacaklarına gidecek olması. Sıcak kahveyi karşımdakinin yüzüne fırlattım hemde fincanıyla birlikte.

"NAPIYORSUN LAN!?" dediğinde yanımdakinin kafasınıda masaya vurdum. Buse ayaklandığında hemen bende ayaklandım.

"GİTMEZSENİZ NE OLACAĞI KONUSUNDA UYARMIŞTIM!" dedim bize saldırmaya çalıştıklarında Buse kendisine bulaşanın burnuna yumruğu geçirdi. Benim yanıma gelen çocuğa kenardaki sandalyeyi fırlattım. Millet sanki film izliyormuş gibi izliyordu.

Buse çocuğun kafasında kenardaki içki şişelerini parçalıyordu. Bende benim yanıma oturan ve durmayan çocuğu cama fırlattım. Camlar kırılıp aşağı inmişti, Allahtan zemin kattaydık.

Buse'ye baktığımda çocuğun elinden tutmuş ve çocuğu yerden yere sürüyordu. O sırada polisler geldi.

"Buse devam etmeni çok isterdim ama polisler geldi ve bil bakalım ben yanıma ne almadım." dediğimde Buse bırakıp bana döndü. Asker kimliğim yanımda yoktu.

"Galiba bende yanıma almadım." polisler içeri girdiğinde ikimizide alıp arabaya tıktılar. Diğerlerini hastaneye götürüyorlardı.

" Buse kimi arayalım?" dedim çünkü Çağrı abiyi arayamazdık. Küs olsam bile yardıma gelirdi ama bu sefer bizi evire çevire döverdi.

"Abimi arayamayız." onayladım.

"Senin tim komutanın vardı ya onu ara." yüzümü buruşturdum.

"Onu ölsem aramam." başımı umutsuzca salladım. Kimi arayacaktık ki?

"Senin abilerden birini ara." abiler değilde Demir olabilirdi.

"Buldum, buldum o çıkarır bizi burdan." dediğimde bana inanmadığını belirtsede onayladı.

Polisler bizi hücreye atmadan önce telefon rica ettim ve Demiri aradım.

"Demir benim sana işim düştü ya." sabır çekti.

"Asena... Niye karakol numarasından aradığını öğrenebilir miyim?"

"Şimdi şöyle **** karakoluna gelirsen öğrenirsin." dedim.

"Tamam geliyorum." yüzüme mi kapatmıştı? Bizi hücreye attıklarında orda psikopata benzer kadınla karşılaştık.

"Ooo siz ne diy buraya düşmüşsunuz da." Buse anlatmaya başladı.

"Birini dövdük teyze." teyze başını salladı bu sefer Buse konuştu.

"Teyze sen niye burdasın?" teyze sinsi bir sırıtış sundu.

"Kocami doğradim." Allahım akıllı birini istiyorum artık.

"Öyle mi teyze hayırlı olsun." Buse bana yaklaştı.

"Kocasını doğramış kadına hayırlı olsun mu denir?" fısıldayarak söylemiştim.

"Ne biliyim ya ben?" polis içeri girip bizi çağırdığında Demir'in bu kadar hızlı gelmesine şaşırmıştım. İçeri girdiğimde büyük bir kalabalık karşıladı beni. Bütün sülaleyi buraya mı toplamıştı? Demir'in yanına sessizce sokuldum.

"Bu neci lan? Niye tek gelmedin?" dedim diğerleri hala benim burda olduğumun farkında değillerdi.

"Annem belki bir kızla konuşuyorumda ona söylemiyorumdur diye konuşmamı dinlemiş. Ne biliyim dinlediğini?" gözlerimi devirdim.

"Bordo bereli değil misin sen, anneni mi fark etmedin?" umutsuzca başını salladı.

"Kadın radarlarıma yakalanmıyor ki. Ayaklı mobese sanki evlenmem için bütün bilgi kaynaklarını kullanıyor." Demir'in yanından çıktım ve kendimi gösterdim.

"Sizede merhaba öztürk ailesi." dediğimde anne kadın üstüme atlayıp sarıldı.

"Kızım bir şey oldu zannettim." polis yalandan öksürdü. Bu adam niye bu kadar keyifliydi.

"Görüntüler izleyelim isterseniz." herkes polisin başına geçti ve polisin açtığı görüntüyü izlemeye başladı. Polisin elinde mısır vardı lan.

Aaa işte ben adamın yüzüne kahveyle fincanı fırlatıyordum, kafasını masaya çarpıyordum, üstüne sandalye fırlatıyordum, Buse adamın kafasında şişe kırıyordu, burnuna sert bir yumruk geçiriyordu. Polis o sıra yanındakine doğru konuştu.

"Bu görüntüden sonra ben bu kadından korkmaya başladım" Sert bir bakış attım. Görüntüde adamı camdan aşağı atıyordum.

"Yani renkli ve sanatsal bir çalışma olmuş." dedi baba bey sanki tablo yorumluyormuş gibi.

"Daha çok hırçın renkler kullanılmış." dedi Birol amcam, ben süt dökmüş kedi gibi masumca görüntüye bakıyordum, korgeneral kıs kıs halime gülüyordu.

"Bunlar deli." Buse konuştuğunda onu onayladım.

"Zır deli." polis içimizi rahatlatacak o sözü söyledi.

"Şikayetçi değillermiş özgürsünüz." ben hemen telefonumu almaya atıldım zaten çünkü ya albay arasaydı. Telefonumu elime almamla albayın araması bir oldu. Galiba şom ağızlıydım.

"Yüzbaşı Asena Yıldırım/ İstanbul emret komutanım." diğerleri bana endişeyle bakıyordu.

"Gölge 15 dakika içinde karargahta ol!" işte şimdi kendimi toparlamak için ortalıktan kaybolma zamanıydı... Gündüzün ve gecenin gölgelerine karışmanın zamanıydı...

________________________________

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

Üzgünüm bölüm geç geldi malesef yazılılar vardı ama bölümü uzun tutmaya çalıştım.

Sizden ricam bu sefer 300 oy alması.

Asena ve Buse'nin dövme fantazisi?

Karan yüzbaşı?

Demir ?

Demir'in annesi (ayaklı mobese)?

Polis hahaha?

Korgeneral?

Baba bey ve amca bey?

Eda abla?

Bölümü beğendiniz mi?

En beğendiğiniz yer neresiydi?

En beğendiğiniz replik?

 

Bu Asena ve Buse ikilisi olabilir mi?

Kitap hakkında çok spoiler olmadan sorduğunuz soruları cevaplayabilirim.

Sizi seviyorum, görüşürüzzzzzz, kendinize iyi bakın.

2630 kelimee

Bölüm : 22.06.2025 21:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...