19. Bölüm

18. Bölüm

biryazarr18
biryazarr18

18.bölüm
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

İyi okumalar.
____________________________

Kendimi artık toparlamam gerekiyordu. Hayatıma geçmişimden çok kişi girmişti. Duygularım aklımın önüne geçiyordu ve bu yüzden açık veriyordum. Bir süre duygularımı kitlemem gerekecekti.

"Görev geldi benim gitmem gerek." dedim. Cüzdanımı aldım ve hepsini orda bırakarak karakoldan çıktım.

Tabiki Demir'in anahtarını ceplemiştim. O kalabalıkla buraya gelirse banada onun anahtarını cepleme hakkı doğardı.

"Dikkatsiz." diyerek Demir binbaşının arabasına bindim ve karargaha sürdüm.

Hızlıca içeri girdim, odama koşup üstümü değiştirdim, albayın odasına doğru yola çıktım.

"Albay içerde mi?" albay postası onaylayınca içeri girdim.

"Yüzbaşı Asena Yıldırım/ İstanbul emret komutanım."

"Otur yüzbaşım bu bir emirdir." hemen oturdum.

"Yüzbaşım görev aylar sürebilir ve riskli bir görev." dediğinde hiç düşünmeden cevap verdim.

"Vatan görevi ne olursa olsun reddetmem komutanım." dediğimde yüzünde gururlu bir gülümseme oluştu.

"Bölgede çok sayıda kamp var ve içlerine sızmanı istiyorum. Üst düzey bir kişinin orada olduğu bilgisi var. Adı, soyadı, cinsiyeti hakkında hiçbir bilgi yok. Sadece kampta başkan diyorlar." bir dosya verdi elime.

"Bu kişi olarak gireceksin içlerine. Gölge bölgedeki kampları imha et, tek bir terörist sağ kalmayacak. Anlaşıldı mı?!" biraz gürültü çıkaracaktım.

"Anlaşıldı!" dediğimde albay devam etti.

"Gece 3'te helikopter gelecek. Teslimat saat 5 gibi gerçekleşecek ve teslimatı sen yapacaksın. Çıkabilirsin şimdi." dosyayı alıp odama geçtim. Buluşma saatine kadar plan yapacak ve dosyayı ezberleyecektim. Herkese toplu bir mesaj gönderdikten sonra telefonumu kapattım ve çalışmaya başladım.

Saat geldiğinde hazırlandım ve helikopterin beni alacağı yere geçtim. Albay beni bekliyordu.

"Yüzbaşı Asena Yıldırım / İstanbul emret komutanım." albay içten bir şekilde bana baktı.

"Beni şehit haberi vermek zorunda bırakma evlat, yolun açık olsun."

"Emredersiniz!" sesim gür çıkmıştı.

"Helikopter bin!" helikoptere bindim ve teslimatı helikopterden aldım. Teslimat son zamanlarda ünlü olan ama baba şahsiyetinin eskiden beni uyuşturucu bağımlısı ettiği uyuşturucuydu.

Planımı gözden geçirdim yol boyunca. Teslimatın yapılacağı yerden biraz uzak bir yere geldiğimde helikopterden halatla yapılmış merdivenle aşağı indim.

Biraz yürüdüm ve teslimatın olacağı yere geldim. Beni bekleyen itçikler vardı.

"Arjin geldi deyin başkana." dosyada yazana göre Arjin benim kullandığım isimdi, soy adımı bilmiyordular, ailemi Türkler öldürmüştü. Bu salaklar tam olarak birbirlerinin adını bilmediği için üstteki kişinin adın ve soyadını öğrenememiştik. Sadece başkan diyordular bu yılanın başına.

"Arjin hoş gelmişsen teslimat nerdedir?" sonradan gelen itti konuşan.

"Getirdim ama iki gün burda kalacağım." dediğimde it sırıttı.

"Tabi." içindeki uyuşturucuyu verdim. Zaten iki güne patlatacaktım bunlar uyuşturucunun yarısını bir hafta sonraki teslimatla diğer kampa ulaştıracaktı. O yüzden onları uyuşturucuyla birlikte patlatacaktım.

"Gidelim." dediğimde kampın yerini tuttuk.

Kampa geldiğimizde sona doğru gelen it konuştu.

"Sana oda versinler, dinlen biraz." diğer itçiklerden biri yanıma geldi. Ben dikkat çekmemek adına peşine takıldım. Kampı sonra gezerdim. Odayı gösterdikten sonra gitmişti.

Ben odadaki yatağa yattım açıkcası daha pis yerlerde uyumuştum o yüzden burası pek koymuyordu.

Kalktığımda saatin öğlen olduğunu fark ettim. Sütyenime sakladığım telefonumla albayı aradım.

"Yuva ine girdim." dedim

"Anlaşıldı Gölge, gelişmeleri haber et." Albay konuşmuştu.

"Anlaşıldı." dedim ve kapattım. O sırada kapı çaldı hemen telefonu geri sakladım.

"Gir!" içeri bir itçik girdi.

"Öğlen yemeği yeniyor sizi çağırmam söylendi." başımı salladım.

"Anladım, çıkabilirsin." dediğimde çıktı bende saçımı ördüm ve dışarı çıktım.

Saçım omuzlarımdaydı. Eski baba şahsı saçımı uzun sevdiği için hemen kesmiştim. Saçlarımı okşamak değildi onun sevdiği, saçlarımı çekmekti... Döverdi falan ama en çok canımı acıtan küçükken uzun saçlarımı çekmesiydi. Ben saçlarımı eskiden severdim ama şimdi onun izini taşıyordu. Her uzadığında sanki o saçlarımı çekecek gibi hissediyordum.

Çıktığımda koridordan geçen ite yemek yeneceği yeri sordum, yemek yeneceği yere geldiğimde yemek alıp bir yere oturdum.

Kimse beni tanımadığı için bana bakıyorlardı ama ben umursamadan yemeğimi yedim.

Sonradan yanıma gelen adam yine yanıma geldi adam yanıma geldi.

"Rojhat benim adım, tam tanışamadık senle." bu adam benden hoşlanıyordu sanki.

"Arjin, adım Arjin." hafif gülümsemiştim. Burdan çıktığımda bir daha gülmek istemiyordum.

"Kampı gezelim istersen." onu tabiki onayladım. Bu benim için iyi bir fırsattı. Etrafı gezdirdi akşama kadar. Salak her odayı ayrıntılı ayrıntılı anlatmıştı.

Akşam verilen odaya geldiğimde direk uyudum. Bugün kampı gezerken planı kurmuştum ve yarın akşam patlatacaktım. Çokta uzun durmak istemiyordum çünkü patlatacağım daha çok kamp vardı.

Gece bombaları döşemek için kalkmıştım. İlk önce albayı aradım ve durumu haber ettim sonra kamptaki itlerin bombalarını döşemeye başladım. Hiçbir şekilde belli olmayacak yerlere döşemiştim ve hiçbir ite yakalanmamıştım.

Rojhat bu kampın başkanı gibi birşey olduğu için anahtarlar ondaydı. Diğer odalarda önemli dosyalar vardı ve benim onları almam lazımdı.

Kapıdaki iki it bana garip baksada ben gözlerimi bilerek kaçırınca bu salaklar sinsice kapıdan uzaklaşmıştı. Aramızda birşey geçeceğini düşünmüşlerdi ki zaten Rojhat'ın da öyle düşünmesi gerekiyordu.

Kapıyı çalıp içeri girdiğimde Rojhat uyanıktı. Odasındaki içki şişesini gördüğümde gülümsedim. İşimi kolaylaştıracaktı odasında içki olması. İlk önce Rojhat'ı bayıltmam gerekiyordu.

"Arjin ne işin var burda?" dikildiğinde gözlerimi bilerek dudaklarına indirdim ve gülümsedim ama bir süre gülümsemek dahi istemeyeceğime emindim.

"Uyuyamadım." şuan kusmak istiyordum.

"Öyle mi?" arzulu bir gülümseme belirdi yüzünde. Üstüme doğru eğildiğinde elimle göğsünden hafifçe ittirdim. Elimi çamaşır suyuyla yıkayacaktım.

"Önce birşeyler içmeyelim mi?" içkiyi işaret ettim. Yüzünde bir gülümseme vardı ama bu onun son gülüşüydü.

"İçelim tabi." içkiyi alıp doldurduğunda onun bardağına parmağıma taktığım yüzüğün içini açıp önceden ezdiğim uyku ilacını koydum. Fark etmemişti salak.

" Yarın ne yaparız?" dediğimde içkiden bir yudum aldı. Benim gözlerimde onun dudağını takip etmişti çünkü içtiğinden emin olmak istemiştim ama bu salak yanlış anlamıştı.

Gülümsemesi genişlemişti ve biraz mayışmıştı.

"Bilmem sen ne istersen onu yaparız." üstüme biraz daha eğildi ve gözlerini kapattı ama salağın başı düştü. Rojhat sonunda uyuya kalmıştı.

Hemen diğer odaların anahtarlarını aramaya başladım. Kilitli çekmeceyi açmaya çalıştım ama doğal olarak açılmadı. Saçımdaki tel tokayı aldım ve çevirmeye çalıştım. Açıldığında anahtarların çekmecede olduğunu fark ettim.

Anahtarları aldım ve çekmeceyi kitledim. Masadaki içki şişesinin içindekini döktükten sonra belimde olan çakıyı çıkardım. Elimi kesip gece sanki bir şeyler yaşanmış süsü verip odadan çıktım. İtçiklerle karşılaşmadan odama gittiğimde anahtarı saklayıp yattım. Yarın patlatacaktım ve sıradaki kampa gidecektim.

Uyandığımda dünki gibi yemek yedim ve kampı dolanmaya başladım. Dolanırken yanıma Rojhat gelince çaktırmadan göz devirdim.

"Arjinim" bunu annesi doğurmamıştı direk sıçmıştı. Bu da bir bok olarak doğmuştu.

"Rojhat" yeni fark ediyormuş gibi davranmıştım.

"Ben niye dün geceyi hatırlamıyorum?" içimden güldüm ama dışıma yansıtmadım. Dışımdan utanmış gibi yaptım.

"Çok içtin çünkü." benim halimi görünce gülümsedi ama bilmiyordu ki bu gece patlayacak.

"Benim ufak bir işim var ama akşam müsaitim istersen." gülüşünü sikecektim.

"Gelirim." ben cevabımı verir vermez ortadan kaybolmuştu.

Bende etrafı gezmeye başladım. Akşam olmuştu ve ben çok mutluydum çünkü patlatacaktım burayı. Kaos benim göbek adım falan olmalıydı.

Dosyaları alıcaktım ve bom, artık yoktu. Ben hemen önemli dosyaların olduğu yere gidip dosyaları aldım. Bombaların kumandalarını aldım ve uzaklaşmaya başladım.

Yeterli uzaklığa geldiğimde kumandaya bastım. Havaya yayılan o sıcaklık, o görüntü mükemmel ötesiydi.

"Sıradaki kampa geçelim o zaman." deyip ellerimi birbirine sürttün.

Diğer kamp burdan 2 saat uzaklıktaydı. Belgeleri saklayıp yürümeye başladım. Kampın önüne geldiğimde kıyafetleri hafiften yırttım ve budaklı kütüğün diktiği yarayı söktüm. Ayağımıda burkmuş gibi yaparak koşmaya başladım.

Kampın önüne geldiğimde beni fark ettiler. İlk silahlarını doğrultsalarda kapıdaki itin biri kolumdan tutup dik bir konuma getirmeye çalıştı.

"Ne olmuştur sana?" hızlı hızlı nefes alıp veriyordum.

"Ben... Kampı patlattılar." dediğimde itin yüzünde korku oluştu. Yola gel aslanım.

"Sen nasıl kaçtın?" patlatarak.

"Ben birşey gördüm sandım. Kamptan uzaklaşıncada patlattılar." dediğimde iki itte beni destekleyerek içeri götürdü.

İçeri girdiğimde hiç beklemediğim bir görüntüyle karşılaştım. Hakan vardı...

"Hakan." sessizce söylemiştim. İnanmak istemedim. Olamazdı ya Hakan hata yapmıştı ama terörist olamazdı. Başımı iki yana salladım.

Hakan'ın yanındaki adam bana baktı ve ardından Hakan'a baktı.

"Kim bu?" yanımdaki it konuştu.

"Kamplardan birini patlatmışlar ordan kaçmış." it cevap verdiğinde adam başını salladı.

"Boş odalardan birini verin." dedi itler beni götürürken benim aklımda hala Hakan vardı. Bir oda verdiklerinde odaya girdim.

Birkaç dakika sonra odaya Hakan'nın yanında olan ve bana oda vermelerini söyleyen adam girdi.

"Beni tanımadın mı?" dediğinde aval aval yüzüne baktım. Sonradan jeton düştü. Karşımdaki Agah'tı, timim şehit olduğunda dağdaki mitçi arkadaşım.

"Agah." beni kendine çekti.

"Özlettin be kızım." gülümsedim ama aklıma takılan bir soru vardı. Ayrıldım Agah'tan.

"Hakan" sözümü kesti.

"Hakanla aranda ne var bilmiyorum ama birlikte geldik. Bizim ekipten." içim rahatlamıştı. Dosyaları çıkartıp Agah'a verdim.

"Sende kalsın bana birşey olursa albaya ver." dosyaları aldı, sana birşey olmaz diyemedi...

"Biraz daha toparlamışsın." dedi.

"Toparladım." sadece rol yapmayı öğrendim...

"Ben gidiyorum kapıda bekleyenin var." başımı salladım. Hakan içeri girdi.
Bir süre sessizlik oldu. Ben konuşmayı başlattım.

"Yine pişman olduğunu mu söyleyeceksin?" alay vardı sesimde.

"Affetsen olmaz mı?" gülümsedim ama gülümsemem alaylıydı.

"Ben seni asla affetmem Hakan! Ben senin bana inanmamanın sonucunu büyük ödedim. Şimdi çıkarsan sevinirim." Hakan gözlerime baktı çıktı. Ben biraz dinlenmek için odada olan yatağa uzandım ve uyudum.

Uyandığımda sabah olmuştu. Yatağın ayak ucunda kıyafet vardı. Agah bırakmıştı çünkü diğerleri olsa ayak sesini duyardım.

Üstüme giyip dışarı çıktım. Etrafı dolanıyordum bizimkilerden birini görme umuduyla ama görememiştim. Kampın dışına çıktım ve sessiz bir yere oturdum.

Ayaklarımı bağdaş yaptım ve elimi karnıma koydum. Düşünüyordum onca şeyin nedenini ama yoktu. Bazen diyordum keşke mucize diye bir şey olsa ama mucizeler bile küçük kız çocuklarına işlemezdi, hiçbir zamanda işlemedi zaten...

Bazen ölüm bir kaçış yoluna dönüşürdü ve insan kaçmak isterdi...

Biraz oturdum sonra itlerden biri yemek yeneceğini söyleyince yemek yemeye gittim.
Agah ve Hakan'la yemeklerimizi yedikten sonra odalara dağılmıştık.

"Gitmen gerekiyor." Agah hızla odama geldiğinde hemen ayaklandım.

"Ne oldu?" Agah konuşmaya başladı.

"Karargahta hain varmış, seni ifşaladı." bu hain işi fazla uzamıştı. Adım sesleri duyduğumda konuştum.

"Saklan Agah adım sesleri yakından geliyor." Agah emin olamadı ama elimle ittirdiğimde dolabın içine saklandı.

Beni çekiştirerek götürdüklerinde Agah hiçbir şey yapmadı, yapamazdı zaten. Eğer ben kaçsaydım Agah çevrede olduğu için şüphelenirlerdi.

"Yüzbaşıda gelmiş." dedi ele başı olduğunu zannettiğim adam.

"Bağlayın elini!" elimi bağlamaya başladıklarında elimi bağlamaya çalışan ite yumruğu geçirdim. Biraz daha tartaklayınca beş kişi üstüme çullanıp elimi bağladılar.

"Asi çıktın yüzbaşı." ele başı olan söylemişti.

"Oruspu çocuğu!" yüzüne doğru tükürdüm.

Yüzündeki tükürüğü sildi ve eline odadaki demir sopayı aldı. Karnıma vurmaya başladığında tepkisizce ona baktım. Daha sert vurmaya başlamıştı bu sefer acısada ona o zevki tattırmadım.

Dahada sinirlenmişti bu sefer eline matkabı aldı. Matkabı çalıştırdığında yüzünde pis bir sırıtış oldu. Kolumu matkapla delmeye başladığında inledim. Yüzündeki gülümseme büyümüştü.

Matkabı bıraktı ve eline bıçak aldı. Matkapla deldiği yeri deşmeye başladı. Kendimi inlememek için sıkıyordum.

Bıçağı bıraktı tekrar eline demir sopayı aldı. Vuruyordu ama ben çıt çıkarmıyordum. En sonunda sinirlenerek kapıyı çarpıp çıktı. Ağzımdaki kanı yere tükürdüm.

"Şerefsiz." başımı taşıyamadım ve başıma arkaya düştü. Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum ama hava kararmıştı.

Odaya biri girdi ve ellerimi açmaya başladı. Gözümü açtığımda Hakan'ı gördüm.

"Hakan" gözleri mi dolmuştu onun?

"Asena git, seni öldürmeyi düşünüyor." ipleri çözmeye başladı.

"Hakan ölümden hiçbir Türk askeri korkmaz." başını iki yana salladı.

"Ama arkadaşının ölümünden korkar." sustum.

"Git Asena!" bir anda odaya ele başı girdi.

"Burda kimler varmış?" Hakan'ı görmüştü. Eline silahı aldı ve ateşledi.

Vücudumda acı yoktu, Hakan'ın başı kucağıma düştü.

Hakan ölmüştü, şehit olmuştu.

Ben Hakan'ı affetmeden şehit olmuştu...

"Hakan!" uyanmadı...

"Hakan!" yine uyanmadı.

"Hakan!" uyan abi, uyan sana daha affettiğimi söylemedim.

"Hakan!" affettim abi, affettim ama uyan artık...
_______________________________

Bitti

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayı.

350 oy olursa bu hafta erken yayınlayabilirim zaten tatil

Nasıl hissediyorsunuz?

Hakan?

Bölüm nasıldı?

Hain kim?

Bölüm açıkcası içime çok fazla sinmedi ama bölüm bekliyordunuz ve bekletmek istemedim daha fazla.

Agah?

Asena'nin sürekli anahtar ceplemesi?

Yeni bölümde neler olucak?

Bölümü yazarken bir olay daha eklemiştim sonra kendi psikolojim kaldırmadı ve sildim o yüzden bölüm biraz kısa oldu.


Bölümden sonra ben olur gibi.

Sizi seviyorum, görüşürüz, kendinize iyi bakın.

1851 kelime

Bölüm : 22.06.2025 21:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...