20. Bölüm

19. Bölüm

biryazarr18
biryazarr18

19.bölüm
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

İyi okumalar.
____________________________

Hakan'a söyleyememiştim affettiğimi. Hani bir söz vardır ya birinin değerini kaybedince anlarsın diye. Hakan'a asla affetmeyeceğimi söylemiştim ama affettim ve o bunu duyamadan gitti. Hemde sonsuza kadar.

"Hakan!" kaybedince anladım değerini affet abi...

"Alın şu haini." gözümden bir damla yaş düştü ve ben o damlayı şahit tutarak bir intikam yemin ettim.

Gökyüzü ve yeryüzü birleşirse ancak o zaman bu intikamdan vazgeçeceğim ve bu zaman içerisinde benden alınan her can için büyük bir bedel ödeteceğim.

Daha fazla ağlamadım. Ağlamak artık sonra yapılacak bir eylemdi şimdi kendimi içimde yanan intikam ateşine teslim ettim. Bundan sonra ben değil o ateş yapacaktı herşeyi. Bunu onlar istemişti.

İstediğim olmuştu tüm duygu kapıların kitlemiştim ama aynı zamanda birini kaybetmiştim.

"Evet sonunda başbaşa kaldık." konuştuğunda gözlerine büyük bir nefretle baktım. Kahkaha attı.

"Benim esirimsin kaçış yok." değiştir artık gölgenim huzur yok, gölge intikam istedikçe gölgesi olduğum kimseye huzur yok.

Ben kahkaha attım bu sefer. Kaçmak isteyen kimdi ki?

"Sen bizi hiç tanımamışsın!" benim böyle gülümsediğini görünce yüzü düştü.

"Başka bir kampa gidiyoruz." korkmuştu it, korkmalıydı da ama kötü haber daha yeni başlıyordum. Beni tuttuklarında direnmedim.

Kafama çuval geçirdiler ve yürütmeye başladılar. Beni bir arabaya bindirdiler kıyamet kopacağından habersiz.

Agah'tan
Asena'yı götürmüşlerdi, Hakan şehit olmuştu. Mitte emirleri aldığımız ekip başkanımızı aradım.

"Söyle Agah." nasıl söyleyecektim?

"Başkan denilen adam farklı bir kampa gitti ve." cümlemi toparlayamadım. Takım arkadaşımı şehit verdim diyemedim. Bir gürültü koptu, bir bomba patladı...

"Agah!" Asena'nın olduğu araba patlamıştı. Ağzımı araladım ama bana bir cümle ağır gelirken bir değil artık iki cümle kurmak zorunda kalmıştım.

Camdan dışarı dikkatli bir şekilde baktığımda uzuvlar gördüm. O an emin oldum bir kardeşimi daha kaybetmiştim...

"Yüzbaşı Asena Yıldırım ve Hakan Vural'ı şehit verdik..." görüşüm bulanıklaştı. İki arkadaşımı şehit vermiştim... Soğuk kanlı kalmaya çalışmıştım ama bir kardeşim daha gitmişti.

"Başınımız sağolsun." gözümden yaşlar akmaya başladı.

"Vatan sağolsun." zorlukla konuşmuştum.

"Agah görevin bitti gece yine aynı saatte seni bıraktıkları yere helikopter göndereceğiz." onayladım ama daha yeni iki arkadaşımı kaybetmiştim.

Asena nasıl dayanmıştı, O kız nasıl dayanmıştı?

Bartu'dan (doktor abi)
Asena gideli altı gün olmuştu. Herkes karakoldan gittiğinden beri endişeliydi. Babam arada Asena'nın karakoldaki adamların haşatını çıkarmasıyla ilgili gülüp duruyordu.

Sabah kahvaltı masasına oturduğumuzda hiçbirimizden çıt çıkmıyordu. Bu sessizliği babam bozdu.

"Nasılda dövmüş kızım? Benim kızım olduğu ne kadar belli." kendini sürekli övüp duruyordu. Kapının zili çaldığında Yalın koşarak kapıya gitti.

Kartal abimgil altı gündür bizde kalıyordu çünkü ne zaman gitmek isteseler Yalın ağlıyordu.

"Yalın koşma!" Hilal abla bağırmıştı. Yalın'ın peşinden gitti.

"Yalın niye ko-" sözü yarım kalmıştı.

"Kartal!" Hilal ablanın sesi titremişti. Ayaklandığımızda hızlıca kapıya gittik. Kapıda askerler vardı, yanda ise sağlık görevlileri.

"Başınız sağolsun." annemden bir feryat koptu.

"Anne ne ol-" Barlas (polis) abimin konuşması yarıda kalmıştı.

"Hayır!" babamdan bir feryat koptu.

"Anne babaannem niye ağlıyor?" Yalındı soran.

"Oğlum biz yukarı çıkalım mı?" Yalın ağlamaya başladı.

"Ben halamı istiyorum!" Hilal ablada ağlamaya başlamıştı. Kimse gelecek diyemedi...

"Oğlum hadi siz annenle yukarı çıkın." Kartal abimin söylemesi üstüne yukarı çıkmıştı. Gelir miydi ki, toprak aldığını geri verir miydi ki?

"Abi!" Atakan ağlayarak bana sarılmıştı. İçeride kıyamet kopuyordu herkes ağlıyordu Alp ve Barlas abim bile.

Karan Yüzbaşı'dan
Timle birlikte dinlenme odasında oturuyorduk.

"Komutanım." hepimiz Yiğit'e baktık.

"Karan komutanım."

"Söyle Yiğit."

"Asena komutanım şimdi ne yapıyodur?" sesli bir nefes verdim.

"Bilmem." içeri bir er girdi ve tekmil verdi.

"Komutanım albay sizi çağırıyor." timle göz göze geldik.

"Geliyoruz aslanım." ayaklandığımızda albayın odasına doğru ilerlemeye başladık. Geldiğimizde içeri girip teker teker tekmil verdik.

"Oturun çocuklar." albayın üstünde harici elbise vardı...

"Komutanım." Yiğit'in sesinde hafif korku vardı. Albay sıkıntılı bir nefes aldı.

"Yüzbaşı Asena Yıldırım gittiği görevde şehit düştü..." yalan söylemesini istedim, rüyada olmak istedim. Güvenmiyordum ama şehit olmasını hiç istememiştim.

O oyunda onu vururkende merminin namlunun ağzında olmadığını biliyordum o yüzden vurmuştum onu. O an herkesi vurabilirdim ama ona olan güvensizliğim ağır bastı. O gün aslında ona güvenmediğimi hissettirmek istemiştim ölmesini değil.

Ama şimdi...

"Komutanım şehit olamaz bir yanlış vardır. Ben görmeden inanmam." dedi Gökhan.

"Komutanınızı görebilirsiniz de." Çınar atladı.

"De si ne komutanım?" albay sıkıntıyla nefes verdi.

"Beden bütünlüğü bozulmuş..." tek parça değil miydi? Ağlamama engel olan damla yavaşça aşağı süzüldü.

"Komutanım..." onu suçlamıştım, vurmuştum, nefret kusmuştum. Ben ona çok haksızlık etmiştim ve bunu geç anlamıştım. Şimdi yoktu. Affetmesi için yalvarsam bile artık çok geçti...

"Yarın toprağa verilecek. İzinlisiniz, çıkabilirsiniz." albayın odasından çıktığımızda Çağrı'yı aradım.

"Çağrı." sesim zorlukla çıkmıştı. Ben Asena'ya çok haksızlık etmiştim. Şimdi içime oturan pişmanlığın tarifi yoktu.

"Karan iyi misin?" bilmiyorlardı.

"Çağrı, Buse yanında mı?"

"Hayır, kardeşim işteyim."

"Tamam, Buse'yi al eve geç geliyorum hatta Asya'yı da çağır."

"Karan korkutuyorsun."

"Geliyorum birazdan." telefonu kapatmıştım. Time döndüğümde Haydar abi konuştu hemen.

"Git kardeşim." timle son kez göz göze geldik. Arabama doğru yürüdüm ama yol uzun geldi bir an. Nasıl söyleyecektim?

Arabama bindim ve Çağrı'nın evine sürdüm. Evin önüne geldiğimde bir süre arabada durdum. İçimdeki pişmanlık beni bitiriyordu.

Arabanın kapısını açıp çıktım, binanın içine girdim, asansöre bindim, düğmeye bastım. Dairenin önüne geldiğimde derin bir nefes alıp zile bastım.

"Karan ne oluyor?" dedi Poyraz.

"Asya geldi mi?" Asya kollarını bağlamış beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Aynı bakış Buse'de de mevcuttu.

"İçeride konuşalım." kapının ağzından çekildiklerinde içeri girdim.

"Konuşmayı düşünüyor musun?" Buse'ydi.

"Oturun bi." hepsi tedirgin bir çekilde salona geçip oturdu.

"Karan ne oldu oğlum söyle artık çatlatacak mısın?" Poyraz merakla bana bakıyordu.

"Asena..." Buse atladı.

"Ne olmuş Asena'ya?" derin bir nefes aldım.

"Şehit oldu." gözlerimi kapatmıştım konuşurken.

Asya kahkaha attı bir an. Ona baktığımızda ciddileşti.

"Dalga mı geçiyorsun adam mı seçiyorsun anlamadım ki. Ben gidiyorum ya." ayaklandığında ciddi olduğumu gördü.

"Ölmez o, ölemez ya saçmalamayın." Asya inanmak istemiyordu ama çoktan gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

"Ne?!" dedi Buse.

"Ben gidiyorum siz yalan söylüyorsunuz." Asya ayaklandığında Poyraz kolundan tuttu.

"Abicim." Asya kolunu sertçe çekti.

"Bırak ya!" Buse dolu gözlerle bana baktığında gözlerimi kaçırdım. Bir anda Asya boğazıma yapıştı.

"YALAN SÖYLÜYORSUN!" Poyraz çekmeye çalışıyordu ama nafile. Boğazımı daha fazla sıkmaya başladığında Çağrı da dahil olup üstümden çektiler.

"YALAN SÖYLÜYORSUN, BANA SÖZ VERMİŞTİ O SÖZLERİNİ TUTAR!" Asya bağırıyordu, Buse ağlamaya başlamıştı.

"Doğru değildir ya." Buse'ydi konuşan. Buse daha çok ağlamaya başladı.

"Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır!" Buse de bağırarak ağlamaya başladı.

Çağrı gözlerime çaresizce baktı.

"Yalan söyle Karan, ne olur bu sefer yalan söyle." başımı iki yana salladım. Yalan söylenmesinden nefret eden Çağrı yalan söylemem için yalvarmıştı...

"Ama söz vermişti abi, o sözlerini tutar." Asya, Poyraz'a baktı ama Poyraz'ın bile gözü dolmuştu.

"Bu sefer tutmadı Burçak..." Buse gözlerini yere sabitledi.

"Ama söz vermiş koruyacaktı beni. Şimdi koruyamaz bu sözünüde tutmadı." Asya kızarmış gözlerle bana baktı.

"Son kez göremez miyiz?" gözlerimi acıyla kapattım. Poyraz bana baktığında bu sefer çaresizce bakan bendim.

"Görürsünüz de" sözümü kesti Asya.

"De?" Poyraz tamamladı sözümü.

"Beden bütünlüğü bozulmuş." onaylamamı bekler gibiydi sesi.

"Öyle." dedim.

Feryatlar birbirine karıştı. Benim içimi ise pişmanlığım yiyip bitiriyordu.


Asena'dan
Arkamızdaki araba patladığında sarsıldık. Kolumun acımasıyla inledim. Şerefsiz iyi delmişti ve felaket acıyordu.

İtin kahkahasını duydum ama birşey demedim. Bir süre sonra araba durduğunda beni kolumdan sürükleyerek yürütmeye başladılar. Başımdakini çıkardıklarında etrafı inceleme fırsatını buldum.

Geçtiğimiz bütün yerleri ve adam sayısını ezberlemiştim. Yaptıkları ikinci hataydı.

Beni bir odaya kitlendiler. İlk kolumdaki deliği halletmeliydim. Kolumu açtığımda diğer tarafı gördüm.

"Oruspu çocuğu." hafif dokunduğumda fena halde yanmaya başladı. Kıyafetten bir parça yırttım ve oraya bağladım.

Kapı açıldı, içeri başkan denilen adam girdi.

"Yüzbaşı iyi misin bari?" gülümsedim.

"Harikayım." sandalye çekti ve ters şekilde oturdu.

"Üstlerin adını vereceksin." baygın baygın baktım.

"Vereyim."

"Söyle." düşünüyormuş gibi yaptım.

"Kuzey var bak tam üstteydi herhalde onun bir altında güney var. Güneyin sağ kolu var doğu. Doğunun yanında batı var." bir anda bağırdı.

" DALGA MI GEÇİYORSUN LAN?!" güldüm.

"Yeni mi anladın?" ben daha da gülmeye başladığımda yumruğunu karnıma geçirdi. Gülüşümü bozmadım.

"Yüzbaşı, Gölge kim?" eben desem ebesi olmak istemiyordum.

"Dedim ya üstte kuzey var diye o." sinirlenmeye başlamıştı.

"Gölge kim?!" dudağımı büktüm.

"Bilmem." gülmeye başladığımda sandalyeden kalkıp sandalyeye ayağıyla vurdum.

"Ben sinirleniyorum ama."

"Ben sinirleniyorum ama." taklit edip kahkahayı bastım.

Yakama yapıştığında hala gülüyordum.

"Seni öldü zannediyorlar, öldü. Kurtarmaya gelecek kimse yok." bu iyi haberdi. Ölüm haberim zaten verilmişti artık ölsemde birşey olmayacaktı.

Bir hafta sonra
Bir haftadır sürekli işkence yapıyordu ve ben bir haftadır dalga geçiyordum sinirle odadan çıktığında ceplediğim bıçakla elimi çözdüm.

"Gerizekalı bunlar ya." ellerimi çözdüğüm yere geri oturdum. Geceyi bekleyecektim. Gecelere akıyordum be.

Gece olunca kapıdaki itin biri tuvalete gitti. Yüksek sesle konuşmasalardı benim kulağım duymazdı bir hata daha. Bende diğerini odanın içine çektim. Boğdum ve kenera attım. Üstündekileri giydim ve silahını alıp kapıya durdum.

Tuvalete gideceğimi söyleyip başkan denenin odasına girdim. Dediğim gibi yüzümü açıp gezdirmeleri bir hataydı.

"Neler oluyor?" dibine gittim ve ensesine silahı indirdim.

"Bayılıyorsun bana dimi ya. Bak gerçekten bayıldın." dalgamı geçtikten sonra odasındaki yatağa bağladım, ağzınıda kapattım.

Odasından çıkıp geri kapıya gittim.

"Başkan herkesi depo odasına çağırıyor." yanımda uyuduğumu zannedip depodaki üç yeni gelecek bomba hakkında konuşmalarıda bir hataydı.

"Sen tuvalete gitmiştin."

"Başkanı mi ikiletiyorsun." dediğimde korkarak dediğimi yapmaya başladı. Aynı zamanda bende bütün itlere gitmesini söylüyordum.

Başkanı alıp biraz uzağa geçtim, onu baygın ve bağlı halde oraya bıraktım. Hepsi bir yere geçtiğinde kapıyı kitledim. Başkanın yanına geçtiğimde silahtan aldığım merminin içindeki barutu bir beze sardım, şişenin ağzına koydum. Şişenin ucundaki bezi yaktım ve adamların depo olarak kullandığı yere attım.

Tek tek patlamaya başladı bütün bombalar. Başkan ayılmaya başladığında konuştum.

"Merhaba başkan Gölge ben." korkarak bana bakıyordu belki tanımaya çalışıyordu. Yüzüme maske taktığım için tanıyamazdı.

"Şimdilik elimde bıçak var başkan bununla idare edebiliriz bence." dağın ortasındada işkence yapmadım demezdim artık.

Ondan istediğim bir bilgi yoktu. Onları zaten karargahta öterdi. Ben sadece işkence çektirmek istiyordum. Şehitlerimiz için intikam istiyordum.

Hakan için, timim için, şehit edilen onca asker için intikam istiyordum...

Dövdüm, kesikler attım, kolunu kırdım... Bir sürü işkence yaptım ama içim sönmedi.

"Ne istiyorsan söyleyeceğim bırak beni." ağlamaya başladığında kahkaha attım.

"Senden hiçbir bok istemiyorum." bıçağı tekrar aldım ve anlına Gölge yazdım.

"Bu da imzam olsun." başkan denen iti alıp kampa girdim.

Telefon aramaya başladım ve çekmecede bir tane buldum. Albayı aradım.

"Alo."

"Albayım görev bitti başkan elimde." albay çözmeye çalıştı ama büyük ihtimalle çıkaramadı.

"Kimsin sen?"

"Ben Gölge, görev bitti albayım başkan elimde." ben Gölgeydim beni göremez duyamazdınız. Ben sizin gölgenize saklanırdım.

"Nerdesin?" kampın konumunu tarif ettim.

"Gölgeyle aynı zamanda çıkmam dikkat çekmeyecek mi?"

"Saklamana gerek kalmadı yüzbaşı. Birazdan helikopter orada olacak." artık saklanmama gerek yoktu o da iyiydi.

"Emredersiniz." deyip kapattım. Dosyaları kamptan almak için başkanı kamptaki tuvalete kitledim. Dosyaları hallettikten sonra duvara imza atmak için bulduğum kırmızı tahta kalemiyle duvara yazı yazdım.

Kurdun dişine kan değdi korkun!
-Gölge

Yazıyı yazdıktan sonra başkanı alıp dışarı çıktım. Bir süre sonra helikopter gelmişti.

Karargaha geldiğimde helikopterden aşağı attım başkan denileni ve ardından ben indim. Bütün karargah şokla bana bakıyordu. Başkanı sürükleyerek götürdüklerinde odak noktası bendim. Mermi timi şokla bana bakıyordu özellikle Poyraz binbaşı. Turan timi ortalıkta yoktu olsa zaten Yiğit ve Gökhan boynuma yapışırdı.

Duruşum her şeye rağmen dikti. Albayın odasının önüne geldiğimde postaya döndüm.

"Albay içeride mi?" o da şokla bana bakıyordu.

"İçeride komutanım." kapıyı çalıp içeri girdim.

"Yüzbaşı Asena Yıldırım/ İstanbul emret komutanım." albay bana gururla bakıyordu.

"Otur deli kız." bu lakabımı özlemiştim. Oturmadım.

"Emrimi mi ikiletiyorsun?" hemen oturdum. Dosyaları çıkarıp verdim.

"Dosyalar komutanım."

"Yüzbaşı ailenle git görüş seni şehit zannediyorlar. Adnan korgeneralın haberi vardı ama söylememiş müjdeli haberi senin vermen gerekiyormuş. Önce üstünü değiştir odan duruyor ve timinle görüş. En son dinlenme odasındaydılar." ayaklandım.

"Emredersiniz." odadan çıktığımda odama girip üstümü değiştirdim. Dinlenme odasına doğru yürüdüm. Karargahtaki herkes bana bakıyordu hergün canlanmış ölü görmüyorlardı sonuçta.

Odaya girdiğimde hepsi telefona gömülmüştü. Başını kaldırıp ilk bakan Haydar abiydi.

"Oha!" Emre baktı.

"Oha!" Gökhanla yiğit aynı anda başını kaldırdı.

""Oha!"" Çınar ve Selçukta başını kaldırdığında beni gördü.

""Oha!"" Karan yüzbaşı söylenerek kaldırmıştı yüzünü.

"Ne saçmalı Oha!" sözü yarıda kalmıştı.

"Asena komutanımı görüyorum galiba akıl sağlığımı yitirdim." kendini cimcikledi Yiğit. Poyraz binbaşı odaya bir hışımla girdiğinde odak noktası orası oldu.

"Hoşgeldiniz binbaşım." dedim binbaşıya. Poyraz binbaşı inanamıyormuş gibi bakıyordu bana.

"Asena şehit olmadın mı sen?" burda durduğuma göre desem olmazdı. Bütün tim ayaklanmıştı.

"Hayır olmadım." Karan yüzbaşı konuştu.

"Sen gerçek misin?" yüzüne yumruğumu geçirdim. Son vurduğumda sert vurmadığım için içimde kalmıştı. Malum ölüm var kalım var.

"Gerçek miymişim yüzbaşım." kolum acımıştı. İtin matkapla deldiği yer hala geçmemişti.

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" omzumu silktim.

"Gerçekliğimi kanıtlamaya çalışıyorum." sinir bozucu bir şekilde konuşmuştum. Poyraz binbaşı atlamıştı kenardan.

"Anlında Gölge" onu susturdum.

"Haa o konu." Karan yüzbaşıya döndüm.

"Tekrar tanışalım yüzbaşım ve sen kimsin sorusunun cevabını vereyim." güçlü bir nefes verdim.

"Gölge ben tanıştığımıza hiç memnun olmadım yüzbaşım." masada duran kahveyi aldım ve koltuğa oturdum. Sigara olsa iyi olurda ama buna şükürdü.

"Sen" Karan yüzbaşının konuşmasını böldüm.

"Kahve güzelmiş kimin bu?" fırtına öncesi sakinliği vardı bende.

"Benim komutanım." Selçuk'a göz kırptım.

"Bendensin demek." Karan yüzbaşı şokla konuştu kenarda .

"Neler olduğunu açıklayacak mısın?" kahveden bir yudum aldım.

"Gayet açık bence yüzbaşım. Eski Asena yok şuan karşınızda ve herşey daha yeni başladı, şaşırmayın diye diyorum." kahveyi tepeme dikip kalktım.

Daha yeni başlamıştım. Gölgeydim ben ve bir intikam yemini etmiştim. Onlar böyle istemişti bende öyle olmuştum. Sabrımı sınarlarsa hiç tanımadıkları birine dönüşmem gayet normaldı. Çünkü ben zaten bir kumarcının ve dünyanın en kötü insanıyla büyümüştüm.

Haliyle huy edinmiştim. Kötülükse kötülük, oyunsa oyun, dişse diş, gözse göz, kumarsa kumardı...

_____________________________
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

Bölüm nasıldı?

300 oy

Karan'ın pişman olması?

Buse?

Burçak?

Poyraz?

En sevdiğiniz kısım?

Diğer bölümde ne olacak?

Beklettiğim için özür dilerim.

Dediğim gibi iki hafta ara veriyorum sonra tam gaz devam.

Yeni kitabım bomba gibi geliyor eğer kanalda daha fazla kişi olursak ufaktan spoiler yayınlamaya başlayacağım.

https://whatsapp.com/channel/0029VaW35k65fM5cpbsWXJ01

Kanal linki, sizi bekliyorum ve orada daha aktifim.


Asena niye yumruk attı sorusunun cevabı yukarıdadır.

Sizi seviyorum, kendinize iyi bakın.

2222 kelime

Bölüm : 22.06.2025 21:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...