
20.bölüm
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
İyi okumalar.
_____________________________
Hayatım boyunca sevdiklerimi kaybetmekten korkmuştum, kaybetmiştimde zaten ama hiç kendimi kaybeder miyim diye düşünmemiştim.
Dinlenme odasının kapısına geldiğimde kapıda bana bakan Agahla karşılaştım.
"Asena." Şok içindeydi.
"Agah." Bir anda sarılmasıyla neye uğradığımı şaşırdım. Arkadakiler büyük ihtimalle dedikodumu yapıyordu.
"Araba patlamıştı." Ayrıldık ve koridorda yürümeye başladık.
"Patladı." Hakan'ı kaybetmiştik, abimi kaybetmiştim...
"Nasıl kurtuldun?" Çayları aldık ve dışarı çıktık.
"Arkamdaki araba patladı benim olduğum araba değil. Son dakika başkan beni yanında istemişti." Çaydan bir yudum aldım. Başım fena halde ağrıyordu. Acilinden bir sigara bulmam gerekiyordu.
"Sigara var mı?" Cebinden çakmakla paketi çıkardı.
"En son içmiyordun." Buruk bir şekilde gülümsedim.
"En son timim vardı Agah..." Önüne döndü. Yakıp içime çektim ve paketi Agah'a verdim.
"Sen yaşıyorsun peki ya Hakan?" Dışarı üfledim o da bir dal alıp yaktı.
"Abim öldü." O belki bana inanmamıştı ama bana uyuşturucuyu bıraktıran oydu. Bazı şeyler için çok geçti...
"Hep küçük bir kız kardeşinden bahsederdi. O sendin değil mi?" Başımı salladım. Çaydan bir yudum aldım.
"Ne kadarını anlattı?" Sürekli ölümü geliyordu aklıma.
"Sana inanmadığını, pişman olduğunu ve babanın dö-" sözünü tamamlamasını istemedim.
"Sus Agah." Bana tekrar sarıldı.
"Nasıl dayandın?" Nasıl dayanmıştım?
"Sesimi çıkaramazdım ki." Daha çok döverdi o zaman. Ayrıldım ondan bu kadar duygusallık yeterdi. Çayı tepeme diktim.
"Neyse benim Buse'ye gitmem gerekiyor." Sigarayı çöpün üstündeki küllüğe bastım ve hızlıca yanından ayrıldım.
Sert adımlarla karargahın koridorunda ilerliyordum. Bir bakan bir daha dönüp bakıyordu. Odamdaki telefonumu büyük ihtimalle Buse almıştı. Kimliğimi ve silahımı albaydan almıştım zaten.
Odama uğramadan karargahtan çıktım, Buse'nin evine doğru yürümeye başladım. Üstümdeki üniforma dikkat çekiyordu. Ben bir Türk askeriydim işte bu cümle için canımı verirdim.
Buse'nin evinin önüne geldiğimde evde mi diye bakındım. Arabası evin önünde olduğa göre evdedir deyip binanın şifresini girdim, asansöre doğru yürüdüm ve düğmesine bastım. Asansör geldiğinde Buse'nin evinin olduğu kata bastım.
Asansör açıldığın Buse'nin ziline bastım. Kapı açıldı, gözleri ağlamaktan şişmiş bir Buse çıktı karşıma. Bana uzun baktı ve çığlığı bastı. Ben ne olduğunu anlamadan kapı üstüme kapandı. Cidden bu kızın eşi benzeri yoktu.
Kapıyı tekrar açtı, tekrar kapattı.
"Allahım en son delirdim!" Evin içerisinde bağırıp bütün duaları okuyordu.
"Buse kapıyı açacak mısın?" Buse bir çığlık daha attı.
"Bu hayalet benle konuşuyor. Allahım bi daha birini dövmeyeceğim lütfen sustur şunu!" Sabır çektim. Hayır, gitmemi değil susmamı istemesi tuhaftı.
"Buse hayalet değilim ben!" Buse küfretmeye başladı.
"Siktir lan ordan!" Hayalete küfreden arkadaşım vardı.
"Buse bi kapıyı aç gerçek olduğumu kanıtlayım!" Buse kapıyı açtı. Hemen kapatmadan içeri girdim.
"Allahım bu yürüyor!" Buse dehşetle bana bakıyordu.
"İnsanım çünkü gerizekalı!" Çıkıştığımda dedikoducu teyzeler gibi ağzını kapattı.
"Sinirlenebiliyor da." Koluma işaret parmağıyla dokundu ve çığlığı bastı.
"Bunun içinden elim geçmiyor bende mi hayalet oldum?!" Biri şu gerizekalıya insan olduğumu söyleyebilir miydi?
"Buse şehit olmadım ben." Buse'nin jeton köşeli olduğu için beş dakika sonra anlamıştı.
"Asena!" Bana ağlayarak sarıldığında bende ona karşılık verdim. Hayaletten Asena'ya terfi etmiştim çok şükür.
"Ama şehit oldu dediler." Burnunu çekerek benden ayrıldı. Başlıyorduk.
"Sen niye ölüyorsun lan!" Ölebilmek için Buse'den izin almayı unutmuştum tabi. Cevap vermeye uğraşmadım bile.
"Bana bak bir daha ölürsen seni öldürürüm." Göz devirdim. Biraz imkansız gibiydi (!)
" Gözlerini oyarım senin gerizekalı!" Bağırarak bana tekrar sarıldı.
"Döverim seni Buse. Tamam artık." Kafama indirdi.
"Kes lan!" Birazdan dayak yeme ihtimalim vardı.
"Daha Burçak'a söylemedim." dediğimde Buse sırıttı.
"Markete gönderdim onu gelir birazdan." Birlikte mi kalıyorlardı?
"Niye birliktesiniz?" Buse beni salona sürükledi.
" Poyraz da işe gitmiş, abimde işe gitti. Yalnız kaldığını öğrenince kahvaltıya çağırdım." Başımı salladım.
Anahtar sesi geldiğinde ayaklandım. Burçak biraz ürkütüyordu beni.
"Burçak elindekileri bırak salona gel!" Buse'ydi.
"Tamam!" Burçak kapının ağzına geldiğinde şok ifadeyle bana baktı.
"Bana bak yelloz hayalet misin nesin bu sefer seni öldürürüm." Üstüme atıldığında tepki vermedim.
"Lan, bu kaybolmuyor!" Dehşetle bağırmıştı.
"Burçak gerçeğim ben." Suratıma baktı bir süre.
"Ben mi ölüyüm yani?" Akıllısı bulmazdı ki.
"Hayır, Burçak sen yaşıyorsun." Üstümden kalktı.
"Sen ölüsün o zaman." Yaşıyacağım niye akıllarının ucundan geçmiyordu.
"Ben ölmedim." Burçak, Buse'ye yaklaştı.
"Hayaletler konuşur mu?" Buse cıkladı.
"Asena ölmemiş." Burçak beni alıcı gözüyle süzdü.
"Abla, sen gerçeksin." Gözünden bir damla yaş aktı.
"Ablam." Koşarak gelip bana sarıldı.
"Sözünü tuttuğunu biliyordum." Ağlayarak ve hızlı konuşuyordu.
"Ben ne zaman sözümü tutmadım ablacım?" Daha sıkı sarıldım ama kolum acımıştı.
"Abla gitme bir daha seni çok özledim." Başını boynuma gömdü.
"Gitmem ablam." Biz şuan Burçak ve Asena değildik, abla ve kardeştik.
"Gel kumam ,gel sende sarıl." Burçak, Buse'ye demişti.
Üçümüz sarılırken aklıma daha çok kişiye yaşadığımı söylemem gerektiği geldi.
"Gidiyorum ben." Ellerini bellerine teyze edasıyla koydular ve kaş göz yaptılar.
""Nereye?"" Cehennemin dibine.
"Daha haber vermem gerekenler var." Buse gözüyle kapıyı gösterdi.
"Düş önüme beraber gideceğiz." Bakışları ağzıma sıçacakmış gibi olduğu için onaylamak zorunda kalmıştım. Ruh halleri çok çabuk değişiyordu. Üstlerini giyinmek için gittiklerinde bağırdım.
"Buse gelirken telefonumuda getir!" Telefonumu getirdi ama şimdi açmak gibi bir planım yoktu.
Buse'nin arabasıyla gidecektik. Çıktık ve Buse'nin arabasına yürüdük.
"İlk abime gidelim." Buse'yi onayladım. Karakola sürmeye başladı.
Üçümüzde sessizdik.
"Bensiz ne yaptınız?" dedim sessizliği bozarak.
"Karan denen senin komutanın varya." Başımı salladım.
"Ben boğazladım o salağı." Kardeşim olduğu çok belliydi.
"Ben gelir gelmez yüzüne yumruğumu geçirdim." Bana baktılar ve önlerine döndüler.
"Ben masum masum takılıyordum."Bakışlarımız Buse'ye döndü. Burçak öyle mi der gibi baktı.
"En son asit kuyusunda eritmeyi planlıyordun." İtiraz etmeye başladı.
"Planlıyordum ben uygulamadım ki." Doğru söylüyordu.
"Tamam savcı hanım demedik birşey." dedi Burçak. Kalanında yolculuğumuz sessiz geçmişti.
Karakola geldiğimizde arabadan indik. Karakolun önüne geldiğimizde kapının önündeki polis bizi süzdü.
"Kime baktınız?" Buse kimliğini gösterdi.
"Savcım." İçeri girdik. Bütün karakol bize bakıyordu.
"İçeridedir." Buse ve ben karakola çok düştüğümüz için Çağrı abinin odasını çok çabuk bulmuştuk. Odaya girdiğimizde başını kaldırmadı bir süre.
"Evrakları masaya bırak." Koltuğa oturdum.
"Bakmaya tenezzül bile etme sen zaten." Başını kaldırdı ve bana baktı.
"Asena." Hemen ayaklandı ve bana sarıldı.
"Şehit haberin verildi." Bende ona sarıldım.
"Dokuz canlıyım ben unuttunuz mu?" Burçak göz devirdi.
"Bağırdığım için özür dilerim." Biraz süründürecektim.
"İstediğim bir şeyi yapmadan kabul etmem." Sinsice gülümsedim.
"Ne istiyorsun?" Biraz düşünecektim çünkü iyi bir zamanlama iyi bir süründürmeydi.
"Düşüneceğim." Çağrı abim kahve söylemişti bizde bir süre oturmuştuk.
Buse'nin ve Burçak'ın beni görünceki hallerini anlatıp gülmüştüm. Çağrı abi nasıl yaşadığımı sorduğunda meslek sırrı deyip kapatmıştım konuyu.
"Ben kalkıyorum daha öz aileye haberi vermedim. Dedem bey korgeneral olduğu için biraz götüm tutuştu şuan." Çağrı abi haline gülmüştü.
"Tamam yarın gel diyeceğim olmaz. Yarın değil sonraki gün kahvaltıya gel hasret giderelim." Onaylayıp kalktım tabi peşimden yandaşlarımda geliyordu.
"Şimdi senin ailene mi gidiyoruz?" Burçak hep bir aile istemişti küçükken ve sahip olmuştu şimdiyse benim ailem olmasını istiyordu çünkü ailesizliği en çok biz biliyorduk...
"Ailem değil onlar." demiştim ama gözlerime baktığında ne düşündüğümü anlamıştı. O benim kardeşimdi beni anlardı.
"Hadi!" Buse arabaya bindiğimizde hemen çalıştırdı.
"Nerde olduğunu biliyor musun?" Buse onayladı beni.
"Odasındaki dart tahtasında senin abilerin fotoğrafları asılı. Evin yerini nasıl öğrendiğini bende bilmiyorum." Buse omuz silkti. Normal insan yoktu çevremde. Evin önüne geldiğimizde bir sürü araba vardı. Korgeneral toplamıştı bütün sülaleyi.
"Aşirettiniz değil mi?" Burçak ıslık çaldı.
"Maalesef Burçak." Kapıdaki korumadan bozmalar beni gördüğünde ilk bi şaşırdılar sonra kapıyı açtılar.
İçeri girdiğimde bütün sülale bahçedeki koltuklara oturmuşlardı.
"Merhabalar Öztürk ailesi!" dedim bağırarak. Bakışlar bana döndü ve kadınlar teker teker bayılmaya başladı.
"Bowling gibi devriliyorlar." Burçak'ın söylenmesiyle Buse'yle güldük.
"Sus ciddi bir ortamdayız." demiştim ama bende gülüyordum. Koltukta oldukları için bayılsalar bile çok sıkıntı yoktu.
"Gidip yardım etsek mi?" Buse'ydi.
"Edelim bence." Bir anda bir ses geldi.
"Halacımm!" Yalın bana doğru koşturarak geliyordu. Çömelip sarıldım. Diğerleri donmuştu sanki.
"Ben geleceğini biliyordum." dedi ve diğerlerine dönüp dil çıkardı ve nah çekti.
"Yalın çok ayıp." dedim ama Burçak ve Buse kahkaha atmaya başladı.
"Sen benim favorimsin çocuk." dedi Burçak. Ona sert bir bakış attım. Yalın'ı kucağıma alıp yanlarına gittim.
"Eşşek herifler boşuna mı tıp okudunuz kalkın!" Korgeneralin bağırmasıyla tıpçılar ayaklandı. Korgeneralin yanına gittim ve Yalın'ı bırakıp tekmil verdim.
"Yüzbaşı Asena Yıldırım / İstanbul emret komutanım!" Gülümsedi ve kendine çekti.
"Gel buraya deli kız hepimiz çok korkuttun." Sarıldığında bende sarıldım.
"Bana sarılmayacak mısın o kadar göreve çıktık?" Demir binbaşının sesiyle korgeneralden ayrıldım. Korgeneral ters ters Demir binbaşıya baktı.
Binbaşıya da sarıldım.
"Anahtarımı ceplemişsin yine." Gülümsedim.
"Sen kalabalıkla gelirsen bana da anahtarını cepleme hakkı düşer hacı." Bizi ayıran daha hiç görmediğim erkek bir çocuktu.
"Çık Demir ya!" Demir binbaşıyı ittirmişti.
"Oğlum niye ismimle sesleniyorsun sen?" Çocuğun yanına çömeldim.
"Seninle tanışamadık Asena ben." Elimi uzattım.
"Bende Buğra bak Yalın bende tanıştım işte." Yalın'ı kıskandırıyordu. Bu çocuklar büyüyünce çok fena olacaklardı. Yalın ve Buğra tartışmaya başladıklarında yanlarından ayrıldım.
"Asenam!" Anne hanım neredeyse üstüme atladığında ona da sarıldım. Tüm sülaleyle sarıldıktan sonra Buse ve Burçak'ı tanıttım.
"Kardeşlerim Buse ve Burçak." Atakan sanki onu dört kişiyle aldatmışım gibi baktı.
"Diğer aile geldiğinde yoklardı." dedi Aral (psikolog abi)
"Bizim kardeş olmak için kan bağına ihtiyacımız yok." Burçaktı konuşan. Atakan biraz rahatlamıştı. Buse kulağıma fısıldadı.
"Senden iki hafta büyüğüm." Gözümü devirdim. İki haftanın hesabını yapıyordu bana. Koltuklara oturmuştuk biz üçlü yan yana dizilmiştik.
Telefonumu açtığımda bir sürü arama vardı. Açar açmaz Karan yüzbaşıdan mesaj düştü.
"Ne yazmış gerizekalı?" Burçak telefonu elimden çekti.
"En son sen bunu haklamadın mı?" Buse konuşmuştu.
"Buse haklıydı bunu asitle eritmeliydik." Başımı kaldırdığımda bize sanki deliymişiz gibi bakanlarla karşılaştık.
"Ben demiştim." dedi Buse bakışların farkında olmadan.
"Kendinej benzetmişsin." Demir binbaşıydı.
"Ne sandın?" Anne hanım konuştu.
"Kal bugün." Eda ablayı daha söyleyecektim ve şehitliğe gidecektim...
"Kalamam birine daha haber vermem lazım sonra bir yere daha uğrayacağım." Sözde abiler bir bozulmuştu ve Demir binbaşı onları gülerek izlemişti.
"Birazdan geleceğim geldiğimde hazır olun. Burçak ver sende telefonumu." Elinden çektim ve Eda ablayı aradım. Yavaşça uzaklaşmaya başladım.
"Eda abla."
"Asena." Şaşırmıştı sesinden belliydi.
"Onların yanına gittiğini zannettim." Buruk bir şekilde gülümsedim.
"Gidemedim abla..." Burun çekme sesi geldi.
"Gitme Asena ben Fıratımın emanetini toprak altına vermek istemiyorum. Toprak aldığını geri vermiyor..." Timimi özlemiştim...
"Abla evdeysen uğrayacağım." Aslında evde olup olmadığını öğrenmek için aramıştım. Kadın Mitte çalışıyordu sonuçta.
"Evde değilim ama yarın geçeceğim. Duru da özledi seni. Yarın bize gel diyeceğim ama olmaz. O zaman ertesi gün akşam bendesin." Onayladım ve kapattım.
Şehitliğe gidecektim onları çok özlemiştim...
Bizimkilerin olduğu yere yürümeye başladım. Yanlarına geldiğimde ayaklandılar.
"Siz eve geçin benim bir yere gitmem lazım." Bütün sülale göreve gideceğimi zannederek bana baktıklarında konuştum.
"Göreve gitmiyorum bir arkadaşa uğrayacağım." Hepsi derin bir oh çekti.
"Yine gel ama." Anne hanımdı.
"Gelirim." Evden üçümüzde çıktık.
"Şehitliğe mi?" Başımı salladım. O sırada Aral bizi durdurdu.
"Telefonun kalmış." Burçak teşekkür edip telefonunu aldı.
Aral'dan (psikolog olan abiden)
Asena'nın gözünde geçmeyen bir ateş ve yorgunluk vardı. Yüz ifadesinden hiçbir şey anlayamıyordum ama gözleri her şeyi ele veriyordu. Kız kardeşimi çok yormuşlardı...
Şehit haberini aldıktan sonra yıkılmıştık. Ben bir daha kardeşimi kaybetmek istemiyordum. Bartu ve Demir abiyle iyi anlaşıyorlardı. Aynı abi kardeş gibiydiler.
Bahçedeki ailemin yanına gittiğimde Oğuz (psikolog kuzen) konuştu.
"Çok iyi arkadaşlıkları var." Asit konusunu diyordu. Gülüşmüştük.
"Şehitlik falan diyorlardı giderken Demir abi sen biliyorsundur." Demir abinin gözlerine hüzün çöktü. Tanıdıkça daha rahat okuyordum gözlerini.
"Fazla merak iyi değildir Aral kurcalama. Kendi isterse anlatır." Sessizlik çökmüştü. Ne yaşamıştı bu kız? Birini şehit verdiği belliydi ama...
"En son karakolda nasıl paketlemişti hepsini." Babam yine başlıyordu.
"Abi sizin tavuk mevzusu ne ya?" Uraz (demirin en küçük kardeşi liseli) söylemişti. Demir abi dedemle bakıştı ve büyük ihtimalle dedemde merak ettiği için onayladı.
"Biz o gün göreve gittik ya." Acun gibi bekletiyordu.
"Biz teröristi yakaladık tamam mı? Teröristte ne isterseniz yaparım falan yalvarıyor işte. Asena da buna gıdakla dedi." Yapmıştı yapacağını.
"Gerizekalıda gıdakladı." Biz gülüyorduk.
"Çok yaratıcı." dedi Atakan gülerken.
"Sen daha diğer vukuatlarını duymamışsın." Dedem anlatmaya başladı.
"Bi kere göreve gittik. Hani ne yapabilir demi? Yılanı aldı koydu cebine sonra yakaladık tabi itin birini. Doladı yılanı itin boynuna. Görev dönüşüde yılanı elinde gezdiriyordu ben bunu çok sevdim diye." Kahkaha atmıştık.
"Gelirkende olay çıkarmış zaten itin anlına lakabını yazıp helikopterde fırlatmış." Dedem anlattıkça hayran kalıyordum. Görev gizliliği demişlerdi ilk başta ama anlatmamak için yaptıklarına adım kadar emindim nedense.
"Öyle bir asker yani." dedi dedem.
"Onu çözemezsiniz bazen en acımasız olur bazende en merhametli olur." dedi ve konuyu kapattı. Şuan daha çok merak ediyordum Asena'yı.
Asena'dan
Şehitliğe gittiğimde etraf dönüyordu ama yinede timimi buldum ve oturdum yere. Üç şişe biradan sonrasını hatırlamıyordum. Yarın timimin şehit olduğu tarihti
İçime bir gülme isteği doğru ve kahkahalarla gülmeye başladım. Bir anda aklıma şuan arkamı yasladığın timim geldi ve göz yaşlarım sessizce aktı. Sesli ağlayamazdım hiçbir zaman...
"Aras hani Hakan demiştim ya o da gitti, o da sizinle gitti... Ben lanetliyim bence." Buruk bir şekilde güldüm.
"Kolumu deldi itin biri ve galiba mikrop kaptı. Benim bunu size söylememem gerekiyordu." Göz yaşlarım durmuyordu.
" Fırat abi bugün Eda ablayla konuştum. Duru oldu kızınızın adı ve çok tatlı biliyor musun?" Elimle gözlerimi sildim.
O sırada telefonum çaldı, zar zor buldum. Arayanı göremeyince açıp kulağıma dayadım.
"Kimsiniz?" Bir süre durdu ya da bana öyle geldi.
"Karan ben." Şu gerizekalı arıyordu.
"Niye aradınız?"
"Asena ağladın mı sen?" Göz devirdim.
"Sizi ne kadar ilgilendiriyor?"
"İçmişsinde." Nası anlamıştı ya.
"Evet."
"Siz niye aradınız? Bir dakika durun biliyorum galiba." Düşünüyormuş gibi yaptım.
"Pişmansınız değil mi?"
"Pişmanım Asena." Ne demişti?
"Ne?" Açık açık söyleyeceğini tahmin etmiştim.
"Özür dilerim Asena, ben sana çok kötü davrandım içimdeki pişmanlık beni bitirdi ve ben daha fazla böyle yaşamayacağım." Güldüm.
"Özür dileyince geçiyor mu her şey?" Cevap gelmeyince sesimi yükselttim .
"Geçiyor mu yüzbaşım?!"
"Geçmez değil mi?"
"Geçmiyor yüzbaşım." Hakan'a affetmem demiştim ama affetmiştim... Ben onu affettiğimde o kanlar içindeydi... Çok özür dilemiştim ama dirilmemişti.
"Nerdesin onu söyle bari?" Nerdeydim?
"Kardeşlerimin yanında." Benim kardeşlerimdi onlar.
"Kardeşlerin mi?" Başımı çok dönüyordu.
"Buse'ye veya Burçak'a söyle ikisinden biri gelsin." Telefonu yüzüne kapattım.
Timim gitti, Hakan gitti, bebeğimin olma ihtimali gitti... Benim geriye sadece acılarım kaldı...
Elimi bu sefer karnıma koydum. Kendime ait bir çocuğumun olmasını çok isterdim.
Ben öylece ağladığımda birinin omzuma dokunduğunu hissettim. Başımı kaldırdığımda Burçak'ı gördüm.
"Burçak..." Karnımdaki elimi gördü. Burçak anladı beni. Bana sıkıca sarıldı.
"Asya." Karan yüzbaşıda burdaydı.
"Ne oluyor?" Karnımdaki elime baktı. Ben cevap verdim.
"Timimin ölüm yıldönümü..." Başını salladı. Kaşlarıyla elimi işaret etti.
"Yaralı mısın?" Başımı hayır anlamında salladım.
"O zaman hamile falan mısın?" Buruk bir şekilde gülümsedim. Söylediğime büyük ihtimalle pişman olurdum.
"Benim çocuğum olamaz ki."
______________________________
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
Nasılsınız?
Biraz ara vermiştim ama geri döndüm.
Bu sefer 360 oy olsun.
Bölüm nasıldı?
Karan'ı biraz daha süründüreceğim sizce ne yapabilirim?
Burçak?
Buse?
Hayalet kısmı?
Diğer bölümde ne olacak?
Eda abla?
Buğra?
Yalın'ın yine nah çekmesi?
Sizi seviyorum, görüşürüzzz.
2336 kelime
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.21k Okunma |
1.18k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |