
23.bölüm
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
350 oy
İyi okumalar.
____________________________
Elindeki flaşla bize bakıyordu. Burda ne işi vardı?
"Ne işiniz var burada?" Kartal abimdi.
"Size küçük bir iyilik yapmaya geldim." Elindeki flaşı abime verdi ve gitti. Ne olduğunu anlamamıştık. Kartal abim flaşı incelerken üstünde siyah bir gül simgesi olduğunu fark ettik.
"Ne oluyor?" Ben konuşmuştum.
"Bilmiyorum. Alp bilgisayarı alda gel." Kartal abimin konuşmasıyla Alp abim bilgisayar almaya gitti.
"Belki virüslüdür nereden biliyoruz?" Barlas abimdi.
"O kadar aptal değildir." Demir abi haklıydı o kadarda aptal olamazdı herhalde.
Alp abim bilgisayarla geldiğinde Kartal abim bilgisayarı alıp koltuğun önündeki masaya koydu ve kendisi koltuğa kuruldu.
Flaşı aldı ve bilgisayara taktı. Bizde koltuğa kurulduğunuzda bir video açıldı. Videoda küçük bir kız vardı. Ama bir adam onu kemerle dövüyordu. Kızın bedeni kanlar içindeydi. Adam durmadan dövüyordu.
"Küçük oruspu!" Döven adam bağırıyordu.
Küçük kızın sesi soluğu çıkmıyordu. Sanki acıya alışmış gibiydi...
Bu görüntüler neydi, niye bize izlettiriyordular? Kızın hafif inlemesiyle yüzümü ekşittim. Kim bilir ne kadar canı yanmıştı?
Başka bir görüntüye geçti daha küçüktü bu sefer kız. Bu sefer bağırıyordu çığlık atıyordu.
"Bu ne?!" Barlas abim konuşmuştu. Biz dehşet içinde izliyorduk. Kızın yüzü gözüktüğünde hepimiz anlamıştık kim olduğunu.
"Asena!" Demir abi konuştuğunda Kartal abim görüntüyü duraklattı.
"Ne oluyor lan?!" Kartal abim görüntüyü yakınlaştırdı. Gerçekten Asena'ydı. Bir süre görüntüyü ilerletmedi Kartal abim. Yavaş yavaş biz sindirdikten sonra görüntüyü açtı.
Bu sefer mobese görüntüsü geldi. Küçük kızın biri galiba Asena elindeki bıçakla bir eve tırmanıyordu. Başka bir kayda geçti. Devamıydı. Bir odaya girdi ve yine kayıt değişti. Odaya girmesinden devam ediyordu. Odaya girdi ve elindeki bıçakla yatakta olan bir adamı bıçakladı. Adam acı içinde bağırırken bir ses duyuldu.
"Burçak kaç!" Burçak kimdi? Bir anda yatakta olan adamın altından bir kız çıktı. Adam ayaklandığında kızlar el ele tutuştu ve kapıya doğru koşmaya başladı. Hepimiz dehşet içinde izliyorduk. Çok küçüktüler daha...
Kapıya geldiklerinde adam küçük Asena'yı yakaladı.
"Abla!" Asena'ya abla diyordu Asena'nın Burçak dediği kız. Asena'nın kardeşi mi vardı? Asena masada bulunan vazoyu adamın kafasında parçaladı can havliyle. Adama yere devrildi.
Asena diğer kıza yetiştiğinde görüntü değişti. Asena'nın küçük ellerini tuttu ve kızmış tavaya bastırdı. Bu canilikti. Asena çığlık attı acı içinde ama ellerini kaldırtmadı o adam.
"Seni uyarmıştım çikolata yok diye!" Bunu sadece çikolata için mi yapmıştı. Bedenim taşıyamadım bir an ve koltuğa tutundum.
Başka bir görüntüye geçti.
Karnına, kasıklarına tekmeler savuruyordu. Başka bir görüntüye geçti. Küçük Asena kollarında kan içinde bulunan kız için ağlıyordu. Kanlar içinde olan kız Asena'nın Burçak dediği kızdı. Kenarda küçük bir kekin üstünde mum vardı...
Başka bir görüntüye geçti Asena'nın üstünde o adam vardı ve... Ben görüntülere dayanamayıp gözlerimi kapattım.
""SİKTİR!"" Odada bulunan herkesten çıkan tek sesti. Yanağımda hissettiğim yaşla ağladığımı farkettim. Gözlerimi açtığımda bütün herkesin gözlerinin dolduğunu fark ettim.
Abimgil koltuktan bir hışımla kalktılar.
"BUNLAR NEYİN NESİ LAN!" Kartal abim tekrar oturdu ve dizini sallamaya başladı. Yalvarma seslerine dayanamayıp Kartal abim görüntüleri ilerletti.
Bu görüntü yeniydi Asena'nın büyümüş haliydi. Üstü başı kan içindeydi. İşkence olduğu belliydi. Bağlı oldu demirleri kopardı ve kaydın dışına çıktı. Bir süre sonra biri kamerayı aldı ve başka yere götürdü. Kamera hala kayıttaydı.
"İş birliği yapmak güzeldi." dedi bize flaşı getiren adamın ses tonuydu.
"Her zaman." Asena çığlık çığlığa bağırıyordu, ağlıyordu. Dağda bir şeyler topluyordu. Kendiside yaralıydı. Daha dikkatli baktığımda insan uzuvları olduğunu gördüm.
Kayıt bitti ve bende bittim. Hepimiz bitmiştik. Bu kadarı çok fazlaydı. Bu insanlık değildi. Buna herhangi hiçbir insan dayanamazdı. Bu...
Bir süre sessizlik oldu. Sessizliği bozan Aral oldu.
"Bu kadarı fazla abi bu canilik." Dehşet içindeydik hepimiz.
"Gerçekten timinin tek bir uzuvunu orada bırakmadan yaralı halde toplamış." Demir abi inanamıyormuş gibiydi. Bunlar ağırdı, çok ağırdı. Dayanılmazdı, dayanılamazdı.
Hepimiz büyük bir şok içindeydik. Bunlar neydi?
"Abi bu görüntüler oynanmıştır. Bunları yaşayan bir insan hayatına devam edemez." Alp abim hala bilgisayara bakıyordu.
"Adam nereye kayboldu?!" Koltukta oturanlar bir hışımla ayaklandı. Aral onları durdurdu.
"Sizce öğrendiğinizi fark etmez mi o zaman? Kendi anlatana kadar bekleyin." Mantıklı bulmuş olmalılar ki oturmuşlardı. Bense hala görüntüleri aklımdan çıkaramıyordum.
"Hiçbir şey çaktırmayın. Kendi anlatsın. En azından daha iyi hisseder." Aral en mantıklı konuşanımızdı aramızda.
"Çaktırılmayacak gibi mi sence? Kadın asker, asker! Bunlar hafif şeyler mi? Biz daha etkisinden çıkamadık o yaşamış!" Beni haklı buldukları için cevap vermediler.
"Şimdi sonuç olarak ne olacak?" Kartal abim sormuştu.
"Eskisi gibi davranacağız." Bu çok zor olacaktı.
"Hiçbir şey yapmadan mı?" Alp abimin sorusuna yine olumsuz bir cevap geldi.
"Birilerini dövmeden en azından şimdilik." Kartal abim hepimizi bebe gibi yatağına göndermişti ama hiçbirimizin uyuyamayacağına emindim.
Asena'dan
Sabah uyandığımda üstümde olan yorgunluk bir anda kalkıp gitmişti sanki. Dünü hatırladığımda maçı kaçırdığımı fark ettim.
Telefonumu açtım ve dünki maçın kaç kaç bittiğine baktım. Biz kazanmıştık. Saate baktığımda öğlen olduğunu fark edip hızlı bir şekilde ayaklandım. O sırada kapı açıldı.
"Geç kaldım!" Kapıdaki Demir binbaşıydı.
"Raporlusun." Gözlerimi devirdim.
"Yeter ama ya." Demir binbaşı niye burdaydı.
"Sende mi izinlisin?" Başını salladı.
"Yemek hazır." Başımı salladım ve telefonumu cebime atıp Demir binbaşının peşine takıldım. Aşağı indiğimizde diğerlerininde morali bozuk gibiydi. Hepsi niye burdaydı ki, işleri güçleri yok muydu?
Masaya oturduğumda hiçbirinden ses soluk çıkmıyordu. Yemek yerken gözüme köşe masadaki bilgisayar takıldı. Flaş takılıydı ve flaşta siyah gül vardı. Bir anda öksürmeye başladım.
Yapamazdı, yapmazdı. Yapar mıydı?
Aklımdan binbir tane düşünce geçiyordu. Öksürüğüm kesildiğinde diğerlerine göz ucuyla baktım. Hiçbiri uyumamıştı. Göz altlarından belliydi.
"Ciddi olamazsın." deyip ayaklandım. Bilgisayara ilerledim ve açtım.
"Flaş benim ve dosya gizli bir dosya." Savcıydı bu. Alaylı bir gülümsemeyle baktım.
"Aptal değilim." Bilgisayarı açtım ve görüntüleri izlemeye başladım. Küçük Asena vardı bütün görüntülerde. Baştan sona izledim ve izlerken yüzümde hiçbir mimik yoktu. En sondaki görüntüye geldi sıra. Yine ben vardım ama bu yeniydi. 3 yıl öncesine aitti.
Demirleri koparttığım, kaçtığım ama ben tek bir şeye takıldım. Bir konuşmaya.
"İş birliği yapmak güzeldi."
"Her zaman." Topalla ve insan müsveddesinin konuşması. Tekrar aldım o tarafı. Bu işin içinde o da mı vardı?
"İş birliği yapmak güzeldi."
"Her zaman." Değişmiyordu. Tekrar aldım.
"İş birliği yapmak güzeldi."
"Her zaman." Defalarca başa sardım ama değişmedi. Telefonumu çıkarıp Eda ablayı aradım.
"Müsait misin?" Ben nasıl yaşatmıştım o adamı hemde üç yıl boyunca?
"Müsaitim?" Flaşı bilgisayardan çektim.
"Buluşalım mı ve gelirken bilgisayar getirir misin?." Beni onayladıktan sonra kapattım.
"Daha ne kadar saklayacaktınız?" Başlarını önlerinden kaldırmıyordular.
"Bu ne zamandır sizde?" Aral cevapladı.
"Dünden beri." Cevabı alınca alaylı bir gülümseme sundum.
"Cidden saklayabileceğinizi mi düşündünüz?" Başımı iki yana salladım ve dış kapıya doğru çıktım. Üstümde dün gece ne giydiysem o vardı.
Koşarak gittim buluşacağımız kafeye. Daha da hızlanarak kafeye geçtim. Kafenin önüne vardığımda nefes nefese kaldım. Eda abla beni gördüğünde yanıma geldi.
"Asena ne oldu?" Kendime geldiğimde içeri geçtik.
"Abla tek kişi değilmiş." Anlamayarak baktı.
"Şehit edenler tek kişi değilmiş." Eda abla şokla bana baktı.
"Ne demek tek kişi değil?" Bilgisayarı açtım, flaşı taktım. Videoyu biraz ileri sardım.
"Bak burası." Eda abla inanmayıp başa sardı.
"Nerde şuan?" Kaçmıştır.
"Bunu dün gece bırakmış. Büyük ihtimalle bugün başka yere geçecek. Yerini bulmamız gerekiyor." Eda ablanın bütün hırsıyla yapacağına yemin edebilirdim.
"Buluruz." Aklıma bir fikrin gelmesiyle konuştum.
"Bekle Buse ve Burçak'ı çağırıyım. Daha hızlı buluruz." Beni onaylamasıyla Buse'yi aradım.
"Müsait misin?" Bir süre bekledi.
"Evet." Harika.
"Sana attığım konuma Burçak'ı al gel." Başka bir yere geçecektik. Eda ablaya döndüm.
"Arabayla geldin değil mi?" Anahtarı uzattı. Anahtarı ve flaşı aldım. Kafeden çıktık.
"Araba nerde?" Önden ilerletip yeri gösterdi.
İkimizde hızlıca arabaya bindik. Arabayı arada kafamı dinlemek için kullandığım eve sürdüm.
Geçmişimi öğrenmeleri hiç iyi olmamıştı. Ben yaralarımın öğrenilmesini sevmezdim. Bazen sadece hiçbir şey olmak gerekirdi insanların hayatlarında. Birinin yaranı öğrenmemesi için gerekirdi en çok. Sadece uzaktan izlemek daha iyiydi çünkü öğrenirlerse acırlardı ve ben acınacak son insandım.
Hiçbir insan yaralarını iyileştirmek için çabalamazdı. Sadece acırlardı. Bazıları ise bencil ve bir o kadarda şerefsiz olduğu için yaralarını öğrenir ve kim daha iyi deşer o yarayı diye yarışırlardı. O yüzden kimsenin öğrenmesine gerek yoktu.
Hızlıca giriş yaptığımızda arkamızdan bir araba daha girdi. Arabadan indim ve kapıyı kapattım.
"Ne oldu?" Buse ve Burçak yanımıza geldi. Açıklamaya başladım.
"Şu eski baba müsveddesi var ya onu bulmamız gerekiyor." İçeriye doğru ilerledim.
"Nereye kaybolmuş ki?" Burçak'ın sorusuyla Eda abla açıklamaya başladı.
"Dün bir flaş bırakmış. Flaşta şehit edenlerin arasında o da var." Evi açıp içine girdim.
"O yüzden bulmamız gerekiyor." Buse sinsi bir şekilde gülümsedi.
"Elime düştü yani." Daha çok çenesine düşmüştü.
"Aynen öyle." Hepimiz ilk önce odamdan kıyafet aldık. Üstümüzü değiştirdiğimizde evdeki duvarda duran kocaman tabloyu çektim arkasına pano yerleştirmiştim.
Panoya isimleri asmaya başladım. Burçak bilgisayarı alıp araştırmaya başlamıştı. Bende mutfağa gidip kahve yaptım. Tam olarak şöyleydik. Evdeki dört kızın üstünde eşofman, saçlarında topuz, ellerinde kahve panoya isimleri ve fotoğrafları asıyorduk.
Gece iki civarları
"Planı belliydi kaçıcaktı ama niye flaşı verip dikkati üstüne çekti?" Dakikalardır bu sorunun cevabını arıyorduk. Saatin kaç olduğundan hiçbirimizin haberi yoktu. Zaman öyle bir geçmişti ki.
"Karargahtaki hainle bir alakası var. Dosyalar tuhaf." Eda abla haklı olabilirdi. Panoya tekrar bakıp yerdeki dosyalardan birini elime aldım.
"Ya da bizi bir yere çekmeye çalışıyor." Bilmem kaçıncı sigaramdan içime bir duman çektim.
"Ama niye?" Bu sorunun cevabı yoktu. Dört kadından biri savcı, biri asker, biri mitçi, biri bilgisayar mühendisiydi. Yani dördümüzde ayrı ayrı şeytana pabucunu ters giydirdik ama hala yerine oturmayan birşeyler vardı. Çözülmeyen birşey vardı. Yeri değildi çözemediğimiz neden sorularımızın cevabıydı?
"Abla sen Duru'yla konuştun mu?" Eda abla göz devirdi.
"Hanımefendi anneannesiyle kendi fincanında kahve içiyormuş. Keyiflerini bozmayacakmışım." Gülmeye başladığımıda o da hafif gülümsedi.
Bir çatırtı duyduğumda hızlıca belimdeki silahımı çıkardım. Benimle birlikte Eda ablada çıkarmıştı.
"Şurayı toplayın birileri var dışarda. Ben bakıp geliyorum." Yavaşça üst kata çıktım. Dış kapının oraya bakan balkona geldiğimde aşağıda muhteşem üçlüyle karşılaştım. Yanlarında bir kişi daha vardı.
"Demir binbaşım ve muhteşem üçlü ne işiniz var burada?" Silahımı onlara doğrultmuştum. Cevap vermelerini beklemeden aşağı indim.
"Ne olmuş?" Başımı bezginlikle iki yana salladım ve kapıyı açtım.
"Muhteşem üçlüyü dörtlemişler." Demir binbaşı, Karan yüzbaşı, Çağrı abi, Poyraz binbaşı hepsi kapıdaydı.
"İçeri geçin." Ayakkabılarını çıkarıp içeri geçtiklerinde hızlıca etrafa göz attım. Salonun eski halinden eser yoktu. Dosyalar ve pano kaybolmuştu ama kahveler ve küllük duruyordu.
"Niye geldiniz?" Koltuklara dizildiler.
"Saatin kaç olduğundan haberiniz var mı?" Dördümüzde telefonlarımızı çıkarıp saate baktık.
"Gece iki." Burçak şok içinde konuşmuştu.
"O kadar olmuş mu ya?" Eda abla konuşmuştu.
"Eve geçecek misin?" Kızı olan kadını meşgul etmiştim.
"Yok, Duru zaten uyumuştur." Poyraz binbaşı Burçak'ı gözleriyle süzdü.
"Merak etme kardeşimi yemem." Alayla bir şekilde söylenmemle bana döndü bakışları.
"Saat gece iki ve haber alamayınca merak ettim. Bir tek Asya'dan değil Buse ve senden de haber alamadık." Göz devirdim. Bu heriften nefret ediyordum.
"Hadi sizi anladım Karan yüzbaşım sizin ne işiniz var?" Bakışlar Karan yüzbaşıya dönmüştü.
"Ben ikisine uydum." Koltuğa yayılmıştı.
"Siz dördünüz haber dahi vermeden kızlar gecesi mi yapalım dediniz?" Çağrı abi biraz haklıydı ama yaptığımız şey kızlar gecesi değildi. Demir binbaşı ayaklandı ve tabloya doğru yürüdü. Tabloyu çıkardığında arkasından dosyalar, fotoğraflar ve pano çıktı.
"Kızlar gecesi yaptıklarını zannetmiyorum." Hepsinin bakışı bize döndüğünde cebimden bir sigara çıkardım ve yaktım.
"Baya kızlar gecesi olmuş." Karan Yüzbaşı kalkıp bizim Eda ablayla işkence yaptığımız adamın fotoğrafını aldı. Bunu ne ara çekmiştik ya? Fotoğrafı bize doğru çevirince keyifle gülümsedim.
"Peki herşey tamam ama bu ne?" Eda ablada resme bakıp sinsi bir şekilde güldü.
"Fotoğraf." Ciddi misin der gibi baktı.
"İğrenç." Burçak elini ağzına götürdü. Rol yaptığını ve bizim yaptığımızı bildiğini biliyordum.
"Eda ablayla nasıl karşılaştın?" Çağrı abi ciddi bir samimiyetle sormuştu.
"Tesadüf." dedim sadece.
"Eda abla sen nasıl bunlara uydun?" Eda abla omuz silkti.
"Elinizde yeri var zaten daha neyi araştırıyorsunuz?" Demir binbaşı konuştuğunda bende ayaklandım.
"Büyük bir oyunun içindeyiz. Sizin bildiğiniz normal oyunlar değil, bizim bildiğimiz oyunlar." Burçakla göz göze geldim.
"Sizin bildiğinizle bizim bildiğimiz oyunun farkı ne?" Başımı iki yana salladım.
"Son kumar oyunumuzu hatırlamıyor musun? Onların birkaç katı." Dosyaların arasından bir dosya çıkarıp Karan yüzbaşıya verdim.
"Bu ne?" Omuz silktim.
"Küçük bir iyilik." Taylan Söylemez'in şehit düşmesinde parmağı olanlardı. Buruk bir şekilde gülümsedi..
Telefonum çaldığında bilinmeyen numara olduğunu gördüm.
"Hediyem sana ulaşmış." Telefonu açıp hoparlöre verdim. Burçak beni anlayıp bilgisayarın başına kurulmuştu.
"Ne istiyorsun?" Hızlı olmalıydık.
"Dışarı çık konuşacağız ama sadece sen. Yoksa kız ölür." Kız mı?
"Ne kızı lan?!" Diğer taraftan ağlama sesi geldi.
"Adı Duru olan sarışın kız." Eda ablanın kızı Duru'ydu.
______________________________
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
350 oy
Bittii
Nasılsınız?
Asena?
Buse?
Burçak?
En çok üzüldüğünüz kısım. Bu bölümde de olmayabilir?
Muhteşem dörtlü?
Taylan Söylemez...
Eda abla, Asena, Buse ve Burçak dörtlüsü?
En beğendiniz yer?
Favori karakteriniz?
Duru'm benim kurban gitti yazık.
Diğer bölümde ne olacak?
Bana sormak istediğiniz bir şey var mı?
Kitap nasıl ilerliyor?
Alaca'yı okudunuz mu?
Bana tik toktan yazarsanız mutlaka cevap veririm. (biryazarr18)
Bu arada whatsapp kanalı kurdum hatırlatmak isterim. Orda daha aktifim.
https://whatsapp.com/channel/0029VaW35k65fM5cpbsWXJ01
Görüşürüzz.
Kendinize iyi bakın.
Sizi seviyorum.
2063 kelime
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.21k Okunma |
1.18k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |