25. Bölüm

24. Bölüm

biryazarr18
biryazarr18

24.bölüm
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

İyi okumalar.
______________________________

Eda abla korkuyla bana baktı.

"Geliyorum." Hızlıca ayaklandığımda çoktan telefon kapanmıştı.

"Tek başına mı gideceksin?" Karan yüzbaşının konuşmasıyla omuz silkmiştim.

"Sakın peşimden gelmeyin. Yoksa gerçekten yapabilir..." Poyraz binbaşı bağırdı.

"Niye polise haber vermiyoruz?!" Başımı iki yana salladım.

"Polis buna hiçbir şey yapamıyor. Arkasındaki gerçekten güçlü bir isim." deyip hızlıca evden çıktım ve ilerlemeye başladım. Kucağında Duru'yla bana bakan bir adet şerefsiz vardı.

"Bırak kızı!" Kucağından indirdi ama elimi bırakmadı.

"Fazla dikkatsizsiniz." Elindeki düğmeyi gösterdi. Bomba vardı, evde bomba vardı...

"Hayır!" Başımı korkuyla iki yana salladım. Tekrar olmazdı..

"Evet." Diğer elindeki silahı Duru'nun kafasına dayadı. En büyük zaaflarımdan vuruyordu. Küçük kız çocuklarından ve sevdiğim insanlardan...

"NE İSTİYORSUN!?" Duru ağlamaya başladığında içimden bir parça koptu...

"Birşey istemiyorum. Sana acı çektirmek hoşuma gidiyor." Kahkaha attığında içimdeki korku büyüdü.

"Bırak onları istediğin benim." Duru korkmasın diye bağırmıyordum.

"ASENA ABLAA!!" Duru bağırdığında paramparça olduğunu hissettim... Bizi duyamayacakları kadar uzaklaşmıştık. Bu itte büyük ihtimalle kapıları kitletmişti.

"Seç Asena! Küçük kız çocuğu mu, sevdiklerin mi?" Başımı iki yana salladım. Bir seçim yapamazdım. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

"Sen seçmezsen ben seçeceğim." Sol elinde düğme, sağ elinde silah... Sol elinde ölümüm, sağ elinde ölümüm. Seçemezdim. İkiside aynıydı benim için.

"Bırak onları..." Ben Yüzbaşı Asena Yıldırım, sevdiklerini korumayı beceremeyen berbat bir insanım...

"Ben seçeyim o halde." Sol elini kaldırdı...

"Burdan daha kârlı çıkarım bence." Duru'yu orda bıraktı ve yavaş yavaş geri gitmeye başladı. Duru koşarak bana geldiğinde yere çöktüm ve sarıldım.

"Yapma, yalvarırım yapma." Timimden sonra olmazdı. Yaşayamazdım... Zaten yaşamıyordum ama bu sefer gerçekten ölürdüm...

"Annemi özledim, ona gidelim..." Sustum. Duru tekrar konuştu.

"Niye ona gidemiyoruz, yoksa o da babam gibi gitti mi?" Buna verebilecek hiçbir cevabım yoktu.

Benim Duru'ya ikinci bir kez aile borcum olmayacaktı.

Duru kucağımdayken hızla eve koştum. Dış kapı kilitliydi. Kilitli kapıya doğru tüm gücümle bir tekme attım. Kapı açıldığında hızlıca eve girdim.

O esnada kapının önünde duran bir kutu patladı ve konfeti saçıldı her yere. Bir de not kapıdı vardı kutunun içinde. Herkes panik içinde bana bakıyordu.

Duru indi kucağımdan ve Eda ablaya koştu. Benim ağlamam durmuştu. Sakince kutuya bakıyordum...

Bana mal görmüş gibi bakıyorlardı. Kutunun yanına gittim, büyük bir sakinlikle notu aldım çünkü kimse önündeki kutudan notu almaya tenezzül etmemişti.

O kadar sakindim ki sanki daha yeni tehtit edilmemiş, perişan olmamış gibi.

"Sürpriz." Notta yazan aynen buydu. Tekrar sakinlikle Burçak'a döndüm.

"Bul şu sik kafalı sikik herifi." Eda abla Duru'nun kulaklarını kapatmıştı. Muhteşem dörtlüyü ittirip içeri girdim. Panoya tekrar baktım ve masada duran sigaradan bir dal aldım. Yanındaki çakmakla da yaktım.

Normalde sinirden delirmem, ağlamam, kızmam, bağırıp çağırmam gerekirdi ama ben sessizce panoya bakıyordum. Timim şehit olduktan sonra duygularımın birazını kaybetmiştim ama sinir ve öfke yerindeydi. En azından sinir krizi geçirirdim. Şimdiyse sakince tek bir noktaya bakıyordum... Daha kötü olduğunun farkındaydım, intikam duygum yerindeydi ama şimdiye sinir krizleri geçirmem lazımdı. Bense sessiz sakin bir yere bakıyordum...

İçimdeki kız bağırıp çağırıyordu ama ben sadece bir yere bakıp susuyordum...

"Ne oldu?" İçime bir duman çekip Buse'ye döndüm.

"İki seçenek sundu ya sizi patlatacaktı ya da Duru'yu öldürecekti." Emin olmak istermiş gibi konuştu.

"Sende Duru 'yu seçtin." Başımı iki yana salladım.

"Kendi seçti." Buse kaşlarını çattı.

"Nasıl yani?" Koltuğa kendimi bıraktım ve gözlerimi kapattım.

"Sen seçmiyorsan ben seçiyorum dedi." O kadar fazla duygu değişimi yaşamıştım ki artık içimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu.

Ayaklandım ve sigarayı küllükte söndürdüm.

"Ben yatıyorum ne yapıyorsanız yapın." Cevaplarını dahi beklemeden yukarı çıktım odama girdim ve kendimi yatağa attım.

Uyuyamıyordum. Biraz daha dönüp durduktan sonra telefonumu elime aldım ve timimin fotoğraflarında gezinmeye başladım.

Gezinirken bir video çıktı karşıma. İzlemeye başladım.

"Abla hadi ya!" Ceyhun hep bana abla diyerek işlerini yaptırırdı. Kıyamazdım şerefsize.

"Asena hadi lütfen!" Fırat abiydi.

"Abi sende mi?" Omuz silkmişti.

"Tamam be!" İçimdeki çocuk tekrar yaşamaya başlamışken olan bir videoydu.

"Seni yerlerde göklerde bulamazlarken
Bende gizli olduğunu sezenler olmuş.

Dumlu dumluymuşsun yüreğimde
Kımıl kımılmışsın bileklerimde

Dumlu dumluymuşsun yüreğimde
Kımıl kımılmışsın bileklerimde.
...
Aramızda dağlar yollar yıllar var iken
Beni sana sımsıkı sarılı görenler olmuş.

Sargın yaprakmışım dallarına
Yangın toprakmışım yağmurlarına

Sargın yaprakmışım dallarına
Yangın toprakmışım yağmurlarına" Bitirdiğimde alkışlamaya başlamışlardı. Sonra Mete gelip telefonu almıştı.

"Video mu çektiniz?" Gülmeye başladılar. Telefonun benim olduğunu fark edince dudağımın kenarını ısırmıştım.

"Peki zekiler telefonun benim olduğunu ne zaman fark edecektiniz?" Mete telefonu ters çevirip arkasına baktı. Gülüşleri solmuştu.

Bu sefer videoda ben gülmeye başlamıştım. Video kapandığında gözümden bir yaş aktı.

Eskiler özleniyordu ama geri gelmiyordu. Ne kadar gelmesi için yalvarsak, ağlasak, ölsek dahi geri gelmiyordu. Eskiler can acıtıyordu ama eskiydi işte.

Gözyaşlarımı sildim ve mutfağa indim. Kendime bir kahve daha yaptım. Bugün neredeyse sadece kahve ile beslenmiştim. Balkona çıktığımda Karan yüzbaşıyla karşılaştım.

"Uyumamışsın." Omuz silkti.

"Sende uyumamışsın." Elimdeki kahveyi görünce yüzünü buruşturdu.

"Bininci kahven falan mı?" Göz devirip koltuğa oturdum.

"Dosya için teşekkür ederim." Taylan Söylemez bir şehitti ve benim için şehitlerimin intikamını almak bir şerefti.

"Önemli değil." Kahvemden bir yudum aldım.

"Önemli, benim için çok önemli..." İkimizde dışarıyı izliyorduk. Birşey demedim.

"Siz burda mı kaldınız?" Güldü.

"Kovacak mıydın?" Bende güldüm.

"Kovmalı mıydım?" Bir anda ciddileşti.

"Yarın görev varmış ve üstler senide istiyor. Saat 10 gibi karargahta olacakmışız. Demir binbaşı, Poyraz binbaşı ve timi de katılacakmış göreve." Keyfim yerine gelmişti.

"En çok tercih edilen olmam azıcık moralini bozmuş gibi." Kaşlarını çatıp bana döndü.

"Ben senin üstünüm." Güldüm. En azından insanları gıcık etmekten zevk alma duygum yerindeydi.

"Kıdem olarak." Sinsice gülümsedi.

"Güzel bir eğitimi özlemiş gibisin." Omuz silktim.

"Karargahta dosyalar çoğalmıştı. Belki onları yapmak istersin yüzbaşım." Yüzümdeki ifade anında solmuştu.

"Yok komutanım kalsın." O gülmeye başlayınca bana bir ürperti gelmişti. İçime sanki birşey oturmuş gibiydi.

Kahvemden bir yudum aldım geçer belki diye. Geçmemişti... Gülüşü durunca aklına birşey gelmiş gibi ciddileşti.

"Şimdi sen Gölgesin değil mi?" Burukça gülümsedim.

"Gölgeyim." Tekrar konuştu.

"Bizden farklı ve tehlikeli görevlerin oluyor." Başımı salladım.

"Oluyor." Gözleri uzaklara daldı.

"Şehit olma ihtimalin hepimizden yüksek..." Başımı salladım.

"Peki merak ettiğim farklı bir konu var." Merakla ona döndüm.

"Hani çocuğun olamaz ya." Derin bir iç çektim.

"Evet." Korkarak soruyordu.

"Neden olamaz, sonradan mı oldu?" Yutkunamadım... Ne diyecektim? Ben dövüldüm, dayak yedim ve ...

"Küçükken döverdi, söverdi... Bir gün içmişti yine sinirlendi yine döverken kasıklarıma fazla darbe yiyince..." Kaşlarını çattı.

"Kim?" Burukça gülümsedim.

"Öz sandığım babam." İnanamıyordu, gözlerinden belliydi. Ona bile ağır gelmişti...

"Sırtındaki eski yara izleri... Bize evlenmenin senin için olmadığını söyleme sebebin" cümlesini tamamladım.

"Çocuğumun olamayacak olması." Bir süre gözlerime baktı. Beni kendine çektiğinde neye uğradığımı şaşırdım.

"Bugün geçmişte ne yaşadığımızı unutsak. Sadece şurda otursak olur mu?" Bana uyardı.

"Olur." Sarılmayı bırakıp kolunun altına girdim ve göğsüne başımı yasladım. Beynim şuan devre dışı kalmıştı. Ben nerden bilebilirim bundan sonra bu adamın yanında hep devre dışı kalacak...

"Siz Demir binbaşıyla ne ara yakın oldunuz ya?!" Söylenmemle güldü.

"Biz oluruz öyle." Gözlerimi aşağıdan Karan yüzbaşıya diktim ve ters ters baktım.

"Çok komik." Kuzenimle komutanımın yakın olması hiç iyi değildi.

"Muhteşem dörtlü ne ya?!" Yüzünü buruşturduğunda güldüm.

"Gayet iyi." Gözleri uzaklara daldı.

"Ne oldu?" Kahvemden bir yudum aldım.

"O gün karakola düşmüştünüz ya. Düşünsene karşında iki tane üstü başı kan olan elbiseli kızlar görüyordum ki orası da karakol." Biraz değişik olabilirdik. Bacaklarımı karnıma doğru çektim. Geçmişi açmak mı üşütmüştü bilmiyorum ama üşümüştüm.

"Uykun mu geldi?" Kahvemden bir yudum aldım. Adamın yanında ben bile küçük kalıyordum.

"Yok." Nerden bulduğunu bilmediğim örtüyü üstüme örttü. Asker adamın yanındaydım anlaması gayet normaldi.

"Bunları herhangi birine" Cümlemi tamamlamamı beklemedi.

"Söylemem."Benim için en önemlisiydi. Gülümsedim.

"Sana güvenebilirim yani." Ciddileşti bir anda.

"Eskiden olsa hayır derdim ama şimdi güven Asena. Ben sana güveniyorum, sende güven." Bu beni bildirmeyeceği anlamına geliyordu. Aslında bildirecek adam çoktan bildirirdi.

"Beni birazcık biliyorsun. Sende ne var ne yok?" Derin bir nefes aldı.

"Benim seninki gibi bir hayatım olmadı. Sadece babamla aram biraz soğuk." Kaşlarımı çattım.

"Niye?"

"Kendi şirketini kurduktan sonra annemle tartışıp ayrıldılar. Annem baktı bana. Babam için hep iş vardı. Ben asker olacağımı söyleyince kavga ettik. Öyle olunca aramız iyice açıldı." Cümlesini bitirince ben konuştum.

"Anladım." Bana eskiden güvenmeyen adam şimdi bana kendini anlatıyordu. Hafiften uykum gelmeye başlayınca gözümü kapattım. Fırsat bu fırsattı. Uyuyamazsam yarın ki görevde yorgun düşerdim. Benim gözlerimin kapandığını fark edince daha fazla konuşmadık.

"Bana ne oluyor ya!" En son duyduğum ses olmuştu.

Sabah uyandığımda yatağımdaydım. Hızlıca kalkıp üstümü değiştirdim ve kahvaltıyı hazırladım. Sonrasında odaları yoklamaya başladım. Saat yedi olmuştu.

Buse ve Çağrı abi sarılmış Buse için ayırdığım odada uyuyorlardı. İkisini de normal bir şekilde uyandırdım. Burçak'ın odasına gittiğimde Poyraz binbaşıyla uyuduklarını gördüm.

Kapıya vurarak bağırdım.

"KOĞUŞ KALK!" Sinir oluyordum Poyraz binbaşıya. Sözde kardeşimi kıskanıyordu. Kardeş benim kardeşimdi. Bu adamın havası kimeydi?

"ABLAAA!" Burçak bağırdığında hızlıca kapıyı kapattım. Yoksa beni yemesi an meselesiydi.

Alt kata indiğimde misafir odasında Eda abla ve Duru'nun uyuduğunu gördüm. İyi uyanmamışlardı bu sese.

"Abla kahvaltı yapalım geri yat." Duru uyanmasın diye sessiz konuşmuştum.

"Geliyorum." Odadan çıktığımda Salona gittim. Demir binbaşı ve Karan yüzbaşı orda yatıyordu.

"Demir kalk, kalkmazsan seni evlenmen için darlarım ve artı olarak babaanneme söylerim sana mahalleden kız fotoğrafları mı gösterir artık onu bilemem." Demir direk uyanmıştı.

"Karan yüzbaşıyı uyandır kahvaltıya gelin." Odadan çıktıktan sonra bana sevgiyle (!) bana bakan kardeşim ve Poyraz binbaşıyla karşılaştım.

"İnsan gibi uyandırsan ölüyorsun." Burçak bana ters ters bakıp kahvaltıya oturdu.

Bir süre sonra herkes kahvaltıya oturdu ve kahvaltıyı yemeye başladık.

"Saat 10'da karargahta olacakmışız." Karan yüzbaşı konuşmuştu.

"Kim?" Buse'ydi.

"Ben ve benim timim, Demir Binbaşım, Poyraz Binbaşım ve timi." Ben en son timden ayrılmak için konuşmuştum ama reddetmişlerdi.

"Bunun içinde Asena da var mı?" Buse'nin sorusuyla başımı salladım.

"Üstler özellikle beni istemiş." dediğimde Buse başka soru sormadı.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra karargaha geçmiştik. Odama geçip üniformamı giydim ve dinlenme odasına geçtim.

Herkes burdaydı.

"Komutanım hoş geldiniz." Koltuklara baktım. Bir tek Poyraz binbaşının yanı boştu.

"Hoş buldum." Zorunluluktan yanına oturmuştum. Bu herif sinirlerimi cidden bozuyordu. Kardeşim benim kardeşimdi.

"Bu seferki görev önemli olmalı. Hepimizi toplamışlar." Başımı salladım. Gökhan haklıydı.

"Köydeki çocukları alı koyup köylüleri tehtit ediyorlarmış. Çocuklarıda aileleriyle tehtit edip her türlü işlerini yaptırıyorlarmış." Poyraz binbaşı konuşmuştu.

"Biz bunları direk öldürmemeliyiz." Fikrimi ortaya attığımda herkes işkence yöntemi düşünmeye başladı. Onbeş kişiydik ve benim dışımda herkes erkekti. Şimdi ise hepimiz bir olmuş işkence yöntemi düşünüyorduk.

"Diri diri yakalım." Çınar'dan çıkmıştı fikir.

"Yaratıcı değil." dedim. Herkes bana baktı. Yamaç yüzbaşıydı konuşan.

"Elektrik verelim." Cıkladım.

"Elektrik verip nereye kadar." Beni onaylamışlardı. Odaya bir er girip tekmil verdi.

"Komutanım albay sizi harekat merkezine çağırıyor." Hepimiz ayaklandık ve hızlıca harekat merkezine gittik.

"Oturun çocuklar fazla vaktimiz yok! Bu bir emirdir!" Hızlıca oturduk durum galiba ciddiydi.

"Ekranda gördüğünüz it köylerdeki çocukları kaçırıyor ve sözde eğitiyor. Köylüleri tehtit edip silah alıyorlar köylülerden. Yani köylüler üzerinden silah temin ediyorlar. Çocukların olay çıkaranlarını ise uyuşturucu verip bağımlı yapıyorlar." Hepimizin sinirleri oynamıştı.

"Gölge sen içeri sızacaksın. Diğerleri etraflarını sarın. Gölge işaret verince bütün kampı indirin." Öldürme emrimiz vardı. İçimden bir kahkaha attım.

""Emredersiniz!"" Albay Gölge derken bana bakmıştı. Bana şaşkınca bakanlar vardı. Aramızda galiba benim Gölge olduğumu bilmeyenler vardı.

"Çocuklar çok dikkatli olun." Hepimizden yine tek bir ses çıktı.

""Emredersiniz!""

"Helikopter birazdan burda olur. Gidin hazırlanın!" Yine tek bir ses çıktı.

""Emredersiniz!"" Hızlı adınlarla çıktık. Odamda kamuflajımı giydim ve silah odasına koştum. Hepimiz silahlarımız kontrol ettik ve tam teçhizatlı bir şekilde helikopterin imeceği yere doğru yürüdük. Benim boyum hafif kısa kalıyordu ve birazda onlar benden iriydi ama yüzümdeki maske ve saçlarımı kaskın içine koymam beni erkek gibi gösteriyordu.

O sırada albay geldi. Hazır ola geçtik.

"Rahat, emir komuta Poyraz binbaşıda! Helikopter bin!" Hepimiz helikoptere bindik. Yerleştiğimizde planlarımızı gözden geçirmeye başladık.

"Kimse emrimden çıkmıyor! Anlaşıldı mı?!" Poyraz binbaşı konuştuğunda hepimiz aynı ağızdan konuştuk.

""Anlaşıldı!"" Poyraz binbaşı planı tekrardan anlatmaya başladı.

"Asena yüzbaşım içeri gireceksiniz. Bizde o sırada etrafa dağılacağız. Sizden işaret gelince içeri gireceğiz. Anlaşılmayan var mı?" Yoktu. Kalabalık gönderilme sebebimiz görevde önemli bir teröristin olmasıydı. Kendisini ele geçirirsen bundan sonrası çorap söküpü gibi gelirdi.

"Komutanım o değilde komutanım siz şimdi gölge misiniz?" Güldüm. Mermi timi beni tanımıyordu anlaşılan.

"Gölgeyim. Garip mi geldi size?" Hemen itiraza başladıklarında tekrardan konuştum.

"Tamam, beyler. Anladım öylesine söyledim." Oraya gittiğimde çantamda olan kıyafeti giyecektim.

"Poyraz binbaşım." Ne oldu der gibi baktı kendi timindeki Yüzbaşı Yamaç'a.

"Şimdi burdan çıkıştı bi mangal hakkımız öyle değil mi?" Poyraz binbaşının ilk defa güldüğünü gördüm.

"Ayarlarız."

"Komutanım iniş izni istiyorum." Poyraz binbaşı konuştu.

"İzin verilmiştir." Poyraz binbaşı son kez bize baktı ve tehtit etti.

"Yaralananı vururum, dikkat edin!" İşte şimdi başlıyorduk.

_______________________________

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

Biraz beklettim özür dilerim.

Arkadaşlar yazılı haftasına giriş yaptık yani iki hafta bölüm atamayacağım.

Son yazılılar olduğu için gerçekten adam akıllı çalışmam gerek.

Bölüm nasıldı?

Karan yüzbaşı ve Asena?

En sevdiğiniz yer?

Poyraz binbaşıya Asena'nın gıcık olması?

Görevde neler olacak?

Nasıl ilerliyor?

Eklemek istediğiniz yerler var mı?

Buse?

Burçak?

Duru?

Eda abla?

Muhteşem dörtlü?

En çok üzüldüğünüz kısım?

Tiktok: biryazarr18

WhatsApp kanal linki: https://whatsapp.com/channel/0029VaW35k65fM5cpbsWXJ01

Sizi seviyorum, kendinize iyi bakın, görüşürüzz.

2075 kelime

Bölüm : 22.06.2025 21:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...