28. Bölüm

27. Bölüm

biryazarr18
biryazarr18

27.bölüm
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

300 oy

İyi okumalar.

Final değildir!
_____________________________

Asena'dan
Hala sorgu odasındaydım. İçeri korgeneral girdi. Camın arkasında kimse kalmamıştı demek ki. Ayağa kalktım.

"Otur kızım!" Oturdum o da karşımdaki sandalyeye oturdu.

"Telefonu al lazım olursa." Cebinden tuşlu bir telefon çıkardı ve masaya koydu.

"Hain yakında çıkar ortaya dikkatli ol." deyip çıktı. Sanki daha diyecekleri vardıda vazgeçmiş gibiydi. Telefonu sütyenime koydum. Başımı masaya koydum ve gözlerimi dinlendirmeye başladım.

Bir anda kapının açılma sesi geldi hiç kıpırdamadan durmaya devam ettim. Sonunda gelmişti ve gece sularındaydık sanırım.

"Kalk." Bana dokunduğunda uyanmış gibi yaptım. Kaşlarımı çatmıştım. Yüzü tanıdıktı ama çıkaramamıştım.

"Sen kimsin?" Güldü.

"Önce seni çıkarmam gerekiyor burdan." Albay postasıydı. Albay postası haindi. Bulmuştuk ama bundan sonra plana uymayacaktım. Albay bana onu bayıltmamı söylemişti lakin ben onunla gizlendikleri kampa gidip o salak adam yani eski baba şahsını öldürecektim. Bir gerçek yüzüme vurdu.

Ben gölgeydim. İntikamla doğmuş ve bunu sürdürmüştüm şimdi ise o intikamı kullanma zamanıydı. Bundan sonra gölge olacak mıydı bilmiyordum çünkü artık timimin kanı yerde kalmayacaktı yani gölge artık doğma amacına ulaşmış olacaktı...

Beraber kapıdan çıktığımızda konuştum.

"Nereye gidiyoruz?" Güldü.

"Kampa bir sürpriz getirdiler ona gidiyoruz." Kaşlarımı çattım.

"Ne sürprizi?" Etrafa bakındı.

"Karan yüzbaşıyı hastaneden kaçırdık." Karan yüzbaşıya ne olmuştu ki?

"Ne olmuş ki?" Karargahın çıkış kapısına gelmiştik. Bana döndü.

"Bilmiyor muydun kalbinin aşağısından vuruldu." Bir an duraksadım yine göreve gidiyordum ve yine kaybedecek birileri vardı. Üstelik yaralıydı yani şehit... Hızlıca düşünmeyi kestim. Birini daha kaybetmeyecektim.

"Bilmiyordum." Nöbetçi albay postasını görünce kapıyı açtı. Beni görmesin diye başımı yere çevirmiştim. Karargahtan çıktık ve arabaya doğru yürümeye başladık. Arabanın önüne geldiğimizde bindik ve o gerizekalı arabayı çalıştırdı.

"Senden hiç beklemezdim." Gülümsedim ama bunun bir oyun olduğunu bilmemesi ve onu günün sonunda öldüreceğimi bilmemesine güldüm. Gerizekalıydı işte.

"Benden kimse beklemezdi." O da güldü.

Karan yüzbaşının kaçırıldığı saatler
Poyraz binbaşıdan
Karan'ın başında oturuyordum. Hala uyanmamıştı. Onun timi birde ben vardım.

"Komutanım ne zaman uyanır komutanım." Emre bana diyordu galiba.

"Bilmiyorum Emre. Eğer biraz daha yukarı gelseymiş kaybedecekmişiz." Oda sessizliğe boğuldu.

"Gidin bişeyler yiyin ben burdayım." Konuşmamla hepsi bana döndü sanki hiç konuşmamışım gibi geri önlerine döndüler.

"Lan siktirin gidin yemek yiyin!" Hiç birşey yememişlerdi. Yine tınlamadılar.

"Emrediyorum." Çınar, Emre'yi dürttü.

"Sana diyor." IQ leri düşmüştü açlıktan.

"Lan çıkın gidin döve döve çıkarttırmayın kendinizi!" Benim bakışlarımı gördükten sonra ayaklandılar ve çıktılar.

"Ya sabır." Kendi kendime otururken odaya bir hemşire girdi. Yüzünde maske vardı ve elinde bir adet iğne vardı.

"Ne iğnesi o?" Bana bakmadı. Kaşlarımı çatıp ayaklandım.

"Ne iğnesi o?" Yanına gittiğimde tam iğneyi boynuma saplayacakken elini tuttum. O hamle yapacakken hamlesini engelledim. Elini duvara vurduğumda iğne düştü. O tekrar vuracakken duvara yasladım.

"Kimin için çalışıyorsun?!" Tam boğuşurken bacak arama tekme attı. Ben bir anda yere çöktüm. Yerde uğunurken boynumda bir sızı hissettim ve sonrası karanlık.

Asena'dan
Kapıyı açtım ve arabadan indim. Etrafa bakındım. Gölge olarak son görevim olabilirdi. İntikam tamamlanacaktı ya da belki yeni bir intikam doğacaktı... Eğer şehit olmazsam veya şehit vermezsem intikamı alırsam şehitliğe gidecektim. Onlara bunu söylemek için kurduğum hayaller geldi aklıma, hırslanıp daha da çabalamam geldi. İçime nedensiz bir güç yüklenmişti.

"Hadi gidelim." dediği tarafa yürümeye başladım. Kapıdan girdiğimde burayı patlattığımı düşünüp gülümsedim. Birde buraya geldiğim için güldüğümü düşünen gerizekalıya bakıp gülümsedim. Halbuki ben nasıl patlatırım veya nasıl öldürsem diye düşünüyordum. Aptallıklarına bir daha gülümsedim. Gölge'yi inlerine soktuklarının farkında değillerdi.

"Seni başkanımız çağırıyormuş." Kaşlarını çatarak konuşan itçiğe baktım. Başkanları benim baba şahsıydı.

"Götür o halde başkanın yanına." Bir süre takip ettikten sonra beni yolun sonundaki bir kapının önüne getirdiler. Kapıyı çalmadan içeri girdim.

"Gelmişsin. Sonunda doğru yolu bulacağını biliyordum." Koltuğa oturup ayak ayak üstüne attım.

"Güvenmeleri onların sorunuydu." Omuz silktim.

"Ben sana nasıl güveneceğim bunu kanıtla." Bunu görmeyeli aptallaşmıştı.

"Albayı biliyorsun değil mi?" Kaşlarını çattı.

"Gizli bir karısı ve kızı var." Bol keseden sallıyordum. Gözlerinin parladığını gördüm.

"Peki niye onlar değilde biz. Sonuçta yıllardır ordasın." İyi bir bahane lazımdı.

"Beni sen bu güçlü halime getirdin onlar değil. Küçüklüğümden beri eğitip acıya alıştıran sensin. Bunun ekmeğini fazlaca yedim." Gözleri daha da parladı demek ki ben görmeyeli aptallaşmıştı.

"Ya tim." Benim zayıf noktamdı ama o an intikam daha ağır bastı.

"Onlarda yapışkan sülüklerdi." Yarın gece sökeceğim gözlerine baktım. Onları kızartıp yesem miydi acaba? Eda ablaylada paylaşmak isterdim ama buraya gelemeyeceğine göre gözünü götürebilirdim. Eminim ki gözüne güzel muamele yapacaktı.

Yüksek sesle kahkaha attığında dilini kestiğimi düşündüm. Eda ablaya daha fazla organ görecektim görünene göre. Yanındaki koltuğa oturdu.

"Sürprizden haberin vardır." Başımı salladım.

"Var." Elini bacağıma koyup okşamaya başladığında bir anlığına o küçük kızın çığlığı tırmaladı kulağımı.

"Hala seviyor musun beni?" Bana o iğrenç gülümsemesiyle gülümsedi.

"Ben hep senin benim tarafımda olmanı istedim. Şimdi burdasın ve hala güzelsin." Zoraki gülümsedim. Aşk zannettiği ama sadece takıntı olan şey onun en büyük aptallığıydı. O görmedikçe değil takıntısı yüzünden aptallaşmıştı. Takıntı büyük zayıflıktı. Eli yukarı doğru çıkıyordu ki ayağa kalktım.

"Odamı göster o zaman." Kapıdan çıktık ve beni küf kokan eski bir odaya getirdi. Bütün kamp öyleydi aslında.

"Bu arada yeni mallar geldi. Daha iyileri belki denemek istersin." Gülümseyerek başımı salladım.

Odadan çıktığında kendimi yatağa attım yarın gece enerjimin olması gerekiyordu.

Kulağımı acı içinde boğulmuş bir çığlık tırmaladı. Küçük kız gözlerimin önünde canlandı. Bağırıyordu, ağlıyordu... Bana kırgınlıkla baktı.

"Onun sana dokunmasına izin verdin. O bizden hayallerimizi mutluluğumuzu aldı!" Başımı iki yana salladım.

"Plandı sadece." Sesim o kadar kısıktı ki.

"O sana dokundu hemde senin rızanla!" Tam gidecekken ona doğru konuştum.

"Hayır! Gitme ne olur! Bari sen gitme!" Son kez dönüp gözlerime kırgınlıkla baktı ve konuştu.

"O senden çocuğunun olma ihtimalini çaldı. Bari onun için yapmasaydın. Küçük bir kız çocuğun olduğunu ve onun için iyi bir anne olduğunu hayal ederdin, ederdik. Şimdiyse sende bir kız çocuğunun hayatını kararttın. Ne farkın kaldı ondan?" Gitti.

"Hayır, hayır, hayır, hayır!" O da gitti. Ben o değildim, ben ona benzemiyordum, ben ondan farklıydım.

Nefes nefese uyanmıştım. Elimi kalbime götürdüm. Kalbimi öyle bir acı sardı ki, öyle bir kasıldı ki. Sadece durup geçmesini bekledim.

Her geçen dakika işkence gibiydi. Bir anda kesilmesiyle derin bir nefes aldım. Rüyamı düşünmemeye çalışarak ayağa kalktım ve odadan çıktım. Kapıdan çıkar çıkmaz o meymenetsiz yüzle karşılaştım.

"Hala inanamıyorum burda benimle olmana." Gülümsedim. Ben onu inandıracaktım ama başka şeylere. Mesela öldümüne.

"Acıktım ben." Küçük kız çocuğu geldi gözümün önüne.

"Odama geç yemek getirteyim." Gidecekken durdurdum.

"Sürprize ne zaman işkence yapacağım." O gözünü oyacaktım. Kararım kesindi. Hatta birini Burçak'a birini Eda ablaya verecektim.

"Yemekten sonra götürürüm." Gülümsedim ona.

"Sen nereye gidiyorsun?"

"Mallardan örnek alıp odama koyacaktım. Tatlarına bakarsın istersen." Başımı salladım ve odasına doğru yürümeye başladım. Bir aptallık vardı bunda. Odaya girdiğimde bir adet daha baba şahsı ile karşılaştım.

"Senle daha yeni konuştuk. Koridorda" Kapıdan giren ve elinde madde olan baba şahsı bana gülümseyerek baktı. Ben onlara mal mal bakarken asıl baba şahsını çözmeye çalışıyordum.

"Hanginiz gerçek?" İkiside gülmüştü.

"İkimizde gerçeğiz ama senin asıl tanıdığın o." Koltukta oturanı işaret etti elinde madde olan. Elimde fazlasıyla göz olacaktı. Gözümü kapatıp koltuğa oturdum.

Yakalayamamamızın nedeni buydu. Ondan iki tane vardı. Biri gerçekten diğeri tuzaktı. İkizi olduğundan hiç bahsetmemişti. Planı buydu işte. İşin içinde iş var dediğimiz işin içinde ikizi vardı.

"Güvenirliğinden emin misin?" Koltukta oturan asıl benim tanıdığımdı konuşan.

"Eminim." dedi elinde madde olan.

"Şimdi siz ikiz misiniz?" Bu piçten bir tane daha vardı. Ben kabus mu görüyordum acaba?

""Evet."" İki göz iki göz elimde dört tane göz vardı mantıken. İkisinide şimdi öldürsem ne olurdu?

"Şimdi gerçekten hanginiz benim tanıdığımsınız?" Koltukta oturan konuştu.

"Benim sevgili kızım." Oydu. Bir anda belindeki silahı aldı ve ikizini vurdu. Gözlerimi kocaman açarak ona baktım. İkizini vurmuştu.

"Bacağına dokunmuş." Psikopatlık açısından da testi geçmişti. Kesinlikle takıntılı pislik buydu.

"Ne yaptın?!" Yanına gittim ve nabzını ölçtüm. Gerçekten öldüğüne emin olmalıydım. Gerçekten ölmüştü.

"Onu sevemezsin!" Kesinlikle oydu.

"Her önüne geleni öldürecek misin?" Ayağa kalkıp koltuğa oturdum.

"Bana gelmeni ve o salakları sevmemen için hepsini öldürdüm." Timimi diyordu.

"O aptal biyolojikler seni sevmesin diye görüntüleri verdim!" Planı en baştan beri bendim. Beni istiyordu, bedenimi istiyordu. Takmıştı bana.

"İşte şimdi benim yanımdasın." Güldüğünde anlık ruh hali değişikliğine bakakaldım. Neyseki meslek hayatımda bunun gibi değişikleri çok görmüştüm. Hızlıca kendimi toparlayıp konuştum.

"Her neyse çok sıkıldım ben." Ayaklandığında o da ayaklandı ve başını boynuma gömdü. Tırnaklarımın avuç içime battığını hissettim.

"Ne istiyorsun?" Seni öldürmek.

"İşkence." Başını boynumdan çıkarıp güldü.

"Hay hay." Hayır öldürmemeliydim. Burda bir asker vardı onu kurtaracaktım. Şehit vermeyecektim o askeri eğer şu an yanımdaki gerizekalıyı öldürürsem şehit verirdim. Öldürmemeliyim.

Önden yürümeye başladı. Bende peşine takılmıştım. Karan yüzbaşı yaralıydı ve ben tektim nasıl çıkacaktım hiçbir fikrim yoktu. Başında nöbetçilerin olduğu tamda odamın yanındaki odaya girdik.

"İstediğin kadar dövebilirsin ama öldürme." deyip kafasını yine boynuma gömdü ve öptü. Öldürmemek için yumruğumu sıkmış ve gözlerimi kapatmıştım. Boynumdan ayrılıp odadan çıktığında gözlerimi açtım ve dudaklarını koparacağımı kendime söyleyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

"Asena." Karan bana bakakalmıştı.

"O piçi öldüre" sözünü böldüm.

"Yara nerde?" Anlam veremez gibi baktı bana.

"Sen niye burdasın ve o piç niye seni öptü?" Yanına gittim ve yere oturdum.

"Yara nerde?" Onu niye ilgilendiriyordu o piçin beni öpmesi. Daha da atarlanacağını fark edip tişörtünü yukarı kaldırdım. O bana bakarken yaranın üstündeki bandı kaldırdım. Hızlı bir şekilde kaldırdığım için canı acımış olabilirdi.

"Ne yapıyorsun?"

"Canınız acıyor mu diye kontrol ediyorum komutanım hem siz niye fazla konuşuyorsunuz?" Ben yaralıyken bana söylediği lafları şu an o yaralıyken ona söylüyordum. Konuşamayıp susunca zaferle gülümsedim.

Yara derindi ama şu an yapabileceğim bir şey yoktu. Dikişleri sağlamdı Allahtan. Gözüm baklavalarına indiğinde yutkundum. Benimkiler bu kadar değildi.

"Beğendin mi bari?" Alaylı gülümsemesini görünce göz devirdim.

"Aynısı bende de var."

"Benimki kadar değil."

"Siz benimkiler beğendiniz mi komutanım? Fazla incelemişe benziyorsunuz." Benimle uğraşmayacaktı. Hiç bu konuşma geçmemiş gibi davrandım.

"Dikişleri sağlam kalmış en azından." Bandı kapattım ve tişörtü indirdim.

"Sen niye burdasın ve o niye seni öptü?" Baygın bir bakış attım.

"Hesap vermek zorunda mıyım?" Ayaklanıp sütyenimdeki telefonu çıkardım. Karan yüzbaşı bana bakınca kendimi açıklama ihtiyacı hissettim.

"Başka saklayacak yer yoktu. Ben ne yapayım." Albayı aradığımda kendimi azara hazırladım.

"Kuş yuvadan uçtu sabah güneşini bekliyor. Albaya bağla hemen." Bir süre bekledikten sonra albayın sesi geldi.

"Asena nerdesin sen?" Kısık sesle konuşuyor olabilirdi ama gelince içimden geçecekti.

"Komutanım ben Karan Yüzbaşıyla birlikteyim. Hain sizin kapınızda duran posta yani sizin postanız. Ben Karan yüzbaşıyla burdan çıkacağım eğer çıkabilirsek size bir yer söyleyeceğim oraya helikopter gönderin ben tekrardan size ulaşacağın zaten." Bir süre bekledim ve konuşmaya devam ettim.

"Eğer ben gelmezsem... Şehit olmuşumdur Karan Yüzbaşıyı alın ve gidin. Benim hakkım herkese helaldir. Sizde helal edin komutanım." Karan yüzbaşı başını iki yana salladı.

"Helal olsun kızım ama ben kimseyi şehit vermeyeceğim. Destek ekip hazırda bekleyecek siz gelemezseniz biz geliriz. Ben o kalleşlere sizi yedirmeyeceğim." Gülümsedim.

"Öyle olsun komutanım." Kapattığımda Karan yüzbaşı bana bakıyordu ama gözlerine hüzün çökmüştü.

"Kimse şehit olmayacak." Buruk bir şekilde gülümsedim. Planım belliydi.

"Ben timimin yanında mutlu olacağım." Başını iki yana salladı.

"Hayır ben seni şehit vermeyeceğim." Çok korkuyordum ama şehit olmaktan değil birilerinin beni hain bilirken şehit olmaktan. İkisi farklı şeylerdi.

"Kesin değil ama siz hakkınızı helal edin komutanım." Gözlerime baktı.

"Hakkım helal olsun ama albayın dediği gibi kimseyi şehit vermeyeceğiz. " Duraksadı.

" Sende helal et."

"Helal olsun komutanım. Zaten ben şehit olursam benimkilerin çenesinden kurtulamazsınız." Güldüm. Karan yüzbaşı derin bir nefes çekti.

"Kusura bakma ama Allah kimseyi Buse'nin diline düşürmesin. Asya'nında eline düşürmesin." Amin amin.

"Benim hain olmadığımdan nasıl emin oldunuz?" Güldü.

"Sen gerçekten gülünce gözlerin kısılıyor. Bana o sözleri söyleyip gülümserken gözlerin kısılmadı." Sessiz kaldım.

"O piçin dudaklarını koparacağım." O an aklıma gelince vücudumdan bir ürperti geçti.

"Her neyse biraz hırpalamam gerekiyor yalnız." Başıyla onayladı. Beni sinirlendiği anlar aklıma geldi ve bende hepsinin intikamı için sağ elmacık kemiğine sertçe geçirdim. İçimin yağları erimişti.

"İntikam alıyorsun herhalde." Evet.

"Yok komutanım ne alaka?" Ben biraz daha hırpaladıktan sonra odadan çıkmıştım. Bana verilen odaya geçecektim ki kapıda o piçle karşılaştım.

"Daha yeni mi odana geçiyorsun? Nerdeyse akşam oldu." Adım adım yaklaştığında bende adım adım geriye doğru yürüdüm ta ki duvara çarpana kadar.

"Yordu biraz." Gözleri dudaklarıma indi. Sökeceğim gözünü it herif bekle sen.

"Öyle mi?" Güldüm.

"Öyle. Of çekil gerçekten çok yoruldum." Utanmış gibi yaptığımdan kendini bir bok zannetmişti. Güldü. Üstümden çekildiğinde kaçarcasına odaya çekildim. O gözlerini oyacaktım. Bu artık bir namus meselesiydi benim için. Yatakta oturarak plan kurdum ta ki gece iki ye kadar. Gece ikide odadan çıktım. Yan taraftaki nöbetçiye sordum.

"Tuvalet nerde?" Dikkati dağıldığında tek yumruğumla bayılttım. Diğerinede yumruğu çaktığı da o da bayılmıştı. Karan yüzbaşının kapısını açtım ve iki gerizekalıyı odaya taşıdım. Silahlarınıda aldıktan sonra Karan yüzbaşıya döndüm.

"Hadi çıkalım komutanım." Karan yüzbaşı ayağa kalkmaya çalıştı. Koluna girdim. Dikkatlice kamptan çıktık. Tam uzaklaşıyorduk ki silah sesi duyuldu.

Biraz ilerideki büyük kayanın arkasına geçtik. Silahı aldım ve sıkmaya başladım. Asıl plan ben Karan yüzbaşıyı uzaklaştırdıktan sonra onları patlatmaktı ama gel görki erken uyandılar.

Karşılıklı çatışıyorduk. İtin anlından vurmamla gülümsedim.

"Gerizekalı." Karan yüzbaşıda gülümsedi.

Diğer itten aldığım silahı ona verdim. Her indirdiğim itte keyfim yerine geliyordu. Mermisi bitince gülümsemem durdu.

"Hayır ya!" Karan yüzbaşı bana döndü.

"Ne oldu?" Silaha vurmaya başladım.

"Mermim bitti." Karan yüzbaşınında silahı sıkmamaya başlayınca gözlerimi devirdim.

"En heyecanlı yerinde mermin bitsin olacak iş mi? Gerizekalılar!" İçimden söverken silah seslerinin yakınımıza doğru geldiğini duydum.

"Yaklaşıyorlar. Farkına varmışlar mermimizin bittiğinin." Cebimdeki bombayı aldım. Pimini çektim ve fırlattım.

"Cebinde bomba mı vardı?" Gülümsedim.

"Hain piçin arabasından almıştım." O da bana güvenmeseydi. Sütyenimdeki telefonu çıkardım. Tam destek isteyecektim ki yoğun bir silah sesi duyuldu. İtleri indiriyorlardı. Albayı arama tuşuna bastığım için şu an hatta albay vardı. Büyük bir kahkaha sesi geldi.

"Bizimkiler tam zamanında yetişmişler anlaşılan." Ne dönüyordu burda?

"Nasıl yani komutanım?" Albayın sesi inanılmaz keyifliydi.

"Deli kız bir tek senin planın mı var? Ne de olsa bizde bir kurduz." Albay yapmıştı yapacağını.

"Komutanım" lafımı böldü.

"Ama sen buraya gel sana yapacaklarımı biliyorum!" Ağzıma sıçacaktı.

"Emredersiniz." Yüzüme kapattı.

"Ağzına sıçacak." Karan yüzbaşıyı başımla onayladım.

"Ağzıma sıçacak." Yanımıza Poyraz binbaşı geldi.

"Nasılsınız kaçaklar?" Hiç sevmiyordum bu adamı.

"İyiyiz komutanım. Siz nasılsınız?" Güldü.

"Harikayım." Bize birer silah verdi. Aklıma gözler gelmesiyle duraksadım.

"Komutanım gözleri kaldı! Komutanım gözler!" Poyraz binbaşıya döndüm endişeyle.

"Komutanım iki dakika içeri gidip geleyim mi?" Bana tuhaf bir şeye bakarmış gibi baktı.

"Ne oldu?" Hızlı konuşuyordum.

"Komutanım gözleri kaldı! Benim onları almam lazım! Komutanım gözlerini söküp yiyecektim! İki dakika içeri gidip geley-" Bağırdı.

"İçeri gitmeyeceksin asker!" Sustum. Ama gözleri kalmıştı. Onları söküp birini Burçak'a birini Eda ablaya verecektim.

Karan Yüzbaşı'dan
Poyrazlar yardımımıza yetişmişti. Ortalığın sakinlemesiyle hepimiz ayaklandık. Benim timde gelmişti.

"Komutanım Asena komutanım nerde?" Kaşlarımı çatıp etrafa bakındım. Herkes bakıyordu ama Asena ortalıkta yoktu.

"Komutanım Asena komutanım kamptan elindeki şeylere bakıp gülümseyerek çıkıyor." Hepimizin başı oraya döndüğünde üstü başı kan içinde kalmış elinde bir çift göze gülümseyerek bakan Asena ile karşılaştık.

"Yok bu kız gerçekten deli." Bize döndüğünde elindeki gözleri gösterdi.

"Akıllısı bulmaz ki beni." Poyraz binbaşıydı. Asena yanımıza geldiğinde hala gülümseyerek gözlere bakıyordu.

"Asena onlar ne?" Bütün tim toplanmış Asena'ya bakıyorduk.

"Göz komutanım." Arkada büyük ihtimalle Gökhan ve Selçuk fısır fısır gülüyorlardı.

"Ben dil zannetmiştim." Asena elini cebine attı.

"Dili burda komutanım." Arkadan kahkahalar yükselirken Poyraz binbaşı dili inceliyordu.

"Daha ne var cebinde?" Eline cebine attı yine.

"Kulağı var komutanım." Bizimkilere albay her şeyi anlatmıştı belli ki.

"Başka yok mu?" Cebine elini atmasıyla bir anahtar çıkardı.

"Bu kimin anahtarı ya?" Anahtara baktım.

"Komutanım ben el bekliyordum yalnız." Gökhan'a bakıp elini cebine atınca hepimiz aynı ağızdan konuştuk.

""SAKIN!"" Gülümsedi.

"Eli yokmuş zaten." Bir an el çıkarabileceğinden korkmuştum. Yapar mıydı Asena'ysa yapardı.

"Birazdan helikopter buraya gelecek. Siz gidin içeri arayın." Beş kişi gitmişti.

"Onları ne yapacaksın?" Sorduğum soru Poyraz binbaşınında dikkatini çekmişti.

"Yiyeceğim." Tiksinerek ona baktım.

"Şaka yapıyorum, şaka."

"İnşallah." Hiç güven vermemişti.

"Her neyse." Gözleri, dili ve kulağı cebine koydu. Anahtarıda uzağa fırlattı. Bizimkilerin döndüğünde ellerinde birkaç dosya vardı.

Tam o sırada helikopter geldi.

"Gidiyoruz."

Asena'dan
Sonunda intikamımı almıştım. Cebimde onun parçaları vardı. Şu an hepimiz helikopterdeydik. Başımı arkaya yaslayıp uyumaya çalıştım ama gözlerimi kapattığım an beni rahat bırakmamıştı. Küçüklüğüm sürekli beni suçluyordu. Uyumaktan vazgeçip dışarı bakmaya başladım. Bir anons geçildi o sıra.

"Komutanım iniş izni istiyorum." Poyraz binbaşı izni verdikten sonra helikopter inişe geçti.

İndiğimizde derin bir nefes çektim. Özlemiştim karargah havasını. Karan yüzbaşıyı ambulans bekliyordu. Albay gelince hepimiz dizilip hazır ola geçtik.

"Asena!" Gelir gelmez rahat demeden adımı söylemişti.

"Komutanım." Ağzıma sıçacaktı. Diğer askerlerde durumu öğrenmişti ki bana acır gibi bakıyordular. Eğer ölseydim hain olarak ölmeyecektim demek ki.

"Cezalısın yüzbaşım bir hafta boyunca bütün karargahın dosyalarından sorumlusun." Gözlerim kocaman oldu. Bütün karargah ne demekti.

"Komutanım yapmayın etmeyin bir yıl cehennem haftası yapın ama tüm karargahın dosyasını kitlemeyin." Acı bir nefes çektim.

"Emrimi mi ikiletiyorsun asker?!"

"Emredersiniz komutanım!"

"Hepiniz yarın izinlisiniz ve" Bana dikti gözlerini.

"Odama gel asker!" Time son kez baktım.

"Emredersiniz." Onlar da korkuyla albay'a bakıyordu. Albayı takip etmeye başladım.

"Buse hiç susmadan beni azarlasaydı ama albay bu cezayı vermeseydi keşke." Cebimde gözleri, dili ve kulağı hala duruyordu.

"Bir şey mi dedin asker?" Gözlerim kocaman oldu.

"Yok komutanım ne diyeyim size ben?" Ağzımıza sıçmak için yer arıyordu zaten. Albay'ın odasına girdiğimizde bütün sülale karşımda duruyordu. Bir tek korgeneral yoktu.

"Rahatça konuşun ben gidiyorum." Albay çıktığında hala yüzümde ağlamaklı bir ifade vardı.

"Ne ceza verdi?" Demir binbaşıydı.

"Bir hafta boyunca bütün karargahın dosyalarını kitledi." Yüzünde piç gülüşü oldu.

"Hak ettin sende." Sinirle ona baktı tam üstüne atlayacaktım ki karşı koltuğun arkasına geçti.

"Siktir git ya!" O hala piç piç gülerken cebimden aldığım gözü ona fırlattım. Ortamda bir sessizlik oldu. Demir gözü eline aldığı gibi kadınlar çığlık çığlığa bağırmaya başladı.

"Gerçek mi bu?" Birden hepsi bayılınca Demirle göz göze geldik.

"Tabi aslanım. Hemde orjinal piç gözü." Demir'in elinden gözü aldım. Eda ablaya verecektim daha. Odaya elinde silahla korgeneral girince hazır ola geçip tekmil verdik.

"Ne oluyor burda?!" Elimdeki gözü gösterdim.

"Bunu gördüler." Sabır çekti.

"Niye elinde bir göz var Asena?" Elimi cebime sokup kulağı çıkardım.

"Kulakta var komutanım." Ellerini havaya açıp sabır diledi. Hepsini geri cebime koydum.

"Siz ikiniz odadan çıkın bizi kantinde bekleyin." Demirle bize diyordu.

""Emredersiniz."" Odadan çıktığımızda albay bize siz ne geziyorsunuz der gibi baktı.

"Korgeneral kovdu bizi komutanım." Başıyla onayladı beni ve yoluna devam etti. Demirle normalde aramıza soğuk girmişti ama o anlık sinirle biraz şey olmuştu.

Kantine geçip oturduğumuzda bir üçlü girdi kapıdan. Eda abla, Burçak, Buse. Gözleri verip kurtulacaktım sonunda.

"Eda abla bende sana şunu verecektim." Yanına gittiğimde cebimden gözün birini çıkardım.

"Ay bu ne?!" Sanki işkence etmemişti kimseye.

"Fırat abiyi öldüren itin gözü." Hemen cebine koydu.

"Aldın intikamlarını." Başımı salladım.

"Aldım abla." Sarıldı bana. Ayrıldığımızda Burçak'a da bir göz verdim.

"Onun gözü." Gülümseyerek baktı bana.

"Bitti mi?"

"Bitti kardeşim."

Buse'ye döndüğümde beni azarlamaktan vazgeçmiş bir havası vardı.

"Gel buraya salak." Ona da sarıldıktan sonra içeri teker teker öz aile girdi. Üstümde sanki hiç kan yokmuş gibi herkes sarılıyordu.

"Abla!" Atakandı.

"Ablam." Burçak göz devirdi.

"Bugün bizde kal lütfen." Arkadaki aileye döndüm. İzin var mı gibisinden. Başlarıyla onaylamışlardı.

"Kalırım aslanım." Bugün mutlu bir gündü ve normalde hiç istemeyeceğim şeyleri yapıyordum. Biraz haklıydımda itin en büyüğünü öldürmüş gözünü sökmüştüm. Evde umarım tatsızlık çıkmazdı. Ya da çıkmalıydı bir yumruğuda onlara çakar rahatlardım.
________________________________

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

Final değildir!

Uzun bir bölümdü yani en uzun yazdığım bölümdü. (3156 kelime)

Nasılsınız?

Asena ve bir göz mevzusu?

Karan'ın baklavaları?

Karan?

Asena?

Poyraz binbaşı?

Burçak?

Eda abla?

Timin intikamı alındı.

O evde sizce ne yaşanacak?

Demir?

Albayın cezası?

Asena'nın Demir'e göz fırlatması?

Göz replikleri?

Sizce diğer bölümlerde ne olacak?

Şu olsaydı keşke dediğiniz olay var mı?

Bölümü beğendiniz mi?

En sevdiğiniz kısım?

Tiktok: biryazarr18
İnstagram: biryazarr18
WhatsApp kanalı: https://whatsapp.com/channel/0029VaW35k65fM5cpbsWXJ01

Hepinizi beklerim.

Sizi seviyorum.

Görüşürüz.

Kendinize iyi bakın.

3161 kelime

Bölüm : 22.06.2025 21:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...