31. Bölüm

29. Bölüm

biryazarr18
biryazarr18

29.Bölüm
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

İyi okumalar.

———————————————————————
Birinin içeri girdiğini hissedince başımı oraya çevirdim. Kapüşonundan yüzü gözükmüyordu. Hücreye yaklaştı.

"Asena." Beni tanıyordu. Demirlere yaklaştığımda yüzünü daha net gördüm.

"Agah." Elime bir anahtar tutuşturdu.

"Çıkın burdan." Ben hala şokun etkisindeydim.

"Ne oluyor?!" Adım sesleri geldiğinde paniğe kapıldı.

"Çıkın burdan!" Koşmaya başladı. Dediğini yapıp kilidi açtım.

"Demir çıkın siz geliyorum. Peşimden geleni yakarım." Agah'ın peşinden koşmaya başladım.

Arkasından polisler kovalıyordu. Çatıya çıktığımızda Agah'a silah doğrultmuş polisler vardı.

"Ne oluyor?!" Agah sinirle bana baktı.

"Sana çıkmanı söylemiştim!" Onu umursamadım. Polislerden biri bana da silah doğrultmuştu.

"Yanına geç!" Agah'ın yanına geçtim.

"Ne oluyor?" Polisin telefonu çaldı ve uzaklaştı. Biri hala başımızda bekliyordu.

"Onlar polis değil." Gülümsedim.

"Kaç kişiler?"

"Dört." Kaşlarımı çattım.

"Niye indirmiyoruz?"

"Diğer ikisinin gelmesini bekliyoruz." İkisi Burçak ve Buse ile içeri girdiler. Kafalarına silah dayanmıştı.

"Size gidin demiştim" Telefonu çalıp giden adam geri gelmişti.

"Ona bakarsak bende sana git demiştim." Agah konuştuğunda bize silah doğrultan adam bağırdı.

"Susun!" Arkadan elinde silahlarla gelen gerçek polisleri görünce kendimi olduğum gibi yere bıraktım. Agah beni yere düşmeden önce tutmuştu.

""Asena!"" Burçak ve Buseydi.

Adamların dikkati dağıldığı için polisler onları yakalamıştı. Agah bayıldığımı zannettiği için beni sarsarken aniden kalkıp yüzüne yumruğumu geçirdim.

"Çok korktum gerizekalı! Hakan'dan sonra ne telefonlarıma baktın ne mesajlarıma." Bir saniyeliğine duraksadı.

"Bir daha uzun süre bakma o telefonlarına seni gerçekten parçalarım." Sarıldığımda gülümsediğini hissettim. İşi olabilirdi ama benim mesajıma eninde sonunda cevap verirdi. Hiç böyle yapmadığı için endişelenmiştim.

Burçak ve Buse'nin konuşmaları duyuldu.

"Umarım bu kadarıyla sınırlıdır." Neyden bahsettikleri hakkında hiçbir fikrim yoktu. Agahtan ayrıldım ve ikisine bakmaya başladım. Beni fark etmemişlerdi.

"Siz ikiniz." Bakışlarını birbirlerinden çekip sanki masumlarmış gibi bakmaya başladılar.

"Biz" Buse sanki onlar değilmiş gibi eliyle kendisini gösterdi.

"Siz, arkamdan gelmeyin demedim mi ben size?" Yanlarına gidip ikisininde kulağından tuttum.

"Ama abla ya." Burçak gerçekten dayak istiyordu.

"Asena ikimizi bırakmak için üç saniyen var yoksa yemin ederim taramalıya bağlarım susturamazsınız." Agah arkada kahkaha atınca başımı ona çevirdim.

"Seninle daha işim bitmedi." Onuda susturunca Buse saymaya başladı.

"3" Bırakmadım.

"2" Yine bırakmadım.

"1" Ve yine bırakmadım. Burçak bir anda elimi ısırınca kafasına vurdum ve geri kulağını tuttum.

"Ya sen nasıl insansın. Biz iyilik yapmışız gelmişiz. Ama yok Asena iyilikten ne anlar. Odunsun kızım sen odun, odun. Azıcık kibar olayım teşekkür edeyim yok. Bizi insandan da saymıyorsun zaten. Biz iyilik yapalım hanımefendi anca odunluk yapsın..." O konuşup kafa şişirmeye devam ederken yüzümü buruşturup kafamı yana çevirdim.

Abi ve kuzen tayfasını gülerek izlerken gördüm. Yanlarında ise ben karakola düştüğümde elinde mısırla izleyen polis abi vardı ve yine elinde mısırla bizi izliyordu.

İkisininde kulağını bıraktım.

Alp'ten (savcı öz abi)
Çatıya çıktığımızda Asena bize anahtarı veren adama önce yumruğu geçirmiş sonra sarılmıştı. Şimdiyse yanındaki iki kızı kulaklarından tutmuş azarlıyordu.

"Damarlarında annemin kanı olduğu belli." Bartu haklıydı. Hepimizde ister istemez bir gülümseme hakimdi.

"Şurdaki yavşak yavşak gülen adam kim ya? Asena ona sarıldı zaten." Bartu'nun sözüyle adama döndük.

"Kılıbık gibi bir şey." Beni onayladılar. Asena adamın güldüğünü görünce ona doğru konuştu.

"Seninle daha işim bitmedi." Gülümsemesi silinmişti adamın.

Biz hala onları izlerken Asena fark etmişti.

Asena biz fark eder etmez polis birkaç işlem için aşağı inmemizi söylemişti.

Aşağı indiğimizde babam ve karargaha gittiğimizde bizi karşılayan albay bekliyordu.

"Demir Öztürk / Mardin emret komutanım."

"Asena Yıldırım / İstanbul emret komutanım."

"İkinizin niye sürekli karakola düştüğü bilgisi geliyor bana?" Albay konuşunca ikiside bembeyaz olmuştu. Cevap vermediklerinde albay tekrar konuştu.

"Asena yüzbaşımın cezasına sende ortaksın binbaşım." Demir'in gözleri büyüdü.

"Emredersiniz komutanım." Albay masadaki dosyaları aldı ve gitti. Asena, Demirle göz göze geldi.

"Hak ettin sende. Şimdi bir el hareketi yapardım ama dua et karakoldayız." Demir tekrar Asena'ya dik dik baktı ama Asena'nın umrunda değildi.

Asena'dan
Albay gittikten sonra Agah gelmişti. Agah, Burçak'ın saçını karıştırdı.

"Gerizekalı." Birbirleriyle uğraşmayı çok seviyorlardı.

"Hiç değişmemişsin. Eskiden de aynıydın sen. Beni hiç sevmiyordun değil mi?" Burçak yüzünü buruşturdu.

"Ablamı çalıyordun sende." Murat beyi (öz baba) öksürük tutunca Burçak sinsice güldü.

"Burçak sakın. Gerçekten döverim." Burçak'ın yüzündeki gülümseme soldu. Ortalığı karıştıracaktı sevgili mikser kardeşim.

"Gidelim artık." Demir binbaşı konuşmuştu ama sıkıntılıydı. Bütün karargah dosyaları az değildi sonuçta.

"Gidelim." Albay arabları getirttiğinden araba konusunda sıkıntıda değildik.

"Ben evime gidiyim artık." Atakan uyukladığı uykusundan uyandı. Fotosal vardı bu çocukta. Uyuklamasaydı kesin Burçakla kavga ederdi.

"Abla ya hani bir gün daha kalacaktın." Buse beni sürükleyerek onların arabalarının önüne götürdü.

"Kalacak zaten." Göz devirdim.

"Bugünden sonra kalamam ama." Atakan gülümsedi.

"Tamam." Arabaya bindim. Başım ağrımaya başlayınca elimi cebime attım. Sigara vardı. Gidince içerdim.

Başımı arkaya yasladım ve gözlerimi kapattım.

"Ulan eşekler kızımı niye karakola sürüklüyorsunuz? Ben sizi karakola düşün diye mi gönderdim dışarı?" Uyuduğumu zannediyorlardı.

"Baba ya." Bartuydu.

"Susun Asena uyanmasın." Polisten şaşırtıcı hareketler.

"Lan öküz sen değil miydin ilk geldiğinde saydıran?" Bartu haklıydı.

"Susun artık." Ve sessizlik. Geldiğimizde uyanıyormuş gibi yapıp arabadan indim ve eve girdim.

Selamlaşma faslından sonra balkona kaçmıştım. Cebimden sigarayı çıkarıp yaktım. Lambayı da kapatmıştım.

"Gerçekten mi?" Sinirle güldüm. Günün sonunda yine tek başımaydım ve yine kafam karışıktı.

"Bu yaşadıklarım hangi günahımın bedeli?" Elimi karnıma koydum.

"Peki onun suçu ne, onu niye aldın benden?" Herkes uyuduğu için rahatça konuşuyordum. Küçükken bir kız çocuğumun olacağını ve onun için iyi bir anne olacağımı, asla dövmeyeceğimi söylerdim. Şimdi onun olma ihtimali yoktu.

"Kimi aldı senden?" Arkamdan ses gelince irkildim.

"Savcı." Göz devirdi.

"Alp kızım benim adım." Önüme dönüp ikinci sigaramı yaktım.

"Senin kızın değilim." Yanıma oturdu.

"Kiminle konuşuyordun?" Sigaramdan nefes çektim.

"Kendi kendime cevap bulmaya çalışıyorum." Başını salladı ve önüne döndü.

"Kimi aldı senden?" Burukça gülümsedim. Savcıyı sevmiyordum ama nedense bu aralar beni anladığını düşünüyordum.

"Hangi birini soruyorsun?" Düşündü.

"Daha yeni bahsettiğin kişiyi." Kişi bile olamamıştı.

"O bir kişi değil. Hiç görmedim, tanımadım. O hiç olmadı." Anlamamış bir şekilde baktı bana.

"O zaman onu nasıl kaybedebilirsin ki?" Kaybetmek sadece var olan şeylere mi özgüydü.

"Kaybettim işte." Anlamadı ama sorgulamadı daha fazla. Ayaklandım.

"Nereye?" Cevap vermedim.

"Gitmeyecek miydin?" Elimdeki sigarayı gösterdim.

"Son bir tane içeyim." Başımın ağrısı geçmemişti.

"Çok içiyorsun." Göz devirdim. Bir şey söyleyecekti ama kıvranıyordu.

"Söyle artık kıvranıyorsun belli." Savcı bir an söylese iyi olacaktı çünkü hiç iyi değildim. Ruh halim berbattı. Kafam o kadar karışmıştı ki bu aralar.

"Özür dilerim." Öksürmeye başladım. Ne demişti o?

"Ne?" Gözünü suçlu bir çocuk gibi yere indirdi.

"Özür dilerim." Elimi anlına koydum.

"Senin ateşin falan yok ki. Alkol kokusuda almadım. Beynin mi arızalandı senin?" Güldü. Savcı güldü. Evet savcı güldü. Hızlıca ayaklanıp yanından uzaklaştım.

Ayaklarına baktım. Düzdü.

"Kafan iyi senin. Ne aldın bilmiyorum ama düzelince konuşuruz." Ayaklandım ve gitmek için kapıya yöneldim.

"Seni haksız yere suçladım. Benim aptal ön yargılarım yüzünden sana kötü davrandım. Özür dilerim." Duraksadım.

"Affedecek misin?" Sürünmeliydi.

"Hayır." Süründüğünü görünce belki olabilirdi ama önce sürünecekti. Balkondan çıktım ve bana verilen odaya geçtim. Bartu'nun bıraktığı kıyafetleri giydim. Telefonumu kontrol edip uyuyacağım sıra bir mesaj geldi.

Özür dilerim Asena.

Sadece bu yazıyordu. Numaranın savcıya ait olduğunu düşünüp cevap vermedim. Telefonumu şarja takıp uyudum.

Sabah kalktığımda daha gün yeni doğuyordu ve kimse uyanmamıştı. Telefonumu ve sigaramı alıp aşağı indim. Mutfağa gidip kendime kahve yaptım. Tam mutfaktan çıkacakken arkamda birini hissettim. Silahımı çıkaracaktım ki Bartu olduğunu fark ettim.

"Kahve benim için galiba." Elimden aldı ve içti. İçmesiyle yüzünü buruşturması bir oldu.

"Bu ne böyle zift gibi. Şekersiz kahve mi içilir?" Kahveyi elime geri vermişti.

"Tatlı sevmem ben." Musluktan kana kana su içiyordu.

"Tatlı sevilmez mi?" Tatlı sevmemek zorunda kalmıştım. Her tatlı bir şey yediğimde midem bulanıyordu. Yediğim dayağın acısı mideme vuruyordu.

"Yiyemiyor ve içemiyorum ben." Tezgaha yaslandım.

"Niye?" O da tezgaha yaslandı. Flaşta vardı nedeni ama hatırlamıyorlardı.

"Midem bulanıyor." Kahveden bir yudum aldım. Böylesi gayet iyiydi.

"Daha önce hiç duymadım böyle bir şey." Güldüm.

"İlk olmak iyidir." O da güldü.

"Kalk bahçeye çıkalım sıkıldım ben." Bende sıkılmıştım.

"Çıkalım." Bahçeye çıktığımızda etrafta korumalar vardı. Oturma takımına oturduk.

"Yarın gidecek misin?" Karargahta bir sürü dosya beni ve Demir binbaşıyı bekliyordu.

"Gitmem gerekiyor." Başını salladı.

"Bugün dışarıya gidelim." Kahvemden bir yudum daha aldım.

"Dışarıdan kastın umarım karakol değildir." Aral (psikolog abi) geldi o sıra.

"Bence tam olarak öyle." Karşı koltuğumada o oturdu.

"Demir abiyle baya yakınsınız" Bartu, Demir'i kıskanıyor muydu?

"Çünkü sürekli beraberiz." Gülmemeye çalışıyordum.

"Yarında onlasın." Başımla onayladım.

"Yarında onlayım. Hatta yarın tüm gün onunlayım." Aral (psikolog abi) konuştu.

"O niye?" Unutmuşlardı sanırım.

"Albay cezama ortak olmasını söylemişti ya hani." Sigaramı çıkardım. Çakmağımı unutmuştum. Kafama atılan bir şey hissettim ve onu tuttum.

"Reflekslerin iyiymiş." Barlastı (polis) konuşan.

"İyidir." Bana attığı çakmağı alıp sigaramı yaktım. Barlasta oturma grubuna oturmuş sigarasını içiyordu.

"Sabah sabah içmeyin bari şunu." Aral'ı ikimizde umursamadık. Alp (savcı), Barlas'ın (polis) arkasından gelin elindeki sigarasını aldı. O da geldiğine göre tamamlanmıştı. Bir tek Kartal yoktu. O da evliydi zaten.

"İkiydi üç oldular." Aral yüzünü buruşturdu.

"Dünki mesajı sen mi attın?" Savcı, Bartu'nun yanına oturdu.

"Ne mesajı?" Savcıyla göz göze geldim.

"Derken." Sessizlik oldu.

"Dün ne konuştuğumuzu hatırlıyor musun?" Diğerlerinin kaşları çatılmıştı.

"Hatırlıyorum." Telefonumu açıp mesajı gösterdim.

"Numara benim değil. Numara burdaki kimseye ait değil." Yine göz göze geldik.

"Bakıyım." Bartu telefonu alacaktı ki telefonumu alıp cebime koydum.

"Ne mesajı ya?" Barlastı.

"Siz dün ne konuştunuz ki?" Aral gerçekten ona mı takılmıştı? Gözlerimizi çektik.

"Bir şey konuşmadık." Agah'a numarayı gönderdim. Ne olur ne olmaz diye Burçak'a da gönderdim.

"Ne oldu çocuklar kaşlarınızı çatmışsınız?" Sema hanım ve Murat bey gelmişti. Ardından da Atakan.

"Bir şey olmadı Sema hanım." Abi tayfasına ve Atakan'a döndüm.

"Hem siz yine niye evdesiniz?" Konu dağılmıştı sonunda.

"İzinliyiz." Kahve yaparken görmediğim bir abla geldi ve kahvaltıya çağırdı. Sigaramı söndürdüm. Kahvemi zaten bitirmiştim. Kahvaltı sakin geçmişti.

"Bir şeyler izleyelim." Şimdiyse bir şeyler izlemek adına oturma odasına geçmiştik.

"Dizi açın izleyelim işte." Ben hiç o topa girmemiştim.

"Asena ne izleyelim?" Bana döndü hepsi.

"Bilmiyorum. Dizi olabilir." Telefonuma bildirim geldi.

Böyle bir numara yok.

Yine bildirim geldi.

Böyle bir numara yok.

Burçak ve Agah aynı cevabı vermişti. Ne demek yoktu? Agah'ı aradım. Burçak bulamamış olabilirdi ama Agah nasıl bulamazdı.

"Ne demek yok?" Diğerleri dizi seçmeye dalmıştı.

"Yok böyle bir numara demek." Bana o numaradan mesaj gelmişti.

"Dün mesaj geldi o numaradan nasıl yok?" Yanlış yazdım desem ekran görüntüsü atmıştım.

"Biraz daha araştırırım akşam. Şimdi işim var." Onaylayıp kapattım. Diziyi açtılar ve izlemeye başladık.

Saat akşam beş civarı
Dizi bitmemişti ama ben bitmiştim. Bu kadar saat dizi izlemeye alışık değildim. Telefonum çaldı.

"Asena Yıldırım / İstanbul emret komutanım." Diziyi durdular.

"Görev var 10 dakika içinde karargahta ol." Karan yüzbaşıydı.

"Emredersiniz." Telefonu kapattım.

"Görev geldi ben gidiyorum." Üstüm dışarı çıkmaya müsaitti. Cevap beklemeden kapıya koştum. Bartu arabasının anahtarını attı. Ayakkabımı giydim ve arabaya koştum.

Arabayı çalıştırdım ve karargaha sürdüm. Diğer elimle de Buse'yi aradım.

"Ben göreve gidiyorum." Hoparlöre aldım.

"Sağ ve yarasız gel." Bir şey demedim.

"Burçak'a söylersin ben karargaha geldim kapatıyorum." Yüzüne kapattım ve kimliğimi gösterip içeri girdim. Arabayı park ettim ve kilitleyip odama koştum. Üstümü giydikten sonra koridora çıkmıştım ki Karan yüzbaşıyla karşılaştım.

"Komutanım siz yaralı değil misini?" Arkamızdan teker teker tim gelmeye başladı.

"Önemli bir şey değil." Hızlıca harekat odasına girdik.

"Kıdemli Yüzbaşı Karan Çevik/ Mardin emret komutanım."

"Yüzbaşı Asena Yıldırım/ İstanbul emret komutanım."

"Üsteğmen Emre Yaman/ Muğla emret komutanım."

"Üsteğmen Selçuk Altuntaş/ Trabzon emret komutanım."

"Üsteğmen Çınar Alıcı/ Edirne emret komutanım."

"Teğmen Haydar Kıraç/ Adıyaman emret komutanım."

"Teğmen Gökhan Balaban/ Adana emret komutanım."

"Asteğmen Yiğit Kılıç/ Mersin emret komutanım." Albay konuştu.

"Oturun." Oturduğumuzda ekranda bir kadın belirdi.

"Bianca Darlene kendisi İngiliz. Silah ticareti yapıyor ve bugün saat yedide Türk bir firmanın davetinde silah ticareti yapacak. Sizden isteğim onu sağ halde getirmeniz. Emre sen onun dikkatini çekeceksin." Emre başıyla onayladı.

"Yiğit, Gökhan ve Çınar siz garson kılığına gireceksiniz. Asena, Karan ve Selçuk siz de davetlisiniz. Haydar sen valesin." Hepimiz onayladık.

"Şimdi hazırlanın." Odama gittiğimde sandalyemin üstünde bir elbise gördüm ve kadın bir teğmen.

"Teğmen Aylin Kara / Eskişehir emret komutanım." Bir ona bir de elbiseye baktım.

"Komutanım albay görev için elbise almamı ve sizin odanızda sizi beklememi söyledi." Başımla onayladım.

"İlk kez görüyorum seni." Elbiseyi elime aldım.

"Yeni geldim komutanım." Onayladım ve oyalanmadan elbiseyi giydim.



Hiç rahat değildim. Çok açıktı ve yaralarım ortadaydı.

"Dönebilirsin." Döndüğünde ağzı açık kaldı.

"Komutanım çok güzel olmuşsunuz." Gülümsedim.

"Teşekkür ederim. Yaralarımı kapatalım önce." Elinde nerden aldığını bilmediğim fondöten ve sabitleyici vardı. Askıları indirdim.

Yaklaşık yarım saat yaraları kapatmak için uğraşmıştık.

"Sabitleyiciyi sıkınca ne kadar dokunsanız dokunun fondöten çıkmaz komutanım." Kaşlarımı çattım.

"O kadar dayanıklı mı?" Başını salladı.

"Yurt dışından almıştım ve dayanıklı komutanım." Onunda yaraları fazlaydı. Şaşırmamasından ve iyi kapatmasından anlamalıydım.

"Vücudunda seninde yaran fazla değil mi?" Derin bir nefes aldı.

"Her askerin öyle komutanım." Hemen saçımı ve makyajımı yaptıktan sonra tam çıkacaktım ki Aylin durdurdu.

"Komutanım ayakkabılar." Son anda Aylin'in hatırlatmasıyla Aylin'in getirdiği ayakkabılar giydim.



"Komutanım takı taksak inandırıcı olur." Saate baktım. Daha çok zamanımız vardı.

"Var mı yanında?" Başını salladı. Önce güzel bir yüzük çıkarmıştı.

Sonrasında bir kolye çıkardı.



"Makyajım fazla ağır olmasada ne biliyim. Bi rahat değilim. " Aylin baştan aşağı süzdü beni.

"Çok güzel oldunuz." Aylin'in gözlerinde hayranlık vardı. Bana sıkmam için parfüm verdi ve gerçekten çok güzel kokuyordu.

"Bana siz demene gerek yok." Onayladı.

"Aylin sen bundan sonra burdasın değil mi?" Onayladı.

"Burdayım." Burda benden başka bir kız olacaktı sonunda.

"Bundan sonra benlesin o zaman. Uyar mı sana?" Gülümsedi.

"Uyar hatta çok güzel olur." Büyük ihtimalle oda arkadaşı olacaktık.

"Ben gidiyorum artık." Koridora çıktım hazır kimse yokken hızlıca bekleme odasına geçtim.

Haydar abi vale kıyafeti, Çınar, Gökhan ve Yiğit garson kıyafeti giymişti. Karan yüzbaşı Emre ve Selçuk beyaz gömlek siyah pantolon giymişti. Ceketleri ise pantolonlarıyla aynı renkti ve gömleklerinin ilk üç düğmelerini açmışlardı. Kalıplı oldukları için gömleklerinden kasları belli oluyordu. Burnuma gelen parfüm kokusuyla onlarında parfüm sıktığını anladım.

"Oha!" Bana ağızları bir karış havada bakıyorlardı.

"Komutanım." Dikkatlice koltuğa oturdum.

"Uzun sürdüğü kadar varmış." Karan yüzbaşıyla göz göze geldik. Bir anlığına kendimi çıplak gibi hissetmiştim. O sırada albay girdi. Hepimiz ayağa kalkmış tekmil verecektik ki konuştu.

"Oturun acelemiz var." İlk bana baktı. Eşofmanla geleceğimden şüphesi vardı herhalde.

"Aylin işini biliyormuş." Baya şüphesi vardı hemde.

"Her neyse araba sizi bekliyor. Karan yüzbaşım ve Asena yüzbaşım siz çiftsiniz."

"Ne?!" Albayın bu aralar bana garezi vardı herhalde.

"İlk başta söylenmedi ama." Güldü benim itiraz etmeme karşı. Kılığına gireceğimiz kişiyi anlatmaya başladı albay.

"Emre sen Furkan Sağdıç"

"Selçuk sen Yavuz Yılmaz"

"Karan sen Yaman Özden"

"Asena sende İnci Özden'in kılığına gireceksiniz. Mimarlık şirketiniz var" Saçma bir isim değildi en azından.

"Anlaşıldı mı?" Ayağa kalktık.

"Anlaşıldı." Gülümsedi.

"Gidin alın gelin. Siz dördünüz farklı arabada gideceksiniz." Davetli olanlara yani bize söylemişti. Albay çıktığında arkasından çıktık ve karargahın önünde duran arabaya binmeye başladık.

Sıra bana geldiğinde elbiseyle nasıl çıkacağımı düşünüyordum ki Karan yüzbaşı beni kucağına alıp çıkardı. Gözlerimi şokla açtım.

"Komutanım ne yapıyorsunuz?" Hemen karşıma oturmuştu.

"O elbiseyle hayatta çıkamazdın." Emre ve Selçuk imalı imalı birbirine bakınca konuştum.

"Gözlerinizi oydurtmayın bana." Hemen kendilerine geldiler. Karan yüzbaşı bize birer kulaklık verdi.

"Bununla haberleşme sağlayacağız." Kulaklığı taktım. Saate baktığımda daha 40 dakika olduğunu gördüm.

"Daha 40 dakika var." Bu elbise arabada hele hiç rahat değildi.

"Sorunda şu yarım saat yolumuz var." Karan yüzbaşı, Emre ve Selçuk başını arkaya yaslayıp uyumaya başladılar. Bende elbisemi yukarı çıktığını düşünerek aşağı indirmeye çalıştım.

Bir süre camdan dışarıyı izledikten sonra yine yukarı çıktığını düşündüğüm için yine aşağı çekiştirdim. Elbise tam kalçamın altında bitiyordu ve oturunca biraz daha kısalıyordu.

Ben yine aşağı çekiştirecektim ki Karan yüzbaşı hareketlendi. Ben ne yapacağına bakarken ceketini çıkarıp bacaklarımı örttü.

"Teşekkür ederim." Gözlerini kapatıp geri uyumaya başladı.

Başımı arkama yaslayıp bende uyumaya başladım. Karan yüzbaşının ilk halinden eser yoktu. Adam baya budaklı kütükten nazik bir adama dönüşmüştü. Bana güvendiğine yorup bu düşünceyi kafamdan attım.

Bir süre sonra geldiğimizde arabanın durduğunu hissettiğimiz için gözlerimizi açmıştık. Selçuk bacaklarımdaki ceketi görüp yine imalı imalı Emre'ye bakınca bu sefer Karan yüzbaşı uyardı.

"Gözlerinizden olmak mı istiyorsunuz?" Ceketi yüzbaşıya verdim. Teker teker arabadan inerken yine sıra bana geldi ve bu sefer yine arkamda Karan yüzbaşı vardı.

"İnebilir misin?" Başımla onayladım.

"İnerim." Yavaşça indim. Arkamdan Karan yüzbaşı geldi ve girmem kolunu uzattı. Koluna girdim.

"Duyuyor musunuz?" Kulaklıktan ses gelmişti.

""Evet."" Çaktırmadan demiştik. İçeri girdiğimizde bir çok erkeğin dikkatini çekmiştim. İster istemez gerildim. Karan yüzbaşı hissetmiş olmalı ki konuştu.

"Sakin." Bir şey demedim. Uzun, dar yüzeyli, yuvarlak masalar vardı. Oturmak namına hiçbir şey yoktu. Emre ve Selçuk yanımıza geldi.

"Kadın birazdan gelir masamıza." demesinin üzerinden bir kaç dakika geçmeden kadın geldi.

"Sizi ilk defa görüyorum." Gülümsedim.

"Ben İnci Özden." Beni görünce gözleri parladı. Beni baştan aşağı süzdü. Gözleri fazla göğüs dekoltemde kalsa da umursamadım.

"Bianca Darlene." Karan yüzbaşıyı, Emre'yi ve Selçuk'u işaret etti.

"Onlar kim?" Gülümsemeye devam ettim.

"Eşim Yaman Özden, Furkan Sağdıç ve Yavuz Yılmaz." Başını salladı ama onlara bakmamıştı bile.

"Evli misin?" Başımı salladım. Pek üzülmüş duruyordu.

"Engel değil ama." Kendi kendine mırıldanmıştı ve bir tek ben duymuştum. Neye engel olmadığını bilmediğim için gülümsemekle yetindim. Sağ omzumdaki saçımı arkaya aldı.

"Güzelim ben diğer masaları gezeyim geleceğim." Yutkundum. Kadın gittiğinde masaya şok dolu gözlerle döndüm.

"Kadın bana yürüdü lan." Ben hala şok içinde bakarken Selçuk ve Emre gülmeye başladı.

"Emre bu senin işin ben evliyim bir kere." Karan yüzbaşı da gülümsedi.

"Kadın kadınlardan hoşlanıyorsa ben ne yapabilirim." Kulaklıktan ses geldi.

"Ne oluyor orda?" Gökhan'ın sesiydi.

"Kadın kadınlardan hoşlanıyormuş. Daha yeni bana yürüdü." Ben hala şok içindeyken Gökhan'dan gülme sesi geldi.

"Evli oldunu çok çabuk kabul ettiniz İnci hanım." Selçuk yine ima yapıyordu.

"Boğarım seni." Kadın yeniden yanımıza geldi.

"Çok beklettim mi?" Yüz ifademi silip gülümsedim.

"Hayır." Madem bu iş böyle oluyordu o zaman öyle yapardım. Bende onu baştan aşağı süzdüm ve göğüs dekoltesinde fazla durdum. Bana bakıp gülümsediğini görünce utanmış gibi yapıp gözlerimi hızlıca çektim. Kadın çağırılınca bana göz kırpıp gitti.

Bir süre sonra yanımıza tanımadığımız bir adam geldi. Bana iğrenç bir arzuyla bakınca bütün bedenimin uyuştuğunu hissettim. Aynı onun gibi bakmıştı.

"Ben Serhat adınızı bahşeder misiniz güzel bayan?" Kadın bile diyemiyordu.

Onu duymamazlıktan geldim.

Adamın karşısına yani Selçuk'un yanınada bir kadın geldi. Adam yine o gözlerle üstelik göğüslerime bakınca Karan yüzbaşı kendisine uzak olan üst kolumdan tek eliyle sarılırmış gibi tutup kendisine çekti.

Emre ve Selçuk'ta rahatsız olduğumu hissetmişti. Adama ters ters bakıyorlardı.

"Adın ne yakışıklı?" Kadın Emre'ye demişti. Adam hala o gözlerle bakınca Karan yüzbaşının diğer tarafına geçtim.

"Furkan" kadın gülümsedi.

"Benim adımda Fulya nasıl uyumlu olduk ama." Emre kadına pas vermeyince kadın pes edip başka masaya gitti. O sırada mikrofondan ses geldi.

"Bütün konuklarım hoş geldiniz. Bana destek verdiğiniz için teşekkür ederim. Bunu kutlamak adına burdasınız. Lafı fazla uzatmayacağım iyi eğlenceler." Karan yüzbaşı konuştu.

"Karımdan uzak durursanız sevinirim. Başka masaya geçin." Adam gidince tuttuğumdan habersiz olduğum nefesi verdim. Gözleri aynı onun gibi bakıyordu. O arzu bile aynı onun gibiydi. Köşedeki masadan aynı gözlerle beni kestiğini fark edince konuştum.

"Ben terasa çıkıyorum. Kadın cepte zaten." Hepsi anlayışla karşılamıştı.

"Bende geleyim. Burası çok sıcak." Karan yüzbaşıda peşimden gelip asansöre bindi.

"İyi misin?" Başımla onayladım. O gözleri aklımdan gitmiyordu.

Terasa çıktığımızda köşe bir yere geçtik. Ben manzaraya bakıyordum. Karan yüzbaşının ne yaptığını bilmiyordum. Gözlerimi kapattım.

"Çıkışta döveriz. Sen sakin ol." Gözlerimi açıp gözlerine çevirdim.

"Karan gözleri" Yine bütün vücudumun uyuşmasıyla gözlerimi kapattım ve nefes verdim.

"Gözleri, o bakışları" ona benziyor. Küçüklüğümde benden bebeğimin olma ihtimalini çalan adama benziyor. İhtimali çaldığı geceki gözlerine benziyor.

"Devamını getirmek zorunda değilsin." Dediğini yapıp gözlerimi manzaraya çevirdim. Bir süre sonra omzuma konan ceketi hissettim.

"Üşüyorsun." Kaşlarımı çattım.

"Öyle mi?" Elimle koluma dokundum. Gerçekten üşümüştüm.

"Saol." Şimdi sigara olsa bir paketi bitirirdim. Gözleri geldi yine aklıma gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Karan yüzbaşı beni kendine çekti.

"Eskiden böyle değildin sen. Beni öldürecekmiş gibi bakan Asena nerde?" Ben konuştum bu sefer.

"Bilmiyorum." Karan yüzbaşı tekrar konuştu.

"Kendine gel. Sen böyle değildin. Sinirlenince yüzüme yumruk falan geçiren Asena nerde?" Gülümsedim.

"Sende böyle değildin. Odunun tekiydin. Sana naziklik özelliği yüklenmiş." Güldü.

"İşte şöyle. Ayrıca ben hep böyleydim. Şu an sana güveniyorum sadece." Ayrıldım.

"Hadi gidelim." Gözlerime baktı iyi olup olmadığımı kontrol edercesine.

"İyi misin?" Başımla onayladım

"İyiyim." Gözlerini gözlerimden çekti.

"Gidelim." Kafasına yeni dank etmiş gibi kaşlarını çatıp konuştu.

"Bana odun dedin." Gülümsedim ve hiçbir şey demeden yürümeye devam ettim. Asansöre bindik ve Selçukların yanına gittik.

Kadın yine yanımıza geldiğinde tekrardan gülümsedim ve ceketi Karan yüzbaşıya verdim. Bu işi hızlıca bitirip çıkacaktım burdan. Çınar bize birer içki getirdiğinde içkileri aldık ve sohbet etmeye başladık. İçkim bittiğinde kadına kaş göz yaparak tuvaleti işaret ettim.

"Biz bi tuvalete gidelim." Onlarda işareti aldı. Biz kadınla tuvalete gittik. Yıkandığında asılan tabelayı aldım ve tuvaletin önüne koydum. Kadınla içeri girer girmez kadın yaklaşıp öpecekti ki ensesine vurup bayılttım.

"Az kalmıştı." Nefes verip kulağıma dokundum.

"Kadını çıkartıyorum." Karan yüzbaşının sesi geldi

"Bekliyoruz." Arka kapıdan kadını sanki o sarhoş olmuşda ben yardım ediyormuşum gibi çıkardım. Arabanın önüne geldiğimde yerde baygın yatan adamla karşılaştım.

"Bu kim?" Çınar kadını aldı. Selçuk konuştu.

"Size rahatsızlık veren adam komutanım." Yüzü tanınmayacak haldeydi özellikle gözleri. Tiksinerek ona baktım.

"Arabaya binelim." Yine aynı arabalara bindik ve Karan yüzbaşı yine binmeme yardım etmişti. Eski yerlerimize oturduk. Karan yüzbaşı bacaklarımı örtmem için ceketini vermişti. Bacaklarımı örtüp hemen saçımı dağınık bir topuz yaptım. Saçımın başka yerinde olan tel tokayı alıp topuzumu tutturdum. Aylin'in dediği gibi hiçbir yara gözükmemişti.

Elimle göğüsümü kapatıp eğildim ve ayakkabımı çıkardım. Ayaklarım çok ağrıyordu.

"Komutanım onlar çok mu ağrıtıyor?" Emre'ye baktım.

"Denemek ister misin Emre?" Ses tonumdan bile belliydi ona sinirli olduğum.

"Ne kızıyorsunuz komutanım?" Selçuk konuştu.

"Tüm gece senin yapacağın işi yapıp kadınla uğraşmış olabilir mi?" Başımın ağrımasıyla konuştum.

"Benzinlik ya da market gibi bir yerde durabilir miyiz?" Başımı arkaya yaslayıp baş ağrımın hafiflemesini bekledim.

Araba durduğunda topuklu ayakkabılarımı giydim, ceketi omuzlarıma aldım ve indim. Bagajı açıp telefonumu aldım, telefonumun arkasından da kartımı. Benzinliğin market kısmına doğru yürüdüm. İçeri girip dört su ve bir sigara aldım. Tam çıkmış arabaya yürüyordum ki biri çarptı.

"Özür dilerim." Bu ses... Dönüp yüzüne baktım.

"Hakan."

————————————————————————

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

500 oy

Gençler sizden çok özür dilerim. Giremedim, yazamadım ve sizi çok beklettim.

3590 kelime (en uzunn)

Bölümü beğendiniz mi?

Asena?

Karan?

Hakan mı sizce?

Agah?

Aile?

Buse?

Burçak?

Kadının Asena'ya yürümesi?

En sevdiğiniz kısım?

Savcı?

Polis?

Mesaj kimden?

Görüşürüzzzz

Sizi seviyorum.

Kendinize iyi bakın.

WhatsApp kanalı: https://whatsapp.com/channel/0029VaW35k65fM5cpbsWXJ01

Linkin üstüne uzun süre basınca kopyala çıkıyor. Linki boydan boya işaretleyip kopyalayın. Googleye yapıştırınca ulaşabilirsiniz.

Kanalda daha aktifim.

Tiktok, instagram, kitap pad, çizgi stüdyo: biryazarr18

Bölüm : 22.06.2025 21:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...