35. Bölüm

33. Bölüm

biryazarr18
biryazarr18

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

İyi okumalar.
_____________________________
Televizyonu kapatıp kapıya gittim. Kapıyı açtığımda bir sürü ile karşılaştım.

Burçak, Buse, Çağrı abi, Karan Yüzbaşı, Poyraz binbaşı ve Demir vardı. Burçak'la sadece göz göze geldik.

"Nasıl buldunuz beni?" Hepsi yüzümü inceliyordu.

"Çökmüşsün." Konuşan Çağrı abiye baktım.

"Öyle mi?" Boş gözlerle bakmaya devam ettim.

"Bu ne hal?" Buse'nin konuşmasıyla yüzümü buruşturdum. Yirmi saat azarlayacaktı.

"İçeri alacak mısın, yoksa pencereden mi gireceğiz" Kapıyı tamamen açtım girmeleri için

"Asena sen ne yedin ya da sorumu değiştiriyorum bir şey yedin mi?" Demir'in sorusuyla Buse gözlerini bana dikti ve diğerleride.

"Yedim." Yalana başvurdum.

"Atma." Birinin beni bu kadar iyi tanıması korkutucuydu.

"Siz gelmeden önce makarna yapacaktım işte." İnanmamış gibi bana baktı.

"Yüzündeki renk gitmiş Asena kör değilim." Buse'ye cevap verecekken Burçak atlamıştı.

"Karargaha gitmeyince ve kimse senden haber alamayınca merak ettik." Çok şükür açıklanmıştı.

"Gördüğünüze göre gidebilirsiniz." Oturma odasına gidip oturdum. Kumanda daki pilleri cebime attım. Videoyu görmelerini istemiyordum.

Onlarda oturma odasına geldiklerinde başımı arkaya yasladım ve uyamaya çalıştım.

"Fotoğraflardakiler eski timin mi?" Karan yüzbaşının sorusuna hiç kendimi bozmadan cevap verdim.

"Evet." Hepsi fotoğraflara bakıyordu.

"O kadar mutlu olabiliyor muymuş?" Mırıldanmıştı ama duymuştum. Dizlerimi karnıma çektim.

"Ne yiyorsun?" Buse dürtmüştü beni.

"Açlığım kalmadı." Bir an önce gitseler iyi olacaktı çünkü yine saati gelmişti o tuhaf yan etkilerin.

"Git yat ben seni uyandırırım." Gözlerimi açıp dikeldim.

"Aç değilim ve sizi nazikçe kovuyorum bence gidin." Buse derin bir nefes çekti.

"Bak gerizekalı her nasıl hasta olsun bilmiyorum ama sen izin alacak kadar kötü olduğuna göre ve tek günde çöktüğüne göre bir bok olmuş sana. Yemekte yememişsin. Sigarayla, kahveyle beslenmişsin. Adam akıllı bir şey yemediğini biliyorum. Eğer biraz daha itiraz edersen gerçekten ellerini ayağını bağlar yediririm." Buse'nin anlamadığı şey midemin bulanmasıydı. Yemek kokusu aldıkça kusasım geliyordu.

"Yersem kusarım üstüne." Bana dik dik bakmaya başladı.

"Git yat ben seni uyandırdığımda da o yemeği ye. Çocuk gibi mızmızlanma." Buse parmağını kaldırmış beni işaret ediyordu. Bu da büyük tehlike arz ediyordu.

"Evimden gider misiniz?" Demir konuştu.

"Burda senden rütbeli iki insan var ve biraz daha yapmazsan ben şahsen rütbemi kullanacağım." Başıma ağrının vurmasıyla bir anda dünya dönmeye başladı ve aynı zamanda midemde yanmaya başladı. Gözlerimi sabit bir yerde tutmaya çalışıyordum ama dünya çok dönüyordu.

"Ben gidiyorum." Ayağa kalktığımda bir anda dengemi sağlayamadım yere düştüm. Gözlerimi sıkıca kapattım. Başım o kadar dönüyordu ki hiç böylesi olmamıştı.

Hepsi bir anda olduğum yere doluşmuştu.

"Asena." Çağrı abi beni sarsıyordu.

"İyiyim ama biraz daha sarsarsan üstüne kusacağım." Beni sarsmayı kesti.

"Nah iyisin. Siktir git yat bozma benim asabımı." Buse en sonunda delirmişti. Havalandığımı hissedince gözlerimi açtım.

"Bırak beni manyak herif." Karan yüzbaşıydı yine.

"Hangi oda?" Sabır çektim.

"Sen yüzsüz müsün? En son ne olduğunu hatırladığını umuyorum." Tüfekli amca tarafından kovalanmıştık.

"Hangi oda?" Atlayacaktım ki başım tekrar dönünce uslu uslu durdum. Atlarsam yere yapışırdım.

"Köşedeki." Gerçekten dövecektim bir gün ama o gün bu gün değildi. Yatağa bırakıldığımı hissettiğimde hemen yatağın içine girdim. Biraz zaman geçmişti ama hala kapı sesi gelmemişti.

"Gitmedin mi sen?" Gözlerimi ona diktim.

"Yine kaçmaya mı çalışacaksın?" Sandalyeyi çekmiş kollarını da bağlamış bana bakıyordu.

"Ben kaçmam." Güldü.

"Kesin öyledir." Sırtımı döndüm. En son duyduğum derin bir iç çekişti.

Karan'dan
O kendisinin farkında değildi ama o kadar çökmüştü ki. En son şehitlikte öyleydi. Ben hala çocukluk yaptığım günlere yanıyordum.

Keşke diyordum keşke yapmasaydım. Aptal önyargım en olmayacak insanda öne çıkmıştı. Yaraları olan bir kadının. Keşke o da bana silah çeksede hatta vursa da en azından hıncını alsın diyordum ama o yapmazdı.

Çocuklara bakarken parlayan gözlerini de görmüştüm, kendisinin çocuğunun olamayacağını söylediği zamanki gözlerini de, o fotoğraflarda gülen Asena'yı da görmüştüm, şehitlikte acısı boyunu aşan Asena'yı da.

Odaya Buse girdiğinde onu durdurdum.

"Zor uyudu bırak uyusun kim bilir ne zamandır uyumuyor." Asena'ya baktı.

"Sen niye başını bekledin?" Bende ona baktım.

"Sağı solu belli olmuyor. En son hastaneden kaçmaya çalıştığını çok net hatırlıyorum ben." Bir de bana uyku ilacı vermişti.

"Uyuduğuna göre odadan çıkabilirsin." Ayağa kalktım ve odadan çıktım. Ardımdan da Buse çıktı.

Odaya girdiğimde hepsinin gözü bana döndü.

"Gelemedin." Poyraz binbaşıydı konuşan.

"Asena bu kaçabilir. Ondan gelememiştir." Çağrı'yı onayladım.

"Yemeği uyanınca yer dedik." Konuşan Buse koltuğun köşesine gidip oturdu.

"İyi yapmışsınız." Çağrı'ydı.

"Fotoğraflardaki Asena değil gibi." Konuşmamla hepsi fotoğraflara döndü.

"Üç yıl öncesine hatta daha fazlasına ait o fotoğraflar." Buse konuşurken gülümsüyordu.

"Asena hesabı bi kahve içelim." Buse'nin konuşmasıyla Asya da gitmişti.

"Ben bi lavaboya gidiyorum." Koridora gittiğimde hangi kapının lavabo olduğunu düşünürken anormal derecede hızlı olan nefes sesleri duydum.

Asena'dan
Nefes nefese uyandım. Ben o adamı görmüştüm, o anıyı görmüştüm, o geceyi, acı çığlıklarımı...

"Asena." Ağlayacak raddeye gelmiştim. O gün, o gece... Dizlerimi kendime çekip elimi kalbime götürmüştüm. Nefesim hala düzene girmemişti.

"Ne oluyor?" Kapıyı kapatıp karşıma oturdu. Ben etkisinden çıkamamıştım. O kadar gerçekçiydi ki o çığlıklarım hala kulağımdaydı.

Bir anda kendine çekip sarıldı. Başım boynundaydı.

"Sakin." Gözlerimi kapattım. Kendime gelene kadar öyle kaldık.

"Sen hala bir şey yemedin. Kalk Buse çorba yaptı." Ayrıldım.

"Midem bulanıyor." dedim sadece. Bu sefer midemin bulanması gördüğüm rüya yüzündendi.

"Buse'yi çağırayım mı?." Ayağa fırladım.

"Tamam, tamam." Çok konuşup başımı ağrıtması istemediğim şeyler sırasında şu an birinciydi. İkimizde içeri geçtik.

"Ben çorba koyacağım." deyip ayaklandı Burçak bizi görünce.

"Siz niye gitmediniz?" Kendimi koltuğa bıraktım.

"İşimiz yok gücümüz yok niye gidelim." diyen Poyraz binbaşı daha da yayıldı.

"Seni hiç sevmiyorum biliyor musun?" Başını salladı.

"Bende seni sevmiyorum." Burçak çorbayla içeri girdi.

"Hepsini mi içicem?" Kase o kadar büyüktü ki. En azından bana öyle geliyordu.

"Evet." Bir an midem bulanmıştı ama Buse'nin bakışları yüzünden içmek zorunda kalmıştım.

"Kusma." Buse'ye zorla gülümsedim.

"Siz niye evinize gitmiyorsunuz? Artık gidin bence." Yine aynı konuyu dile getirdim.

"Kovuyor musun?" Poyraz binbaşıya baktım.

"Evet ama sen hiç üstüne alınmıyorsun. Bizim bi arkadaş vardı rahmetli o da öyleydi." dedim.

"Arkadaş?" Burçak'a döndüm.

"Var ya rahmetli köpek." Gülmeye başladılar.

"Çorbayı içince kendine geldi." Umursamaz tavrı insanı öldürecek türdendi.

" Sabahtan beri odak benim ve şu an gerçekten iyiyim. Yorulan sizsiniz. Karargahtan geldiniz hiç mi uykunuz yok Allah aşkına?" Benim ciddiyetimi görünce gerçekten dinlemişlerdi.

"Hayır, demeyeceğim demeyeceğim diyorumda sabahtan beri saçma salak nazlanan insanlar gibi hissediyorum." Gülmeye başladılar.

"Ben odun halimle mutluyum. Ne yaptıysanız bana? Sabahtan beri sarhoş gibi dolaşıyorum zaten. En sevmediğim, en kınadığım hatta görünce öğürdüğüm hareketleri yapıyorum. Siktirin gidin lan!" Ben kendimi durduramayıp küfredince daha da gülmeye başladılar.

"Kişilik bozukluğun mu var lan senin? Bi salak salak dolanıyorsun, yemek yemiyorsun sonra uyuyup uyanınca normale dönüyorsun." Buse hararetli bir şekilde söyleyince gözlerimi kırpıştırdım.

"Yok bir kaç tahta eksik. Biraz kendinden geçince oluyor." Poyraz binbaşı hala dalga geçiyordu benimle

"Uyku da yaramış, çorba da." Demir gülüyordu hala.

"Normal Asena geldiğine göre birazdan ebemizi tersten göreceğiz demektir. Ben kaçıyorum." Çağrı abi kalktığında hepsi ayaklandı. Etkisi azalıyordu. İkinci ihtimalle daha çok hak verdim.

"Ben gitmesem mi?" Göz devirdim.

"Git artık, özellikle sen git, gelme ya, kovuyorum git artık!" Poyraz binbaşı gülerek çıktı.

"İyi, iyi dönmüşsün normale. Yok bir şeyin. Yüzüne de renk gelse mükemmel olur." Göz devirdim. Gittiklerinde yüzümdeki gülümsemeyi sildim ve yatağa yatıp geri uyudum.

Uyandığımda saat gece üçü gösteriyordu. Balkona çıktım. Daha iyiydim bunu bende biliyordum. Sürekli sıvı tükettiğim için de hızlı bir şekilde atıyor olabilirdim.

Sıkılınca dışarı çıkma kararı alıp üstüme eşofmanlarımı geçirdim ve mont giymiştim. Yanıma biraz para, telefonumu, silahımı ve anahtarımı alıp çıktım.

Gezerken çığlık sesi duydum. Koşarak çığlığın olduğu yere gittiğimde. Karşıdaki adam bir gence silah çekmiş ve silahı çekenin namlusu gencin arkasındaki kadına bakıyordu.

Silahımı çekip adama doğrulttuğumda adam ilk başlarda ne olduğunu anlamadı.

"Karışma bayan." Delirmek üzereydim.

"YA YETER KODUMUN SALAKLARI, YETER! HALA ŞU ZİHNİYETTEN ÇIKAMADIYSANIZ GİDİN ATIN KENDİNİZİ AŞAĞI! BEDELİNİ NİYE KADINLAR ÖDÜYOR?! SİKTİRİN GİDİN ATIN KENDİNİZİ AŞAĞI!" Adam silahı bana çevirdi. Sabrım taşmıştı.

"Ölmek istiyorsun anlaşılan." Yere oturdum.

"Bence o silahı kaldır." Adam ciddiye almadı.

"Yoksa ne yaparsın?" Güldüm elindeki silaha baktım.

"Elindeki silahı ağzına sokarım." Yine ciddiye almadı.

"Boş konuşma bayan." Yüzümü buruşturdum ve ayağa kalktım. Dibine girdim.

"Bak şimdi silahlarda en sevdiğim özellik" silahı elinden alıp kabzasıyla kafasına vurdum.

"Ağır olmaları." Ters çevirip ellerini arkada birleştirdim.

"Şunun elini bağlayacağım bir şey bulun bari." Kadın çantasından fularını verdi.

Ellerini bağladıktan sonra ağzına silahı soktum.

"Abla ne yaptın sen be?" Genç bana hayranlıkla bakıyordu.

"Ben gidiyorum." Ayaklandım.

"Sizde böyle saçma salak insanlara bulaşmayın tamam aşık olabilirsiniz ama denemeyin." Şokla bana baktılar.

"Bakmayın mal mal parmaklarınızda yüzük var. Arayın polisi gelsinler götürsünler şu iti." Genç arkamdakine tedirgin bir şekilde baktı.

"Abla polis falan sormayacak mı kim yaptı bunu diye?" Kalem arandım.

"Kalem versenize." Kadın çantasından bu sefer kalem verdi. Adamın yanına gidip anlına gölge yazdım. Bulurlardı artık beni.

"Var mı başka bir şey? Bence yok." Bana baktılar.

"Ben gidiyorum." Yanlarından çıkıp benzinlik aramaya başladım. Benzinlikten su aldım ve gezmeye devam ettim. Eve geldiğimde kendimi daha iyi hissediyordum. Oturma odasına gittim , televizyonu açtım. En sonunda uykum gelmişti. Yatağa gittim ve uyudum.

Uyandığımda telefonum çalıyordu.

"Asena." Albay arıyordu.

"Yüzbaşı Asena Yıldırım/ İstanbul Emredin komutanım." Sinirli bir nefes çekti.

"Adamın anlına gölge yazan sen misin?" Bir anlığına kavrayamadım.

"Hangi adamın?" Albay sinirle bir nefes daha aldı.

"Kaç tane adamın anlına yazdın?" Yeni dank etmişti.

"Komutanım ben haklıydım onda." İnşallah ceza vermezdi.

"Asena önce karakola gidiyorsun. Görünene göre hiçbir şeyin kalmamış senin. Ondan sonra da karargaha bekliyorum yarbaya alışana kadar yardım edecek bir asker lazımdı zaten." Yüzüme kapatmıştı.

"Hayır, yarbay olmaz ya!" Söylene söylene üstümü giydim ve arabama binip karakola gittim.

İçeri gittiğimde bir karmaşa vardı.

"Bu kadın yaptı!" Bayandan kadına gelebilmişti çok şükür. Gittim polisin önündeki koltuğa oturdum.

"Sen ne hakla aşiretten birine saldırıyorsun?" Gözlerimi kapattım ilk önce. Cırtlak ve yüksek seslerden hoşlanmazdım.

"Sesinizi kısın hanımefendi." Gözlerimi açtım.

"Hadsiz sana bir soru sordum!" Derin bir nefes çektim.

"Ben size soruyor muyum devletin askerine niye silah çekip hakaret ediyor üstüne üstlük yüksek sesle hesap soruyorsunuz diye. Şimdi topunuzu şikayet edip içeri girdireyim mi?" Polisin gülümsediğini gördüm

"Kimmiş asker sen mi? Senin gibi bir kadının asker olmasının imkanı yok." Bu sefer en fazla 30 yaşında olan bir adam konuşmuştu. Tam cevap verecekken bir ses duyuldu.

"Haddini bil Doğan!" Barlas galiba kükremişti ama kendisini tanıdığımdan ancak öküz kükremesi diyebilirdim.

"Barlas." Tedirgin olmuştu.

"Kendisi benim kız kardeşim oluyor Doğan!" Hepsi sesini kesmişti.

"Asena ben ayrıca biraz daha konuşursan dava açacağım hatta bir dakika." Buse'yi aradım.

"Busecim hakaretten ve devletin askerine silah çekip öldürmeye teşebbüsten kaç yıl yatar bir insan." Buse düşündü.

"Savunmayı ben hazırlarsam ömür boyu yatırırım. Ne oldu ki?" Buse çakmıştı.

"Yok bir şey sordum öyle." Gözleri kocaman olmuştu hepsinin.

"Eve gelince anlatırsın kapatıyorum." dedi ve ilk defa erkenden kapattı. Telefonumun üstüne hemen bildirim düştü.

'Anlatman lazım. Ben hava olsun diye kapattım ama eve gelince anlatman lazım.' Buse gram değişmeyecekti.

'Anlatırım' yazdım ve kapattım.

"Bence benim avukatım devreye girmesin siz sessizce gidin." Barlas'a baktılar bir de. Belgeleri imzalayıp çıktılar.

"Buse savcı değil miydi?" Omuz silktim Barlas'a.

"Öyle olsada onlar bilmiyor." Karşıma oturdu.

"Gözaltın morarmış, yüzün solmuş ayrıca gözlerde boş bakıyor. Hasta mısın?" Bir tık gerilmiştim.

"Uyumadım." İnanmadığını belli edercesine baktı.

"Şimdilik öyle olsun." Adamların arkasından baktı.

"Ne yaptın?" Bizi elinde geçen seferki gibi mısırla izleyen polisi gösterdim bende.

"Sor ona her detayını biliyordur." Ayağa kalktım.

"Bir şeyler içseydin." Saate baktım. Albay bu kadar erken bittiğine inanmazdı geri gönderirdi beni zaten çünkü şu an 15 dakika olmamıştı albay beni arayalı.

"Hayır, demem." Ayağa kalktım ve belgeleri imzalayıp Barlas'ın odasına geçtik.

"Olayı sen anlatsanda konu çıksa." Çay almıştık gelirken.

"Ayrıca sen çay içmeyi nasıl kabul ettin." Yarbay onu da yaptırmıştı.

"Orayı karıştırma. Ben gece yürürken ses duydum. Gittim müdahale ettim." Bana baktı boş boş.

"O yüzden adamın ağzında silah, elleri bağlı şekilde bulduk." Çayımdan içtim.

"Anlına bir de Gölge yazmıştım." Onu unutmamaları gerekiyordu.

"Annem küçükken sürekli söyleniyordu sizin yüzünden kız size benzeyecek diye ama ayrı evlerde olsa bir işe yaramamış gibi gözüküyor." Büyük ihtimalle diğer kız normalken söylemişti bunu.

"Kan çekiyor." dememle odaya sessizlik çökmüştü.

"Asena özür dilerim." Onu affedebilir miydim emin değildim.

"Barlas ben yakın davransam dahi sen hep bi duvarla karşılaşacaksın. Ben o gün geldiğimde hepinize önyargıyla yaklaşabilirdim ama ben bunu yapmadım. Barlas benim duvarlarımı aşamazsınız." Sesli bir nefes verdim.

"Benim duvarlarım başkalarının duvarlarına benzemez. Ben insanlara duvar örmeye başladığımda daha çok küçüktüm. Yıkmak için büyük çaba harcarsın ama bence sana yazık olur çünkü sana ayrı bir duvar ördüm. Bana ulaşmak için senin yıkman gereken duvar sayısı herkesten fazla. Benim duvarlarımı tamamen yıkan insan bu dünyada yok." Çünkü yaşamıyorlardı.

"Ya yıkarsam o duvarları." Ayaklandım.

"Başarılar." Karakoldan çıktığımda yarım saati tamamlamıştım albay aradığından itibaren. Bence inanırdı.

Arabama bindim ve karargaha sürdüm. Gelir gelmez odama geçip üstümü giydim ve albayın odasına geçtim.

"Sen niye erken geldin? Karakolu asmadın öyle değil mi?" Tanıyordum adamı ya.

"Yok komutanım asmadım." İnanmamıştı.

"Gece gece adamın ağzına silah sokup ellerini bağlayıp üstüne üstlük anlına niye gölge yazıyorsun?" Derin bir nefes aldım.

"Komutanım bırakıp kaçmış gibi olmamak için anlına gölge yazdım." Devamı yoktu.

"Dua et haklıymışsın." Ben demiştim gibi gözlerimin parladığına yemin edebilirdim.

"Yarbay aşağıda dinlenme odasında oturuyor." Yarbayın yanına siktir git demekti.

"Emredersiniz." deyip aşağı indim yarbayın yanına.

"Komutanım size ben eşlik edeceğim." Yarbay baştan aşağı süzdü.

"Albayın bana gıcığı mı varda seni gönderiyor?" Aynen öyle demek isterdim ama demedim.

"Albayın işlerine karışamam ben komutanım." Eliyle oturmamı işaret etti ama ben oturmadım.

"Otur asker bu bir emirdir." Bu adamın dedikleriyle gözleri hiç aynı olmuyordu. Oturmuştum ama ben oturmadığım için gözleri parlamıştı.

"İki defada mı anlıyorsun sen?" Gözleri parlıyor ama böyle konuşuyordu. Cevap vermedim.

"Birazdan odama bir sürü dosya gelecek. Dosyaları halledersin." Allah kahretsin ya.

"Emredersiniz." Demele kalkması bir oldu. Bende kalktım hızlıca.

"Dosyalar gelmiştir." Birazdan kavramı bu kadar kısa değildi, olmamalıydı bence.

Odasına gittiğimizde boyum kadar dosya vardı. Koltuğuna geçti oturdu. Bende odasında olan diğer masaya oturdum ve dosyaları halletmeye başladım. Sanki hepsini planlamış gibi bilerek getirtmişti masayı.

"Siz gitmeyecek misiniz komutanım?" Adam ortamı geriyordu.

"İşini iyi yapıyor musun ona bakacağım. Gerçi ne kadar iyi yapabilirsen orası da muamma. " Sinir bozucu herifin tekiydi.

Bir süre sonra saate baktığımda akşam olmuştu ve beynim yanmak üzereydi. Ne sigara içmiştim, ne kahve içmiştim, ne su içmiştim, ne yemek yemiştim. Yemeği aramamıştım ama kahvesiz dosya gitmiyordu.

"Çıkabilirsin." Boş boş yarbaya baktım.

"Anlamadım komutanım." Yüzünü buruşturdu.

"Geç anlamadığını söylüyorsunda neyse. Çıkabilirsin dedim." İlk defa rahat bırakmıştı beni tabi bir süre uğraştıktan sonra.

"Emredersiniz." Deyip ayrıldım odadan. Kahve almak için kantine gittim ve kahve aldım. Dinlenme odasına geçince bizimkileri gördüm.

"Sen niye karargahtasın?" Kendimi koltuğa attım adeta. Dik dik Karan yüzbaşıya baktım.

"Sorgulama." Pestilim çıkmıştı. Bir yıl görevde bu kadar yorulmazdım.

"Yarbay sabahtan akşama kadar gözetimi altında en az boyum kadar dosya verdi." Hepsi yüzünü buruşturdu.

"Komutanım sizin yüzünüzün rengi gitmiş dün de izinliydiniz ne oldu?" Gökhan'a baktım.

"Boşver Gökhan." Çınar bana baktı bu sefer.

"Harbi komutanım göz altlarınız morarmış. İyi olduğunuza emin misiniz?" O sırada içeri Hakan ve Poyraz binbaşının timi girdi.

"Komutanım ne olmuş size?" Üzerdi soran.

"Kendine bak ters Üzer." Gülmeye başladılar.

"Beyni de ters bence komutanım." Her fırsatta dalga geçiyorlardı. Sessizlik olduğunda Hakan konuştu.

"Benim bir arkadaşım uyuşturucu tedavisi görüyordu o da senin gibiydi. Göz altları morarmış ve çökmüştü. Birde yüzü baya solgundu. Sanki hiç uyumamış gibi de yorgundu." Göz göze geldik. O yapmıştı. Yemeğe koyan oydu. Onun gözleri aynı bakmıyordu, o benim tanıdığım Hakan değildi.

Sonra beynimde fotoğraf belirdi. Her seferinde yere düşüp benim umursamadığım fotoğraf.

"Ne diyorsun lan sen!?" Hepsi ayaklanmıştı ama biz göz kontağı kurmuştuk ve onu bozmuyorduk.

"Oturun!" Gözümü konuşurken dahi çekmemiştim.

"Biliyor musun benimde bir arkadaşım vardı ve öldü. İftira attı başkasına ve öldü. Başka bir suç daha işlemişti neydi ya? Hatırlamıyorum ama hatırlayınca söylerim." Konuşmamla ortam sessizliğe boğuldu ayaklandım ve odama gittim fotoğrafı bulmaya.

Her tarafı birbirine katıyordum ama fotoğraf yoktu. En sonunda üstteki raftan tam önüme yine fotoğraf düştü.

"Annesinden bağımsız bir oruspu çocuğu daha. Kendimden şüphe etmiştim niye ısınamıyorum diye bir de." Üst raftan dosyayı da aldım.
________________________________

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn!

Nasıl bir bölümdü?

Hakan'ın nasıl ölmediği ortaya çıktı aslında kendisi Hakan değil?

Sizce yarbay ne çeviriyor?

Favori kısmınız?

Barlas?

Karan?

Asena?

Diğer bölümde ne olacak?

Rastgele sormak istediklerinizi buraya yazabilirsiniz. Çok spoiler olmazsa cevaplarım.

Tiktok, İnstagram ve diğer tüm sosyal medyalar : biryazarr18

WhatsApp kanalı: https://whatsapp.com/channel/0029VaW35k65fM5cpbsWXJ01

Sizi seviyorum.

Görüşürüz.

Kendinize iyi bakın.

2619 kelime

Bölüm : 22.06.2025 21:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...