
36.Bölüm
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
İyi okumalar.
Dedüblüman ~ Belki
______________________________
"Müsait gibiyim. Tam eve girecektim." Bu iyiydi galiba. Sesli bir nefes verdim.
" Karan buluşalım mı?" Düşüncelerim başımı ağrıtmaya başlamıştı ve ben galiba hiç iyi hissetmiyordum. İşin ucunda mesleğim vardı.
"Evdeyim gel ama ne oldu?" Sesinde endişe kırıntıları vardı.
"Buse evde mi?" Komşu oldukları için bir de Buse'ye açıklama yapmak istemiyordum. Beni darlardı sonra niye Karan'ın evindeydin diye.
"Bilmiyorum." Aklımı sürekli zorluyordum ne unuttuğumu düşünüyordum ama hafızamdan özenle silinmiş gibiydi..
"Birazdan ordayım." Telefonu kapattım. Biraz daha gaza yüklendim.
Karan'ın evinin önüne geldiğimde beklemeden arabadan inip binaya girdim. Asansöre bastım ve gelmesini bekledim. Asansör geldiğinde hızlıca bindim ve yüzbaşının olduğu kata bastım.
İndiğimde önce Buse'nin evinin önüne baktım. Evinin önünde ayakkabı yoktu.
Zile bastım. Geri çekilir çekilmez açılmıştı. Üstünde siyah eşofman altıyla beyaz tişört vardı.
"İçeri gel." İtiraz etmeden içeri geçtim. Ev gayet ferahtı hatta çokta güzeldi ama benim içimde tuhaf bir karmaşıklık vardı. Salona geçtiğimizde elinde kahveyle geldi. Bu yaptığı artı birlik bir hareketti.
Karşıma oturup konuştu.
"Ne oldu anlatacak mısın?" Gerginliğimin geçmesi için kahvemden bir yudum aldım. Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım.
"Dümdüz giriyorum." Baygın bir bakış attı.
"Birkaç gün önce dışarıda yemek yerken yemeğin içinde bir şey olduğunu fark ettim." Kaşlarını çattı.
"Ne gibi?" Gözlerimi bardağıma indirdim. Birkaç saniye bunu niye yaptığımı sorgulamıştım.
"Asena." Bakmadım ona.
"Uyuşturucu." Onunda gerildiğini hissettim ama benim kadar mıydı emin değildim.
"O ölü gibi gezdiğin gün" yüz ifadesini görmek için bakışlarımı ona yönelttim.
"Uyuşturucunun etkisiydi." Yüz ifadesi anlamadığı bir şey olduğunu gösteriyordu.
"Bitirince sorarsın." Devam ettim.
"Görev için davete gittiğimizde bakışları rahatsız edici olan bir adam vardı ya. Bugün onunla karşılaştım." Kahveden bir yudum daha aldım. Boğazım gereksiz kuruydu.
"Bir şey mi yaptı?" Başımı iki yana salladım.
"Hamdi'yi çıkarmamı istedi." Cebimden sigara çıkardım ve yaktım.
"Çıkarmazsan." Masadaki küllüğe uzandım.
"Söyleyecek ve hala kanımda olduğu için herşey bitecek. Bu zamana kadar olan herşey yerle bir olacak." Sigara dumanını içime çektim.
"Niye polise gitmedin?" Tam nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum ki o konuştu.
"Önceden de kullanmıştın ve vücudun uyuşturucuyu tanıdığı için tehlikeye girecektin." Başımla onayladım.
"Ne zaman kullanmaya başladın?" Sakince konuşuyorduk. Aklıma o anılar gelince yüzümü buruşturdum.
"Şu an öyle bir bağımlılığım yok. Küçüktüm, çok küçüktüm." Sigaradan bir nefes daha çektim içime.
"Kaç yaşındaydın ve kim, niye?" Gözlerine baktım.
"Uyuşturucuyu bilmeyecek kadar küçüktüm yüzbaşı." Yutkundu.
"Kim?" Sinirden gülmeye başladım. Burası komikti işte.
"27 yıl öz sandığım babam. Ona baba demek bile gerçekten mide bulandırıcı. Demedim say." Başımı iki yana salladım. Sinirdendi.
"Ve biliyor musun? Ben buna inandım. Kahretsin ki her şeye rağmen iyi biri olabileceğine inandım!" Hala kendime yediremiyordum.
"Asena sakin." Konuşmadan önce sakinleşmeyi bekledim.
"Sakinim." Beni onaylamadığını belirtircesine başını salladı.
"Nasıl verdi?" Gözlerimi gözlerinden hiç ayırmadan konuştum.
"İğneyle." Bana neden kurşunu bile unutup iğneden hoşlanmadığımı sormuştu. Hatırlar mıydı bilmiyorum ama cevabını vermiştim.
Yanıma oturup beni kendine çektiğinde hiçbir tepki vermedim.
Hatırlamıştı.
"Karan mesleğimi kaybetmek üzereyim.." Hayatımda en korktuğum şeylerden biriydi ve şimdi...
"Geçmişim peşimi bırakmıyor... Gidemiyorum, uzaklaşamıyorum... Karan yıllardır herkesin imkansız dediği şeyleri başardım ama geçmişimden kaçamıyorum. Tam bitti artık mutluyum dediğim yerde geçmişim hayatımı mahvetmek için karşıma çıkıyor. Biri bitiyor diğeri başlıyor. Ya ilk defa bir ailem oldu, yıllar sonra gerçekten anne baba demeye layık insanlar oldu hayatımda ama geçmişimden kaçamıyorum." Gözümden bir damla yaş düştü.
"Allah aşkına söyle Karan doğar doğmaz bir insan nasıl hata yapar? Şu siktiğimin hayatında her şeyimi aldılar! Neyin cezası bana bir sebep gösterseler kabul edeceğim ama ne yaptım? Her şeyimi aldılar. İnsanların duymaya korktuğu şeyler yaşadım ama biri de çıkıp demiyor ki bu yüzden çekiyorsun, sebebi bu demiyor! Sadece yaşatıyor." Hıçkırarak ağlamaya başlamıştım.
"Yoruldum, hayatımda hiç yorulmadığım kadar yoruldum... Geçer dedim, umursama dedim ama Karan mutlu bir hayat tam önümde ama ulaşamıyorum. Hayatımda neyi çok sevdiysem aldılar benden. Artık sevmekten korkar hale geldim..." Ben hıçkırarak ağlamaya, o sarılmaya devam etti. Hıçkırıklarım kesildiğinde ayrıldım, yanına oturdum ve dışarıyı izlemeye başladım.
"Bir şeyler söylemek istiyorum ama" sözünü kestim.
"Söyleyebileceğin hiçbir kelime yok." Yoktu, şu koskoca dünyada tek bir kelime yoktu.
"Ne kadar süren var Hamdi'yi sözde çıkarmak için?" Mesleğimin sona ermesi için kaç günüm mü vardı?
"Yarın akşama kadar." Sesli bir nefes verdi.
"Herhangi bir şey biliyor muyuz onun hakkında?" Bilsem bile büyük ihtimalle hatırlamıyordum.
"Bana onu tanıdığımı söyledi ama hiçbir şey hatırlamıyorum. Kendininde terörle ilgisi var. Başka niye Hamdi'yi çıkarmamı istesin ki." Karan birkaç saniye düşündü.
"Asena biz davetten geldiğimizde albay orda şüpheli bir şey görüp görmediğimizi sormuştu." Başımla onayladım.
"Parçalar birleşiyor. O gün terör örgütünden olan oydu. İkisini bir alsak konuşmamalarını nasıl sağlayacağız?" Her türlü kendilerini tehlikede hissettiklerinde öteceklerdi.
"Kaç gün sonra kanın normale dönecek?" En az üç gün gerekiyordu.
"Üç gün sonra." Üç gün boyunca ortadan kaybolmam lazımdı ama o zamanda niye ortadan kayboldun diyecekler ve tüm şüpheleri doğrulayacaklardı.
"Üç gün boyunca göreve gitsek. Geldiğimizde kan versen sıkıntı çıkmaz yani." Başımla onayladım.
"Çıkmaz ama elini kaldırıp şıklarınca görev gelecek değil." Görev gelmesi için acil bir şey lazımdı. Karan ayaklandı ve birkaç dakika sonra elinde dosyayla geldi.
"Bu dosya yıllardır çözülemiyor. Adam kendini suçsuz göstermeyi her seferinde başarıyor." Dosya şüphe çekmeyecek kadar normaldi.
"Terör örgütlerine para yatırımı yapıyor. Tahmin edersin ki terör örgütünde sağlam bir koltuğuda oldu." Diğer dosyayı inceledim. Hesap kayıtları vardı.
"Karan kim bilir kaç kişi çözmek için uğraşmıştır. Bize çözebileceğimizi düşündüren ne?" Gram umudum yoktu.
"Başka çaremiz yok. Sen demedin mi en imkansız görevleri başardım diye?" Başımla onayladım.
"Senin evinde niye çözülmemiş bir dosya var? Genelde arşivde tutarlar böyle dosyaları." Bakışları dosyaya kitlendi.
"Taylan Söylemez'in katilleri, kardeşimin katilleri onlar. Bunu çözersek hem bir şehidin intikamını alacağız hemde seni bu bataktan kurtarmış olacağız." Şehitlerin yeri her zaman ayrıydı. Bu dosyanın peşini ölsemde bırakmazdım artık.
"Elimde olan tek dosya. Eğer arşive gitmeye kalkarsak şüphe çekeriz." Başımı onaylarcasına salladım ve dosyaya daha dikkatli bakmaya başladım.
Gece dört suları
Kaçıncı sigaramdı bilmiyorum ya da kaçıncı kahvemdi. Bulduğum açıkla aniden ayaklandım.
"Buldum oruspu çocuğu, açığını buldum." Acıyan gözlerimi kapatıp açtım. Doğru görüyordum.
"Ne buldun?" Karan yüzbaşı yanıma geldi.
"Parayı gönderdiği tarihte kendisi İngiltere de gözüküyor ama parayı gönderdiği saat İngiltere'de gece üç. O gün gece üçte sözde Türkiye'ye dönmüş. İki yerde de aynı anda bulunamaz ve onun Türkiye'de olduğunu varsayarsak. O günden bir hafta sonra darbe olmuş. Yani bir silah alışverişi olmuş." Bu kadarı bir kanıt değildi ama bundan sonrası.
"Silah alışverişi yapmaları için az da olsa bir para alması gerekiyor ama o para almamış demek ki para elden verildi. Gezdiği yerler baktığımızda önemli bir sergi gözüküyor. Sergiye giden insanların sosyal medya hesaplarını incelediğimde bir fotoğraf buldum. Adamın bir kadınla yakınlaştığı bir fotoğraf kadını biraz araştırıp buldum. Kadının o gün sergi davetinde ismi yoktu. Hesabına girdim. Kadın uzun zaman önce ölmüş. Yersen tabi ki." Konuşmaktan yorulmuştum.
"Bir estetik ameliyatı ile yüzünü değiştirip dağa çıkmış. Diğerleri büyük ihtimalle sistemde hata olduğunu düşündü. Çünkü kendi yanlışlarını düzelttiklerinde fark edileceği için diğer herkesin uçak saatini ayarladılar." Derin bir nefes verip gözlerimi kapattım. Bulmuştum, geçmişimden kaçış yolu bulmuştum.
"Asena gerçekten imkansız üstü bir kadınsın." Gülümsedim.
"Dosya'yı sen götür. Senin arkadaşındı. O yüzden garipsemezler bu saatte niye araştırıyorlar diye." Başıyla onayladı.
"Sen?" Ben.
"Göreve hazırlanırım." İkimizde aynı anda evden çıktık. Aynı anda yan kapı açıldı ve kapıdan Selçuk çıktı. Buse'nin evinden Selçuk çıktı.
"Selçuk." Sesimle Selçuk irkildi.
"Komutanım." Buse bana doğru konuştu.
"Asena." Çok kötü derecede garip bir durum vardı.
"Selçuk sen niye Buse'nin evindesin?" Selçuk bi Buse'ye birde bana baktı.
"Davasıyla ilgili bir askere sorması gereken bir soru varmış." Buse sadece Karan yüzbaşıya bakıyordu.
"Bana soramıyor muymuş?" Buse'ye döndüm.
"Senin vereceğin cevabı biliyordum. Soracağım soruyu sana sorsaydım vururdum kodumun çocuğunu derdin. Peki ya siz ikiniz." Parmağını bize doğrulttu.
"Açıklama bekliyorum." Biz Karan yüzbaşıyla göz göze gelince flaş patladı.
"Siktir." Karan yüzbaşıyla aynı anda Selçuk'a döndük.
"Selçuk bu en son olduğunda kime ne olduğunu hatırlıyorsun değil mi?" Buse hala bana imayla bakıyordu.
"Komutanım valla sadece Emre'ye atacağım." Selçukla Emre tüm time anlatacaktı. Umarım Demir binbaşı öğrenmezdi ya da Çağrı abi.
"Siz ne yapıyorsunuz?" Siktir.
"Abi." Buse bakışlarını Çağrı abiye çevirdi.
"Ben gidiyorum dosyayı ne kadar hızlı teslim edersem iyi. Sende sil o fotoğrafı." Karan yüzbaşı gittiğinde ortalıkta ben, Buse, Selçuk ve Çağrı abi kalmıştı.
"Çağrı abi sana Buse'yle sabır diliyor Selçuk'u da alıp gidiyorum. Malum hazırlanmamız gerekiyor." Selçuk'u kulağından çekip aşağı indirdim ve arabama bindirdim.
"Ne işin var lan senin orda?" Selçuk böm böm bana bakmaya başladı.
"İşte soru soracakmış komutanım." İnanmazca baktım.
"Gece gece." Başını salladı.
"Aslında akşamdı ama dava uzun sürdü." Bu ihtimal olabilirdi ama niye Selçuktu.
"Komutanım siz Karan yüzbaşının evinde ne yapıyordunuz? Yani çok yakışıyorsunuz biz bunu biliyoruzda siz bilmiyorsunuz. Bir araya gelip nasıl kavga etmediniz? Ayrıca siz hiç uyumuşa benzemiyorsunuz komutanım. Karan komutanımda öyleydi. Siz ne dosyası diyordunuz komutanım? Evlenmeye mi karar verdiniz? Onun mu dosyası?" Şokla Selçuk'a bakıyordum.
"Selçuk."
"Komutanım." Sanki anormal olan benmişim gibiydi ses tonu.
"Şizofreni misin oğlum sen?" Cıkladı.
"Değilim komutanım." Önüme dönüp arabayı çalıştırdım tam Selçuk konuşacakken elimle dur işareti yaptım.
"Komplo teorilerini duymak istemiyorum." Akıllısı bulmuyordu tamam ama bu çok çeşitli türler beni bulmak zorunda mıydı?
"Selçuk ara diğerlerini uyansınlar. Karan yüzbaşı birazdan arar görev haberini verir." demeke Karan yüzbaşının araması bir oldu.
"Görev emri geldi. Bir saate yola çıkacağız." Gülümsedim.
"Geliyoruz yüzbaşım." Belki hayatım düzebilirdi, belki bu sefer geçmişimi gerçekten geçmişte bırakabilirdim. Telefonu kapattım.
"Mutlusunuz komutanım." Daha da gülümsedim.
"Mutluyum Selçuk." İlk defa inanıyordum geçmişimden kurtulabileceğime.
Sema hanıma mesaj yazdım. Buse'ye ve Burçak'a da yazdıktan sonra yola odaklandım.
Karargaha geldiğimizde hepimiz üstümüzü giyip harekat odasında toplandık.
"Oturun." Oturduğumuzda albay görevi anlatmaya başladı. Bir süre sonra hepimize baktı.
"Gidin alın gelin o iti. Mümkünse sağ." Gülümsedim.
"Dövebiliriz yani komutanım." O da gülümsedi.
"Ben o konuda bir şey dediğimi hatırlamıyorum gölge." İçim kıpır kıpırdı. Uzun zamandır it dövmemiştim.
"Yolunuz açık olsun. Çıkabilirsiniz." Çıktığımızda kamuflajı giydim ve silah odasına geçtim.
"Beyler yolu biraz uzatacağız." Karan yüzbaşıyı onaylamışlardı. Karan yüzbaşıyı görünce gülümsedim.
O da gülümsedi.
"Yemin ediyorum damarlarımda kan durmuyor o derece. Uzun zaman sonra görev geldi ya çok şükür." Haydar abi yerinde durmuyordu.
Hazırlandık ve helikopterin yanına dizildik. Albay geldiğindeyse teker teker helikoptere bindik.
Başımı arkama yasladım ve uyumaya başladım. Yol uzundu. Tam dalacakken Selçuk konuştu.
"Asena komutanım sizin sesiniz güzelmiş bir şarkı patlatsanız." Gözlerimi araladığında Selçukla göz göze geldim.
"Buse mi söyledi?" Başını salladı. Tam bu yorgunluğun ve anlatamadığım şeylerin üzerine ancak bir şarkı geçiyordu aklımdan. Gözlerimi kapadım ve şarkının sözleriyle anılarım bir bir aklımdan geçmeye başladı.
"Omzumda işlemediğim günahlar...
Sözlerinde riya var
Kederim de bi aşk
Görüyor mü?
Belki de yanlıştı doğrularım...
Aşkını, sevgini sorguladım...
Yolların kapalıydı zorlamadım...
Öldürdüm çiçeğimi, yaşatamadım...
Duyamadım, gidişin sessizdi..." Timimin gidişi sessizdi ta ki benim çığlıklarım dağlarda yankılanıncaya dek.
"Bilemem ki ben yarın
Sessizce döner misin?" Dönerler miydi bir gün?
Susup gözlerimi araladığımda hepsini derin derin düşünürken buldum.
"Komutanım bunu önceden bilseydik bi rakı masası kurardık." Selçuk konuştuğunda güldüm.
"Görevden dönünce gideriz rakı balığa." O sırada kulaklıktan bir ses geldi.
"Komutanım iniş izni istiyorum." Karan yüzbaşı izni verdikten sonra hepimiz toparlandık. İndiğimizde yürümeye başladık.
"Komutanım tahmini kaç gün sürer?" Yiğit'ti.
"En az üç." Tim arkada goygoy yapıyordu. Bense sessizce dinleyip önden yürüyordum. Ne kadar süre yürüdüğümüzü hatırlamıyorum ama hava aydınlanıyordu. Galiba iki saat olmuştu.
"Tim oturun kahvaltınızı yapın. Sağlam lazımsınız." Gölge bir ağacın yanına oturmuştuk.
Konservelerden birini çıkardım. Dolmaların içini yardım ve tüm hepsinin pilavını karıştırdım. Eğer uyuşturucu varsa artık hepsinde vardı. İçindeki pilavın tek bir tanesini ağzıma attım. İçinde bir şey yoktu. Karan yüzbaşı sorarcasına baktı. Ne yaptığımı anlamıştı var mı diye soruyordu.
Başımı hayır anlamında iki yana salladım. Yemekleri yedikten sonra tam kapları gömüyorduk ki etrafta silah sesleri yankılandı.
"Komutanım, Karan komutanım vuruldu!" Ciddi anlamda siktirdi.
"Gökhan, Karanla ilgilen. Emre kaç it gözüküyor?" Şerefsizler bizi ortaya almışlardı.
"24 saydım komutanım." Fazla değildi ama yaralımız vardı.
Tek tek indirmeye başladım. Arkadan bir küfür duyunca o tarafa doğru konuştum.
"Ne oluyor?" Çınar konuştu.
"Komutanım Gökhan'ın eline kurşun isabet etti. Elini kullanabileceğini düşünmüyor." Küfrederek Gökhan ve Karan'ın yanına gittim.
"Gökhan elin ne kadar ciddi?" Karan yüzbaşının yarası ciddiydi çünkü.
"Komutanım iyileşince hasar kalmaz ama şu an kullanamıyorum." Kulaklığa dokundum.
"Avcı (Emre) itleri indirin. Tek bir tanesi yaşamayacak!" Karan yüzbaşının karnından oluk oluk kan akıyordu.
"Emredersiniz." Gökhan'a döndüm.
"Ne yapacağımı söyle?" Yüzbaşı çok kan kaybediyordu. Böyle giderse kan kaybından... Devam etmedim.
"Komutanım kurşunu ben çıkardım. Sizin dikmeniz gerekiyor." Kendi yaralarımı birçok kez dikmiştim. Yarayı dikmeye başladığımda tüm odağım yaradaydı.
"Komutanım daha önce hiç dikiş attınız mı?" Başımla onayladım. Karan yüzbaşının gözü kapanmaya başlamıştı.
"Karan, Karan uyan." Dikişi zaten bitirmiştim. Biraz daha iyiydi yaranın durumu.
"Uykum var." Kafası düşüyordu. Boynundan tuttum ve bana bakmasını sağladım.
"Uyuyamazsın, şehidinin intikamı için uyuyamazsın Karan!" Silah sesleri kesilmişti.
"Çok uykum var." Başımı iki yana salladım.
"Karan bir şehit daha vermeye gücüm yok." Gözümden bir damla yaş düştü.
"Helikopter isteyin!" Yiğit telsizi çalıştırmaya çalıştı.
"Siktir." Telsizler çekmiyordu.
"İleride bir köy var orda doktor vardır." Başımla onayladım. Karan yüzbaşıyı kaldırdım.
"Biriniz diğer koluna girin." Selçuk diğer koluna girmişti.
"Karan yüzbaşım kız kardeşiniz vardı yanlış hatırlamıyorsam." Gülümsedi.
"Var." İlerlemeye devam ettik.
"Yiğit, Gökhan'ın elini sarın." Onlar hızlıca Gökhan'ın elini sardılar ve arkamızdan gelmeye devam ettiler.
"Yüzbaşım uyumayın." Sartım biraz.
"Yiğit ne kadar kaldı?" Köyün çok yakın olduğunu söylemişti.
"10 dakika sonra ordayız komutanım." Karan yüzbaşıyı konuşturmaya devam ettim.
"Kız kardeşinizle yaşadığınız en güzel anı neydi?"
"En güzel mi hatırlamıyorum ama onun çok güldüğü anılardan biri. Bir keresinde tiyatroya gitmiştik. Ordaki adam üstüme düşmüştü ona tüm gün kahkaha ata ata gülmüştü." Gülümsedim.
"Asena eğer şehit olursam ona onu çok sevdiğimi ve ağlamamasını söyle." Gözümden bir damla daha yaş aktı.
"Şehit olmayacaksın." yüzbaşının başı omzuma düştü. Korkarak nabzına baktım.
"Komutanım?" Selçuk ağladı ağlayacaktı. Gerçi hepimiz öyleydik.
"Yaşıyor Selçuk ama nabzı yavaş. Yiğit ne zaman varacağız?" Yiğit eliyle bir yeri gösterdi. Köye gelmiştik. Biraz daha yürüdükten sonra köye giriş yapmıştık.
"Yiğit, Çınar gidin köyün muhtarını bulun doktor bulsun en acilinden." Onlar gidecekken bir adam yanımıza geldi.
"Muhtar benim. Benim oğlanda doktor. Evim hemen şura." Gösterdiği yere baktım.
"Gidelim." Hızlıca eve girdiğimizde bizi yirmili yaşlarının sonunda bir sima karşıladı. Muhtarın oğlu bu olmalıydı. Birde köşeden bize bakan bir kadın. Muhtarın eşiydi büyük ihtimalle o da.
"Karnında kurşun yarası var. Çok kan kaybediyordu. Biz diktik ama yine de nabzı yavaş atıyor." Bizi bir odaya götürdü ve yüzbaşıyı yatağa yatırmamızı istedi.
Boğuluyormuş gibi hissediyordum. Gözümü dahi kırpmadan doktorun yaptığını izliyordum. Birinin omzuma dokunduğunu hissettim. Haydar abiydi.
"Güçlüdür bizim öküz. Bir şey olmaz ona." Derin bir nefes aldım.
"Umarım abi, umarım." İçeri o kadın girdi.
"Ben Hatice muhtarın eşiyim. Aç mısınız?" Hiçbirimizden ses çıkmayınca konuştum.
"Aç değiliz teşekkürler." Başıyla onayladı.
"Bari oturun çocuklar. Arkadaşınız iyileşecektir eminim." Arkadaki koltukları bile yeni fark ediyordum.
"Oturun." Hepimiz oturmuş gözlerimizi bir yere dikmiş düşünüyorduk. Yaklaşık yatım saat sonra adam bize döndü.
"Fazla kan kaybetmiş. Eğer biraz daha kaybetseydi durumu pek iç açıcı olmayacaktı. Şimdilik hayati bir tehlikesi yok." Derin bir oh çektim.
"Ben dedim sana o öküze bir şey olmaz diye." Haydar abiye sarıldım.
"Gökhan sende elini göster." Mikrop kapardı falan sonra daha ciddileşirdi.
"Komutanım." Gözlerimi ona diktim.
"Emrimi ikiletme." Gökhan eline baktırırken bizde sessizce odada oturuyorduk.
"Telsizler hala çalışmıyor." Yiğit telsize birkaç defa vurdu.
"Uğraşma biri özellikle çekmesini istemiyor ama sen bozarsan tamamen kalırız." Yiğit telsizi bıraktı.
"Siz emin misiniz aç olmadığınıza? Hemen bir şeyler hazırlayabilirim hemen." Biz konuşacakken doktor konuştu.
"Anne sen bi çorba yap hem uyanınca mutlaka bir şeyler yemesi gerekecek." Gökhan'ın eliyle işi bitmişti anlaşılan. Kadın bizi dinlemeden ortadan kayboldu.
"Her şey için teşekkürler." Doktor gülümsedi.
"Hayatlarınızı bizim için riske atıyorsunuz. Bu onun yanında hiçbir şey. Adım Samet bu arada." Başımla onayladım. Odadan çıktığında odada sessizlik oldu.
"Uyanınca uyandırın beni." Onaylamışlardı.
Göz kapaklarım daha fazla dayanamadı ve kapanmaya başladı. Başımı duvara yasladım ve direnmedim.
Karan'dan
Asena karşımda başına silah doğrultmuş üçten geriye sayıyordu. O ana geri dönmüştüm. Tepki veremiyordum, bağıramıyordum, dur diyemiyordun.
Silah sesi yankılandı. Ama bu sefer vurmuştu, kendini vurmuştu. Kanlar içinde yerde yatıyordu. Yanına gittim. Buse'ye, Asya'ya, Poyraz'a, Çağrı'ya baktım ama hiçbiri tepki vermeden bakıyordu.
Kalk diyordum, kalkmıyordu. O ölmüştü ve bunu ben yapmıştım, buna ben engel olmamıştım.
Nefes nefese uyandığımda hızlı hareket ettiğim için yaram acımıştı. Yüzümü buruşturup Asena'yı aradım. Uyuyordu. İçimde oluşan rahatlamayla diğerlerine bakındım.
"Uyandı lan, komutanım uyandı." Selçuk yüksek sesle konuşmuştu.
"Sus lan. Kızı uyandıracaksın." Konuşmamla Selçuk sustu ama bana imayla bakmaya devam etti. Soğukluk hissetmemle üstüme baktım. Üstümde hiçbir şey yoktu.
"Nerdeyiz ve benim tişörtüm niye yok?" Gökhan cevapladı.
"Yakınlarda bir köydeyiz ve fazla kan olup yarayı görmeyi engellediği için çıkardı Samet." Anlamazca baktım.
"Samet kim?" Emre cevapladı bu sefer.
"Muhtarın oğlu, doktormuş. Uyandığınızı söyleyim komutanım ben." Emre gittiğinde aklıma bir soru daha düştü.
"Kaç saattir uyuyorum?" Çınar duvardaki saate baktı.
"En son sabah dokuzdu buraya geldiğimizde. Şu an saat akşam altı." Dokuz saat olmuştu.
"Kendini nasıl hissediyorsun?" İçeri Emre'yle bir adam girdi.
"İyiyim." Yarayı açıp baktı.
"Daha iyi geçmiş olsun. Biraz dinlen sadece." deyip çıktı.
"Asena komutanım o kadar sese nasıl uyanmadı?" Asena'ya baktım.
"Harbi komutanım, Gökhan salağı haklı. Biz çıt desek uyanıyordu." Yiğit'in ensesine vurdu Haydar abi.
"Sizene lan kız uyuyorsa uyuyor." Haydar abinin eline sağlıktı.
"Uyandırın dedi ama." Emre yanına gidecekti ki durdurdum.
"Uyandırma, bırak uyusun." Emre yerine geri oturdu. Normalde de uyumuyordu zaten.
"Komutanım biz çıkalım köylüler bu itler hakkında bir şey biliyor mu bi onlara bakalım. Sizde dinlenin." Haydar abiyi onayladım. Hepsi dışarı çıktığında kalktığım yere geri yattım ve Asena'yı izlemeye başladım.
Asena'dan
Sesleri duyuyordum ama vücudum o kadar yorulmuştu ki tepki vermek istemiyordum. Bir süre sonra sessizlik olduğunda sessizlik beni rahatsız etmişti. Gözlerimi açtığımda Karan yüzbaşıyı bana bakarken görünce önce gözlerimi ovaladım sonra tekrar baktım.
"Uyanmışsın." Hızlıca yanına gittim. Kalktığında geri itekledim yatağa.
"Kalkma." Ama o beni dinlemeyip kalktı ve sırtını yatağın başlığına yasladı.
"Aptal." Güldü.
"Odundan aptala mı terfi ettim?" Ters ters bakmaya devam ettim.
"Ne kadar korktum haberin var mı?" Kendim vurulsam bu kadar korkmazdım.
"Köye gelene kadar ne kadar endişelendiğimden haberi var mı? Telsizler çekmedi, Gökhan elinden vuruldu, sen bayılmak üzeresin, yarandan oluk oluk kan akıyor, nabzın yavaşladı." Kendine çekip sarılmıştı.
"Karan bir daha şehit veremem. O kadar gücüm kalmadı. Ki bu göreve benim yüzümden gelmişken." Susturdu beni.
"Taylan'ın zaten bitmeyen bir intikamı vardı onun için geldik. Seninde zamana ihtiyacın vardı. Zaman yarattık." Bir şey demedim. Kalbimde bi tuhaf atıyordu zaten.
"Asena." Burda olduğumu belirtircesine ses çıkardım.
"Özür dilerim her şey için." Ayrılıp yüzüne baktım.
"Biraz daha elimden çekeceğin var ama affettim gibi. Biraz daha çektirdikten sonra affederim." Güldü.
"Nasıl istersen?" Bana mesleğimi geri vermiş sayılırdı. Bunu unutamazdım ama galiba onun üstünün çıplak olduğunu unutmuştum.
"Vücudumu izlemeyi sevdiğini bilmiyordum." Gözlerimi ona çevirdim.
"Sen benimkini çok izledin sıra bende diye düşünmüştüm." Fazlasıyla çok yaramı görmüş hatta kendi bile dikmişti.
"Demedim bir şey. Yani bende beni izlerdim." Güldüm.
"Egon tavan." Başını salladı.
"Öyledir." Kapı pat diye açıldığında irkildim.
"Yavaş lan!" Selçuk, Karan yüzbaşıya imayla baktı.
"Komutanım bu anınızı bozmak istemezdim ama bakmanız gerekiyor." Dışarıdan bağırışlar gelmeye başladı.
________________________________
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Karan?
Asena?
Selçuk?
Buse ve Selçuk?
En beğendiğiniz kısım?
Bölümü sevdiniz mi?
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Eski timi özledik değil mi?
Biraz uzun bir bölüm oldu yaklaşık üç bin küsür kelime yazarım alt tarafa.
Sizi seviyorum.
Kendinize iyi bakın.
Görüşürüz.
Tüm sosyal medyalar: biryazarr18
WhatsApp kanal ismi: Kutsal Karpuz Kabuğu
Link: https://whatsapp.com/channel/0029VaW35k65fM5cpbsWXJ01
3117 kelime
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.21k Okunma |
1.18k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |