40. Bölüm

38. Bölün

biryazarr18
biryazarr18

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

İyi okumalar.
_____________________________

"İki tane Alp var sorun benim eve nasıl girdiğim mi?" Gözüm ikisinin üstünde de dolanmaya başladı.

"Evde tuhaf bir kız var." Tüm çirkefliğinle ona döndüm.

"Şu ortamda tuhaf biri varsa o da sensin." Bir tane Alp çekilmezken iki tane Alp vardı. İKİ TANE ALP.

""Açıklama bekliyorum."" İkimizde aynı anda konuşmuştuk.

"Önce bi oturun." Oturduğumda hala iki Alp'e bakıyordum.

"Alp abinin ikizi Kuzey abin." Kendimi tutamadan konuştum.

"Hayır bir tane Alp yeterdi bunun yedeğine gerek var mıydı sizce?" Ortada kahkahalar uçuşuyordu.

"Kuzey abin soyadını değiştirip bir anda yurt dışına gitme kararı aldı. Konuşuyorduk telefonda ama geleceğinden hiç bahsetmemişti." Alp'in yedeği sinirle kollarını bağlayıp arkasına yaslandı.

"Sorun benim gelmem zaten. Kim olduğu bilmediğim kıza benden abin diye bahsetmeniz ve kızın Bartu'nun kıyafetini giymesi değil." Alp'in yedeği kısmen haklıydı ama kıyafete niye takılmıştı onu anlamamıştım.

"Oğlum önce sakin ol." Tüm ortam ciddileşmişti. Benim dışımda. Uykusuzluk ve yaşadığım aşırı kaos kafa yapıyordu şu an aşırı gülesim vardı.

"Yanındaki Kardeşin Asena. Onunla doğumda karışmışlar." Alp'in yedeğinin tepkisini izledim bir süre.

"Karışmışlar." Başımla onayladım.

"Karışmışız."

"Karışmışsınız."

"İki defa daha söylemeli miyim anlaman için?" Olayı asla ciddiye alamıyordum. Alp'e döndüm.

"Ben karışmışım en azından. Seni yedeklemişler farkında mısın bilmiyorum ama." Kendi kendime gülmeye başladım.

"Bakmışlar bir tanesi hatalı üretim, kafadan gidik. Yedeklemişler işte ne yaparsın." Bartu'nun dediğini hayvan gibi gülerken Alp ve Alp'in yedeği aynı anda konuştu.

"Bartu abinim ben senin."

"Ben ondan büyüğüm." Alp'in yedeği gerçekten bu kısma takılmıştı. Daha fazla gülmeye başladığımızda masadaki sürahiyle göz göze geldim.

Görmemle daha fazla gülmem bir oldu. Bartu'yu dürtüp sürahiyi gösterdim. Benim göstermemle Alp'in yedeği, Alp , Sema hanım ve Murat bey dışındaki herkes gülüyordu. Alp olayın maduru olduğu için diğerleriyse olayı anlamadığı için gülmüyordu.

Bir anda Bartu gülmekten önündeki halının kenarını görmeyip yere düşünce daha da gülmeye başladım. Ciddileşmeye çalıştım. Dudağımın kenarını ısırıp ciddileşmeye çalışırken Bartu'yla göz göze geldik.

""Bakma artık gerizekalı."" Aynı anda konuşunca daha da gülmeye başladık. Bartu'dan başka tarafa döndüm bir kaç dakika ciddileşmeye çalıştım.

"Siz alkollü müsünüz?" Alp'in yedeğine baktım.

"Hayır." Pek inanmamış gibi duruyordu.

"Ayık haliniz bu yani?" Bartu kendi kendine söylendi.

"Bi alkollü sanılmamıştık o da oldu." Gülmemek için halıyı incelemeye başladım.

"Konuyu değiştirdin de sen eve nasıl girdin harbiden?" Barlas'a döndüm.

"Pencereden." Alp'in yedeğinin gözü yuvalarından fırlayacak gibi oldu.

"Nerden?" Sema hanıma döndüm bu sefer.

"Pencereden." Alp sordu bu sefer.

"Hangi pencereden?"

" Üst kattaki açık olan pencereden." Ben askerdim. Sanırım unutmuşlardı.

"Oraya nasıl tırmandın?" Sesli ve bıktığımı gayet belirten bir nefes verdim.

"Ben bir askerim falan bizi eğitirken düz duvara tırmandırıyorlar ondan olabilir belki. Ne diyorsunuz?" Alp'in yedeğine döndüm.

"Senin mesleğin neydi?"

"Mimarlık okudum." O kadar zeki durmuyordu aslında.

"Uyusak mı artık yarın işe gideceksiniz?" Alp saate baktı.

"Geç olmuş." Birkaç dakika sessizlik oldu. Bartu'nun aklıma bir şey gelmiş gibi bir kolunu omzuma attı.

"Biz gidiyoruz. Size iyi uykular." Beni merdivenlere yöneltti ve üst kata çıktık. Onun odasına girdiğimizde ne olduğunu sorarcasına ona baktım.

"Yaralandın mı?" Cıkladım.

"Emin misin?" Gülümsedim.

"Eminim." Önce bi süzdü sonra bir anda sarıldı. Bir anlığına kalakalmıştım. Birkaç saniye öyle dürdüm sonra bende kollarımı ona doladım.

"Odana gitmene izin vermiyorum." Gülümsedim ve ayrıldım. Yatağına da yatıp ona olduğum yerden söylendim.

"Ne yapacağız burda yatacağız mecbur." Köşeye kaydığımda yanıma yattı. Abimle ilk defa uyuyordum. Başımı göğsüne yasladım.

"İt herif." Murat beydi galiba. Hiç bozmadan uyuyormuş gibi yaptım.

"Murat ne yapıyorsun bırak uyusunlar." Sema hanım gülüyordu kocasının haline.

"Gereksiz puşt. Bu çocuk hatalı. " Gittiklerinde uyumaya geri döndüm. Birkaç dakika sonra oda pat diye açıldı. İçeri kim girdi bilmiyorum ama dolabı açtı. Sanırım her kimse Bartu dan kıyafet alıyordu umursamadım tam o anda üstümüze su dökülmesi bir oldu.

Yataktan fırladığımda yapana baktım. Alp'ti. Alp yapmazsa başka kim olabilir tabi ki Alp'ti. Sakince odama gittim , gerekli malzemeleri aldım ve Alp'in peşinden gittim.

Bahçedeydi. Arkasından sinsice yaklaşıp ellerini arkasından kelepçeledim. Yere oturttum. Ayaklarını da görevde lazım olur diye aldığım ama eve gitmediğim için eve bırakamadığım küçük plastik kelepçeyi aldım ve ayaklarını bağladım.

"Asena Allah aşkına ne yapıyorsun?" Dik dik ona baktım.

"Sen ne yapıyorsun?" Güldü.

"Dün sürahi konusu açılınca bende seni ıslatmaya karar verdim." Şeytanı bir şekilde gülümsedim.

"Tabi." Atakanın odasına gittim. Onda bant olmalıydı. Masasının üstünde bulduğum bandı kaparak aşağı indim.

Önce ağzını bantladım. Bantın arkasından bağırmaya çalışıyordu ama daha çok çalışırdı. Sonra bahçe hortumunu aldım ensesinden aşağı akacak şekilde bantladım kafasına gelmediği için gayet rahat bir şekilde nefes alıyordu. Musluğu açtıktan sonra gülümseyerek yüzüne baktım.

"Benimle uğraşma heleki uykumla hiç uğraşma." Üst kata çıktım. Üstümü değiştirdim ve kahvaltı için aşağı indim. Herkes aşağıdaydı. Alp dışında.
Atakan beni gördüğünde koşarak sarıldı.

"Abla günaydın." Gülümsedim.

"Günaydın." Sema hanım etrafa bakındı.

"Alp hala uyuyor mu?" Atakan Alp'in yedeğine baktı.

"Anne Alp abim burda ya." Sonra jetonun düşmesiyle Alp'in yedeğine sarıldı.

"Hoşgeldin abi." Sema hanıma döndüm.

"Alp dışarıda." Kaşlarını çatarak bana baktı.

"Niye masaya gelmiyor?" Gülmemeye çalıştım.

"Gelemez." Bartu ne yaptığımı tahmin etmiş olmalı ki bahçeye çıktı.

"Niye gelemiyormuş ya?" Sema hanım bahçeye çıktığında topluca bahçeye çıktık. Bartu 'nun kahkahasıyla herkes kahkahalara boğuldu.

"Noldu lan sana?" Barlas, Alp'in ağzındaki bantı açtı.

"Ensemdeki hortumu çıkarsana." Barlas hortumu çıkardı.

Bartu kolunu omzuma attı ve konuştu.

"Sabah pat diye yüzümüze su dökülünce bizde şaşırdık tabi ki abicim." Alp bana baktı.

"Bunu yapmam gerekli miydi?" Omuz silktim.

"Uykumdan uyandırılmayı hiç sevmem." Güldü.

"Bende kafamdan aşağı sürahiyle su dökülmesinden hoşlandığımı söyleyemem." Bir anda ciddileştim.

"Kumandayı vermeliydin ama ne biliyor musun bence sen anahtarı hiç istiyormuş gibi gözükmüyorsun." Sustu Alp'in yedeği yani Kuzey Alp'in ayaklarındaki plastik kelepçeyi kesti.

"Asena aç şunu ya!" Kelepçeyi çekiştirdi.

"Açar mısın?" Göz devirecek gibi oldu.

"Açar mısın?" Yanına gittim ve elindeki kelepçeyi açtım. O üstünü değiştirmeye gidince hepimiz yemek masasına döndük. Aklıma Karan yüzbaşının gelmesiyle yüzbaşıya mesaj attım.

🪵(Asena)
"Karan yaran nasıl?"

🪵(Karan)
"İyi, dinleniyorum. Bişey mi oldu?"

🪵(Asena)
"Yok. Malum ölüp başımıza kalma diye yani."

🪵(Karan)
"İyiyim hatta çok iyiyim."

🪵(Asena)
"İçimden sana ağız dolusu küfür yağdırmak geliyor biliyor musun"

🪵(Karan)
"Akşam bol bol söversin."

🪵(Asena)
"Görüşürüz."

🪵(Karan)
"Görüşelim"

"Asena sen ne diyorsun?" Başımı telefondan kaldırdım.

"Neye?" Sema hanım bi telefona birde bana baktı ondan sonra gülümseyip konuştu.

"Yarın bir şeyler yapalım diyoruz." Telefonu ters çevirip masaya bıraktım.

"Benim içim sıkıntı yok." Yemek yiyecekken bakışların ters çevrili telefonumda olduğunu gördüm.

"Sıkıntı mı var?" Sormamla hepsi önüne döndü. Akşama kadar internetten dizi izleyerek geçirmeyi planlıyordum.

"Hadi kalkın yediyseniz geç kalacaksınız." Murat beyin ayaklanmasıyla hepsi ayaklandı. Yavaş yavaş evden çıkıyorlardı.

Onlar evden çıkarken aradan Demir girdi içeri.

"Ne yaptın sen ya? Görevden geldiğini söyler insan." Gözlerimi kıstım.

"Sabah sabah ne işin var senin burda." Arkamdaki Alp'in yedeğine takılı kaldı.

"Alp'i çıkarken gördüm." Ortam bir anda buz kesmişti.

"Alp'in ikizi." Benim deyimimle yedeği ama çokta önemli değildi.

"Hoşgeldin Kuzey. Asena seninle bi konuşalım mı?" Bahçeyi işaret ettim.

"Bahçede konuşalım." İkimizde bahçeye çıktığımızda Demir sanki yerinde duramıyormuş gibi bir o yana bir bu yana yürümeye başladı.

"Çıkar ağzındaki baklayı." Durdu.

"Asena karargah çalkalanıyor." Uyuşturucu mevzusuydu.

"Öyle bir şey yok. Kan verdim ama öyle bişey yok. Sonuçlar gelince de belli olacak zaten." Dümdüz yüzüne baktım. Yalan söylemek istemezdim ama ne kadar az kişi bilirse o kadar iyi olurdu.

"Öyle ama" sözünü böldüm.

"Ama ne? İçine şüphe düşüren ne binbaşım? Açık konuş." Sesim aşırı sert çıkmıştı. Olayı bilmeyen biri yalan söylediğimi anlayamazdı.

"Geçmişin" susturdum.

"İleriye gidiyorsun." Gözlerinin içine baktım.

"Haklısın." Gülümsedi.

"Özür dilerim." Bende gülümsedim.

"Sorun yok. İçeri gel kahve yapayım." Bi içeri baktı, bir de saatine.

"Akşam gideceksin Demir daha var zamanın." Alık alık bana baktı.

"Nerden biliyorsun?" Dikkatlı bir insandım.

"Beni hafife alıyorsun." İçeri geçtiğimizde Kuzey dibimizdeydi.

"Alp'in yedeği kahve içiyor musun?" Demir gülmekle gülmemek arasında kaldı.

"Alp'in yedeği." Kuzey, Demir'e baktı.

"İçerim. Demir nasıl içiyorsa öyle." Mutfağa gittim. Sema hanımda mutfaktaydı.

"Kahve içiyor musunuz?" Sema hanım bana baktı.

"Yok kızım saol. Ben giyinip birazdan dışarı çıkacağım." Kahveleri yaptığımda içeri götürdüm.

"Naptın oğlum bunca sene?" Kahvemin keyfini çıkarıyordum.

"Okudum, çalıştım falan." Demir gülerek bana baktı.

"Siz nasıl karşılaştınız?" Demir'e tüm olayı gayet açıklayıcı bir şekilde anlatmaya başladım.

"Gayet yaratıcı oldu. Gece gece hortlak niyetine bir değil iki tane Alp olduğunu öğrendim." Korkunç bir haberdi.

"Ben çıkıyorum." Sema hanım cevabımızı beklemeden kapıyı çarpıp çıkmıştı. Saate baktığımda daha kıyafet almak için eve uğramam gerektiğini ve eğer şimdi kalkmazsam geç kalacağımı fark ettim.

"Benim gitmem lazım." Kahveyi tepeme diktim.

"Nereye?" Demir'e döndüm.

"Ben timle olucam tüm akşam yüksek ihtimalle gece de. Hadi çıktım ben." Koşuşturarak kahveyi mutfağa bıraktım ve evden çıktım. Arabama bindim ve evime geçtim. Önce duşa girdim sonra da kıyafet seçmek adına dolabıma uzun uzun bakındım. Üstüme kumaşı ince ama uzun kollu üstüme tam oturan bir parça seçtikten sonra altıma tercihimi siyah yana kullandım.

 

(Ayakkabılar ve gözlük dışında)

Saçlarımı hafif şekillendirdikten sonra evden çıkıp arabama geçtim. Telefonum çaldığında hemen açtım.

"Nerdesin?" Haydar abiydi.

"Çıktım abi istediğiniz bir şey var mı?" Markete uğrayacaktım.

"Yok yok Selçuk gelirken bir orduya yetecek rakı almış zaten. Zeynep söyledi hepsini ara nerdelermiş sor diye." Güldüm.

"Kim geldi?" Selçuk ordaydı o kadarını anlamıştım.

"Selçuk ve Emre var." Yüksek dozda tehlike içeren ikili ordaydı.

"Geliyorum 5 dakikaya." O onayladığında telefonu kapattık. Evimin yakınındaki pastaneye uğrayıp tuzlu tatlı karışık kurabiye tarzı atıştırmalıklar aldım. Eli boş gidilmezdi.

Yol kenarında market bulamayınca benzinliğe girdim ve sigara alıp arabama bindim. Haydar abinin atığı konuma geldiğimde neredeyse herkes ordaydı. Gökhan ve ben yoktuk bir tek. Gökhan da hemen yanımda belirmişti.

"Hoşgeldiniz." Zeynep ablaydı. O kadar güler yüzlü bir insandı ki.

"Ne gerek vardı?" Sarıldıktan sonra Zeynep abla elimdekileri aldı. Gökhan'la bahçede ayarladıkları masaya doğru geçtiğimizde masada sanki cezalıymış gibi oturan Emre ve Selçuk'a baktım. Diğerleri balıkların başındalardı.

"Siz niye cezalı gibi duruyorsunuz?" En köşelere oturmuşlardı bir de.

"Karan abi ceza verdi." Küçücük bir çocuk geldiğinde gülümsedim ve onun boyuna yakın olmak için yere çöktüm.

"Karan abi niye ceza verdi bunlara?" Emre ofladı.

"Komutanım Allah aşkına bir şey deyin. Biz alt tarafı kovalamaca oynadık Erenle." Çocuğun adı Erendi.

"Sadece kovalamaca mı?" Gözlerini kaçırdılar.

"Yoo biz naptık biliyor musun? Askercilik oynadık." Ayağa kalktım.

"Çocukla çatışma mı canlandırdınız?" Gözlerini kaçırdılar yine.

"Silah söküp takmayı öğretmişler." Karan yüzbaşıya döndüm.

"Silah söküp takmayı öğretme amacınız neydi?" Kafamı salladım iki yana.

"Öğrenmek istemiyorum vazgeçtim." Kapıya ilerledim tam o sırada Zeynep abla çıkacaktı mezeleri masaya getirmeye.

"Ben götürürüm." Elinden aldım ve masaya yerleştirdim.

"Asena zahmet olmazsa sen götürür müsün mezeleri ben Eren'i yatırayım." Ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim.

"Zahmet olmaz ama yemek yedi mi abla o?" Başıyla onayladı Zeynep abla.

Tezgahtaki mezeleri aldım ve dışarı çıkarmaya başladım.

"Komutanım siz evden kapıya getirin ben alayım." Çınar tabakları benden alıp masaya götürüyordu. Tabaklar bittikten sonra ayakkabımı giydim ve dışarı çıktım.

"Rakılar nerde?" Zeynep abla elinde rakılarla bahçeye çıktı ve kapıyı çok az aralık bırakacak şekilde kapattı. Balıkları pişirmişlerdi çoktan.

Zeynep abla da rakıları bardaklara doldurdu.

"Şimdi çok güzel bir haberim var." Hepimiz ona döndük.

"Noldu yenge?" Selçuk çatalını mezelerden birine uzattı.

"Hamileyim." Karan yüzbaşıyla göz göze geldik. Zihnimde bir ses canlandı.

"Hamileyim." Eda ablanın o mutluluk dolu sesi.

"2. Defa baba oluyorum lan?" Haydar abi karısına sarılmıştı.

"Baba oluyorum lan!" Fırat abide Eda ablaya dolu dolu sarılmıştı.

Zorlukla yutkundum. Öksürük krizine girdiğimde biri bana su uzattı.

"Şok oldu galiba." Kendime geldiğimde herkes gibi bende sarıldım Zeynep ablaya.

"Hayırlı olsun abla." Ayrıldığımızda geri yerimize oturduk.

"Karıcım sen rakı içmesen mi?" Haydar abi karısının önünden rakıyı aldı.

"Dolapta meyve suyu vardı. Yiğit onu getirsene." Zeynep abla hiç itiraz etmemişti.

Bu mutlu anlarını bozmadım. Gülümsedim. Gecenin ilerleyen saatlerinde Zeynep ablanın uykusu gelmişti.

"Ben yatsam size ayıp olur mu?" Zeynep abla ayaklanmıştı.

"Yok yenge sen yat. Biz yabancı mıyız sanki." Haydar abininde Emre'yi desteklemesiyle Zeynep abla yatmaya gitmişti. Tüm gözler bana dönünce tüm akşam açıklamamı beklediklerini ama konuyu Zeynep ablanın yanında açmadıklarını anladım.

"O gün görevdeki halin" lafını böldüm Selçuk'un.

"Yemeğime koymuşlardı." Karan yüzbaşıyla göz göze geldik.

"Gerçekti yani." Çınar'a döndüm.

"Gerçekti." Sigara çıkarıp yaktım.

"Komutanım söyleseydiniz, yemeğime konuldu deseydini, şikayet etseydiniz." Başımı iki yana salladım.

"Edemezdim." Emre anlamlandıramayarak bana baktı.

"Niye?" Rakıdan bir yudum aldım.

"Yok komutanım. Siz yapmazsınız." Cevap vermedim.

"Kan verdiniz." Hiçbirinin yüzüne bakamadım.

"Kanda hiçbir şey çıkmayacak." Sigaradan içime derin bir nefes çektim.

"Adamın söyleyeceği zamanı nasıl biliyordunuz, görev nasıl çıktı? Ben anlamıyorum." Gökhandı.

"Ya adamını çıkaracaktım ya da söyleyecekti." Külünü kül tablasına döktüm.

"Görev geleceğini nasıl anladınız?" Karan aldı sözü.

"Çözülmeyen davalardan birini çözdük." Selçuk konuştu.

"O gün o yüzden birlikteydiniz." Yüzlerine bakma cesaretini anca bulduğumda hepsinin yüzüne baktım. Kabullenmek istemiyorlardı.

"Çocukken önce vitamin diye verdi." Selçuk sinirlenerek ayağa kalktı.

"Kim verdi komutanım ya?" Oturmasını işaret ettim.

"O zamanlar anne sandığım kişinin kocası." Rakıdan bir yudum daha aldım.

"Sonra?" Güldüm ama ağlamamak için gülmüştüm.

"O gün kapıya gelen adam var ya. Hakan." Kollarımda şehit olan abim, Hakan abim. Affettiğimi söyleyemediğim abim.

"O fark etti. Bak dedi bu sandığın gibi bir şey değil." Toprak aldığını geri vermiyordu.

"Sonra." Başımı kaldırdım. Haydar abiye baktım ve gülümsedim.

"Bıraktım." Birkaç dakikalığına oluşan sessizliği Emre bozdu.

"O gün niye kavga ettiniz?" Derin bir nefes aldım.

"Onun bana verdiğine inanmamıştı. Yıllar sonra da özür dilemeye gelmişti o gün." Ve ben affetmemiştim.

"Affettin mi?" Gözlerim sulanmıştı. Haydar abiye baktım.

"Öldüğümü sandığınız gün o da benimleydi. Mit'e girmiş. Gözümün önünde şehit oldu. Söyledim. Affettim abi dedim. Duymadı..." Duysaydı çok mutlu olurdu.

"Komutanım biz bilmiyorduk." Suçluluk duymaları gereken bir konu değildi.

"Selçuk, sizin suçluluk duymanız gereken bir konu değil." Konu ondan sonra hiçbir şekilde açılmamıştı. Saat biraz daha ilerlediğinde masayı toplamış sadece rakı kavun yapıyorduk.

"Ben diğer rakı şişesini getireyim." Haydar abiyi oturttum.

"Otur abi ben getiririm." Hepimizin kafası gidikti ama Haydar abi düz yolda yürüyemezdi.

"Bende sürahiyi doldurayım." Karan da ayaklandığında ikimizde mutfağa gittik.

"Senin bana sövesin geliyordu sanki." Rakıyı aldığım gibi geri tezgaha bıraktım ve tezgaha yaslandım.

"Hala sana ağız dolusu sövesim geliyor?" Güldü.

"Hak ettim." Bende gülümsedim.

"En azından onu biliyorsun ki hala o silah çekme olayını unutmuş değilim." Yüzü bozuldu.

"Affettireceğim." O kadar kararlı söylemişti ki ben inanmıştım şahsen.

"Bekliyorum." Rakıyı alıp içeri geçtim. Masaya bıraktığımda telefonum çaldı.

"Alo." Bartuydu.

"Bir şey mi oldu bu saatte?" Garibime gitmişti.

"Yok. Eve mi geçtin diye aradım." Cıkladım.

"Daha geçmedim ama kendi evime geçeceğim." Bardağıma konan rakıya baktım.

"Tamam o zaman görüşürüz." Birazdan kafaya dikecektim.

"Görüşürüz." Telefonu kapatır kapatmaz rakıyı kafama diktim. Boğazımdan geçen o acı hisle yüzümü buruşturdum.

"Ben artık kalkayım." Hepsiyle vedalaştıktan sonra arabama doğru yürüdüm. Normalde araba kullanmazdım ama herkes alkollüydü. Biraz daha dursaydım önümü göremeyecek kadar sarhoş olup hiçbir yere gidemeyecektim.

Arabaya bindiğimde de evime doğru sürmeye başladım. Arkamda tek bir araba vardı. Sabahta arkamda aynı araba vardı. Sanırım takip ediliyordum. Silah sesinin gelmesiyle aynama kurşun isabet etti.
________________________________

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın?

Bitti

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Diğer bölümde sizce ne olacak?

Takip eden kim?

Asena?

Karan?

Alp'in yedeği?

Alp'in ensesine hortum bantlayıp ellerini kelepçelemesi?

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Sizi seviyorum.

Görüşürüzz

Kendinize iyi bakın.

Tüm sosyal medya hesaplarım: biruazarr18

2409 kelime

Bölüm : 13.07.2025 21:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...