41. Bölüm

39. Bölüm

biryazarr18
biryazarr18

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

İyi okumalar.
_____________________________
Arabayı kenara çektim. Telefonumu çıkaracaktım ki şarjının bittiğini fark ettim.

"Siktir ya!" Silahımı aldım ve var gücümle ağaçlık alanın içine doğru koşmaya başladım. Arabanın içinde kolay hedeftim. Ağacın birinin üstüne çıktım.

"Nerde lan bu?!" Buradayım demek isterdim tabi yaşasalardı.

"Lan demen hoşuma gitmedi." Ağaçtan indim. Diğerleri silah sesini duymuş olmalılardı. Her şeyi görebileceğim bir alana pustum. Teker teker gelmeye başladılar. Hepsinin gelmesini bekledim. Biri sağ kalana kadar hepsini indirdim.

"Silahını yere bırak, ellerini havaya kaldır." Dediğimi yaptığında temkinli bir şekilde yaklaşıp silahı uzağa fırlattım.

"Kim gönderdi?!" Bir anda yere düştü. Ağzından köpükler çıkıyordu. Nabzına bakmaya gittiğimde ölmüştü çoktan. Hepsimin nabzını ne olur ne olmaz kontrol ettim.

"Bu neydi gece gece?" Tuhaf olaylar oluyordu. Biraz incelediğimde cebinden bir not çıktı.

Yaşadığımız geceyi unutmuşsun. Bende hatırlatayım o zaman. Eski baban babamın arkadaşıydı. Sende bize gelmiştin.

Devamını okuyamadım. Olduğum yere çöktüm. Dizlerim daha fazla taşımadı. Ben böyle bir şeyi nasıl unutmuştum? Ne kadar öyle durdum bilmiyorum. Kendimde kalkacak cesaret bulduğumda arabama doğru ilerledim. Notu yanıma almıştım.

Arabaya biner binmez telefonumu şarja taktım ve albayı aradım.

"Komutanım saldırıya uğradım ama hepsini hallettim." Albay konum atmamı söyleyerek kapatmıştı. Bir süre sonra da ekip gelmişti zaten. Arabadan indim. Kapımı açık bırakmıştım zaten.

"Ormanın içindeler." Kalan polislerden birinin yanına gittim ve kimliğimi gösterdim.

"Karakola gitmeden halledelim saat geç oldu. Sormak istediğiniz soru varsa sorun." Başıyla onayladı ve ses kaydı almaya başladı.

"Olay tam nasıl oldu?" Not dışındaki tüm olayı anlatmıştım.

"Şüphelendiğiniz biri var mı yüzbaşım?" Kararsız kalmıştım.

"Hayır." Ses kaydını kapattı.

"Yüzbaşım siz bizim çocuklarla geçin evinize biz arabanızı halledelim." Başımla onaylayıp arabadaki eşyalarımı aldım. Eve gittiğimde balkona oturdum.

Karan'dan
Asena gitmişti çoktan. Daldığımda Haydar abi kaş göz etti.

"Hayırdır Karan." Anlamadığımı belirtircesine baktım.

"Ne oldu abi?" Güldü.

"Mal mıyım oğlum var bir şeyler dökül lan işte." Haydar abi Zeynep ablanın yanına gitmeye kalkışınca kahve yapmış ayıltmıştım. Diğerleri kafayı vurmuş uyuyorlardı.

"Yok abi bir şey de." Devam etmemi ister gibi baktı.

"Abi biri var onun canını sıktım. Saçma salak hareketler yaptım." Gülmeye başladı.

"Sen bunları takacak bir insan değilsin normalde." Sesli bir nefes aldım.

"Yok abi bu sefer hayvanlık yaptım. " Kahkaha atmaya başladı.

"Seni bu halde göreceğimi hiç düşünmezdim." Boş boş yüzüne baktım.

"Anlamadım abi." Devam et dercesine el hareketi yaptı.

"Boşver, nasıl biri anlat bari." Gülümsedim.

"Çok iyi biri abi bu dünya için fazlasıyla iyi biri. Bende gittim o kızın" Sustum. Ben ne yapıyordum hiçbir fikrim yoktu. Ayaklandım.

"Ben kalkıyorum abi ya." İçime sanki öküz oturmuştu. Arabamın anahtarını aldığımda Haydar abiyle vedalaştım.

"Karan, aşık olmuşsun oğlum sen!" Arkamdan bağırdığında duraksamadan arabama yürüdüm. Uçuruma gitmek istiyordum. Arabama bindim ve uçuruma sürdüm.

Uçuruma geldiğimde aklıma Haydar abinin dediği düştü. Orda oturup saatlerce düşündüm.

Asena'dan
Telefonum çaldığında hemen açtım.

"Asena Yıldırım / İstanbul emredin komutanım." Albay arıyordu.

"Gölge görev var. Yarın öğlen karargahta ol." Tek gidecektim uzun zaman sonra ilk defa.

"Emredersiniz." Telefonu kapattığımda odama geçtim ve uyumaya çalıştım.

Uyandığımda saat onbirdi. Hızlıca duş alıp üstümü değiştirdim. Bir şeyler atıştırıp evden çıktım. Arabamı kurşunladıkları için motorumla gidecektim. Motoruma binmem ve karargaha gitmem yaklaşık 15 dakika sürmüştü.

Odamda üstümü değiştirip albayın odasına geçtim.

"Asena Yıldırım / İstanbul emredin komutanım." Oturmamı işaret etti ama oturmadım.

"Otur asker bu bir emirdir. Gelen testte hiçbir şey çıkmadı. Haberin olsun." Rahatlamıştım. Oturduğumda bana bir dosya verdi. Dosyayı açtığımda o yüzle karşılaştım. O tuhaf gözlü adamla, bana notu yazan adamla, hatırlamadığım anılarımda olan adamla. Dosyayı kapattım.

"Öldüreceksin. Birazdan helikopter gelir. Kalan her şey dosyada yazıyor." Ayağa kalktım.

"Emredersiniz." Odadan çıktığımda kamuflajımı giymek için önce odama sonra silah odasına geçtim orada incelerdim dosyayı. Sema hanıma, Buse'ye, Burçak'a mesaj attım. Göreve gideceğimle ilgili. Time söylemek isterdim ama onlar ne yapar ne eder peşimden gelirlerdi.

Botumun içine de küçük bir bıçak gizledikten sonra helikopterin alacağı alana geçtim. O sırada albay geldi.

"Gölge emret komutanım." İçimde fırtınalar kopuyordu.

"Yolun açık olsun. Helikopter bin." Helikoptere bindim. Kapı kapandığında düşüncelerimle yalnız kaldım. Eğer öldüreceksem bana temas etmemeli veya gözüme bakmamalıydı.

"İnişe geçiyorum." Kendime geldiğimde derin bir nefes aldım.

Helikopterden indiğimde kampla aramda yarım saatlik mesafe vardı. Tüm yol boyunca nasıl indireceğimi düşündüm. İçeri asla giremezdim. Onları görebileceğim bir alana gizlendim. Uzun namlulu silahımı sanki bir keskin nişancı gibi gizlenip nişangahtan onları izliyordum.

Bir anda tüm sesler sustu. Sadece izlemeye başladım. Saatler boyunca belki de izledim. Gözümü ayırmıyordum. Bakarken gece olduğunu bile anlamamıştım.

Onu görmüştüm saatler sonra onu görmüştüm. Gün aydınlanmıştı kahvaltı yapmak için gidiyordu. Bakıyordum ama sadece bakıyordum. Onun içini deşecektim.

Ne kadar geçmişti bilmiyorum ama susuzluktan kendimi kaybedecek gibi olduğumu hissedince su içmiştim.

Yine dışarı çıkmıştı gülüyordu. O piç bakışlarıyla gülüyordu. Bugün havanın karardığını anlar anlamaz öldürecektim. Odasına gidip işkence çektire çektire öldürecektim.

Hava kararmıştı. Susturucu takıp yavaş yavaş hepsini öldürmeye başladım. Kalkıp temkinli bir şekilde kampa girdim. Önüme geleni öldürüyordum. Bittiğinde odaları tek tek geziyordum. Hala uyuyordu. Hazır uyurken ellerini kelepçeledim. Ayağını da bağladıktan sonra diz kapağına sıktım.

Acıyla bağırarak kalkmaya çalıştığında ayağımla tekme attım.

"Sen kimsin?!" Cevap vermedim. Yüzümde maske olduğu için anlaması mümkün değildi.

Göz göze gelmemeye çalışarak ağzını da bantladım. Botumdaki bıçağı çıkardım. Önce gözlerini oydum. Sonra malum organını kestim.

Her üç dakikada bir bir organını çıkarıyordum. Böbreğini, ciğerini, bağırsaklarını...

Kapıdan birinin girdiğini hissettim. Kapının yanına saklandım. İçeri biri girdiğinde boynuna sarıldım.

"Lan!" Emre'nin sesiydi. Kollarımı serbest bıraktığımda sıkacaktı ki kim olduğumu anladı.

"Asena komutanım." Adama baktı.

"Siktir!" Emre'ye arkamı döndüm ve adamın kafasına sıktım. Onun kanıyla da duvara Gölge yazdım.

"Hasiktir!" Tim doluşuyordu odaya.

"Ne işiniz var burda?" Çekmeceleri karıştırdım.

"Asena komutanın iyi misiniz?" Yiğit'e döndüm.

"İyiyim." Odadan çıktım.

Yiğit'ten
Asena komutanım odadan çıktığında hala cesede bakıyorduk.

"Asena komutanım niye bu kadar soğuk?" Günlerdir onu arıyorduk. Telsizi açmıyordu, bir anda göreve gitmişti. Albay bile başına bir şey geldiğini düşünmüştü.

"Asena değil Gölge." Karan komutanıma döndüm. O hala cesede bakıyordu.

"Anlamadım komutanım." Cesedi işaret etti.

"Konuştuğun Asena değil Gölge." Emre komutanım yutkundu.

"Kişilik bozukluğu olamaz öyle değil mi?" Korkarak sormuştu.

"Kişilik bozukluğu olsaydı Yiğit'i de hatırlamazdı ama şu sekiz günde ne yaşandıysa canını fazlasıyla sıkmış." Karan komutanım peşinden gittiğinde bizde gittik

Asena'dan
Dışarıda gelmelerini bekliyordum. Bulduğum çeşmede elimdeki kanları yıkadım. O kadar yorgundum ki. Bilmem kaç gündür sudan başka bir şey içmemiştim. Yemek desem zaten yememiştim. Geldiklerinde hepsinde bir tedirginlik hakimdi. Karan yüzbaşı albayı aradı.

"Bulduk komutanım." Albay galiba telsizi bana vermesini söyledi. Telsizi bana uzattığında hiçbir şey demeden aldım.

"Kaç gündür yanındaki telsizin ne halt yiyor!" Haber vermemiştim öyle değil mi.

"Derhal buraya geliyorsunuz!" Kaç gün olmuştu acaba.

"Emredersiniz." Telsizi yüzüme kapattı.

"Kaç gündür yokum?" Şaşkın gözlerle bana baktılar.

"Sekiz gündür yoksun." Karan yüzbaşı sakince sorumu cevaplamıştı. O kadar olduğunu fark etmemiştim.

"Komutanım şu sekiz gün içinde tam olarak ne oldu?" Gökhandı.

"Pusuda bekledim, tüm hareketlerini ezberledim, içeri girdim." Başıyla onayladı. Karan yüzbaşı gözleriyle süzdü.

"Yaralandın mı?" Helikopter sesi duyuldu.

"Hayır." Geldiğinde hepimiz bindik. Gidene kadar uyumuştum.

"İniş için izin istiyorum." Anonsu duyar duymaz gözlerimi araladım.

"İnişe geçebilirsin." Çok acıkmıştım ve bunu yeni fark ediyordum. İndiğimizde albay bizi bekliyordu. Sırasıyla tekmil verdiğimizde gözleri üstümde oyalandı.

"Yarın izinlisiniz hepiniz. Asena yüzbaşım odama gel!" Albay odasına girdiğinde peşinden bende girdim.

"Telsiz kapatmak ne demek!" Tüm karargah inlemişti.

"Burdaki kaç kişi seni bulmaya çalıştı farkında mısın ya da kaç kişi meraklandı?!" Verecek cevabım yoktu.

"Bir daha böyle bir şeyle karşılaşırsam bir yıl görevleri unut yüzbaşı!" Fazlasıyla sinirliydi ve haklıydı.

"Emredersiniz." Kapıyı işaret etti.

"Gözüm görmesin seni git izin yap gelince görev raporu masamda olacak!" Odasından çıktığımda hemen odama girdim. Önce duşa girip üstümü değiştirdim. Sonraysa motorumun anahtarını alıp dışarı çıktım. Timle göz göze gelmeden karargahtan çıkıp motoruma bindim ve eve sürdüm.

Geldiğimde bir şeyler hazırlamaya başladım. Makarna hemen hazırlanacağı için kendime bir tencere dolusu makarna yapmıştım. Oturup onu yedikten sonra koskoca bir bardak su içtim ondan sonra da ortalığı topladım. Tam yatacaktım ki kapım çaldı. Belimdeki silahı çıkardım. Açtığımda karşımda Karan yüzbaşı duruyordu.

İçeri davet etmemi beklemeden içeri girdi. Bir elimin hala kulpunda olduğu kapıyı kapattı. Silahımı indirmemiştim.

"Ne yapıyorsun sen?!" Konuşmamla Karan yüzbaşı elimdeki silaha baktı.

"Vuracak mısın? Aklına koyduysan vur ama ne olduğunu anlatmadan hiçbir yere gitmiyorum." Ben ne yapıyordum. Silah olan elimi tuttu kalbinin üstüne dayadı.

"Ne olduğunu söyleyeceksin ondan sonra ne istiyorsan onu yap." Bir anda tüm bedenimin titremeye başlamasıyla yere çöktüm. Gücümün tamamı çekilmişti.

"Asena." Düştüğüm yere çöktü. Beni kucakladığı gibi balkona çıkardı. Gözyaşlarım gözümden yavaş yavaş düşmeye başladı. Ordaki koltuğa oturttu.

"Asena sakince bi nefes al." Bir anda tüm duygularımın kalbime yüklenmesiyle ağlamam şiddetlendi. Beni kendine çektiğini hissettiğimde hıçkırarak ağlamaya başlamıştım.

Ne kadar ağladığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Kalbimdeki her şeyin hafiflediğini hissettiğimde sakinleşmeye başlamıştım. Sakinleştiğimi anlayınca ayrılmıştı.

"Asena ne oldu?" Arkama yaslandım dizlerimi kendime çektim.

"Öldürmeye gittiğim kişi o davetteki tuhaf gözlü adamdı yani hamdiyi çıkarmakla tehdit eden." O da arkasına yaslandı. Sıkıntılı bir nefes almıştı.

"Sana demiştim ya beni tanıyor bana bir şey unuttuğumu söylüyordu diye." Ayağa kalktım. Odama girip notu aldım. Geldiğimde hala balkonda beni bekliyordu.

"Göreve gitmeden, rakı balık yaptığımız gün. Adamları arabama sıktılar. Asıl amaçları notu bırakmakmış. Birini konuşturmak için sağ bıraktığımda ağzından köpükler çıkarak öldü." Kalbim o kadar sesli ve hızlı atıyordu ki ölebileceğimi düşündüm bir anlığına. Yanına gidip oturduğumda elimdeki kağıda baktı.

"Kâğıtta ne yazıyor?" Cevap veremedim. Yazanı dillendirebilecek kadar cesur değildim.

"Asena" Devamını kendimin bile okuyamadığım kâğıdı ona verdim. Kâğıdı kaşları çatık bir şekilde açmaya çalışıyordu. Açtığında kalbim daha da hızlı atmaya başladı. O okurken ben ağlama hissimi bastırmaya çalışıyordum. Midem bulanmaya başlamıştı.

"Asena" Yüzüne bakamadım. Tüm cesaretimi yitirmiştim. Midemin bulantısını daha fazla bastıramadığımda lavaboya koştum. Midemde yeni yediğim tüm makarnayı kusuyordum. Saçımın toplandığını hissetmemle içtiğim tek bir su damlasını dahi midemde bırakmadığımı hissedene kadar kusmuştum.

Kendime geldiğimde musluğu açtım ve ağzımı çalkalayıp yüzümü yıkadım. Yere çöktüğümde hareket edecek halim kalmamıştı.

"Daha iyi misin?" Başımla onayladım. Havalandığımda ne olduğunu anlamadan kendimi yatağımda buldum. Sonrası yoktu.

Uyandığımda masamın üstünde sandviç vardı. Dün olanları hatırlayınca ayaklandım. Üstümdekileri değiştirdim ve aşağı indim. Karan kesin gitmişti. Mutfağa gittiğimde buz gibi soğuk bir su içmiştim.

Açlıktan ölecek gibi hissetmem bence gayet normaldi. Oturma odasına gittiğimde koltukta uyuyan yüzbaşı ile karşılaştım. Gittiğini düşündüğüm için fazlasıyla şaşırmıştım. Üstüne örtü örtecekken ani bir şekilde uyanmıştı.

"Manyak mısın sen?!" Bağırdığımda uyku haliyle bana bakıyordu.

"Sanada günaydın." Dün burda kalmıştı. Tüm her şeye rağmen kalmıştı.

"Bekle geliyorum." Çağrı abinin rahat kıyafetlerinden seçip aşağı indim.

"Çağrı abinin." Kıyafetleri aldı. Beni kendine çektiğinde bir anlığına dengemi kaybedecek gibi olmuştum. Karnım guruldayınca kahkaha attı.

"Sende ne temas bağımlısı çıktın. Çık şurdan Karan açım ben." Söylenerek mutfağa geçmiştim. Ne kadar söylemesemde içim o kadar rahatlamıştı ki. Kendimi tutamadan gülümsedim. Patatesleri doğrayıp tuzlamıştım ki aklıma biyolojiklere geldiğimi söylemeyi unutmuştum. Telefonumu açtığımda bir sürü arama düştü. Bartu'yu aradım.

"Döndün mü?" Hoparlöre almıştı sanırım.

"Döndüm." Arkadan Yalın'ın sesi geldi.

"Hala bu Atakan'ı döv tamam mı?" Gülümsedim. Hoparlöre aldım ve patatesleri kızartmak için yağın altını açtım.

"Ne yaptı sana Atakan?" Atakan arkadan itiraz etmeye başladı.

"Abla bir şey yapmadım uyduruyor ya!" Sesli bir nefes aldım.

"Çocukla niye uğraşıyorsun?" Daha da itiraz etmeye başladı.

"Nah çekti." Kahkaha attım.

"Sen öğretmedin mi bu çocuğa nah çekmeyi?" Yağ hazır olunca patatesi koydum.

"Abla ben öğrettim ama bana çeksin diye değil abime çeksin diye." Zümrüt babaannenin sesini duyunca dikleştim.

"Kızım bu gavurlara bakma sen." Birinin inleme sesini duyunca konuştum.

"Ne oldu orda?" Bağırış sesi yükseldi.

"Babaanne yaşlandın herhalde terliği hedefe tutturamıyorsun." Atakandı ve hayvan gibi gülüyordu.

"Ben niye terlik yedim durduk yere babaanne ya?" Aral'ın sesiydi.

"Anne telefonu tutan var ya ona da fırlat." Murat bey sanırım hala Bartu'yla birlikte uyumam konusunda Bartu'ya sinirliydi.

"Ha oni getir Atakan." Şivesi kaymıştı. Tabak çıkarmak için arkamı döndüğümde kapının pervazına yaslanmış bir şekilde duran yüzbaşıyla karşılaştım.

"Babaanne sen sonra döversin hepsini ben kapatayım da kahvaltı yapayım olmaz mı?" Sözü Sema hanım aldı.

"Yap kızım sen kahvaltını. Kahvaltıdan sonra konuşuruz." Vedalaşıp telefonu kapattım.

"Tabakları çıkarır mısın?" Dün hiç olmamış gibi davranmıştık.

Karan'dan
Kâğıdı okuduğumda beynimden vurulmuşa dönmüştüm ama pekte yapabileceğim bir şey yoktu. Adam ölmüştü. Asena'yı yatağında bırakıp bir şeyler hazırlamak adına mutfağa gidip geldiğimde çoktan uyumuştu. Masasının üzerine bırakıp oturma odasına geçtim.

Şimdiyse kapının pervazına yaslanmış konuşmasını dinliyordum.

"Ne yaptı sana Atakan?" Küçük bir çocuk öyle hevesli anlatıyordu ki. Asena da aynı hevesle onu dinliyordu. Kahkaha attığında bende gülümsedim. Dalmışken bir anda arkasını döndü.

"Tabakları çıkarır mısın?" Tabakları çıkarmıştım.

Asena'dan bir hafta sonra
Resmen tüm hafta boyunca yakalamaca oynamıştık karargahta. O gün hiçbir şey olmamış gibi davranmıştık ama hayatımın geri kalanından emin değildim. Tiksinecek, nefret edecek, acıyacak diye tüm hafta boyunca yüzleşmemek için kaçmıştım.

Bir anda bileğimden tutulup odaya çekilmem bir oldu.

Beni kapıya yaslamış eliyle de ağzımı kapatmıştı. Kapıyı kitleyip kapının üstündeki cep şeklindeki lambanın içine anahtarı koydu. Ordan o anahtarı almamın imkanı yoktu.

"Konuşacak mıyız artık?" Tabi ki Karan yüzbaşıydı ve sabrı tükenmişe benziyordu.
________________________________

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

Bitti.

Karan?

Gölge?

Asena?

Diğer bölümde ne olacak?

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bölüm nasıldı?

Haydar abi?

Yalın?

Atakan?

Zümrüt babaanne?

Sizi seviyorum.

Görüşürüzz.

Kendinize iyi bakın?

2101 kelime

Bölüm : 17.07.2025 23:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...