
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
İyi okumalar.
_____________________________
Tekrar dudaklarımızı birleştiğinde bu sefer alt dudağını ısırdığımda yaramaz çocuk gibi güldü.
Nefesimi vermemle elleri duvardan belime gitti. Yine nefes nefese kalana kadar öptüğümde yutkundu. Bu sefer adem elmasına bir öpücük kondurdum.
"Asena ben sana aşık oldum." Öptüm.
"Eee." Gülerek onu izliyordum.
"Çok aşık oldum." Tekrar öptüm.
"Dinliyorum." Yutkundu.
"Dikkatim dağılıyor." Yine öptüm.
"Dağılsın." Duvara yaslayıp soluksuz bir şekilde öptü.
"Benimle çıkar mısın?" Dudaklarına doğru fısıldadım.
"Seninle çıkarım." Ellerinin arasından kurtulup duşa ilerledim. Belimden tutulup çekilmem bir oldu. Belimdeki ipleri açıyordu. Düşmesin diye elimle bastırdım. Elbisenin ipleri çözülünce dönüp konuştum.
"Dudağındaki ruju sil." Kıyafetlerimi hızlıca alıp duşa girdim. Kalan makyajımı silip elbisemi kapının arkasına astım. Saçımdaki tokaları çıkarırken aklım hala yaşadığımız andaydı.
Daha fazla oyalanmadan duşa girdim. Çıktığımda üstüme beyaz bir tişört siyah bir eşofman giymiştim. Saçımın fazla suyunu sıktım ve eşyaları alıp çıktım. Eşyaları yatak odasındaki valizlere yerleştirdim. Karan'a baktığımda dudağındaki ruju çıkarmış ama sanırım ısırdığım yerde küçük bir hasar oluşmuştu.
Ben balkona oturduğumda bu sefer o girdi duşa. Telefonumla uğraşırken banyodan Karan çıktı. Oturduğum yerin arkasına gelip boynuma sarıldı. O sırada Selçuk aradı Karan'ı.
"Ne var lan?" Sinirle açmıştı. Selçuk bir şeyler deyince daha da sinirlendi.
"Selçuk sende karargaha gidince bina yapmak ister misin? Bol tuğla taşıtmalı!" Yüzüne kapattı Selçuk'un.
"Ne diyor?" Karşıma oturdu.
"Bu binayı yapanlar nasıl yapıyorlar dedi." Kahkaha atmaya başladım.
"Bina yaptırmakla mı tehdit ettin sende." O da bana bakıp gülümsedi.
"Neyse. Toplantı yapalım yarın adamları alacağız sonuç olarak." Konuşup ayağa kalktığımda Karan da ayaklandı. Camları kapatıp içeriye oturduk ve toplantıya başladık.
"Komutanım niye sinirlendiniz ki bu kadar? Ayrıca sizin dudağınıza ne oldu? Geçen kaşınıza Asena komutanım yumruk at- pardon dolap çarpmıştı. Bu seferde Asena komutanım size yine yumruk mu attı dilim sürçtü çekmece mi çarptı? Niye kavga ettiniz ki?" Bu çocuk aralıksız konuşuyordu.
"Selçuk." Konuşmamla Selçuk susmuştu.
"Buse'ye çok konuştuğunu insan bunalttığını söylerim." Selçuk susmuştu.
"Emredersiniz." Sessizlik sağlandığında Karan konuşmaya başladı.
"Yarın alıyoruz üçünüde. Aylin ve Emre sizin Samir'i almanız kolay. Asena ve ben, Tanju deneni alacağı. Kenan'ı da siz alıyorsunuz Çınar, Gökhan ve Yiğit. Haydar abi ve Selçuk sizde çıkışı halledin. Yarın defile biter bitmez alıyoruz üçünü de. Anlaşılmayan?" Kimseden ses çıkmadı.
"Kapatıyorum." Yine ses çıkmayınca görüşmeyi kapatmıştı. Uyumak için yatağa geçtiğimizde ben tam saçımı örmek için üç parçaya ayırmıştım ki konuştu.
"Ben öreyim mi?" Göz göze geldik.
"Örmeyi biliyor musun?" Başıyla onayladı.
"Ör." Arkamı döndüğümde ayırdığım üç parçayı aldı ve örmeye başladı.
"Nerden öğrendin?" İlk defa benim dışımda biri saçımı örüyordu.
"Bir kaç gündür sürekli saçını örüyordun." Beni izleyip saç örmeyi mi öğrenmişti? Düşüncemi dile getirdim.
"Beni izleyip saç örmeyi mi öğrendin?" Konuşurken gülümsemiştim.
"Evet." Ben kendi kendime gülümserken tekrar konuştu.
"Saçının uzun hali sana yakışıyor. Niye kısa kestiriyorsun?" Saçımın eski ailedeki şerefsizin izini taşımasını istemediğim için diyemedim.
"Asena." Cevap vermedim. O da fazla üstelemedi.
"Toka sende mi?" Elimdeki tokayı verdim. Kollarını sarıp beni kendine çekti. Başımın arkası omzuna değiyordu.
"Çocukken dövdüğünde çekerdi hep. Bende uzatmadım ondan sonra." Şakağımdan öpmüştü. Bir süre öyle kaldıktan sonra konuştum.
"Yarın adamları alacağız uyuyalım artık." Kenara yattığında başımı göğsüne yasladım. Kolunu bana sarmıştı o da.
Uyandığımda Karan'ın göğsünde uyuyordum. Uyanma işini ertelemeye karar verip daha da yerleştim.
"Asena." Gözümü açtım.
"Noldu?" Başımı ona çevirdim.
"Kalkmamız gerekiyor." Kenarda telefonuma ulaşıp saate baktım.
"Günaydın." Yataktan kalktığımda o da kalkmıştı. Bu adam benim sevgilimdi.
"Günaydın." Valizden yine bir kıyafet aldım ve makyaj çantasını da alıp banyoya geçtim.
Üstümde siyah üstüme yapışan v şeklinde derin dekolteli bir üst altımdaysa krem rengi bol bir alt vardı.
Yaraları kapattıktan sonra saçına hafif bir dalga verip serbest bırakmıştım. Takıların hepsi gold rengiydi ve hepsi de çok güzel durmuştu. Çok abartı olmayan bir makyaj yaptıktan sonra eşyaları toplayıp çıktım.
Valizin olduğu odaya geldiğimde aynı numaralı ayakkabı kutusunu aldım. Sade düz bir siyah topuklu ayakkabıydı.
Odadan çıktığımda yüzbaşının balkonda oturduğunu fark ettim.
"Çıkabiliriz." Ayaklandığında yanıma gelip kolunu belime sardı.
"Çıkalım." Asansöre binip yemek katına gelmiştik. Yemek alıp oturduğumuzda Tanju dibimizde bitmişti.
"Günaydın." Gülümsedim yalandan.
"Günaydın." Yemeğimizi hızlı yiyip valizleri toparlayacaktın ancak hazırlanırdık.
"Nasılsınız?" Tanju gerçekten gerizekalıydı.
"İyiyiz siz?" Cevap vermemle Karan uyarı bakışı attı Tanju'ya.
"İzin verirseniz yemek yiyeceğiz karımla." Tanju tırsıp önüne dönmüştü. Yemeğimizi bitirip odaya çıktık ve valizleri toparlamaya başladık. Önce giyeceklerimi çıkardım sonraysa etraftaki eşyalarımı toparlayıp valizin içini de düzenlemiştim.
İşim bittiğinde kıyafeti giymem gerektiğini fark ettim. Çıkardığım kıyafetleri aldım ve banyoya geçtim.
Saten kumaştan yapılmış, drapeli derin dekolteli, halter yaka, vücuda oturan bir mini elbiseydi. Rose gold renk saten kumaşı ayrı bir hava vermişti.
Hafif taşlı takıları taktıktan sonra makyajıma geçtim. Yaralarımı sabah kapattığım için rahattım. Şeftali tonlarında bir makyaj yaptıktan sonra saçımı sıkı bir at kuyruğu yapmıştım. At kuyruğunun ucundaki dalgaları biraz daha belirginleştirdim.
Görevin başında aldığım kulaklığı kulağıma yerleştirdim ve eşyaları alıp çıktım. Hazır kimse yokken eğilip eşyaları yerleştirdim. Giymem gereken bir topuklu kalmıştı etrafta.
Yatağın üstündeki ayakkabıyı aldığımda kapı açıldı.
"Çocuklar valizleri arabaya yerleştirecek." Ayakkabıyı yere koydum. Yüksek topuklu taşlı ve bağlamalı bir ayakkabıydı. Kırmızı elbiseye giydiğim ayakkabıdan farkı daha uzun topuklu olması ve taşlarının sadeliğiydi. Ayağımı yerleştirdiğimde Karan karşımda eğilip ayakkabıyı bağlamaya başladı. Gülümsemiştim. Ayağa kalktığında konuştu.
"Şu an öpsem ne olur ki?" Aramızda pek bir mesafe yoktu.
"Rujum bozulur Karan." Kahkaha attığında benimde yüzümdeki gülümseme büyüdü. Arkamı dönüp kapıya ilerledim. Arkamdan yetişip kolunu belime sardı. Kapıyı açıp asansöre doğru yürüdüğümüzde konuştu.
"Olmayan şey değil rujunun bozulması." Asansöre bindiğimizde asansörü durdurup yakınlaştı.
"Dün ısırdığın gibi bende ısırsam mesela." Asansörün tuşuna basıp çalıştırdım.
"Birazdan kulaklığı çalıştıracağım uslu dur." Yüzümün kızardığına yemin edebilirdim. Dönüp dudağına baktığımda ısırdığım yer yara olmuştu.
"Güzel ısırmış mısın?" Çığlık atmak üzereydim. Kapı açıldığında mikrofonu çalıştırdım.
"Duyuyor musunuz?" Karanla konuşuyormuş gibi davranmıştım.
"Evet komutanım." Selçuktu.
"Aylin ve bende duyuyoruz komutanım." Emre'nin konuşması bitince timdeki diğer herkesten duyduklarını belirten bir ses gelmişti.
Yerimize geçtiğimizde tüm defile boyunca adamların hareketlerini incelemiştik. Defile bittiğinde ayaklandım.
"Nereye?" Karan'a döndüm.
"Araba erkekler tuvaletinin çıkışında değil mi?" Başıyla onayladı.
"Tuvalete gidiyorum. Tanju peşimden geldikten 5 dakika sonra erkekler tuvaletine gel." Başıyla onayladıktan sonra tuvalete doğru yürüdüm. Arkamdan Tanju da geliyordu. Kızlar tuvaletine girip birkaç dakika oyalanıp çıktım.
"Saye." Tanjuydu.
"Tanju." Gülümsedim.
"Kocam içeride." O da gülümsedi.
"Odama gidebiliriz istersen." Dibime girince onu tuvalete çektim. Tuvalette kimse yoktu. Tam yakınlaşmıştı ki ensesine sert bir şekilde vurdum.
O sırada Karan geldi.
"Sağ getireceğimiz söylenmese parçalara ayırırdım." Konuşanları duymuştu anlaşılan. Selçuk'un ilk gün bulduğu kapıyı buldum ve açtım. Karan adamı sürükleyerek çıkarttı. Arabanın önünde Selçuk ve Haydar abi bekliyordu. Onlar ellerini bağlayıp arabaya yerleştirirken arkamızdan Kenan'ı getirdiler.
"Tanju tamam." Mikrofona doğru konuşmuştum.
"Kenan tamam." Gökhandı. Devrilme sesi duyunca o tarafa baktık. Aylin, Samir'i bayıltmıştı. Emre sürükleyerek getirdi Samir'i.
"Samir tamam." Üç araba vardı. Hepsini teker teker farklı arabalara koyacaktık. Her arabaya üç asker bir terörist düşüyordu.
"Gökhan, Asena ve ben Kenan'ı alıyoruz. Emre, Aylin ve Yiğit Samir'i alıyorsunuz. Haydar abi, Selçuk ve Çınar sizde Tanju'yu alıyorsunuz." Karan'ın yardımıyla arabaya binmiştim. Bizim arabayı Gökhan sürüyordu. Bunlarla birde Mardin'e gidecektik. Elbise kısayken oturduğumda daha da kısalmıştı. Elbiseli araba yolculukları gerçekten berbat ötesiydi.
Kenan'a baktığımda ellerini ve ayaklarını bağlamışlar ağzınada bant yapıştırmışlardı. Ortaya oturtmuşlar onun oturduğu tarafta kalan tüm kemerleri de onu sabit tutmak için kullanmışlardı.
"Geldiğimiz arabaları onlar mı alacaklar?" Bir tek arabalar ordaydı.
"Evet, buradan direkt Mardin'e gideceğimiz için arabaları mit halledecek." Aldığım cevapla önüme döndüm.
Bacak bacak üstüne attığımda biraz daha yukarı çıkınca bacaklarımı düz tutup elbisemi düzelttim. Ceketiyle bacaklarımı örtünce konuştum.
"Dejavu gibi oldu." Davet görevine gittiğimizde de aynısını yapmıştı.
"Öyle." Asansördeki konuşma aklıma gelince dudağındaki yaraya baktım. Fena ısırmıştım.
O sırada telefonuma mesaj geldi.
🪵
Uyu istiyorsan. Nöbetleşe bakarız.
🪵
Tamam.
Yazıp başımı cama yasladım.
Üstümde göz hissettiğimde uyandım. Kenan bana bakıyordu.
"O gözlerini çek öldürtme kendini." Karan'ın sesini duyunca ona dönmüştü. Benim uyandığımı anlayınca bana baktı.
"Uyu sen." Görünmesede bacak bacak üstüne attım.
"Ne kadar kaldı?" Sorduğum soruyu Gökhan cevapladı.
"Üç saatimiz kaldı." Çok bir şey kalmamıştı.
Kenan'ın gözü göğüslerime kaydığı anda Karan hareketlendi ve Kenan'a gelişigüzel bir yumruk attı. Kenan'ı bayıltmıştı.
"Piç." Sesi sanki Kenan'ı bir kaşık suda boğacakmış gibiydi. Kalan üç saatte de Karan hiç uyumamış Kenan da hiç uyanmamıştı.
Karargaha geldiğimizde ceketi Karan'a verdim ve arabadan dikkatli bir şekilde indim. Albay geldiğinde hepimiz dizilip tekmil vermiştik.
"Karan yüzbaşı görev raporunu masamda istiyorum geri kalanınız çıkabilirsiniz. İzinlisiniz iki gün." Valizleri alıp odaya çıkmıştık.
"Aylin ilk duşu ben kullanabilir miyim?" Yatağa oturup ayakkabıyı çıkardım.
"Kullan." Makyajımı çıkarıp duşa girmiştim.
Çıktığımda Aylin girmişti. Üstüme üniformamı giydim ve Kantin katına indim. Kahve alıp bahçeye çıkmıştım. Arka taraftaki banklardan birine oturdum. Gün doğmuştu çoktan. Kahvemi bitirdikten sonra izin isteyip bu sefer Trabzon için valiz hazırlayacaktım. Kahvem bittiğinde çöpe atıp albayın odasına gittim. Kapıyı tıklattım.
"Gir." İçeri girip tekmil verdim.
"Asena Yıldırım /İstanbul." İçeride Karan yüzbaşı da vardı.
"Söyle Asena." Galiba görev raporunu vermek için gelmişti.
"Komutanım bir hafta izin isteyecektim." Kaşlarını çattı ve konuştu albay.
"Yaralandın mı?" Karan'ın direkt bana dönmüştü.
"Yok komutanım. Yarın Trabzon'a gideceğim izin verirseniz bir haftalığına." Yüz ifadesi düzelmişti.
"İzin veriyorum. Çıkabilirsin." Çıktığımda direkt odadan arabanın anahtarını alıp çıktım. Üzerimde hala üniforma vardı. Arabama binmiş güzel güzel sürüyordum ta ki çaprazımdaki araçtan bir adam inip arkasındaki kadının camını tıklatana kadar. Sabrımı taşırıyorlardı böyle tipler. Sakince arabadan indim.
"Beyfendi arabanıza binin trafik ilerlemiyor." Bana baktı.
"Bu bayan araba süremiyor! Sende gelmişsin kadın hakları falan dersin!" Arabasına baktım. Hiçbir yere çarpmamıştı ve sıkıştıran adamdı trafikte zaten. Süren kadın arabadan indi.
"Zorluk çıkarmayın binin arabanıza." Sesli bir nefes aldım.
"Sanane bayan!" Elini kaldırmıştı ki elini tutup büktüm ve arabasına ilerledim. Önce kapısını açtım sonra adamı ittim.
"Ben neyim?" Üniformamı gösterdim.
"Askersin." Başımla onayladım.
"Askerim. Seni burda devletin askerine tehditten içeri atsam kim ne yapabilir?" Yutkundu. Kapısını kapattım.
"Bas git şimdi." Kızla göz göze geldik.
"Teşekkürler." Gülümsedim.
"Rica ederim." Arabama ilerleyip bindim. Sema hanımı arıyacaktım ki telefonumu bulamadım. Galiba karargaha unutmuştum.
Gökçe Çevik'ten (Karan'ın kız kardeşi)
Annem abime kız bakmak için zorla bizi hastaneye getirmişti.
"Onunda yüzüğü var." Hepsini inceliyordu tek tek.
"Anne belki sen bulsanda abim sevmeyecek bıraksan mı artık." Yüzünü buruşturdu.
"Hepsi evli zaten kalk gidelim." Annemle babam uzun zaman önce boşanmıştı ve babamla uzun zamandır görüşmüyorduk.
Hastaneden çıkıp arabaya bindik. Yolda bir araba sürekli beni sıkıştırıyordu. Işık yanınca arabadan inip camımı tıklattı. O sırada asker üniforması olan güzel bir kadın indi yan arabadan.
"Beyfendi binin arabanıza trafik ilerlemiyor." Adam ona baktı.
"Bu bayan araba süremiyor! Sende gelmişsin kadın hakları falan dersin!" O sırada arabadan indim.
"Zorluk çıkarmayın binin arabanıza." Bana tam vuracaktı ki asker elini tuttu ve büküp arabasına fırlattı. Bir şeyler konuştuktan sonra göz göze geldik.
"Teşekkürler." Gülümsedi.
"Rica ederim." Arabaya bindiğimde annem kafamı şişiriyordu.
"Elinde yüzük yoktu. Bu kız benim gelinim. Çok sevdim ben gelinimi hem asker, hem saygılı. Çevrede nerde askeriye var?" Bir tek abimin olduğu vardı herhalde.
"Abimin olduğu yer var ama belki kadın evli işinden dolayı takamıyor." Bozulmuştu sanırım.
"Çok konuşma sür oraya." Askeriyeye geldiğimizde kadın içeri girmişti. Biz kapıdayken asker geldi ve kime baktığımızı sormuştu.
"Karan Çevik." Birkaç dakika sonra abim gelmişti ve içeri girmiştik.
"Hoşgeldiniz." Abim teker teker ikimize de sarılmıştı.
"Gelinim de buraya girdi." Abim anneme baktı.
"Ne gelini?" Güldüm.
"Yolda bir asker abla seçti kendine gelin olarak." Sesli bir nefes aldı.
"Bıktım." Güldüm ve tekrar sarıldım. Özlemiştim abimi. Bir günlük gelmiştim yoksa üniversiteyi Trabzon'da okuyordum.
"Sen ne zaman gideceksin?" Sorarcasına abime baktım.
"Trabzon'a ben götürürüm seni." Hayırdır inşallah.
"Hayırdır abi." Şüpheyle ona baktım.
"Bir hafta Trabzon havası alacağım. Tatil niyetine." İzin almış mıydı ki?
"İzin aldın mı sen?" Başıyla onayladı.
"Bu akşam çıkacağım yola." Beraber kantine gidip oturduk. Annem çoktan gitmiş Selçuk ve Emre'den dedikodu topluyordu. Annemin yanına gittiğimizde Selçuk hala bir şeyler anlatıyordu.
"Karan komutanımla ben birini çok yakıştırıyorum Safiye teyze." Abim, Selçuk'a ters ters baktı.
"Kim?" Annem etrafa bakıyordu.
"Bizim time yeni geldi tanımazsın Asena yüzbaşı var. Kadın harbiden komutanımla çok yakışıyor." Abimin sesi çıkmamıştı. O sırada kantine yolda gördüğümüz kadın girdi.
"Bu gelinim işte." Annem gözüyle kızı işaret etti.
"Asena yüzbaşı o." Emre'ydi konuşan.
Asena'dan
Karargaha girdiğimde ilk odama bakmıştım ama yoktu sanırım kantindeydi. Kantine girer girmez telefonumu sordum. Bir er telefonumu verdiğinde teşekkür edip gidiyordum ki adımın seslenilmesiyle durdum.
"Asena komutanım." Selçuktu. Onlara baktığımda bir kadın sol tarafında Selçuk ve Emre. Sağ tarafında trafikte gördüğüm kız onun yanında da Karan vardı. Karan'ı o kızla görünce içimde tuhaf bir şey olmuştu.
"Selçuk." Trafikteki kız bana gülümseyerek bakıyordu. Yanlarına gittiğimde Karan'ın yanına oturdum.
"Komutanım, Karan komutanımın annesi ve kardeşi." Kardeşiymiş.
"Merhaba." İkiside bana imayla bakıyordu hatta dördü Selçuk ve Emre bile.
"Biz trafikte karşılaşmıştık zaten." Kardeşi konuştuğunda ortamdaki ima havası biraz dağılmıştı.
"Asena ben." Kız gülümsedi.
"Gökçe, annemde Safiye." Baş selamı verdim.
"Kızım bekar mısın sen?" Sorulan soruyla neye uğradığımı şaşırmıştım. Bekarım desem değilim bekar değilim desem Emre ve Selçuk sürekli didikleyecek.
"Sevdiğim var." Kadının tüm morali düşerken Emre ve Selçuk sanki onları aldatmışım gibi bir şokla bana bakıyorlardı.
"Komutanım hani bekardınız?" Selçuk sanırım bunu bir süre kaldıramayacaktı.
"Ben çok durmayım valiz hazırlayacağım." Ayaklandım.
"Ne valizi komutanım yeni geldik? Açıklamayacak mısınız gizemli sevdiğinizi? " Tabi ki Selçuktu.
"Trabzon'a gideceğim benim anne tarafı orda." Annesi ve kız kardeşinin gözü Karan'a döndü.
"Tanıştığıma memnun oldum." Gülümseyip uzaklaştım. Arkamda bir beden hissedince dönüp baktım.
"Karan, ne oldu?" Bahçeye çıkmıştık. Yanıma daha da yaklaşıp sadece benim duyabileceğim bir tonda konuştu.
"Sevdiğin var öyle mi?" Bahçeye çıkmıştık.
"Annene söyleyecek misin?" Arabamın yanındaydık.
"Biraz zaman geçsin söyleyeceğim." En mantıklısıydı.
"Sen söyleyecek misin?" Sesli bir nefes verdim.
"Bence de biraz zaman geçsin." Başıyla onayladı ve konuştu.
"Time ne zaman söyleyeceğiz?" Selçuk ve Emre kesinlikle mutluluktan havaya uçacaklardı.
"Mardin'e dönünce söyleriz. Selçuk yediği darbeyi ancak atlatır." Dudağındaki yaraya düştü gözüm.
"Annemin burayı dikizlediğine yemin edebilirim ama sen biraz daha öyle bakarsan" Konuşmasını tamamlamadı. Dikkatimi yaradan çekip arabaya bindim.
"Görüşürüz." Gülümsedim.
"Görüşürüz." Arabayı çalıştırdım ve karargahtan çıktım. Sema hanımı aradım.
"Ben görevden döndüm. Birazdan valiz hazırlayacağım istediğiniz zaman çıkabiliriz." Sema hanımın mutlu sesi geldi.
"Tamam kızım biz de hazırlanalım sen akşam bize gel yemek yiyelim ordan geçelim." Onaylayıp kapatmıştım. Bartu'yu aradım.
"Abi." Bu uzun zamandır aklımdaydı. Birkaç dakika ses gelmedi.
"Abim dönmüşsün." Sesi o kadar mutlu geliyordu ki.
"Döndüm." Eve geldiğimde arabayı park edip içinde oturmaya devam ettim.
"Yaralandın mı?" Başlayan karın ağrımla telefonu kulağımdan çekip bugünün tarihine baktım.
"Yaralanmadım abi." Allahtan defilede falan olmamıştım.
"İyi o zaman. Acil vaka geldi kapatmam gerekiyor." Karın ağrısı fenalaşınca kapıyı açıp indim arabadan.
"Görüşürüz abi." Arabayı kapatıp cebimden evimin anahtarını aldım.
"Görüşürüz abim." Eve girdiğim gibi lavaboya gitmiştim.
Şu hafta birinin beni öldürmesini bitince de geri diriltmesini istiyordum. Benimki biraz fazla ağır geçiyordu. İşkenceyi tercih ederdim mesela. İşkencenin ağrıyacağı zaman belliydi ve yüzeyseldi en azından. Regl ağrısı ne zaman ağrıyacağı belli değil keyfine göre takılıyor üstüne üstlük biri karnımın içinde maden arıyormuş gibi deşilircesine bir ağrı oluyordu. Hayır biri deşse diyecektim ki deşildiğinden ağrıyor.
İşimi bitirip lavabodan çıkar çıkmaz evdeki ağrı kesicilerden birini içmiştim. Asla geçirmeyecekti ama en azından hafifletecekti.
Ağrım hafifleyince valizi doldurmaya başlamıştım. En son valizin içine yedek bir ağrı kesici koyunca ağzını kapatmıştım.
Üstüme hem rahat hemde akşam yemeği yiyebileceğim bir kıyafet seçip giymiştim. Kısacası siyah eşofman beyaz tişörttü üstümdekiler. Valizimi alıp eve evden çıktım.
Valizi arabaya yerleştirdikten sonra arabama binip Sema hanımı aradım.
"Yola çıktım ben. Gelirken bir şey istiyor musunuz?" Birazdan orada olurdum.
"Yok kızım." Onaylayıp kapattım. Birkaç dakika sonra kapıya gelmiştim. Arabamdan inip içeri girdim ve zili çaldım.
"Hoşgeldin kızım." Sema hanımdı kapıdaki.
"Hoşbuldum." Sarıldığında aynı şekilde karşılık verdim.
"En sevdiğim kardeşim gelmiş." Bartu geldiğinde ona da sarıldım.
"Birazdan yemek hazır olur içeri geçin siz." Bartu'yla içeri geçtiğimizde hepsi içerideydi. Kartal ve Hilal abla da. Yanıma Yalın geldi.
"Hala bugün ne oldu biliyor musun?" Kanepeye oturduk.
"Ne oldu?" Heyecanlı bir şekilde anlatıyordu.
"Bu Atakan bana dedi ki abim seni çöpten buldu dedi. Bende babama dedim. O da Atakanı dövdü." Gülümsedim ve Atakan'a döndüm.
"Çocukla alıp veremediğin ne senin?" Eliyle Kartal'ı işaret etti.
"Abimde bana diyordu." Kartal kenardaki yastığı Atakan'a fırlattı.
"İnanmasaydın oğlum. Getir o yastığı da." Atakan Kartal'a getirdi yastığı.
"Alp'in yedeği nerde?" Ortalıkta gözükmüyordu.
"Kuzey benim adım. " Merdivenlerden inip karşıma oturdu. İkisinin tek farkı Alp'in sağ yanağında ben vardı.
"Dua et savcının yedeği demiyorum." Bu da mantıklı bir seçenekti ama çok uzundu.
"Bişey demedim." Susmuştu.
"Hala ben bu gün Ayça'ya çiçek verdim biliyor musun?" Yalın'a döndüm.
"Ayça kim?" O sırada içeri Barlas'ın eşi Seda abla ve Sema hanım girdi.
"Yalın hepinizden hızlı çıktı." Sema hanımın gözü Alp, Alp'in yedeği, Bartu, Aral ve bende dolaşmıştı.
"Bize dedi galiba." Bartu'ya fısıldamamla Bartu bozulmuştu.
"Sana dememiştir." Gülmemek için birkaç saniye etrafı inceledim.
"Yemek hazır." Sema hanım tekrar konuşunca hepimiz mutfağa geçtik. Yemek genel olarak sakin geçmişti. Yemek yedikten sonra onlar valizlerini aşağı indirirken hızlıca tuvalete girip çıkmıştım.
Yavaş yavaş arabalara yerleşiliyordu. O kadar saat araba sürmeyi tercih etmediğim için arabalardan birine binmiştim. Kendi arabamdaki valizleri bindiğim arabanın bagajına koymuştum. Üç araba gidiyorduk. Benim olduğum arabada Bartu, Aral ve Alp vardı.
Hiçbir şekilde kimseye bulaşmadan özellikle Alp'e bulaşmadan arabanın kenarına oturdum. Kendi karın ağrım bana yetiyordu.
Ayakkabılarımı çıkarıp dizlerimi kendime çektim. Emniyet kemerinide kendime çektiğim bacaklarımın etrafından geçirip taktım. Kısaca emniyet kemeri bacaklarımı tutuyordu. Kollarımı da karnıma sardım ve başımı bacaklarıma yaslayıp uyudum.
Arabanın durduğunu hissettiğimde başımı kaldırıp etrafa bakındım. Benzinlikteydik.
"Mola mı verdik?" Bartu başıyla onaylamıştı. Tuvalete girip çıktıktan sonra banklardan birine oturdum ve sigaramı yaktım. Yanıma koşuşturarak yalın gelince sigarayı söndürmek zorunda kalmıştım.
"Halam." Yanıma gelip banka oturdu.
"Yalın." Ardında Hilal abla ve Seda abla geldi.
"Yalın senin bu Ayça nasıl bir kız?" Seda abla konuşunca Hilal abla onu dürttü.
"Böyle sarı saçlı." Üçümüzde haline gülüyorduk Yalın'ın.
"Gidiyoruz." Atakan yanımıza geldiğinde Yalın gel işareti yaptı Atakan'a. Atakan yaklaşır yaklaşmaz kolunu ısırdı ve koşmaya başladı.
"Bu çocuk sorunlu." Gülerek babasının arkasına saklandı. Atakan sinirli bir şekilde söyleniyordu. Biz kahkaha atarak gülüyorduk haline.
Arabalara tekrar yerleştiğimizde bu sefer arabayı Aral sürüyordu. Yine aynı şekilde uykuma devam etmiştim. Bu sefer karnımdaki ağrının şiddetlenmesiyle gözümü açtım. Ağrı kesici arabanın bagajındaydı.
"Ne kadar yolumuz kaldı?" Aral cevapladı.
"20 dakika gösteriyor." Diğerlerine baktığımda İkiside uyuyordu.
"Saol." Zamanın geçmesini umarak telefonumla uğraşmaya başladım ama zaman geçmiyordu. Midemin bulanmasıyla gözümü kapatıp geçmesini bekledim. Kollarımı karnıma sardım ve başımı bacaklarıma yasladım.
Yaklaşık 15 dakikadır zamanın geçmesini bekliyordum. Mide bulantım geçmiş olsa da karnım şiddetlenerek ağrımaya devam ediyordu. Kemeri açtım ve ayaklarımı yere indirip ayakkabımı giydim. Ellerimi karnıma bastırıyordum. Bu kadar ağrıması normal olamazdı. Gözümü açtığımda tam karşımda olan klimaya kitlendim. Birde klima çarpmıştı harika.
"Aral klimayı kapatır mısın?" Son beş dakika nasıl bir etkisi olacak hiçbir fikrim yoktu.
"Kapatırım da iyi misin sen?" Aynadan bana bakıyordu.
"İyiyim." Birkaç dakika sonra bir evin önünde durmuştuk. Saat gecenin üçüne geliyordu.
"Kalkın geldik." Aral'ın ikisini dürtmesiyle uyanmışlardı. Arabadan indiğimde birkaç dakikalığına ağrının kesilmesiyle sesli bir nefes verdim. Diğerleri de teker teker inmeye başlamışlardı. Bir anda evin kapısı açıldı. Yaşlı bir teyze kapıdaydı.
"Oy oy benim torun gelmiş." Kadının tek odağı bendim. Birden bağırmaya başladı.
"Benden gizledinuz ne halt yemeye?" Sanırım sinirliydi (!)
"Anne gizlemedik. Unuttuk haber vermeyi." Sema hanımdı.
"Yemek yaparsın tuz unutursun da evladım kendi uşağın kariştiğinu haber vermeyi nasıl unutursun." Arada şive gidip geliyordu.
"Anne sabah konuşalım yoldan geldik. Bu kız da görevden geldi." Kimseden ses çıkmıyordu. Kapıdan bakmaya çalışan biri vardı.
"Serpil gir içeri. Getirme beni ha oraya." Sevgili anneannemden ufak çaplı uyarıyı alınca içeri geçmişti.
"Ne görevi?" Sanırım onu da söylemeyi unutmuşlardı.
"Askerim ben." Benim cevabımla kadının gözleri gülmüş aynı zamanda beni ufaktan süzmüştü.
"Geçin o zaman sabah tanışırsınız." İçeri geçtiğimizde Sema hanım bana kalacağım odanın yerini göstermişti. Odanın kendi tuvaleti ve banyosu vardı. Önce tuvalete gittim ondan sonra odadaki valizin içinden ilacı aldım ve içtim. Susuz yutmuştum. Ağrı klimanın çarpmasından dolayı katlanmıştı. Yatağa yatmış ağrının geçmesini bekliyordum ama geçmemekte pek ısrarcıydı. Kapı açıldığında görebilmek adına dikeldim.
"Abi?" Bartu girip karşıma oturdu.
"Kesin olarak yaralanmadın değil mi?" İçine kurt düşmüştü anlaşılan.
"Hayır yaralanmadım. Çizik dahi almadım." İnanılmaz bir sancının gelmesiyle kasılmıştım. Benim kasıldığımı fark etmişti.
"Asena." Şu an ağrı kesicinin bir halta yaraması gerekiyordu. Ağrı belime vuruyordu. Gözüme bakmaya devam edince konuştum.
"Adet sancısı merak edeceğin bir şey değil." Ağrı yavaş yavaş hafifliyordu.
"Ağrı kesici vereyim mi?" Bartu'nun sesindeki endişe gitmişti.
"İçtim." O sırada telefonuma mesaj geldi. Karan mesaj atmıştı.
"Abi uyu sende artık." Son kez bana bakıp çıkmıştı odadan. Mesajı açtım.
🪵
Vardınız mı?
Gülümsedim.
🪵
Evet burası çok güzel.
Pencereden dışarının fotoğrafını çekip attım.
🪵
Yarın sabah konuşuruz o zaman.
🪵
Görüşürüz.
🪵
Görüşürüz.
Telefonu kapattım ve uykuya bıraktım kendimi.
Uyandığımda saat sekizdi. Tuvalete girdikten sonra üstümü değiştirip aşağı indim. Tanışmam gereken insan sayısı sanırım fazlaydı.
Aşağı indiğimde koltukta oturan Yarbay Selim Kesikle karşılaştım. Hani mit için çalıştığını bilmeden yumruk artığım ve sonra işbirliği yaptığım Yarbay Selim. Bana mitte iş teklif eden yarbay.
________________________________
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
Bittii
Karan?
Karan’ın annesi ve kardeşi?
Asena?
Bartu?
Yarbay Selim Kesik?
Diğer bölümde sizce ne olacak?
Eklemek istediğiniz bir şey?
Sizi seviyorum
Kendinize iyi bakın.
Görüşürüzzz
Tüm sosyal medya isimlerim: biryazarr18
Whatsapp kanalı : Kutsal Karpuz Kabuğu
3384 kelime
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.21k Okunma |
1.18k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |