
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
İyi okumalar.
____________________________
Tam tekmil verecektim ki yarbay konuştu.
"Sivildeyiz yeğenim." Kafama duvara vurmak istiyordum.
"Tanışıyor musunuz?" Adını bilmediğim biriydi.
"Görev için Mardin'e gittiğimde tanışmıştık." Resmen yarbay akrabamdı. Gözüme baktı.
"Selim Altun." Soy ismi kesik değil miydi bu adamın?
"Görev." Aklımdaki soruyu anlamış gibi cevap vermişti.
"Ben anneannen Günseli emekli doktorum, deden Hulusi emekli asker." Anneannemdi. Lafı Selim yarbay aldı.
"İlk dayınım eşim Tuğba kendisi öğretmen. İlk oğlum Yunus doktor. Esra gelinim Yunus'un eşi o da doktor. Çocukları Kıvanç. Vural kendini asker gelinim Hümeyra mesleği veteriner oğlu Taha. Ertuğrul o da asker ve nişanlı. Ufuk avukat. Alperen'de liseye gidiyor." Çok fazla insan vardı bu odada.
"İkinci dayınım. Ben Osman, eşim Elif ikimizde mühendisiz. Serkan ve Kübra gelinim psikologlar. Oğlu Efe. Baran mimar. Aynı zamanda nişanlı. Onur avukat. Erkan psikolog." Önüne gelen psikoloji okumuş.
"Ben Ozan, üçüncü dayınım. Polisim. Eşim Rabia kendisi hemşire. Taha, gelinim Güler ikisi de doktor. Çocukları Kıvanç. Furkan polis, Çiğdem gelinim öğretmen. Oğlu Kaya. Kutay asker. Taner doktor. Ömer savcı. Eray liseye gidiyor." Sözü Annemle yaşıt bir kadın aldı.
"Teyzenim adım Serpil." Dün anneannemin içeri geç dediği kadın.
"Eşim Ali. İlyas ve gelinim Büşra savcı. Tuncer ve gelinim Gonca polis. Serhat asker ve sen kaç yaşındaydın?" Serhat denilen adamın garibine gitti.
"28." Teyze kadın gülümsedi.
"Biliyormuş. Otuza iki kala yani. Ona rağmen bekar." Gülümsedim. Teyzem samimi bir insandı.
"Okan mimar. Sonra da annen geliyor." Bir dakika.
"Büşra." Ayağa kalktım.
"Bende ne zaman fark edecek diyorum?" Buse'nin arkadaşıydı. Sarıldığımızda ikimizde gülüyorduk.
"Buse delisi ne yapıyor?" Göz devirdim.
"Bol bol başına iş alıyor." Kahkaha attı dediğime.
"Dediğini duymasın." Çenesinden kurtulamazdım. Yerimize oturduğumuzda odak noktası ikimizdik.
"Arkadaşım aracılığıyla tanıştık." Büşra'nın açıklama yapmasıyla telefonum çaldı. Buse'ydi.
"İyi insan lafının üstüne arar." Açtım.
"Efendim Buse." Ciddi sesiyle bende ciddileştim.
"Kenan, Samir, Tanju'nun davasına bakıyordum. Şimdi sorgudan çıktım. Dediklerine göre adamı siz almışsınız. Asena bu adam sana takmış." Odadan çıktım.
"Tanju mu?" Başka kim olabilir ki.
"Evet. Asena cidden dikkat et. Bu adam iyi değil. Odada kimse yok ama odada birini gördüğünü söylüyor. Tarif ettiği kişi sensin. Bu delirmiş. Yalnız bırakıyoruz duvarla falan konuşuyor. Birkaç kere kaçma girişiminde bulundu." Bi bu eksikti.
"Tamam saol." Odaya geçtiğimde uğultu kesilmişti.
"Görev mi?" Sema hanımdı.
"Yok ama önemliydi." Geri oturduğumda tüm moralim düşmüştü. Tanju psikopata bağlamıştı.
"Senden bahset torunum." Anneannemdi.
"Adım Asena. Askerim." Başka diyebileceğim bir şey yoktu.
"Bekar mısın?" Şimdi bu soruyu nasıl cevaplamalıydım. O sırada biri gelip yemeğin hazır olduğunu öylemişti. O konu da arada kaynamıştı. Masaya oturduğumuzda Bartu ve Yunus abinin arasına oturmuştum. Telefonuma mesaj geldiğinde açıp baktım. Karan mesaj atmıştı.
Uyandın mı, müsait misin?
Şu an abimler var. Akşam arayım mı?
Tamam sevgilim.
Attığı mesaja gülümsemek istiyordum ama şu an gülümsemek en mantıksız seçim olurdu. Telefonu kapatıp yemeğime döndüm.
"Asena." Soran kişiye baktım. Yarbaydı.
"Komutanım." Sabır dilemişti.
"Karargahta işler nasıl?" Cevap veremeyeceğimi biliyordu. Çok geriliyordum bu adamın yanında.
"İyi komutanım." Gözünü kısıp yine sabır diledi.
"Siz karargahta iyi karşılaşmış gibi gözükmüyorsunuz." Ozan (polis) dayımdı.
"Kim?" Konuşmamla beni işaret etti.
"Seninle Selim işte." Öz dayıma yumruk atmıştım. Bu pek iyi karşılama yöntemi değildi.
"Yumruk attım belki ondan olabilir." Herkese kal geldi.
"Ne yaptın?" Ozan dayım sormuştu.
"Yumruk attım." Ve ben kesinlikle haklıydım. Kuzenlerden biri gülmeye başladı.
"Yıllardır amcamı dövmeye çalışan babam sıfır Asena bir." Ozan dayımın çocuklarından biriydi. Hafif gülümsemiştim. O sırada Yalın merdivenlerden indi.
"Anne şunu gördüm rüyamda." Yeni uyanmıştı anlaşılan. Eliyle Atakan'ı işaret etti.
"Yok bu çocuk taktı bana." Atakan'ın konuşmasıyla güldüm. Yalın yanıma geldi eğil dercesine bir işaret yaptı. Eğildiğimde kulağıma fısıldadı.
"Hala bu Atakan'ı döv tamam mı?" Güldüm.
"Sen niye taktın bu Atakan'a?" Kucağıma aldığımda dil çıkarıp el hareketi çekti. Elini indirdiğimde kahkaha atmamak için büyük çaba veriyordum.
"Yalın." Kollarını bağladı.
"Uğraşmak istiyorum. Hem sen niye benim rüyama giriyorsun!" Atakan'a bağırıp tekrar kulağıma fısıldadı. Herkes duyuyordu bundan emindim.
"Hala döv sen." Kucağımdan kalkıp Hilal ablanın yanına gitti. Sonrasında yemek sessizce yenmiş ve kalkılmıştı. Biz kuzenler olarak bir odaya geçmiştik. Büyükler de başka bir odaya geçmişti. Genel olarak sohbet ediliyordu. Bende Bartu'nun yanında edilen sohbeti dinliyordum. Daha doğrusu dinliyor gibi yapıp Buse'nin dediklerini düşünüyordum.
"Asena." Bartu'ya yaslamıştım başımı.
"Efendim abi." Kolunu omzuma attı.
"Üç oldu." Öyle miydi?
"Dalmışım." Kaşlarının çatıldığını hissetsemde bakmadım.
"Ne düşünüyordun?" O sırada bana soru yöneltilmişti.
"Asena en son ne zaman göreve gittin?" Erkandı (psikolog).
"Dün döndüm." Başıyla onaylamıştı.
"Eski ailende abin veya ablam var mıydı?" Taner (doktor) sormuştu bu sefer.
"Hayır." O sırada küçük bir çocuk geldi. Sanırım adı Kıvançtı.
"Sen kimsin?" Hadi bakalım ben bu çocuğun neyi oluyorum.
"Babanın kuzeniyim." Eli bileğimin içinde uzun yaraya gitti. Kolumun iç tarafında bulunan yara.
"Ne olmuş?" Parmağını yara izine değdirdi. Timim şehit olduğunda işkenceden olmuştu. Birde karnımdaki kurşun yarası vardı. Birçok yara izi vardı ama kolumdaki görünen en büyük yaraydı.
Cevap vermedim.
"Yaramazlık mı yaptın?" Ne diyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Başımı Kıvanç'tan çekip derin bir nefes aldım. Ben bunu çocuğa anlatamazdım. Yaramazlık yaptım desem ne yaptın diyecekti?
"Kaan'la birlikte araba yarıştırın siz hadi." Yunus (doktor) konuştuğunda Kıvanç koşarak gitmişti. Yunus'a minnetle baktım.
İçeri Serpil teyze girdi.
"Gonca (polis) toplanın gelin bakıyım." Tüm kızlar ayaklanmıştı. Gonca (polis) beni de çekiştirip mutfağa götürdü.
"Ne oluyor?" Güldü.
"Diğerlerine çay verecekler." Devam et dercesine baktım.
"Bizde mutfakta oturup kahve içeceğiz." Yine baktım gözüne.
"Fal bakacak." Sema hanım, tüm gelinler, teyzem ve ben vardım.
"Kim bakacak?" Beni masaya oturttu.
"Serpil annem işte." Teyzem fal mı bakıyordu?
"Çok saol ben hiç almayım? Ben fala inanmam." Kolumu tuttu.
"Bizde fala inandığımız için değil sohbeti çok zevkli olduğu için gidiyoruz. Kız gecesi gibi düşün." Hepimiz kahveleri içmiş ve kapatmıştık.
Teyzem teker teker bakıyordu. Gonca'nın dediği gibi sohbet akıp gidiyordu.
"Sen ver bakıyım fincanı." Fincanımı çekti önümden.
"Asena." Teyzem imayla bana bakıyordu.
"Teyze." Sorar gibi çıkmıştı sesim.
"Kara gözlü, boylu poslu, esmerden biri gözüküyor." Fincana baktım.
"Teyze kahvenin telvesinden sarı biri çıkamazdı zaten." Ortamda kahkaha fırtınası koptu.
"Sus kız." Biraz daha inceledi.
"Sen bununla evleneceksin. Dillere destan bir aşk yaşayacaksınız." Karan aklıma gelmişti.
"Kız çocuğun olacak." Teyzem aşmıştı kendini. İmkansız olanı söylüyordu.
"Asena biri daha var ama kötü biri. Etraf kan gölüne çevrilmiş." Kapattı fincanı bir anda.
"Yeter bu kadar." Teyzemin bir anda yüzü düşmüştü. Gitti muslukta yıkadı fincanı. Teyzem yemek yapma bahanesiyle hepimizi dağıtmıştı.
O sırada Karan aradı. Akşam olduğunu fark etmemiştim bile. Bana verilen odadaydım.
"Efendim." Yüzümde bir gülümseme belirmişti.
"Trabzon nasıl gidiyor?" Yatağa oturdum.
"İyi. Sizde ne var ne yok? " Onun da gülümsediğine emindim.
"İyi bende. Selçuk'la uğraşıyorum. İki de bir beni arayıp Asena komutanımın gizemli sevdiği sorun diyor." Ulan Selçuk.
"Kendini tehdit edeceğimi bildiği için beni arayamıyor. Neyse Karan teyzem yemek yapacaktı gidip yardım ediyim ben." Vedalaşıp kapatmıştım telefonu. Aşağı indiğimde teyzem yemeğe gömülmüştü.
"Teyze yardım edebileceğim bir şey var mı?" Doğramam için sebze vermişti. Ben sebzeleri doğrarken aklım teyzemin dediğine gitti. Bir kız çocuğu... Küçükken hep bir kız çocuğum olmasını isterdim...
İçeri Bartu girdi.
"Kötü bir şey mi oldu? Hepinizin yüzü düşmüş." Sema hanım geçiştirmişti onu. Yanıma gelip buzdolabına yaslandı.
"Hayırdır abi?" Ona bakıp işime döndüm.
"Sabahtan beri bi dalgınsın sen. Şimdide hepinizin yüzü düşmüş." Karnım ağrımaya başlamıştı.
"Yok bir şey abi. Doğradım ben bunları şimdi ne yapayım?" Bartu'nun gözü kolumdaki yaraya takılmıştı.
"Geç kızım sen. İş kalmadı yemek pişince çağırırım." Mutfaktan çıkıp kaldığım odaya geçtim. Bacaklarımı kendime çekmiş ağrının geçmesini bekliyordum ama her geçen gün ağrı kesicinin etkisinin geçtiğini belirtircesine daha da ağrıyordu. Bu kadar ağrı kesici içmek iyi bir şey de değildi. Sema hanım girdi odaya.
"Yemek hazır." Telefonumu alıp ayaklandım ve aşağı kata indim. Bu sefer Serhat (asker) ve Bartu'nun arasında oturuyordum.
Yemek fazlasıyla sakin geçmişti. Genelde herkes birbiriyle sohbet etmişti. Ağrının izin verdiği kadar yemek yemeye çalışıp kalkmıştım. Odada ağrı kesici ile bakışırken Bartu girdi. Elinde bir bardak vardı. Kapıyı kapattı ve yatağa oturdu.
"O ne?" Bardağı elime tutuşturdu.
"Bitki çayı." Bağdaş kurmuş elimdeki çayı içiyordum. Ağrı çekilebilecek düzeye inmişti en azından. Sürekli ağrı kesici içmekten iyiydi.
"Asena bir şey soracağım adam akıllı cevap vereceksin." Sor dercesine ona baktım.
"Bu kadar ağrının olması normal değil." Çayımdan bir yudum alıp konuştum.
"Abi klimanın önünde uyumuşum." Yalan değildi. Yoksa alışmıştım. Belli bir süre idare ediyordum.
"Ona rağmen normal değil." Sustum.
"Asena var bir şeyler. Anlamayacak mıyım abim sence o kadar tıp okudum ben." Sıkıntılı bir nefes almıştı. Çayı kenara koydum.
"Abi sorgulama." Kendine çekti beni. Şakağımı öptüğünde gözlerimi kapattım.
"Nasıl sorgulamayım? Kardeşimsin sen benim." Söylemek ve söylememek arasında kalmıştım.
"Abi." Başımı abimin omzuna yaslamıştım.
"Abim." Gözümden bir damla yaş düştü.
"Küçükken hep kız çocuğum olsun istiyordum biliyor musun?" Buruk bir şekilde gülümsedim.
"Ortalıkta deli danalar gibi koşuşturan, böyle masum masum bakan bir kız çocuğu.." Sesli bir nefes aldım.
"İhtimalı çok düşükmüş. Yok demek daha doğru olurmuş." Daha sıkı sarıldı.
"Neden?" Sesi fısıldar gibi çıkmıştı.
"Döverdi bazen. Bi kere çok içmişti. O gün darbenin etkisiyle hasar oluşmuş." Sonrasında hiç konuşmamıştık. Ağlamanın verdiği yorgunlukla omzunda uyuyakalmıştım.
Camıma atılan taşla uyandım. Silahımı alıp pencereye çıktım.
"Karan." Ne işi vardı burda?
"Aşağı insene." Etrafa bakındım.
"Manyak mısın sen?" Saat gece ikiye geliyordu.
"Aşağı in, aşağı." Pencereyi kapattım. Üstüme ceket geçirip aşağı indim. Telefonumu da almayı unutmadım. Hiçbir yerin ışığını açmadan olabildiğim en sessiz halimle inmiştim. Dış kapıyı yavaşça araladım ve gıcırdatmadan bahçeye çıktım. Arka tarafa geçtiğimde Karan taşın üstüne oturmuş beni bekliyordu.
"Ne işin var senin burda?" Ayaklandı.
"Sürpriz yapayım dedim. Ağladın mı sen?" Sarıldığımda o da bana sarıldı.
"Abimle konuştuk biraz." Daha fazlasını konuşmayacağımı anlamıştı.
"Öyle olsun." Aklıma takılan soruyla kaşlarım çatıldı.
"Evi nasıl buldun? Hayır onu bulursun odayı nasıl buldun?" Cama baktı.
"Fotoğraf atmıştın. Açısı en uygun olan o camdı." Sesli bir nefes aldım.
"Ya başka bir cama atsaydın. Selim yarbay çıksaydı karşına." Anlamadığını belirtircesine bakıyordu.
"Selim yarbay dayım çıktı. Ya o pencereye atsaydın." Şaşkınca bana bakıyordu.
"Gömerdi beni." Düşünüyormuş gibi yaptım.
"Burda daha çok topuğuna sıkıyorlar galiba." Güldü
"Neyse seni bir yere götüreceğim." Elimden tutup götürmeye başladı.
"Karan nereye gidiyoruz." Birkaç dakika öyle yürümüştük. Etrafta kimsecikler yoktu. Bi alt geçitten geçtik. Yolun sonunda geldiğimizde su sesi geliyordu. Daha da yürüdüğümüzde sahile çıkmıştık. Kimse yoktu ve o kadar huzurluydu ki.
"Çok güzel." Ben büyülenmiş gibi bakarken Karan elimden tutup suya yaklaştırdı. Ayakkabımın ıslanmasını istemediğim için ayakkabımı çıkardım. Su ayaklarıma deyince gülümsedim. Karan kollarını belime dolayınca bende kollarımı boynuna doladım. Biraz rüzgarlıydı ama o kadar büyüleyici bir andı ki.
"Mardin de deniz olmaması çok kötü." Konuştuğumda gülümsedi.
"Buranın keyfini çıkaralım o zaman." Parmak uçlarımda uzanıp dudaklarına ufak bir buse kondurdum.
"Çıkaralım ama önce yakalaman gerekecek." O ne olduğunu anlamadan koşmaya başladım. Arkama baktığımda peşimden geliyordu. Şen bir kahkaha patlattım. Tekrar baktığımda arkamda yoktu durup etrafa baktım. Bir anda havalanmamla neye uğradığımı şaşırmıştım.
"Bence yakaladım." Kollarımı boynuna doladım.
"Hile yaptın." Gülümsedi.
"Sayılmaz mı?" Düşünüyormuş gibi yaptım.
"Sayılsın bari." Bakışları dudağıma düştüğünde beklemeden dudaklarına kapandım. Kollarımı daha sıkı sarıp kendime yaklaştırdım. Onun yumuşak hareketlerine karşılık benim hırçın hareketlerimdi. Dudağını yine ısıracaktım ki bu sefer önce davranmış alt dudağımı dişlerinin arasına almıştı ama o ısırmadı. Geri çekildiğimde güldü. Nefes nefese kalmıştık ikimizde.
"Kendini tutacaksan seninle işimiz çok Karan yüzbaşım." Gözlerime baktı.
"Öyle mi Asena yüzbaşım?" Gülümsedim.
"Ben olsam çoktan ısırmı" sözümü bitirmemi beklememişti. Bir anda karnıma bir sancının girmesiyle duraksadım. Karan duraksamamla geri çekildi.
"Asena." Elimi karnıma bastırdım. Ağrı seviyesi daha yüksek bir sancıyla kasıldım. Beni kum tarafa bırakıp kendi de yanıma oturdu.
"Ne oldu?" Rüzgardan dolayı yüzüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Karnım ağrıyor." Ayaklarımı sıcak kuma gömdüm.
"Hastaneye gidelim." Güldüm.
"Öyle bir şey değil." Ayaklandı.
"Nereye?" Beklememi işaret etti.
"Geliyorum." Birkaç dakika sonra sırtıma bir ceket bırakıldı. Dönüp baktığımda elinde bir poşet çikolata vardı. Ben yiyemezdim ki onları.
"Yemeyecek misin?" Yanıma bırakılan poşetten bir tane çikolata çıkardım. Düşünmüş almıştı sonuç olarak. Paketi açıp bir ısırık aldım.
"Nerden buldun bu saatte?" Ağzıma değdirdiğim an midem bulanan çikolatayı şu an çiğniyordum ve hiçbir şey yoktu.
"Bulurum ben." Yuttum ama yine bir şey yoktu. Bir ısırık daha aldım. Yine bir şey yok. Başımı omzuna yasladım.
"Normalde çikolata yiyemezdim biliyor musun?" Kaşları çatık bir şekilde bana baktı.
"Ama yiyorsun." Omuz silktim.
"Bende şaşırdım. Normalde midem bulanırdı." Neredeyse bitirmiştim ama hala bir şey yoktu.
"Saat kaç?" Saate baktı.
"Dört." Başımı omzundan kaldırdım.
"Kaç dedin?" Ayaklandım.
"Dört." Güldü halime.
"Gidelim artık. Sende uyu." Ayakkabımı bıraktığım yere gittim ve ayakkabımı giydim. Yine aynı geçitten geçip eve doğru yürümüştük. Eve geldiğimizde elime bıraktığı deniz kabuğuyla gözlerimin parladığına yemin edebilirdim.
"Deniz kabuğu mu buldun?" O kadar mutlu olmuştum ki.
"Bu kadar sevineceğini bilsem daha önce verirdim." Dudağına ufak bir öpücük bırakıp çekildim.
"Görüşürüz." Ceketini ona verdim.
"Görüşürüz sevgilim." Elimdeki poşetle kapıya gelmiştim ki anahtarımın olmadığını hatırladım. Geriye çekilip pencereme baktım. Kapalıydı. O sırada kapı açıldı. Teyzem vardı kapıda.
"Kimdi o çocuk?" Teyzem imayla bana bakıyordu.
"Hangi çocuk?" Tek kaşını kaldırdı.
"Öptüğün çocuk." Gözlerim pörtledi.
"Teyze." Teyzem gülüyordu.
"Anlatıyor musun? Kapıda mı kalmak istersin?" Yutkundum.
"İçeri geçeyim anlatacağım." Geri çekilip geçmemi bekledi. İçeri girip sessizce odama çıktım. Teyzemde peşimden geliyordu. Odaya girip kapıyı kapattım. Elimdeki çikolataları yatağın üstüne bıraktım.
"Esmer, boylu poslu tamda dediğim gibi biri. Gelelim asıl konuya. Kimdi o çocuk?" Bıkkın bir şekilde ona baktım.
"Tim komutanım." Aynı imayla konuştu.
"Sen tüm tim komutanlarını öpüşüyor musun?" Gözlerimi fal taşı gibi açıldı.
"Saçmalama teyze ya." Güldü.
"Anlat o zaman." Ofladım.
"Aynı zamanda sevdiğim adam." Teyzem heyecanlanmıştı.
"Çıkıyor musunuz?" Başımla onayladım. Teyzemdeki mutluluk kimsede yoktu.
"Sen Mardin de görev yapmıyor musun?" Elimdeki deniz kabuğuna baktım.
"Evet." Üstümdeki ceketimi çıkardım.
"Burda ne işi var?" Sorgulayacaktı anlaşılan.
"Sürpriz yapmak istemiş." Güldü teyzem.
"Nerdeydiniz?" Kadın benden mutluydu.
"Sahilde." Kendi kendime gülümsedim.
"Nasıl biri?" Gülümsemem büyüdü.
"Biraz odun ama anlatmadan anlıyor.. Ne olursa olsun." Konuşmayı bitirmemle teyzem yüzünden hiç düşürmediği imayla konuştu.
"Fena aşık olmuşsun sen." Geç oluyordu.
"Of teyze ya aldın işte bilgiyi. Git de uyuyum artık." Ayağa kalktı.
"Kaldır çikolataları abingil görmesin." Deyip çıktı odadan.
Çikolataları erimeyecek şekilde kaldırdım. Deniz kabuğunu da kırılmayacak şekilde çantama koymuştum. Yatağıma yattığımda gün doğmak üzereydi. Sonrada telefonumu şarja takıp uyumuştum.
Uyandığımda üstümü değiştirip aşağı inmiştim. Salona gittiğimde çoğu kişi ordaydı. Tanıdık biri arandım. Atakan'ın yanını boş görünce oraya geçip oturmuştum.
"Günaydın." Atakan kolunu omzuma atmıştı.
"Asena dışarı çıkalım diyoruz." Kutaydı (asker).
"Çıkalım." O sırada içeri biri girdi.
"Yemek hazır." Mutfağa geçtiğimizde tüm yemek boyunca teyzemin imalı bakışlarına maruz kalmıştım. Hazırlanmak için odaya çıkmıştım. Sade asker yeşili bir tişört altıma da siyah kot giymiştim. Trabzon estiği için ne olur ne olmaz da yanıma ceket almıştım. Aşağı indim.
"Çıkabiliriz." Konuşmamla telefonumun çalması bir oldu. Buse arıyordu.
"Alo." Sesi ciddiydi.
"Efendim Buse." Diğerleri aralarında konuşuyorlardı.
"Tanju kaçtı. Her yerde seni arıyor. Delirmiş gibiydi." Sesinde gerçekten endişe vardı. Odadan çıktım.
"Ne demek kaçtı?" Peşimde bir psikopat eksikti.
"Bu intihar etmeye kalktı. Hasar çok ciddi olunca hastaneye sevk etmek zorunda kaldık. Ameliyata aldılar. Ruh hastası ameliyatın ortasında uyanıp kaçmış." Hayatımda ilk defa böyle bir manyakla karşılaşıyordum.
"Hayırlı olsun o zaman bi o eksikti." Ameliyatın ortasında uyanıp kaçana yapacak bir şeyim yoktu.
"Salak durumun ciddiyetinin farkında mısın?" Farkındaydım.
"Buse şu an elimden hiçbir şey gelmiyor." Verdiği nefesi burdan duymuştum.
"Kaçalı ne kadar oldu?" Bir süre sessiz kaldı.
"İki gün." Dün beni aradığında çoktan kaçmıştı yani.
"Dün niye söylemedin?" İzin verilmemişti büyük ihtimalle ama neden?
"Adliye de davaya bakan birinden şüpheleniyorduk. Bilgi sızdırıldığı için konuşmam yasaklandı. Sadece elimden geldiğince seni uyardım. Bugün de bilgi sızdırdığı doğrulandı. Son zamanlarda da askeriyeye uğrayıp seni sormuş." Kaşlarım çatıldı.
"Biliyorlar mı nerede olduğumu?" Tanju gerçekten çıldırmış gibi beni arıyordu.
"Bilmiyoruz, konuşmuyor. Ulaşmaya çalışırsa ara beni." Onaylayıp kapattım. Hayatım boyunca çok manyak görmüştüm de ameliyatta uyanıp kaçan ilk defa görüyordum. Salona gittiğimizde hepsi hazırdı.
"Hadi çıkalım." Konuşan Bartu'nun yanına gittim.
"Çıkalım." Evden çıkmış ayakkabıları giyiyorduk.
"Nereye gidiyoruz?" Burası gezmek için harika bir yerdi.
"Şehrin içine doğru gideceğiz. Alışveriş yapılacak yerler yöresel yemekler falan var." Kutay (asker) abiydi.
Hepimiz gruplaşıp arabalara binmiştik. Benim olduğum arabada Bartu abim, Kutay (asker), Ömer (savcı) ve Alp'in yedeği vardı. Gidene kadar yolu izlemiştim. Geldiğimizde arabadan inip etrafa bakındım. Karan ve Gökçe'yi çok net bir açıdan görebiliyordum ve galiba onlarda beni görebiliyorlardı.
"Asena abla." Gökçe bana doğru gelip sarıldı. Karanla göz göze geldik. Çok garip bir durumdu.
"Gökçe." Tüm kuzenlerin ve abilerin bakışını hissettim. Gözümü Karandan çekip Gökçe'ye sarıldım.
"Yengem benim." Sadece benim duyabileceğim bir tonda konuşmuştu. Gözlerim fal taşı gibi açıldı.
"Abimi dışarı çıkarken yakaladım. Söylemek zorunda kaldı. " Yapma Gökçe şu ortam müsait değil. Karan'a doğru konuştum.
"Size de merhaba komutanım." Şu ortamda ne konuşacaktık mesela?
"Merhaba yüzbaşım." Bartu abimde kolunu omzuma attı.
"Gidelim biz." Beni çekiştirmeye başladı.
"Görüşürüz." İkisine de bakarak konuşmuş sonra da Bartu'nun beni çekmesine izin vermiştim.
"Yanında sevgilisi varken saçma sapan bakmalar falan." Ben nasıl söyleyecektim o adamın sevgilim olduğunu.
"Abi kız kardeşi yanındaki." Attığı bakışla sustum.
"Dağılalım bir saat sonra burda buluşuruz." Gayet iyi bir fikirdi. Büşra yanıma geldi.
"Biraz alışveriş yapalım seninle." Gülümsedim.
"Biz gidiyoruz!" Beni ordan oraya sürüklemişti. Sürekli bir yerleri geziyorduk.
"Şunu bir dene." Gümüşten olan el yapımı takıyı verdi. Deneyeceğim sırada telefonum çaldı. Buseydi.
"Alo." Takıyı bıraktım.
"Büşra ben telefonla konuşup geliyorum." Başıyla onayladı.
"Efendim Buse." Sakin bir sokağa girmiştim.
"Tanju oradaymış." Arkamda birinin varlığını hissetmemle aniden arkamı döndüm. Elinde şırınga olan biri vardı. Eline vurup şırıngayı düşürdüm. Adamı tam kelepçeleyecekken boynumda bir sızı hissettim. Sonrası karanlıktı.
Gözümü açtığımda bir sandalyeye bağlıydım. Ellerim ve ayaklarımı da sandalyeye zincirlemişlerdi.
"Yeniden merhaba." Karşımdaki Tanjuydu.
________________________________
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
Bitti.
Tanju?
Karan?
Teyzesinin falı?
Asena?
Yarbay Selim?
Gökçe'nin öğrenmesi?
Sahil?
Bartu?
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Diğer bölümde ne olacak?
Kendinize iyi bakın.
Sizi seviyorum.
Görüşürüz.
2836 kelime
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 16.21k Okunma |
1.18k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |