20. Bölüm

16.Bölüm

BitterimKara RC
bitterimrjn

MERHABALAR NASILSINIZ?

YENI BÖLÜMLE GELDIM.

HATALARIM VAR İSE AFFOLA.

YORUM VE BEĞENİLERİNİZİ EKSİK ETMEZSENİZ SEVİNİRİM.

KEYİFLİ OKUMALAR.

 

Bolu'da yaşanan üzücü olaylardan dolayı çok üzgünüm. Ne yazık ki yine ihmaller sonucu bir sürü canımız gitti. Vefat edenlere Allah'tan rahmet ailelerine sabır versin. Başımız sağ olsun.

 

 

 

16. BÖLÜM

ŞARKILAR Ferdi Tayfur/ merak etme sen

Ferdi Tayfur/ Sevdalılar beni anlar

Ferdi tayfur'u rahmetle anıyoruz.

Resul Dindar/ En Sonum


KARA GÜL KARA SEVDA


Her şey vaktinde güzeldir. Her insan sevdikçe,sevildikçe kıymetlidir. Yanımızda olanı içimizdeki duyguları ertelemeden yaşamalıyız. Ölümün var olduğu bir dünyada yaşıyoruz üzüp kırmanın ertelemenin ne anlamı var.

Keşkelerle yaşamak istemediğim bir hayatı acısıyla tatlısıyla bugünümü yaşamak istiyorum. Dünü yaşadım bitti. Yarının bana neler sunacağını nerden bilebilirim. Bilmediğim bir gelecek için endişe duymamın bugünümü bu anımı niye zehirliyeyim ki; geçmiş için üzülüp ah etmemin ne faydası var bana.

Şimdi yaşıyorsam şu anı doyasıya yaşamak istiyorum. Bir şeyleri ertelemeyi düşünmeden yaşamak istiyorum.

Gözlerimi güne açtığımdan beri hemen yanı başımda uyuyan Siyam'ın sevdiğim adamın her bir detayını izleyerek düşünüyorum. Onunla karşılaşmam bir kaderdi. Bu bizi bir birine bağlayan kaderin içlerinden sıkıca tutup onu bir kördüğüme çevirmek istiyorum.

Onunla olan bağımı sonsuzluğa bağlamak istiyorum. Ne kadar aramızda bir anlaşma olduğunu düşünsem de bu anlaşmanın sadece kendime kendimize uydurduğumuz bir bahane olarak görüyorum.

Biliyorum ne kadar inkar etsemde ben onu bırakıp gitmem oda beni bırakmaz. Yaşamak istediğim her şeyi yaşadığım günde anda yaşamak istiyorum ve öyle yapacağım.

Elimi huzurla uyuyan kocamın kirli sakallarının olduğu yüzünde gezdirdim. Gür ve kıvrık kirpiklerini her bir tanesini saymak istiyorum. Parmak uçlarımı tüy dokunuşuyla kirpiklerinde gezdirdim. Ordan alnına dökülmüş siyah tutamlarına başımı hafif kaldırıp dudaklarımı şakağına bastırdım.

Uyanıp beni utandırmasını istemediğim için hemen geri çekildim. Yüzüne baktım ama uyanmamış gibi görünüyordu. Baş parmağımı dolgun dudaklarının üzerinde gezdirmeye başladım.

Parmağım dudağında dururken parmağıma bırakılan öpücükle elimi hemen geri çektim. Lakin elimi tutup avuç içime bir kaç kez öpücük bırakan kocama baktım. "Günüme ay olan kadın. Günaydın." Deyişine ruhumu teslim ettim. "Günaydın." Dedim. Yüzüme gelen bir kaç saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı.

Yüzünde uykunun verdiği sersemlik duruyordu. Bu hali çok tatlı alıp saatlerce sevesim geliyordu. Gitmek için planladığımız o günün ertesi sabah Siyam'ın yurt dışındaki ortakları anı bir geliş yapıp benimle planladığı yere malesef gidememiş ertelemek zorunda kalmıştı.

O gün o kadar öfkeliydi ki her kese çatacak yer arıyordu. Aradan geçen bir ay olmuştu. Ve sonunda bugün o planladığı sürprize götürecekti.

"Nereye gideceğiz? Yada kalacağımız bir yermi ona göre bir hazırlık yapayım."
"Çok bir şey almana gerek yok gideceğimiz yerde soğuk ona göre hazırlan kalıp kalmayacağımız belli değil güzelim. Duruma bakacağız." Deyip yataktan dogruldu. Onunla birlikte bende kalktım.

"Ben duş alana kadar sen hazırlan çıkarız sonra kahvaltıyı gideceğimiz yerde yaparız." Sabahın çok erken saati olduğu için şuan kahvaltı yapmak isteyeceğim son şeydi.

Siyam banyoya girince ikimiz için hızlıca birer valiz hazırladım. O sıra Siyam duştan çıkmış üzerini giyiniyordu. Bende kısa bir duş alıp çıktım banyodan. Banyoya girmeden önce hazırladığım kıyafetleri üzerime geçirdim.

Lacivert renginde olan bir kot üzerine buz mavisi bir triko kazak giyindim. Saçlarımı kurutup açık bıraktım. Yüzüme nemlendiricimi sürdüm. Buranın havası kuru ve sert olduğu için nemlendiricimi eksik etmiyordum.

Hassas bir tenim vardı. Lacivert kabanımı ve beyaz botumu giyindim. Siyam tüm bu süreç zarfında cam kenarına yaşlanmış beni izliyordu.

Benimle aynı uyumu sağlamış gibi görünüyordu. Lacivert kot ve buz mavisi bir gömlek vardı üzerinde. Bu adam hiç mi üşümüyordu? Gözüme çarpan dolaptaki gri atkıyı ve koyu gri spor ceketini alıp ona doğru yaklaştım.

Oda pençe kenarından kalkıp bana doğru geldi. "Dön bakalım koca adam." Dedim dudakları kıvrılıp dediğimi yaptı. "Uzat kollarını." Ceketini önce kollarından geçirip giyinmesine yardımcı oldum. Yönünü bana yeniden çevirince gözlerinin derinliklerinde kayboldum.

Bakışları öyle etki ve duyguluydu. Elimdeki atkıyı da boynundan geçirip yanağına bir öpücük kondurdum. "Şimdi çıkabiliriz." Dedim ondan uzaklaşıp arkama dönmeme fırsat vermeden belimden tutup beni kendine doğru çekti.

"Aklımı alıp nereye gidiyorsun?" Demesine kıkırdadım. "Sen beni gördüğün gün aklını bende bıraktın."
"Doğru seni ilk gördüğüm an aklımı başımdan aldın. Ve her geçen gün almaya devam ediyorsun."
"Aklına mukayyet ol aslanım. Aklında sende bana lazımsın."
"Hımm... Peki bu aklımı başımdan alan güzel karımın var mı bir önerisi? Mesela bu kadar güzel olmak zorunda mı?"
"Düşünmem lazım..."
"Sen düşüne dur ben senin biraz aklını başından alayım. Eşitlenmemiz lazım."

Sıcak ve nemli dudaklarını dudak kenarıma bastırdı. Onun bu büyülü dokunuşları ile benimde aklımı başımdan almaya yetiyordu.
Ben izin vermediğim sürece dudaklarımı öpüyordu. Evlendiğimiz günden bu yana bir daha o temasa yeltenmemişti. Aradan geçen iki ay sadece masum ufak öpücükler vardı. Onun ilerisine ne ben nede Siyam cesaret edemiyordu.

Geri çekilip muzır bir ifadeyle bana baktı. "Anlaşılan istediğimi almışım." Deyip konuşmama fırsat vermeden elimden tutup beni odadan çıkardı. Valizleri ben banyodayken halletmişti.

Yüzümdeki tebessümle birlikte onunla merdivenlerden indik. Sabahın çok erken saati olduğu için etrafta kimse görünmüyordu.

Akşam yemekte Siyam her kese söylemişti zaten gideceğimizi. Dış kapıyı açıp birlikte çıktık. Kapının önündeki arabanın ön kapısını açıp. "Buyrun hanım efendi." Diyen Siyam'a "Teşekkür ederim çok incesiniz."

Tebessüm ederek "Ne demek. Toprak olur, taş olurum. Yoluna yoldaş olurum." Deyip şoför koltuğuna geçti. Emniyet kemerimi takip en güzel gülümsememi ona sundum.

"İstersen gardaş olurum." Diye devam ettim.
Ters bir bakış attı. "Bak o asla olmaz güzelim. Her şeyin olurum ama gardaşın asla." Demesine kahkaha attım.

Arabayı Mardin sokaklarında sürmeye başladı. "Ferdi babayla gelen sensin ağam." Dedim. Bana bakıp "İyi dinle bak ne geliyor." Dedi ve duyduğum güzel sesiyle şarkıyı söylemeye başladı.

"Varlığının tiryakisi
Yokluğunun delisiyim
Beni senden mahrum etme
Gözlerinin hastasıyım"

Sesi o kadar güzel ve naifti ki bir sanatçı kadar iyiydi. Arabayı sürerken ışıklarda durdu ve nakaratı bana bakarak söylemeye başladı.

"Sevgim yüce dağlar kadar
İçerimde volkan kaynar
Anlamazsın sen bebegim
Aşık olan beni anlar"
Yüzümdeki gülümseme büyüdü. İçimdeki kelebekler kanat çırptı. Yeşil ışık yanınca sürmeye devam etti. Bu arada Mardin'den çıkmıştık.


"Revamıdır harab olmak
Aşkın ile her an yanmak
Göz yaşından başka nedir
Seni sevip sensiz olmak"

Nakarata gelince bu defa ona bende eşlik ettim.


"Aşkım yüce dağlar kadar
İçerimde volkan kaynar
Bilemezsin sen küçüğüm
Sevdalılar beni anlar"

Birbirimizin gözlerinde kaybolduk. Bu aralar içimdeki sevgi dışıma vuruyordu. Mutluydum. Mutluydu.

"Sesin çok güzel bundan sonra özel konser isterim." Dedim.
"Bilemiyorum şimdi. Ajandama bakmak lazım boş olduğum bir vakit sizin için özel söyleyebilirim hanım efendi."
"Hımm... çok yoğunsunuz galiba şimdi sizin hayranlarınızda vardır. Bize pas vermezsiniz diye düşünüyorum." Oyununa eşlik ettim.
"Hayranlarım olduğu doğrudur. Lakin söylemek istediğim bir tek kişi var. Onunda bir çift mavi gözü var."

Bu adam beni kalpten götürmeye niyeti vardı.

Sohbet eşliğinde yolcuğumuz devam etti. Kimi zaman gülerek kimi zaman bir birimizi anlatarak onunla olan bu yolculuğum beni artık iyice kendine başladığını hissediyorum. Bir ay sonra sözleşmemiz bitiyordu. O vakte kadar bu günleri doya doya onunla yaşamak istiyorum.


Bir süre sonra Halfeti tabelasını görünce nereye gideceğimizi az çok tahmin etmiştim.

"Halfetye ye mi gidiyoruz?" Dedim.
Başını salladı. "Evet ama orda görmen gereken bir şey var. Asıl sürpriz o. Ama önce bir kahvaltı yapalım kurt gibi açım."

"Rehber sizsiniz bende size ayak uydurmak zorundayım bayım." Kıkırdadım ne çok yüzümü güldürüyordu.
"Emrinize amadeyim güzel hanım efendi." Gülüşüme gülüşünü kattı.
Bizi Halfeti su üzerinde bir restoranta getirmişti. Gördüğüm güzellik karşısında büyülenmiş bir şekilde bakıyordum. "Siyam burası çok güzel. Şu güzelliğe bakarmısın?" Dedim.

Ama Siyam'ın tek odak noktagı bendim. Benim yüzüme bakıyordu hayran hayran. "Asıl güzel olan sensin senden daha güzel bir eser yok." Dedi yanaklarım bir alev topuna çoktan dönmüştü.

Şansımıza hava çok güzeldi. Birlikte bize gösterilen masaya oturduk. Karşılıklı oturduğumuz için bir birimizin gözlerinin içine bakıyorduk.

Aşk böyle bir şey miydi. Sorgusuzca güven, onunla eğlenmek,konuşmak vakit geçirmek eğer öyleyse ben karşımdaki adama aşık olmuşum.
Onun yanında eğleniyor vakit geçirmek bana çok iyi geliyor.

Masamıza konulan kahvaltılıklarla, kahvaltımızı yapmaya başladık. Manzaranın en güzelliğiyle yaptığımız kahvaltıdan sonra Siyam ile birlikte tekne turuna geçtik.

Elleri belimde başı omzumda Fırat nehrinin üzerinde onun sıcaklığıyla güzel bir tür atmış eğlenmiştik. Öyle güzel bir gün geçiriyordum ki huzur buydu. Başımı bana yaşlanan Siyam'ın omzuna yasladım. Gözlerimi kapattım güneşin yüzüme vuran sıcaklığıyla kendimi bu anın içine bıraktım.

"Senin yanında hiç olmadığım kadar huzurluyum." Dedim

Önden doladığı ellerini karnımın üzerine biraz daha baskı uyguladı. "Bana huzuru veren senin kokun senin varlığın. Sensiz nefes alamaz hale geldim. Bana öyle bir büyü yaptın ki sensiz solayacağım bir nefesim yok." Dedi boynuma bir öpücük bıraktı.

Tekne turu bitene kadar bir kaç fotoğraf çekilmiştik.

Tekneden inip arabaya doğru el ele yürüdük. Yine önce benim kapımı açtı. İçine oturup yerleşmeden yanağına bir öpücük kondurdum. Bunu bugün doyasıya hak etmişti. Yüzündeki tebessümle kapımı kapattı.

Kendi yerine geçip arabayı çalıştırdı. "Şimdi nereye gidiyoruz?"
"Merak ettiğin asıl yere yani sürprize götürüyorum. Çok az daha sabret okyanus gözlüm."

Omuz silktim. Mecbur bekleyecektim. İçimdeki heyecanla beni götüreceği yere odaklandım.

******

"Siyam nefesimi kestin b-bu çok çok güzel." Gözümden bir damla yaş aktı. Etrafıma baktıkça büyülenmiş bir şekilde duruyordum. Mis kokusu güzellikleri ile bakmaya doyamıyor kokusunu ciğerlerime çekiyordum.

Nerde miyim? Bir kara gül yani siyah güllerin olduğu bir seradaydım. Etrafımda binlerce kara gül filizleri gül tomurcukları vardı. Hiç böyle güzel bir sürpriz beklemiyordum.

Siyam arkadan belime sarıldı. "Senin kokun bana burayı hatırlatıyor sevgin bu kara güller gibi karasevdayı, yüzündeki bir gülümseme için ölürüm gülüm. Her bir tebessümüne ayrı ayrı ölürüm bakışında yaşarım." Duygularımı öyle bir hale getiriyordu ki mutluluktan nefesimi kesiyordu.

"Sana bu güllerin hikayesini anlatayım mı?"
"Duymak için sabırsızlanıyorum." Dedim güllerin içinde kaybolmuş gibi onu dinlemeye başladım.


"Karagül, çiftlerin sevgilerine atılan bir mühür olarak bilinir ezelden beri. Karasevda, tutkulu aşkı simgeleyen bir gül olarak tanıtılır. Nasıl ki karagül kendi toprağından başka bir yere gittiğinde yapısını bozup rengini kaybediyorsa; sevenlerden biri başkasına gittiğinde aşkını kaybeder diye anlatılır.

Bir efsaneye göre; siyah gülün şöyle bir hikayesi var. Vaktinde karagül, şeytanın çiçeği olarak bilinirmiş ve bu çiçeğe kimse dokunmamalıymış. Ancak şehirde yaşayan genç bir kıza karagül madalyon olarak görünmüş. Kız da merak etmiş ve bu madalyona dokunmak istemiş. Kız madalyonu eline alıp sahibini aramaya başlayınca, çevre halkı kızı cadı ilan etmeye başlamış.

Kimsenin dokunamadığı bu madalyona dokunan kızı halk ne yazık ki öldürmeye çalışmış. Bunu duyan şeytan da kızın ölümüne dair topraklarda bir iz kalsın istemiş ve o günden sonra toprakta yetişen güllerin sadece siyah olmasını söylemiş. Rivayete göre bu efsane Halfeti’de yaşanmış. O günden sonra açan güller siyah rengiyle görenleri hayrete düşürmüş." Dedi.

Yönümü ona çevirdim. "Bende kara gül gibi bir senin toprağında yetişirim. Sen benden gidersen asla sende olduğu gibi açamam. Benim yaşam kaynağım sensin. Ben seninle olmak seninle doya doya her anımı yaşamak istiyorum." Elini ıslak gözlerimin altındaki yaşları sildi.

Böyle konuşmamalıydı. Beni sözlerine eritip bitirmemeliydi.

"Sen böyle konuştukça ben ne gidebilirim. Ne sensiz yapabilirim. Bugün bana öyle bir gün yaşattın ki;seninle şuan burda dünya dursun...zaman dursun...bir sen, bir ben var olsun istiyorum."

"Senin her zerren ben olayım istiyorum. Benim her zerrem zaten sensin seni söylüyor. Açelam güzel karım seni çok seviyorum."

Göz yaşlarım durmaksızın akmaya devam etti. Boynuna kollarımı doladım sıkıca sarıldım. Beklemeden oda belime sarıldı.

"Siyam bilmiyorum kaç defa söyledim bunu ama iyiki çıktın karşıma ben seni hak edecek ne yaptım. Sana ve sevgine nasıl karşılık veririm bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa bu saatten sonra ne senden gidebilirim. Nede benden gitmene izin veririm." Dediğim boynuna daha çok sarıldım kokusunu içime çektim.

Boynuma bıraktı öpücükle bütün duygularımı uyandırdı.

"Asıl sen iyiki çıktın karşıma seni hak eden benmiyim bilmiyorum hak etmek için elimden geleni yapacağım. Yapmaya da devam edeceğim. Efulim,karasevdam benim." Dedi boynundan ayrılıp yüzlerimizi aynı hizaya getirdim.

Gözlerinin içine bakarak ayak uçlarımın üzerine kalkıp dudaklarımı onun dudaklarının yakınına getirdim. "Seni seviyorum Siyam ağa Çawreşamın." Dedim.

Ve dudaklarına kapandım. Ona ilk kez seni seviyorum demiş ve dudaklarını öpmüştüm. Bunu artık içimde saklamanın bir anlamı yoktu. Ben onu seviyorum bu duygum asla geçici bir duygu değildi.

Söylemiş olduğum kelimeye adeta dönüp kalan kocam öpücüğüme bile karşılık veremeyecek bir durumdaydı. Geri çekilip yüzüne baktım.

"Açela..."
"Hımm..."
"Ben az önce yanlış duymadım dimi?"
"Ne gibi bir şey?"
"Beni seviyorsun gibi bir şey."
"Seni seviyorum diyorum. Yanlış bir şey duymadın."
"Sen beni seviyorsun yani?"
"Evet seni seviyorum Siyam kömür gözlüm."
Dememle belimden sıkıca tutup dudaklarıma kapandı.


Anında ona karşılık verdim. Ellerimi boynundan saçlarının arasında gezdirmeye başladım. Alt dudağımı dudaklarının arasına alıp emmeye başladı. Dudaklarımı hoyratça öpmeye devam etti. Öpüşümüz giderek daha tutkulu olmaya başladı.
Onun alt dudağını dişlerimin arasına alıp ısırdım. Boğazından hırıltılı bir ses çıkardı. Araladığım dudaklarımın içine dilini bir yılan gibi içeri sokup hareket etmeye başladı. Öpüşümüze dillerimizde karıştı. Dudaklarımdan bir inleme koptu.

Ne kadar sürdü bilmiyorum ama ikimizde soluksuz kalana kadar öpüşmeye devam ettik. Nefes almak için aynı anda çekildik. Göğüs kafeslerimiz yükselip duruyor vücutlarımız bir birine sürtünüyordu.

Alınlarımızı bir birine yasladık. Derin soluklar alıp duruyor nefeslerimiz bir birine karışıyordu.

"Açelam, gülüm seni çok seviyorum. Seni asla üzmeyeceğim."
"Seni seviyorum Siyam." İkimizin yüzünde de kocaman gülümseme oluştu.

Kalbim yerinden çıkacak gibi hızlı atıyordu. Boynuna bir daha sıkıca sarıldım. Belimi bırakıp elimi avucuna alıp bu güzel seradan birlikte çıktık.

Kendimize yeni bir sayfa açıp sayfamızın ilk yaprağını bugünün bütün güzelliklerini doldurdum.

"Nereye gidiyoruz dönüyormuyuz?"
"Geç oldu güzelim bu akşam burda bir otelde kalalım sabah erken çıkarız." Dedi.
Ona uyum sağlayarak birlikte arabaya geçtik.

Önce güzel bir akşam yemeği yedik birlikte otele geçip kendimizi yorgun bir günün ağırlığında odaya bıraktık.

"Ben duş alacağım." Dedim.
"Tamam gülüm sen al bende bize biraz kahve yapayım."

Kıyafetlerimi alıp banyoya geçtim. Sıcak bir duş bugünün yorgunluğuna iyi gelmişti. Duştan çıkıp önce güzelce kurulandım saten pijama takımı alıp odaya geçtim. Başımda havluyla Siyam'ın yanına oturdum.

"Yorucu ama çok güzel bir gün geçirdim. Çok teşekkür ederim Siyam."
Elimi alıp dudaklarına götürdü. "Her şey seninle güzeldi güzelim."

Başımı onun omuzuna yasladım. Elim onun elinin içinde baş parmağıyla elimin tersini okşuyordu. Bu hareketi mayışmama neden oldu. Gözlerime çöken ağırlıkla göz kapaklarım kapandı.

Kendimi birde havalanırken buldum uykum o kadar ağır bakıyordu ki gözlerimi açmaya mecalim yoktu. Sırtım yumuşak yatakla buluşunca kendimi uykunun ellerine bıraktım.

Saçımdaki havlu çıkarılıp kısık bir sesle "bana bu güzel duyguları yaşattığın için teşekkür derim Açelam. İyi geceler karasevdam."

*****

Sabah kahvaltıdan sonra yola konuşmuştuk. Dünün huzuru ile evimize geri dönüyorduk. İkimizin yüzündede şapşal bir tebessüm vardı.

Mardin'e az kala Siyam'ın yüz ifadesi değişti. Arabayı daha hızlı kullanmaya başladı. Sıkça dikiz aynasına bakıp duruyordu.
"Siyam bir sorun mu var?"
"Yok güzelim her şey yolunda." Ama ne hızı nede bakışları aynı şeyi söylemiyordu.
Başımı arkaya çevirdim arkamızda siyah bir araba bizi takip ediyordu.

"Siyam neler oluyor birileri bizi mi takip ediyor?" Dedim telaşlı çıkan sesime hakim olamadım.
"Sana bir şey olmasına izinvermem Açela."
Arkamızdaki araba gittikçe bizi kıstırmaya başladı. İçimdeki korku büyümeye başladı.

"Açelam güzelim Robar'ı ararmısın yavrum."
Dediğini hemen yaparak Robar'ı aradım hoparlöre bağladım. Bir kaç çalışta açılan telefonla "abi geldiniz mi?" Diye sordu.
"Robar peşimizde bir araba var. Plakayı tanımıyorum. Mardin girişindeyim. Adamları topla hemen buraya gel." Dedi Siyam.
"Hemen çıkıyorum abi dikkat edin kendinize." Telefonu kapattı. "Açela korkma bir şey olmayacak."
"Korkmuyorum sen yanımda olduğun sürece hiç bir şeyden korkmam." Dedim.

"Seni asla bırakmak bir şey olmasınada izin vermem." Arabaya sıkılan kurşunla Siyam bir küfür savurdu. Bir daha sıkılan kurşunla Siyam yolda zikzaklar çekerek arkadaki arabanın kurşunlarından bizi korumaya başladı.

Arabanın arka tekerleğin sıkılan kurşunla araba yoldan çıkıp boş araziye daldı."Siyam!" Diye bağırdım.

Araba bir kayaya çarparak durdu. Siyam'ın dudaklarından bir inleme sesi duyuldu. Arkamızdaki araba bizim arabaya kurşun sıkmaya devam etti. Siyam kemerini açıp beni kollarının arasına alıp korumaya başladı.

Bir süre sonra kurşunlar durdu. Başımı kaldırıp Siyam baktım. Korkuyla yüzünü inceledim sırtındaki elime gelen sıcak ıslaklıkla korkum büyüdü. Elimi yukarı doğru kaldırdım. Elim Siyam'ın kanına bulaşmıştı. "Siyam v-vuruldun mu?"

Güçlükle konuştu "i-iyiyim bir şeyim yok. Sen iyimisin?"
"Neren iyi vurulmuşsun." Diye bağırdım. Kucağından kalkıp arabadan indim. Hızlıca onun tarafına geçtim. Kapısını açıp onu kontrol etmeye başladım.

"İyimisin diye sordum Açela." Bu durumda bile beni düşünüyordu. "İyiyim ben Allahını cezası sen kötü görünüyorsun." Diye ayarladım resmen.
Arabadan inip yaralandığı yeri kontrol etmeye başladım. Sırtında bir kurun izi vardı çok kan akıyordu. Dizlerinin üzerine düştü. Yüzünün rengi soldu. Onunla birlikte yere oturdum.

"Siyam sakın uyuma benimle kal duydun mu beni." Ayağa kalktım titreyen ellerimle arabanın arka koltuğunda ceketini alıp sırtına tampon yapmaya başladım.

Ben bu durumlarda soğuk kanlı olmayı basarabiliyordum. Bu mesleğimimin bana kattığı bir duygu.
Arabaya tekrar dönüp telefonu aldım. Siyam dizlerimin üzerine yan bir şekilde uzandı. Başını dizlerime koydum.

"Bana bak Siyam uyanık kalmasının beni bırakmak gibi bir niyetin olmasın." Dedim.
Telefonda önce ambulansı aradım. Sonra Robar'ı aradım.

Tekrar Siyam'a döndüm gözleri baygın bir şekilde duruyordu. Nefes alışı yavaşlamıştı.
Gözümden birer damla yaş aktı. "Ağlama güzelim seni bırakmaya niyetim yok" Dedi.

"Öyle bir şeyi düşünme bile seni asla affetmem." Dudaklarımdan bir hıçkırık koptu.

Gözleri yavaşça kapandı. "Lütfen beni bırakıp gitme." Diye fısıldadım. "Aç gözlerini yalvarırım aç kömür karası gözlerini aç." Ama açmadı. Gözleri kapandı. "Siyam bana bunu yapma."

"SİYAM...SİYAM...SİYAM..."




EVETTT BİR BÖLÜMÜN DAHA SONUNA GELDİK.

NASIL BIR BÖLÜMDÜ.
SONUNDA DUYGULARIMIZI İTİRAF ETTİK.

SİYAM'IN SÜRPRİZİ NASIL?

SİYAM'I KİM VURDU?





Bölüm : 24.01.2025 21:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...