
MERHABALAR SEVGİLİ OKURLARIM.
BÖLÜM BİRAZ GECİKTİ AFFOLA.
SEZON FİNALİ BÖLÜMÜ SİZLERLE.
NE KADAR ARA VERİRİM BİLMİYORUM ÇOK VERMEYİ DÜŞÜNMÜYORUM.
BÖLÜM HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZİ YAZMAYI UNUTMAYIN.
YILDIZLARINIZI EKSİK ETMEYİN.
ÇOKÇA SEVİLİYORSUNUZ 🌹❤️
HATALARIM VAR İSE AFFOLA.
KEYİFLİ OKUMALAR
Sezen aksu/ kaçın kurası
Ferhat üngür/ Taşa Verdim Yanımı
Bengü Beker/ Sana Yıldızları Ödediğimden
Sezen Aksu/ son bakış
Kadir Aşkın/ Xeribe
Sezon Finali
YENİ BAŞLANGIÇLAR VE SONLAR
Yazardan
Duru gözlerini Mardin'de Bozdağ konağında açtı. Dün canı gibi sevdiği arkadaşının Açela'nın doğum günü için onları davet eden Siyam ve özel uçağını onları alması Açela'ya yaptığı en güzel sürprizlerden biriydi.
İki günlük izinleri vardı. Birsen ile bunun için dün Açela'nın yanında geçirmişlerdi. Deha abisinin ve Birsen sabah erken uyanıp Mardin sokaklarına kendilerini atmışlardı. Bütün günü gezerek geçirmeyi düşünüyordular.
Duru'yu da davet etmiş ama kabul etmemişti. Onun başka planları vardı. Mesela küçük Asiye gibi onu gitmeden görmek istiyordu. Dün gece Seyhan'la konuşmuş ve onu gitmeden görmek istediğini söylemişti.
Seyhan Duru'nun bu teklifine karşılık kendi konağında kahvaltıya gelmesini istemişti.
Sabah erken saatte uyanıp duşunu almıştı. İlk kez gideceği Safiroğlu konağına onu bir heyecan basmıştı. Seyhan'dan sonra ilk kez ailesinden birileri ile tanışacak. Kendini erkek arkadaşının ailesiyle tanışan kız gibi hissediyordu.
Bir kaç erkek arkadaşı olmuş ama asla bir kaç görüşmeden ileri gitmezdi. Sevmezdi çok onu yoran adamları. Baskıya asla gelemeyen bir karakteri vardı. Ama ilk kez onu böyle bir heyecan kaplamıştı.
Duştan çıktıktan sonra valizine baktı. Bir günlük tatilde bile bir valiz dolusu çıkardı evden. Şimdi ne giyeceğini kara kara düşünüyordu. Elbise ve keten yelekli plazo pantolon arasında gidip geliyordu.
Olduğu odanın kapısı tıklatıldı. Bu saatte kimseyi beklemiyordu. Ama Zelal ile akşam uyumadan önce konuşup erkenden çıkacağını ve kahvaltıya kalmayacağını söylemişti. "Gel." Dedi Duru. Zelal kapıyı aralayıp samimi bir gülümseme ile "müsait misin Duru abla?"
Duru "Gel güzelim müsaitim. Tam vaktinde geldin acil yardımın lazım." Diye Zelal'i odaya davet etti. Gülerek içeri giren Zelal "Hayırdır Duru abla ne yardımı? " Duru kolundan çekip yatağın üzerindeki beyaz içinde çiçek desenleri olan kare yaka elbise ve yelekli takım krem rengi olan takımı gösterdi.
"Hangisi canım ben karar veremedim ikisi arasında."deyip Zelal'in kolunu yapışarak acıklı acıklı baktı. "Ben bilmem ki." Dedi Zelal. Duru koluna çimdik attı. "Döverim kız seni nasıl bilmem diyorsun. Yardımcı ol dedim beni daha çok buhranda bırakma." Dedi.
Zelal Duru'nun bu haline gülmemek için dudaklarını bir birine bastırdı. Gözleri elbiseye kaydı. Parmağı ile onu gösterdi Duru'ya."elbise o zaman bu sıcakta en çok o çekilir Duru abla." Dedi.
Duru derin bir nefes alarak elbiseye uzandı. "Benim gönlümden geçende o olmuştu. Yinede tavsiye almak istedim." Deyip Zelal'in yanağından öptü.
Açela gibi Duru ve Birsen de Zelal'i çok seviyorlardı. Küçük yaşına rağmen çok olgun aklı başında bir kızdı.
Banyoya girmeden Zelal'e döndü. "Kız senin kara yağız ne alemde pazar isteme varmış?" Diye sordu. Gözlerini devirdi Zelal "öküz bir kere anla ne kara yağızı. Ve evet pazar gelip isteyecekler bunu ben istedim ama korkmuyor da değilim." Dedi buruk bir tebessüm kondu dudaklarına.
Duru yanına giderek elini yanağına bastırdı. "Ah benim kınalı kuzum. Ben bilmem buraların adetini töresini, ağasını ilk gördüğüm ağada damadımız abin olur. Evleneceğin adamı tanımam etmem. Ama Açela'nın dediğine göre mert yürekli bir adammış. Seni kısıtlamamış okumana destek olmuş. Aranızda sevgi yok zamanla olurmu bilmem senin öyle güzel bir kalbin var ki o adamı da kendine aşık edeceğine inanıyorum." Dedi Duru.
"Umarım öyle olur Duru abla. Beni sevip sayarsa biliyorum benim gönlümde ona kayar inşallah dediğin gibi olur." Gülümsedi. Duru uzanıp yanağından öptü. "Allah gönlüne göre versin kuzum. Senin yaptığını hiç birimiz yapamazdık. Sen çok güçlü, kendi ayakları üzerinde, kendine belirlediği hedefte yürüyen akıllı bir kızsın. Seni gördükçe gurur duyuyorum kendini ezdirmeyen güçlü bir kadın olduğun için."Dedi.
Ikiside bir birinin gözünün içine baktı. "Hadi git giyin Gel Seyhan abi gelmeden. Yalnız gözümden kaçtığını sanma sizde de var bir şeyler. Bir baktın sende Mardin'e gelin geldin Duru abla." Dedi Zelal gülerek bir gözünü kırptı.
Duru yanakları anında kızardı. "Yok öyle bir şey." Dedi telaşla Zelal kahkaha attı. "Sen külahıma anlat Duru abla. Ama gün gelir dediğim olursa hatırlatırım sana." Deyip odadan koşar adımlarla çıktı.
Arkasından alık alık baktı Duru. Başını iki yana sallayıp "Ben ve o got kafali hadi ordan." Deyip kapıyı kilitleyip üzerini hızlıca değiştirdi. Sarı saçlarına dalgalı bir şekil verdi. Güneş kiremi ve bb kremini sürdü. Yanaklarına allık sürdü. Kirpiklerini maskara ile kıvırdı. Dudaklarına çok belli olmayan pembe rengini sürdü. Ayaklarına hasır dolgu topuklu sandeletini ve hasır çantasını aldı.

Telefonuna gelen mesajla göğüs kafesine bir sızı yer edindi. Acı değil daha çok heyecandan. "Geldim." Yazmıştı Seyhan. Çam ve çiçek kokusu olan parfümünü sıktı. Ve hızlı adımlarla odadan çıktı. Ardından merdivenlerden inip avluda konuşan Seyhan ve Zelal'in yanına geldi.
Onu daha merdivenlerden inerken fark eden Seyhan yanına varana kadar baştan aşağı süzmüş beğeni dolu bakışlarını üzerinde gezdirmişti.
"Günaydın. Hoş geldin." Dedi heyecanlı sesiyle Duru. "Günaydın. Hazırsan çıkalım mı?" Diye sordu Seyhan. Onlara imalı imalı bakan Zelal'i unutarak. "Çıkalım." Dedi Duru ve dış kapıya doğru Seyhan ile yürüdü "aloo beni unuttunuz ama hadi size afiyet olsun. Esma teyzeme selamlar." Diye arkalarından seslendi.
"Görüşürüz güzelim." Dedi Duru öpücük atarak çıktı kapıdan. Seyhan bir gözünü kırpıp oda Duru'nun peşinden çıktı.
Seyhan'ın kıymetli kızı siyah maserat'i sinin ön kapısını açtı. "Bu arabayı burda nasıl kullanıyorsun?" Diye sormadan edemedi Duru. Ne zaman Seyhan'ı görse lüks spor arabaları ile görüyordu. Her birinin değeri çok yüksekti ve Seyhan'da bunların fazlası vardı.
"Sürmesini bilen kullanır ve evet malesef çoğu zaman kızımı burda kullanmıyorum."Dedi Seyhan. Arabaya binen Duru'nun kapısını kapattı. Kapatırken hafif esen rüzgarla Duru dan gelen çam ve çiçek kokusu önce burnuna sonrada ciğerlerine nüfus etti. Derin bir iç çekerek. "Bu çam kokusu bizi cayır cayır yakacak." Deyip şoför koltuğuna oturdu. Emniyet kemerini taktı. O kendi yerine geçene kadar Duru takmıştı kemerini.
Motoru çalıştırıp Safiroğlu konağına doğru yol aldılar.
Kimi zaman atıştılar kimi zaman sohbet ederek ulaştılar Safiroğlu konağına. Duru konağa geçmeden Seyhan'ı bir oyuncakçının önünde durdurmuş Asiye için hediye almıştı.
Esma hanım içinde bir demet papatya almıştı. İlk kez geldiği eve eli boş gelmek istememişti. Seyhan bu durumdan ne kadar memnun olmasada Duru ile alışveriş beklediğinden daha iyi geçmişti.
Arabadan inip kocaman tahta kapının önünde durdu. 'SAFİROĞLU KONAĞI' Yazıyordu kocaman harflerle. Antik desenleri olan kapının üzerinde çok hoş görünmüştü Duru'nun gözünde. Bozdağ konağı da çok büyük ve güzeldi. Safiroğlu konağıda ondan aşağı kalır yanı yoktu. Bir elinde papatyalar bir elinde Asiye için aldığı hediye vardı.
"Çok güzel görünüyor. Yalnız birayı temizlemekte yürek ister." Demeden edemedi. "Elbet bu konağı yapanda oturanda düşünerek yapmıştır" Dedi Seyhan. Onlar için açılan kapıdan önceliği Duru'ya vererek "Hoş geldin Safiroğlu konağına." Dedi sanki daha çok yüreğime der gibiydi.
Tebessüm ederek "Hoş buldum." Dedi Duru. İçeri adımını atar atmaz."Duru abla." Diye bağırarak ve heyecanla ona doğru koştu Asiye. Kollarını açarak ona koşup sarıldı sıkıca Asiye.
"Asiye fındığım." Dedi Saçlarından öptü. "Ya sen ne güzel olmuş büyümüşsün." Geri çekilerek Asiye'yi baştan aşağı süzdü. Kumral saçları uzamış yanakları al al olmuştu. Birazda boyu uzamış tı. Mardin Asiye'ye çok iyi gelmişti. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu.
"Seyhan abim ve Esma annem bana çok iyi bakıyorlar Duru abla." Dedi Duru'nun içi sıcacık oldu. "Yerim seni." Bir kez daha yanaklarını sıkıp öptü. Esma hanım bütün ihtişamı ile geldi. Okumuş görmüş geçirmiş bir Mardin kadınıydı. Üzerinde şık hanım ağalığın ağırlığında bir yeşil bir elbise vardı. Kendine bakan yaşından genç duruyordu.
Toplu saçlarında krem renginde bir sal omzunun kenarında yeşil taşlar ve incilerle tasarımlanmış bir broş vardı. Beyaz tenli Seyhan gibi ela gözlere sahipti. Seyhan annesine daha çok benziyordu.
Sıcak bir tebessümle "Hoş geldin kızım." Dedi Esma hanım. "Hoş buldum Esma hanım." Aynı şekilde sıcak bir karşılık verdi. Elindeki çiçekleri Esma hanıma uzattı. "Sizin güzelliğiniz yanında sönük kalıyorlar."Dedi.
Esma hanım çiçekleri aldı Duru'nun elinden samimi bir şekilde Duru'ya sarıldı. Seyhan'ın babası ve kardeşleri ilerde selamlaştı. Ve hep birlikte kahvaltı sofrasına oturdular.
Solunda Asiye sağına da Seyhan'ın kız kardeşi Berfin oturdu. Seyhan ve kardeşi Serkan ile masanın diğer tarafında Duru'nun karşında oturuyordu. Ömer ağa baş köşede solunda ise Esma hanım vardı.
Kahvaltıda kuş sütü eksik dedikleri mesele yok yoktu.
"Sende Açela kızımız gibi Trabzon'lu musun kızım."Diye sordu Ömer ağa Duru'ya.
Tebessüm ederek "yok efendim ben Rize'liyim. Açela ile birlikte Trabzon'da okuduk. Okul bitince özel bir hastahanede işe başladık." Dedi bütün içtenliğiyle Seyhan'ın ailesine Seyhan gibi gıcık olmamıştı.
Onlar daha sıcak davranıp karşılamışlardı.
"Sende mi doktorsun?" Duru ağzındaki lokmayı yutup başını salladı. "Evet bende doktorum çocuk doktoruyum." Dedi Duru.
Memnun mırıltılar şeklinde kahvaltı yapıldı. Hoş sohbet eşliğinde kahvaltı öğleni buldu. Akşama doğru artık ayrılıp önce Bozdağ konağına Bozdağ ailesiyle vedalaşıp ordan abisi ve Birsen'le hava alanına geçtiler. Seyhan'a da Trabzon'da bir akşam yemeği sözü vererek ayrıldılar Mardin den.
******
Açela'dan
Gözlerimi kamaştıran güneşin cama vuran ışığıyla açtım. Sıcak basan hava ile yataktan çıkmak için çabaladım. Ama kollarını ve bacaklarını bir ahtapot gibi tüm vücuduma dolanan kocam sayesinde kımıldayamadım.
Kollarını belimden çektikçe daha sıkı sarıldı. "Siyam bırak sana beni be adam." Diye hayıflandım. Başını boynuma gömdü. Bir öpücük bırakıp "Dursana güzelim biraz daha sarılayım kokuna." Beni kendine ne kadar çekebilirse o kadar çekti. Tek vücut olmuş olabiliriz.
"Kollarını gevşet bari çok sıcak." Dememle kollarını gevşetti. Bacaklarını bacaklarımdan çekip belimden tutarak kendine doğru çevirdi bedenimi. Daha ne olduğunu anlayamadan Dudaklarıma kapandı. Gözleri kapalı bir şekilde dudaklarını hareket ettirdi.
Dudaklarının tadını sonuna kadar çıkardım. Elleri belimden kalçalarıma indi ve beni kendi üzerine çekti. İki bacağım onun sağında ve solunda duracak şekilde kasıklarının üzerinde oturur şekilde öpüşüne karşılık verdim. İkimizin dudaklarında bir inleme firar etti. Nefeslenmek için geri çekildim. Ama kocam bundan pek memnun olmadığı için yeniden yapıştı dudaklarıma.
Göğüs kafesine iki tane acıtmayacak yumruk attım. Kocam alacak adi gülerek alt dudağımı ısırdı. Nefes nefese geri çekildim. Saçlarım onun yüzüne dağılmış bir şekilde duruyordu. Göğüs kafesim yükselip iniyor saç uçlarım göğüs kafesi ve yüzüne değiyordu.
Gülen gözlerinin içiyle yüzümün her bir zerresini inceliyor hafızasına kaydediyordu. Bunu her sabah uzun uzun bıkmadan yapıyordu. Eliyle saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Açılan yüzümle derin bir nefes aldı.
Ardından bir şarkının şu sözleri döküldü dudaklarından.
"Gûlam yeka pir rindik e."
"Benim gülüm çok güzeldir."
"Wek nérgiz e pir nazik e."
"Nergis gibi çok naziktir."
Eli bel boşluğumda gezindi. Küçük küçük daireler çiziyordu parmak uçlarıyla. Bir diğer eliyse yanağımda baş parmağı ile elmacık kemiğimi okşuyordu.
"Qed a bela we bê şer min."
"Vebasını, belasını alsam."
Kömür karası gözleri bir salise bile benim mavi gözlerimden ayrılmadan devam etti. aşık olduğum ses tonuyla.
"Disa ji bê min hindk e"
"Yine de benim için azdır."
Yanağımdaki elini enseme atıp kendine çekti. Dudaklarıma yumuşak bir öpücük bıraktı.
"Ez j hej te dikim."
"Seni seviyorum."
Söylediği her söze kalbimi bıraktım. Her bir dokunuşunda kayboldum.
'Sevdim sevildim.'
'Can dedim. Can bildi.'
'Sevda dedim Sevdaluk dedi.'
'Yâr dedim. Yâri bildi.'
Burun ucumdan öptü. Sol yanağımdan sonra sağ yanağımdan en son alnımdan öptü.
"Kurban olurum seni bana veren Allah'a. Binlerce şükür etsem az. Bir ömür şükür namazı kılsam yinede az." Dedi sabah sabah kocama aşk gelmiş beni de bu aşkıyla mest ediyor.
İki elimi kirli sakalı olan yanaklarına koydum. Eğilip dudaklarına az önce bana yaptığı gibi yumuşak ama aşk dolu bir öpücük bıraktım. Aramızdaki mesafeyi çok az halde bıraktım. Nefesim nefesine karışıyor konuşsam dudaklarımız bir birine değecek şekilde duruyordum.
Gözlerinin içine baktım.
“Sişina poğri menin vapude.”
“Senin gözlerin benim kalbimde.”
“Moğoni mi sişina leçkunon, tenin kuca muşgudon.”
“Kalbim seninle gülüyor, seninle mutlu oluyor.”
Dedim gözlerinin en derinine bakarak kalbimin kalp odacıklarını ona açarak.
“Sişa varsi, menin nesina dğeciras.”
“Sen yanımda, ben cennetimi buldum.”
“Sişina saxona, vapuda menin varsumis.”
“Senin varlığın, kalbimin en güzel mevsimi.”
Dudakları kivrildi. Eğilip kıvrılan sol kenardan öptüm.
"Nayinoma kurbani"
"Sevdiğime kurban olayım."
"Si Moroper."
"Seni seviyorum." Dedim ve boynuna sokuldum.
Evim, yuvam her şeyim olan adama sığındım sokuldum. Her bir dokunuşuna sevgisini katarak yer verdi.
*****
Bütün günü koşturmaca ile geçirmiş, kendimi yorgunca yatağa atmıştım. Ama yataktan çıkıp akşamki kız istemeye katılmak zorundayım. Öyle yorgunum ki kazıyarak yataktan çıkarılmam gerekiyor.
Yatakta Siyam'ın yastığına sıkıca sarılıp başımı koydum gözlerimi kapanmadan kapı birden açıldı. "Ya yenge kalk nasıl böyle bir günde uyuyorsun." Deyip baş ucuma geldi. Tepeden bana bakıyordu.
Baştan aşağı onu süzdüm. Üzerinde midi boy krem renkli kısa kollu kare yaka göğüs bölgesinde işlemesi olan şık bir elbise vardı. Siyah uzun saçlarını maşalayıp iki ucuna örgü yapıp arkada toplamış güzel yüzünü açığa çıkarmıştı. Gelin hanım akşamki merasime tüm şıklığı ile hazır bir şekilde karşımda duruyordu.

"Gülüm beni es geçseniz olmaz mı? Ölüyorum yorgunluktan." Dedim bedbaht bir şekilde. Yastığıma daha çok sarıldım.
"Öyle bir şeyin mümkünü,mümkünatı yok yengecim." Dedi gecenin gelini. Yastığımı kollarım arasından bir hışımla çekti.
"Off Zelal. Başka gün mü bulamadın isteme için?" Diye isyan ettim. "Çok isterdim böyle bir günün olmamasını ama gel görki öyle bir gün var ve baş rolü de ta kendisiyim." Dedi canım görümcem.
Kollarımdan tutup beni yataktan kaldırdı. "Evin hanım ağası olarak,baş gelin olarak bizzat orda bulunman gerekiyor hanım ağa." Yataktan sürükleyerek banyoya götürdü beni. "Duşunu alıyor ve hanım ağaya yakışır bir şekilde giyinip geliyorsun yengecim. Bu gece en çok senin yanımda olmana ihtiyacım var." Dedi yanağımdan öpüp banyo kapısını kapattı.
Sesli bir nefes alıp üzerimdeki kiyafetlerden kurtuldum. Kendimi ılık duşun altına hızlı bir duş alıp çıktım banyodan.
Giyinme odasına girdim. Geldim en zor yere ne giyeceğime karar vermem gerekiyordu. Ben askıda ki elbiselerle bakışırken belime dolanan kollarla bir çığlık attım.
"Şşşşt... benim neye daldın da beni fark edemedin?" Dedi. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu korkudan. "Korkuttun beni. Niye sessiz geliyorsun? aklımı kaybettim bir an." Dedim açıkta kalan boynumu öptü.
Tüm korkumu almak için üst üste minik öpücükler bıraktı boynuma. "Aklını başka şekilde almayı tercih ederim. Mesela sen altımda inler-" yönümü çevirip dudaklarına bir tane yapıştırdım.
"Düzgün konuş." Dedim bana olan şaşkınlığı giyinme odasını dolduran bir kahkahaya dönüştü. "Seveceğim diyecektim." İki eliyle belimden tutup kendine doğru çekti. "Yalancı onu demeyeceğini ikimizde bal gibi biliyoruz." Ellerim beni sıkıca tutan kollarına tutundum.
"Hımmm... o zaman beni niye bölüyorsun hanım ağam." Gözlerim kömür karası gözlerinin içine en derinlerinde kayboldu. Kuruyan alt dudağımı dilimle ıslattım. Bakışları ıslattığım dudağıma kaydı. Adem elmasi aşağı yukarı kaydı ve yutkundu.
Belimdeki elinin biri yavaşça aşağıya indi. Bornuzumun altından geçirdiği eli kalçama doğru gitti. Sıcak avucuna kalçamı yerleştirip parmaklarıyla sıkıca sıktı. Dudaklarımdan çıkan inlemeyle birlikte dudaklarımı kendi dudaklarına hapsetti.
Elleri durmaksızın vücudumda gezindi, okşadı. En mahrem yerlerimde dokunuşlarına devam etti. Dudaklarımız ilk kez öpüşüyormuş gibi hoyratça bir birine hasretle hareket etti. Nefessiz kalana kadar öpüşmeyi kesme niyetinde değildik ikimizde.
Ama çalan kapıyla zorda olsa ayrılmayı başardık. Homurdanarak benden uzaklaşan Siyam "sikeceğim bu kapıyı da bir huzur yok lan karımla baş başa kalamıyorum." Diye söylenip beni giyinme odanda bırakıp kapıya doğru gitti.
O kapıdaki kişiyle ilgilenirken hızlıca bornozumu çıkardım siyah tanga iç çamaşırımı ve sütyenimi giyindim.
"Ne var niye bu kapıyı çalıp duruyorsun. Yol geçen hanımı benim odam. Bir rahat yok. Bir huzur yok sizden." Kapıdaki her kimse geldiğine bin pişman olmuştu. "Abi ne oldu niye dellendin?" O talihsiz Zelal di. "Neden acaba!" Dedi benimki başımı iki yana salladım. "Şey ben yengem hazırmı diye bak-" kızın lafını kesmişti. Üzerime siyah kumaş tek omuzlu olan diz altında biten elbiseden v yırtmajı dizimin üzerine kadar açılıyordu. Küçük minik siyah inci detayları vardı. Belinde bir kemer ve toka ucunda taşları ve tüyler ile süslenmiş ti.
Vücudumun kıvrımlarını güzel bir şekilde ortaya çıkarmıştı. "Bakma yengene hazır olunca zaten iner ne diye habere odaya geliyorsun. Hem senin üzerindeki ney neden bu kadar güzel giyinmişsin?" Dedi. Belimdeki fermuarı çekmekte güçlük çekince giyinme odasından çıktım. Kapıya doğru ilerledim. "Hani bugün şey ya abi benim isteme var-" Yine kızın lafını kesti benim öküz kocam.
Bugün onun için yeteri kadar gergin geçecekti. Kiymetlisini istemesede vermek zorunda kalacaktı. Önüne kim çıksa çatıyordu onu yumuşatmak ve sakinleştirmek bana kalıyordu. "Hatırlatma şunu zaten sinirliyim birde prensesler gibi giyinmişsin." Sesi sona doğru yumuşamış ve üzgün çıkmıştı.
"Abiii..."dedi Zelal kırılgan sesiyle gözleri dolu doluydu. Siyam bir anda kardeşini kolları arasına aldı. Kapı kenarında onları izliyordum. "Sen benim kıymetlimsin. Canımın canısın. Gözünden akan bir damla yaşa dünyayı yıkar o damla boğarım. Sanma şimdi seni o herife emanet ediyorum. Artık aramam sormam bilakis bundan sonra her adımında yanındayım. Abin olarak arkanda olacağım." Dedi gözümden bir damla yaş aktı.
"Abim... babamdan sonraki babam atam abim, sığınağım. Seni çok seviyorum iyiki benim abimsin." Dedi Zelal sıkıca abisine sarıldı. Gözlerinden akan yaşlar Siyam'ın omzuna döküldü. Kapı kenarından çekilip kocama ve görümceme kollarımı doladım.
"Kıskanmış olabilirim biraz." Dedim zelal "ya yengeee..." dedi."Kurban olurum size." Dedi kocam benim ve Zelal'in şakağından öptü. Onları saran kollarımı ayırdım. "Hayde bu kadar duygusallık yeter. Güzelim yarım saate iniyoruz. Şimdilik kocama ihtiyacım var." Deyip Zelal'in yanağından öptüm ve onu gülerek gönderdim. Siyam'a döndüm elinden tutup odaya götürdüm. "Açela sırtın hep dışarıda." Dedi şaşkınca. "Biliyorum kömür gözlüm onun için sana ihtiyacım var dedim." Saçlarımı toplayıp önüme getirdim.
"Başka şeylerde yapabiliriz daha yarım saatimiz var." Elleri çıplak belimde gezinmeye başladı. Açıkta kalan sağ omzuma nemli dudaklarını bastırdı. "Çok isterdim ama şuan katılmamız gereken bir isteme var. Gecenin sonunda başka şeyler yapabiliriz senle."Dedim o sırada fermuari yavaş bir şekilde çekti. Enseme bir öpücük daha bıraktı.
"Bütün gece benimsin sabaha kadar kokunu teninin her bir zerresini sevip ilgileneceğime emin olabilsin." Dedi. Ondan uzaklaşıp banyoya ilerledim. Nemli saçlarımı kurutmaya başladım. "Sabırsızlıkla bekliyor olacağım." Diye seslendim. Siyam giyinme odasına geçmiş kıyafetlerini giyiniyordu. Kuruttum saçlarıma masa ile hızlı bir şekil verdim. İki taraftan biraz tutam alıp arkadan taşlı bir toka ile tutturdum.
Makyaj masasına geçtim. Önce nemlendiricimi ve bb kremini sürdüm. Ardından gözlerime siyah buğulu bir kalem çektim. Maskara ile kirpiklerimi dahada belirgin hale getirdim. Şeftali pudramı yanaklarıma sürdüm. Kırmızı rujumu da sürünce makyajım bitmişti.

Düğünümde takılan zarif bir pırlanta setini aldım. Küpe ve bileklikliği takmam yeterliydi. Boynuma takma ihtiyacı duymadım. Uzun sarkan küpeleri taktım. Bilekliği takamayınca ayağa kalktım giyinme odasında olan kocama doğru ilerledim. Kapı önünde durup baştan aşağı kocamı süzdüm. Belirgin sert kalçaları geniş kaslı omuzları beline taktığı pahallı marka olan kemeri ve siyah gömlek kumaş pantolonla enfes görünüyordu.
Benim kocam çok yakışıklıydı.
"Yavrum, baban nereli?
Nereden bu kaşın, gözün temeli?
Sana neler demeli?
Ay, seni çıtır çıtır yemeli"
Dedim onu süzerek sesimi duyunca omuzlarının üzerinde bir kaşını kaldırarak kıvrılmış dudağıyla bana baktı.
Anam babam, aman, kaçın kurası bu?
Ne baş belası bu, gönül kirası
Anam babam, aman, kaçın kurası bu?
Ne baş belası bu, gönül kirası, ah
Şarkıyı söyleyerek çapkınca süzerek yanına vardım. Koluna gümüş rengi olan rolex saatini taktı.
Yönünü tamamıyla bana çevirdi. Cilveli cilveli ona bakıp bileğimi ve bilekliği uzattım. Kömür karası gözleri beğeni ve tutku dolu bakışlarını üzerimden kaldırmadan bilekliği koluma taktı. Bileğimi bırakmadan gözlerimin içine bakarak Bileğimin iç tarafından öptü. Bileğimi ondan çekerek bir adım uzaklaştım.
Aman, bize nasip olur inşallah
Boyuna da posuna da bin maşallah
Senden gelecek cefalara, nazlara
Sözlere, sazlara eyvallah
Deyip baştan aşağıya süzdüm ve onu göstererek söylediğim şarkıyı sonlandırdım. Yüzündeki gülümseme tüm yüzünü kapladı. "Ölürüm sana okyanus gözlüm." Deyip belimden tutup kendine çekti. Boynuma gömdü yüzünü derin bir nefes aldı. Kendine has kokusuda benim ciğerlerime nüfus etti.
Şah damarıma önce sıcak nefesi sonrada dudakları değdi. "Bir gülüşünü dünyam aydınlanıyor. Kokunla nefse alıyorum. Bunca yıl nasıl yaşamışım bilmiyorum yada yaşıyormuydum inan onuda bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey varsa oda senin o mavi gözlerinde yaşadığımı biliyorum." Dedi ve boynumdan çekilip alnımdan öptü.
"Seni seviyorum Siyam bütün benliğimle."
"Seni seviyorum Açela bütün zerremle."
******
Yazardan
Konağın geniş varendasında oturmuş erkekler vardı. Yine aşiretin önde gelen büyük ağalar vardı bu istemede. Tabi bu isteme ve barışı istemeyen bir kaç ağa vardı. Bu barış onların hiç hoşuna gitmemişti. Jehat ve Dicle ye ses etmeyen Sidar Palo ağa ve Ruşen Revda bu iki ağa ama Demir ve Zelal'in nişanına ve barışı onların isteyeceği bir şey değildi.
Kara ve Bozdağ aşireti mardin'in en büyük iki aşiretiydi. Bütün inşaat Bozdağ aşiretin de petrol ise Kara aşiretin deydi. İki aşirette Mardin dışında çok bir çok şehirde de inşaat ve petrol zincirleri vardı. Yurt dışına kadar uzanan bir ağları vardı.
Sidar ve Ruşen ağa onları çökertmek ve yerlerine geçmek isteyen iki kişiydi. Sidar ağa Diyarbakır, Ruşen ağa ise Şanlıurfa aşiretlerin önde gelenlerinden di. Lakin kirli işleri yüzünden Mardin'e girmelerine pek izin verilmiyordu. Buna ne Bozdağ aşireti nede Kara aşireti izin vermiyordu. Sidar ağa son ihaleyide kaybedince öfkesi daha çok artmış ve Ruşen ağa ile birlik olup yapacakları kıyametin altını çizmişlerdi.
Önde gelen ağalar hoş sohbet ederek bu barışı kutluyor ve iki aile için yeni bir devrin temelini atıyorlardı. Bu barış Mardin'e ve kendilerinin işine yarayacak yeni iş projelerinde birlik olup şehirlerini ve ülkelerini ekonomi konusunda da iyi yerlere götüreceklerine inanıyorlardı.
"Ee Hüseyin ağa kız aldın. Şimdi de kız veriyorsun nasıl bir duygu?" Bunu diyen Seyhan'ın babası Ömer ağaydı. Hüseyin ağa buruk bir gülümseme ile karşılık verdi."Kız almak iyiydi ama kız vermek helede kıymetlimi vermek işte bu çok zormuş." Dedi duygusunu gizlemeden. Her kes iyi bilirdi Hüseyin ağa ve evlatları onun için başkaydı. Onların kılına zarar gelse dünyayı başlarına yıkardı.
"Sizde yok mu bir gelin adayı? Seyhan oglumuzu da bir baş göz etseydik?" Dedi Hüseyin ağa. Kulağına çınlamıştı bir şeyler Açela'nın arkadaşı Duru ile Seyhan hakkında.
"Kısmet diyelim Hüseyin ağa bir bakarsın bizde bu mutluluğu tatmış oluruz." Diye karşılık verdi Ömer ağa.
"Nasipten öte bir şey yok. Hayırlısı ne ise o olsun." Dedi Hüseyin ağa.
Ortam sıcak sohbet eşliğinde devam ediyordu. Kara aileside Bozdağ konağına varmıştı. Büyük bir konvoyla gelen Kara aşireti Mardin sokaklarını kırmızı ve beyaz meşalelerle duman altında bırakmış korna sesleri ile inletiyordu.
Zorunlu bir evlilik olduğuna dışarıdan kimse inanmazdı. Öyle görkemli bir konvoyla isteniyordu Zelal. Bunların hiç birinin hayalini kurmamıştı Zelal onun tek hayali okuyup avukat olmaktı. Ve hayallerine yeni isimlerle devam edecekti.
Mardin Siyam ve Açela'nın düğününden sonra böyle görkemlisini görmemişti. Bu anlara bütün Mardin eşlik ediyordu. Zelal terastan gelen konvoyu izliyordu. Kalbi ilk kez böyle heyecanla çarpıyordu. Mutlumuydu buna kendisi bile şuan cevap veremiyor, ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bu evliliği o istemişti buna ilk adım ondan geldiği için çok karışık duygular içindeydi.
"Zelal benim isteme konvoyunu geride bıraktı damat bey." Dedi Açela Zelal'in kolunu okşadı. "Bu şovlara ne gerek vardı yenge görende aşkımdan ölüp bitiyor sanacak." Dedi dudakları kırgın bir gülümse yer alırken "Severek evlenmiyor olabilirsin güzelim ama bu değil ki kötü bir evlilik yapacağınız. En çok ben isterdim seni seven senin sevdiğin adamla evlenip mutlu bir hayat yaşamanı ama içimde ki his senin çok mutlu olacağını söylüyor. Demir'in sana kıyamayışı gözlerinden okunuyor. Kendine ve ona bir şans vermen gerekiyor güzelim." Dedi Açela.
"İyiki varsın yenge bana bir yengeden çok bir abla arkadaş oldun. Abim senin gibi güzel kalbi biriyle evlendiği için çok şanslı ve dediğin gibi bize şans vermeliyim ki mutlu olup hayallerime onuda katarak ilerlemeliyim." Kollarını Açela'nın boynuna doladı. "Sende iyiki varsın güzelim. Mutlu ol. Her zaman yanındayım. Yanındayız. Hadi İnelim damat beyin aklını almaya İnelim." Dedi Açela geri çekilip kahkaha attı.
"Olmayan aklınıda alayım diyorsun." Dedi "aynen öyle diyorum." Dedi Açela ve aşağı indiler.
Avluya inen Zelal ve Açela avluda babası ve annesi yan yana duruyorlardı. Hemen yanlarında Siyam,Robar ve Jehat vardı. Açela kocasının yanına geçti. Siyam karısının belinden tutup şakağından öptü.
Zelal babasının yanına geçti.ve sırayla misafirleri içeri buyur ettiler. Gelen misafirlerin ellerinde sandıklar bohçalarla dolu dolu geldiler. Çikolatayı Demir'in kardeşi Devran Zelal'e uzattı. Elinden alıp Açela'ya uzattı Zelal. Ardından Demir geldi. Üzerinde oldukça pahallı siyah fit bir takım vardı. İçine giydiği beyaz gömlekle çok şık duruyordu.
Uzun boylu yapılı ve yakışıklı bir çehresi vardı. Bugün Zelal onu alıcı gözüyle süzüyor aynı şekilde Demir'e Zelal'i süzüyordu.
"Bu kız bende akıl bırakmaz " dedi içinden.
Elindeki 19 gül buketini Zelal'e uzattı. Tam ortasında bir tane beyaz gül vardı. Her bir yaşına bir gül koymuştu Demir beyaz olansa kendini temsil ediyordu. 19'unda girdi hayatına bir leke olarak değil saf ve temiz bir şekilde girmek istedi onunla bu yola.
Uzatılan çiçekleri aldı Zelal. "Teşekkür ederim."Dedi.
"Güzelliğin yanında sönük kaldılar." Deyip bir gözünü kırpıp içeri girmeden Devran'dan aldığı çiçeklerin birini kayınvalidesi Ayfer hanıma uzattı. Ardından Açela'ya uzattı. Açela tebessüm ederek elini uzatmıştı ki Siyam ondan önce davranıp aldı.
"Gerek yoktu." Dedi Demir'e ters ters bakarak. "Sana almamıştım ama çok beğendiysen senin olabilir. Yenge hanım kusura bakma kocan çiçeğine el koydu." Dedi sırıtarak Siyam'ı sinir ederek yanlarından uzaklaştı.
Açela gülmemek için dudaklarını sıkı sıkı kapattı. "Sakın güleyim deme bu çiçeği onun götüne sokturtma bana." Dedi elindeki çiçeği arkasındaki duvara fırlattı.
Zelal hala söylediği cümlenin etkisinde çiçeklere bakıyordu. Babası annesi ve abileri çoktan içeri geçmişlerdi. Siyam ve Açela'nın tartışması onu kendine getirmiş ve onlara bakmadan içeri geçmişti hızlı adımlarla.
"Ya sen beni kıskandın mı? Yerim ki seni." Dedi Açela nazlı nazlı baktı Kocasına. "Delirtme beni Açela hem sen niye kabul ediyorsun çiçeği? Sana sadece bir kişi çiçek alabilir oda sadece ben yani kocan." Dedi birlikte içeri doğru yürüdüler.
"Offf haşin kıskanç koca en sevdiğim." Dedi Açela kocasının koluna girerek cilvelendi. "Açela hiç iyi sularda yüzmüyorsun güzelim bence beni kışkırtma ha." Dedi Siyam.
Etrafına bakındı Açela kimseyi bulamayınca Siyam'ın yanağından öptü. Geri çekilip "Çok yükseldim sana Siyam ağa geceyi beklemeyebilirim." Dedi kulağına doğru sonrada Siyam'a konuşma hakkı vermeden koşarak yanından ayrıldı.
Arkasında kudurmuş bir koca bırakarak. "Koşma düşeceksin." Diye bağırdı Siyam.
"Bende seni çok seviyorum kocam." Dedi Açela ve gözden kayboldu. Siyam dişlerini göstererek güldü. Başını iki yana salladı merdivenlere doğru yürüdü.
*****
Tüm misafirler yerine oturmuş Demir ve Zelal onlar için yapılmış dekorasyonun orda oturuyorlardı. Terasta koca bir alan düzenlenip dekore edilmişti. Aylardan temmuz olduğu için dışarıda hazırlanmıştı. 17 temmuz yeni başlangıçların ve sonların tarihiydi.
Zelal tuzu bol olan kahveyi Demir'in önüne koymuştu. Yanındaki suya bile tuz koymuş adama işkence ediyordu. Ahmet ağa Demir'in babası söze girerek. "Biz büyükler bu barış için çok çabaladık biz başaramadık ama çocuklarımız buna ön ayak oldu." Dedi Hüseyin ağa başını salladı. Ahmet ağa Hüseyin ağa ya bakıp; " Ben sana bir kız evladı emanet ettim. Senden de kıymetlini kızını kızım olarak almak ve emanetine gözüm gibi bakmak istiyorum. Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızın Zelal'i oğlum Demir'e eş,arkadaş, yoldaş olmasını istiyorum." Dedi.
Hüseyin ağa önce kızına baktı dolu gözlerle Zelal'in gözlerini kırpması onun için yeterli bir cevaptı. Eğer kabul etmeseydi ne olursa olsun kızını yinede vermezdi. Zelal verdiği kararın arkasındaydı. Bunu dik duruşundan ve gözlerinden anlıyordu.
"Benim bir kızım var. Onun için dünyayı yakarım. Saçının teline zarar gelse önce benim canım yanar ve yanan canımla kimseyi tanımam. O bana Allah'ın verdiği en güzel kıymetli hediye ve emanet. Bu güne kadar onu hep ben korudum kokladım. Ha sanmayın ki kızımı verdim benden çıktı yükü. Ben ölene kadar kızımın arkasındaki dağ babasıyım, benden sonra abileri gelir. Bu güne kadar ne üzdü ne kırdı bizi kimseninde kırıp üzmesine izin vermem. Allah'ın emanetini size emanet ediyorum. Oğlun oğlumdur. Kızıma destek olup kol kanat gerecek evi yuvası bekleyecek olan Demir dir. Kıymet bilsin kıymet alsın. Sevsin sevilsin. Eş olsun yoldaşı olsun. Bu kızım içinde Demir içinde geçerlidir. Allah utandırmasın haklarında hayırlısı ne ise o olsun." Dedi terasta olan bütün misafirler bu ana eşlik ediyorum gözlerle dinlemişlerdi.
Zelal ve Açela göz yaşlarını tutamamış dökmüşlerdi incilerini. Siyam karısının göz yaşlarını silerken anlından öpmüştü.
Kahveyi tek yudumda içen Demir gencini sıcak oluşundan değil tuzlu oluşu yakmıştı. Uzanıp içtiği suyla öksürmeden edemedi. Zelal gözünden akan yaşlarla Demir'in haline gülmeden edemedi. "Zehir mi koydun kızım sen buna. Niyetin öldürmekle az kalsın başarıyordun." Dedi kısık sesle Demir.
"Fena mı derdimi de cefamı da nazımı da çekersin bir ömür. Ben de bu tuzlu kahve gibi hem acı hem tuzluyum. Yapacak bir şey yok katlanacaksın artık." Dedi ve göz yaşlarını sildi. Zafer gülüşünü kondurup ayağa kalktı.
"Başıma nasıl bir bela aldım ben. Allah'ım ne günah işledim de bana bu tatlı belayı verdin." Diye isyan etti.
"Kıymetimi bil benim gibi bir şaheseri sana bahşetmiş kalkıp şükür namazı kılacağına isyan ediyorsun." Dedi Zelal.
Demir tam ağzını açıyordu ki yanlarına Ömer ağa ve diğer büyükler geldi.
Ömer ağa yüzükleri eline aldı. Hüseyin ağa ve Ahmet ağa onun tasmasını uygun görmüştü.
"Bir büyüğünüz olarak bu kutsal görevi bana verdiğiniz için sağ olun. Bu barışa ve güzel güne şahit olduğum için çok mutluyum. Sizlerde buna ön ayak olduğunuz için size minnettar ve müteşekkirim. Allah sizi koruyup kollasın. Bir ömür mutlu mesut yaşayın. Bir birinize karşı saygı ve sevgide kusur etmeyin. Sen kocanı say, sende karını sev ki mutlu bir yuvaniz olsun. Allah tamamına erdirsin. Hayırlı uğurlu olsun." Dualar edilip yüzükleri taktı Ömer ağa.
Makasla kesip ikisinide tebrik etti. Zelal ve Demir önce büyüklerinin ellerini öptüler ardından Zelal abilerine sarıldı.
Demir ile tekrar yerlerine geçtiler Demir Zelal'e döndü elini iki yanağına koydu. Bu ilk temaslarıydı. Eğilip dudaklarını Zelal'in alnına bastırdığı anda çığlık gibi kopan silah sesi ortamı bir savaş alanına çevirdi. Zelal den çıkan inleme sesi ile Demir'in kollarına yığıldı.
Siyam Açela'yı kollarının arasına alıp onu korumaya çalıştı. Elini beline atıp silahını seri bir şekilde çıkarıp aldı. Açela'yı korurken sırtına yediği kurşun ile inledi. "Siyammm." Diye var gücüyle bağırdı Açela.
"Zelal..." Diye bağırdı Demir. Krem renkli elbisesi kırmızı renge boyanmıştı. Ahmet ağa göğsüne yediği kurşunla kanlar içinde yerde hareketsiz yatıyordu.
Ayfer hanım karnından vurulmuş Hüseyin ağanın kollarında acı içinde kıvranıyordu.
Silah sesleri susmadı. Her köşede kanlar içinde insanlar yatıyordu. Açela'nın üzerine kapanmıştı yaralı bir şekilde Siyam. Sol köşede kanlar içinde Sultan babaanne oturduğu sedirde gözleri açık bir şekilde başından vurulmuştu.
Bugün Bozdağ konağı bir barışı ve bir evliliğin temeli atmak için toplandığı konakta bir çok cana mezar olmuştu. Böyle olacağını hiç kimse tahmin edememişti.
Bozdağ konağı 17 temmuz da hem yeni başlangıç hemde sonlar için milad olmuştu.
İki tarafta kayıplar verecek ve düşmanları için bir yıkım olacaktı.
Evet bir bölümün daha sonuna geldik.
Sezon Finali ile sizlerleyim.
Kusura bakmayın elimde olmayan sebeplerle biraz gecikti.
Evet bölüm hakkında düşüncelerinizi alayım.
DURU VE SEYHAN
AÇELA VE SİYAM
ZELAL VE DEMİR
YENİ SEZONDA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE KALIN SAĞLICAKLA.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 47.93k Okunma |
3.56k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |