
MERHABALAR YENİ BİR BÖLÜMLE GELDİM.
OKUYUP YORUMLARDA BULUŞALIM.
BÖLÜM HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZİ YAZARSANIZ SEVİNİRİM.
SATIR ARALARINI UNUTMAYIN.
OYLARINIZI BEKLİYORUM
HATALARIM VAR İSE AFFOLA.
LİMİT KOYMAK İSTEMİYORUM AMA HAKKIM OLANIDA ÇOK GÖRMEZ SENİZ SEVİNİRİM. SONUÇTA SİZE BÖLÜM YAZMAK İÇİN EMEK HARCIYORUM.
BU KONU HAKKINDA ANLAYIŞINIZI BEKLİYORUM.
KEYİFLİ OKUMALAR 🌺❤️
GELMEMEYİ SEN ANLAT.
GELMEMEYİ BEN ANLATAYIM.
GÖZÜM DEĞİL GÖNLÜM KALDI.
BEKLEMEK DEĞİL ÖZLEMEK YORDU.
HANİ DERLER YA;
AŞK ARAFTA BİR YOLDU.
GİDEN GİTTİ DÖNEN YOKTU.
VE EKLER NAZIM HİKMET MEKTUBUN SONUNA. HERKESE SELAM, SANA HASRET.
ŞARKILAR
EYLEM AKTAŞ/ KÖMÜR GÖZLERİN
DEVRİM ÇELİK/ YAR ÜSTÜNE
YONCA LODİ/SANA BİR ŞEY OLMASIN
KÖMÜR GÖZLERİN
İnsan içi kana kana ağlar mı? Ağlarmış. Göz yaşların zehirli bir kan damlacıkları olup aktığı yeri yakarak geçiyordu.
Her damla önce göz pınarlarıma zehir sonrada aktığı yanaklarıma yol edip ordan çeneme ve göğüs kafesime değip cayır cayır yakıyordu.
Uğruna canımı vereceğim sevdiğim nefesiyle soluklandığım adam. Camın diğer tarafında hareketsiz bir şekilde yatıyordu.
Bugün durumu daha iyi olup odaya alınacaktı. Asıl sınavımız ise bundan sora başlayacağını adım gibi biliyor ve o sınava gözü kara dalıyordum. Sevdiğim canım diğer yarısı için bunu yapmak zorundaydım.
Şuan nefes alıyor yaşıyor olması bana yeterdi. Onada yetmeliydi. Ben onun tırnağına zarar gelse canım yanar onun için yapamayacak hiç bir şeyim yok.
"Yenge!" Bana seslenen sese dönmeden önce göz yaşlarımı sildim. Ciğerlerimi yakan bir nefes alıp Robar'a döndüm.
"Efendim yengem." Dedim ağlamaktan ve bağırmaktan kısılan sesimle.
"Zelal onu normal odaya aldılar. Haber vereyim dedim." Zelal sabah uyandırılmış ve şimdi odaya Ayfer hanımla aynı odaya alınacaktı. Durumu daha iyiydi abisine göre.
"Tamam abinin yanına uğrayıp geleceğim yanınıza." Dedim. Üzgün ve yorgun bakışlarını benim yüzümde gezdirdi."Açela yapma... abim iyi şok şükür...lütfen kendini daha fazla üzme seni böyle üzgün görmeye alışık değilim. Ben neşeli güler yüzlü gözlerinin içi aşkla gülen kadını geri istiyorum. Yıkılmış bir kadını değil her daim dimdik ayakları üzerinde güçlü olan abimin sevdiği kadını görmek istiyorum." Dedi. Tam karşımda durarak beklenti içinde bana baktı.
"Çok yoruldum. İnanki bu halimi bende görmek istemiyorum. Ama onu böyle yatakta hareketsiz görmek işte o yıkıyor bütün güçlü olan duvarlarımı. Canımı çok yakıyor bu yatak ona hiç yakışmıyor." Dedim gözlerime yeniden yaşlar yer edinirken.
Robar gözlerini benden kaçırdı onun da gözleri dolmuştu farkındayım oda abisi annesi kardeşi için üzgündü. Ama o bana göre daha dirayetliydi. Yeniden bakışlarını bana çevirdi. "Zor biliyorum ama geçecek bugünler de geçecek yeterki biz ailemiz hep beraber olalım yengem." Dedi.
Haklıydı. Bende kendimce haklıydım. Bir şey demedim ona sırtımı dönüp yoğun bakım odasına girmek için hazırlanan bölgeye girip üzerime sterilize edilmiş kıyafetleri giyinip girdim.
Yavaş adımlarla sevdiğim adamın yanına vardım. Yüzü daha soluk bir hal almıştı. Dudakları kurumuş hafif çatlaklar oluşmuştu. Eğilip önce şakağından öptüm. Ona has olan kokusunu içime çektiğim.
"Sevdam." Diye fısıldadım kulağına. "Yeteri kadar yatmadın mı? Ne kadar naz ettin uyanmak için bilmiyordum ki yarim bu kadar nazli." Dedim dudaklarıma buruk bir tebessüm yerleşti. Kendimi geri çektim. Parmaklarımı uzayan kirli sakallarında saçlarında gezdirdim.
"Hiç yakışıyor mu senun gibi uşağa böyle yan gelup yatmak. Aç o nazli gözleruni da hasret ettun gözlerune benum okyanuslara." Eğilip yanağındaki çukurdan öptüm.
"Uyan oroperi." (Sevgilim)
"“Sişina loveşi moğos, men inamta çxayi kavi.”
“Senin sevgin olmadan, hayatım karanlık bir gece gibi.” Dedim.
Tuttuğum eli hafif kıpırdar oldu. Kalbim bir an yerinden çıkacak gibi hızlı atmaya başladı. "Seviyorum seni kömür gözlüm. Çok özledim." Dedim başına sayısız öpücük bıraktım göz yaşlarımla. "Beni bırakmadığın için bana döndüğün için çok teşekkür ederim." Kekeleyerek içim dışıma çıkana kadar ağladım. Yanından ayrılmama doktorların gelişi neden oldu.
Yoğun bakım kapısında heyecanla içerden çıkacak doktoru beklemeye başladım.
"Şükürler olsun sana Allah'ım. Kurban olduğum rabbim hamd olsun sana." Diye dua etmeye başladım.
Bir kaç dakika içinde Hakan hoca dışarı çıktı. Yüzünde bir tebessümle "gözün aydın uyandı seninki." Dedi şakacı tavrıyla aynı tebessümü ona sunarak "Çok teşekkür ederim hocam." Dedim.
"Odası hazırlananınca odaya alınacak. Hadi geçmiş olsun. Kocan çok şanslı senin gibi seven bir eşi var." Dedi tüm içtenliğiyle.
"Sağ olun. Asıl şanslı benim onun gibi bir eşe sahip olduğum için." Dedim. Başını salladı. "Odaya alınınca kontrol için uğrayacağım. Sende rahat bir nefes al." Deyip yanımdan ayrıldı.
Derin bir nefes ciğerlerime çektim. Yüzümdeki gülümseme ile Zelal'in yanına geçtim.
İki kat yukarıda Ayfer hanımla yatan odanın kapısına geldim. Kapıyı mutlulukla titreyen elimle kenara çekip içeri girdim.
Kalabalık bir odayla karşılaşmayı beklemiyordum. Hüseyin baba, Robar ve Jehat bir tarafta Demir ve annesi Zelal'in yani başında duruyorlardı.
Benim odaya girmemle tüm gözler bana döndü. Yüzümdeki tebessümü saklamadan onlara doğru ilerledim. Önce Hüseyin babaya selam verdim. Ardından Demir ve annesine. Ayfer hanım ve Zelal'in yanına geçtim. "Nasıl hissediyorsunuz Ayfer hanım?" Dedim yüzüme bakıp "Ben iyiyim oğlum o nasıl var mı bir haber?" Diye sordu.
Dudaklarım kıvrıldı. "Yanından geliyorum. Çok şükür uyandı biradan başka odaya alınacak." Dedim. Hep birlikte bir şükür koptu dudaklarından. "Şükürler olsun Allah’ım oğlumu bize bağışladığın için Şükürler olsun." Dedi Ayfer hanım.
Yüzler azda olsa bu haberle biraz rahatlamıştı. Zelal'e döndüm solgun yüzü gözler önündeydi. Hissiz bor şekilde etrafına bakıyordu. Elimi alnındaki saçlara götürdüm. İrkilerek bakışlarını bana çevirdi. "Güzelim nasılsın? Var mı ağrın?" Diye sormamla gözleri anında doldu dudakları titredi. Gözlerinden yaşlar firar edip yanaklarından süzüldü.
"Hepsi benim yüzümden." Deyince odayı bir sessizlik kapladı. Parmaklarım saçlarında dondu kaldı. "O ne biçim söz balım."Dedim Demir ve Hüseyin babada yanımda yerlerini aldı. "Ben bu evliliği kabul etmeseydim bunlar olmazdı. Ne babaannem ne Ahmet ağa ölürdü. Nede abim sakat kalırdı. Keşke abimin yerine ben sakat kalsaydım." Dedi hıçkırıklar içinde.
"Şşşşt... sakın kendini suçlama bu yaşananların hiç birinde senin suçun yok. Sakın böyle düşünme." Dedim yanaklarında ki yaşları silerek. "Ama ben-"sözünü Hüseyin baba kesti. "O nerden çıktı hiç bir şey senin suçun değil! Bir daha senin ağzından veya kendini suçlayacak bir söz duyarsam seni silerim." Diye sert bir rest çekti Zelal'e.
"Baba..." dedi devamını getirmeden hıçkırıklarla ağladı. Hüseyin baba yanına varıp yarasına dikkat ederek kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı.
"Benim kıymetlim biricik kızım baban kurban olsun sana." Dedi saçlarına sayısız öpücük kondurdu. Bu hallerine göz yaşlarıyla eşlik ettim. Benim babamda yaşasaydı Hüseyin baba gibi severdi beni saçımın teline zarar gelmesine izin vermezdi. O baba boşluğu her zaman yerini koruyacaktı.
"İyiki benim babamsın." Dedi Zelal. Ağlayışı iç çekişlere dönmüştü artık Hüseyin baba saçlarından bir kez daha öpüp onu yatağa yatırdı. Yüzündeki saç tellerini kulağının arkasına sıkıştırdı.
"Zelal gözlüm güzeller güzeli kızım benim." Deyip yanından ayrıldı. Yatağın ayak ucunda Zelal'e keskin ela gözlerini dikmiş pür dikkatle izliyordu. Bir eli cebinde başını hafif sağ omzuna yatırmış bir şekilde bakıyordu.
Hüseyin baba omzuna dokunup Robar ve Jehat'la birlikte odadan çıktı. Demir'in annesi de geçmiş olsun dileyip odadan çıktı. Ayfer hanım bana bakıp lavaboya gitmesi gerektiğini söyledi.
Bu daha çok onları bir kaç dakika olsa baş başa bırakmak istediğinden di. Kollarından tutup ona yardımcı oldum.
Ayfer hanımı odadaki banyoya götürdüm. Kapıyı kapatıp yardım ederek klozete oturttum. "Siz işinizi halledin ben kapıda bekliyorum." Dedim başını sallayarak "sağ ol kızım." Dedi mahçup bir şekilde.
Bir şey demeden banyodan çıktım. Ardımdan kapıyı kapatıp köşede beklemeye başladım. Bakışlarım Demir'i ararken başımı eğdim Zelal'in yani başında durmuş Zelal'in üzerine eğilerek yüzleri bir birine yakın bir şekilde durduklarını gördüm.
"Sen bana babamın emanetisin. Senin gözünden dökülen her göz yaşında kendimi suçlu bilirim."Dedi kısık sesle elini Zelal'in siyah saçlarına götürdü.
Kıyamıyormuş gibi dokundu saçlarına "Bu evliliği ikimizde severek yapmıyoruz belki ama saçının teline zarar gelse yapmayacağım şey yok." Zelal'in gözleri doldu dudakları titredi.
"Sakın bir daha bu olanlar için kendini suçlama buna izin vermem verenide yok ederim. Suçu olmayan tek kişi sensin." Dedi elini saçından çekip hafif bir geriledi.
Yüzleri hala bir birine çok yakındı.
"Ama senin baban,babaannem öldü. Canım çok yanıyor hele abim o benim için ikinci babamdı. O bu olanları ona olanları nasıl hazmedip kendini toparlayacak." Dedi Zelal.
"Babam için bende çok üzgünüm onu kaybetmek belki aldığım en büyük darbe. Ama biliyorum babam asla zayıf bir adam değildi. Bende değilim onun yolunda gideceğim ona yakışır bir evlat olacağım. Ve sen küçük hanım önce kendine sonra bana ve babama yakışır bir kadın, eş ve gelin olacaksın. Kendini asla zayıf görme." Dedi Demir ve ben Demir'in bu kadar açık sözlü ve sözünün arkasında olan güçlü bir karakter olduğunu bilmiyordum.
Bir kez daha Zelal için bu zorunlu evliliğe karşısındaki adamın böyle düşünceli olması ona değer vermesi çok hoşuma gitti. Onun üzülüp kırılmasını asla istemezdim.
Demir'in söylediği sözlerle dudaklarım kıvrıldı.
"Ahhh avukat hanım başımın tatlı asi belası olacaksın bunu biliyorsun dimi?" Dedi eğlenir bir şekilde Zelal'e bakıyordu. "Tatlımı yoksa baş belası mı onu zamanla göreceksin Demir bey." Dedi Zelal burnundan kıl aldırmayan havayla siyah gözlerini Demir'in elalarına kitlemişti. Dudaklarında hafif bir kıvrılma vardı.
Demir başını iki yana sallayıp yatağın sağ köşesine kolunu dayadı. Pür dikkatle ikisini izliyordum yaptığım çok ayıp bir şeydi ama merakım ağır bastı. Hem ben odaya sessiz girmemiştim onlarda fark etseydi canım.
Demir, Zelal'in üzerine edilince Zelal'in gözleri fal taşı gibi açıldı yanakları heyecandan anında kızardı. Demir kulağına doğru eğildi sessizce bir şeyler diyordu bu uzaklıktan ne dediğini duyamıyordum.
Demir Zelal'in kulağına her ne dediyse yüzündeki kızarıklık kulaklarına kadar eşlik etti nefesini tutmuş bir şekilde Demir'in çekilmesini bekledi.
Demir dudakları kıvrılmış halde Zelal'den uzaklaştı. "Te-terbiyesiz ne diyorsun sen be?" Diye Demir'in göğsüne vurarak kendinden uzaklaştırdı.
"Nikahı kıydığım gün sana terbiyesizi o vakit göstereceğim küçük hanım." Dedi o vakit banyonun kapısı tıklatıldı benle birlikte onlarda yakalanmış utangaçlığı belirdi yüzlerimizde.
Hızlıca kapıyı açıp Ayfer hanımın yanına girdim. Kızarmış yanaklarımı görünce "Ne oldu?" Diye sordu. "Hiç bir şey yok sadece biraz sıcak oldu. İşinizi hallettiyseniz çıkalım mı? Siyam'ı odaya alacaklardı." Dedim.
"Bitti kızım bende geleyim senle." Koluna girdim. "Siz biraz dinlenin uyanınca sizi gelir alırım olur mu?" Dedim "Sen nasıl istersen öyle olsun." Dediğinde odaya girmiştik. Etrafta Demir yoktu Zelal benim yüzüme bakmıyor aynı şekilde bende bakamıyordum.
Ayfer hanımı yatağa yatırıp "Siz dinlenin Siyam uyanınca sizleride yanına götürürüm." Deyip odadan çıktım. Koridorda Hüseyin baba Robar ve Demir vardı. Onların yanına vardım.
"Şimdi alacaklarmış odaya yengem." Dedi Robar asansör kapısı açılıp hasta yatağında yatan Siyam ve hasta yardımcıları vardı. Yani başında hemşireler eşliğinde odaya alındı.
Peşinden ben Hüseyin baba Robar ve Demir girdik. Hemşire serumunu kontrol edip "birazdan doktor bey gelip size son bilgileri verecek. Geçmiş olsun." Deyip odadan çıktı.
Hüseyin baba yarı uyanık olan Siyam'ın başının orda durdu. "Oğlum şükürler olsun. Kurban olduğum Allah'ım seni bize bağışladı." Dedi ve başına bir öpücük kondurdu.
Baygın ve yorgun gözlerle babasına hemen ardından bakışlarını bana çevirdi. Baştan aşağı önce beni süzdü iyi olduğumu görünce içine güçlü bir nefes çekti. Sırtından dolayı yan yada yüz üstü yatmak durumundaydı.
Şimdi yan dönmüş bir şekilde bize bakıyordu. Sırtındaki yaraya dikkat ederek beline yastık koydum. "İyiyim baba siz size bir şey olmadı dimi?" Diye sordu pütürlü sesiyle yeni uyandığı için sesi çatallı çıkıyordu.
"Sen iyiyisin ya gerisi sorun değil." Dedi Hüseyin baba. "Sultanım, Zelal, annem ve Ahmet ağa nasıl?" Diye yeni bir soru yöneltti. "Oğlum anamı ve Ahmet ağa yı ne yazık ki kaybettik." Dedi üzgün bir şekilde Hüseyin baba boğazına takılan yutkunmayla. "Ananda Zelal'im de çok şükür iyi." Dedi.
Siyam bakışlarını babasından kaçırdı. Babaannesini nasıl sevdiğini biliyordum bu haber onun için çok acıydı. Üzüntüsü gözleri bana deyince içimi yaktı. Bakışlarında kör bir acı var ve canını yakıyordu. Hüseyin baba yanından ayrıldı. Robar ve Demir geçmiş olsun dileyip odadan çıktılar.
Siyam hiç birinin yüzüne bakmadı bile gözleri bir benim üzerimdeydi. Yanına yaklaşıp "Çok üzgünüm." Diye fısıldadım. Yatağın kenarına oturdum. Serumda olmayan elini tutup avuç içinden bir kaç kez öptüm.
"Sen niye üzgünsün ki gülüm ailemi koruyamayan benim üzgün olan neden sen olasın." Sesinde yakıcı bir acı ve öfke vardı ve bunu en çok kendine yönlendirmiş kendini yakıyordu.
"Senin de suçun değil Siyam bu hiç birimizin suçu değil. Kendini bunun için üzme." Deyip parmaklarımla alnına dökülen saçlarını arkaya doğru taradım.
Eğilip şakağından öptüm kokladım. "Sen iyisin ya, bana geri döndün ya; nefes alıp veriyorsun işte bu benim için paha biçilmez. Sana bir şey olacak diye ölüp ölüp dirildim." Dedim dolan gözlerime engel olamadım.
"Seni de koruyamadım ne kendimden ne çevremden seni hep bir can korkusuyla karşı karşıya getiriyorum. Sana bunu yaşatmaya hakkım yok." Deyince ona yumuşak bakışlarım anında kaşlarımın çatılmasına neden oldu.
"Ne saçmalıyorsun sen?" Dedim sesim biraz sert çıktı. Söylediği sözler saçmalıktan öte bir şey değildi. Bunu nasıl düşüne bilirdi. "Yalan mı? Bana geldiğin günden beri ya canınla sınanıyorsun yada etrafındakileri bir şekilde kanlar içinde buluyorsun ben sana sevgi değil acıdan başka bir şey veremiyorum." Deyince hızlıca ellerini bıraktım yataktan kalkıp ayakta karşısında durdum.
"Şuan iyi düşünmüyorsun ameliyat ve narkozun etkisinden saçmalayıp duruyorsun bu söylediğin sözleri ciddiye almıyorum." Dedim dişlerimin arasında tısladım.
Kendini zorlayıp yataktan dogruldu ve oturur pozisyona geçti. Dudaklarından acı bir inleme koptu. "Ne yapıyorsun dikkat etsene yarana bir şey olacak aptal." Dedim.
Sinirimden onu pataklayabilirdim. Ama bana bakmadan önce bacaklarına baktı. "Açela bacaklarım?" Bana baktı korku dolu bakışlarını gözlerime hapsetti. Gözlerinde gördüğüm korkuyla sertçe yutkundum.
"Siyam!"
"Açela bacaklarımı hissetmiyorum." Dedi ve korktuğum ana gelmiştik. Tam o sırada kapı çalınıp içeri Hakan hoca ve Sera hemşire girdi. Beni bu haberi vermekten kurtarmışlardı.
Hakan hoca doktor soğukluğu ile bize yaklaştı. "Hastamız uyanmış. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Diye sordu. Siyam korkuyla dudaklarını araladı bir cevap bekliyordu bunuda bizzat muhatap aldığı doktordan öğrenmek istiyordu.
"Bacaklarım bacaklarımı hissetmiyorum." Dedi hızla yanına varıp bacaklarında olan elini tuttum. "Sakın ol canım bak yanındayım." Dedim onu sakinleştirmek istedim ama elleri o kadar titriyordu ki sanki duyacağı şey onu bir yıkıma sürükleyecekti.
"Siyam bey." Diye seslendi Hakan hoca onun dikkatini yeniden çekerek "ciddi bir ameliyat geçirdiniz sırtınızdan yediğiniz kurşun omur iligine denk gelmiş. Çok zorlu bir ameliyattı elimden geleni yaptık sinir dokularınza zarar vermeden kurşunu çıkardık." Dedi Siyam'a bakıp tepkisini ölçüp devam etti.
Siyam ise duyacağı şeyi şimdiden onu yıkmaya yetmiş gibi bakıyordu. "Ne yazık ki tüm çabalarımıza rağmen geçici olsada felçli kalmanıza engel olamadık. Ama iyi bir programla fizik tedavinizi yerine getirerek en kısa sürede ayağa kalkacaksınız." Dedi Hakan hoca. "Ne kadar? Ne kadar süre böyle sakat kalacağım?" Dedi fısıltı gibi çıkmıştı sesi. Omuzları çökmüş başını önüne doğru eğmiş bir şekilde durdu.
Bu ruh halini bekliyordum. Kimseye muhtaç ve ihtiyaç duymayan her adım güçlü duran adam şimdi bacakları tutmuyor ve hiç bir istediğini kendi başına yapamayacak durumdaydı.
"İyi bir tedaviyle sizin hırsınız ve yürüme isteğinizle en geç bir sene içinde eski halinize döneceğinizi umuyoruz bu süreçte moralinizi iyi tutmanız ve kendinize güvenmeniz gerekiyor." Dedi. Siyam hiç bir şey demeden sadece başını sallayıp dikkatlice yüz üstü yatağa yattı.
"Geçmiş olsun sonra tekrardan geleceğim kontrol için." Dedi yatağın ayak kenarındaki dosyayı alıp bir kaç şey yazıp hemşireye ağrısı için ağrı kesici vermesini söyleyip çıktı.
Sera hemşire bana tebessüm ederek önce tansiyonunu ölçmek için sfigmomanometre yi koluna takıp ölçütü. 12 ye 8 olan tansiyonu normaldi. Siyam ona uygulanan işlemlere tepki bile vermiyor sanki ruhu çekilmiş bir şekilde robotik hareket ediyordu.
Kendini etrafında olan her şeye kapatmış hali canımı yakıyordu. Bana bile bakmayan kocamla içim burkuldu.
Hemşire serumu yenileyip odadan çıktı. Siyam yan bir şekilde uzanıyor gözleri boşluğa bakıyordu. Yanına oturdum beni fark etmesini bekledim ama tepki vermedi.
Odada sadece ikimizin nefes alış verişlerin sesleri vardı. Odayı sessizlik bir ağır yük gibi ikimizin omuzlarına yüklenmişti.
Sessizliği bozan Siyam oldu. "Sana yine yük oldum. Şimdi sakat bir kocan var nasıl içler acısı dimi?" Dedi bana bakmadan konuşması sinirlerimi bozuyordu.
"Sakat falan değilsin bir süre sadece tedaviyle yine eski sen olacaksın. Hem sakat bile kalsan sence benim umurumda mı?" Dedim elimi yüzüne koydum. Bakışları sonunda beni buldu.
"Umurunda olmalı ama ne yapacaksın benim gibi saka-" cümlesini kesin bir dille kestim. "Kapat o çeneni sen benim kocamsın hastalıkta sağlıkta bir birimize söz verdik biz. Ben sözümün arkasındayım kocamın yanındayım onu ne hastalıkta nede sağlıkta bırakmaya niyetim yok. O kıt beynine sok kendine de acımayı bırak aptal." Diye çıkıştım.
Gözlerini yeniden benden kaçırdı. Parmaklarım uzayan sakallarının arasında gezdirdim. "Şuan senin yerinde bende olabilirdim. O zaman ben sana bunları söyleseydim beni bırakırmıydın?" Diye sordum.
"Asla seni bırakmazdım." Dedi dudaklarım acı bir tebessüme misafirlik etti. "Peki ben den neden bunu istiyorsun? Seni sevmediğime mi inaniyorsun da ben den bunu istiyorsun? Sana olan sevgimi mi hissettiremedim? Bana mı inanmıyorsun? Söylesene Siyam? " Dedim gözlerime yaşlar akın etti.
Hayal kırıklığıyla gözlerine baktım ve yanından kalktım. Ondan uzaklaşacağım vakit bileğimden tuttu.
"Öyle söylemek istemedim. Seni üzmek değildi amacım." Dedi başımı iki yana salladım. "Hayır tamda öyle söylemek istedin. Sana olan sevgime inandiramamışım ki bana bunları söylettin." Bileğimi parmaklarından kurtardım.
"Açela ben seni düşündüğüm için öyle söyledim." Dedi gözlerinde pişmanlık yerini almıştı.
"Sen beni düşünmedin. Sen bana senden gitmemi istiyorsun hemde hiç acımadan bunu yapıyorsun. Sen kendi sevgini benimkinden üstün tuttun. Bizi aradan çıkardın ben oldum." Sırtımı ona dönerek odadaki cama doğru ilerledim.
Başımı camdan görünen mas mavi gökyüzüne kaldırdım. Bu oda bana dar geliyordu nefes almamı engelliyordu.
"Açela yapma gözünü seveyim. Bundan sonra benim kendime hayrım yok. Sana nasıl olsun. Üzerim kalbini kırarım diye korkuyorum." Dedi yatakta bir hareketlilik oldu.
Arkamı dönüp bakmadım. Camdan bakarak konuştum. "Ben ölümü çok yakından tanıyorum. Çünkü bunu çok küçük yaşımda tanıdım. En sevdiklerimi çok erken aldığı için hasret ne demek iyi biliyorum." Dudaklarım ve sesim titreyerek bir birine karışıyordu.
Ona döndüm. Yatağın üst tarafını kaldırmış rahat bir konumda yan bir şekilde yatıyordu. Acı dolu kömür karası gözleri benim üzerimdeydi.
Gözlerinin içine baktım. O karanlıkta kendiyle benide yok ediyordu. "Ömrümün yettiği kadar hasretim var. Ve sen buna bir yenisini eklemek istiyorsun. Yaşar ken, nefes alıyor ken beni yokluğunla yaşamaya mahkum ediyorsun. Söylesene bana bu acımasızlık değilde ne anlatsana?" Diye haykırdım yüzüne.
Göz yaşlarım durmak ne bilmeden akıp karanlık bir kuyuya yol ediyordu.
"Yapma kurban olduğum yapma."acı dolu bir yakarıştı. Elimin tersiyle yanaklarımı sildim. "Ben verdiğim sözlerden dönmem seni ayakta yeniden görene denk hiç bir yere gitmiyorum. Bağır,çağır, kötü davran ama senden vazgeçmeyeceğim." Dedim yavaşça yanına vardım.
Gözlerinin içine baktım. "O aklındaki saçma sapan düşünceleri sil at Siyam ağa. Sen buranın ağası olabilirsin ama benim değil. Ama ben senin karın ve hanım ağanım ayağını denk al yoksa o olan aklını da ben alırım." Gözlerinde şaşkınlık yer edinince keyfim yerine geldi.
Bir adım daha yaklaşıp yüzümü yüzüne denk getirdim. "Saçma sapan rollerden çık yoksa ben çıkarırım. Laz kızıyım lan ben got kafali senu habu Mardin'e gömerum." Dedim dudaklarım kıvrıldı gözleri fal taşı gibi açıldı.
"Lan got kafali ne bu kelimeler?" Diye Çıkıştı.
"Adamına göre muammele yarum." Dedim yanağından makas alıp gülerek yanından ayrıldım. Kapıya vardığımda "eğer döndüğümde seni bu saçma hallerde görürsem karışmam Siyam ağa." Deyip arkamda şok olmuş bir adam bırakarak çıktım odadan.
Ama ona bu söylediği bütün sözleri yedireceğim. Ayağa kalktığı gün onu bırakıp yokluğumla cezalandıracağım o güne kadar hiç bir şey belli etmeyeceğim. Bugün canımı çok yaktı. Yaktığı yerden yakacağım buda kendime sözüm.
Evettt bir bölümün daha sonuna geldik.
Bölüm hakkında düşüncelerinizi alayım.
Siyam uyandı ve felç geçirdiğini öğrendi.
Sizce tepkisi doğrumuydu?
Açela çok üzüldü.
Onun tepkisi nasıldı?
Demir ve Zelal nasıl?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 47.93k Okunma |
3.55k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |