
Merhabalar sevgili okurlarım Nasılsınız?
Yeni bölümle geldim.
Okuyup yorumlarda buluşalım.
Oy vermeyi unutmayın ballarım.
Keyifli okumalar.
Hatalarım var ise affola.
şarkılar Herem/ Uzaktan Kumandalı
Cimili ibo/Atma Türkü
Turan Şahin/Ya Ben Anlatamadum
OLAYLI KIZ İSTEME
YAZARDAN
Şaka gibi olan olayın cidden başına geldiğine inanamıyordu Seyhan. Asıl olay ise Duru’nun onu hastaneye değil de bir dağ evine getirmiş olmasıydı.
Elinde neşter ve ilaçlarla koltuğa oturdu. Başını, koltukta uzanan Seyhan’a çevirdi; elindekileri gösterdi.
“Yarana bakalım koca adam.” dedi, dudaklarında minik bir gülümseme vardı.
“Bunu bana söylemeliydin Duru. Bir de geçmiş karşıma gülüyorsun!” diye hayretler içindeydi. Babası ciddi ciddi topuğundan vurmuştu kızını; o da bundan eğlenen bir kaçıktı.
Elindeki malzemeleri önündeki masaya bıraktı.
“Bu detayı unutmuşum.” dedi. Ayağa kalkıp masanın üzerini boşaltarak dezenfekte edilmiş steril bezi serdi.
“Böyle bir şey unutulur mu Allah aşkına?” diye inanamıyordu sevdiği kıza ve müstakbel kayınbabasına.
Seyhan’ın yaralı ayağını dikkatle tutup masaya yatırdı.
“Yavaş ol zalımın kızı!” diye acıyla inledi.
“Ne çok konuşuyorsun? Ne nazlı çıktın sen de?” diye söylendi Duru. Gerçekten nazlıydı sevdiği adam.
“Ben mi nazlıyım? Asıl sen ve baban çok zalımsınız. Buldunuz tabii benim gibi garibanı… Vurun anasını satayım!” dedi Seyhan, gözlerini kısarak çocuk gibi mızmızlanıyordu.
“Ağla istersen Seyhan, bir de!” deyip yarasını ilaç döktüğü pamukla silmeye başladı. Babası çok şükür sıyıran bir kurşun sıkmıştı.
“Dua et, sıyırmış bir kurşun yarası.” dedi, tüm ciddiyetini Seyhan’ın ayağına vererek.
“Babası vurmaya kalkar, kızı yarım bıraktığı işi tamamlama peşinde.” diyordu Seyhan.
Duru, yarasına bastırınca “Ahhh! Yavaş ol kızım!” diye inledi.
Bakışlarını Seyhan’a çevirdi Duru:
“Çok konuşma da şu yarayı halledeyim. Hatırlatırım, akşam bir isteme konumuz var.”
Yarayı iyice temizledi ve dikiş atmaya başladı.
“Bu halimle mi geleceğim istemeye? Anama babama ne diyeceğim?”
Duru omuz silkti.
“İstersen gelme. Ama bak, sonra bu yara böyle kalır mı… Babam ıskalamış olabilir ama…”
Eldivenli parmağını kaldırıp Seyhan’ın sol göğsünde, tam kalbinin olduğu yere bastırdı. Gözlerinin içine bakarak gözdağı verdi:
“Ben de ıskalama olmaz. Hedef şaşmaz. Direkt vururum seni.”
Seyhan elini kaldırıp göğsüne bastırdığı parmağı sıkıca tuttu ve parmağı şakağına koydu.
“Önce burayı meşgul ederek aldın aklımı…”
Ardından parmağını gözlerine getirdi.
“Bu gözlerde kayboldu güzelliğin...”
Bakışlarını ayırmadan parmağını burnuna getirdi.
“Kokunu bununla soluyup ciğerlerimi talan ettin.”
Sesinde ne titreme ne endişe vardı.
“Bu dudaklar, bir senin tadında kayboldu. Bir senin adını anar oldu. Dil, sen diye dil döktü; her sözcüğü sana özel bildi.”
Dudaklarından boğazına indirdi parmağını.
“Kesilecektir soluğum, senin kokun senin tadın senin elinden olsun.”
Ve yine göğsüne koydu.
“İşte burası var ya… Bir sana özel, bir senle var oldu. Bir seninle yolunu buldu. Her sözünle, her cümlenle burayı ilmek ilmek işleyip kendine kör düğüm eyledin. Ben sende kendimi bildim; senin yeşil orman gözlerinde yolumu buldum. Kokunda nefesimi, kalbinde kalbimi buldum. Bana bu hayatta en güzel armağansın. Senin için bir kurşun değil, binlerce kurşun yiyecek kadar çok seviyorum.”
Duru’nun orman yeşili gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.
“Seyhan, sen o kadar güzel seviyorsun ki… Bu sevgine karşılığım az kalır diye korkuyorum. Ama bir şeyden eminim; o da seni seven kalbimden. O ‘sen’ diye attıkça bütün varlığım, zerrem, bir sende var olur, yaşar.”
Seyhan eğilip önce alnından, sonra sus çizgisinden öptü.
“Seni seviyorum Laz kızı.” deyip dudaklarına kapandı.
Ne ayak ağrısı ne oturdukları pozisyon umurlarındaydı. Aralarında sadece saf bir sevgi vardı. Ayrıldıklarında nefes nefese kalıp alınlarını birleştirdiler.
“Ben bir Kürt sevdim. Hem de her şeyimle. Seni seviyorum, kehribar gözlü adam.” dedi Duru.
Seyhan’ın kıvrılan dudaklarına bir buse bırakıp geri çekildi.
“Şimdi şu ayağını halledip gidelim.”
Dikişleri bitirdi. Beş dikiş… Ömür boyu topuğunda iz kalacak ve bugünü hatırlatacaktı.
Dikişleri bitirip güzelce sardı. Seyhan’a ağrı kesici ve ilaçlarını içirdi. Koluna girip ahşap evden çıkararak arabaya oturttu. Duru da şoför koltuğuna geçti.
Önce Seyhan’ı otele bıraktı.
“Akşama her şeye hazırlıklı ol. Kolay kolay vermez beni sana.” deyip yanağından öptü.
Göz kırptı.
“Biz de kolay lokma değiliz. Alırız hayırlısıyla, güzelim.” dedi Seyhan.
Korumaların yardımıyla otele girdi.
Duru eve dönüp hazırlığa devam etmek üzere yola koyuldu. Sağ salim bu işin hallolmasını diliyordu.
---
Açela
Sabahki olaylı karşılamadan sonra kocam pek istemese de bizi burada bırakmak zorunda kalmıştı. Ben, ikizler ve Birsen; Duru’nun yanında olmak için evine gelmiştik. İkizleri odaya koyup yatırdıktan sonra başlarına Sevgi ablayı bıraktım.
O olaydan sonra kimseye güvenemediğim için konağın yılların emektarı Sevgi ablayı yanımıza almıştık. İkizlere kendi torunları gibi sevgiyle bakıyordu. Bir gün olsun kırıcı bir söz duymadım ondan; çoğu zaman Ayfer anneden çok yanımda oldu, yardım etti.
Buraya gelirken de canı gönülden güvenebileceğim tek kadını getirmiştim. Çocukların karnını doyurup altlarını değiştirip onları uykunun kollarına bırakmıştım.
Yarım saat önce çalan telefonum yeniden çalmaya başladı. Sessizce odadan çıkıp telefonu açtım.
“Efendim kocam?”
Yarım saat başı arayıp durum güncellemesi istiyordu. İkizleri merak ettiği için aramadan duramıyordu.
“Efendin değil, kölen.” diye karşılık verdi.
Ahşap zemine basarak koridordan çıkıp soldaki büyük verandaya çıktım. Dudaklarım kıvrılmış şekilde üzerimdeki cekete daha çok sarındım. Aylardan mart sonu olabilirdi; bahara girmiş olsak da Karadeniz için bu geçerli değildi. Rize karabulutların hâkimiyetinde kapalı bir gün hâlini almıştı; her an yağmur yağabilirdi.
Mardin’e bahar gelmişti. Kış soğuğu yavaş yavaş yitiyor, yerini baharın ılık havasına bırakıyordu. Topraklar ekilmiş; mısır, buğday ve pamuklar yeşil bir halı gibi serilmişti Mardin’e.
“Nasılsınız güzelim?” Sesinde keyifli bir tını vardı.
“Yarım saat önce de iyiydik. Şimdi de iyiyiz, Siyam.” dedim ve verandada duran sedirlerden birine oturdum.
“Ben yarım saat önce de iyi değildim. Şimdi de iyi değilim. Sizden ayrı olduğum her saniye buram buram burnumda tütüyorsunuz.”
Bu adam buydu, ve ben bu adamın her zerresine aşıktım.
“Abartma Siyam Ağa!” dedim gülüşüm yüzüme yayılmış halde. Bacaklarımı altıma alıp dirseğimi sedirin kenarına koydum. Saçımın ucuyla oynayarak dışarıdaki manzaraya baktım; sevdiğim adamın sesini dinlerken mest olmuştum.
“Abartma mı? Sensiz bir saniye nefes alamadığımı bilmiyor musun? Sen yanımdayken bile özlem ve hasretim sana… Ve şimdi ikizlere.” dedi.
Ben bu adama ölürüm.
Sesimi cilveli bir tınıyla çıkardım.
"Siyammm... Ma si maoropen (Seni sevebilmeye muktedirim). Si, ma bğuraşa ǩṕorare (Seni ölene kadar seveceğim)." dedim.
"Aynısından, okyanus gözlüm." dedi.
Gönlümü en hoş hâline bıraktı. Bahçenin kapısında gördüğüm araçla toparlandım. "Siyam, Duru geldi. Kapatmam gerekiyor. Akşam görüşürüz, öptüm en tutkulusundan." deyip yerimden kalktım.
"Öptüm güzelim. Kendini çok yorma ve çocuklarımızı yerime bolca öp. Akşam görüşürüz." deyip telefonu kapattım. Evin bahçesi ve içi bir hayli kalabalıktı. Etrafta koşuşturan insanlarla doluydu.
Varandadan çıktım, önce çocukların kaldığı odaya gittim. Onlara bir bakıp öyle inecektim. Odaya sessizce girdim. İkizlerim sessizce uyuyorlardı. Çok şükür, çok uslu ikizlerim vardı. İlk bir ay çok zorlansam da şimdi çocuklarım uslu ve bir düzene girmişlerdi.
Sevgi abla tekli koltukta oturmuş, elinde kendiyle getirdiği el işi vardı. Benim ikizlere de birer patik örmüştü. Çok becerikli bir hatundu, kalbi de kendi gibi güzeldi.
Sessizce yanına vardım. Kısık sesle konuşmaya başladım.
"Abla, ben yokken uyanmadılar değil mi?"
Elindeki örgü işini dizine koyup benim gibi kısık sesle,
"Yok kızım, ikisi de uyuyor. Bir şey olursa sana haber ederim, aklın burada kalmasın." dedi.
Ona içten ve minnetle bakıp ikizlere doğru ilerledim. Mışıl mışıl uyuyan Hazal ve Hazar… iki meleğim.
Oy, kurban olurum onlara… Derin bir iç çekip odadan çıktım. Adımlarım Duru'nun odasına yöneldi. Kapısını tıklayıp içeri girdim. İçeride Birsen yatakta oturmuş, karşısında eline elbisesini alan Duru'ya bakıyordu.
"Gel Açela." diyen Birsen'in yanına oturdum. Gelin–görümce olan arkadaşlarıma baktım. Birsen, Duru'ya yenge olmuş; Deha abiyle hamile olduğum zamanda nişanlanmışlardı. Ve ben ne yazık ki o nişanda bulunamamıştım.
Kısmet olursa düğünlerinde yerimi alacağım. Ne de olsa nikâh şahidi bendim.
"Evet güzel hanım, ne yaptın müstakbel kocanı?" diye sordum. Çünkü Ramazan amca, koca adama isteme günü kurşun sıkmıştı.
Babası yaraladı, kızı gidip tedavi etti. Bu nasıl bir çelişkili durum?
Canım arkadaşım omuz silkip kapıyı kilitledi.
Üzerindeki sabahlığı çıkarıp seksi siyah iç çamaşırlarıyla karşımızda durup siyah elbisesini giymeye başladı. Sağ olsun, çekinmeden yanımızda soyunuyordu. Okul zamanında bu durumu çok yaşıyorduk.
Siyah, üzerine oturan, ip askılı, göğüs dekoltesi olan; diz altı, balık formunda, etek ucunda balon deseni bulunan elbiseyi üzerine geçirdi. Fermuarını kapatmak için yanımıza gelip arkasını döndü.
"Ayağına beş dikiş atıp otele bıraktım." dedi rahat bir şekilde. Fermuarını kapattım. Kuaförde yaptırdığı saçları ve makyajıyla elbiseyi giymesi bir oldu, karşımızda tam anlamıyla hazırdı.
Birsen de yanık kahve renginde, uzun kollu, üzerine yapışan, bileğinde biten bir elbise giymişti. Uzun siyah saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. İçlerinde hazır olmayan tek kişi bendim.
"Şaka gibisiniz. Ramazan amca hiç acımadan vurdu adamı, ettiği yemini de yerine getirdi." dedim. Üçümüz de bu olay karşısında gülüyorduk.
"İyi ki Seyhan’ın yerinde değilim." diyen Birsen'di. Kendisi gelin olduğu için kafası rahattı; olan zavallı Seyhan'a olmuştu.
"Bence de iyi ki değilsin. Yoksa babam seni de kurşuna dizerdi. Adam geline prenses gibi davranıyor; damadına düşmanı gibi… Ben ne yapacağım bunlarla?" diye yakındı.
"Aracı olacak kişi sensin Duru. Baban ve Seyhan arasında pek bir şey olacağını düşünmüyorum. Baban sadece seni vermeye kıyamadığı için böyle tepki veriyor." dedim.
Ayağa kalktım, üzerimi giyinmem gerekiyordu. Kızlar hazırdı ama ben daha geldiğim kıyafetlerle duruyordum.
"Bu geceyi kazasız belasız atlatalım Allah’ım." diye dua eden arkadaşıma Birsen ile birlikte,
"Aminnn." deyip çıktım odadan.
İkizlerin olduğu odaya geçtim yeniden. İkisi hâlâ uyuyorken kendimi önce duşa attım. Hızlı bir duş sonrası saçlarımı kurutup düzleştirdim. Üzerime, çocukları emzirdiğim için pantolon–gömlek kombini giydim. Kendinden parıltısı olan siyah gömleğimi ve siyah kumaş palazzo pantolonu giydim.
Hafif bir makyaj yaptım ve çok topuklu olmayan siyah stiletto ayakkabımı giydim. Saat ve bilekliğimi taktım, boynuma zarif altın bir kolye takınca artık hazırdım. İkizleri Sevgi abla giydirmiş, onları emzirmemi bekliyordu.
Yatağa geçtim, sırayla iki bebeğimi de emzirdim. Üstlerine ceketlerini giydirdim ve Sevgi abla ile aşağıya indik.
Salon kocaman olmasına rağmen şimdiden dolmuştu. Duru'nun abe ve babası da Seyhan’gil kadar kalabalıktı ve bütün büyükler bu gece burada bulunuyordu. Gençler bahçede kurulmuş masalara oturmuştu.
Duru, kuzenleri ve Birsen mutfakta son hazırlıkları kontrol ediyorlardı. Meryem teyze ve Ramazan amca kapının önüne geçmişlerdi. Duru ve Deha abi de yanlarında yerlerini aldılar. Korna sesleri tüm yaylayı, mahalleyi inletecek şekilde çalıyordu.
Duru'nun yanına Birsen'le, kucağımızda ikizlerle yer aldık. Ve yüksek sesle geldiğini duyuran Safiroğlu aşiretini beklemeye başladık.
Önce kapıdan giren Seyhan'ın dedesi Burhan dede ve eşi Berfe nine oldu. Ramazan amcayla selamlaşıp içeri yürüdüler. Ardından sırayla Esma teyze ve Ömer amca girdi. Esma teyzenin elinde gelin bohçası vardı. Sonra gelenlerin de ellerinde bohçalar vardı; gir gir bitmiyordu. En sonda elinde çikolata ile kız kardeşi Berfin girdi. Hemen ardından Seyhan topallayarak içeri adım attı.
Elinde kocaman güllerle dolu bir buket vardı. Onu Duru’ya uzatıp yanağından öptü. Sonra ona ters ters bakan Ramazan amca ve Meryem teyzenin elini öpüp topallayarak Duru’ya göz kırpıp içeri geçti.
Sonunda içeri giren kocam ve kıymetli kaynım Adar oldu. Kapı kapandı. Herkes içeri girince kocam, Birsen'in kucağındaki kızımızı aldı ve bana dönüp şakağıma bir öpücük kondurdu.
"Güzeller güzeli karım." dedi.
"Yakışıklı kocam." deyip gülümseyerek içeri geçtik ve Robar ile Adar’ın yanındaki boş sandalyelere oturduk.
"Amcam, gel buraya."
Kucağımdaki Hazar'a uzanıp aldı. Kollarım da yorulmuştu zaten.
"Amcam özledim len." diyerek yeğeniyle konuşmaya başladı. Çocuklarım çok şanslıydı; kocaman bir aileleri ve onları canları gibi seven amcaları, dedeleri vardı.
Sandalyem hafifçe yerinden oynadı, kocam bana yanaştı.
"Özledim." diye kulağıma fısıldadı Siyam. Herkesin içinde olduğumuz umurunda değildi.
"Ayıp, ne yapıyorsun?"
"Nesi ayıp? Karımı özledim." Olduğumuz ortamı hiç takmıyordu.
"Ver şu prensesi bana; sen karınla rahat rahat fingirdeş." dedi Adar. Ve ben yerin dibine girmek istiyordum kocam yüzünden.
"Al kardeşim." deyip Hazal’ı Adar'a verdi. Şaka gibiydi adam.
"Hoş geldiniz tekrardan." Ramazan amcanın sesi memnuniyetsizdi; sesi bu durumu belli ediyordu.
Böylelikle kocam da dikkatini karşımızda kıvranan arkadaşına çevirdi. Seyhan, oturduğu yerden soğuk terler döküyordu. Ayaklarını stresle sallıyordu. Esma teyze oğluna bakıp elini dizine koydu. Seyhan annesine bakıp gözleriyle konuşur gibi derin bir nefes alıp önüne döndü.
"Seyhan’ın böyle kıvranması çok hoşuma gidiyor." diyen kocam, arkadaşının bu hâlinden keyif alıyordu. Elini cebine atıp telefonunu çıkardı. Kamerasını açtığı gibi gizliden arkadaşını çekmeye başladı.
"Çok ayıp." dedim.
"Ayıp yatakta olur yavrum." dedi arsız kocam. "Hem bu hallerini bir daha görmeyiz, bari keyif alayım. Açıp açıp izlerim." deyince başımı iki yana salladım.
Büyükler kendi aralarında hoş geldin muhabbetiyle koyu bir sohbete başlamışlardı. Meryem teyze, Duru'ya göz işaretiyle mutfağa gönderdi. Peşinden Seyhan’ın kız kardeşi Berfin, Birsen ve birkaç kuzeni onunla mutfağa geçti. Anladığım kadarıyla kahve yapmaya gidiyorlardı.
Ben mi?
Tabii ki kocama sokulmuş, bu keyifli anı izliyordum.
******
Yazardan:
Duru mutfağa geçince heyecandan elleri titriyor, ayakları birbirine dolanıyordu.
“Ay, ben kahveyi yapamayacağım.” dedi ağlamaklı bir sesle. Çok stres yaşıyordu, babası ters bir şey söyler diye korkuyordu. Zor ikna etmişti bu isteme işini ve berbat olmasını istemiyordu.
“Bir sakin olsan Duru… Derin bir nefes al. Sen Seyhan’ın kahvesini yap, biz diğerleriyle ilgileniriz. Her şey güzel olacak, stres yapıp durma.” diyerek arkadaşını sakinleştirmeye çalıştı Birsen.
Duru başını aşağı yukarı salladı, birkaç kez derin derin nefes alıp verdi. Biraz sakinleşmiş haliyle cezveye suyu ve kahveyi koyup pişirmeye başladı.
Kızlar da diğer kahveleri pişirip hazır hale getirdiler. Duru, Seyhan’ın kahvesine biraz tuz katıp birlikte içeri girdiler.
Seyhan, bütün gece olduğu gibi gözlerini yine sevdiği kadından ayıramıyor ve onun önüne gelip kahveyi masaya bırakana kadar bakışlarını bir an olsun çekmiyordu.
Duru, Seyhan’ın kahvesini titreyen parmaklarıyla koydu ve hemen yanındaki sandalyeye oturdu. Seyhan’ın dedesi Burhan Bey oğluna bakıp sözü ona bıraktı. Bu hakkın oğlunun olduğunu düşünüp başını salladı. Ömer Bey minnetle babasına baktı ve Ramazan Bey’e döndü.
“Ramazan Bey,” dedi ve tüm dikkatler Ömer Bey ile Ramazan Bey’in üzerindeydi. “Gelme sebebimizi biliyorsunuz. Biz buraya bir kız evladı almaya geldik. Kızınız kıymetliniz… Bir kız babası olarak duygularınızı paylaşıyorum. Halimiz hatrımız yerindedir. Kızınızı dara sokmayız, işinden gücünden etmeyiz ve ettirene de izin vermem. Gençlerin gönlü kaymış birbirine. Biz de onların büyükleri olarak onlara yardımcı olup arkalarında duralım. Allah’ın emri, peygamberin kavliyle kızınız Duru’yu oğlum Seyhan’a isterim.” dedi.
Herkes nefesini tutmuş, Ramazan Bey’in ağzından çıkacak sözleri bekliyordu.
Ramazan Bey derin bir nefes alıp ellerini dizine koydu. Gözlerini önce kızına, sonra yanında oturan Seyhan’a çevirdi. İkisinin gözlerinde de korku, heyecan ve en önemlisi sevgiyi görüyordu.
Bakışlarını onlardan çekip Ömer Bey’e baktı.
“Kızım dediğin gibi kıymetlimdir. Ben bir kez olsun onu üzmedim, ezdirmedim. Kimsenin de ezdirmesine izin vermem. Duru’m benim kızım değil, her şeyimdir. Onun gözünden dökülen tek yaşın hesabını sorarım. Bir kez olsun beni başımı yere eğdirmedi. Kızım nerede duracağını bilecek şekilde yetişti. Allah var, kızımı bu kapıya gelip isteyecek adamı kızım sevmiş, tanımış ki kapıma gelmesine izin verdi. Güvenmiş… Benim de kendime yeminim vardı; kapıma gelip kızımı isteyecek adamın topuğuna sıkarım dedim.”
Son söyledikleriyle odanın içinde bir uğultu yükseldi ve “Ne?” nidaları havada uçuştu.
Ramazan Bey, Ömer Bey ve Esma Hanım’a baktı.
“Bu sırf sizin oğlunuz olduğu için değil; bu benim yeminimdi. Size söyledi mi bilmiyorum ama sabah buraya geldiğinde topuğundan vurdum.” deyince Esma Hanım endişeli bakışlarını oğluna çevirdi. Önce ayaklarına, sonra yüzüne baktı.
“Neden demedin?” dedi acı içinde.
Çok yufka yürekli bir kadındı ve bu durum onu hayli üzmüştü.
“Önemli bir şey yok anne, o bakışlarını düzelt lütfen.” dedi Seyhan. Annesine kıyamıyordu.
Ömer Bey elini karısının elinin üzerine koyup,
“Oğlumuz iyi ki bu halde bile sevdiğini almaya geldi. Şimdi üzülmenin yeri değil, sonra azarlarsın oğlunu. Kızımızı isteyelim.” dedi anlayışla.
Oğlu o kurşunu yiyip yine de geldiyse, sevgisinden de kendinden de emindi demekti. Üzülmek yerine gurur duyuyordu.
Ömer Bey, Ramazan Bey’e döndü:
“Kızınız için kurşun yemeye razıysa ve yine de buraya gelip sevdasının ardında durduysa siz de buna razısınız demek.” dedi keyifle.
“Kızım sevmiş, sevdalanmış. Oğlunuz da sevgisinin ve sevdasının arkasında olduğuna göre ben de razıyım.” dedi Ramazan Bey ve herkesin ağzından bir “ohh” sesi yükseldi. En çok da Seyhan ile Duru derin bir nefes aldı.
Kahveler içilmeye başlandı. Seyhan içtiği tuzlu kahveyi öksürerek içti. Bu haline Duru göz devirdi ama geri kalan herkes gülüyordu. En çok da arkadaşları keyif alıp eğleniyordu.
Kahveler içildikten sonra herkes ayağa kalktı. Duru ve Seyhan yan yana çok şık ve güzel duruyorlardı. Yüzük tepsisini Duru’nun bekar kuzeni tuttu. Seyhan ve arkadaşları tepsiyi deste deste parayla doldurdu. Duru’nun akrabaları ağızları açık şekilde tepsiye bakıyordu. En çok da kuzeni… Ömründe bu kadar parayı gözleriyle görmemişti, şimdi tüm para onundu.
Yüzükleri Burhan Dede aldı ve yüzükleri taktı. Ardından dualar ederek ikisine de iyi dileklerde bulundu. Makası keserken,
“Allah utandırmasın. Huzurlu, saygı ve sevgiyle dolu bir yuvanız olsun.” deyip kurdeleyi kesti.
Seyhan ve Duru sırayla tüm büyüklerin ellerini öpüp hayır dualarını aldılar. Arkadaşlarıyla sarılıp tebrikleri kabul ettiler.
Ve horonsuz bir isteme olur mu? Bahçeye kurulu masalar kenara alınıp kemençe eşliğinde bütün aile horon oynamaya başladı.
Duru oynarken babası kenarda onu hem üzgün hem mutluluk gözyaşıyla izliyordu.
“Kızım ne ara büyüdü de yuvadan uçacak hale geldi?” dedi kendi kendine.
Topallayarak yanına Seyhan geldi.
“Ramazan baba…” diyerek ilk kez “baba” dedi ona.
“Kızın bana emanet. Onu canım gibi koruyup ömrüm yettiğince seveceğim. Benden dolayı gözyaşı bile dökmesine izin vermeyeceğim.” dedi.
Ramazan Bey uzun bir süre damadına baktı. Herkes müziğe bırakmış kendini horon oynarken, köşede bir baba ve taze damat konuşuyordu.
“Sen izin vermeden kızım zaten seni vurur. Onu ben yetiştirdim. İki evladım da benim gururum, nefesim. Kızımın canını yakarsan bil ki acımam. Bu defa topuğundan vurmam, alnının ortasına sıkarım.” dedi Ramazan Bey. Damadını sevmişti ama gözdağı vermeden duramazdı.
“Anladım efendim.” dedi Seyhan. Başına bela almıştı ama en güzel belaydı.
“Ha bu arada, çay ve fındık hasadı zamanı ikiniz de burada olacaksınız. Bilginize…” dedi Ramazan Bey. Seyhan’ın şaşkın yüzüne bakıp omzuna dokundu.
“Ağalığını orada da görelim bakalım sıca (damat).” deyip horon oynayan kızının eline girdi.
Seyhan donmuş bir halde kaldı.
“Siktir… Ayvayı yedim.” dedi kendi kendine.
Horon çeken kalabalığa bakıp,
“Senin için nelere göğüs geliyorum Laz kızı…” diye mırıldandı.
Horon saatlerce sürdü. Durmak bilmeyen bir enerjiydi.
Gece yarısı kalabalık yavaş yavaş dağıldı.
Kimisi Mardin’e döndü, kimisi evine…
Açela ise küçük ailesiyle dedesi ve ninesinin yanına Trabzon’a doğru yola çıktı.
Karadeniz’e gelip onları görmeden gitmek olmazdı. Orada da bir süre kalıp doya doya hasret gidereceklerdi.
Evettt bir bölümün daha sonuna geldik.
Finale adım adım.
sonuda Seyhan ve Duru'yu nişanlandık darisi düğüne insallah.
ve önümüzdeki bölüm Trabzon.
Yeni bölümde görüşmek dileğiyle kalın sağlıcakla.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 47.93k Okunma |
3.55k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |