8. Bölüm
Eflin Efendioğlu / 417
Maskeni Çıkart / 8. Bölüm

8. Bölüm

Eflin Efendioğlu
bl_beyazleke

8. Bölüm

Kaos çemberi..

Ayy nabersiniz?

Yenii bolumm

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum kitabımı azda olsa minik bir kitle okumasına rağmen hiç oy ve yorum yok

Neysee hadi iyi okumalar

 

Bazı insanlar yaşamak istemediklerini dile getiriyorlard, bence bu çok saçmaydı. Hırsa gelip yaşadığımız berbat hayatı, güzelleştirebilirdik, yani öyle düşünüyordum.

En ufak şeye ağlayan insanlarda vardı, ağlamak acımızı gidermezdi, bunu yerine gülüp, tebessüm edebilirdik.

Neşe bulaşıcıdır derler. Hayat berbat, kötü, çekilmez ilerlese bile acılarımızı, kusurlarımızı gülümseyerek güzelleştirmeliyiz. Yani bu konu hakkında düşüncelerim böyle..

Yapmak istediğimiz değişiklikler imkansız olmazdı, evet. İnsanın huyu değişmedi ama hırs yaparsa da elindengeleni ardına koymaz, istediğini başarır, alırdı.

Çok yıpranırdı, "ben artık yoruldum." Derdi. Ama yolun sonunda istediği mutluluğa kavuşacağını hayal edip, istediği sürece yine başarırdı. Yani insan hırsa gelip bir şeyi çok istediğinde yapamayacağı şey yoktu.

Sabah büyük bir gürültüyle aniden uyandım. Evde büyük bir kaos vardı sanırım. Neler olduğunu anlamak için tam yataktan doğruluyordum ki, odaya elinde ısırılmış bir rujla kaçan Tahir ile Tahir'i bağırarak kovalayan Ayşegül girdi.

Yatakta oturur bir pozisyon aldığımda Ayşegül, "Hayvan herif! Ruj ısırılır mı lan, o ruj kaç para haberin var mı senin!" Diye Tahir'e cırladı. Odanın içinde ikisinde koşturuyordu.

Tahir, "Aromasını meram ettim sadece!" Diye korkuyla Ayşegül'e cevap verdi.

Anlaşılan Tahir önüne gelen çoğu şeyin tadına bakmayı seviyordu. Çünkü Ayşegül'ün baya rujunun yarısını ısırmıştı.

Tahir , Ayşegül'ün ona bağırmasından dolayı bana yüksek bir sesle, "Dalya, gözünü seveyim kurtar beni şu yaratığın elinden!" Dedi.

Ben daha cevap vermeden odanın etrafında kaçarak çember çizerken anında yönünü bana çevirip beni kollarımdan kavradı ve hafif önünde kaldırıp duvar gibi kendini sakladı.

Hadi ama, şerefsiz. Ayşegül sinirli gözlerle gelirken tahir'in kollarının arasından çıkamadığım için direk çığlık attım.

Biraz fazla yüksek sesle çığlık atmış olmalıyım ki odaya birden Alev, Mehir ve Alp ile Ali girdi.

"Ay noluyo?" Diye bağırarak içeri giren Mehir, bizi bir süre inceledi ve daha sonra bakışları Tahir'in elindeki ısırılmış ruja kaydı.

"Sen ruj mu yedin?" Diye sordu konuya açıklık getirmek ister gibi.

Tahir korkarak ilk Ayşegül'e baktı ve daha sonra da bakışları Mehir'e döndü, "sadece aromasını merak etmiştim." Dedi masumca.

Alp, "Tam olarak o ruju nerden buldun peki?" Diye sordu.

"Ya sabah erkenden kalktım, telefonumun şarjı bitmiş bende Ayşegül'le aynı telefon markasını kullandığım için şarj aletimi bulmayınca onun odasına gittim." Diye anlatmaya başladı Tahir.

"Sonra küçük konsülün üstünde bu şeyi gördüm küçük bişey olunca merak edip kapağını açtım, rengide güzelmiş kırmızı olunca çileklidir diye düşünüp ısırdım." Diyince gülmeye başladık, Ayşegül hariç.

Ayşegül renkten renge girerken odaya Ozan da geldi."Ne oluyor burada?" Diye sordu uykulu bir şekilde, Ayşegül bu sefer Ozan'a cırladı.

"Bu gerizekalı odama gelip rujumu ısırmış! Bana yeni ruj alıyorsun!" Dedi.

Ozan daha ilk günden bıkmış bir şekilde Tahir'e dönerek, "Olum sen mal mısın gidip niye ısırdın kızın boyasını?" Diye sordu.

Tahir, "Abi boya değilmiş ki bu rujmuş." Dedi saf bir şekilde.

"Lan onu anladık! Niye ısırdın diyorum, bak masrafı bana kaldı!" Diye anında sinirle konuştu Ozan.

Tahir hâlâ saf bir şekilde etrafa bakarken hepimiz onun Ozan'a cevap vermesini bekliyorduk.

"Rengi güzeldi, tadı da güzeldir diye düşünmüştüm." Diyip yüzünü astı.

Asaf ise hâlâ ortalarda yoktu, fazla üşengeç ve uykucuydu.

Ve de bir ruj meselesinden sebep Tahir hâlâ beni kollarımdan tuttuğu için önünde istemesemde duvar olmuş bir pozisyondaydım.

"Tamam, Ayşegül ile biz bir ara alışverişe gider ruj alırız, ama artık nolur beni bu şekilde tutmayı bırak Tahir." Diye en sonunda konuştum.

Herkes en son bana bakınca mehir kendini tutamayıp gülmeye başladı. Zaten anca gülsün, gelip hiç yardım etmesin!

Tahir de beni yere indirince rahat bir nefes aldım.

Alp, "Yıldız çiçeği, Kaan'ın sorgusu hâlâ bekliyor, ağzından laf almayı planlıyor musun?" Dedi, ama hâlâ yüzüme bakmıyordu!

Ali, "İlk bir kahvaltı yapalım daha sonra halledersin Dalya, aceleye gerek yok." Dedi.

"Aynen." diye kısa bir cevap verdim, Ali'ye tebessüm ederek diğerlerine döndüm.

"Müsade ederseniz üstümü değiştireceğim, kahvaltı masasında buluşuruz, dediğim gibi Kaan bende." Dedim.

Dün akşam sohbet ederken onlara Kaan'dan ve babamla yaşadığım problemlerden bahsetmiştim.

Hepside babamın bana yaşattıklarına akıl sır erdirememişlerdi..

Herkes odayı tekrar boşalttığın da rahat bir nefes aldım, üstüme dar uzun kollu bir tişört ve altıma da kot pantolon geçirip, saçlarıma kısa bir fön çektim.

Odadan çıkıp kahvaltı masasına ilerlediğimde Asaf da uyanmış sofraya geçmişti, hayret paşanın uyanacağı yoktu oysaki, nasıl kalktı böyle.

Masaya yerleştiğim de kahvaltı sofrası gözüme baya güzel gelmişti, hiç beklemeden yemeye başladım, arada sohbet ediyorduk ve kahvaltımızı yapıyorduk.

Alev, "Kaan kolay öter mi?" Diye sordu bana doğru.

"Zannetmiyorum. Beni biraz zorlayacak."

"Söylememekte ısrar ederse şiddet uygular mısın?"

"Uygularım, fazla sabrımla oynamaması gerekiyor."

Alev sırıtarak kahvaltısını yapmaya devam etti.

Kaan aşağıda depoda yada sorgu odasındaydı sanırım.

Amcamın gecekondusuna hâlâ anlam veremiyordum, evinde sorgu odası gibi yerler vardı.Tuhaftı.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra fazla oyalanmadan Kaan'ın olduğu yere gittim. Sorgu odasındaydı.

Ve odanın diğer tarafında aynı karakolda gibi camdan izleme alanı vardı.

Yani bizimkiler sorgudayken beni görebileceklerdi.

Onlar camın arkasına geçtiklerinde Tahir'in elinde patlamış mısır gördüm. Bir dakika cidden şakasız mısır mı patlamıştı?

Bende oyalanmadan odaya girdim, sandalyede bağlı oturan Kaan beni görünce, "Kimler gelmiş, kimler hoşgeldiniz Dalya hanım." Dedi gevşek bir şekilde.Şerefsiz.

"Çok bekletmedim umarım," dedim. Yapmacık bir gülümsemeyle.

Tam karşısına bende oturdum, aramızda sadece masa vardı.

"Biraz sohbet etmeye ne dersin?" Diye sordum.

Kaan, "Hayır diyemem ne hakkında konuşalım," diyip alaylı bir yüzle, "Babanın peşine kaç adam taktığını mı yada pardon kimlere seni hiç düşünmeden sattığını mı?" Dedi.

Şimdiden sabrımla oynamaya başlamıştı, ağzından laf almak zor olacaktı, hemde baya.

Dedikleri ne kadar dokunsa da umursamadım.

"Aslında ben farklı konulardan konuşuruz diye düşünmüştüm." Dedim, tıpkı onun yaptığı gibi yüzüme alaycı bir ifade takındım ve dosyasında gördüklerime göre, "Ülkemin askerlerinin, teröristleri destekleyip onlarla pusu kuran oğlunu nasıl yakalayıp, eziyet ederek öldürdüğünden konuşuruz sanmıştım." Diyerek onu sinirlendirdim, oğlu zayıf noktasıydı. Oğlunun bizim askerlerimiz tarafından öldürüldüğünü hâlâ yediremiyordu.

Öfkeden kırmızıya dönen adam, beni boğmak istiyormuş gibi duruyordu.

"Bu konuda kendin için ileri gitmemelisin Dalya." Dedi tehditkâr bir sesle, ama onu duymazlıktan gelerek, "Kim bilim nasıl canını yaktılar değil mi? Senin için üzücü bir durum olmalı," dedim hiç inandırıcı olmayacak bir şekilde üzülüyormuş gibi davrandım.

"Ama bizim için hiç üzücü değil biliyor musun? Eminim ki askerlerimiz zevk alarak öldürmüşlerdir, biricik oğlunu." Dediğimde artık ten rengi mora dönmeye başlamıştı.

"Dalya! Seni uyarıyorum!" Diye çemkirdi.

"Yoksa bu konu hakkında konuşmak hoşuna gitmedi mi ben hoşuna gider sanmıştım üzgünüm." Dedim.

Kaan öfkesini bastırmaya çalışarak, "Benim hakkımda bence yeterlice konuştuk, şimdi senin hakkında konuşalım. Baban bana çok borçlandığın da, onu sıkıştırdığım da bana yalvardığını biliyor musun?" Dedi.

Tam babam denen o piç umrumda değil diyecektim ki, babamı taklit ederek, "Lütfen bana zarar verme, evet param yok ama bir kızım var onunla istediğin kadar eğlenebilirsin." Dediğinde fazlasıyla canım yandı. Oda benim zayıf nokta mı fazlasıyla iyi biliyordu.

Babam cidden böyle mi demişti? Öz kızını hiç düşünmeden satabilmişti değil mi?

Onunla istediğin kadar eğlenebilirsin diyerek..

Kaan duraksadığımı görünce sırıtmaya başladı, "Haddini aşıyorsun Kaan, gevezelik yapmayı kes ve sorularıma cevap ver." Dedim set bir sesle.

Daha fazla beklemeden, "Sırada peşimde kim var?" Diye sordum.

"Bunu sana neden söyleyeyim, anlaşmalarıma sadık kalan biriyim ben."

"Söylememekte emin misin?" Dedim. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değildim.

"Hiç bu kadar emin olmamıştım." Diyerek benle iddialaştı. Kendi bilirdi.

Sandalyeden kalkıp odadan sırıtarak çıktım ve camın arkasında ki odaya girdim.

Tüm ekip bana bakarken, oyalanmadan Erdal amcamdan öğrendiğim aletlerin yerini buldum.

Hepsini çıkartıp en acı verenlerini seçerken Ali, "Seni baban tarafından vurmasına izin verme Dalya." Dedi.

"Merak etme sen, bakalım kim kimin yaralarıyla oynuyor göreceğiz." Diyerek aletlerle odadan çıkarken Tahir'in "Oha! Şimdi bu deli Kaan'ı deşecek mi, lan aldığı aletleri gördünüz mü!" Dediğini duydum.

Odaya tekrar girdiğimde hem Kaan'a korku salmak için hemde Mehir'i düşündüğüm için, "Mehir'i oradan çıkartın, burada olanları görmesi onun için iyi olmaz." Dedim. Cam tarafa dönerek.

Mehir'in odadan çıktığına emin olduktan hemen sonra Kaan'a tekrar döndüm.

Elimdeki bir çok kesici aleti gördüğün de yutkunarak, "Bana ne yapacaksın?" Diye sordu.

Şimdiden baya korkmuştu, aslan gibi görünen Kaan kedi çıkmıştı anlaşılan.

Masumca kafamı omzuma eğerek gülümsedim ve, "Ne yapmamı istersin?" Diye sordum.

"Yada dur ben karar vereyim," diyerek ellerimi düşünüyormuş gibi yapıp çenemin altında birleştirdim.

"Parmaklarını mı keseyim yoksa cinsel organını mı?" Dedim, "Yada oda da bıraktığım asidi alıp derini mi eritsem?" Karar veremiyormuş gibi durup, "Ya ben çok kararsız kaldım, sen seçmek ister misin?" Diye sordum sırıtarak.

Kaan bembeyaz olmuş bir suratla, "Bunu cidden yapacak mısın?" Diye sordu hâlâ yapıp yapamayacağımdan emin olmaya çalışıyordu.

Az önce kırmızıdan mora dönen herif şimdi bembeyaz olmuştu, yazık.

"Neden yapmayayım?"

Kaan, daha fazla kendini tutamayarak, "Sen aklını kaçırmışsın!" Diye bağırdı.

"Sorularıma cevap verecek misin yoksa hepsini tek tek uygulayayım mı sıkılmaya başladım çünkü." Dedim küskün bir suratla.

"Cevap vermeyeceğim ve sende böyle bir şey yapmayacaksın!" Diye yine bağırınca, cam tarafa dönüp, "Burada olacakları midesi kaldırabilecek biri lütfen Kaan'ın ellerini tutmak için buraya gelebilir mi?" Diye sordum.

Eğer Kaan bu şekilde devam ederse cidden canını fazlasıyla yakacaktım. Bu tarz olaylarda hiç bir şekilde midem bulanmazdı, onu yavaşça acı çektirerek öldürürken bile midemin bulanacağını zannetmiyorum.

Bir süre sonra odaya Alev ve Ozan gelince tekrar Kaan'a döndüm.

"Nerde kalmıştık, Babamın pisliklerini detaylıca anlatacaktın değil mi?" Dedim tehdit ederek.

Ne kadar korksada ağzını hiç bir şekilde açmayan Kaan'dan dolayı, "Alev, Ozan ellerini tutalım arkadaşın." Dedim.

Kaan'ım korkudan alnında ter damlacıkları oluşunca ne yapacağımı anlamaya çalışıyordu.

Babam beni ona eğlenmesi için satmıştı, ama tam tersi oldu şimdi ben Kaan'la eğlenecektim zamanı gelince babamla da eğlenmesini bilirdim.

"Her bir yanıtsız soruya bir parmak." Dedim ve kerpeteni alıp baş parmağına yerleştirdim.

Alev, "Hazır mısın?" Diye sordu Kaan'a zaten benim bunu yapmak için can arttığımı biliyordu.

Daha Kaan cevap vermeden daha fazla acı çektirmek için yavaş yavaş kerpetenle parmağını koparmaya başladım.

Bir anda parmağını koparmadığım için kanlar fışkırıyordu. Ve bu beni tatmin etmişti.

Kaan ses tellerini yırtabilecek kadar büyük bir çığlık atmıştı, tüh canı fazla yanmıştı.

"Manyaksın sen!" Diye bağırdı Kaan. Hızlıca arkasına geçip saçlarını ellerime doladım ve kafasını arkaya doğru çektim.

"Babam nerede saklanıyor!" Dedim fısıldayarak ama sesimde ki öfke anlaşılmayacak gibi değildi.

Yine ağzını açmayınca Kaan, Alev'e işaret verdim. Oda benim yaptığım gibi Kaan'ın işaret parmağını yavaş yavaş koparmaya başlayınca Kaan, "Bilmiyorum!" Dedi hızlıca.

"Nerede!" Diye direttim.

"Yemin ederim bilmiyorum! Baban bizim gibi karanlık işlerlerle uğraşanları dolandırınca bizde dolandırdığı kişiler olarak bir araya geldik!" Dedi bunun dahasında vardı.

"Devam et." Dedim.

"Sadece ben peşinde degildim bir çok kişi daha peşinde beni yakaladın ama sıradaki kişi seni yakalamaya çalışacak!"

"Sırada ki kişi kim?" Dedim biraz daha saçlarına asılarak, ve Alev de kerpeteni biraz daha bastırarak.

Kaan, "Mi-Miraç Ümit!" Dedi. "Genç birisi oda seninle eğlenmek isteyenlerden biri yani! Artık lütfen bırak şu eziyeti."

Ozan, "Dalya'nın peşinde olan toplam kaç adam var?" Diye sordu.

Bende o sırada Kaan'ın saçlarını bırakıp önüne tekrar geçtim.

Kaan, "Bilmiyorum ama kalabalık bir kitle var, Miraç'la yaşıtsınız ve elini çabuk tuttu seni bir an önce yakalamak istiyor masadakilerden daha da güçlü söyleyeceklerim bu kadar, daha fazla birşey bilmiyorum!" Dedi.

Hırsımı alamayıp Kaan'ın suratına sağlam bir tokat geçirdim. Suratı yana savrulunca Alev'in elinden kerpeteni alıp, "Kusura bakma yapmaya başladığım işi yarım bırakamam." Dedim Kaan'a ve tüm parmaklarını kerpetenle kopardım.

Kaan'ın artık attığı çığlığın sesi kesilmişti, sanırım ses tellerini koparmayı başarmıştı.

Ve en sonunda da acıdan bayıldı, kafası önüne düştü.

Ozan'a dönüp, "Bunu ne yapalım?" diye sordum.

Ozan, "Orası bizde." Diyip göz kırptı. Odanın etrafında baktığımda etraf kan içerisindeydi.

Babamın beni eğlenmeleri için sattığı gerçeği kafamda yankılanıp duruyordu.

"Duydunuz mu babam beni onlara eğlenmeleri için satmış." Dedim Alev ve Ozan'a doğru ama camın arkasındakiler de dahildi buna.

"Bir baba evladına hiç böyle bir şey yapabilir mi?" Diye sordum, "çünkü benim babam acımasızca hiç düşünmeden bunu yapabiliyor." Sesimde acı vardı.

"Ben babamın bana yaptıklarına üzülüyorum sanmayın, ben diğer güzel bir ailede büyüyen çocuklar gibi büyüyemediğim, annemin beni hiç korumadığına ve bu yüzden bunların başıma geldiğine üzülüyorum."

"Evet, küçük çocukları kıskanıyorum, babamın beni satması umrumda değil çünkü elinde sonunda onu bulacağım." Dedim.

"Beni şu piç kuruşuna satmış, al eğlen diye, yani al sik diye!" Hissettiğim öfkeyle bayılmış olan Kaan'ı kaldırıp yere savurdum.

Bunu nasıl yaptığımı bilmiyorum, ama şuan istediğim içimdeki öfkeyi atabilmekti.

Kaan'ın üstüne çıkıp suratının şekli kayana kadar yumruklamaya başladım. "Bu piç kurusu beni yakalasaydı benimle eğlenecekti!" Daha sert yumruklar atmaya başladım.

Çok kolay sinirleniyorum ve bu huyumdan nefret ediyorum.

Kaan'da düzgün bir yüz bırakmayınca Ozan ve Alev beni tutmaya çalıştı ama başaramadılar.

Daha sonra biri beni kollarımdan yakalayıp sım sıkı sarıldı.

Kim olduğunu anlayamadım ama bir süre sonra bende sarıldım.

Kendime gelene kadar sarıldım, sarılmak iyi geliyormuş.

En son kendime geldiğimde parmak boğumlarım yara içerisindeydi. Kafamı kaldırdığım da sarıldığım kişinin Ali olduğunu fark ettim.

"Kendine gel, Dalya." Dedi yumuşak bir sesle.

"Özür dilerim, böyle yapmalıydım."

"Özür dilemene gerek yok yaşadıkların normal şeyler değil."

Ali, evet Alp'e huy olarak baya benziyordu, ama Alp gibi benden kaçmıyordu. Ali'yi sevmiştim.

Kafamda bir sürü soru vardı ve bu sorularla boğuşmak istemiyordum. Kahve içip biraz uyuyacaktım.

Alev yanıma gelip, "İyi misin?" Diye sordu. "İyiyim, saol." Diyip tebessüm ettim.

Daha fazla bu oda da beklemeden dışarı çıktım. Çıktığım gibi Tahir ve Ayşegül aynı anda bana sarıldılar.

Tahir, "Muhteşemdin kızım! Bir an kendimi aksiyon filmi izliyormuş gibi hissettim!" Dedi heyecanla. Az önce ki yaptıklarımın konusunu açmıyordu, gerilmemi istemiyordu.

Ayşegül'de "nasıl hissediyorsun bir şeyler içip konuşalım mı?" Diye sordu.

Tam aradığım şeydi birşeyler içip konuşmak. "Hiç fena olmaz bende onu istiyordum zaten." Diye yanıtladım.

Aradan bir süre geçti Mehir, Ayşegül ve Alev ile beraber benim kaldığım odaya kahvelerimizi alıp geçtik.

Benim sırtımda bir bahtaniye vardı elimde ise kahve.

Kızlara anlatmaya devam ettim. "Annem babam denen o alçaktan dayak yiyerek sindirilirdi. Bu yüzden babamın yanında bana hiç yardım etmezdi, kılını kıpırdatamazdı."

Bir kere Kemal'i annemi döverken görmüştüm. Benim olanları gördüğümü anlamasına rağmen beni yanlarından göndermemişti, mesaj vermeye çalışmıştı, banada aynılarını yapacağını anlatmaya çalışmıştı.

"Ve suçluda genelde annem olurdu, kemal annemi suçlardı." Diye devam ettim.

Suçlu zaten hep dayak yiyen bir kadının çenesidir!

"Böyle herifler dünyada olmamalı." Diye söylendi Ayşegül.

Mehir, "Kemal amcayı küçüklüğümden beri tanırım, hiç bir kere Dalya'ya karşı iyi davranıp, sevgi gösterdiğini görmedim." Dedi.

Doğru söylüyordu ama onun iyiliğine de sevgisine de ihtiyacım yoktu.

"Çıkıp gelse herşey için özür dilese sevgi gösterse, o gösterdiği sevgi bile hiç bir sikime yaramaz artık. Umrumda değil o sadece anneme ve bana yaşattıklarının hesabını verecek." Dedim.

Tam o sırada birden kapı açıldı ve içeriye Ozan ile Tahir girdi.

Tahir, "İdölümsün girl!" Diye bağırarak yanıma geldi.

Gülümsedim Tahir'e kanım çok kaynamıştı. Çok sıcak kanlı ve sevecen bir yapıdaydı.

Ozan, "Mekana bir yerlere mi gitsek?" Diye sorup yanımıza oturdu ve elimden kahvemi alıp yudumlamaya başladı.

Daha sonra bana dönüp, "Ne dersin cimcime?" Diyip göz kırptı. Elimde kalacaktı.

Homurdanıp ona arkamı döndüm. Sinirlerimle nasıl oynacağını çok iyi biliyordu.

"Evet! Bence de bir mekâna gitmeliyiz zaten daha sonra Miraç'ın peşine ondan önce biz düşeceğiz." Dedi Tahir üzülüyormuş gibi yaparak.

Mehir anında heyecanla, "Bana uyar!" Dedi.

"Fena olmaz bana da uyar." Dedi Alev onaylayarak.

Gidebilirdik aslında evet fena olmazdı. Kafa dağıtma amaçlı zaten genelde barlarda oluyordum.

Ayşegül de onaylayınca gitme kararı aldık.

Tahir, "Ben hemen Alp ve Ali'ye haber verip geliyorum!" Dedi ve koşarak odadan çıktı.

Ozan, "E hadi hazırlanın siz o zaman bu sefer mekânı önceden seçtim, güzel bir yer." Diyip oda çıktı.

İlk önce duşa girdim soğuk su bedenimle buluşunca rahat bir nefes verdim. İyi gelmişti duş almak.

Yirmi dakika sonra duştan çıktım. Hava zaten kararmaya başlamıştı biz hazırlanana kadar da çoktan kararmış olurdu.

Üstüme mini derin yırtmaçlı bordo bir elbise giydim, ayakkabı olarak siyah topuklu tercih ettim.

Saç olarak, saçlarıma maşa yapıp dağınık topuz yaptım ve koyu tonlarda da makyaj yaptım.

Hazırdım. Kızlara baktığımda da hepsi fazlasıyla iddialı giyinmişti.

Alev, diz kapağının üstünde, mini siyah bir elbise giymişti ve saçlarını dalgalandırıp açık bırakmıştı. Fazlasıyla güzeldi onu ilk defa böyle görüyordum.

Ayşegül, lacivert derin yırtmaçlı uzun bir elbise giymişti, saç olaraksa oda maşa yapmıştı.

Son olarak Mehir, korseli beyaz Dar mini bir elbise giyip saçlarını wax ile sabitleyip sıkı bir at kuyruğu yapmıştı.

Aramızda tek uzun elbise giyenimiz Ayşegül'dü. Çokta güzel olmuştu.

Hazırlandıktan sonra hep beraber odadan çıktık diğerleri zaten hazırlanmış bizi bekliyorlardı.

İçeriye geçtiğimizde hepsi bizi fark etti Alp'in gözleri uzun bir süre üzerimde oyalandı, aynı zamanda Ali'nin gözleri de.

Tahir hepimiz için ıslık çalmaya başladı ama onun da gözleri Ayşegül'ün üzerinde oyalanıyordu.

Ozan'dan bahsetmiyorum zaten. Mehir'den gözlerini alamıyordu. Mehir çok sık mini elbise giyen bir insan da değildi böyle kalması normal.

Biraz da biz onları incelerken Asaf ile Alev birbirlerine bakıyor ve göz temaslarını asla kesmiyorlardı. Dikkatimi çekmişti.

Ali ile Alp aynı anda;

"Çok güzel olmuşsun yıldız çiçeği,"

"Çok güzel olmuşsun Dalya." Dediler.

Çok beklemeden bu durum Alp'in canını sıktığı için Ali'ye döndü. Ters ters Ali'ye bakarken Ali'de aynısını yapmaya başladı.

Anlamıyorum. Alp o gece vurulduğum da beni sevdigini söyledi daha sonra ise asla yüzüme bakmadı. Ama yeri gelince de beyefendinin beni kıskanası tutuyordu.Çıldırmalık bir durum!

Alp bu şekilde yüzüme bakmadığı için bende onun inadına gidecektim, bakalım nasıl kuduruyordu.

"Sende hiç fena olmamışsın." diyerek Ali'ye göz kırptım. Bu davranışım ise Alp'i bozgunu uğrattı. Kudursun.

Daha fazla beklemek istemediğim için Ali'nin koluna girip, "E hadi gitmiyor muyuz?" Diye sordum.

Mehir Alp'i sevdiğimi bildiği için bu şekilde davranmama anlam veremiyordu. Gözleri sorgulayıcı bakıyordu.

Eve geçtiğimizde kızlara anlatacaktım. Daha sonra Miraç'ı yakalayacaktık. Aynı zaman da asıl mesleğimi kaybetmemek için daha fazla erteleyemezdim.

Biz dördümüz hariç, Ozan'ın lise arkadaşlarının mesleklerini bilmiyordum.

Bizde asıl işimizi topluca fazlasıyla boşladığımız için büyük bir ihtimalle Miraç'tan bilgi aldıktan sonra ara verecektik.

Arabalarla yola çıktığımız da iki arabayla gidiyorduk.

Biri Mehir ve benim ortak arabam olan BMW diğeri ise Alp'in canavarı Ranger Rover.

Bizim araba da sürücü koltuğunda Tahir vardı. Ön koltukta da Ayşegül arkada Alp, Ali ve ben vardık.

Bilerek Alp ile arama mesafe koyup Ali'ye daha yakın oturdum. Belli etmemeye çalışsa da deli oluyordu.

Yüzüme bakmasını bilseydi o zaman şerefsiz.

Bir süre sonra gösterişli bir mekâna geldik. Ozan önceden adımıza masa ayırtmış ki adımızı söyleyince hepimizi bir masaya yönlendirdiler.

Yerlerimize geçince yine Alp ve Ali'nin arasındaydım. Garsona sert içkiler söylemiştik çoktan.

Yan tarafımız da sahne gibi bir yer vardı ve sarhoş olmuş insanlar kendilerinden koparak delicesine müzik eşliğinde dans ediyordu.

Hiç beklemeden içkiyi bardağa koyma zahmetine de girmeden kafama diktim. Bardağa koymayı sevmiyordum, kafama dikmek daha cazip geliyordu.

Bu şekilde iki üç şişe bitirdim. Sarhoş olmayı başarmıştım. Benle aynı durumda olan Tahir, Asaf ve Ayşegül vardı. Diğerleri çok içmemişti.

Alp'e kızgın ve kırgın olduğum için Ali'ye dönerek, "Dans edelim mi?" Diye sordum. Hiç beklemeden "Neden olmasın." Dedi çapkınca.

Ayağa kalkıp Ali'yi de elinden tutarak kaldırdım. Sahne gibi yere geçtik daha sonra Asaf ve Alev'in de dans etmek için kalktığını gördüm.

Alev'in yüzünde bıkmış bir ifade vardı Asaf ise sarhoş olduğu için ne yaptığını bilmiyordu bile. Eminim Asaf sarhoş olmasa dans etmeye bile üşenirdi.

Müziğe o kadar çok kendimi kaptırmıştım ki Ali'nin ellerini belime koyduğunu bile fark etmemiştim.

Bende çok beklemeden ellerimi Ali'nin omuzlarına yerleştirdim. Bir süre daha dans ettik. Asaf da hâlâ Alev'i dans ettiriyordu.

Ali, "Çok güzelsin Dalya, anlatamadığım bir güzelliğin var." Dedi. Umarım Alp şuan bize bakıyordur.

"Bende senle aynı düşüncelerdeyim. Fazla yakışıklısın." Diyip hıçkırdım.

Bu halime tebessüm etti. Ali'nin yavaş yavaş üzerime doğru eğildiğini fark ettim.

Dudaklarınızın arasında milim mesafe kalmışken birden birşey oldu. Ali'nin suratına bir yumruk indi.

Yumruğu kimin attığına bakacaktım ki dudaklarımın üstüne kapanan Alp'in dudakları yüzünden kafamı çeviremedim.

Alp'in bu ani hareketiyle kas katı kesilmişken Alp karşılık vermem için dudaklarımı ısırınca bende öpücüğüne karşılık verdim.

Sanki uzun süredir nefes almıyordum da şimdi nefes almaya başlamışım gibi hissediyordum.

Nefes almadan yaşayabilirken artık bu öpücükten sonra sanki yaşayamayacaktım.

Tenim sıcaktan kavrulurken bir elim Alp'in saçlarına daldı diğer elimi ise omzuna yerleştirdim.

Alp'in elleri de belimin iki yanında yerini almıştı.

Uzun bir süre soluksuz öpüştükten sonra nefes almak için ayrıldığımız da neredeyse vücudumda ki tüm kan yanaklarıma toplanmıştı.

Alnını alnıma yasladı uzun bir süre böyle kaldı. Daha sonea vakit kaybetmeden beni bacaklarımdan kavrayarak sırtına attı ve mekânın arkasına götürdü.

 

 

Ay merabaa bu bölümü yazarken sakasiz utandimm

Nasill buldunuz bolumuu?

Alptenn böyle ani hareketlerr falaann he nasill?

Ay yazarken benimde vücudumdaki kan yanaklarıma toplandı simdii

Bölümü uzun yapmaya çalıştım sık bölüm de atamadimm kusuraa bakmauinn

Hadi çok konuşmiyimm

Bir dahakii bolumdee baybaayyy🤍

Bölüm : 13.04.2025 20:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...