

Kanın Gölgesinde Aşk
Heyecanla Ardıl’ın elindeki yüzüğü parmağıma geçirdiğim an, bir ses yankılandı arkamdan.
O an olduğum yere çakıldım.
O ses… abimindi.
Ve o sesle birlikte, her şey bir anda dağıldı.
Çünkü abimin bizi görmesi, bu hikâyenin kırıldığı andı.
“Senin ne işin var bu soysuzla, Nare?! Ne demek evlenmek?
Ne çabuk unuttun abinin kanını yere döktükleri günü?!
Ne çabuk unuttun içimizde açtıkları yarayı?!
Sen nasıl düşmanımıza ‘sevdiğim’ dersin?!”
Hayır…
Ardıl soysuz değildi.
O, yaşanan hiçbir şeyin sorumlusu değildi.
Ama biz… doğduğumuz toprağın kaderiyle mühürlenmiştik.
İki düşman aşiretin, birbirine yasak aşkıyla yanmaya mahkûm çocuklarıydık.
Abim beni kolumdan çekip götürmeye çalışırken, Ardıl elimi bırakmadı.
Bu sahne, başkaları için sıradan olabilirdi…
Ama bizim için bir direnişti.
Bir aşka, geçmişe ve belki de geleceğe tutunmaktı bu…
“Bir daha değil Nare’nin etrafında olmak…
Adını bile anmayacaksın, Ardıl Şanlı!
Senin gibi soyu bozuk birine verecek kız yok!”
O ise… hiçbir şey demedi.
Sustu.
Çünkü bir kelime daha etse, canımın daha çok yanacağını biliyordu.
Ve Ardıl bunu istemedi.
O gece Azad, her şeyi babama anlattı.
Ve Berzan Ağa deliye döndü.
Çünkü ben onun gözbebeğiydim.
Ama ona göre, güneşi en karanlıkla lekelemiştim.
“Derhal bana Nare’yi çağırın! EVİN!”
Korku ve çaresizlikle babamın karşısına çıktım.
Gözlerinde yabancı biri gibi bakıyordu bana.
“Sen nasıl ailene ihanet edersin, Nare?!
Nasıl başımı öne eğersin?!
Düşmanımıza nasıl gönül verirsin?!
Sen benim en kıymetlimdin… Bu mu karşılığı?!”
Derin bir nefes aldım.
Gözlerine bakarak söyledim:
“Saygısızlık etmek istemem baba…
Ama ben sadece sevdim.
Ardıl’ı seviyorum.
Ve onun bir suçu yok.
Ne olursa olsun… ondan vazgeçmeyeceğim.
Vereceğin hükme razıyım.”
O an yüreğime saplanan o cümle geldi:
“Haşmet Ağa’nın oğlu Baver’le evleneceksin.
Bir haftaya kadar bu kara lekeyi temizleyeceksin!”
“Evlenemem baba!
Canımı al ama bunu yapma…
Ben Ardıl’dan başkasına varamam!”
📜 6 Yıl Önce…
Bu topraklarda başka bir aşkın da hikâyesi yazılıyordu o zamanlar.
Hazar Boran… ve Rojda Şanlı.
Onlar da birbirini severdi.
Ama aşklarını nefretten saklamak kolay değildi.
Gizli buluşmalar, kaçamak sözler, dokunmaya hasret günler…
Ve bir gün… Rojda hamile kaldı.
“Baba olacaksın, Hazar…
İçimde senden bir can büyüyor.”
“Dünyalar benim oldu, Rojda’m…
Oğlumuz olacak!”
Ancak bu sevinç, toprakla karışan kanla gölgelenmişti.
Rojda’nın halinden şüphelenen babası, Şahin Ağa, peşine adam taktı.
Ve gerçekler Malabadi Köprüsü’nde açığa çıktı.
⚔️ Malabadi Köprüsü
Şahin Ağa, kızının Hazar’dan hamile olduğunu öğrenince deliye döndü.
O gün Malabadi’de iki aşiret karşı karşıya geldi.
Sadece Rojda ve Hazar değil…
Ardıl ve Nare de oradaydı.
İki aşiret arasındaki savaşı durdurmak için berdel kararı alınmıştı:
Hazar Rojda’yla, Ardıl da Nare’yle evlenecekti.
Ama kader, kimsenin planladığı gibi yazmazdı.
İşte o gün, Nare ve Ardıl birbirlerini ilk kez orada gördü.
Henüz kelimeler dökülmeden… aşk gözlerinden aktı.
Ama o aşk, doğmadan öldü.
Çünkü kimse beklemiyordu…
Şahin Ağa, gözünü bile kırpmadan Hazar’ı kalbinden vurdu.
Hazar, hastaneye bile ulaşamadan can verdi.
Ve o gün… berdel bozuldu.
Ardıl ile Nare’nin evliliği hayal oldu.
🕯️ Rojda’nın Sessiz Yas’ı
Rojda, Hazar’ın yasını içine gömdü.
Ve onun son emanetiyle yaşamaya çalıştı.
Karnı aylar geçtikçe belirginleşti.
Kimseye bir şey söylemedi.
Doğumu bekledi… sessizce.
Ve olaydan 6 ay sonra…
Kader, bir kez daha can aldı.
Doğum sırasında Rojda hayatını kaybetti.
Geride, dünyaya gözlerini açar açmaz annesiz kalan bir bebek bıraktı.
Şanlı Aşireti’ne, bebeğin de öldüğü söylendi.
Ama gerçek… bambaşkaydı.
Çocuk yaşıyordu.
Ve o çocuk…
Bir gün, iki aşiretin kaderini değiştirecekti.
Geçmişte saklanan sır, geleceğin kaderini yazacaktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |