Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir demişti John Lennon. İlk başta Defne'nin yaralanması, zar zor yetiştirdiğim hastanede aldığım kahredici son haber.. Baba mı olacaktım? Bir ay önce beraber olduğum, göğsümde huzur bulan kadından bir bebeğim mi olacaktı? Defne'nin amcasına bakarken gözlerimin dolduğunun farkında değildim. Yüzümü buruşturup etrafa baktım. Göğsüme derin bir ağrı girmişti. Öncesinde olsa sebebini anlayamıyorum derdim ama bu ağrının sebebinin bebeğim olduğunu biliyordum. Duvara tutunurken hastanenin duvarına yaslanmış üniformasıyla haber bekleyen Kuzey komutanla göz göze geldiğimde yutkundum.
"Doğruyu mu söylüyorsunuz? Defne hamile miydi?" Elimi göğsüme bastırırken Kuzey komutan uzakta gözlerini benim üstümde tutuyordu. "Defne’nin kanamasının asıl başlangıcı bebeğin düşmesi olmuş. İlk başta anlayamadım ama sonradan fark ettik. Kerem bunu Deniz'e söyleyeceğim ama Defne'ye sen söylemelisin diye düşündüm." Amcasına hak veriyorum. Defne’ye benim söylemem gerekiyordu. İkimizin bebeğiydi. Nasıl söyleyeceğimi bilemesem de ona bunu ben söylemeliydim. "Haklısınız efendim. Ben... Söyleyeceğim."2
Amcası gittikten sonra boş banka oturdum. Bir tek Defne'yi kaybettiğimi sanıyordum ama aslında ikisini birden kaybetme tehlikesi yaşamış, hatta birini kaybetmiştim. Üniformamın cebinden çok nadir içtiğim sigaramı çıkarıp yaktım. "Sigara hala kalkmadığına göre sıkıntın geçmemiş." Barut yanıma oturduğunda onu Kuzey komutanın gönderdiğini tahmin ettim. Çünkü o da onca olaya rağmen ilgiyle beni izliyordu. Yukarıda yatan kızı için endişeliydi. "Ölmek istedim Barut. İlk Defne'yi öyle gördüğümde ölmek istedim. Şimdi de şu an ölmek istiyorum."
"Hayırdır Kurt, ne oldu?" Barut’a buruk bir bakışla başımı çevirdim. "Baba olacakmışım. Eğer o Miro piçi olmasaydı belki de Defne bu haberi bana.." Devamını getiremedim. Ne diyebilirdim ki? Eğer bu olay olmasa büyük ihtimalle benden sakladığı zarfta yazan bilgiyi bana sunacaktı. Barut cebinden çıkardığı bir zarfı bana uzattığında elindeki zarfı alıp açtım. Defne’nin kan testi sonuçlarıydı. “Aracını kontrole gittiğimizde buldum. Kimse görmeden cebime atmıştım.” Barut bana açıklamasını yaparken benim gözüm kağıtta dolanıyordu. Hamileydi, zarfın ağzı yırtılarak açılmıştı. “Büyük ihtimalle lojmandan çıkarken bakmaya karar vermişti. Çantasında değildi, yerde buldum.”
Sakin kalmaya çalışıyordum. Şu anda dirayetli durmam gerekiyordu. Sakince ayaklanıp zarfı sıkı sıkı tuttum, sigaramı bitirmeden çöpe attım. İçeri girip Defne'nin odasının önüne döndüm. Yanıma gelen Defne'nin kardeşi ve yeğenine baktım. "Defne iyi olacak hissediyorum."
"Kardeşiniz hep başa bela mıydı?" dediğim cümleyle gülen kardeşine baktım. Kucağındaki bebek bana bakmaya başladığında bende ona baktım. Eğer o adamlar olmasaydı ne Defne'm yaralanacaktı ne de bebeğim. Belki aylar sonra bebeğimizle etrafta bıcır bıcır dolaşırdı. "Efe ile tanıştınız mı? Efe, Defne'nin ikinci yeğeni."
"Ben bir kız yeğeni var diye biliyordum." Adını hatırlamıyor olabilirdim belki ama Defne kız yeğenine resmen bayılıyordu. Kucağındaki bebek kıpır kıpır duruyordu. "Efe, Asya'nın kardeşi. Almak ister misin?" Kardeşi kucağıma Efe’yi verdi. Ufaklık kucağıma geldiği gibi annesine bakmış gülmüştü. Buruk bir gülümsemeyle kucağımdaki ufaklığı Defne'ye doğru çevirdim. "Defne bana seni anlattı. Hatta ilk bana söyleme cesaretinde bulundu. Çanakkale’ye geldiğinde seninle aranızda bir şey olduğu yüzünden okunuyordu. Ben o kadar kötü zamanlar geçirdiğimizi hatırlıyorum ki... Ona iyi geldin, teşekkür ederim bunun için. Defne hep yaramazdı, Defin ile kavgalara girer o kavgaları almadan çıkmazlardı. Bizim ailelerimiz, bizi her konuda iyi eğitmeye çalıştılar. Dövüş sporlarında harikalardır. Hep beraber büyüdük. Aslında huzurlu bir aileydik. Ta ki bir hata yapıp kuzenlerimize aşık olana kadar." Durgunlaştı. Belli ki hepsinin en büyük pişmanlığı buydu. Üç kız kardeş kendi canlarını yakacak seçenekleri tercih etmişlerdi. Ne olursa olsun anlattığı küçük Defne’yi görmek isterdim.
"Ayaz, dayımızın oğlu. Çok iğrenç bir dönemdi. Hepsi gittikten birkaç ay sonra karnı burnunda hamileydim. İlk Ayaz'lar gelmişti. Ayaz kolunda bir kızla geldi. Defne'nin bütün hayatı başına yıkılmıştı o gün." Efe annesine gitmek istediğinde onu annesine teslim ettim. Kucağımda ağlamasını kaldıramazdım. Deniz hanım yanımıza geldiğinde bana öyle bir bakıyordu ki... Olan her şeyi bildiğini anlamıştım.
"Çok özür dilerim. Koruyamadım onları." Denef'de bize şaşkın şaşkın bakıyordu. O da bu duyduklarına şaşırmıştı. “Hamileydi yani..” Annesi kardeşine bakıp kaşlarını çattı. “Sen biliyor muydun Denef? Biliyordun ve bana söylemedin mi?” Denef kucağındaki Efe’yle beraber bankta oturuyordu. Oğlunun üstünü düzeltirken annesine bakarak konuşmaya devam etti. “Anne kendisi söyleyecektir diye düşündüm. Hem cesaretli değildi. Korkuları vardı.” Denef’e baktım. Defne’nin korktuğunu söylemesini beklemiyordum. Denef’in bakışları bana döndü. “Anne olmaktan korkuyordu büyük ihtimalle.. Birde sen asker olunca annemin yerine koymuş olabilir kendini..”
Günler geceleri kovaladığında kaç gündür Defne'nin uyanmasını beklediğimizi hatırlamıyordum. Üç gün mü olmuştu? Yoksa bir hafta mı? Güney amcadan izin alıp Defne'nin yanına girdim. Saçlarım iyice uzamıştı. Defne'nin sevdiği gibi kıvırcık halindeydi. Yanına yaklaşıp hemen dibinde dizlerimin üstüne çöktüm. Elini tutup öptüm.
"Defne'm güzel sevgilim, uyan artık bebeğim." Saçlarında parmaklarımı gezdirmeye başladım. İster istemez ağlıyordum. Soluk yüzü biraz biraz kendine gelmişti. Uyanır uyanmaz ona bolca yemek yedirmeliyim. Çok zayıflamış benim meleğim. "Sana söylemem gereken şeyler var ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum güzelim. Senden özür dilemem gereken çok önemli bir şey var." Karnındaki yaraya gözüm takıldığında sadece 1 hafta önce orada bebeğimin olduğu düşüncesi beni mahvediyordu. Bandajı hala orada duruyordu. Elini okşayıp öptüm. "Annenler burada. Herkes seni bekliyor. Bak Efe de geldi. Diğerleri de evde bekliyormuş." Yoğun bakımın kapısının açıldığını duyduğumda omzumun üzerinden kapıya baktım.
"Kerem, artık çıkman lazım." Güney amcayı onaylayıp ayağa kalktım. Son kez yaklaşıp saçlarından öpüp odadan çıktım.
🩺
"Senin burada olmaman lazım kızım. Geri dönmelisin. Defin iyi mi?"
"Defin iyi daha da iyi olacak. Kaç yıl oldu sen gideli ardından Murat... Çok zorlandı ama toparlandı."
"O çocuğu benimle tanıştırmayacak mısın Defne?"
"Tanıştıracağım baba ama onu buraya getiremem ki."
"Güzel kızım..." deyip saçlarımı okşadı babam. "Onu buraya getirme zaten Defne. Ne sen gel ne de o gelsin. Onu Çanakkale’ye getir."
"Bunun için geri dönmelisin kızım. Annene dön."
Babamın başımı öptüğünü hissettiğimde gözlerim kapanmıştı.
Boğuluyorum... Sanki sonsuz okyanusa atılmış uzun süredir buradan kurtulmaya çalışıyordum. Vücudum artık uyuşmuş gibiydi. Hareket edemiyordum. Kerem nerede? Kerem'i görmem lazım. Babam? Babam onu yanına götürmemi istemişti. Yanına... Çanakkale’ye...
Kusma isteğim tekrardan baş gösterirken kusmamak için direniyordum. Gözlerimi aralamaya çalışıp, kımıldandım. Dışarıdan gelen seslere odaklanmayı denedim. "Kımıldanıyor. Defne'm buradayız kızım. Hadi arala gözlerini." Annemin sesi... Çanakkale’ye mi geldim? Ne ara? Noldu bana?
"Nehir çekilin de kontrol edeyim." Güney amcamın sesini duyuyorum. Harbiden Çanakkale’ye gelmiş olamam değil mi? Ama en son nerede olduğumu hatırlamıyorum ki... Yavaşça araladığım gözlerim ışıktan dolayı geri kapanmıştı. Işık biraz kısıldığında gözlerimi yavaşça araladım. "Günaydın prenses, evet herkes açılsın." Başımda dikilen Güney amcama bakıyordum. Amcam nefes almamı engelleyen şey her neyse onu çıkarmıştı. Anlık gelen dolu dolu nefes alma isteğimi bastıramadım. Nefesimi kontrol altına almakta zorlansam da amcam bana yardımcı olmuştu. “Evet yavaş yavaş al Defne. Sakin ol, iyisin artık.” Neredeyim ben? Ne ara Çanakkale’ye getirdiler beni?
"Defne tamam sakin ol. Yavaşça nefes al."
Zihnim yaşadıklarımı hafif hafif gözümün önüne getirdiğinde hatırladıklarımla gözlerim dolmuştu. En son... dağdaydım? Beni o şerefsizler kaçırmıştı. İşkence, eziyet, dayak. Nasıl olur da hastanede uyanabilirdim? Etrafıma baktığımda önce amcamı diğer yanımda ise annemi görmüştüm. Amcam tek tek bütün kontrollerimi yapıp geri çekildi. Defin ve Denef de amcamın çekildiği yana sokuldular. Bütün nefesimi toplayıp zar zor konuştum. "K-kerem..."
"Hah dakika bir gol bir. Yeni uyandın bizim halimizi bir sorar insan, hemen gelmiş sevgilisini soruyor." dediğiyle Defin'e gülümsedim. Dikişlerim sızladığında bende acıyla yüzümü buruşturdum. "Açılın prens teyzesini görsün." diyerek kardeşlerimin arasından bana yaklaşan Nehir teyzemi ve Efe'yi gördüm. Efe bana gülerken bende ona tebessüm ettim. Normal odaya alındığımda bile etrafta Kerem'i arıyordum. Diğer odada amcam tekrardan beni dinlenmem için ilaçla uyutmuştu.
Gece yarısı uyandığımda ışıklar yine kısıktı. Ben rahatsız olmayayım diye kim kısık tutuyorsa ona ayrıca teşekkür etmem lazımdı. “Anne hadi gel biz kafeteryaya gidelim. Bir şeyler ye, hiçbir şey yemedin." Diyerek sesi geliyordu Defin’in onu odadan çıkardı Defin. Gözlerimi tam açmamıştım elimi tutan kişiyle gözlerimi tekrardan açmaya çalıştım. "Ben çok özür dilerim güzelim." Duyduğum tek bir ses bile kalbimi deli gibi attırmayı başarmıştı. Cihazdan gelen kalp atışı sesi yükselmişti. Gözlerimi araladığımda gözleri büyük ihtimalle uykusuzluktan şişmiş, kızarmıştı.
"K-kerem..." Kerem hemen dibimdeki sandalyede oturuyordu. Elimi sıkıca tuttu ve bırakmadan sessizce okşuyordu. "Buradayım bebeğim. Uyandığın ilk andan itibaren yanından hiç ayrılmadım." Onu görmemiştim. Uyandığımda onu yanımda görememiştim. Halbuki görmek isterdim. Buruk bir bakışla ona bakmaya devam ettim. "N-niye yaklaşmadın?" Gülümsedi. "Annenler seni uzun zamandır görmemişti bebeğim. Ne yapsaydım?" Elimi öperken diğer elini saçlarımda dolaştırıyordu. Bana babamı hatırlatan hareketleri beni istemsiz gülümsetmişti.
"Defne'm ağrın var mı?" Başımı sağa sola sallayıp onun gözlerine odaklandım. Gözlerinde tuhaf bir hüzün vardı. Nedenini sormak istesem de şu an bana söylemeyecekti. Bundan emindim. Yine de soruyu sormaktan geri kalmadım. "Kerem... Ne oldu?" Sorum ile gerilmişti. Gerildiğini bana yaklaştığı yerden geri çekildiğinde emin olmuştum. Sessizce ona bakıp elimi yanağına götürdüm. "Hiçbir şey." Yanağını okşayan avcumu öpmüştü. Gözleri dolmuştu.
"Başka bir şey var ama söylemiyorsun." Kerem buruk bir şekilde bana bakıyordu. Diğer eli yumruk şekildeydi. Kendini kasıyordu. Bana bakıp saçlarımı okşadı. "Canının yakmalarına sebep oldum. Sen zarar gördün b-be..." deyip kendini susturdu. Ne diyecekti bilmiyorum ama kesin söyleyecekti. "Kerem... Yanıma gelsene?" Anında başını sağa sola salladı. "Olmaz dikişlerin zarar görür. Ayrıca bak poyraz timi sana çiçek gönderdi. Notları da var da herifler dalga geçer gibi yazdıkları için okumayalım." Kerem çiçekleri ve notu hafiften sallayarak bana gösterdi. Güldüğümde başımdan öperken kulağıma doğru fısıldarken beni tekrardan uyutmaya başladı.
Herkes başımda mırın kırın edip konuşuyordu. Beni uyandırıp gözlerimi açtığım anda niye uyandın annem nidalarını duyacaktım. En net duyduğum ses Efe’nin sesiydi. Büyük ihtimalle elini ağzına sokmuş bağırıyordu. "Defne'ye nasıl söyleyeceksin?" Annemin sesindeki tedirginliği net bir şekilde duyuyordum. Bana neyi söyleyeceklerdi? Bu kadar gerilecek ne olmuştu merak ediyorum. "Bilmiyorum Deniz hanım uyansın konuşacağım."
"Çok üzülecek. Kendimden biliyorum. Bir günde iki acı yaşamıştım." diyerek araya girdi Defin. Neyi söyleyecekler bilmiyorum? Tek bir şey de anlamadım. Tamam kendimi kandırıyorum belki de. Defin konuştuğu anda kafamda bir şeyler oturmuştu. Bir günde iki acı.. Kerem’de herhangi bir hasar yoktu.. Gözlerimi araladığımda önce Kerem'le kesişti gözlerim. Mavi gözleri bana değdiğinde gülümsedim. Kıvırcık saçlarını oynamak istiyorum. Çok yakışıklı görünüyordu. Sivil hali tekrar beni kendine aşık etmişti. Benim uyanmam ile oda tekrardan tuhaf bir sessizliğe büründü. Sanki cenaze varmış gibiydi. Öyle bir sessizlik..
Bende olan bakışları odadakilere döndüğünde mırıldanarak konuştu. "Ee bizi biraz yalnız bırakabilir misiniz? Biraz konuşsak?"
"Tabii oğlum." diyerek bana bakan anneme gülümsedim. Uyuduğum dönemde belli ki gayet iyi anlaşmışlardı. Odadan herkes yavaş yavaş çıktığında bende Kerem'e yanımı gösterip yatmasını işaret etim.
İlk başta istemese de diyeceği şeyi düşünmüş olacaktı ki dikkatli bir şekilde yanıma yattı. Hafiften göğsüne yattığımda dikişlerime dikkat ediyordu. Saçlarımla oynadığını hissettiğim parmaklarına karşılık bende göğsündeki parmaklarımı oynatmaya başladım.
"Defne'm, güzel sevgilim." Kendini cesaretlendirmeye çalıştığını anlamak çok zor olmamıştı. Kerem’i tanımasam ayna karşısında bana söyleme pratiği yaptı bile diyebilirdim. Derin nefes alıp bekledim. "Söyle hadi. Kıvranıp duruyorsun."
"Amcan sen ameliyattan çıktıktan sonra bana bir şey söyledi ama bu söyleyeceğim şeyin seni yıkmasından çok korkuyorum." Çoktan anladım ki.. Denef haklıydı. Çoktan gözlerim sulanmıştı. Onun cesaretini toplamasına yardımcı olmak için sesimin titrememesine özen göstererek dudaklarımı araladım. "Komutan bana dürüst ol."
"Pekala doktorum.” Derin bir nefes aldı. Göğsünün inip kalkışını öylesine izledim. “O piçler sadece senin canını yakmamış doktorum. O piçler bizden bebeğimizi çalmışlar. Hamileymişsin Defne'm. Bir bebeğimiz olacakmış." Kerem'in sesi titriyordu. Başımdan öptüğünü hissettim. Hamile miydim? Eğer beni kaçırmasalardı çantamdaki kan testi sonucuna bakıyordum. Ne olur ne olmaz diye kullandığım ilaçlara rağmen idrar testi bile yapacaktım. Verdiğim kan testinin sonucunu tahmin edebiliyordum. Gözlerim acımaya başladı. Olanları düşünüp çoktan ağlamaya başlamıştım. Kerem öğrenecekti. Eğer ben o ilk tekmeyi yemeseydim kanamam olmayacaktı. Belki de ben evde yapsaydım o testi hemen Kerem'i arayıp söyleyecektim.
"Güzelim çok özür dilerim. Sizi koruyamadım."
"Kerem ben seni suçlayamam. Ben test almıştım, çantamda unuttum.” Kendini daha kötü hissetmesini istemiyorum. Onu ben korumalıydım. Benim karnımdaydı. Ben güvenliğinden sorumluydum. Daha karnımdaki bebeğime sahip çıkamadım ki.. “E-eğer unutmasaydım o testi evde yapacaktım. Hemen seni arardım baba oluyorsun diye.” Kerem’in yutkunduğunu hissetmiştim. Çok zor yutkundu. Serumun takılı olduğu elimle akan gözlerimi sildim. Boşuna siliyorum. Yerine yenisi geliyor zaten..
“Kaçırıldığımda o adamlar bana tekme attı. Bacaklarımda kan görene kadar emin olamadım ama o kanı gördüğüm an inkar etmek istedim. İnanmak istemedim bebeğimize zarar geldiğine. Sen söyleyene kadar inanmamak için direndim."
Kerem’in ağladığını hissedebiliyordum. Belli etmemeye çalışıyordu ama nefes alışı teklemeye başlamıştı. Aile olabilecekken bebeği elinden alınmış iki kişiydik. Aynı babam gibi komutan olan sevgilim ve annem gibi doktor olan ben... Tek fark onların ilk mutluluğu bizken, bizim mutluluğumuz elimizden alınmıştı. Ben koruyamamıştım bebeğimi. Benim suçumdu. Benim hatam, benim dikkatsizliğimin bedelini günahsız bebeğimiz ödedi.1
🩺
Bugün taburcu oluyordum. Amcam taburcu işlemlerimi yaparken Kerem annemle benim yanımdaydı. "Şöyle ki Deniz hanım, Defne'yle konuştum. Yaraları komple iyileşene kadar sizinle olmalı. Benim ne zaman göreve gideceğim belli olmuyor. Defne'yi evde tek bırakamam." Kerem’e baktım. Dün bu konuda kavga etmiştik. Ona hak veriyordum aslında ama ondan uzak kalmak istemiyordum. Annem benim gömlekli pijamamı giydirirken yaralarıma dikkat ediyordu. "Defne kabul ederse tabii ki ben de kızımı götürmek isterim."
Bıkkın bir şekilde onlara göz devirip kalkmaya çalıştım. Kerem benim kalktığımı gördüğü gibi hızlıca yaklaşıp beni tutmuştu. "Tamam başımda vır vır konuştunuz ya. Bak kabul etmeyecektim biliyorsun çok kavga ettik Kerem ama zor durumda kaldı diye kabul ediyorum."
"Her gün arayacağım Defne'm seni, söz veriyorum." Kerem’e bakıp gülümsedim. Aklının bende kalacağını biliyordum. Her gün arayacağını, mümkün olan en kısa sürede yanıma gelmeye çalışacağını biliyordum. Gülerek "Biliyorum. Aklın bende kalacak." dedim. Kerem belimi sıkıca sararken gülümsedi.
"Burada olsan bile aklım sende kalacak ki." Başımdan öptü. Köşedeki tekerlekli sandalyeyi çekip oturmama yardım etmişti. Yaralarıma dikkat ediyorlardı. Bu ilgi bir yerden sonra benim canımı sıkıyordu. Bu kadar ilgiye alışık değildim. "Kerem sen o zaman itekle bakalım kızımı."
Havaalanına geldiğimizde annemler biletleri kontrol ettirirken Kerem gülerek yaklaşıp dudağımdan öptü. Önümde eğilip belime sarıldığında bende onun boynuna sarıldım. Tekrardan benim dudağımdan öptüğünde güldüm. Beni çok özleyeceğini biliyorum ki bende onu özleyeceğim.
"Ee görüşürüz damat bey." Defin sırıtarak yanımıza gelmiş biletleri Kerem'in sırtına vurmuştu. Ona sinirli bakışlarımı yöneltip "Defin!" dedim. Umursamaz bir bakış atıp omuz silkeledi.
"Ay ne var bu çocuk bu bizim damadımız olmayacak mı? Olmayacak mısın damat bey?" Bu kızın bu halleri insanı yoruyordu. Sözde beraber büyümüştük ama hala bazen ne diyeceğimizi kimse kestiremiyordu. Biz bile.
"Valla bir niyetimiz var ama daha bir şey yapamadım." Beni asıl şaşırtan ise Kerem'in bu cevabı olmuştu. Kerem’e şaşkın bakışlarımı yönelttim. Evet evlenme teklifi yapmıştı ama bunda ciddi olduğunu beklemiyordum. Uçağa binerken Kerem'le vedalaştım. Bu biraz zor oldu ama biraz toparlar toparlamaz geri döneceğimi biliyordu. Uçakta benimle doktorum olarak annem ve amcam oldukça fazla ilgilenmişlerdi. Uçakta Efe kucağıma atlar diye düşünerek Defin ve annem benim yanımda oturuyordu. Denef, Nehir teyzem ve amcam ise tam önümüzde oturuyordu. Başımı cama yaslayıp fırsatım varken düşünmeye başladım.
Hastanede geçirdiğim sinir krizleri herkesi oldukça korkutmuştu. Çanakkale’ye döndüğümüz anda bana bir psikolog ayarlayacaklarından eminim. Çantamın içinde hala o zarf vardı. Kerem atmaya çalışsa da ondan gizli almıştım. Nasıl atabilirim ki.. Biricik bebeğim.. Benim aptallığımın bedelini o ödemişti. Acaba cinsiyeti ne olacaktı? Kerem’e kız babası olmak çok yakışırdı. Bütün şansları elinden alınmış gibi hissediyorum. Aldığım sakinleştiriciler beni iyiden iyiye mayıştırdı. Hayal kuramıyorum. Oysa onun nasıl bir baba olacağının hayalini kurma fırsatım olmamıştı. Şu an kurabilirim. Koruyamadığım bebeğimle onun hayalini..
“Defne..?” Defin’in sesini duyduğumda başımı hemen yanımda oturan kardeşime çevirdim. Elini uzatıp elimi tuttuğunda fark etmiştim karnımdaki dikişleri sıkmaya çalıştığımı. Gülümsedim. Yalandan gülümsediğimi biliyordu. Beni en iyi anlayacak kişi oydu. Birde Damla teyzem.. İkisi de benimle aynı acıyı yaşamıştı. Derin bir nefes alıp başımı tekrardan cama çevirdim.
Çanakkale’ye döndüğüm gibi herkesin yoğun ilgisiyle karşılaşmıştım. Havaalanında bıraktıkları arabalarla çiftlik evine gitmek için hareket almıştık. Denef, Efe ve Defin onları almaya gelen Ali’nin arabasındayken ben annem ve Nehir teyzem Güney amcamla gidiyorduk. Çiftlik evi ile havaalanı arasında neredeyse bir saat yol vardı. O arbededen çok sağlam olmasa da her an kapanacak olan telefonumu çıkarıp Kerem’e yolu attım. Anında mesajımı gördüğünde gülümsedim.
Komutan: Evin yolu mu? Baya güzele benziyor.
Ben: Evet şehir içine girmeden eve geçeceğiz. Eve geçtiğimde eski telefonuma takacağım sim kartı. Daha rahat konuşuruz. Sen ne yaptın?
Komutan: *fotoğraf* Bende eve geçtim. Albay dinlenmem için beni eve gönderdi. Bu halde benden bir bok olmazmış. Tamam dikkatli ol.
Kerem’in fotoğrafını açtığımda Kerem yatağından fotoğraf atmıştı. Üstünün çıplak olduğunu gördüğüm gibi başımı annemin omzundan kaldırıp telefonumu gizledim. Gülümseyip yazmaya başladım.
Ben: Kerem üstünü giyin hasta olursun.
Cevap gelmediğinde Kerem’in çoktan uyuduğunu anlamıştım. Yanımdaki annem “Rahat bırak, uyusun. Kaç gündür başında beklemekten taburcu olana kadar yanında durmaktan helak oldu.” demişti. Annemin çoktan Kerem’i oğlu gibi sahiplenmiş bir hali vardı. Bu hali beni gülümsetirken muzur bir gülüşü yüzüme yerleştirip ona döndüm. “Bakıyorum da çoktan sahiplendin damadını.” Göz devirdi. Güney amcam aynadan arkaya bakıp halimize güldüğünde bende gülerek ona baktım. “Kuzey burda olsaydı onunla çok uğraşırdım. Bana diyordu ama kendi de an itibariyle kızlarını kaptırdı.”
Babam... dağda bana inatla yöneltilen Kuzey Mutlu yaşıyor iması kafamı karıştırmıştı. Kendileri vurmuştu babamı, öldüğü tüm basına duyurulmuştu. Neden hala inatla yaşadığını söylüyorlardı bilmiyorum. Araç çiftliğin kapısının önünde durduğunda amcam inmeme yardımcı oldu.
"Gelmiş bak cadı teyzen." diyerek kapının önünde karşıladı beni Bulut. Kucağındaki Yağmur'la bana doğru geldiler. Yağmur büyük gözleri ile bana bakıyordu. Giderek Bulut’a benziyordu bu çocuk. "Özlendik sanırım?" Diyerek yüzüme yerleştirdiğim sahte gülümsemeyle çocuklara baktım. Onlara hasta olduğumu söylemişlerdi büyük ihtimalle, kaçırılıp düşük yaptığımı kimse bilmiyor olmalıydı.
"Toprak, Yağmur ve Asya çok özlemiş. Ben seni sevmem biliyorsun." Bulut klasik haline bürünmüştü. Bizden nefret ediyormuş gibi davranan ama bizi çok seven hali. Yalan söylediği belliydi. Gözleri kızarmıştı. Ona bakmadan kucağındaki yeğenime ellerimi uzattım. "Gözlerin öyle demiyor ama. Uyumamışsın belli." Bulut göz devirdi. Damla teyzem Bulut'u itip kapının önüne geldiğinde koluma girip Bulut’u "Tamam hadi Bulut izin ver geçsin annem." diyerek içeri kovdu.
Damla teyzem bana yardımcı olurken salona geçip oturdum. Ayaz'la bakışlarım kesiştiğinde onun da gözleri kızarmış ve şişmişti. Beni aldatanın o olduğunu bilmesem benim için ağladığını bile düşünebilirdim. Elis'in getirdiği suyu içip arkama yaslandım. "Odanı temizledim. İstediğin gibi rahatça dinlenebilirsin."
"Teşekkür ederim Elis. Damla teyze benim buralarda bir telefonum olacaktı." Cebimden telefonumu çıkarıp sim kartımı içinden aldım. Telefonum mahvolmuştu ekranı kırılmış, arkasında da kırıklar vardı. Eski telefonumu kullanıp bir süre sonra yenisini alabilirdim. "Bunu mu istedin?" Bulut elindeki yeni telefon kutusuyla gelip bana uzattığında ona baktım. "Allahtan beni sevmiyorsun Bulut. Baksana bana yeni telefon bile almışsın." Telefon kutusunu alıp elimde salladım. "İyi ol da seni sevmemeye devam edebileyim." Denef yanıma oturduğunda kutuyu açmaya başladım. Denef benim sim kartı takmaya çalışan beni görüp gülümsedi.
"Kerem'e arabada haber verdik. Yani eve geldiğini biliyor merak etme."
“Biliyorum zar zor da olsa konuşabildim onunla.” Onlara bakmadan sim kartımı çıkarıp yeni telefona taktım. "Kerem kim?" Başımda dikilen dayıma bakıp cevap veremedim. Defin ukala ukala sırıtıp "Müstakbel damadımız." dedi. Uyarı dolu bakışlarla ona döndüm. Dayım bana doğru eğilip sarıldı. "Sevgili mi yaptın kız? Yakışıklı mı?" Yaprak teyzenin ortama uygun kaçmayan sorusu kaçma isteğimi yükseltmişti. Utanan bakışlarımı Yaprak teyzeye çevirdiğim de utançtan yutkundum. "Yaprak teyze... Ben biraz uyuyayım ya. Ağrım da var.” diyerek kalkmaya çalıştım. Defin anında bana yardım etmek için kolumu tuttu.
"Kaç bakalım kaç." Ayaz beni kucağına almak için yaklaştığında Bulut ondan önce davranıp beni kucağına almıştı. Onun bu davranışına karşı gülümseyip kulağına fısıldayarak teşekkür ettim.
Hava günlük güneşlikti. İleride gördüğüm uçurum bana en kötü anılarımdan birini hatırlatıyor. Etrafımda dönüp dikkatlice etrafıma baktım. “Defne..” Duyduğum ses yıllardır duymadığım tek bir kişiye aitti. Tekrardan uçurumun olduğu tarafa döndüğümde Gediz orada duruyordu. Kucağında kundaklanmış bir bebek vardı.
“Gediz..?” Gülümsüyordu. Yıllar bize bir sürü değişiklikler katarken o hep aynı kalmıştı. Gözlerim ister istemez dolarken ona doğru birkaç adım attım. Bacağına sarılan küçük bir erkek çocuğu daha vardı. O gün ister istemez aklıma geldiğinde Gediz’e bakarak fısıldadım. “Uzak dur oradan.. Gediz buraya gel.” Gediz başını sallamıştı. Olduğu yerden bir adım bile kımıldamıyordu. “Yıllar senden çok şey almış gibi, ha Defne?” Gözlerimi silip ona baktım. O mutlu görünüyordu. Kendi dertlerimle onu yoramam değil mi? Onun huzurunu bozmaya hakkım yok.
Gediz kucağındaki bebeğe bakmaya başladı. “Çok güzel, gözlerimi ondan alamıyorum. Babasına çekmiş olmalı.” Başını kaldırıp bana baktı. “Annesine çekse bu kadar güzel olmazdı.” Kucağındaki bebek kimin bebeğiydi bilmiyorum ama sol bacağına sarılı duran bebek Murat’a benziyordu. “Yıllardır görüşmüyorduk. Huzursuz uyuduğunu biliyorum. O yüzden içini ferahlatmaya geldim. O benimle, senin için onun teyzesi olacağım söz veriyorum.” Gediz benim gözlerimden akan yaşları görüyordu. Yüzündeki huzurlu ifade bebeğe de yansımış olacaktı ki bebek huzurla onun kucağında uyuyordu.
Benim gözyaşlarım iyice hızlandığında bebek de huzursuzlanmaya başlamıştı. En son ormanın içinde tiz bir ağlama sesi yankılanmaya başladı. Bebek içli içli ağlıyordu. Onun ağlamasına dayanamayıp kollarımı Gediz’e doğru uzattım. “Gediz çok ağlıyor.. Ver de sakinleştireyim..” Az önce yaklaşabildiğim yere şu an daha uzaktım. Yürüyorum.. Yürüyorum ama Gediz’in yanına yaklaşamıyorum. Bebek ağladıkça bende ağlıyorum. Gediz sessizce benim ona yaklaşma çabamı izliyordu. “İçin rahat olsun. Onu sakinleştireceğim.”
“Gediz.. Onu bana ver. Gediz!” Yattığım yerden irkilerek kalktım. Gözümün önüne gelen saçlarımı geriye itip etrafa baktım. Güneş daha yeni doğuyordu. Kulaklarımdan o bebeğin ağlama sesi gitmiyor. Hemen komodindeki telefonuma uzanıp saati kontrol ettim. Altı buçuk.. Başımı geri yastığa yaslasam da uyuyamam. Sessizce oturur hale geldikten sonra oturduğum yerde dikleştim. Saçlarımı geriye doğru ittim. Resmen kan ter içinde kalmışım. Kalkıp üstümü değiştirdim. Aşağı inip arka bahçenin kapısından dışarı çıktım. Esneme hareketlerimi tamamlayıp koşmaya başladım.
Bir aydır Çanakkale’deydim. İyileşme sürecim yorucu geçti. Uyku düzenim mahvoldu. Bir süre sonra bu psikolojiyi kaldıramadım. Annemlerin hastanesindeki psikoloğun yardımıyla biraz da olsa toparlayabildim. Uzaktan da olsa Kerem'le konuşuyordum. Yaralarım giderek toparlanmıştı. Kerem son bir aydır görevde olduğu için ondan bir haber bekleyerek geçiriyordum günlerimi. Suyun yakınlarında durduğumda ne ara buraya kadar koştum bilmiyorum bile. Kolumdaki kemerden telefonumu alıp saati kontrol ettim. Kamerayı açıp manzaranın fotoğrafını çektim. Fotoğrafı Elbruz’a attım.
Günaydın komutan, bugün biraz erken kalktım. Kabus gördüm.
Buna kabus denir mi onu da bilmiyorum ama ilaçlarımı dün gece almayı unutmuşum.
Şimdi senin için bunu çektim. Koşuya çıktım ve eve geri döneceğim.
Telefonumu tekrardan kolumdaki kemere sabitledim. Geri eve koşmaya başladım. Bahçeye döndüğümde Bulut bahçedeydi. Elindeki kupasıyla bahçeye giren bana baktı. “Günaydın Defne, erkencisin.” Bulut’a bakıp gülümsedim. “Günaydın..” Bulut bana dikkatlice bakıyordu. “Kabus mu gördün?” Anında anlamıştı. Bulut hep anlardı. Yutkundum, dudaklarımı birbirine bastırıp önüme gelen saçımı geriye ittim. “Kabus denmez sanırım.” Söyleyip söylememe konusunda kararsız kaldım. Gediz’den bahsetmek Bulut’un canını sıkar mı emin olamıyorum.
Derin bir nefes alıp “Gediz’i gördüm.” dedim. Bulut duraksadı. Gediz’den bahsedeceğimi hiç düşünmemişti sanırım. “Kucağında bir bebek vardı. İlk başta çok sakindi, yine o uçurumdaydık. Onu çok iyi gördüm ama sonra kucağındaki bebek ağlamaya başladı.” Bebeğin ağlama sesi tekrardan kulaklarımı doldurmaya başladı. Gözlerimi kapattım. Bulut kolumu tuttuğunda gözlerimi açıp baktım. “İlaçlarını aldın mı?” Göz devirdim. Herkesin durup dururken bana ilaçlarımı sormasından sıkıldım. “Defne gir içeri duş al. İyice terin soğuyacak.” Onu onaylayıp içeri girdim. Hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım.
Duştan çıktığımda bornozumu giyip çıktım. Odama geçip giyinmeye başladım. Komodinimi açtığımda ilaçlarımı alıp avcuma topladım. Suyla beraber hepsini yuttum. Odamdan çıkıp aşağı inmeye başladığımda annemlerin konuştuğunu duydum. “Arslan aradı.” Annem merdivenlerin önünden geçip koltukların olduğu tarafa geçti. Merdivene oturup dinlemeye başladım. “Defne’nin ilaçlarını bırakma zamanının geldiğini söyledi.”
“Defne buna hazırlıklı mı peki?” Selim dayımın kısık sesi duyuluyordu. İlaç kutum gerçekten de bugün sabah bitmişti. Arslan abi benim buna hazır olduğumu düşünüyordu sanırım. “Sabah koşuya çıkmıştı. Kabus görmüş yine. Uyku ilacını almış ama diğer ilaçlarını almamış.” Bulut sessizleşti. Asya hemen sağımdaki merdivenlerden inerken durup bana baktı. Aşağı inmekle yanımda durmak arasında kaldığı belliydi. Asya merdivende yanıma oturdu, gülümseyip onu kolumun altına aldım. Asya başını göğsüme yaslarken aşağıyı dinlemeye devam ettim.
“Defne aşağı iner şimdi. Herkes normal davransın.” Selim dayımın uyarısıyla herkes toparlanırken Defin mutfakta şarkıyı açtı. Derin bir nefes alıp Asya’nın kalkmasını bekledim. Asya kalkıp aşağı inerken bende oturduğum yerde derin bir nefes alıp ayaklandım. İyiymişim gibi davranmak için kendimi hazır hissettiğimde aşağı indim. "Günaydın, aç sesi aç." Defin'in kahvaltıyı hazırlarken açtığı şarkının sesini yükseltmesini istedim. Bütün alt katta yankılanan Karadeniz müziği ile gülmeye başladım. Nehir teyzem onun bu haline gülerken zeytinleri kahvaltı sofrasına yerleştirdi. "Aldum bakır kazani da kalaykadum içini. Vurdum tonya yukari da sen de yükle göçüni." Ben şarkıya eşlik ederken Bulut “Vurdum tonya yukari da sen de yükle göçüni!” diyerek bağırdı. Bulut elimi tuttuğunda beraber horon tepmeye başladık. "Defin düzgün doğra salatalığı, mahvettin." Defin bu hafta sonu için izin almıştı. Defin salatalığı gıcıklığına yamuk doğruyordu. Bende onlara yardım ederken bıçağı doğrama tahtasına bıraktım. Cebimden telefonumu çıkarıp Kerem'e her gün yaptığım gibi mesaj attım.
Sevgilim en kısa zamanda Hakkari'ye dönüyorum. Bugün perşembe ve ben pazar gecesine bilet aldım. Pazartesi dönmüş olursan evinde görüşürüz. Sana bir sürpriz planlıyorum.
Telefonumu kapatıp Doruk'a baktım. Her ne kadar bizi aldatmış olsalar da sanki hala bizi seviyormuş gibi davranıyorlar. Doruk gözlerini Defin'e çevirmiş, bakarken bende ona tuhaf tuhaf bakıyordum. "Gözlerini sevgiline çevir Doruk. İlayda kötü hissedebilir." Doruk benim uyarımla duraksayıp Defin’deki bakışlarını çevirdi.
Diğer günlerin aksine tuhaf bir sakinlik vardı evde. Hep beraber kahvaltı yaptık. Sofrayı toplarken evdeki işlere yardım etmeye başladım. Denef evden çalışıyordu. Masayı toparladığımızda Denef bilgisayarını alıp masaya yerleşmişti. Diğer herkes işe gitse de Elis bir süre daha Denef’le evden çalışmaya devam ediyordu. Bugün ise herkes evden geç çıkmaya karar vermiş gibiydiler. "Çok konuşamadık çocuklar falan rahat bırakmadı. Yaraların da iyileşti." Elis’e bakıp gülümsedim. Kendimi daha çok toparlanmış hissediyorum. Kimi kandırıyorum ki ben. Bok gibiydim. Gözlerimin ışıkları elimden alındı. Nefes alıyorum ama ciğerlerime inen hava, nefes alıyormuşum gibi hissetmiyorum. Kalbimdeki ağrı geçmiyordu. İlaçlarla yaşıyordum resmen. Kahvemi bardağa doldurup onlara baktım. "Pazar gecesine bilet aldım. Hakkari'ye geri dönüyorum." Denef başını bilgisayardan kaldırdı ve bana baktı.
"Annemle konuştun mu?" Başımla onayladım. Kahvemi alıp onların yanına oturdum. "Seni bırakmak istemiyoruz aslında. Yani tehlikedesin, kimse net bir şey söylemedi. Ya yine başına bir şey gelirse?" Denef’e hak veriyorum. Sessizce kahvemden bir yudum aldım. Ama unuttukları bir şey vardı. Hayatım oradaydı. Kerem oradaydı, işim oradaydı. Burada biraz daha Kerem olmadan kalırsam bünyeme yansıyacaktı. Yediğim yemeklerin giderek azalacağını biliyordum. "Denef benim hayatım orada. Eskiden Ayaz yüzünden burayı terk ettim düşünürdüm ama şimdi düşündüğümde Kerem benim karşıma çıkmalıymış." Ayaz ondan bahsedilmesinden rahatsız olmuş gibi oturduğu yerde kımıldandı. Göz ucuyla bakıp önüme döndüm.
"Onunla ciddisiniz sanırım?" Dayımın sorusu ile ufak bir tebessüm yüzümde yer almıştı. Tam emin olamasak aramızdakilerin ciddi olduğunu biliyordum. Hafif bir omuz silkip dayıma bakmadan konuştum. "Bilmiyorum sanırım öyleyiz." Elis anında merakla elindeki kupayı tutarken Denef’e doğru eğildi. "Deniz teyzemle Kuzey amca gibiler mi? Yan yana gören sensin Denef."
Denef bana bakıp güldü. "Aynı öyleler.” Gözlerini benden çekmeden konuşmaya devam etti. “Kerem'in boyu kaç? 1.95 net var hatta belki daha uzundur. Heybetli bir tip ama kumral, maviş maviş gözleri vardı valla." diyerek anlatan Denef'le gülümsedim. Düşününce onu ne kadar özlediğimi fark ettim. Resmen burnumda tütüyordu eşek. Sırf o istedi diye ondan uzakta kalıyordum ama o kadar özlemiştim ki bana kalsa ilk ayın sonunda geri dönerdim yanına. Gözlerim kupama odaklanırken istemsiz konuştum. "Hala görevde. Bir türlü haber alamadım. Mevlüt albay da bir şey söylemedi. Aklım Kerem'de." Denef beni sakinleştirmek için sırtımı sıvazlamaya başladı. "Babam gibi düşün Defne. İlla ki gelir. Annem babamı kaç ay beklerdi."
"Haklısın." Akşama kadar onlar işleriyle ilgilenirken bende çocuklarla oynamış bir de yemekleri hazırladım. Kerem'den haber gelmiş mi diye telefonuma baktığımda hiçbir bildirim görmeyince iç çekip telefonumu kenara koydum. “Ben dışarı çıkıyorum. Mihrimah ile dolaşacağım biraz...” Odama çıkıp üstümü değiştirdim. Çizmelerimi giyip aşağı indiğim gibi ahıra ilerledim.
Burada olduğum süre boyunca dikişlerim alındığı andan beri Mihrimah ile gezmeye başladım. Mihrimah ile gezmek de zihnimi toparlamama yardımcı oluyordu. Düşük yapmanın verdiği üzüntüyü ailem ve sevgilim sayesinde atlattım. Ahıra girdiğimde beyaz atın yanına geldim. Atın bulunduğu yerin üstünde Mihrimah yazıyordu. Kapıyı açıp içeri girdiğimde eyeri alıp Mihrimah’ın üstüne yerleştirdim. Ahırdan Mihrimah’ı çıkarıp ayağımı sabitleyip üstüne çıktım. Mihrimah ile dört nala koşmayı ikimizde seviyorduk. Çiftlik evinin sınırlarından çıktığımızda kendi arazimizde koşturmaya başladık. Saçlarım savrulurken aylardır özlediğim bu duygu özgürlüktü. Küçüklüğüm burada geçmişti. Burada doğmuş büyümüştüm. Burada aşık olmuş, burada hayal kırıklığına uğramıştım. Burada ağlamış burada gülmüştüm. Çanakkale Defne demekti. Çanakkale ben demekti.
Kaç saat dolaşmıştım bilmiyorum ama Mihrimah’ı daha fazla yormamak için ahıra geri döndüm. Eyeri atımın üstünden çıkarıp onun bütün bakımlarını yaptım. Çıkmadan önce yanağına bir öpücük bırakıp ahırdan çıktım. Hava kararmıştı, içeri girdiğim gibi annem nerede olduğumu sordu. Ona açıklamayı yapıp ellerimi yıkadım. Mutfağa geçip kardeşlerime yardım etmeye başladım. Telefonumu açıp mesaj var mı diye baktım. Kerem’den tek bir haber dahi yoktu. Onun için endişelenmeye başlamıştım. Sofrayı güzelce hazırlayıp bahçede oyun oynayan çocuklara seslendim. Herkes toplanırken bende sofrada yerimi aldım.
"Defne yemekten sonra yaralarına bir daha bakalım. Gitmeden son bir kontrol iyi olur." Annemi onaylayıp sessizce yemeğime odaklandım. Yemeği tam olarak yemek istemiyorum. “Defne dayım iyi misin?” Bakışlarımı dayıma çevirdiğimde “Tabağını oynuyorsun da...” demişti. Yutkundum. Çatalımı tabağımın kenarına bırakıp dayıma döndüm. Gözlerim dolmuştu. “Kerem’den bir haber alamıyorum. Aklım onda kaldı.” Dayım sessizce Deniz’e baktı. Gözünün önüne annem gelmiş olmalıydı. Haber alamadığım her dakika gözümün önüne dağdan getirildiği hal geliyordu. Sessizce yutkundum. Göğsündeki kurşun izleri hala duruyordu. Şimdi ise ondan haber alamamak beni tedirgin ediyordu. Bebeğimi kaybetmişken şimdi bir de onu kaybetmek istemiyorum.
“Annende böyle olurdu, merak etmekten çatlıyordu. Size bakmaktan vakit geçerdi belki ama aklının Kuzey’de olduğunu biliyorduk.” Dayımın cümlesiyle bakışlarımı anneme çevirdim. Annem gülümsedi. O gülümsemenin içinde ne düşünceler vardı Allah bilir. Sessizce önümdeki tabağıma döndüm. Ağlamamak için konuyu bir an önce değiştirmem gerekiyordu. Bir iki lokma alıp Ayaz’a baktım. “Ee Ayaz ne zaman evleniyor?” Ayaz anında öksürmeye başladı. “Bu hafta sonu nişanlarını yapacağız işte. Ezgi ailesini ayarladı. Hem isteme hem nişan olacak.” Gizem yengem süreci açıklarken düğünü ne zaman yapacaklarını da söylememişti. Gülümseyerek suyumdan bir yudum aldım. “Desenize nişana denk geliyorum. Yarın gidip elbise bakalım bari Denef.” Denef beni onayladı.
Yemek bittikten sonra mutfağı, bulaşıkları toparlayıp odama geçtim. Asya yanıma geldiğinde onu uyutup balkona çıktım. Balkondaki salıncağıma oturup üstümü örttüm. Bulut yanıma gelip oturduğunda verdiği sıcak kahveyi aldım. “İyi olmana sevindim.”
“Siz olmasanız zor olurdu Bulut.” Bulut onu övmeme göz devirdi. “Artık ağlamıyor olmana sevindim. Devam etmen gerekiyordu.” Kahvemden yudum alıp derin bir nefes aldım. Gözlerim ister istemez doldu. “Devam etmek, bazı şeyleri unuttuğum anlamına gelmez. Bu sadece olanları kabul etmek ve yaşamaya devam etmek zorundasın demektir. Beni gerçeklerle incit ama asla yalanlarla rahatlatma.” Bulut kaşlarını kaldırarak arkasına yaslandı. “Fairy Tail’den mi bu?” Güldüm. Dudaklarımı yalayıp onu başımla onayladım. “Hala sinirini benden çıkaracak gibisin.” Güldüm. Yakınımda olsa bütün hıncımı ondan çıkarırdım bu doğru.
Omzuna yattığımda beni sardı. “Tekrardan bebeğin olabilir biliyorsun değil mi? Ayrıca evlen de öyle yap. Kuzey amca yaşıyor olsa sizi öldürürdü.” Kahkaha attım. Bir ton laf yiyeceğimizden emindim. “Beni değil de Kerem’i öldürürdü belki. Ayrıca kendileri de bizi nasıl yaptı?” Bulut da benimle beraber güldü. “Haklısın ama her türlü fırçayı siz yiyeceksiniz.” Bulut beni omzundan ittirip kalkmamı bekledi. “Hadi git de uyu. Dinlenmen gerekiyor.” Gülümseyip kalktım. Odaya girdiğimde örtüyü açıp yatağa sokuldum. Yanımda uyuyan Asya’yı sıkıca sarıp uykuya daldım.
🩺
Havaalanında uçaktan indiğimde etrafta bir araca bakındım. Bana doğru gelen uzun saçlı erkeğe baktım.
"Kerem hoş geldin. Bulut ben, Defne’nin kuzeni." diyerek bana elini uzatan adama bakmaya devam ettim. Bende elimi uzatıp sıktım. Beni nasıl tanıdığını bilmiyordum ama öğrenirim nasıl olsa. Beni alacak kişinin Defin olacağını sanıyordum. Şu an düşündüğüm tek şey Defne’ydi. "Hoş bulduk Bulut. Defne nasıl?" Birkaç günlük geldiğimi sanıyordum ama Albay bana iki hafta kafa tatili vermişti. Bulut soruma cevap vermeden arabasına doğru ilerlemeye başladı. Anahtarla açtığı arabanın bagajına çantamı koydum. Arabanın ön tarafına geçtim.
"Sakin ol asker. Götüreceğim seni sevgiline." Fiziği yeterli derece de spor yaptığını direkt belli ediyordu. Üzerindeki beyaz tişörtten kol kasları belli oluyordu. "Fazlasıyla merak ettim. Sabah bana döneceğini de söyleyince tek dönsün istemedim." Sabah bana attığı mesajı uyandığımda görmüştüm. Kemerimi takıp beklemeye başladım. "Geleceğini bilmiyor değil mi?" Başımı salladım. "Sürpriz yapmak istedim." Bulut arabayı sürerken arka koltuktaki pusetle araba koltuğuna baktım. İki çocuk sahibi olduğunu tahmin ettim. “İki çocuğun mu var?” Bulut başıyla onayladı. “Toprak ve Yağmur. Toprak beş yaşında. Yağmur’sa dört aylık.” Sessizce onayladım.
“Nasıl bir his?” Bulut neyi sorduğumu elbette biliyordu. Sessizliği bunu kanıtlıyordu. Sorumun cevabını vermek istemese de derin bir nefes aldı. “Güzel bir his. Erkek babası olmak sıkıntılı. Durmuyorlar.” Güldü. Buruk bir gülümsemeydi bu. Bahsetmek istemiyordu ama bir yandan da beni kırmıyordu. “Ama kız çocuğu daha doğduğu anda farkını ortaya koyuyor. Toprak anneci bir çocuk.” Sessizce dinliyorum. Zaten dinlemekten başka çarem yoktu. Ana yoldan ara yola saptığımızda elimi çeneme yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım. Ormanlık yolda yaklaşık 20 dakika daha gittiğimizde araç büyük bir arazinin girişinde durdu. Araziye girdikten 5 dakika sonra araç diğer araçların yanında durdu.
"Geldik. Hadi in bakalım asker." Büyük evin ışıkları kapalıydı. Geldiğim saatin geç olduğunu da göz önünde bulundurursak gayet normaldi. Evin büyük bir bahçesi olduğunu tahmin edebiliyordum. "Hepiniz burada mı yaşıyorsunuz?" Bagajdaki çantamı alıp bagajı kapattım. Bulut bir eli cebine yerleştirmiş evin kapısına ilerliyordu. "Bireysel evlerimizde var ama ailecek kaldığımız ana ev burası." Bulut anahtarla kapıyı açıp girdiğinde bende arkasından girdim. Ev sessizliğe gömülüyken aşağıyı aydınlatan iki üç ışık vardı. Defin merdivenden indiğinde ona bakıp başımla selam verdim.
"Hoş geldin damat." Arkamızdan aralanan kapıdan içeri giren adama baktım. Benden kısa kıvırcık saçlı bir adamdı. Belindeki silahı gördüğümde onun bir devlet memuru olduğunu düşünüyorum. "Abi ne yapıyorsunuz bu saatte? Kim bu Bulut?" Bulut beni gösterip "Kerem, bacanağın desem yeridir. Kerem bu da Ali, Denef'in eşi." Ali’yle tanışıyordum zaten. Onu poyraz timinin kuruluş töreninde görmüştüm. Kucağında Denef’in kucağında tanıştığım Efe vardı. Elimle belindeki silahı gösterdim. "Polis yada askersin değil mi? Büyük ihtimalle polis." Ali gülümseyip aynı şekilde eliyle benim belimdeki silahı gösterdi. "Sende askersin." Gülümseyip onayladım.
Defin araya girip ikimizin konuşmasını bölmüştü. "Yarın detaylı tanışırsınız komutan. Defne odasında uyuyor damat. Ali, Asya onun yanında uyuyor. Onu oradan alın da damat da uyuyup dinlensin." Ali onu onaylayıp yukarı çıktığında bende onun peşinden ilerledim. Kapıyı aralayıp benim önden girmem için işaret etmişti. Odaya sessiz adımlarla girdiğimde yatakta uyuyan doktoru gördüm. Yanında yatan kız çocuğunun yeğeni olduğunu biliyordum ama gördüğüm zaman... Kızımız olsaydı böyle mi görünecekti? Görevden geldiğimde bulduğum küçük kızım ve eşim mi olacaktı? Ah doktora anne olmak çok yakışacaktı.
Ali, Asya'yı kucağına alıp çıktığında bende ona yardım etmek için peşinden çıktım. Asya'nın odasına girdiğimizde diğer yatakta yatan küçük kıza baktım. Aynı Asya gibi sarı saçları vardı, tek fark bu güzel kızın saçları lüle lüleydi. Asya'yı yatağına yatırıp odadan çıktık. Ali, Denef'in yanına geçerken bende Defne'nin odasına girdim.
Yavaşça yanına sokulup saçlarından öptüm. Defne minik minik kımıldandığında onun bu hali beni gülümsetmişti. İyice yanına sokulup onu kollarımın arasına aldım. "Kerem..."
Merhaba Çanakkale. Hayal dünyamda Çanakkale normalden farklı bunu söylememe gerek var mı bilmiyorum. Haftaya Cuma görüşürüz. Bölümler hakkında spoiler’lar tiktoka geliyor. Ayrıca bir de instagram hesabımız var. Takip ederseniz o hesapta giderek gelişir. Haftaya görüşmek üzere.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
11.81k Okunma |
725 Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |