29. Bölüm

ELBRUZ 29. Bölüm 🩺

İnci
blackpearln

29. Bölüm

Havaalanından çıktığımızda yürümeye başladık. Barut bizi karşılamaya gelecekti. Direkt Defne’nin elindeki valizi alıp elini sıkıca kavradım. Barut’u gördüğümde onun yanına yaklaştık. Barut gülerek bize sarıldığında bende valizi köşeye bırakıp sarıldım. “Hoş geldiniz. Yenge hanım nasılsınız?” Defne uykuluydu, bütün gece ailesiyle oturmuş ve sohbet etmişti. Uçakta ise uyumuştu. “Hoş bulduk, hoş bulduk.” Giydiği siyah eşofmanı üstündeki benim tişörtümle aşırı derecede benim gibi görünüyordu. Defne olması gerektiği gibi benim gibi görünüyor, benim gibi kokuyordu. “Yengenin neyi var?” Barut’un sorusuna güldüm. Defne’nin binmesi için aracın kapısını açtım. Defne anında arabaya binip oturdu. Bagajı açıp valizleri oraya yerleştirdim. “Uykusu var. Tüm gece uyumadı.” Bagajın kapısını kapatırken Barut sessizce yaklaşıp fısıldadı. “İyisiniz değil mi?” İyi olduğumuzu başımla onayladım. “Sonra konuşuruz.” dedikten sonra bende ön tarafa geçip oturdum.

“Yengeyi evine bırakıyoruz değil mi?” Kemerimi takarken başımla onayladım. “Evet.” Barut sürmeye başladığında yola odaklandım. “Durumlar ne?” Barut gözlerini yoldan ayırmadan ben yokken olan biten her şeyi özet geçmeye başladı. “İdare eder. Poyraz Hakan’ın evlilik hazırlıklarıyla uğraşıyor. Bizde yeni döndük görevden. Yakında bekarlığa veda tarzı eğlence yapacaklarmış. Senin bekarlığa vedayı da aradan çıkarırız.” deyip güldü. Barut’a gülüp önüme döndüm. Yolda araçlar sıra oluşturduğunda dikkat etmek için oturduğum yerde dikleştim. “Teröristler kesiyor mu yine yolları?” Barut başını sağa sola salladığında kaza mı var diye düşünmeden edemedim. “Sollasana belki kaza olmuştur.” Barut sollayıp araçları geçmeye başladığında yolun neden kapandığı ortaya çıkmıştı. Defne’yi uyandırmak için dürttüğümde irkilerek uyandı. “Defne kaza olmuş.” İlk başta neler olduğunu anlayamasa da Barut aracı kenara çektiğinde Defne biraz kendine gelmişti.. Defne hemen araçtan inip kaza yapan aracın yanına ilerledi. Bende peşinden ilerledim.

“Beyefendi. Beyefendi beni duyuyor musunuz?” Defne adamın yanaklarına minik minik tokat atıyordu. Bana dönüp ambulansı aramamı söyledi. Telefonumu çıkarıp ambulansı aradım ve Defne’nin konuşabilmesi için hoparlöre alıp yakınına uzattım. “Alo? Doktor Defne Mutlu, Şemdinli devlet hastanesinde doktorum ben. Şemdinli, Yüksekova arasında trafik kazası. Araçta evli çift var. Adamın bilinci kapalı 27- 30 yaş arasında, kadın hamile büyük ihtimalle sekiz aylık. Kadının bilinci yerinde ama başında ve bacaklarında kanama var. Acil ambulans istiyorum.” Telefonu kapattığımda Defne kadının tarafına geçti. “Kadının suyu gelmiş. Altan adamın boynunu sabit tut, kımıldamasın.”

Ben ise Defne’ye yardım ediyordum. Adamın bacakları arabaya sıkışmıştı ama kadının tarafı daha rahattı. Rahat olsa da kadını araçtan çıkarmanın doğru olmadığını biliyorduk. Ambulansın gelmesini beklerken Defne kadınla konuşmaya çalışıyordu. Dikkatlice kadının nabzını kontrol etti. Defne’den izin isteyip kadının sıkışan kemeri açmaya çalıştım. Altan da diğer taraftan adamın kemerini kesiyordu. “Beni duyuyorsun evet. Ben doktorum sizin için geldim. Bana söyleyebileceğin bir şey var mı?” Kadının sessiz sesi çaresizce “Kızım olacak benim...” demişti. Defne onun çaresiz sesini duyduğunda yutkundu. Daha yeni kaybettiği bebeğimizin aklına geldiğine emindim. Hemen kadını rahatlatmak için ben konuştum. “Ne kadar güzel. Kaç aylık?” Kadın sessizce “Sekiz..” diyerek mırıldandı. Defne üstünden şaşkınlığı atıp tekrardan kadınla ilgilenmeye başladı. “Tamam ne kadar güzel. Doğuma az kalmış gibi beraber hastaneye gidelim. Bebeğinizi kucağınıza verelim.”

Ambulanslar geldiğinde jandarmaların yardımıyla önce adamı sonra da kadını ambulanslara aldık. Defne bana dönüp “Bende onlarla hastaneye gidiyorum.” Defne’yi başımla onayladım. Onun arkasından arabaya binip bizde hastaneye geldik. Barut’a bakıp Defne’nin çantasını aldım. “Ben çantasını verip geliyorum.” Hastaneye girdiğim gibi Defne’nin çantasını odasına bıraktım. Defne’yi gördüğümde ise çantasını odasına bıraktığımı söyledim. “Ben seni ararım eve beraber geçeriz.” Defne’yi onaylayıp dışarı çıktım. Barut’la karargaha geçtiğimizde Barut aracımın anahtarını bana salladı.

“Barut. İki kahve alalım da bi konuşalım seninle.” Barut kaşlarını çatıp bana baktığında ona sırıtıp göz kırptım. Üstümü değiştirip üniformalarımı giydim. Ellerimi kemerime sabitleyip odamdan çıktım. Koridorda yürürken dışarı çıkıp gözlerimle Barut’u aradım. Barut’u gördüğümde yanına gidip oturdum. “Anlat bakalım ne oldu?” Cebimden telefonumu çıkarıp fotoğrafı açtım. Telefonu Barut’un önüne koydum. “Bak bakalım bu sana bir yerden tanıdık gelecek mi?” Barut fotoğrafı gördüğünde kasıldığını anında fark ettim. Yüzüme yerleşen alaylı gülümsemeyi fark ettiği anda “Sırıtma.” dedi. Kahvemden bir yudum aldığımda sırıtmayı bir an olsa bırakmadım. “O kız Defin miydi?” Barut oturduğu yerde dikleşti. Kasıldığı konuyu net anlamıştım. Anlatması için sakince beklemeye başladım.

Barut kahvesinden bir yudum alırken bakışlarını yere indirip benim gözümde diyeceklerini toparlıyordu. “Bi yerde okumuştum. ‘Haykıracaksın ama isyan etmeyeceksin. Ağlayacaksın ama belli etmeyeceksin. Onsuz kalacaksın belki; ama asla vazgeçmeyeceksin.’ diye. Normalde kitap okumam bilirsin. Defin’i küçüklüğümden tanıyorum. Aramızda çok yaş yoktu belki ama senin kız da dahil onları ilk gördüğüm anı hatırlarım. O hep dikkatimi çekmişti. Aslında üçü de aynı değil mi? Fiziksel olarak hiç bir farkları yok.” Barut’u onayladım. Kesinlikle diyeceği şeyi biliyordum. “Defin hep farklıydı benim için. Küçükken gördüğüm o mavi gözleri, küçücük burnu ve biçimli dudakları bebekken dahi dikkatimi çekmişti. Çok görmedim belki ama Trabzon’a geldikleri o birkaç ay bize yetmişti. İyi bir oyun arkadaşı olduk. Hiç onu bırakmadım, taa ki annemler ölene kadar. Defin’i en son askeri liseye gelmeden bir gün önce gördüm. En son o gün sarıldım saçlarını okşadım ama onu bir gün bile unutmadım.”

Barut’un durgun yüzünü görmek beni bile üzmüştü. Bunca sene Defin’i sevmiş, onu beklemişti. Barut üniformasının cebinden telefonumda olan fotoğrafı çıkardığında fotoğrafın üzerinde parmaklarını gezdirdi. “Özlemiş gibisin.” Barut buruk bir gülümseme sunduğunda dudaklarından mırıltılar eşliğinde konuştu. "Gibisi az kalır. Özledim.” Buruk bir gülümseme yerleşti yüzüne. “Neyse ki onu Defne sayesinde daha çok görüyorum.” Defne sayesinde daha çok bu taraflara geliyordu. “Defne’ye çok büyük teşekkür borçluyum aslında.” Cebinden Defin’in en sevdiği çiçeğin yanında başka bir çiçek çıkardığında çiçeği önümdeki banka bıraktı. “O gün evlenirken saçlarında bu çiçeklerden yapılmış bir taç vardı. Horon teperken saçlarından düştü. Benim için Aytaç alıp getirdi bu çiçeği.” Bunca yıldır Defin’e dair her şeyi taşımış olması Barut’u tanımayanlar için oldukça şaşırtıcı olabilirdi ama Barut’un grisi yoktu. Ya beyazdı yada siyah. Barut sevdi mi tam seviyordu. Onunla tanıştığım andan beri bahsettiği kızın Defin olması şaşırtmıştı beni.

“Sorun ne biliyor musun? Ben geç kaldım evet ama benim gibi kimse sevememiş onu. Bu ilk sevgilisi, akrabasının arkadaşının çocuğuydu.” Çocuğun adını mırıldandım. “Doruk.” Barut başını çevirip beni onayladı. İsmi yeni hatırlamıştı. “Hah o hıyar. O hıyar benim dokunmaya kıyamadığım kadını aldattı. Eşi iyi hoş, harbi adamdı. Adını öğrendiğim gibi araştırdım. Adam gerçekten iyi biriydi ama Defin’i tanımıyordu. Defin’in en sevdiği çiçekleri, yemeği bilmiyordu. Defin mor rengini severdi. Aykırı bir kızdı, kavga etmeyi severdi. Defne gibi.” diyerek bana gülümsedi. “Dövüşmeyi iyi bilirler. Defin’e ben öğrettim.” Göz kırptı. “Gerçi o bunu hatırlamaz ama oyunlar oynarken öğrendiklerimi ona gösteriyordum.” Gülümsedim. “Barut konuş onunla. Ne kaybedersin ki?” Barut derin bir nefes aldığında aslında çok şey kaybedebileceğini anladım. Barut gözlerini eliyle oynadığı bardağından ayırmıyordu. “Defin’i kaybederim Kurt. Hayatımdan onu kaybetmek istemiyorum. Hele şimdi bu kadar yakınımdayken onu kaybetme fikri aklımdan çıkmıyor. Benim için vatan ve Defin var. Ölürsem de ancak onların yoluna ölürüm.” Derin bir nefes alıp dikleşti. “Bu kadar çene yeter. Bu dediklerimi unutuyorsun Kurt.”

Onu umursamayıp gülümseyerek “Siktir oradan asla unutmam.” Poyraz timinin sesleri gelmeye başladığında Fatih gülerek yanımıza geldi. “Komutanım bekarlığa vedaya gidiyoruz.” Hakan’ın yanıma oturması için kenara kaydığımda Hakan anlayıp yanıma oturdu. “Damat bey evlilik hazırlıklarına başladınız mı?” Hakan sakince gülümsemeye başladı. Heyecanı yüzünden okunuyordu. “Komutanım valla yoruldum ya. Nilay çeyiz düzeceğiz diye tutturdu. Albay da izin verdi Ayda delirecek neredeyse. Daha gelinlik bakılacakmış da Defne yengemi bekliyorlarmış, gelinlik için Ankara’ya gideceklermiş.” Gülmeye başladım. Hakan güldüğümü gördüğünde bıkkın bir havayla “Gülmeyin komutanım sizi de göreceğiz. Defne yengemi hazırlıklar yüzünden göremeyin de o zaman beni anlarsınız. Kınası, gelin hamamı derken delirmemek elde değil ya.” Sırtına hafif hafif vurup sıvazladım.

Hızlı bir düğün olacağını biliyorduk. Bir hafta içinde bütün hazırlıkları tamamlayıp düğünlerini yapacaktık. Çağıracağımız çok kişi de olmayacağı için bir hafta yeter denmişti. Defne de döndüğüne göre bir an önce gelinliği seçmek için iki günlüğüne Ankara'ya gideceklerdi. “Ben dedim, siktir et uğraşma al Ayda’yı gidin hiç düşünmeden basın nikahı diye.” Mantıklı bir fikirmiş gibi “Hee...” diyerek Hakan’a döndüm. Hakan umutsuz bir bakış attı ve anında “Komutanım Deli Mevlüt albaydan istedim. Deli Mevlüt albay beni gebertir.” dediğinde bu mantıklı açıklamayı da onaylayıp Barut’a döndüm. Barut sessizce benim timi dinliyordu.

“Ankara’ya kim kim gidiyorsunuz?” Hakan başını hafifçe bana çevirip sorumu yanıtladı. “Üç kişi komutanım. Ayda, Defne yenge, ben. Ha bir de albaydan izin alabilirse Nilay.” Uğur Nilay’ın adı geçtiğinde bile gülümsüyordu. Ona doğru dönüp ‘ne iş?’ başlığı altında göz kırptım. “Komutanım..” Ne diyeceğini bilememişti salak. Barut anında elini onun omzuna atıp sıkmaya başladı. “Oğlum sevdanın adını haykıramayacaksan sevmeyeceksin.”

“Konuştu Konfüçyus. Sorun Barut yüzbaşınıza o yapabilmiş mi de konuşuyormuş.” Ve perde. Serengeti ovalarında av zamanı. Dedikodunun kokusunu iki kilometre öteden alabilen Poyraz timi ve buram buram dedikodu kokan Barut. Bakalım dedikoduya aç poyraz timi, ketum sinir bozucu herif Barut’tan dedikoduyu alabilecek mi? “Barut komutanım, yengemiz mi var?” İlk atağı Fatih yaptı. Fatih şaşırtmıyor. Dedikodunun kokusunu ondan iyi alan yoktur. Bakalım Barut ne yapacak? “Sen bana soru mu sordun asker?” Ovv rütbe kartını oynadı. Fatih’in soru hakkı rütbe kartıyla iptal edildi. “Yok komutanım ne haddime...”

“Komutanım yanlış anlamayın size sormak haddimize değil de insanoğlu merak ediyor. Sizin gibi bir adam nasıl bir kadına aşık diye.” Murat namı değer okumuş yazmış Göktürk doğru bir noktadan yaklaşmaya çalıştı. Sırıtarak Barut’un savuşturmasını bekledim. “Benim gibi bir adam derken okumuş yazmış Göktürk.” Güzel savuşturdu. Komple kurtulmaz belki ama zaman kazandırır. Murat anında kendini açıklamaya çalıştı. Tuzağa düştün Murat geçmiş olsun. “Komutanım siz hep böyle sessizsiniz ya, böyle içine kapanık gibi, ondan öyle söyledim.”

“Söyleme Murat söyleme. Poyraz'ın çenesi düştü Kurt ben gidiyorum.” Barut hızla ortamdan kalktığında kahkaha attım. Bakışlar bana döndüğünde Barut gider ayak son golünü atmadan gitmedi. “Poyraz, komutanınız evlilik teklifi edecekmiş ama nasıl edecem diye düşünüyor. Zeka kokan fikirlerinizden birkaçını patlatın komutanınıza.”

Göt herif. Poyrazın bakışları anında bana döndüğünde hepsinin ağzından fikirleri çıkmaya başladı. “Komutanım bence kaçırma şakası yapalım sonra siz teklif edersiniz.” Hakan, Fatih salağının dediklerini umursamadan başını sallayıp bana döndü. “Komutanım bakmayın siz bu Fatih salağına. Bence benim gibi yapın sadece gidin ve konuşun.” Sessizce saçmalamalarını dinler gibi davranmaya devam ettim. “Komutanım siz asıl Hakan komutana bakmayın o albaya yakalanmıştı. Siz bence evini basın.”

“Komutanım ben Nilay’a...” Onlar kendi aralarında konuşurken ben sessizce aralarından sıyrılıp karargaha girdim. Barut elindeki kahveyle sırıtarak bana bakıyordu. “Geri zekalı herif. Niye sarıyorsun başıma bunları?” Barut’un kahkahası yankılandığında bende gülmeden edemedim. Telefonumu çıkarıp saate baktım. “Yavaştan hastaneye geçsem iyi olur. Defne’nin işi biter belki.” Resmi görevim yarın başladığı için rahat rahat karargahtan çıktım. Hastaneye gitmek için aracıma binip sürmeye başladım.

Hastaneye girdiğimde Defne ameliyathaneden bir bebekle çıkmıştı. Beni gördüğü gibi yüzündeki gülümsemeyle yanıma gelmiş, bebeği bana göstermişti. Küçük bebek küçücük burnu, yumruk halinde sabit duran elleri vardı. Yeni doğan bebekler bu kadar güzel mi oluyordu? Bizim bebeğimizde bu kadar güzel olur muydu acaba? “Kerem şuna baksana küçücük. Bu kız benim adaşım oldu biliyor musun? Kaza yapan çiftin kızları.” Defne bir süre daha bebekle oyalanıp bebeği hemşireye verdi.

“Anneyi de odaya alın. Bebeğin adı Defne oldu.”

“Babası nasıl?” Defne’nin bakışları beni bulmuştu. O da emin olmamış gibi biraz durup düşündü. “Onunla Serdar ilgileniyordu ama durumu iyi demişti. Kafa travması vardı sadece.” Gülümsedim beraber yürüyerek kafeteryaya ilerledik. Kafeteryaya geldiğimizde onun bir şeyler yemesi için beraber yiyebileceğimiz bir şeyler aldım. Defne aldıklarıma bakıp gülümsemişti. Yanına ulaştığımda tepsiyi ona uzattım. Karşısına oturduğumda beraber yemeye başladık. “Aslında bebek doğmazdı ama kazanın etkisiyle gelesi tuttu. Bu his çok karmakarışıkmış Kerem. Kucağımda bir an kaybettiğimiz bebeğim varmış gibi hissettim.” Yutkundum. Defne’nin de benimle aynı şeyi düşünmesi canımı acıtmıştı. Defne’nin elini tutup öptüm. “Defne’m bizim bebeğimizde olacak güzelim. Evleneceğiz, bir evimiz olacak. O evimize neşe isteyeceğiz ve bir bebeğimiz olacak. Sakın bir daha böyle üzgün hissetme.”

“Üzgün değilim de.. Buruk diyelim.” Yemeğini bitirmesini bekledim. “Ayda’nın gelinliği için Ankara’ya gidecekmişsiniz. Ayda seni istemiş yanında.” Defne duyduklarına çok da şaşırmamış gibi başıyla onayladı. “Albay bir hafta içinde düğünü yapıp timi görevine döndürmek istiyor belli ki. Yani yarın falan Ankara’ya uçabilirsiniz haberin olsun.” Defne bunu da başıyla onayladığında tabağını bitirmesini izledim. Baya acıkmıştı belli ki soluksuz yemeğini yiyordu. Kahvemden bir yudum alıp onun uzattığı yemekten yedim. Ben eve geçecekken onunla gelmemi söyleyip kazada yaralanan annenin odasına girdik. “Geçmiş olsun Başak hanım. Geldi mi minik Defne?” Başak hanım başını sağa sola salladı. Defne beni göstererek “Sevgilim. Kazada kurtulmanıza yardım etti.” demişti. Elimi uzatarak Başak hanımın elini sıktım. “Kerem ben.”

“Memnun oldum asker bey.” Odanın kapısı açıldığında süslü bir küvezin içinde bebek Defne gelmişti. Defne gülümseyerek “Minik adaşım da geldi.” demişti ve küvezin içindeki bebeği kucağına almıştı. “Bence anneyi görmek için gözlerini açmadı.” Defne bebeği bana uzatıp kucağıma almamı beklemişti. Ne bakışları attığımı fark etmiş Defne bebeği anneye benim vermemi istediğini belli etmişti. Onun yardımıyla kucağıma aldığım bebekle annesine yaklaştım. Bebeğin aralanmaya başlayan gözleri duraksamama sebep olmuştu. “Defne gözlerini açtı bu ufaklık.” Annesinin kucağına verdiğim bebek etrafa küçücük gözleriyle bakıyordu.

“Adımı verdik diye sevgilimi alabileceğini söylemedim minik Defne. O benim sevgilim.” Defne benim koluma girdiğinde onun bu saçma kıskançlığı beni güldürmüştü. Başımı ona doğru çevirip onun başından öptüm. Ellerimi cebime koymuş sevgilimi izliyordum. O başını omzuma yasladığında tekrardan başından öptüm. Defne bana bakıp gülümsedi. “Biz çıkalım sizde anne kız vakit geçirin. Geçmiş olsun.” Defne’yle beraber odadan çıktık. O üstünü değiştirirken bende onu bekliyordum. Önlüğünü çıkarıp ceketini giydiği gibi araca ilerledik. Lojmana geldiğimizde Defne arabadan indi. Bende indiğimde elini tutup başından öptüm. “Bende kalır mısın bu gece güzelim?” Bu teklifim onun hoşuna gitmiş olacaktı ki ellerimizi eliyle sarıp cilveyle yaklaştı. “Sen bende kal olmaz mı?” Ona bakıp yanağından öptüm. “Neden olmasın?” Güldüm. Onun elini bırakmadan arabayı kilitleyip eve çıktık. Direkt yatmaya gideceğimiz için Defne çantasını bırakıp yatak odasına geçti. Peşinden ilerlerken tişörtümü çıkarıp Defne’nin makyaj masasının sandalyesine attım. Aynadan bakarken Defne’nin giydiği siyah geceliğini dikkatle süzdüm. Defne örtüyü açıp yatağa geçti. Bende yanına geçip onu göğsüme çektim.

Sabah alacaklı gibi çalan kapı benim uyanmama, Defne’nin mızırdanarak yatakta dönmesine sebep oldu. “Gene hangi mal kapıma dayandı? Fatih sensen siktim belanı.” Kapıyı açtığımda Hakan ve Ayda’yı görmemle Ayda arkasını dönmüştü. “Komutanım günaydın, üstünüzü mü giyinseniz?” Kapıyı açık bırakıp onların içeri geçmesine izin verdim. “Lan salak herif böyle sabahın körü gelinir mi?” Odama geçip üstüme tişörtümü giydim.

Onlar içeri geçerken bende Defne’yi uyandırmaya başladım. “Sevgilim, uyan hadi güzelim. Hakanlar geldi. Sanırım seninle Ankara’ya gidecekler.” Defne mırıldandı. “Siktirsinler ya sabahın altısında ne yapacağız?” Ufak bir kahkaha patlattığımda Defne de dudaklarının ucuyla gülümsemişti. Yine de yatağında bir süre döndükten sonra kalkıp lavaboya girdi. “Defne üstüne bir şeyler alıp gel. Sakın o gecelikle gelme.” Oturma odasına geçtiğimde onların yanına oturdum. Ayda’ya bakıp fısıldadım. “Ayda ona da gelinlik denetsene. Ama belli etme. Sana güveniyorum.” Ayda beni onayladığında gülümsedim. Defne giyinip gelmişti. “Gidelim bakalım açık gelinlikçi bulabilecek miyiz bu saatte..” Uykusunu tam alamamıştı. Haline gülmeden edemedim. “Hakan o uykusunu tam alamadı. Kahvaltısını düzgünce yaptırın. Uçakta da bırakın uykusunu alsın.” Hakan beni onaylayarak ayağa kalktığında üçü kapıdan çıktı. Defne bana dönüp dudaklarıma bir öpücük bıraktı. Tekrardan öpüp belini sardım.

“Komutanım...” Hakan’ın uyarısıyla geri çekilip Defne’yi uğurladım.

🩺

Ankara’da gezmediğimiz mağaza kalmamıştı. Dört beş saattir burada dolanıyorduk. En son bir mağazaya girdiğimizde Ayda gelinliklere bakmaya başladı. Nilay’a baktığımda onun gülümseyen gözlerle gelinliklere baktığını gördüm. Nilay’a dönüp “Hadi sende dene birini.” dedim. Bir genç kız olarak hevesliydi. Ayda’nın bakışları bana döndüğünde ne diyeceğini az çok anlamıştım. Yine de bütün sorumluluğu alarak başımı salladım.

Bakışlarım gelinlikler arasında dolanmaya başladığında gördüğüm helen model beyaz tülden gelinlik dikkatimi çekmişti. Göğüs detaylarındaki şeritler yaprak detayları minik minik inciler çok zarif duruyordu. Askıdan aldığım gelinliği kavrayıp denemeye geçtim. Açık konuşmak gerekirse heveslisi değildim. Sadece sıkıldım ve Ayda gelinlik denerken bende denemekte sakınca görmemiştim. Ayda gelinliğine çoktan karar vermişti. Kabinden çıkmadan arkamdaki aynaya dönüp kendime baktım. Aynadaki kişi ben değildim. Bu Defne’ydi. Doktor olan, işine odaklı kişiydi. Yine de hoşuma gitmişti. Salık saçlarımı ellerimle toparlayıp aynadan kendime bakmaya devam ettim. Gelinlik oldukça zarifti ama ben sanırım bu gelinliğe uygun bir zerafette değilim. “Defne hadi çık da bakalım.” Ayda’nın sesiyle kabinden çıktığımda ikisinden gelen şaşkınlık seslerini anlayamadım. Aynanın karşısına tekrardan geçtiğimde gördüğüm kişi ben değildim. Gelinliğin verdiği hava harikaydı. Kendimi görmek istediğim gelinlik buydu. Ellerim gelinliğin üzerinde gezinirken aynada sakince kendime bakıyordum.

Defin’i ve Denef’i gelinlikle gördüğüm ilk anı hatırladım. Küçüklüğünden beri Denef’i gelinliğiyle düşünebiliyordum ama Defin’i gördüğüm an şok olmuştum. Defin aşırı güzel bir gelin olmuştu. Olması gerektiği gibi zarif görünüyordu. “Defne çok güzel olmuşsun.” Nilay’ın sesini duyduğumda şaşkınlığımı üzerimden atıp ona baktım. “O kadar da güzel olmadım...” Nilay gözlerini büyüterek bana baktı. “Saçmalama harika görünüyorsun. Ayrıca sen şunu söyle, bu senin hayalindeki gelinlik değil mi? Bunu gördüğün anda belli oluyordu bakışlarından. Kerem abiyle düğününü düşündün dimi?” Sessiz kaldım. Evet düşündüm. Kerem ile dans ettiğimi, horon teptiğimi, Kerem’in karşısına bu gelinlikle çıkmak isterdim.

“Çok güzel olmuş ve sen bununla harika görünüyorsun.” Derin bir iç çekip arkamı döndüm. “Neyse Ayda için buradayız ve Ayda da gelinliğini seçti.” Üstümdeki gelinliği çıkarmak için kabine geri döndüm. Gelinliği üstümden çıkardığımda kendi kıyafetlerimi giyip gelinliği dikkatlice askısına astım. Hakan da damatlığını seçecekti. Onlar işlerini hallederken ben Nilay’la dışarıda beklemeye başladım. “Hakan’ın damatlığını seçelim. Sonra bize abiyeye bakarız.” Hakan’lar bizi onaylayıp arabayı açtı. Arkada yerimi aldıktan sonra bir alış veriş merkezinin önünde durduk. “Bakın ne diyeceğim siz ikiniz gidin seçin bizde elbiseleri halledelim.” İkisinin başbaşa gitmesi daha iyi olurdu. Ayda’yla Hakan birbirlerine baktığında güvenliğimizden endişe ettiklerini anlamıştım. “Merak etmeyin. Ben ikimizi de korurum. Hadi Ayda.” Onları itekleyerek gönderip Nilay’la dolaşmaya başladım. Bir mağazaya girdiğimizde elbiselere bakmaya başladık. “Ne renk giyeceksin abla?”

“Kırmızı düşünüyorum. Belki balık model olabilir. Sen ne istiyorsun?”

“Mavi bana olur mu bilemiyorum ama mavi denemek istiyorum.” Nilay’a gülümseyip elbiselere bakmaya devam ediyordum. Gördüğüm kırmızı elbiseyle aradığımı tekte bulmuştum. Askısından alıp Nilay’a gösterdiğimde tek bir tepki göstermişti. “Oha!”

“Aradığım elbiseyi buldum. Bir de kınaya bulduk mu tamamdır.” Bir iki göz gezdirmeden sonra gördüğüm siyah elbiseyi askıdan alıp gösterdim. “Evet diğeri de bu. Tek ayakkabı, ikisine de olur. Bu siyah elbiseye de uygun bir de eldiven, mis.” Bütün kıyafetlerime karar vermiş olmanın keyfiyle Nilay’ın elbiselerine karar vermeye başladık. Onun kıyafetlerine karar vermek daha zordu. Nilay kolay kolay bir şeyi beğenmiyordu. Bu kararsızlıkla bu kız nasıl Uğur’u beğenmişti çok şaşırıyorum. Zar zor karar verdiğimiz elbiselerin fiyatını ödedikten sonra beraber dışarı çıktık. Ayda’yı arayıp nerede olduklarını sordum. “Restoranda oturuyoruz.”

“Geliyoruz.” Nilay’la beraber onların yanına geldiğimizde oturup derin nefes aldım. Hakan’la Ayda bize baktığında göz devirdim. “Bu kız ne kadar zor seçim yapıyor ya.” Dememle Nilay anında bana dönüp “Sende çok kolay karar veriyorsun.” diyerek cevap verdi. Yanımıza gelen garsona siparişimi verip geri Nilay’a odaklandım. “Öyle saatlerce gezmezsin Nilay. Aklında bir elbise olur ona göre bakarsın ve alır geçersin. Mağaza mağaza gezmek vakit kaybı.” Kahvem geldiğinde kahvemden bir yudum aldım. “Ya karar veremedim işte.” Sadece gülmeye başladım. Ayda’da güldüğünde kaşlarımı kaldırıp omuz silktim. Bütün poşetleri alıp valizlere yerleştirdik ve havaalanına geçmiştik. Kontrollerden geçtikten sonra uçağa bineceğimizi Kerem’e mesaj attım. Yerimize geçtiğim anda kemerimi takıp bekledim.

Ankara’dan döndüğümüzde kına için hazırlıklara başlanmıştı. Ben karargah nöbetlerimde Ayda’ya yardım ediyordum. Kına içinde vakit azdı. Kınaya aldığı hediyelikleri tek tek hazırlamaya başladık. “Kınayı nerede yapacağız? Keremler bekarlığa veda yapacaklarmış.” Ayda getirdiği yelpazeleri tek tek taçların yanına koyuyordu. “Kınayı şu ilerdeki mekanda yapacağız. Erkekler de bir meyhaneyi ayarlamışlar. Zaten sapıtmayacaklar timi uyardım. Sapıtan olursa vururum dedim. Çünkü Fatih arsızdır dansöz falan çağırmaya kalkar. Hisseder anında vururum seni dedim.” Güldüm. Haklıydı Fatih arsızdır kesin bokunu çıkaracak hamleler yapardı. Hediyelikleri halledip koliye koyduk. Yarın ki kına için hazırlıkları yapılmıştı. Ayda’nın Ankara’daki arkadaşları giyeceklerini göndermişti. Ben Çanakkale’deyken Ayda’nın elbiseleri her şeyi hazırlanmıştı.

Sabah uyandığımda sırtıma giren ağrıyla yüzümü buruşturdum. Başımı masadan kaldırdığımda geceyi nasıl masada uyuyarak geçirdiğimi anlamamıştım. Omzumdaki parkayı hissettiğimde parkanın asıl sahibinin Kerem olduğunu kokusundan anlamıştım. Parkayı alıp kenara koydum ve lavaboya geçtim. Biraz kendime geldiğim de parkayı tekrardan alıp dışarı çıktım. Kerem’in odasına geldiğimde kapıyı çalıp içeri girdim. “Komutanım odanızda mısınız?” Odaya iyice girdiğimde banyosundan gelen su sesi onun banyoda olduğunu gösteriyordu. Kapıyı kilitleyip banyoya ilerledim. Kapıyı aralamayı denesem de kilitli olduğu için girememiştim. Sessizce onun sandalyesine oturup beklemeye başladım. Kerem duştan giyinip çıktığında ilk gördüğü şey sandalyesinde oturan bacaklarını masaya uzatmış bir bendi.

“Doktor, günaydın.” Kerem’in gülüşü bakışlarımı dudaklarına çekmişti. Masasının üzerinde incecik görünen bacaklarım onun dikkatini çekmişti belli ki. Dikkatle bacaklarımı süzüyordu. Bakışları bacaklarımdan saten mavi gömleğimden görünen göğüs dekoltemde takılı kalmıştı. Onun bakışlarını, adem elmasının hareket edişini gördüğümde sırıtıp izlemeye başladım. “Günaydın komutanım.” Gülümsedi yaklaşıp masanın üstündeki bir bacağımı tutup bacaklarımın arasına girdi. Üzerime eğildiğinde gülümseyip beni öpmesini bekledim. Kerem ufaktan boğazıma sarılıp beni öptüğünde bende ona karşılık verdim. Benim karşılık vermem onun hoşuna gitmişti. Onun alanında, onun odasında, onun kollarının arasındaydım. Dudaklarımı bir an olsun bırakmadan beni kucağına aldığında bacaklarımı beline doladım.

“Şu an bunu yapmamız ne kadar normal?” Dudaklarından fırsat bulduğum en ufak anda fısıldamıştım. Kerem beni belimden sıkıca tutarak kendi yatağına oturdu. “Doktor hanım mavi size ne kadar yakışmış.” Gömleğimin düğmelerini açmaya başladığında onu izlemeye başladım. Kerem dudaklarını göğüs çizgimde gezdirmeye başladığında inlememek için kendimi sıktım. “Kerem bu burada olmaz. Senin başın belaya girer.” Kerem durmak için yutkunduğunda gülümsedim. Kına için eve gidip duş almam gerekiyordu ama burada Kerem’i bırakıp gidesim gelmedi. Kerem kendini durdurup göğsümü öpe öpe tek tek düğmelerimi iliklemişti. Dudağından öpüp çekildim. “Gitmem gerekiyor. Sen akşam için kendine dikkat edeceksin. Bak Fatih dangalağına uyarsanız sizi gebertirim.” Kerem gülerek boynumdan öptüğünde gülümsedim. “Uymayacağım güzelim. Akşam evde görüşürüz.” Beraber kalktığımızda Kerem kapının önüne geldiğimizde beni indirmişti. Kapının kilidini açtığında son kez onu öpüp çıktım. Revirden ceketimi ve çantamı alıp dışarı çıktığımda lojmana geçtim.

Akşam duştan çıkıp hazırlandığımda parfümümü sıkıp rujumu düzelttim. Anahtar sesini duyduğumda son kez aynada kendime baktım. “Güzelim!” Kerem’in sesini duyduğumda gülümsedim. Dudağımı ısırdığımda Kerem yanıma doğru gelmişti. Onun kapıdan girdiğini fark ettiğimde eldivenlerimi düzelttim. “Defne..” Kerem’e göz ucuyla baktığımda beni yiyecekmiş gibi süzdüğünü fark etmiştim. “Defne bu halin...” Nefesi kesilmiş gibiydi. Arkamdan belimi sardığında bakışları elbisemin yırtmacında dolaştı. “Kusursuz olmuşsun. Gitme Defne. Siktir edelim evde kalalım.” Haline gülüp onun takımına baktım. Kendi evinde hazırlanıp bana gelmişti belli ki. Takım elbise giymese de sadece giydiği tişört ve pantolonuyla mükemmel görünüyordu. Onun kolları arasında ona dönüp boynuna kollarımı doladım. Dudaklarımı onun dudaklarına bastırdığımda dudaklarında rujum çıkmıştı. Kerem’in dudaklarındaki rujumu parmaklarımla sildim. Burnunu boynuma yaslayıp kokumu içine çektiğinde gülümsedim. “Gitmeliyiz. Eve döndüğümüzde görüşürüz.” Elini tutup dışarıya ilerledim. O da sanki hipnoz olmuş gibi beni takip ediyordu. “Aynı hareketi eve döndüğümüzde de istiyorum doktor hanım.” Bunu söylemesi beni güldürmüştü. Beni mekana bırakacak kişi henüz aracım olmadığı için Kerem’di.

Beraber arabaya bindik ve Kerem anında elini bacağıma atıp öyle sürmeye başladı. Onu elini tutup yolu izlemeye başladım. Mekanın önüne geldiğimizde Kerem bana baktığında uyarı cümleleri geliyordu. Hazır, başlıyoruz. “Kavga yok, ortalığı karıştırmak yok. Uslu uslu eğlenip geleceksiniz.” Göz devirip tekrardan ona döndüm. “Bitti mi? Tamam anne.” Kerem’in kahkahası kulağıma dolduğunda bende güldüm. Arabadan inip mekana girdim. Kınadan çok bekarlığa veda hazırlığı yapılmıştı. O an kınanın sadece yakılıp geçileceği çok belliydi kabanımı girişte çıkarıp kızların yanına geçtim.

“Ayda çok güzel olmuşsun bebeğim.” Ayda’ya sarıldığım da Ayda’da bana sarıldı. Ayda beni arkadaşlarıyla tanıştırdı. Bütün gece eğlenerek içmiştik. Beraber dans etmiş beraber sohbetler etmiştik. “Defne ben bir şey öğrendim.” Ayda’ya dönüp baktığımda Ayda gülerek bana bakıyordu. “Bence yakında sana da kına yapacağız. Kerem komutan sana evlilik teklifi etmeyi düşünüyormuş sanırım.” İçkim boğazımda kalmıştı. Bardağımı kenara koyup Ayda’ya baktım. Ne demek Kerem bana evlilik teklifi edecek? Hiç sanmıyorum. “Daha erken ya sanmıyorum.” Diyerek başımı sağa sola salladım. Hoş Kerem bana zaten evlenme teklifi etmişti. Masanın kenarında bize dağıtılan yelpazeyi alıp sallamaya başladım.

“Valla bilemiyorum.” Ayda’nın bu mimikleri komikti. Yada bana sarhoşluğumdan dolayı böyle komik geliyordu. Sessizce içkimden tekrar bir yudum aldım. Dışarıdan bakıldığında belki de Kerem’le evlenmek istemiyor gibi görünüyorum ama Kerem’le beraber bir ömür geçirmek için heyecanlanıyordum. Onunla evlendiğim düşüncesi kalbimi hızlandırmaya, beni gülümsetmeye yetmişti. Gideceğimiz netleşince Kerem’i arayıp ‘Beni alabilir misin?’ diye sordum. Kerem geldiğinde beraber dışarı çıkıp yürümeye başladık. Kabanım üstümü yeterince kapatıyordu zaten, o yüzden rahat rahat yürüyebiliyorduk. Komutan elimi sıkıca kavramıştı.

"Doktor hanım beraber yemek mi yesek?"

"Yorgun değil misin sen ya?"

"Seninle yemek yemek beni dinlendirir. Hem çoğu zaman burada olamıyorum. Seni harika bir kokoreççiye götüreceğim."

"Hmm bayılırım. Hadi yapalım." Kerem halime güldü. Ne kadar yorgun olsak da böyle minik zamanları iyi değerlendiriyorduk. Bu halimiz gözüme annemle babamı getiriyordu. Hep anlatırlardı yada görevden döndükten sonra ilk akşamı bizimle ikinci akşamı ise başbaşa geçirirlerdi.

Ara sokaklarda beraber yürüyorduk. Kerem sivillerini çekmiş belindeki silahı ceketi gizlemişti. Keremle yürürken yolun ister istemez uzadığını hissettim. Kerem’e baktığımda biraz gergin göründüğünü fark ettim. "Kerem ne oldu?" Kerem benim elimi tutarken adımları hızlanmıştı. Topuklularımdan dolayı ona yetişmekte zorlanıyordum.

"Güzelim biraz hızlanalım." Hızlanırken ona baktım. Sol taraftaki sokağa döndük.

"Ne oldu?"

"Biri bizi takip ediyor." Adımlarımız giderek hızlanmaya başladığında Kerem’in sıkıca elimi tutarak beni sürüklemesine izin verdim. "Yine mi ya? Bizim bir günümüz sakin geçmeyecek mi?" diyerek hızlanmaya başladım. Kerem dikkat çekmeden adımlarını hızlandırmaya başladı. Bir inşaatın önüne geldiğimizde. Kerem beni inşaat alanına sokmuştu. "Şuraya gir."

"Sevgilim inşaat sıkıntı olmaz mı?"

"Sen dediğimi yap." Kerem beni arkasına alıp silahını çıkarmıştı. Bende ona güvenip hızla inşaata girdim. Merdivenleri çıkmaya başlamadan bir yere saklandım. Silah sesleri gelmeye başladığında ister istemez olduğum yerde küçülüp kulaklarımı kapattım.

Silah sesleri giderek artarken bende çaresiz bekliyordum.

Bölüm sonu.

Bu bölümde bu kadar oldu. Bölüm dışarıda olduğum için geç geldi. Lütfen kusura bakmayın. Bakalım işin sonunda Defne’ler bu işten de sıyrılabilecek mi? Yorumlarınızı bekliyorum ki kafamda bazı şeyler şekillensin. İyi okumalar.

Tiktok: elbruz.blackpearln

İnstagram: elbruz_blackpearlN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 07.03.2025 23:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...