
30. Bölüm
Silah sesleri giderek artarken bende çaresiz bekliyordum. Biri benim kolumdan tutup kaldırdığında hızlıca kendimi savunmaya geçtim. Adama bir yumruk attığımda silahına davranmaya çalıştı. Ben ise ona fırsat vermeden tekme attım. Silah seslerinin kesildiğini fark etmemiştim. Kerem’in nerede olduğunu anlayamamıştım. Tek düşündüğüm kendimi savunmaktı. Adam ben ne olduğunu anlayamadan geri geri gittiğinde aklıma Kerem gelmiş hızlıca arkama dönüp onu aramaya çalışacaktım. Arkamı döndüğümde Kerem'i diz çökmüş halde görmeyi beklemiyordum. Neye uğradığımı şaşırmıştım yalan söylemeyeyim. Gözlerim dolarken bu halime gülümsemeden edemedim. Kerem sol dizinin üstüne çökmüş sırıtıyordu. Gözlerim elindeki yüzük kutusuna takıldığında gördüğüm safir yüzük beni gülümsetmişti. Daha az önce Ayda’ya sanmıyorum daha erken demiştim ve şu an bu lafımı yutmam için özenle çalışılıyordu.
"Doktor, askerlik hayatım boyunca beni beklemek ister misin? Her yaramda beni sorguya çekmeni istiyorum. Gelecek 50 yıl için bir planın yoksa beraber plan yapalım mı? Ayaz senin ilk aşkındı, ben sonuncu olmakla ilgileniyorum. Evet de de koskoca dağlarda adı yankılanan bu avcı kulun sana av olsun." Teklifine gülümsedim. O da heyecandan saçmalıyordu. Bunu fark etmek beni daha çok heyecanlandırmıştı. Aslında evet demekten başka çarem yoktu. Komutan olmadan yapamam. Yutkundum büyük bir heyecanla "Evet komutan. Canını okuyacağım sen bundan emin misin?"
“Komutanım vaz geçin.” Taner’e ufak bir bakış atsam da Kerem onun dediğini umursamıyordu. Sadece benim gözlerime odaklanmıştı. Tekrardan ona döndüğümde bana gülümseyerek bakıyordu. “Evet mi?" Kerem dediğimi doğru duymuş olmak için tekrar sormuştu. Heyecanı gözlerinden okunuyordu. Giydiği siyah polo yaka tişörtü ve siyah pantolonuyla oldukça dikkat çekiyordu. "Evet Kerem EVET!" Kerem hızlıca ayağa kalkmış beni kucağına almıştı. Sıkıca belimden tutarken etraftan gelen alkış sesleriyle arkama baktım. Poyraz timi tam karşımızda sırıtarak bize bakıyordu. Kerem beni indirdiğinde kabanımı eliyle düzeltip açıkta bir yerimin kalmadığına emin olmak istemişti.
"Hayırlı olsun komutanım."
"Sağ olasın Hamza." O Hamza’yla konuşmasını bitirdiği anda olayın şokunu üstümden komple atmıştım. Onun omzuna birkaç kere vurmaya başladım. Kerem gülerken bir yandan da kendini kollarıyla korumaya çalışıyordu. "Köpek! Böyle oyun mu olur?! Ödüm koptu!" Kerem arsız arsız gülüyordu. Belimi sıkıca tutuyordu. Beni kendinden bir an bile ayırmamıştı. "Akılda kalıcı bir teklif olsun istemiştim doktor."
Fatih araya girip "Komutanım sadece akılda kalıcı değil, benim yüzümde ve karnımda kalıcı bir teklif oldu." dedi. Fatih’e dönüp baktığımda benden tekmeyi ve yumruğu yiyenin o olduğuna güldüm. Kerem hiç umursamadan Fatih’e dönüp baktı. "Sana dedim ki doktoruma dikkat et seni gömebilir dedim. Dikkat etseydin." Diyerek ellerimi kaplayan dantel eldivenlerimi çıkardı ve yüzüğümü sağ yüzük parmağıma taktı. Yüzüğüme baktığımda zarif, zümrüt bir yüzüktü. Çok büyük olmayan safir taşın iki yanında üç yaprak biçiminde safir taşlar vardı. Kerem'in böyle zarif bir yüzük bulması çok naifti. Yine de safir konusunda fikir aldığına eminim. "Bunu beklemiyordum." Kerem omuz silkip bana baktı. "Teklif için geç bile kalmıştım doktorum. Sana daha önce yapmam gerekiyordu. O kadar inatçıydık ki çok vakit kaybettik."
Hakan ortamı bozmamak için çırpınsa da mecburi bir durum var gibi yanımıza yanaştı. "Komutanım burada böyle açıkta durmamalıyız." Kerem timine bakıp gülümsedi. "Tamam Poyraz dağılın. Yardımlarınız için teşekkür ederim." Tim yavaş yavaş ilerlerken Kerem Fatih’i gösterip “Şu salağın yüzüne buz koyun.” demişti. Poyraz timinin hepsi hayırlı olsun dileklerini ileterek teker teker dağılmıştı. Bizde el ele tutuşup lojmanlara ilerledik. Lojman bahçesinde Kerem’in aracını gördüğümde arabayı en başta evin önüne koymuştu.
Kerem direkt benim evime geldiğinde o içeri girmiş ve bacaklarını açarak elini dizine vurarak beni kucağına çağırmıştı. Bende kabanımı çıkarıp üçlü koltuğun üstüne koydum ve onun kucağında yerimi aldım. Kerem kucağına sokulan beni sıkıca kavrayıp kalçamı sarıp elimi tuttu. Ellerimiz birleştiğinde gözüm ister istemez uyumlu görünen ellerimize baktım. Onun elleri daha büyüktü ama benim elimle yine uyumlu duruyorduk. Kerem’in baş parmağı yüzük parmağımı okşarken elimi dudaklarına götürdü. Nazik bir buse bıraktı. Onun bu haline gülümsedim. Bakışlarını bana çevirdiğinde gülümseyip tekrardan öpmek için dudaklarını yaklaştırdı. Burnunu da hafifçe dayayıp kokumu içine çekip tekrardan öptü. "Çok güzelsin ve bu yüzük sana çok yakıştı." Yüzüğüme tekrardan baktığımda gülümsedim.
"Kerem bu çok zarif. Ve bu beklenmedikti. Daha iki saat önce Ayda’ya hayır Kerem daha bana evlilik teklifi yapmaz demiştim ama şimdi şu halime bak.” Parmağımda onun seçtiği yüzük takılıydı. Yüzüğümü sevmedim desem yalan olurdu aksine bayıldım. "Yardım aldım. Sana safirin çok yakışacağını söyleyen Defin ve Denef'ti." Beklediğim isimler geldiğinde bunun fikrini aldığını biliyordum. Sessizce gülümsedim. "Tahmin etmiştim."
"Sana özel bir hediye daha yaptırıyorum ama onu düğünümüzde takman için hazırlatıyorum. Belki daha erken verebilirim tabii." Yorgun gibi esnediğimde kına ve ardından gelen aksiyon benim uykumu getirmişti. Kerem’in boynuna sarılıp fısıldadım. "Yorulduk Kerem. Hadi gel beraber uyuyalım."
“Siktir et yorgunluğu.” Ne olduğunu anlayamadan beni kendine bastırıp boynuma attığı eliyle dudaklarıma hızla yapıştı. Ufak şaşkınlığımı hızlıca atlatıp ona karşılık vermeye başladım. Her öptüğünde aynı heyecanla, aynı şehvetle beni öpüyordu. Bu, bunca zaman hiç değişmemişti. İlk öpüşmemizde de aynı heyecan vardı şu anda da. Kollarımı onun boynuna sardığım da belimdeki elleri daha da sıkılaşmıştı. Bir an olsun dudaklarından ayrılmak istememiştim. O da bu isteğimi yerine getirmek ister gibi beni bırakmıyordu. Kerem’in elleri kalçama gittiğinde ufak bir inleme bırakıp kendimi ona bastırdım. “Kerem...”
Kerem beni kucağına aldığında yatak odama doğru gideceğini anlamak zor olmamıştı. Bacaklarımı beline dolayıp saçlarını kavradım. Onun tişörtünü çıkarıp bir kenara fırlattığımda Kerem’in heybetli vücudu dudaklarımı ondan ayırıp onu süzmeme sebep olmuştu. Sırtım sert bir yere çarptığında beni duvara yasladığını anlamıştım. “İlk görüşün değil bu güzelim.” Doğru, haklıydı ilk görüşüm değildi ama bilmediği bir şey vardı. Her gördüğümde aşık olduğumu bilmiyordu. Kerem’in vücudu gerçekten olması gereken bir vücuttu. Steroid kullanmadığı her halinden belli olan bir vücudu vardı. Benim tenime oranla biraz daha kumrala kayan teni oldukça dikkat dağıtıcıydı. Tekrardan dudaklarına döndüğümde bu isteğimi bir an bile düşünmeden yanıtlamıştı. Geri çekilip fısıldadım “Her gördüğümde aşık oluyorum ama.” dediklerim Kerem’i bir hayli memnun etmişti. Ukala gülüşü benim elbiseme kaydığında bakışlarımı elbiseme çevirdim.
Kucağında bulunduğum için elbisem iyice kasıklarıma doğru sıyrılmıştı. Kerem’in elleri kalçalarımı sıkıca kavrıyordu. Beni tek kolunun üstüne alıp diğer eliyle elbisemin üst kısmını indirdi. Siyah dantelli straplez sütyenim ortaya çıktığında Kerem’in gözleri oraya odaklı kalmıştı. Az önceki ukalalığı bu sefer ben ele alıp sırıtarak “İlk görüşün değil ki komutan.” diyerek kucağında biraz kıpırdandım. Kerem yaptığım ukalalığı anında fark edip sırıtmıştı ama bu sırıtma da kucağında hareketlenmem ile yarıda kalıp gözlerini kapatmasına neden olmuştu. Ellerimi onun göğsünde gezdirmeye başladım. Karnına doğru ellerimi indirdiğimde kaslarına doğru indirdim. Elimin altında hissettiğim kaslar parmak uçlarım dokundukça kasılıyordu. Kerem’in vücudunun bana verdiği tepkiler özeldi. Benden etkileniyordu, beni istiyordu. Olur olmadık anlarda kalbini hızlı attırabiliyor olmak özgüvenimi yerine getiriyordu. Çoğu zaman bir şey isteyeceğimde olgun bir yetişkin gibi kucağına oturup ona yaklaşmam, ardından ise bir çocuk gibi mızırdanmam hoşuma gidiyordu. Kerem bana kıyamayıp her istediğimi yapar hale gelmişti.
Hızlanan nefeslerini fark etmek benim kalbimi de tekletmişti. Tekrardan dudaklarıma yapıştığında bu sefer daha hiddetli öpüyordu. Sanki biri beni alacakmış da Kerem bırakmak istemiyor gibi. Sırtımı duvardan ayırdığında saçlarına sarılıp çekiştirdim. Kısa saçları arasında gezen parmaklarım onu gülümsetiyordu. Koridorda beni daha sert öpmeye başladığında hiç düşünmeden karşılık verdim. Kerem tek kolu üzerinde zorlanmadan taşıyarak beni odama götürüyordu. Bu güçlü görüntüsü beni benden alıyordu. Kasıklarımda hissettiğim ıslaklığın o da farkındaydı. O benim için deliriyorsa ben de onun için deliriyordum. Vücudum onun dokunuşlarına tepki veriyor, onu istediğini bas bas haykırıyordu. Onun soğuk parmaklarını sırtımda hissettiğimde kısık bir nefes aldım. Kerem bunu fark etmiş olacaktı ki dudaklarımın üstünde dudaklarının gerildiğini hissettim. Çok geçmeden siyah sütyenim göğüslerimden sıyrıldığında bunu yapanın Kerem olduğunu adım gibi biliyordum.
Sütyeni de hiç düşünmeden yere attığında bu sefer dudaklarını dudaklarımdan ayırıp boynuma gömdü. Olur olmadık yerlerde aklıma gelen sorular yine aklıma dolduğunda bugünün şanslı sorusu daha önce de kafama takılan, sormadığım ama cevabını merak ettiğim bir soruydu. O boynumu öpüp emerken ben başımı geriye doğru atmıştım. “Sütyenimi her seferinde nasıl tekte açtığını sorabilir miyim?” Kerem bu soruma gülmeye başladığında ona katılıp gülmek istesem de ben daha gülemeden beni sinirlendirecek bir şey söylemişti. “Daha önce Tinemis’de denedim desem ağzıma sıçmazsın değil mi?” Başımı kaldırıp ona baktığımda “Seni öldürürüm cesedini dahi bulamazlar.” Kerem’in gözleri büyük ihtimalle öpüşmenin şiddetiyle şişmiş olan aralık dudaklarımda takılıydı. İlkel bir dürtüyle bakıyordu bana, her an beni şuracıkta yatırıp...
“Sen kesinlikle harika bir kadınsın. Senin yanında uyanan o gün hiç bir yere gitmek istemez Defne’m.” Boynuma inen öpücükler minik minik beni inletirken bu koridorun daha bitmemiş olması tuhaftı. Yada belki de biz yaşadığımız anın hazzından koridoru bir türlü bitirememiştik. En son odanın kapısının pervazına yaslandığımda Kerem bütün vücudunu üzerime doğru bastırmıştı. Kasıklarındaki sertliğini hissetmek biraz olsun gözümü korkutsa da elbisemi gördüğü andan beri onu zorladığımı biliyordum. O yüzden başıma gelecekleri kabul etmekten başka çarem de yoktu. Bu gece Kerem beni o elbiseyi giydiğime bin pişman edecekti. Şu ana kadar elbiseyi yırtmadığına dahi şükretmeliydim. “Seni bu gece mahvetmek istiyorum. Bütün gece altımdan kimse alamayacak Defne.” Kerem’in bakışları gayet kararlıydı. Hani o okuduğumuz kitaplarda gözleri karardı derler ya tam olarak öyle olmasa da bakışları keskinleşti. O bakışlar beni en az beş kez sevişmişiz gibi kararlılıkla bakıyordu. Onu başından tutup göğüslerime doğru bastırdım “Seni durduran yok sevgilim. Hadi bütün gece sevişelim.”
Kerem sırtımı kapıdan ayırıp yatak odama girdi ve adım adım yatağıma yanaşıp beni yere indirdiğinde karşısında dağılmış bir vaziyette duruyordum. Elbisem yukarıdan karnıma kadar sıyrılmış yukarıdan da kasıklarımda toplanmıştı. Yırtmacın ufak bir kısmından iç çamaşırım görünüyordu. Kerem sırtımdaki elbisenin fermuarını bulduğu gibi aşağı çekmiş elbisenin vücudumdan süzülmesine izin vermişti. Elbise üstümden düştüğünde Kerem omzumdan beni yatağa itti. Kendimi yatağa bıraktığım gibi onu da üstümde bulmuştum. Onun dudaklarını tekrardan boynumda hissettiğimde gözlerimi istemsiz kapatmıştım. Kerem’in elleri bacaklarımda geziyor bacaklarımı kavrayıp beline yaslıyordu.
Kerem’in dudakları büyülü gibiydi. İnsan her seferinde daha çok istiyordu. Tıpkı şu an olduğu gibi Kerem’i devamlı üstümde istiyordum. Beni hep daha fazlasıyla şaşırtmayı başarıyordu.
Onu göğsünden itip yatağa devirdim ve üstüne çıktım. Dizlerimin üstünde ilerleyip tam kasıklarına denk gelip sertliğinin üstüne oturdum. Kerem onu itip üstüne çıkışımı sırıtarak izliyordu, gözlerinin içi parlıyordu. Başımı onu boynuna gömüp boynunu öpüp ısırmaya başladım. Kerem’in elleri anında kalçama gittiğinde amacım onu inletmekken kendim inlemiştim. Kerem inlemiş olmama gülmüştü, onun gülmesine sinir olup sertliğinin üstünde zıpladım. Onun gülüşü sertliğinin üstünde zıplamamla kesilmiş yerini sesli bir inilti almıştı. Boynuna ve görünebilecek yerlere fazla iz bırakmamaya dikkat ederek göğsüne ve kaslarına inip öpüp emdim. Kerem’in nefesini kesmek istiyorum, beni daha fazla istesin istiyorum. Yavaş yavaş kasıklarına yaklaşmaya başladığımda Kerem’in bakışları bende odaklanmıştı. Bakışlarımı Kerem’e çevirip ona bakarak dudaklarımı pantolonunun üstünden kasıklarına dokundurdum. Nefesini kesmiştim. Kerem’in nefesini kesmek benim için bu kadar kolaydı. Dilimi çıkarıp üstünde gezdirdim.
Kerem büyük bir hiddetle beni tutup üstüme atlamıştı. Bir an bile düşünmeden hayvansı bir iç güdüyle üstüme saldırmıştı. Sıcak nefesleri ve ıslak öpücükleri göğüslerime indiğinde elim tekrardan saçlarına gitmişti. Dilini göğüslerimde hissetmek beni kıvrandırıyordu. Kasıklarımda hissettiğim tatlı sızıyla ister istemez gülümsedim. Dudakları göğüslerimden birine kapandığında sesli bir şekilde inledim. Kerem dudaklarını göğüslerimden çekmeden gözlerini açıp bana baktığında onu saçlarından tutup istekle kendime bastırdım. Göğüslerimi ısırmaya başladığında tekrardan inlemeye başladım.
Kerem’in elleri göğüslerimi bırakıp iyice aşağıya indi. Kasıklarımda hissettiğim parmaklar saten örtümü sıkmama sebep olmuştu. “Defne gizleme artık şu siktiğimin sesini benden. Seni duymak istiyorum, izlemek istiyorum, hissetmek istiyorum.” Kerem’den gelen bu isyanla anında sesli inlemeye başladım. Parmakları beni delirtiyordu. “Kerem yap şunu..” Başımı geriye atarken vücudumu ona yaklaştırmaya çalışıyordum. Kerem inatla benimle uğraşmaya devam ediyordu. Bir yandan kemerini açtığında geri çekilip pantolonunu çıkarmaya başladı. O pantolonunu çıkarırken ben ise başımı yatak başlığına yaslamış onu dikkatle izliyordum. Sertliği iç çamaşırından belli oluyordu. Onu başarıyla tahrik edebilmiş olmak kasıklarımı sızlatmıştı. Yaklaşıp iç çamaşırımı çıkarmış onu da odada herhangi bir yere fırlatmıştı. Kendi iç çamaşırını da çıkarıp attığında her gördüğümde daha da çok büyüyen sertliği beni her seferinde şaşırtıyordu.
Kerem’in dağınık seviştiğini biliyordum. Muhakkak etrafta kıyafetlerimiz olurdu. Asla bir köşeye atmazdı. O an nereye fırlattığını umursamıyordu. Seviştiğimiz gecenin ertesi sabahı evi toparlamakla uğraşıyorduk. Tekrardan üstüme eğildiğinde bacağımı kavrayıp ufak öpücükler kondurmaya başladı. Kerem bacaklarımda ellerini dolaştırırken dudakları da arsızca kasıklarımın yakınında dolanıyordu. Kasıklarıma yaklaşıp kadınlığımda hissettiğim dudaklar ile elim anında onun saçlarına gitmişti. Zevk insanda düşünce bırakmaz derler ya şu an tam olarak bunu doğrulayabilirim. Ne yaptığımı kavrayamıyordum. Tek istediğim daha fazlası, Kerem daha fazlasını yapsın. Daha fazlası benim olsun istiyorum.
Onu tekrardan üstüme çekip dudaklarına yapıştım. Kerem önce tek kolunu yatağa yaslayıp dudaklarıma karşılık vermeye başladı. Dilini dudaklarımın her santiminde çok net bir biçimde hissediyordum. Onun üzerinde, sırtında dolaşan ellerimi sevmemiş olacaktı ki bileklerimi kavrayıp başımın üstüne sabitledi. Gözleri bileklerime gittiğinde aslında baktığı yerin parmağım olduğunu fark ettim. Yüzüğüme bakıyordu. Daha bir saat bile olmamıştı belki ama biz evleniyorduk ve ben şimdiden onun altında sadece bileklerimi değil kendimi de ona teslim etmiş bir şekilde beni mahvetmesini bekliyordum.
Bacaklarımın arasında yerini komple aldığında bakışlarımı onda dolaştırmaya devam ediyordum. Kerem kendini kadınlığıma yaklaştırıp yaklaştırıp geri çekiliyordu. İçimde hissettiğimde sesli inlememi tekrardan bastıramamıştım. Başımı geriye atarken kendimi ona doğru itiyordum. Kerem geri çekildiğinde artık sinirlerime hakim olamamış bileklerimi kurtarmak için çırpınmıştım. “Bırak pislik oynama benimle.” Kerem gülerek bir anda içime girdiğinde göğsüm havalandı. O kadar saniyelik bir andı ki nefes almayı dahi unutmuştum. Tekrardan kendini geri çekip sonuma kadar geldiğinde kulağıma eğilip “Tek bir hareketimle bana geliyorsun ama inadından vazgeçmiyorsun. Söyle Defne, altımda olmak hoşuna gidiyor değil mi?” Ağzımı açıp tek bir kelime dahi söyleyecek halde değildim. Kerem bunun bilincinde olarak bunu yapıyordu. “Altımda dağılmak hoşuna gidiyor. Şu an kendini görmeni çok isterdim Defne. Dağılmış saçların, benim dudaklarım için aralıklı bekleyen öpüşmekten şişen kızaran dudaklarınla tam benim kızımsın.” İyice içime girdiğinde bu sefer kulağıma iyice yaklaşıp sadece “Benim doktorumsun.” demişti.
Önce yavaş yavaş hareket etti. Bu yavaşlık beni delirtene kadar böyle devam ediyordu. Bu sefer bende sabırsızdım. Onu durdurup tekrar göğsünden itip yanıma devrilmesini sağladım. Kucağına çıkıp onu yavaşça içime aldığımda Kerem elleri havada beni izlemişti. Onu içimde hissettiğimde Kerem’in elleri anında belime sarılmış ve sesli olarak adımı inlemişti, Belimi sıkarak benim hareketlerime yardımcı olmaya başlamıştı. Ona baktığımda kaşları hazzın getirisiyle çatılmış birleştiğimiz noktaya bakıyordu. Ben kucağında hareket ederken belimi bırakıp ellerimizi birbirine geçirmişti, onun bakışları ve kapanmayan dudakları oldukça dikkatimi dağıtıyordu. Tıpkı içimdeki sertliği gibi... Bir süre sonra hissettiklerim bana fazla gelmeye başlamıştı. Kerem yavaşladığımı anladığı gibi beni tekrardan altına almış ellerimi sıkıca tutarak tekrardan içime girmişti. “Elbruz...”
Karanlığın içinde uçuruma sürükleniyor gibiydim. Hiç bir şey görmüyor sadece sızlanıyordum. Tek hissettiğim onun hareketleri, tek duyduğum ise kendi sesim, onun nefesleri ve ikinci el yatağımdan gelen seslerdi. Kerem giderek hızlandığında “Bana Elbruz dediğini duymak... Çok büyük bir lütuf.. Rahatla güzelim, daha iyi hissedeceğiz.” Beni her seferinde bu kadar düşünmesi hoşuma gidiyordu. Kontrolünü kaybedene kadar hoşuma gidiyordu evet ama kontrolünü kaybettiğinde içinden başka bir Kerem çıkıyordu. Hızlanıyor ve insanı uçuruma sürüklüyordu. Tıpkı şu anda olduğu gibi ellerimi yine tek bir eli içinde toplayıp belindeki bacağımı okşadı. İyice hızlandığında sadece hislerim vardı. Sona gelişim üzerimde o varken kaçınılmazdı. Ben kasılırken Kerem’in “Siktir...” dediğini duydum. O da benim kasılmamdan dolayı kasıldığında hareketleri yavaşlamış ama daha da sertleşmişti. Kendini içime sertçe gömüyordu ve bu çok farklıydı. Hissettiklerimi anlatamıyordum bile sadece ona odaklanmıştım. Gözlerimi kapatmış üstümdeki adama, müstakbel eşime bırakmıştım kendimi. Beni zevkin uçurumuna sürüklemesine hep izin verdiğim gibi yine izin vermiştim.
Sabah ensemde hissettiğim nefes ile kımıldandım. Gözlerimi araladığımda ilk başta nerede olduğumu anlayamamıştım. Telefonum için komodine uzandığımda orada olmadığını fark etmemle başımı kaldırıp açık olan tek gözümle etrafa baktım. Saçlarımı önümden geriye ittiğimde gördüğüm ilk şey yerdeki siyah elbisemdi. Siyah elbisem? Kına... Yüzük.. Yüzük! Bakışlarım sağ elime gittiğinde yüzüğümün orada olduğunu görmüştüm. Arkamda hissettiğim beden de belimi daha sıkı kavrayıp kendine çektiğinde hissettiğim ilk şey kalçalarımın arasında olan sertliğiydi. Hafızamda dolanan birkaç an ile geceyi nasıl dağıtarak geçirdiğimizi hatırlamıştım. Kaç kere birlikte olduğumuzu hatırlamıyorum. Tek bildiğim sabaha karşı uyuduğumuzdu. Demiştim Kerem hiddet seviyordu. Gecenin ne kadar hiddetli geçtiği ise odadaki dağınıklıktan ve benden anlayabilirdik.
Örtüyle göğüslerimi örterken Kerem'e doğru dönüp başımı onun göğsüyle çenesinin arasındaki boşluğa sokuşturdum. Künyesi dudaklarıma denk geliyordu. İkimizin de duş alması gerekiyordu ama umursamadım. Büyük ihtimalle daha uyuyalı üç saat olmadan geri uyanmıştım. Tekrar uyumaya çalışsam da uyuyamamıştım. Zar zor onun kolları arasından çıkıp banyoya girdim. Suyu açıp altına girdim, boynumu kütletip sıcak suyun altında rahatlamaya çalıştım. Yorgunluğumu ancak bu sıcak su alırdı zaten. Duştan çıktığımda Kerem de uyanmış ardımdan sarılmıştı. “Günaydın güzelim.” Kerem’in uykulu gülümseyen yüzü beni bulduğunda başını boynuma gömüp öpmüştü. “Günaydın sevgilim.” Onun kolları arasında dönüp dudaklarına bir öpücük kondurdum. “Hadi duşa gir de sonra bir kahvaltı yapalım.” Kerem’i itip duşa girmesine teşvik ettim.
O duşa girdiğinde bende kıyafetlerimi giyip mutfağa geçtim. Kahvaltıyı hazırlarken gözüm ister istemez yüzüğüme takılıyordu. Çayı koyup teker teker kahvaltılıkları koydum. Kerem saçlarındaki havluyu sallaya sallaya yanıma gelmişti. Beraber oturup kahvaltımızı yapmaya başladık. “Ağrın var mı?” Ona bakıp başımı sağa sola salladım. Dün geceyi hatırladığında bana bakıp sırıtmış ve ardından “Bana sevişirken Elbruz demeni istiyorum güzelim. Ağzına çok yakışıyor.” demişti. Halbuki ben ne ara ona Elbruz demiştim onu bile hatırlamıyordum. Kerem gülümseyip yanağımı okşamıştı ve büyük ihtimalle hatırlamadığımı anlamıştı. “Tabii sen hatırlamıyorsundur.” Bana doğru eğilerek dibime girdi. Sanki yasak bir şey diyormuş gibi sesini alçaltıp “O sırada ağzını bir an kapatmadan adımı inleyip daha hızlı olmam için yalvarıyordun.” demiş ve bana göz kırpmıştı. Utanıp altta kalacağımı düşünüyorsa yanılıyordu. İçimden utanmış olsam bile ona belli etmemeyi seviyordum. “Öyle mi? Hani ben senin üstünde zıplarken senin olduğun gibi miydi?” deyip bende göz kırptım. Kerem duymayı sevdiğim o kahkahasını patlattığında bende sırıtıp onu süzdüm. Bana dönüp gülerek “Sakın altta kalma tamam mı doktor? Altta kalırsan ölürsün zaten.” Kalkıp Kerem konuşurken ben ona çay koydum. Çay bardağını önüne koyarken eğilip onun dudaklarının dibinde durdum. “Altta kalacağım tek bir konu var. Onu da dün yeterince gösterdim.” Elimi onun göğsünde gezdirdim. Altına birkaç gece önce kaldığında bende kalan kotunu giymişti.
Telefonum çaldığında kalkıp dün gece oturma odasında çantamda kalan telefonumu çantadan çıkarıp arayana baktım. “Efendim Defin?” Kerem bana bakarken ben Defin’le konuşmaya devam ettim. “Senin oraya geleceğim. Evdesin dimi?” Kerem’e bakıp “Evet evdeyim.” diyerek Defin’i onayladım. Kerem eve birinin geleceğini anlamış olacaktı ki kalkıp odaya geçti. Büyük ihtimalle üstüne bir şey alacaktı. “Damat sende mi?” Defin’in sorusu muzur bir soruydu? “Evet. Dün gece bendeydi.” Defin’in kahkahası geldiğinde benimle uğraşacak bir şeyler diyeceği belliydi. “Pekala sendeydi madem ortalığı toparla. Oturma odasında sütyen, boxer görmek istemiyorum.” Defin bunları derken ben yerdeki Kerem’in gömleğini kaldırdım. “Ha ve ha. Çok komiksin Defin. Ayda’nın düğünü için mi geliyorsun?”
“Evet, Ayda beni özel olarak çağırdı. Barut’a dans edebilmesi için bir eş lazımmış.” İşte şimdi alay etme fırsatı bana geçmişti. Bu avantajı anında kullanıp “Barut’la dans etmeye geliyorsun yani?” dedim. Defin’in sessizliği benim sırıtmamı sağladı. Kerem üstüne giydiği yeşil salaş tişörtüyle etrafı toparlamaya başlamıştı. Onu izlerken Defin bir yandan konuşuyordu. “On beş dakikaya ordayım.” Telefondan gelen sesler aramanın sonlandırıldığını gösteriyordu. “Sevgilim kusura bakma ya. Defin, Ayda’nın düğünü için geliyormuş.” Kerem’le birlikte beraber kahvaltımıza devam ettik. Bir süre sonra kapı çaldığında kalkıp kapıyı açtım. “Hoş geldin.” Defin gülerek botlarını çıkarıp kenara koydu. O içeri girdikten sonra çantasını içeri alıp kapıyı kapattım. “Hoş bulduk kardeşim.” Bana sarılan kardeşimi sıkıca sardım. “Damat bey! Nasılsın?” Kerem’e baktığımda onun kapının pervazına yaslandığını görmüştüm. Kollarını birbirine dolamış Defin’e gülüyordu.
Büyük bir özgüvenle “Gerçekten damadınız olmaya yaklaştım Defin.” Defin bakışlarını bana çevirdiğinde Kerem’in dediklerini anlayamamış gibi bakıyordu. Defin’in bakışlarına gülümseyerek sağ elimi kaldırdım. Defin şok olmuş bir surat ifadesiyle bana baktığında “Gerçekten mi?” dedi. Kerem gülerek başıyla onaylamıştı. Defin yüzüğüme dikkatle bakıyordu. Kerem’e ithafen konuşmaya başladı. “Ben sadece taşı söylemiştim ama yüzük zevki... Kerem harika bir seçim olmuş. Tebrik ederim ikinizi de.” Defin beni sıkıca sarmıştı. Defin benim ardımdan Kerem’e de sarılmıştı. “Siz iki kardeş oturun ben kaçayım.” Defin Kerem’in gideceğini umursamayıp görüşürüz manasında omzuna bir iki kez vurup mutfağa geçtiğinde ben Kerem’i geçirmek için onu uğurladım. Kerem beni belimden tutup çektiğinde bende ona sokuldum. “Kıyafetlerini yıkayıp koyarım.” Kerem gülerek başımdan öptüğünde gülümsedim. O kapının önünde postallarını giyerken ben kapıya yaslanıp onu izliyordum. Kerem gitmeden önce tekrardan beni eğilip öptü ve asansöre ilerledi. “Kapat hadi kapıyı.” Gülerek Kerem’i dinleyip kapıyı kapattım.
Mutfağa geçtiğimde Defin kendi evi gibi çoktan mutfakta kahvaltısını yapıyordu. “Demek teklifi yaptı sonunda.” Defin’in umursamaz umursamaz konuşuyordu. “Ne zamandan biliyordun?” Defin gülerek bana baktığında bunu ne zaman anladığını merak etmem normaldi aslında. “Daha ilk anlattığında. Hastanede tanıştığımızda senden bahsettiğinde jeton düşmüştü.” Kahvaltısını yapmaya başlamıştı. “Sonra benimle iletişime geçtiğinde yüzük için fikir istedi. Denef’le beraber konuştuk işte.” Defin’le beraber ortalığı toparlayıp hazırlanmaya başladım. Dar siyah pantolonumu giyip beyaz gömleğimi giydim. Defin odaya iğrenir gibi girdiğinde yatağıma bakıp yüzünü buruşturdu. Kerem çoktan yatak odasının örtüsünü değiştirmişti. Göz devirip “Yatak temiz. Örtüyü değiştirdik.” dedim.
“Iy ne biçim bir gece geçirmişsinizdir Allah bilir.” Defin’i umursamadan rujumu sürüp çantamı aldım. “Nöbetim var karargahta. Sen ne yapacaksın?” Defin’de benim ardımdan benimle beraber evden çıktık. Bir taksi bulduğumuzda Defin’le beraber karargaha gittik. Girişte Ayda bize denk geldiğinde Defin’e sarıldı. “Hoş geldin, düğüne katılmana çok sevindim.” Onlar sarılırken bende gülümseyerek ilerledim. “Yarın akşam gelin hamamı yapacakmışız Nilay’ın halt yemesi.” Gelin hamamında bizi düşünemiyordum ya. O kaos ortamında çok eğleneceğimize eminim.
Revire geçtiğimde çantamı kenara koyup önlüğümü giydim. Defin benimle beraber revire girmişti. Hamza odaya girdiğinde kollarını tutuyordu. Hamza’ya sedyeyi gösterdim ve onun yanına ilerledim. “Hamza ne oldu?” Hamza’nın yine fazla spordan kasları ağrıyordu büyük ihtimalle. Kollarını tutup sıktığımda ağrısını belli etmeyişi genel bir asker problemiydi. “Sporda kramp girdi. Kerem komutan zorla yolladı.” Başımı sağa sola sallayarak Hamza’ya bakmadan arkama dönüp iğne ayarlamaya başladım. “Siz gerçekten adam olmazsınız ya.” Defin kapının önüne çıkıp beklemeye başladı. Kas gevşeltici iğneyi hazırladığımı gören Hamza arkasını dönüp uzandı ve kalçasını açtı. Eldivenlerimi taktıktan sonra pamuğu alıp Hamza’nın yanına döndüm. İğneyi yaptıktan sonra pamuğu bastırıp Hamza’ya yardım ettim. “Hamza şu sporu biraz azalt. Yine bir müddet spordan muaf tutacak bir rapor hazırlayacağım.” Hamza mızırdanarak bana döndü. “Yapma doktor hanım ya.” Hamza’yı umursamadan eldivenlerimi çıkarıp çöpe attım. Raporlar hazırlamaya başlayıp en sona imza attım. Sinirle “Hamza.” demiştim. Hamza çaresiz bir bakış attığında hazırladığım raporu Hamza’ya uzattım. “Bunu verip vermediğini Kerem’den öğrenirim biliyorsun.” Arkamdan gelen sesle dikkatim dağıldığında arkamı dönüp baktım. Defin kapıya yaslanmış beni dinliyordu ona bakmamla odaya girip masa başındaki sandalyeye geçip oturmuştu. Hamza çaresiz başıyla onaylayıp raporu elimden aldı. Revirden çıkarken çaresiz bana dönüp söylenmeye başladı. “Ya doktor yenge durup durup komutanımla sevgili olmak nedir ya? Kaçamıyorum da bu yüzden.” Defin gülmeye başladığında Hamza’nın çaresizliğine çaresizlik katarak “Üstüne bir de evleniyorlar Hamza.” diyerek gülmeye devam etti.
Defin’le ikimize çay getirildiğinde teşekkür edip sohbetimize devam ederek çayımızdan birkaç yudum aldık. “Bak şimdi düğün için baya bir paramız var. Babam en son para bırakmış anneme son bir düğün bunu da Defne için tut diye. Gelinliğini Çanakkale’den alırız. Zaten ev konusunda sorununuz yok. Kerem’in evine taşınırsınız büyük ihtimalle.” Defin’i başımla onayladım. Çantamdan çıkardığım bisküviyi açıp önümüze koyduğumda o da bende anında bisküviden birer parça aldık. “Bizim tarafın düğünü zaten Çanakkale’de olur. Çok gelen olmaz zaten bütün akrabalarımız yanımızda. Trabzon’dan önemli olarak tek büyük dayım gelecek zaten.” Büyük dayımdan rıza almak. Düşündüğümüzde ne var ki altı üstü elini öpüp geleceksiniz derdi ama o iş öyle değildi. Büyük dayım annemle babamın hamilelikten dolayı evlendiklerini düşünmüştü. Ona göre annem bir hata yapmıştı ve bu hatası yüzünden ona göre annemle babam evlenmek zorunda kalmıştı. Sonra babam yetmiyormuş gibi amcam da teyzemi istemiş. Büyük dayım ise ona göre Trabzonlu biriyle evlenmemizi istiyordu ama bütün yeğenleri onu dinlememişti. “Büyük dayımdan rıza almak deveye hendek atlatmaktan daha zor. Hem zaten bizim istediğimiz gibi Kerem’ler de kendi adetlerine göre düğün yapmak isteyeceklerdir. Hem daha yeni teklif etti bence biraz dururuz.” Defin bana el hareketi çektiğinde ona bakıp göz devirdim. “Bok durursunuz. Komutanı şu kadar tanıdıysam hızlıca istemeye kalkacaktır.”
Akşama kadar boş beleş revirde oturup kalmıştık. Akşam yemek için aşağı ineceğimizde biz inemeden askerler bize tabldotlarla yemek getirmişlerdi. “Yüzbaşı Kerem gönderdi doktor hanım.” Derin bir iç çekip gülümsedim. Askerlerden tabldotları alıp masaya koydum. “Komutana teşekkür ettiğimi söylersiniz.” Masanın başına geçip kardeşimin yanındaki tekerlekli tabureye oturdum.
Defin yemeğine odaklanırken bir yandan da bir şeyler demek için kıvranıyordu. Kardeşimin devamlı benim yanımda da durması tuhaftı. “Defne...” Göz ucuyla Defin’e baktığımda Defin ağzındakini bitirmeye çalışıyordu. Oturduğum yerde dikleşip Defin’e döndüm. “Sen benden bir şey mi saklıyorsun Defin?” Defin yemeğini yediği kaşığı bırakıp bana döndüğünde başka bir şeylerin olduğunu anlamıştım. Defin bir şeyler saklıyordu. “Tamam şöyle yapalım. Yemeklerimizi yiyelim belli ki tadını kaçıracak bir şeyler var. Yemeğimizi yiyelim sonra konuşalım.” Defin sessizce yutkunup yemeğini yemeye devam etti. Bende yavaş yavaş yemeye devam ettim. Bir yandan da gözümle Defin’i kontrol ediyordum. Defin yemeğini az yemişti. Bu dikkatimi çekse de bir şey diyemedim. Tabldotları kenara koyup kardeşime dönüp baktım.
Defin’in kafasının karışık olduğunu fark ettim. “Sorun ne?” Benim sesimi duyan Defin bana dönüp bakmıştı. Derin bir iç çekti. “Ben.. Murat’ı hatırlayamıyorum artık. Sesini unuttum kokusunu unuttum.” Revirdeki yataklara doğru bakıp gülümsedim Defin’i kaldırıp yatağa geçirdim ve onunla beraber yatağa oturduk. Defin yaptığım bu harekete gülümsedi. Evimizde beraber kız gecesi yaptığımız günler aklımıza gelmişti. “Başka bir şey daha var değil mi?” Defin gözlerini kaçırıp tavana çevirdi. “Asiye’yi karargahtakilere hiç söyledin mi?” Defin’in diğer adını kimse bilmiyordu ki kimliğinde bile yazmıyordu. Onu sadece Trabzon’da bizim köydekiler bilirdi. Kimseye söylemediğim için omuz silkip “Ben bilmiyorum. Kimseye demedim.” Defin’in bu soruyu niye sorduğunu anlamamıştım. Aklıma düşen jetonla Defin’e şaşkınlıkla baktım. “Kim dedi sağa Asiye diye?” Defin geriye doğru yaslanıp “İşte şimdi fuşkiyi yeduk.” Dediğinde şüpheyle düşünmeye başladım.
“Asıl konumuz bu değul Defne. Ben sağa diyrım ki ben Murat’ı unutmak istemiyrım Defne.” Defin’e hiç inanmadığımı belirten bakışlar attığımda Defin anlatmaya devam etti. “Ben... Çok olmadı, unutmak istemiyorum.” Defin’e bakıp gülümsedim. Gözleri dolmuştu, ağlamak istemiyordu belli ki yine de kendini kasıyordu. Elini tutup sıktığımda o da bana baktı. “Kaçtuğunun farkındayum da hadi neyse diyelum. Ayrıca Defin kasma kendini. Zamanla insan ister istemez unutuyor. Babamı unutmadık mı? Kokusunu, sesini... Bu bizim suçumuz değil ki biz insanız. Hiç istemediğimiz halde bu oldu.” Defin’in aklını kurcalayan başka bir şey vardı ama söyleyemiyordu ve bu kurcalayan şey büyük ihtimalle adından geliyordu. “Defun bağa doğruyu söyle. Aklunu kurcalayan birileri mi var?” Defin bunu sormamla ağlamaya başlamıştı. Aklını kurcalayan biri var ama Murat’a ihanet ediyor gibi düşünüyordu büyük ihtimalle. Defin kolay kolay aşık olmazdı. Hatta bana kalsa ben onun Doruk’a aşık olduğunu hiç düşünmemiştim. Murat ile ilişkisi ise inatla karışık aşk evliliğiydi. Yine bu Defin’in ilk evliliğiydi ama Murat’ı da kaybetmişti.
Defin’e sıkıca sarıldığım gibi saçlarını okşayıp onu sakinleştirmeye çalıştım. “Ben kötü hissediyorum.” Derin bir iç çekip saçlarını okşamaya devam ettim. O ağlamaya devam ediyordu. Defin sakinleşene kadar ben onu sarıp bekledim. Defin’in ağlayışları giderek iç çekişlere döndüğünde sırtını sıvazlayıp bekledim. Revirin kapısı açıldığında sessizce kapıdaki Kerem’e baktım. Kerem kaşlarını çatıp bize baktığında ona gözlerimi kapatarak sorun olmadığını anlatmaya çalıştım. Kerem dudaklarını oynatarak “Sorun ne?” demişti. Aynı şekilde dudaklarımı oynatarak “Sorun yok merak etme.” dedim. Kerem başıyla onaylayıp kapıyı kapatmıştı. Defin’in nefesleri düzene girdiğinde çekilip uyuyup uyumadığını kontrol etmeye çalıştım. Kerem yavaş yavaş yaklaşıp bana baktığında fısıldayarak “Uyumuş mu?” diye sordum. Kerem başıyla onayladığında onun yardımıyla Defin’i yastığa yatırdık.
“Tabldotlardan biri dolu olunca sen mi yemedin acaba diye düşünmüştüm.” Bunu demesi bile beni gülümsetmeye yetmişti. Kerem’e bakıp gülümserken Defin’in üstünü örtmüştüm. “Yemeği yemeyen Defin. Bir şeylere canı fena sıkılmış.” Kerem başıyla beni onaylayıp ellerini kemerine sabitledi. “Sabaha kadar burada böyle duracak mısın?” Kerem flört ederek yanıma yaklaştığında ona bakıp sırıttım. Bende ellerimi kalçalarımdaki ceplerime sokup omuzlarımı kaldırıp ona yaklaştım. “Bir planınız mı var Yüzbaşım?” Kerem sırıtarak dibime iyice yaklaşıp “Seninle dışarıya mı kaçsak acaba? Yıldızları izleriz belki.” dedi ve en sevdiğim hareketini yapıp bana göz kırptı. Yıldızları izlemek... sırıtarak kaşlarımı kaldırarak bakışlarımı başka tarafa çevirdim. Başımla onu onaylayıp “Neden olmasın ama kardeşimi burada bırakamam.” Kerem beni onaylayıp sessizce cebinden telefonunu çıkardı. Ne yaptığına bakmak için kaşlarımı çatıp onun telefonuna baktım. Benim görmeme fırsat vermeden telefonu kulağına götürüp telefonda aradığı kişiyle konuşmaya başladı. “Barut.” Gülmeye başladım. Barut’un telefondan sesi geliyordu. “Ne istiyorsun yine Kurt?”
Gülerek geriye doğru gidip kalçamı masaya yasladım. Kollarımı göğsümde çaprazlayıp onu izlemeye başladım. Kerem gülümseyerek önüme doğru gelip sol kolunu kalçamın hemen yanına yaslamıştı. O üzerime doğru eğilirken ben onun ne kadar karizmatik göründüğüne odaklanmıştım. “Yardımın lazım. Defin revirde uyuyor. Ben Defne ile bir yere gideceğim. Revire gel ve onun başında bekle diyecektim ama. Sanırım istemiyorsun.” Kerem’in sesinde gizli bir ima vardı ama nedenini anlayamadım. Barut’un homurdanarak “Senin ama’na başlayayım Kurt. Geliyorum.” Dediğini duyduğumda Kerem’in gülümsemesi genişlemişti. Kerem telefonu kapatıp tekrar cebine attı ve sağ elini de masaya yaslayıp üzerime doğru eğildi. “Bu iş bu kadar doktor hanım..” Kerem dudaklarını dudaklarıma kapattığında kollarımı boynuna dolayıp karşılık verdim. Kerem bana dokunmadan sadece dudaklarımı öpüyordu. Kaç dakika öpüştüğümüzü hatırlamıyordum. Nefessiz kalana kadar öpüşmüştük.
Revirin kapısı bir anda açıldığında hızlıca irkilip çekildim. Barut odaya girmişti, ben utancımdan nereye döneceğimi bilemediğim için elim ayağıma dolanırken Kerem yüzündeki memnun ifadeyle sırıtıyordu. “Kaybol Kurt. Defin uyanmadan gelin, kız kardeşi tarafından bırakıldığını düşünmesin.” Kerem odaya girdiği anda bile Barut’a dönüp bakmamıştı. Elimden tutup beni dışarı çekiştirdiğinde odadan çıkarken askıdan kabanımı aldı. Kerem arabayı karargâhın en tenha yerine çektiğinde bagajı açıp arkadaki örtüyü alıp oturmamı bekledi. Bagaja binip bacaklarımı toparladım. Kerem’de benim yanıma gelip beni hızlıca sarmıştı. Karargah nöbetlerimde en sevdiğim şey buydu. Bunu ilk yaptığımızda karargahtaki görevimin üçüncü ayıydı.
Karargahta üçüncü ayımda üç saatlik uykuyla dolanıyordum. Gelen askerlerle ilgilenen tek doktor bendim ve iki gündür hastanede nöbet tutmuştum. Başımı masaya yaslamış gözlerim kapalı duruyordum. Başımda birinin dikildiğini hissedebiliyordum. Ne kadar bakmak istesem de umursamadan dinlenmeye devam ettim. Biri başımda dikiliyordu. Başımı kaldırıp hemen yanımda dikilen bedene baktım. “Komutan ne oldu?”
“Kaç gündür uykusuz görünüyorsun. Kahve?” Komutanın benimle dalga geçmesini beklerken iyi niyetle yanıma gelmesi beklenmedik bir hamleydi benim için. Yine de nezaketen teklifini kabul ettim. Komutan bana başıyla dışarıyı gösterip “Gel.” dedi. Onun peşinden ilerleyip dışarıya çıktım. Onun arabasına yaklaştık. Aracını açıp bagajında gördüğüm battaniyeyle kaşlarımı çattım. Komutan bagaja oturduğunda yine başıyla yanını göstermişti. Yanına oturup terliklerimi çıkardım ve ayaklarımı toparladım. Mahmut bir süre sonra elinde iki bardakla geldiğinde bardaktakilerin kahve değil de çay olduğunu gördüm. Mahmut’un gitmesi için yine başıyla işaret veren komutanla Mahmut bir anda gitmişti. “Uykun açılır diye kahve getirmemiştir.” Onu başımla onaylayıp çayımdan bir yudum aldım. Ağaçların arasından gördüğüm yıldızlarla gülümsedim. “Eğer canım sıkkınsa buraya gelip otururum. Yıldızları izlemek güzel oluyor.” Etrafa bakıyordum. Komutanın inatla aracını niye arkaya park ettiğini merak etmiştim ve şimdi anlamıştım. Harika bir manzaraya sahipti. Başımı kaldırıp etrafa bakmaya devam ettim.
Bir süre sonra gözlerim ister istemez kapandığında kımıldanıp uyumamak için direndim. Başım bir yere yaslandığında belimde de bir şeyleri hissetmiştim. Rahat bir pozisyon alıp uykuma devam ettim. Gözlerimi alan ışık hüzmesi aşırı derecede rahatsız ediyordu. Kımıldanıp yüzümü sert olan yastığa saklamaya çalıştım. Saklamayı beceremeyince mecburen gözlerimi araladım. İlk başta ne olduğunu anlayamasam da sonradan fark ettiğim askeri üniforma ile geriye çekildim. Başımı kaldırdığımda ilk gördüğüm şey keskin yüz hatlarıyla kafasını geriye yaslamış duran komutandı. Sol elim onun göğsüne yaslıydı. Onun göğsünden güç alarak kalktığımda komutan da hareketlendiğimi hissetmiş ve gözlerini açıp başını bana doğru eğdi. Bakışlarımız kesiştiğinde gözlerim onun gözlerine odaklanmıştı. Onun gözlerinin dudaklarıma kaydığını fark etmiştim. Komutanın adem elmasının hareket ettiğini gözlemlemek benim de derin bir nefes almama neden oldu. Hızla geri çekildiğimde o da oturduğu yerde dikleşmişti. Yutkunup ceketimi düzelttim. Bacaklarıma örtülü parkayı ona doğru bırakıp terliklerimi giyip bagajdan indim.
Bagajda Kerem beni anında göğsüne çekmiş rahatça göğsünde yatmamı sağladı. “Bence burada da sevişmeliyiz.” Kerem’in söylediği şeyle gülmeden edemedim. “Burayı seviyorum. Seninle burada böyle uyumak hoşuma gidiyor. Burada rahat edemeyiz.” Onun belimdeki elini okşayıp beni rahatlatmaya başlamıştı. Saçlarımı okşayıp uçlarıyla oynuyordu. Çok duramasak da birkaç saat bile bize yeterdi. Kerem de bunun bilinciyle beni buraya getirmiş, uyumamı da sabırla beklemişti. Sabaha karşı Kerem beni uyandırdığında kalkıp ona baktım. “Üşüyeceksin sevgilim. İçeri girelim hadi gel.” Uykulu uykulu gözlerimi ovalayıp arabadan indim. Kerem hiç umursamayıp bagajı toparlamadan kapatıp revire ilerlememe yardım etti. Revire girdiğimde Barut Defin’in yanındaki sandalyede uyuyordu. Revirdeki bir yatağa yattığım gibi uyumaya başladım.
Öğleye doğru uyandığımda Ayda’nın hamamı için eve dönüp hazırlanıp çıkmıştık. Defin’le beraber hamama geldiğimizde herkes yavaştan toplanmaya başlamıştı. Ayda paraya kıyıp bir sürü yemek hazırlatmıştı. Hamamın sıcağı daha girişten buram buram geliyordu. “Hoş geldiniz.” Ayda bize sıkıca sarıldığında bizde ona sarıldık. Herkes toparlandığında Ayda eliyle hazırladığı içecekleri ikram etti. Alttan gelen hafif müzik ilk başta olması gerektiği gibiydi. Defin içecekten yudum alıp Ayda’ya baktı. “Çok güzel, ne var içinde? Bok var orası kesin de başka ne var?” Ayda’nın yüzü ister istemez düştüğünde Defin’e bakıp “Olmamış mı?” dedi. Defin muzur bir bakışla “Bağa bak ha bu ettiklerini sakın ola damada verma. Gerdek gecesinin ortasında kalpten gidiverir.” dedi bende bu dediğine gülmeye başladım.
Ayda’nın arkadaşlarından biri göbek taşına çıkmış şarkıya eşlik ediyordu. Ağzıma bir üzüm atıp ayağa kalktım. “Rakkas geldi meydane al bastı ak gerdane...” Defin’e doğru kıvırıp kendimi ona doğru salladım. Defin gülerek para çıkarıp alnıma yapıştırdı. Göbek taşı sırası bize gelene kadar sakin sakin oynuyorduk. Ayda arkadaşları indiğinde beni gösterip “Komutanımızın biricik müstakbel eşi doktorumuz Defne hanımı alalım ortaya. Tabi bir de Defin hanım sizi de alalım.”
“Defun, Damla teyzem usulü takılalum mu?” Defin’in güldüğünü gördüğümde beraber göbek taşına çıkarken Defin anında “Hee edelum oni.” diyerek beni onaylamıştı. Hoparlörden istediğim şarkıyı açtığımda sakince söylemeye başladım. Defin de benimle beraber ritim tutup şarkıya eşlik ediyordu. “Anam dedi a kizum, gel biraz konuşalum.” Defin anında telefonunu çıkarıp videoya almaya başladı. O videonun aile grubumuza atılacağını, teyzemin görmesi için attığını biliyordum. Bikinimi ve peştamalımı düzelttim. “Bu iş böyle yürümez, bi hal çare bulalum. Yaşum geldi elliye, varmam belki seneye.” Defin araya girip benim söyleyeceğimi o söylemişti. “Beni aşağiki köyden da geldiler istemeye.” Herkes yavaştan bize eşlik etmeye başladığında ben oturup yerimi Defin’e bıraktım. Defin büyük bir keyifle şarkıyı söylüyordu. “Ali, Veli, Develi, üç de ondan evveli. Recep, Şaban, Remezan bir de rahmetli baban. Anan goca mi gördü? Anan goca mi gördü?” Gülmeye başladığımda Defin de gülmeye başladı. Damla teyzem bunu gördüğünde gülecekti. Ayda yanıma geldiğinde ona bakıp kardeşimi gösterdim. “Nasıl? Güzel eğlence yaparız bak.”
“Sende söyleyeceksin o zaman. Seninkini Defin aldı sonuçta.” Başımla onu onayladığımda Defin’den sonra acaba ne söyleyebilirim diye düşündüm. Defin’e tefler eşlik ederken bende kardeşime eşlik ediyordum. Telefonu kapatıp kenara koydum ve eşlik etmeye devam ettim. Nilay beni ittiğinde bende göbek taşında ayağa kalkıp Defin’e göz kırptım. Beraber Ayda’yı aramıza çektiğimde gelin hanımın başına taktığı tacı düzelttim. Cilveli bir şekilde kıvırıp Ayda’nın yanına geçtim. “Sabahtan erken kaktun suya mı gideysun? Sabahtan erken kaktun suya mı gideysun?” Ayda’ya ufak bir omuz atıp “Mektup yolladun bana, iste beni deyisun. Mektup yolladun bana, iste beni deyisun.” Hep beraber eğleniyorduk aslında taa ki bir anda hoparlör kesilene kadar.
Hamama giren kadınlara baktığımızda Nilay sakince kadınlara “Hanımlar buraya değil öbür tarafa geçeceksiniz. Burada gelin hamamı yapıyoruz.” diye ufak bir uyarıda bulunmuştu. Kadınlar umursamaz bir şekilde “Yapın bize ne?” dediğinde Ayda da bende Nilay’ın yanına gelip arkasında durduk. Ayda, Nilay’ı arkasına alıp kadınlara baktı. “Biz burayı özel olarak parasıyla kiraladık. Siz bugünlük yan tarafı kullanacaksınız.” Ayda’nın sesi gayet netti. Kadınlar inat edip yayılmaya başladıklarında tekrardan uyarıda bulunmak için Nilay’ı bu sefer ben arkama aldım. “Anlatamadık sanırım burası kiralandı. Parasını verip kiraladık. Lütfen çıkar mısınız?” Kadın bana bakıp dikkatlice beni süzdü ve yanındaki kadına baktı. “Bu karı meşhur komutanın sürtüğü değil mi?” Kadının diğer kadına sorduğu soru benim kaşlarımı şaşkınlıktan havalandırmama neden olmuştu. Defin’e baktığımda Defin de yanıma gelmişti. “Defun ben ha buni yolarum haberin olsun.” Defin sakin olmam için elini önüme doğru koydu. “Sakin. Sakin olun tamam.”
“Kız komutandaki şansa bak iki tane sürtüğü varmış. Ne şans ama.” Defin’in de tepesinin atması bu laftan sonra saniyeler sürmüştü. “Topla ula o ağzıni.” Defin laz damarını açmıştı geçmiş olsun. Ayda’ya döndüğümde kavganın çıkacağının sinyallerini vermiştim. “Yalan mı? Hanginiz altına yatıyorsunuz komutanın?” Sinir kat sayım iyiden iyiye arttığında kadının üstüne atlayıp saçını tutup çekmeye başladım. Ortalık bir anda alevlendiğinde aynı zamanda da şenlenmişti. Hamamın içinde kadının çığlıkları yankılanmaya başlamıştı. Defin ve Ayda da normalde kullanabilecekleri dövüş tekniklerini kullanmadan saç baş kavgasına girmişti.
Kadının saçını sıkıca tutuyordum. “Ula siz düzgün konuşmazsanız biz sizi konuştururuz! Sürtuğu deduğunuz da benum ben!” Kadının etlerini tek tek çekiştiriyordum. “Yedum ula sizi!”
🩺
Komserim a canım karakolu açalım... Gerçek bir cennet mahallesi sahnesi gibiydi. Hamamın sahipleri bizi ayıramayınca mecburen polisleri aramışlardı. Polisler bizi almaya geldiğinde gayet sakin bir şekilde kadının saçlarını bırakıp üstümü giyinmeye gittim. Şimdi ise karakola düşmüştük. Kadınlarla bizi ayrı yerlere almışlardı. Bizde kadınların saç baş dağınıklığına göre hiç bir şey yoktu. Saçlarımı geriye itip beklemeye devam ettik. Ayda gülerek yanıma oturdu. “Harika bir gelin hamamıydı.” Hepimiz bir anda gülmeye başladığımızda nezarethanenin başındaki adam bize tuhaf tuhaf bakmaya başladığını gördüm. “Ula hak ettiler ama ha. Defne ne güzel atladı üstlerune.” Defin’e bakarken Defin’in dalgalı saçlarını toplayışını izledim. Ayda güldü. “Hamamın böyle biteceğini hiç düşünmemiştim.”
“Atturdular laz damarumu. Bağa deduklarını duymadınız mı?” Islak saçlarımı tekrardan geriye ittim. “Yalan mı söyledik?! Herkes sizi konuşuyor! Herkesi mi dövecen?!” Bakışlarımız bir anda yan taraftan seslerini çıkaran kadınlara baktık. Aramızda duvar olmasa tekrar saç baş girebilirim yani. Nezarethanenin önündeki polis memuru bize bakmadan “Sessiz olun!” diyerek bizi uyardı. “Bağa bak bize diyeceğine yan taraftakilere diyeceksin. Sataşmıyoruz biz onlara.” Defin’in söylediğinde haklı olduğunu biliyordu.
Defin’e bakıp güldüğümde o da neye güldüğümü az çok anlamıştı. “Kavga ettiğimiz günler aklına geldi dimi?” Başımla Defin’i onayladım. Lisede ettiğimiz kavgalar yüzünden çoğu zaman karakola düşerdik. Her seferinde sicilimize de babam sayesinde işlememişlerdi. Çanakkale’de bizi tanımayan karakol yoktu. Herkes bizi tanıyordu. “Şimdi tekrar liseye dönmüş gibiyim. Birazdan çıkacağız ve Ayaz beni azarlamaya, aşağılamaya başlayacak gibi geliyor.”
“Kuzey komutanın kızları mı?” Nezarethanenin önündeki polis memuru bize baktı. “Hoş geldiniz kızlar. İki gündür görüşmüyorduk, hepimiz özlemişiz sizi.” Başımı kaldırıp Yunus amire baktım. “Amirim valla bu sefer biz başlatmak zorunda kaldık. Denef’e saldırdılar, kardeşimi koruduk biz.” Defin kendini açıklamaya başladığında Denef sessizce bakıyordu. “Babanızı bekleyelim olur mu?”
Derin bir nefes aldım. Babamın gelip gelmeyeceği kesin değildi. O gelmese bile bizi çıkaracaktı bundan eminim. Ayazların burada olduğuna emindim. Nezarethanenin kapısı açıldığında bizi çıkarıp Yunus abinin odasına götürdüler. Yunus abinin odasında Ayaz, Doruk ve Len vardı. Babam onları göndermişti bizi almaları için. Yunus abiye bakıp beklemeye başladık. “Kızlar kavgayı bir de siz anlatın bakayım.” Üçümüzde birbirimize baktığımızda bu olayı en doğru şekilde anlatacak kişinin Denef olduğunu biliyorduk. Defin’le Denef’e işaret verdiğimizde Denef olan biteni anlatmaya başladı. “Biz okuldan çıkmıştık. Eve giderken basketbol oynadıklarını gördük ve Defin’le Defne izlemek istedi. Biz izlerken biri yanaştı bana ileri geri konuştular. Bunları ben söyleyemem.” Denef derin bir nefes aldı. O cümlesine devam ederken bizde onun bitirmesini bekledik. “Defin bunu duydu beni hemen arkalarına aldılar. İlk başta lafla uzaklaştırmaya çalıştılar. Zaten kameralardan bunu görebilirsiniz. Çocuklar üstümüze gelene kadar kardeşlerim gayet sakindi. Çocuklardan biri bıçak çektiğinde Defin artık direkt bıçağı uzaklaştırmak için araya girdi.”
Denef haklıydı. Her şey böyle olmuştu. Ne bir eksik ne bir fazla. Biz imzaları atıp karakoldan çıkarken Ayaz’lar yanımızda yürüyordu. Karakolun merdivenlerini indiğimiz anda Ayaz bana dönmüştü. Sinirli bakışlarıyla bana bakıyordu. “Yine buralara düştünüz ya helal olsun.” Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. “Gelmeseydin Ayaz. Biz eve kadar gelirdik nasıl olsa.” Defin, Ayaz’ın bana olan tavrını fark ettiği gibi aramıza girdi. “Sen karışma Defin. Bu Defne’yle benim aramda.” Defin’i kenara çekilmesi için elimle hafifçe itekledim. Defin onaylayıp geri çekilirken Ayaz’a baktım. “Bu hallerin artık canımı sıkıyor Ayaz. Gelmek zorunda değildin. Gelmeseydin, böyle davranacaksan da gelme zaten.”
Nezarethanenin kapısı açıldığında aklımdaki anılardan sıyrıldım. Komiser dışarı çıkmamız için bize izin verdiler. Ayda’larla beraber yukarıya baş komiserin odasına çıktık. Odaya girdiğimde ilk gördüğüm yüz Kerem’in yüzüydü. Kaşları çatılıydı, büyük ihtimalle sinirliydi. Bana bakmıyordu, bakışlarım Barut’un yüzüne döndüğünde sanki bizim bu halimizi biliyor gibi gülmesini tutmaya çalışıyordu.
“Hanımlar çıkabilirsiniz. Kavganın sebebini komutanlara anlattık. Tekrarlamazsanız seviniriz.” Barut gülerek ellerini dizlerine vurup kalktı. “Oldu o zaman başka bir sebeple görüşmek üzere Ali amirim.” Barut amirin elini sıkarken gülüyordu. Kerem de onun ardından ayaklandığında diğer köşede Hakan’ı görmüştüm. Bunca zamandır odada durduğunu dahi fark etmemiştim. Odadan çıkmamızı beklediler, odadan çıktığımızda Kerem tam karşımda dikildi. Kızacak diye korkuyordum. İster istemez bana sinirlenmiş olduğu, bana kızacağı gerçeği beni üzüyordu. Defin de benim gerildiğimi anlamış hemen arkama geçmişti. Kerem bana sessizce bakarken dik bir şekilde bana baktı. “Sana sürtük mü dediler?” Gözlerimi kısa bir süre kapatıp başımla onayladım. “Yumruksuz, zarar vermeden dövdünüz?” Aynı gururla başımla onayladım. “Zarar gördün mü?” Başımı bu sefer sağa sola salladım. Kerem gözleriyle beni süzüp sessizce başını sağa çevirip karakol çıkışını gösterdi. “Bunu eve gidince kontrol edeceğiz.” Önünden geçip ilerleyecekken karakoldan çıkan Defin ve Barut’a baktım. Barut eliyle Defin’in beline dokunmadan ona yol veriyordu. Yarın Ayda’ların nikahı ertesi gün de düğünleri vardı.
“Açık konuşayım ilk başta biraz korksam da gelin hamamı güzel geçti. Kavgası bile olaylıydı.” Ayda’nın gülmesi kulağımıza geldiğinde onlar arabaya ilerliyordu. “Eski usul mahalli tarzda takıldık.” Barut Defin’in kapısını açıp binmesini bekledi. Defin arabaya bindiğinde Barut kapatmadan benim de binmemi bekledi. “Teşekküler.” diyerek arabaya bindim. Kerem önce Barut’u evine bırakmış ardından lojmanlara dönmüştü. O aracını park ettiğinde inip bize baktı. “Defin iznin olursa Defne’yi bir, iki saatliğine alabilir miyim?” Defin sırıtarak onayladığında Defin’e evin anahtarını verdim ve Kerem’in evine doğru çıktık. “Sana bir sürprizim var.”
“Ne sürprizi komutan?” Kerem dudaklarını büzerek gülümsedi. “Eve girdiğimizde görürsün.” Asansörden kata geldiğimizi belli eden ses geldiğinde Kerem’in kapıyı açmasını bekledim. Botlarımı çıkarıp düzgünce köşeye bıraktım. Kerem onu takip etmemi isteyen bakışları ile işaret ediyordu. Ellerini ceplerine koyup yatak odasına ilerledi. Peşinden meraklı gözlerle odaya ilerdim. Kerem yatak odasının ışığını açıp odaya girmem için kapıdan çekildi ve sağ kolunu duvara yaslandı. Odaya girdiğimde gördüğüm büyük hediye kutusu dikkatimi çekmişti. Benim olduğuna emin olmak için Kerem’e baktığımda Kerem başıyla onaylayıp kollarını birbirine bağladı ve hediyeyi açmamı beklemeye başladı. Beklemediğim sürpriz hediye beni biraz da olsa heyecanlandırmaya başlamıştı. Yaklaşıp hediye kutusunun kurdelelerini çözdüm. Siyah kutuyu açtığımda gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Bu Ayda’ya gelinlik seçmeye gittiğimizde denediğim gelinlikti. Bakışlarımı ona çevirdiğimde Kerem gülümsüyordu.
“O gün Ayda fotoğraflarını atmıştı. Nilay da içinin gittiğini söyleyince dayanamadım. Hakan’a aldırdım.” O gün gözümün önüne geldiğinde Hakan’ın elindeki diğer büyük çanta dikkatimi çekmişti ama duvağı falan onun içine koyduklarını düşünmüştüm. “Kerem bu çok güzel. Çok nazik bir davranış teşekkür ederim.” Kerem elini ensesine götürüp kaşıdığında tekrardan elini önüne getirdi. “Başka bir şey daha var.” Dolabının önüne ilerleyip açtığında askıda gördüğüm beyaz heybetli elbiseye baktım. Elbise gibi değil de daha çok gelinlik gibiydi. Kerem dolaptan çıkarıp bana çevirdiğinde ben dikkatle bakıyordum. “Bu da senin için, özel dikim bir çerkez gelinliği. Açıkçası ikisini de düğünümüzde üzerinde görmek isterim.” Pek benim tarzım bir gelinlik olmasa da üzerime yakışacak bir gelinlikti. Gülümseyip diğer gelinliğin kutusunu kapattım ve yataktan kalkıp boynuna sarıldım. Kerem diğer sol cebindeki elini çıkarıp belime sarmış başını bana doğru eğdi. “Kerem ikisi de çok güzel çok teşekkür ederim. İkisini de giymeye çalışacağım.” Kerem elindeki askıyı askılığa asıp dolabı kapattı. Beni kucağına aldığında bacaklarımı beline dolayıp kucağında yerimi sabitledim.
Kerem yatağın ucuna oturduğunda ona bakıp saçlarını oynamaya başladım. “Şimdi gelelim şu kavga meselesine. Soyun.” Nefesim tekledi. Kerem’in tek kelimesi nefesimi kesmeye, beni heyecanlandırmaya yetmişti. Dediklerini ilk başta anlayamadığım için yapmamıştım. Kerem kalçama vurup kalkmamı sağladığında karşısında dikildim. “Hadi Defne, soyun.” Kerem sırıtarak sol elini yatağa yaslayıp ağırlığını o eline verdi. Yutkunup uzun kollu tişörtümü çıkarttım. İçimdeki beyaz sütyenimin görünmesiyle Kerem sırıtmıştı. Vücudumda kavgadan bir eser bir şey var mı diyerek bakıyordu. Pantolonumu da çıkaracakken beni durdurmuş tişörtümü tekrardan giymemi sağladı. “Kardeşin seni bekliyor güzelim. Gelinlikleri senin evine yollayacağım.” Haklıydı. Eve geçmem gerekiyordu. Kabanımı da giydiğimde benimle beraber eve kadar eşlik etti. Ben eve girdiğimde Kerem dudağımdan öpüp evine gitmişti.
Düğün günü herkes erkenden kalkmıştı. Ayda bize gelmişti ve hepimiz güzelce kahvaltı yapmıştık. Ayda’nın saçı makyajı yapıldıktan sonra gelinliğini giymesine yardımcı olduk. Duvağı sabitlendiğinde gülümseyip fotoğraflarını çektim. “Çok güzel oldun. Büyüleyicisin.” Defin gülümseyip giyinmek için hazırlanma odasına geçti. Bende ardından gidip elbisemi giydim. Kırmızı göğüs ve sırt dekolteli balık model elbisemi giydim. Cesur görünüyordum, olması gerektiği gibi cesur ve seksi. Defin bana baktığında gülmeye başladı. “Düğünden sonra siz Kerem’e geçin. Kerem’in elbiseyi yırtması an meselesi olacaktır.” Gülüp Ayda’nın yanına geçti. Bende saçlarımı düzeltip ayakkabılarımı giydim. Hakan gelin odasına geldiğinde Ayda’yı görmek için beklemeye başladı. Kerem yanıma geldiğinde herkesin ilk odak noktası Hakan’la Ayda’ydı. Hakan Ayda’yı gördüğünde eli ayağına dolaşmıştı. Heyecanı yüzüne vurmuştu. Hakan’ın bu hali bizi güldürmüştü.
“Komutanım Hakan komutanıma bakın eli ayağına dolandı ne yapacağını bilemedi. Dağda falan böyle olsa Kerem komutanım vururdu kafasına.” Fatih’in yorumu ise hepimizi daha çok güldürmüştü. Kerem’in bakışları beni bulduğunda elbisemi yeni fark etmişti. Gözleri elbisemin vücudumun üstünde dolandığında dikkatle vücudumu süzüyordu. O belimi sıkıca sarmıştı. Yaklaşıp kulağıma fısıldadı. “Defne siktir et düğünü biz eve gidelim.” Kerem’e gülüp onun siyah tişörtünün üstüne giydiği ceketinin yakalarını düzelttim. Düğün için alana girdiğimizde her yerde rütbeli askerler vardı. Ayda’nın arkadaşları bir köşede Hakan’ın arkadaşları bir köşedeydi. Bizde yerimizi aldığımızda Hakan’la Ayda’nın girişini izlemeye başladık. Ayağa kalkıp alkışlar tutarken herkesin gözlerinin içi gülüyordu. Bugün buradaki çoğu kişi asker değildi. Ayda’nın annesi, babası, liseden arkadaşlarıydı. Kimse rütbesel olarak konuşmuyordu. Çift ilk danslarına başladığında herkes tekrardan yerlerine oturmuş ve izlemeye başlamıştı. Kerem sağ elini benim sandalyeme yaslamış diğer elini de dudaklarına kapatmış izliyordu. Defin’le Barut da tam karşımızda yer alıyordu. Başımı Kerem’e çevirdiğimde bugün onun ne kadar harika göründüğüne fazla odaklanamamıştım. İlk danslarından sonra çift olarak herkes çıkmaya başlayacağında Ayda’ların yanında açılışı yapmak için Kerem ayaklanıp ceketini tutarak elini bana uzatmıştı. Başımı ona çevirdiğimde elini tutup kalktım ve beraber piste çıktık. Kerem’in eli belimdeki alıştığı yerini bulduğunda gülümseyip ona sokuldum.
“Bizde bir an önce evlenelim ya. Ben seninle yaşamak için sabırsızlanıyorum.” Kerem’e gülümseyip bende onu onayladım. Bende onunla yaşamak için sabırsızlanıyordum. Bakışlarım etrafta dolanıyorken gördüğüm şeyle Kerem’i dürttüm. Barut kardeşimi dansa kaldırıyordu. Defin ilk başta itiraz etse de Barut onun elini tutup dansa kaldırdı. “Onların arasında ne var? Barut sana bir şey dedi mi?” Kerem başını sağa sola sallayıp onlara bakıyordu. “Defin bu ara iyi değil gibi. Barut’la bir ilgisi mi var?” Onun sorusuyla bende kardeşime baktım. Açıkçası net bir şekilde Barut’la ilgisi yok diyemem çünkü bilmiyordum. Dudaklarımı büzüp “Bilemiyorum ki. Defin bir şeyler saklıyor.” dedim. Biz dans ederken Defin geri çekilmiş Barut da beline dokunmadan ona yön gösterir gibi yerine geçmesini beklemişti. Şarkı bittiğinde Kerem’de elimi tutarak yerime ilerletmişti. Beraber oturduğumuzda Kerem yine elini sırtıma doğru koyup beni kollarının arasına aldı.
Oyun havasına geçildiğin Poyraz ve Barut timi ortalıkta döne döne oynarken komutanları ağır abiler gibi oturuyorlardı. Nilay’la beraber oynamak için bizde kalktığımızda Hakan’a kaş göz yaparak Kerem’leri kaldırmasını işaret ettim. Fatih’le karşılıklı erik dalı oynuyorduk. Hakan gülerek Emirhan’ı dürtüp onunla beraber tim komutanlarını kaldırmıştı. Kerem yanıma geldiğinde onun önüne geçerek sırtımı onun göğsüne yaslayıp oynamaya başladım. Defin gülerek “Ula kolbastı çalun.” dedi. Çalmaya başladığında ortayı bizim için açmaya başladılar. Mevlüt albay da oturduğu yerden eşiyle beraber gülerek bizi izliyordu. Defin açılan ortada ilerlemeye başladığında karşısına geçip eteğimi avcuma topladım. Defin’le beraber kolbastı oynamaya başladık. “Barut sende laz değil misin geç ortaya.” Kerem yanındaki Barut’u ortaya ittiğinde yoruldum bahanesiyle Kerem’in yanına çöktüm. Defin’le Barut sakin sakin oynamaya devam etmişlerdi. Defin yırtmacını toplayarak oynuyordu, gözü bana değdiğinde kızacağını bildiğim için kalkıp eteğimi toplayıp onunla oynamaya devam ettim.
Bütün gece hiç durmadan oynamıştık. En son zeybek çalmaya başladığında Ayda’yı kenara çekip Poyraz ve Barut timlerini izlemeye başladık. Ayda’yı dahil olması için teşvik amaçlı sırtından ittim. Ayda ilerleyerek gittiğinde onun gelinliğini düzeltmek için eğildiğimde Kerem hızlıca benimle eğilmiş, dekoltemi eliyle kapattı. Kerem’e baktığımda siyah ceketini çıkarıp tişörtüyle kaldı ve elbisemin üstüne giydirdi.
Mevlüt albay ayaklanıp Barut ile Kerem’in kulağına bir şeyler fısıldadığında Kerem beni kolunun altına alıp “Poyraz!” demişti. Gelen emir komutuyla poyraz timi zeybeği bırakıp anında toparlandılar. Hakan’da yanlarına geldiğinde Kerem ona bakarak “Oğlum siz dahil değilsiniz. Daha yeni evlendiniz sizi bir de tutup göreve mi gidelim?” Barut timi çoktan ceketlerini alıp çıkışa ilerlemeye başlamıştı. Barut da bizim yanımızdaydı poyraz timi de bıraktıkları ceketlerini alıp komutanlarını bekliyordu.
Kerem yaklaşıp kendi giydirdiği ceketinin önünü kapatıp başıma bir öpücük kondurmuştu. Başımda hissettiğim dudaklarıyla gözlerimi kapattım. “Defne’m, Defin’le beraber eve geç olur mu? Ben dönene kadar da dikkatli ol, başını belaya sokma.” Ona başımı sallayarak “Tamam dikkatli olacağım.” dedim.
Asker eşi mi oldum ben şimdi? Sanırım tam olarak şu an asker eşi olmuştum. Parmağımda yüzük, omuzlarımda onun ceketi çaresizce geri döneceği anı bekleyecektim. Bundan sonra bunu devamlı yaşayacağımı biliyordum ve bunu ben tercih ettim. İlk defa tercih ettiğim bu seçenekle mutlu hissediyorum. Ne kadar çaresiz olsam da seçtiğim bu seçenekle mutlu hissediyorum. Parmağımdaki yüzükle daha geçen gece Defne Kurt olma yolunda bir adım atmıştım ve ben sanırım Kurt olmaya alışmak zorundayım...
Bölüm sonu.
Bu bölümdeki yetişkin içeriği ilk kez yazdım. Acemice olmuş olabilir kusura bakmayın. Artık düğün gecesi telafi etmeye çalışırım belki. Bölüm hakkındaki yorumlarınızı merakla bekliyorum. Ramazan’da bu bölümün denk gelmesini istemezdim aslında ama denk geldi. Lütfen bölüm hakkındaki yorumlarınızı belirtin. Hikayeye dahil olun. Her satırda yorumlarınızı görmek istiyorum. Haftaya Cuma görüşmek üzere, iyi okumalar.
Tiktok; elbruz.blackpearln
İnstagram; elbruz_blackpearlN
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.35k Okunma |
1.38k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |