33. Bölüm

🩺ELBRUZ 33. Bölüm🩺

Neris
blackpearln

33. Bölüm

Huzur kollarımda uyuyordu. Sıcak göğsüme sokulmuş uyuyordu. Defne’ye kendimi affettirmek zordu ama imkansız değildi. Göğsümdeki güzel kadının belini sıkıca sardım, başından öptüm. Defne dudaklarını büzmüş ve minik minik hareketlenmişti. Dün gece duramamıştık. Yorulduğu için uyuduğu saatlerde hiç kımıldamadan uyumadan başında beklemiştim. Belini sardığım sevgilimin kolunda parmaklarımı tüy gibi hareket ettirmeye başladım. “Defne..” Kulağına fısıldadığım sesimle Defne sol kolunu benim belime daha sıkı sarmıştı. “Güzelim hadi uyanmalısın.” Defne yüzünü buruşturarak uyanmamak için direniyordu. Omzuna bir öpücük kondurmuştum. “Elbruz..” Adımı mırıldanmasıyla gözlerimi kapattım. Onun dudaklarından kendi adımı duymak beni huzurlu kılıyordu. Onu sıkıca sardığım gibi başından öpücük kondurdum. “Bebeğim hadi kalkalım. Benim karargaha gitmem gerek.”

“Bizim Karadeniz’e gitmemiz gerek asıl Elbruz. Senin el öpmen, bizim icazet almamız gerekiyor.” Kollarımın arasındaki sevgilimin yüzüne gelen saçları geriye ittim. Yüzü daha da açıldığında gülümsedim. “Gideriz bebeğim.” Defne sağ elindeki yüzüğü okşamaya başladığında bende onu izledim. Dün geceden aklıma dolan anılar yüzümde gülümsemeye neden olmuştu. “O kadar kolay değil. Çok zorlanacağız. Dayım inattır, seni kabul etmeyecektir büyük ihtimalle.” Ne kadar inat olabilir ki? Defne’nin başından öptüm, kulağına yaklaşıp “En olmadı seni kaçırırım bebeğim. Ne olmuş yani?” Defne yüzüne yerleştirdiği sırıtmayla, cilveyle kucağıma çıkmıştı. Üzerime doğru eğilip beni öpmeye başladığında bende ona karşılık vermeye başladım. Belini sıkıca sarmış, onu kendime bastırıyordum. Defne’nin telefonu çaldığında bırakmak istemesem de ayrılıp telefona uzanmıştı.

“Efendim Denef? Tamam geleceğiz.” Defne telefonu kapattığında bana dönüp “Kahvaltıya çağırıyorlar.” demişti. Beraber kalkıp duşa girdikten sonra kıyafetlerimizi giydik. Defne’nin bileği iyileşmiş gibiydi. Hala zor basıyordu ama idare eder haldeydi. Ona destek olarak onunla beraber onun evine geçtik. Zili çaldığımda kapıyı Defin açmış ikimize de imalı imalı bakışlar atıyordu. “Günaydın damat bey. Buyurun geçin herkes sizi bekliyor.” Masaya geçip masada yerimizi aldık. Deniz hanımın gözleri anında kızının parmağındaki yüzüğü bulmuş gülümsemişti. “Barıştınız demek ki. Güzel, iki gün sonra Trabzon’a gidiyoruz o zaman.” Defne’nin bakışları anında babasına döndüğünde “Dayımın yanına mı?” diye sormuştu. Kuzey komutan başıyla onu onaylamış “Siz bir daha ayrılmadan dayından icazeti alın, kız istemeyle nişanı yapıp geçelim. Tabii sana da uyarsa Kerem.” Başımı komutanıma çevirip onu onaylarken “Ben ailemle konuşurum komutanım.” Defne bana bakarken ona göz kırptım. Kahvaltımızı yaptıktan sonra ben karargaha Defne’de hastaneye geçmişti.

Karargahta bahçede oturan Barut’un yanına geçip oturdum. Barut’a bakmadan iç çektiğimde onun bakışları beni bulmuştu. “Barışmışsınız.” Gülümsedim. Defne bana kıyamamıştı. “Dayanamadı ama fıttırması an meselesi. O yüzden hazırlıklara başlıyoruz. Barut’a söyle hazırlıklara yardım etsinler. Komutanlarının en yakın arkadaşına kız istemeye gideceğiz.” Bunu derken hafifçe omzumla ona yaklaşıp onun omzuna vurmuştum. “Sen önce Trabzon sekmesini atla da bakarız.” Barut’un sırıtan suratını gördüğümde bu Karadeniz olayını niye bu kadar büyüttüklerini anlamamıştım. Altı üstü gidip Defne’nin büyük dayısıyla tanışacaktım. Çayımdan bir yudum alırken umursamazca “Hee Defne bahsetti. Dayısının elini öpecekmişiz de ne var bunda?” Barut gülmeye başladığında ona dönüp baktım. “Sende geliyorsun Trabzon’a beni yalnız bırakmak yok.” Barut gülmeyi bir an olsun kesmeden çayından bir yudum aldı. “Gelmez olur muyum? Gaçıramam ha bu olayi.”

“Abi niye herkes böyle tepki veriyor ya? Altı üstü dayısından icazet alacağız.” Bıkkın bakışlarla ona döndüğümde Barut gülmesine biraz da olsa ara verip yüzündeki o sırıtışı bozmadan konuşmaya başlamıştı. “Benim hatırladığım kadarıyla Kadir amca, işte Defne’nin büyük dayısı. Deli bir tipti.” Bana baktı. “Yani Deli Kadir derlerdi ona. Deniz teyzenin annesi bildiğim kadarıyla Defne’ler doğmadan ölmüş, Kadir amca da kendi köyünden biriyle evlendirmek istemiş Deniz teyzeleri. Deniz teyze tabii bu sırada karnı burnunda, Kuzey enişte ile Trabzon’a geldiklerinde Deniz teyze çoktan doğum yapmış. Kadir amca vermemek için çok direnmiş ama çoktan evlenmişler. Oklar bu sefer Defne’nin teyzeleri Nehir ve Damla teyzeye dönmüş. Tabi onlar da dinlememiş. Yani Kadir amca Defne’leri de aynı şekilde kendi köylüsü, kendi tarafından birilerine vermek istiyordu.” Barut’un anlattıklarıyla kaşlarım çatılmıştı. Tamam ama hiç biri oradan biriyle evlenmemiş ki. “Tahmini kaç yaşlarında?” Barut kafasında bir süre hesaplama yaptıktan sonra ileriyi izlerken “68, belki de 70’dir.” demişti.

“Yaşlanmış oğlum kıyamaz torununa, hem yaşlılık insana tontonluk katar, hoşgörü katar. Çok zor olmaz ya.” Barut benim umut dolu cümlelerime benim hevesimi kırmak istemezmiş gibi sırtıma hafif hafif vurarak destek olmaya çalışmıştı. “Ne zaman gideceksiniz?”

“İkimizin de iki günlük idari iznimiz var. Miro’yu yakalamamızın şerefine bir hafta da öyle izinliyiz, o arada gideceğiz işte.” Tatilimiz iki gün sonra başlıyordu. Barut başıyla beni onaylayıp “Ona göre çantayı hazırlayalım o zaman. Orada benim evde duruyor bende kalırız.”

“Aytaç evde mi?” Aytaç, Barut’un kardeşiydi. En son bildiğim kadarıyla mühendis olmuştu. Barut’un ailesi öldükten sonra köydeki teyzesi de ölmüş, ardından Aytaç da köyden taşınmıştı. Barut başını sağa sola sallamıştı. “Aytaç hala İstanbul’da, ararım onu da gelir köye.” Aklıma gelen fikirle Barut’un omzuna omzumu çarptırdım. “Demek sen Defin’i istesen dayısı direkt rıza gösterecek.” Barut bunu dememle gülmüştü. “Hee dayisi Garazdenizli seviy.”

İki gün sonra Trabzon’a uçakla indiğimizde bizi Ali ve Bulut karşılamıştı. “Hoş geldunuz. Herkes sizi bekliy, gözumuz yollarda galdi.” Defin yorgun olmanın verdiği sinirle çantasını Bulut’un kucağına fırlatmış yüzünü buruşturarak “Uff ne riv riv ediysın. Sal bi bizi.” diyerek arabaya ilerlemişti. Kuzey komutan kendi arabasının anahtarını Bulut’tan aldığında aracını açtığında Deniz hanım da eşinin arabasına ilerlemişti. O arabayla Defne’yle gezmiştim. Bulut bana baktığında omzuma bir yumruk attığında yerimden kımıldamadan ona baktım. Ali kızları alırken bizde Bulut’un arabasına binmiştik. Bulut gülerek yola çıktığında “Hazır mısınız asker bey?” Barut arkada sırıtıyordu. Onları umursamadan oturduğum koltukta kımıldanıp düzeldim. Barut arkamdan “Koltuğunu biraz öne çeksene?” dediğinde hiç ciddiyetimi bozmadan, ona dönmeden “Hayır.” dedim. Barut’un ortaya doğru kaydığını duyduğumda umursamadan yolu izlemeye devam ettim.

Bir saat sonra bir köye girdiğimizde köyü detayla incelemeye başladım. Üç araba arka arkaya girdiğimizde ilk arabada Kuzey komutanım direkt görünüyordu. Herkesin bakışları illa ki bir kere Kuzey komutanıma uğruyordu. Araç bir evin önünde durduğunda Nehir hanım ve eşi kapının önünde bekliyordu. Ev büyük eski bir evdi. Sanırım hepsi yine bu evde kalıyordu. Araçlar tek tek durduğunda hepsi tek tek inmişti. Bende indiğimde etrafa bakmaya başladım. Defin, Bulut’un yanına gelip ona baktığında elini ağzına doğru yaslayıp konuşmaya başladı. “Bulud bağa bak bakayim. Bembe geldu mu seni görmeye? Koşdur Koşdur sağa gelmiş olmali.” Üç kardeş de bir anda gülmeye başladığında hiç bir şey anlamadığım için sadece onlara bakıyordum. Barut’da güldüğünde onu bu kadar gülerken görmeye alışık değildim. Barut bana doğru yaklaşıp durumu açıklamaya başladı. “Pembe, Bulut’un küçüklüğünden beri peşinden koşan köyden biri.” Anladığımı belirterek başımla onu onayladım.

Nehir hanımın arkasından gelen kalın ses Defin’lerin ciddileşmesine sebep olmuştu. “Size boyle giyinip gelmeyin demedum mi?” Denef pantolonunu çekiştirirken Defne sakince bekliyordu. Defin’se hiç umursamadan beklemeye başladı. “Dayi! Hoş bulduk da!” Defne en sonunda yaklaşıp dayısının elini öptü. Barut’a yaklaşıp fısıldadım. “Bu ailede herkes böyle zayıf mı ya?”

“Beklemiyordun değil mi? Yürü sende sevgilinin yanına.” Defne dayısının elini öperken bende arkasında duruyordum. “Hebiniz boyle geldiyseniz deyin bakayim bağa. Ne boh yedunuz?” Kuzey komutan kızını geriye çekip dayının elini öpmüştü. “Ula sen ölmedun mi?” Komutan gülümseyerek “Uzun hikaye Kadir dayı. Sonra anlatırım.” Dayısı bir anda bizi gördüğünde hızlıca bizi gösterip “Sizi anladum da. Kimdi bunlar?” Barut bizim işaret edildiğimizi gördüğünde yaklaşıp Defne’nin büyük dayısının elinden öptü. “Nasılsın emice? Ben Hayriye’nin torunuyum. Ha bu da benum arkadaşum.” Dayısı hatırlamış olacaktı ki elini Barut’un sırtını sıvazlayıp bakışlarını bana çevirdi. Cümleleri bittiği anda Denef’in ve Defne’nin bakışları anında Defin’e dönmüştü. Şaşkın bakışları fark eden tek ben değildim. Barut da üstünde gezinen bakışları fark etmiş ama umursamazca onlara dönmüyordu. “De bakayim bağa adun ne?” Bakışlarıma Defne’ye çevirdiğimde Defne başıyla işaret verdiğinde özgüvenli durarak dayısına yaklaşıp onun elinden öptüm. “Elbruz Kerem Kurt efendim.”

“Ee hadi evde konuşalım. Dayı hadi sende geç.” Deniz teyzenin sesiyle herkes içeriye girmeye başlamıştı. Kadir bey kızların hepsine tek tek bakıp “Ula gidin üstunuzu değişturun. Ha boyle dolanmayun ortalukta.” Defne’ler hızlıca yukarı kata çıktıklarında bizde herkesle beraber sedirlere oturmuştuk. Bir süre sonra ilk inen Defne olmuştu. Giydiği krem rengi uzun eteği, üstüne geçirdiği mavi gömleğiyle göz alıcı görünüyordu. Saçlarını salmış dalgalandırıyordu. Defne benim yanıma oturduğunda dayısı sohbete başlamıştı. “Sen de mi askersun?” Bakışlarımı büyük dayısına çevirip sorusunu onayladım. “Askerim efendim. Yüzbaşıyım.”

“Aslında dayi, sağa bişi diyecağız ama sakin kalacağsun ha.” Deniz teyzenin lafı açmasıyla herkes gazamız mübarek olsun fısıltılarıyla oturdukları yerde dikleşmişti. Kadir bey tek tek herkese baktığında gözleri en son bende kalmıştı. “Ula bu uşak mı? Siz bağa garadenizli uşak geturmezsinuz. De bagayım kim için geldun?” Bakışlarım Kuzey komutanı bulduğunda bana destek olmak için başıyla onaylamıştı. Defne hemen yanımda parmağındaki yüzükle oynuyordu. “Defne için geldim efendim? Sizin de icazetiniz olursa Defne ile evlenmek istiyorum.” Benim bu özgüvenli tavrım sanırım herkesi şaşırtmıştı. Hepsinin bakışları beni bulmuştu. Yanlış bir şey mi yaptım acaba diye sol yanımdaki Barut’a baktığımda sessiz sessiz sırıtıyordu. Bakışlarımı tekrardan Kadir beye çevirdiğimde Kadir beyde ciddi bir sessizlik vardı.

En sonunda bana doğru bakıp “Boh alursun! Ula deyyus geçup bi de garşıma Defne istiyrım diy. Senun ağzuna sıçarum!” Kadir bey oturduğu yerden kalkıp üzerime yürümeye başladığında herkes onu tutmak için ayağa kalkmıştı. Bende ayağa kalktığımda dayısı elindeki bastonu kaldırmış bana vurmak için yaklaşıyordu. Defne o bastonu vurmadan dayısının önüne geçmiş “Dayi! Seviyrım!” Büyük dayısı Defne önüne geçtiği için bastonu vurmaya kıyamamış geri indirmişti. Defne yutkunup diyeceklerini toparladıktan sonra tekrardan konuşmaya başladı. “Seviyrım oni. Bağa evlenme teklifu ettu.”

“Sen ne dedun?”

“He dedum.” Kadir bey inanmamış gibi bir bakış attıktan sonra tekrardan sorma gereği hissetmişti. “Ne dedun?” Defne ellerini yavaşça indirip “He dedum dayi. Ben onu seviyrım istiyrım.” Herkesin bakışları Kadir beye döndüğünde sessizce bakıyorduk.

“Nah verurum!” Ya sabır.. Kadir bey bana el hareketi çekmişti. Aile bireyleri beklenilen cevabı almış olacaktı ki şaşırmadan başlarını sağa sola sallayıp sessiz kaldılar. “Hadi gitsinler. Hadi gidun!” Deniz teyze sakince dayısını onayladığında sakince Barut’la dışarı çıktık. Aşağıdaki sokakta Barut’un evi varmış, beraber onun evine girdiğimizde Barut gülmeye başladı. “Hiç güleceğim yoktu.”

“Gülme ya.” Koltuğun üstündeki beyaz örtüyü kaldırıp oturdum. “Evi temizlettim rahat rahat oturabilirsin.” Barut camları açtığında Karadeniz’in temiz havası içeriye girmişti. “Neyse seni vurmadığına şükredelim.” Güldüm, ömrüm boyunca teröristten gördüğüm vatan için olan silahı şimdi bir de sevdam için görelim o silahı ne olacak. Barut ‘un çalan telefonunu açtığında “Soyle Defun?” demişti. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırıp Barut’a baktığımda ukala ukala göz kırpmıştı. “Yarın akşam mı? Bahçenizde mi? Tamam.” O telefonu kapattığında göz kırparak ne oldu sorusunu sordum. “Yarın akşam Deniz teyze sizinle ailecek konuşalım diyor.” Başımla onu onaylayıp dışarı bakmaya başladım.

“Anlat bakalım ne ara bu kadar iyi oldunuz?”

“Geçen gün konuştuk. Çok bir şey yok aslında... Defin’in kafası karışık farkındayım ama uzak duracağız dedik. Sadece arkadaşız.” Barut’un aşırı sessiz halleri ister istemez moralinin bozuk olduğunu anlamıştım. “Sıkma canını, tereddütleri varsa zamanla çözersiniz.” Barut’un buruk gülümsemesi can sıkıyordu. Uzun zamandır beraber görev yaptığım yegane insan oydu. Yıllardır tek sevdiği kız ise şu an benim sevgilimin kız kardeşiydi. Şimdi hatırlıyorum da bir ara bir düğün için izin almış, döndüğünde ise birkaç ay kimseyle konuşmamıştı. İyi olduğunu söyleyip herkesi geçiştirmişti. Şimdi ise kıza her şeyi anlatmıştı yine de canı sıkkındı.

“Sen boş ver beni de kendi haline yan. Kadir amca sana vermez Defne’yi.” Sıkıntıyla iç çektim. Başımı geriye atıp yüzümü ovuşturdum. Biraz haklılardı. Zor olacaktı ama imkansız değildi. Defne’yi bırakmak istemiyorum ve ne olursa olsun onu alacağım. Ellerimi yanlarıma bıraktığımda sesli bir of çektim. Barut’un güldüğünü duyduğunda bakışlarımı ona çevirdim. “Komik mi Barut?” Barut omuz silkip gülmeye devam ettiğinde başımı sağa sola salladım.

🩺

“Evet! Harika kahveler yaptım.” Bulut’un getirdiği kahveleri hepimiz aldığımızda Bulut gülerek yanımıza oturdu. “Elis nerede?” Bulut soruma karşılık bardağından bir yudum aldıktan sonra yukarıyı gösterip “Yağmur’u uyutuyor. Gelir birazdan.” demişti. Üstüme aldığım şalı düzeltip kahvemden bir yudum aldım. “Dayım izin vermeyecek gibi.” Denef’in söyledikleriyle bütün dikkatim Denef’e dönmüştü. Sessizce durup düşünmeye başladığımda dayımın inadının kolay kolay geçeceğini düşünmüyordum ama ne benim Elbruz’u bırakmaya niyetim vardı ne de onun beni bırakma gibi bir niyeti vardı.

Omuz silkerek “Vermezse kaçarım.” dediğimde hepsi bir anda gülmeye başlamıştı. Bulut beni kolunun altına aldığında gülümseyip sokuldum. Onunla böyle olmayı hep sevmiştim açıkçası, en küçüklüğümüzden beri devamlı kavga ederken bir yandan da tek bir kişi benim en büyük destekçimdi. “Ula şaka gibi Defne’yi de evereceğiz. Bağa bak evlenduğunda bizi unutma.” Bulut’un bu salakça lafına karşı göz devirmekten başka bir şey yapamadım. “Evlenduğum gibi senu unutmazsam namerdum. Olur da evume gelursen gabıda galacaksun.” Bulut gülmeye başladığında bende güldüm. Elis “Neye gülüyorsunuz?” diyerek yanımıza geldiğinde Bulut’un diğer tarafına oturdu. Bulut gerinip Elis’i göğsüne çektiğinde onların bu haline gülümsedim. “Yarın hep beraber oturup konuşacağız dedik. Barut ve damadımız gelecek annemler yarın konuşuruz demişti.” Defin’i onaylayıp eteğimi düzelttim. Bulut, Elis’in getirdiği örtüyü açıp üçümüzün bacaklarına örtmüştü.

“Seninle uğraşıyorum ya.” Bulut’un sesiyle dizlerimi de olmak üzere komple ona döndüm. “Seninle bir tek biz uğraşırız. Başka kimseyle uğraşmaz ki uğraştırmam.” Bulut’un bu konuda oldukça ciddi olduğunu herkes biliyordu. O yüzden sadece yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Defin elindeki bardağı tekrardan dizlerine yaslarken Denef’le bana bakıp “Bulut’un bir resim defteri vardı hatırlıyor musunuz?” Denef başını sağa sola sallarken ben bahsedeceği anıya sadece sırıtmıştım. Bulut hızlıca konuya dahil olup “Hee buraya geldiğimde kaybetmiştim ya. Bir sürü resim yapmıştım, bak şimdi bile üzülüyorum.” Defin gülmesini sıkıp tekrardan ciddileşmeyi beklemişti. Rahatça kolunu arkasındaki tahtaya yaslayıp “Defne hatırlıyor musun ne yaptığımızı?” Bulut duraksayıp bakışlarını kardeşimden bana çevirdi. Bende aynı rahatlıkla ileriyi gösterip “Şuraya mı gömmüştük?” dedim. Bulut’un gözleri bir anda kocaman açıldı ve kamelyanın ilerisinde gösterdiğim yere baktı. Onun bakışları hepimizi kahkahalara boğarken Bulut bize bakıp “Hainler.” demekten başka bir şey diyememişti. Ona bakıp omuz silktim. “Hak etmiştin oğlum.”

“Ne yapmış olabilirim dört yaşında Defne?” Elis kocasının bu yaşına rağmen böyle çocukça davranmasına gülerken kocasını da göğsüne çekmişti. Bulut hala söyleniyordu. Onu umursamadan kahvemi bitirip örtüyü çektim ve kalktım. “Ben yatıyorum artık. Hepinize iyi geceler.” Onların ne dediğini umursamadan odama doğru ilerlemeye başladım. Odaya girdiğimde diğer uçta yatan Asya’nın üstünü açtığını gördüm. Örtüyü alıp tekrardan üstünü örttüğüm gibi Asya’nın saçlarını okşayıp başından öptüm. Sessizce üstümü değiştirip saçlarımı taradım. En son örtümü açıp altına girdiğimde yatağım buz gibiydi. Bir süre sonra sessizlikle gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım.

Sabah uyandığımda kalkıp odayı toparladım. Ben üstümü değiştirirken Defin de uyanmış ve kalkmıştı. “Günaydın.” Defin’e gülümseyip sessizce “Günaydın.” demiştim. Üstümü değiştirirken Asya’nın üstünü tekrardan kontrol ettim. “Bugün Keremler bize gelecek.” Saçlarımı güzelce düzeltirken aklımı kurcalayan soruyla duraksadım. Defin anında benim durduğumu fark ettiğinde kollarını kavuşturdu. Sessizce aynı bakışlarımı Defin’e çevirdim. Odanın kapısı aniden açıldığında kapıdan içeri Denef girmişti. Asya’nın üstünü kontrol edip baş ucundaki komodine oturmuştu. Bakışlarıyla Defin’i gösterdiğinde soracağı şeyi anlayıp başımla onu onayladım. “Ya bu Barut dediğiniz... Bizim çocukluk arkadaşımız Altan’mıymış?” Defin’in elindeki yastığı sakince kenara koyduğunu sessizliğini fark etmiştik. Öyle umursamaz bir tavırla “Öyleymiş..” demişti. “Demek Asiye’yi bilen oydu. Sana öyle mi seslendi?” Defin bunu dememle iç çekmişti. Aha yakalandı, ona Asiye ismini kullanan kişi oydu demek ki. Denef ellerini dizinin arasında sıkıştırmış yutkunmuştu. “Bu Altan.. Seni ortaokuldan sonra yaz tatilinde buradayken seni öpen komşumuz Altan yani?” Defin o anıyı hatırlamış olacaktı ki durgunca katladığı pijamalarını kenara koymuştu. Denef’e baktığımda yanlış bir şey demedim der gibi bana bakıyordu. Elimle sakin olmasını gösterip Defin’e döndüm.

“Ben çıkıyorum. Sizde kapatın artık bu konuyu. Defne sende dayımı düşünme artık. Elbet izin verecek. Hem vermese ne? Nikahınızı kıyar gideriz.” Defin’in dediğine gülümsedim. Buradan nikahlanmış bir şekilde döndüğümüzü düşündüğümde ister istemez bedenimi bir heyecan sarmıştı. “Kerem’le konuşuruz akşam. Çok kasma.” Sessizce onu onayladığımda Defin hazırlanmaya başlamıştı. Ben odadan dışarı çıkıp aşağı indiğimde Elbruz ile Barut’u sedirlerde babam, amcam, dayım, Ayaz ve Bulut’la yan yana oturuyorken görmüştüm. Elbruz ilk başta bana bakıp fark etmemiş gibi başını geri çevirmişti. Tekrar bakışları bana döndüğünde giydiklerimi süzüyordu. Siyah uzun eteğe ve beyaz uzun kollu tişörtüm, siyah yeleğim ve ayaklarımdaki patiklerime baktım. Kötü olmamıştım aslında, saçlarımı da düzgünce önümden çekmiş belime kadar uzanacak şekilde salmıştım. Kadir dayımın nerede olduğunu anlayabilmek için etrafa baktığımda babam bana seslenip beni yanına çağırmıştı. Sessizce yanına ilerleyip oturduğumda Elbruz dudaklarını oynatarak “Çok güzel olmuşsun bebeğim.” demişti. Bulut öksürdüğünde yüzüme yerleşen gülümsemeyi anca fark edebilmiştim. Umursamadan Bulut’a bakıp omuz silktim, bakışlarımı tekrardan Elbruz’a çevirdiğimde benim hareketlerimi yüzündeki gülümsemeyle birlikte beni dikkatle izliyordu.

“Bugün konuşacağız gerçi ama Kadir dayı oldukça inatçıdır.” Babamın konuşmasıyla bu sefer herkesin bakışları babamı bulmuştu. Elbruz konunun açılmasıyla dikleşip ciddileşmişti. “Bende inatçıyım komutanım. Ben bu evden Kadir beyin rızasıyla, Defne’nin elinden tutup dimdik çıkacağım ve emin olun Kadir bey arkamızdan bizi kovmayacak, bizi destekleyecek.” Elbruz’un özgüveni netti. Gayet net ve açık, gördüğüm adam ilk gördüğüm revir yatağında çıkmaya çalışan adamdı. O ‘doktor lafı dinlemem.’ diyen adamdı. Gülümsedim, Elbruz’un inadını az çok tahmin eden tek kişi bendim. Ayaz bir anda saçma bir şekilde güldüğünde Elbruz’un bakışları aynı ciddiyetle ona dönmüştü. “Komik bir şey mi var?” Ayaz alaycı bakışları ile Elbruz’a döndü. “Bu saçma inadın komiğime gitti. Kadir dayıyı tanımadığını unutuyorsun.” Gözlerimi Elbruz’un gözlerinden ayırmıyordum. O ise bana bakmıyordu. Ona baktığımı biliyordu ama bilerek bakışlarını bana çevirmiyordu. “Senin Defne’yi tanımadığın gibi.” Beklemediğim bu cümle ile benim gibi herkes şaşırmıştı. Annem, Damla teyzem bile mutfaktan başını uzatıp arkası dönük olan sevgilime bakıyordu.

“Defne ile benim aramdaki mevzu, sadece bizi ilgilendirir. Defne’yi tanıyıp tanımadığımı da sen bilemezsin.” Ayaz büyük bir özgüven yüklemesiyle “Defne’nin ev sevdiği film?” Ayaz’ın sikimsonik sorusuyla göz devirdim. Beni böyle sorularla tanıdığını sanıyordu ama Elbruz’dan bu soruya doğru cevap beklemiyordum. Hiç birbirimize böyle sorular sormamıştık. “Aşk ve gurur.” Beklemediğim cevapla bakışlarımı ona çevirdim. Gözleri yine bende değildi. “Neyse kolay soruydu. Peki en sevdiği şarkı sözü?” Elbruz bu saçma soruyla kahkaha attığında bende ister istemez gülümsedim. “Sen böyle si...” Elbruz babamın karşısında olduğunu hatırladığında küfrüne durmuş sessizce kendini tutmuştu. “Sen böyle saçma sorularla onu tanıdığını mı sanıyorsun? Ben sana sorayım, gerçi hiç umurumda bile değil de Defne’nin en büyük travması?”

“Benim onu aldatmam.” Ayaz hiç düşünmeden konuşmuştu ama yanılıyordu. Benim en büyük travmam... “Önce kuzeninin ölümü, babasının ölümü, sonra da benim esir düştüğüm bir hafta.” Bakışlarım ona döndüğünde aklıma dolan anılarla duraksadım. Elbruz’un esir düştüğü bir hafta boyunca kendi kendimi yediğim anları hatırladım. Elimde hissettiğim soğuk elle daldığım anılardan ancak böyle çıkabilmiştim. Elbruz bakışlarımın daldığını fark ettiğinde beni desteklemek için elimi tutmuştu. “Sen şunu fark edemedin sanırım. Defne’nin hayatında senin yerin sadece kuzeni olman. Ayrıca bu nasıl bir saygısızlıktır ki karşısına geçip beni onu aldatmam diyebiliyorsun?” Elbruz gerçekten büyük bir özgüvenle konuşuyordu. “Bu arada göreceksin. Ben bu evden Defne’yi alıp çıkacağım.” Babamın tepkisini görmek için dönüp baktığımda gülümsüyordu. Babamın her koşulda destekleyeceği yegane kişinin Elbruz olduğunun farkındaydım. Elbruz’u kendi seçmişti. Zaten benziyorlardı, Elbruz da babam gibi kararlıydı. Sert değildi ama ciddiyeti fazlaydı.

Kadir dayım ortama girdiği anda Elbruz ayaklanmıştı. Onlarda kaldığım günlerde öğrendiğim kadarıyla bunun onlarda saygı göstergesi olduğunu biliyordum. Bizde de herkes oturduğu yerde dikleşmişti. Kadir dayım, Elbruz’a ‘Ne yapıyor bu?’ der gibi bakıp baş köşedeki yerine geçti. Elbruz onun oturmasını bekledikten sonra Barut’un yanına tekrar oturmuştu. Elbruz’un çizgisini bozmayışı herkesin dikkatini çekmişti sanırım Nehir teyzem bana yaklaşıp “Ben bu çocuğa bayıldım. Her gelende ayağa kalkıyor maşallah çok saygılı.” demişti. Ona ufak bir bakış atıp gülümsedim. Kalkıp kahvaltıya yardım ettiğimde hazırlamayı bitirip hep beraber sofraya geçtik. “Ula bunlar niye burda?” Babam bakışlarını önce bana sonra ise Kadir dayıma döndü. “Ben çağırdım. Kızımın sevdiği adamı daha yakından tanımak istiyorum, eğer iznin olursa tabii dayı.” Babamın bizim arkamızda olacağını, Elbruz’u desteksiz bırakmayacağını biliyordum elbette ama bu kadar net göstereceğini de düşünmemiştim. Başımı tabağıma doğru eğip gülümsedim. Elbruz ise başını hiç eğmiyordu, sadece Kadir dayımın yemeğe başlamasını bekliyordu.

Hep beraber yemeğe başladığımızda onlar sohbet ediyordu. “Ayaz’un duğunünü ne zaman yapacağuz?” Ayaz az önce sanki benim hakkımda Elbruz’la atışmamış gibi çatalını kenara koyup bakışlarını büyük dayıma çevirdi. “Dayı diğer yaza yapıyoruz ya.” Elis, Ayaz’ın bunu demesinin üstüne bana doğru eğilip “Siz bundan önce evlenirsiniz benden söylemesi.” demişti. Onun bu yorumu beni güldürmeye yetti açıkçası çünkü haklıydı. Ayaz’ı tanıyorsam diğer yaz bile evlenmeyebilirdi. Çayımdan bir yudum alıp gülmemi bastırdım. “Yüzbaşi.” Barut ve Elbruz’un bakışları eş zamanlı olarak dayıma döndüğünde dayım başını tabağından kaldırmadan konuşmaya devam etti. “Gahvaltudan sonra findukluğa gideceğuk hazırlan.” Barut bakışlarını Elbruz’a çevirip dudaklarını oynatarak ‘Senden bahsediyor.’ demişti. Elbruz kendinden bahsedildiğini anlamış anında büyük dayımı onayladı. “Nasıl isterseniz Kadir bey.” Başımı dayıma doğru çevirip “Bende geleyim mi?” Büyük dayım bana bakmadan “Siz oturun ha burda.” Dudaklarımı büzüp tekrardan tabağıma döndüm. Babam benim elimi tuttuğunda, babama baktım. Babam bana göz kırptığında içim rahatlamıştı, babam onu tek bırakmayacaktı. Barut ise onlarla beraber gidecekti bunu da biliyordum.

Kahvaltıdan sonra bende annemlerle mutfağı toparlarken Damla teyzem elimdeki bulaşıkları almış “Sen çık sevgilini uyar. Dayımda dikkat etmesi gereken şeyleri anlat. Ha bide fındıklıktan yuvarlanmasın bak. Dayım onu iter çünkü.” Annem, Damla teyzemi onaylayarak “Hee haturladunuz mu? Güney’len Murat’ı ittiydi.” Nehir teyzem sanırım o olayı hatırlamış olacaktı ki sıkıntıyla iç çekip göz devirmişti. Başını sağa sola sallayıp makineyi doldurmaya devam etti. Onları onaylayıp dış kapıya koştum. Elbruz’la Barut, Barut’un evine doğru gidiyordu. Hızlıca köşede duran lastiklerimi alıp giydim. Hızla koşmaya başladığımda “Elbruz!” diye seslendim. Elbruz olduğu yerde durup bana döndüğünde Barut halimize gülerek önden ilerlemeye devam etmişti. Elbruz’un önüne gelip durduğumda halimi süzüp gülümsüyordu. “Ne oldu laz kızı?”

“Laz değilim. Ben aslında ege kızıyım ama burada senin için laz kızı olurum. Neyse dinle beni fındıklıkta dikkat et dayımın testine tabi olacaksın büyük ihtimalle. Seni itebilir, biraz yokuş dikkatli ol. Madem herkesin önünde Ayaz’a büyük bir özgüvenle ‘Ben Defne’yi alıp çıkacağım.’ dedin, dayımın bütün testlerinden geç de görelim.” derken tişörtünün üstüne giydiği ceketin yakalarını tutup onun önünde yaklaştırdım. Elbruz ellerini ön ceplerine sokmuş benim gözlerimin içine bakarken dudaklarını yalamıştı. Bende alt dudağımı ısırdığımda ikimizin bakışları da birbirimizin dudaklarına kaymıştı. Elbruz gülümseyerek bana doğru yaklaştığında geri çekilip “Uuu, dedikodumuz çıkar. Uslu dur.” dedim. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldığında içinden sabır çektiğine emindim. Hakkari’den Trabzon’a gelmek demek bir süre ayrı kalmak demekti ve biz bunu hiç sevmemiştik.

“Defne! Dayım çıkalım diyecek sal da çocuk hazırlansın.” Defin’in sesini duyduğumda mecburen eve geri dönmek zorunda olduğumu biliyordum. Elbruz’a göz kırpıp cilveli bir şekilde ona arkamı dönüp eve ilerlemeye başladım, arkamdan beni izlediğini biliyordum. Eve girdiğimde büyüklerimin hepsinin toplanmış, dedikodu yaptıklarını görmüştüm. Denef kahvelerini veriyordu. Bende ona yardım edip sonra da Yağmur’u kucağıma aldım.

Akşama doğru evin erkekleri tek tek eve girmişti. En başta giren Kadir dayıma ve Selim dayıma baktım. Selim dayım çaktırmadan eliyle bana işaret yaptığında Elbruz’un testi geçtiğini anlamıştım. Ufak bir sevinç seremonisi geçirdiğimde Bulut yanımıza gelip “Seninki fena çıktı. Kadir dayım bu gidişle iyice inatlaşır haberin olsun.” Anlık sevincim kursağımda kaldı açıkçası. Bulut böyle diyorsa Elbruz istemeden de olsa dayımla inatlaşmıştı herhalde. Akşam yemeğini hazırlamıştık ama Elbruz’la Barut yemeğe katılmamıştı. Onlara da yaptıklarımızdan ayırıp sofraya oturduk. Sofrada kimse konuşmuyordu, tuhaf bir sessizlik vardı. Ayaz’ın yüzü somurtuyordu, belli ki başka bir şeyler daha olmuştu. Yemekten sonra benim ailem komple bahçede toplandıklarında büyük dayım yorgun olduğu gerekçesi ile yukarı çıkıp yatmıştı. Ben çayı hazırlarken Denef, Ali ile birlikte Efe’yi uyutmaya çıkmıştı. Defin, bahçede Asya ile oynuyordu. Elis, Mine ve Bulut bizim işimiz yok diyerek evden çıkmamaya karar vermişlerdi. Toprak yere yatmış boyama yapıyordu. Bahçeye çıktığımda kamelyaya ilerledim ve babamların yanında oturan Elbruz’u ve Defin’i izleyen Barut’u görmüştüm.

“Ya bu işler karışık, belki sana yardımımız dokunur diye her şeyi en başından anlatacağız. Biz üniversitede tanıştık Kuzey’le sonra ilişkimiz iyi gitti. Nehir de işte Güney’le beraber, ben.. Kuzey’den hamile kaldım ve tek büyüğümüz dayımdı. Buraya geldiğimde üç kızım da kucağımdaydı, dayım Kuzey’i kabul etmedi ama bizim gelme sebebimiz Güney’le Nehir’di. Onlar icazet alacaktı dayımdan ki dayım vermedi.” Bakışlarım Elbruz’la beraber Nehir teyzeme kaydığında, Nehir teyzem utangaç bir şekilde başını eğmiş ellerine bakıyordu. “Nehir için ne düşünüyorsun? Nasıl bir karakterleri vardır sence?” Elbruz tekrardan anneme döndüğünde nefes alıp “Böyle fazla naif bir ilişki görüyorum. Bence baya baya icazet almak için uzun bir süre uğraşmışlardır gibi geliyor.” Annem gülmeye başladığında babam devreye girmiş “Yanıldın. Daha geldiğimiz ilk gece vermeyeceğim dedi. Ben aklına girdim Güney’in, ilk geceden Nehir’e kaçalım dedi ve kaçtılar. O gece imam nikahı kıydılardı.”

“Hee hatırlasanıza Damla’yı aradıydı dayım ‘De bagayum bağa nerdesunuz?’ diye.” Murat eniştem aklına gelen o anla gülmeye başlamış annemin başlattığı anıyı devam ettirmişti. “Dayum camideyuk.” Nehir teyzem de aklına gelen anlara gülümsüyordu. Amcam sessizce mırıldanarak “Dayısı tüfeğini kapıp gelmiş, beni vuracaktı. Nehir tüfeğin önüne atlamıştı. Bütün bunlarda bizim en büyük destekçimiz Selim abiydi.” Dayım amcamın bu lafına gülümseyip Elbruz’a döndü. “Yani hiç bir problem yok. Eğer size de izin vermezse kaçmanıza yardım ederiz.” Dayımın lafı bittiği anda bütün bakışlar Elbruz’a döndü. Elbruz bütün bu anlatılanları zihninde süzgece almış gibi düşünüyordu. Dik duruşundan ödün vermeden bakışlarını bana kilitlemişti. “Biz buradan kaçmadan çıkacağız Selim bey.” Dayım onun lafını “Bey deme abi diyebilirsin dayı diyebilirsin.” diyerek kesmişti. Biz bahçede konuşurken Defin ve Asya etrafta oynuyordu. Beraber şarkı söylüyorlar, eğleniyorlardı. Barut konuyu çoktan kaçırmış köşede dans eden Defin ve Asya’yı izliyordu.

"Pardon, başım döndü. MFÖ yakar gönlümü." Elbruz Barut'un omzuna hafifçe vurup başıyla onları işaret etti. Barut başını sağa solla sallayıp itiraz ederken onun itiraz etmesine izin vermeden Elbruz onu tekrar itmişti. "Rica ederim. Gelebilir her genç kızın başına." Defin de dahil olmak üzere kimse Barut'un şarkıya eşlik edeceğini ve role gireceğini düşünmemişti. Sağ dirseğimi dizime yaslayıp elimle ağzımı kapatıp onları izlemeye başladım. "Yardım edeyim isterseniz, evinize götüreyim icabında." Defin'e erkeksi bir edayla yanaştığında Defin onun bu hareketlerine gülmeden edememiş aynı cilveyle ona uyum sağlamıştı. "Ay nasıl olur? Ben sizi hiç tanımıyorum ama. Hem kolu komşu ne der sonra. Merci, giderim tek başıma." Barut büyük bir havayla Defin'e doğru yanaşıp ellerini kotunun ön ceplerine yerleştirdi. "Olur mu, ne önemi var? Yürüyelim işte, ne çıkar bundan? Hem sizinle de tanışmış oluruz, hem konuşuruz şurdan burdan.” Asya aralarından çekilip benim kucağıma oturmaya çalıştığında ona izin verip dizlerime oturttum.

Biz konuşmaya tekrardan döndüğümüzde Elbruz gülümseyip başıyla dayımı onayladı ve devam etti. “Kadir beyden iznimizi almış olacağız ve eğer katılmak isterse Defne’yi kendi evinde en büyük dayısından isteyeceğiz.” Elbruz konuşurken göz ucuyla babama baktığımda yüzündeki gururlu gülümsemeyi görmüştüm. Babam ne yaparsa yapsın kesinlikle askerini destekleyecekti. Sonuçta o da onun bir evladı sayılırdı, değil mi?

🩺

İlerleyen saatlerde Defne’lerden çıktığımızda ellerimi cebime sokup derin bir nefes aldım. Barut bana bakıp güldüğünde çatılı kaşlarımdan birini kaldırıp Barut’a döndüm. “Defne’yi görmek ister misin?”

“Az önce ayrıldım ama burnumda tütüyor.” Barut sırıtmaya başladığında gene bir şeylerin peşinde olduğunu fark etmiştim. Bugünden beri bir şeylerin peşinde olduğunun farkındaydım aslında “Takip et beni.” O geriye dönüp Defnelere doğru ilerlediğinde ilk başta onu ciddiye almayıp olduğum yerde bekledim. Barut ciddi ciddi ilerlemeye devam ettiğinde “Ciddisin...” diyerek peşine takıldım. Bahçelerinin bir köşesindeki büyük ahşap merdiveni alıp eve yaklaştığında ne yaptığını anlamıştım da kızların odasını nereden biliyordu? “Küçüklükten beri o oda onlarındı. Küçükken Nehir teyze yaramazlık yaptılar diye ceza verdiğinde ben tırmanır yanlarına girerdim ve Definlere şeker getirirdim.” Kafamın içindeki soruya da badim sayesinde yanıt bulmuştum. Yasladığı merdivenin sağlamlığını kontrol ettikten sonra başıyla çıkmamı işaret etmiş, telefonunu çıkarıp birilerine mesaj atmıştı. Kime mesaj attığını anlamasam da belki de Aytaç’a atmıştır diyerek umursamadan merdivene çıkmaya başladım. Ben merdivenleri çıkarken odanın camı açıldı ve Defin’in gülen suratı karşıma çıktı. Barut’a dönüp baktığımda bana göz kırpmıştı. Demek ki fındıklıktan beri Defin’le bunu planlıyordu. Defin bana bakıp çekildiğinde camdan içeri girdim, Defin de ardımdan camı kapatıp perdeyi çekmişti.

“Siz çok fenasınız.” Defin kollarını göğsünde kavuşturup gülerek “Barut benden rica etti bende kıramadım. Hem bizim köyde bu çok olur. Defne birazdan gelir. Asya, Toprak’la uyuyacak. Bende aşağıda uyuyacağım. Tek şartım sabah büyük dayı uyanmadan kaç. Seni görürse sıkar topuklarına.”

“Haklı adam.” Defin bana tuhaf tuhaf baktığında adamın bakış açısıyla baktığımızda aslında hoş olmayan bir davranış olduğunun farkındaydım. Aslında Kadir beyin beni sevmeye başladığını bile düşünüyordum. Öyle bahsettikleri gibi sert bir davranışı olmamıştı bana karşı, sadece güvenini kazanmak zordu belli ki.

Defin üstündeki ceketi düzeltip başını sağa sola sallayarak odadan çıktı. Onu umursamadan Defne’nin küçüklüğünü, gençliğini geçirdiği bu odada biraz dolaşmaya başladım. Büyük ihtimalle köşedeki yatak onundu, yatağın başındaki komodinde bir tane mavi gül duruyordu. Yatağına oturup karşıda iki camın arasındaki dolaba baktım. Üstünde bir fotoğraf vardı. Kalkıp iyice yaklaştığımda bu fotoğrafın üç kız kardeşe ait olduğunu anlamıştım. Kuzey komutan arkalarında dimdik, üniformasıyla duruyordu. Defne ve kardeşleri ise babalarının önünde elbiseleri ile fiyonklu kurdeleli saçlarıyla duruyorlardı. Defne’yi içlerinde bulmak kolaydı. Elbette üçü de birbirine benziyordu ama Denef küçüklüğünden beri kahkül kullanıyordu belli ki. Defin ve Defne de fotoğraflardaki duruşları, bakışlarıyla ayrıt ediliyordu. Defne daha cilveli duruyordu bütün fotoğraflarda. Bu cilveli yönünü ilk kez sırf bana inat olsun diye Barut’un verdiği simidin yanına elimdeki çayı aldığı gün görmüştüm aslına. Defne cilveliydi, gülümser nazı niyazıyla kendini göstermeyi biliyordu.

“İyi geceler anne!” Koridordan gelen Defne’nin sesi ile hızlıca kapının arkasına saklandım. Kapı yavaşça açılırken içeri girip kapıyı kapatmasını bekledim. Defne kapıyı kapattığı anda belini sıkıca kavrayıp kendime yasladım ve çığlık atmasını önlemek için sol elimi ise ağzına bastırdım. Defne anın şokuyla birkaç saniye çırpınsa da hemen ardından karnıma doğru dirsek atıp nefesimi kesti. Belindeki elimden kurtulup hızlıca sağ yumruğunu kaldırıp bana doğru döndü. Beni gördüğü gibi sağ yumruğu havada kalmıştı. Sessizce onun bu haline gülmeye başladım. Kendini böyle savunması hoşuma gidiyordu ve fırsatını buldukça bunu denemekten kendimi geri tutmuyordum. Defne’nin kendini savunma konusunda en iyisi olmasını istiyordum.

“Sen? Ne yapıyorsun burda?” Defne elini şaşkınlıkla ağzına götürmüş panikle kapıya ilerleyip daha bir iki adım atıp bana geri dönmüştü. “Valla tırmandım.” Göz kırpıp onun yatağına doğru uzandığımda Defne eliyle camı gösterip benden onay beklemişti. Dudaklarımı öne doğru büzüp onu onayladım. Defne cama doğru ilerleyip dışarı baktığında geri bana dönüp baktı. Artık yanıma gelmesi için kollarımı iki yana açtığımda Defne işaretimi anlayıp yanıma gelmiş ve sıkıca sarılmıştı. Ailesiyle oturduğumuzdan dolayı ona sarılıp öpemiyordum ve bu hissi deli gibi özlemiştim. Sıkıca sarılan sevgilimin saçlarına gülerek öpücük kondurdum. “Elbruz ben seni çok özledim.” Dudaklarını büzmüştü sanırım sesi boğuk boğuk geliyordu. Kulağına doğru yaklaşıp “Bende seni çok özledim Defne’m.” diyerek fısıldadım. Defne başını boynuma gömdüğünde onu kucağıma doğru çekerek yastığına yaslandım. İkimizde onun yatağında devrilirken onun minik gülüşü kulağıma dolmuştu.

Biraz daha öyle durduktan sonra geri çekildiğimizde gözlerime bakıp “Defin mi?” diye sormuştu. Sorunun alt başlığı netti. Seni içeri Defin mi aldı? Başımı sallayıp onu onaylarken düzeltme ihtiyacı hissedip “Barut’la Defin.” demiştim. Defne bu düzeltmeme gülerek benden uzaklaşmış ve yataktan kalkmıştı. Tam köşede duran dolaba doğru gidip kapağını açtığında üstünü değiştireceğini anlamıştım. Yastığı düzeltip sağ kolumu başımın altına aldım. Sol elim dudaklarımdayken karşımda uzun basmalı bir gecelik çıkaran sevgilimin utanmış suratını görmek kahkaha atmama neden olmuştu. “Başka geceliğim yok ne yapayım?” Birde karşımda kendini savunuyordu. Tatlılığı dişlerimi kamaştırıyor, bir an önce onun Kurt soyadını almasını istiyorum. Yeter artık. Asla yine bir şeyler olur da Defne kıçıma tekmeyi basar diye korkmuyorum yani asker adam karısından korkar mı? “Kerem gülmesene ya.” Sinirlenmişti sanırım gülmeme, gülmeyi bırakmadan onun izlerken Defne aklına bir şey gelmiş gibi gözümün içine baka baka yeleğini çıkarıp kenara koymuştu.

Bütün gülme isteğim kaybolurken dikkatimi ona vermiş, onu izlemeye başlamıştım. Bu sefer gülme sırası ona geçmiş gibi sırıtırken beyaz gömleğini çözüyordu. Bütün düğmelerini çözdükten sonra yakalarını düzelterek eteğinin içinden çıkarıp onu da yeleğinin üstüne yerleştirmişti. Defne beni tahrik etmeyi her açıdan mükemmel bir şekilde başarıyordu ve bunu zahmetsizce yapıyor oluşu benim açımdan daha tehlikeliydi. Eteğini de çıkarırken daha fazla ondan uzak kalamamış gibi hızlıca yataktan kalkıp onun dudaklarına yapıştım. Defne bu anı bekliyormuş gibi ellerini sakallarıma yerleştirmiş bana karşılık veriyordu. Belini sıkıca tuttuğum bu kadın benim güzeller güzeli sevgilimdi. Defne parmağındaki yüzüyle beni sıkıca kavrayıp öpebilecek tek kadındı. Kaybettiğimiz çocuğumuzun annesi, yeni doğacak olan çocuklarımın da yegane annesi o olmalıydı. Kucağıma aldığım bedenini sıkıca tutarken kenara koyduğu geceliğini de elime alıp yatağına ilerledim. Defne onu kucağıma aldığım andan itibaren bacaklarını tereddüt etmeden belime dolamış sıkıca kucağıma tutunmuştu. Yatağa oturduğumda onu kasıklarıma doğru çekip geceliğini başından geçirdim. Defne kollarını bana uzattığında yavaşça canını acıtmadan kollarını da geçirip geceliğini düzelttim. Başımı boynuna doğru yaklaştırıp ufak öpücükler kondurduğumda Defne huylanıp başımı boynunda sıkıştırmıştı.

Beraber tek kişilik yatağa uzandığımızda onu iyice göğsüme çekmiştim. Hoş o da halinden mutluydu. Göğsüme elini sabitlemiş, belindeki elimi tutuyordu. Gözlerini kapatmasını izlemeye başladım. Defne sessiz sessiz gözlerini kapatmış, uyuklamaya başlamıştı. Saçlarını yavaş yavaş okşamaya başladığımda, Defne mırıldandığında başından öpmüştüm.

Sabah büyük bir gürültü geldiğinde gözlerimi aralayıp baktım. Defne hala göğsümde uyuyordu. “Ula çekulun geberteceğum o uşaği!” Kadir beyin sesini duyduğumda yavaşça Defne’yi yastığına yatırıp üstünü örtüp yataktan kalktım. Kapıyı açtığımda Denef bana dönüp tek bir kelime söylemişti. “Kaç.” Hızlıca söylediğini idrak edip koşarak aşağıya inmeye başladım. Aşağıdan gelen yüksek sesler büyük ihtimalle birazdan vurulacağımı gösteriyordu. Aşağıya indiğimde Defne’nin teyzesi Nehir hanım hızlıca bana kapıyı gösterdi.

“Gömeceğum o uşaği!” Deniz hanımın “Dayi! Sakin ol da ettukleri bir şey yok.” diyen sesini duydum. Ben koşmaya başlarken duyduğum tüfek sesiyle arkamdan çığlık sesi gelmişti. Hiç düşünmeden koşmaya devam ettim. “Ula boh yiyenun uşaği! Kaçma ula!” Hızlıca Barut’un bahçesine girdiğimde yine aynı hızla bahçenin içinden eve girdim.

“Ulan adam harbiden beni vuruyordu ya.” Bordo bereli olmanın bir diğer faydasını da burada görmüştüm. Bordo bereli olmak sevgilisinin gece beraber kaldığı odasından tüfekle kovalanırken vurulmamaktı bence. Defne uyurken ben manyak dayısından kaçmıştım.

🩺

Havanın yağmurlu olacağı şimdiden belliydi. Trabzon’da yine bir gün bir günü tutmuyor. Hiç değişmemiş. Dışarıdan gelen seslerle bahçenin önünden geçen ata baktım. Bu asiydi, Defin'in atı. Hızlıca kucağımdaki kediyi yere indirip kahvemi mutfağa bıraktım. Hazırlanıp çizmelerimi giydiğimde ahıra doğru ilerledim. Daha gece çıkardığım atımı tekrardan hazırlayıp ahırdan ardından da bahçeden çıkardım. Kapıyı ardımdan kapattığımda atımın üstüne atlayıp ilerlemeye başladım.

Defin'in nereye gittiğini biliyordum. Canının sıkkın olduğunda gittiği tek bir yer vardı. Ben ilerlerken yağmur yağmaya başlamıştı. Defin'in gördüğümde atın yularını sıkıca tutup çektim. Defin saçlarını beline kadar salmış eteği ise düzgünce eyerin üstünde salınıyordu. Birkaç gün önceki konuşmamız aklıma geldiğinde onun aklından geçenleri az çok anlayabiliyordum.

“Barut... Seninle konuşmam gerekiyor. Müsait misin?” Ben Emirhan’la birkaç raporu kontrol ederken arkamdan gelen Defin’in sesiyle dosyayı bırakıp ona döndüm. “Defin?” Elimdeki rapora bakıp Defin’e döndüm. Durgun görünüyordu, pek iyi değil gibiydi. “Müsaitim, iki dakika bekler misin? Bahçedeki kafeteryada?” Defin beni başıyla onaylayarak koridorda ilerlemeye devam etti ve bahçeye doğru inmeye başladı. Onun bu durgun hali aklımı kurcalamaya yetmişti ve artmıştı. Emirhan da dosyaya odaklanamadığımı fark etmişti sanırım ki dosyayı alıp gitmişti. Aşağı indiğimde Defin bir masaya oturmuş ve büyük ihtimalle çayla dolu olan bardağını oynuyordu. Onun yanına ilerlerken köşedeki çaycıya başımla masayı gösterip, çay istedim. Ben masaya yaklaştığımda Defin başını masadan kaldırıp bakışlarını bana çevirmişti. O ayağa kalkacakken elimle oturmasını işaret ettim. Karşısında yerimi aldığımda ilk gördüğüm şey Defin’in dolu gözleriydi.

“Adımı nereden biliyorsun?” Direkt konuya girmesi tam olarak Defin’in yapacağı bir şeydi. Belli ki birkaç gündür bu konu kafasını kurcalıyordu ve en sonunda bana sormaya karar vermişti. Aynı netliği benden beklediğine emin olduğum için o istediği netliği ona verecektim. Sol kolumu masaya yaslayıp ona baktım. “Sence nereden biliyor olabilirim Asiye?” Defin dolan gözleriyle yutkunup elindeki bardağa baktı. “Yapma.. Sen olamazsın.” Beni hatırlıyordu, Defin beni hatırlıyordu. Küçükken onun peşinden koşup, onu koruyan. Liseye geçene kadar bütün yazları beraber geçirdiği arkadaşı olduğumu biliyordu. Defin inkar etmemi beklese de aslında inkar etmeyeceğimi de biliyordu. “Sana istediğin cevabı veremem Defin. Sende biliyorsun, ben sana istediğin cevabı verirsem sana yalan söylemiş olurum.” Masada ona doğru eğildim ve gözlerinin içine baktım. “Ben sana yalan söylemem.”

Defin yutkundu. Dolu gözleriyle bana bakıyordu. Ona dikkatli bir biçimde baktım. “Benden uzak dur.” Defin’in tek cümlesi beni yıkmaya yetmişti. Ondan uzak durmamı istiyordu. Yıllardır uzaktan sevdiğim kadın şimdi ise karşıma geçmiş benden uzak dur diyordu. Bakışlarımı ondan çekip başımı eğdim. Kolumu masadan indirip sandalyeye yaslandım. “Dururum.. İçin rahat olsun..” Defin elindeki bardağı sıkıca tutuyordu. Onu onaylamaktan başka çarem yoktu. “Ben o çocuk değilim... Ben Asiye değilim artık...” Sessizce bakışlarımı ona çevirdiğimde Defin dolu gözleriyle bardağa bakıyordu. Kendini kandırdığının farkındaydım. Eski Defin olmadığını iddia ediyordu ama tam olarak hatırladığım Defin’di. Sessizce ona baktım. Hep geri adım atmıştım ama artık geri adım atmayacağım. “O olmayabilirsin ama ben o eski Altan’ım. Defin benim gördüğüm kadın, sen ne kadar inkar etsen de o eski kadınsın. Kararlı, azimli, harikulade... Defin gibi. Hatırladığım çocukluğum, ömrümün belki de en güzel anları... Ben artık kaçmayacağım Defin. Ben seni hep sevdim, sen uzak dur dersen uzak dururum ama beni sevme deme bana. Sakın benden isteme bunu.” Defin duraksamıştı. Onun o donuk bakışları beni üzmeye yetmişti.

Eline uzanıp tuttuğumda Defin elini geri çekmeye çalışmıştı. Sessizce izin vermeyip üniformamın cebinden onun en sevdiği çiçeği çıkarıp avcuna bıraktım. Elimi ondan çektiğimde Defin elindeki çiçeğe baktı. Gözlerinin dolduğunu görebiliyordum, ağlamasını istemiyordum ama sanırım en sevdiği çiçeği cebinde taşıyor olmam onu üzmüştü. Elindeki çan çiçeğine bakıyordu. Gözlerinden akan yaşları gördükçe kalbime saplanan ağrı ellerimi yumruk yaparak sıkmaya başladım. O da çiçeğin anlamını gayet net biliyordu. Ona doğru eğilip “Benden seni bırakmamı isteme.” dedim. Defin’in bana diyecek başka bir şeyi yoktu. Sessizce masadan kalktığımda karargahın içine ilerledim.

Onun yanına yaklaşmadan önce biraz bekledim. Onun kendi içinde vakit geçirmesi gerektiğini biliyordum. Yağan yağmur zerre umurumda değildi. Tek düşündüğüm oydu, Defin. Atının başını okşuyordu. Bir şeyler mırıldandığını görüyordum ama bu mesafeden onu duyma ihtimalim yoktu. Ne kadar süre orada durduk bilmiyorum ama yağmur durmamış aksine daha da hızlanmıştı. En sonunda yerimde duramayıp aşağıya Defin’in yanına ilerdim. Defin atımın adım seslerini duyduğunda sırılsıklam olmuş haliyle bana dönmüştü. “Beni nasıl buldun?” Defin’in bu anlamsız sorusuna cevap vermeden omuz silkip gülümsedim. Kısık sesle “Beni bu kadar iyi tanıyor olabilmenden nefret ediyorum.” Atım hafif hafif ilerlerken Defin’in yanında ilerliyordum. “Hastalanacaksın.” Defin başıyla beni onaylar biçimde sallıyordu. “Asi’yi Çanakkale’ye götürdüğünü düşünmüştüm.” Atını gösterdiğimde Defin sessizce atının başını okşamıştı. “Bende Koçari’nin öldüğünü düşünmüştüm.” Güldüm, Defin koçarinin başını okşadığıda atım onun kokusunu almış ve huzurla duruyordu.

“Baba! Baba bak Altan’ın da atı var!” Defin benim eniştemin kucağında atımın başını okşarken Kuzey amca yanımıza gelmişti. Onun eli başıma ulaşıp saçlarımı okşarken daha birkaç hafta önce Defin’in atına isim koymuştuk ardından da benim atım gelmişti. Defin eniştemin kucağından inip benim yanıma geldiğinde “Atın adını ben koyacağım!” Defin’in elini tutup onu onayladım. “Benim atımın adını sen koydun. Seninkinin adını da ben koyacağım.”

“Koy tabii.” Defin atımın yanına yaklaştığında eliyle atımı okşadı, başını sevmeye devam etti. Ben ise atın ne yapacağına güvenemeyip Defin’i korumak amacıyla kolumu onun önünde tutmaya başladım. “Ula şuna bak. Gören de koca heruf sanacak. Küçücuk kızı korumaya çalışıyor.” Sessizce Defin’in isim koymasını bekledim. Defin düşünmesini bitirmiş olacaktı ki bana doğru dönüp “Koçari.” Defin’e baktığımda bana değil de ata seslendiğini görmüştüm. “Adı koçari olsun.” Defin’i onaylayıp onun elini tutmaya devam ettim. “Olsun.”

“Sana o zaman söylememiştim ama Asi’nin adı sana benzemesinden geliyor. Asi bir nevi Asiye’den geliyor. Asi ilk geldiğinde huysuz bir attı, senin gibi..” Defin buruk bir gülümseme sunduğunda onun Hava Kuvvetleri’ndeki kod adının Asi olduğunu biliyordum. Asi onun hep bir parçası olmuştu. Asi demek Asiye demekti, Defin o ismi hiç sevmese de onun bir parçasıydı. Asi bir kadındı Defin, Karadeniz gibiydi. Hırçın dalgaları, yağmurlu havası hep buruk olan bakışlarıyla Defin asiydi. Atıyla minik minik ilerlerken sessizce onu izlemeye başladım.

“Koçari de seni yansıtıyordu.” Defin’den beklemediğim bu cümleyle sıkıca yularını tuttuğum atıma baktım. Atımın beni yansıttığını biliyordum. Oldukça sessiz ama net bir attı. “Dört nala?” Defin bana baktığında benim teklifimi kabul edeceğine emindim. “Asi’yi öyle kolay yenemezsin.” Güldüm, küçükken de aynı böyle bu konularda yarışırdık. O yüzden de kabul edeceğine adım kadar emindim ve dediğim gibi olmuştu. Ona gülerek atımla hareket ettirdiğimde Defin de anında koşturmaya başlamıştı. Çok geçmeden ikimizde ezbere bildiğimiz yolları dört nala koşturmaya başlamıştık. Ne kadar dolaştığımızı bilmiyordum ama Defin’le beraber vakit geçirmek benim için harika bir histi.

Uzun bir zaman sonra Trabzon’a gelmiş olmak, üstelik buraya Defin’le gelmiş olmak zihnime iyi gelmişti. Ne yalan söyleyeyim memlekete onsuz dönmeyi hiç istemiyordum ve Rabbim hissetmiş gibi benim dönüşümü onunla beraber kılmıştı. Defin’in saçları savruluyordu, yüzünde bir gülümseme vardı. Rahatlama hissi vücudumu sarmıştı. Bakışlarını bana çevirip gülerek “Yeniliyorsun Barut.” demişti. Bilmiyordu ki ben ona yıllar önce ilk kez saklambaç oynadığımızda yenilmiştim. Ama bunu onun bilmesine gerek yoktu, değil mi? “Koçari yaşlanmış olabilir mi Barut?”

“Koçari, Asi’ye yenilmeyi seviyorsa demek ki.” Defin’in bakışları beni bulmuştu. Bunu dememin altındaki anlamı bildiğini bakışlarında oluşan dalgınlıktan anlamıştım. Defin’i darlamak istemiyordum ama sanırım bilmeden de olsa bunu yapıyordum. Defin bakışlarını önüne çevirip sessizce ilerlemeye devam ettiğinde bende peşinden ilerledim. Köyün içine doğru yaklaştığımızda Defin hırsla önden ilerliyordu. “Defin.” Defin ilk başta durmasa da “Asiye!” diye bağırdığımda atın yularını sıkıca çekip atının şahlanmasına izin vermişti. Bakışları beni bulduğunda bana öfkeyle “Bana öyle seslenme!” diyerek bağırmıştı. Sakin kalmaya çalıştım. “Ne diyeyum? Defun mu diyeyum? Asiye diyeceğum. Sen benum içun hep Asiye oldun.” Defin’in daha fazla öfkelendiğinin farkındayım ama dedim ya geri adım atmak istemiyorum. “Bağa Asiye dema!” Atından atlayıp bana doğru yürüdüğünde bende atımdan inip yularını tuttum. O da yularını tutarken bir parmağını beni tehdit eder gibi bana tutuyordu. Aramızdaki boy farkı çok yoktu ama yine de başını kaldırarak bakmak zorunda kalıyordu. Saçları iyice ıslanmış, üstündeki kıyafetlerde sırılsıklamdı. Gözünün önündeki saçı üfleyerek bana posta koymaya çalışıyordu, bu hali beni gülümsetirken üstümdeki ceketi çıkarıp omuzlarına yerleştirdim. Onun atının yularını da tutup kolunu ceketimden geçirmesine yardım ettim. Onun diğer kolunu da ceketin içine yerleştirdiğimde Defin dudaklarını büzmüş bana bakıyordu. Önünün fermuarını çekip, üflemeye çalıştığı saçını da kulağının arkasına itip yerleştirdim.

“İstediğin kadar bana kız.” Ona doğru eğilip fısıldadığımda onun hem ıslanmaya bağlı hem de fısıldamamdan dolayı irkildiğini fark ettiğimde gülümsemeden edemedim. Geri çekilmeden konuşmaya devam ettim. “Sen benum içun asla Defun olmadun. Asi oldun Asiye değul. Sağa ilk ben Asi dedum, benim Asi’m.” Bulunduğumuz konuma bir göz gezdirdiğimde onu ilk ve son kez öptüğüm yer olduğunu fark ettim. Bir bencillik yapmak istiyorum açıkçası... Onun dudaklarına doğru yaklaştığımda Defin’in göğsü havalanmış, gözleri kapanmıştı. Dudaklarına kavuşmama az kaldığında yutkunup durdum. Bu bencilliği ona yapamam, ona bunu yaşatamam bu ona haksızlık olur. Gözlerimi kapatıp geri çekildiğimde Defin hala gözleri kapalı duruyordu. “Gidelim mi?” Defin yutkunup gözlerini açmadan arkasını dönüp atına binmişti. Atıma binip hızlıca Defin’i takip ettiğimde evimin önüne kadar gelmiştim. Defin bana bakmadan geçip gittiğinde onun biraz yalnız kalması gerektiğinin farkındayım.

Derin bir nefes alıp atımdan aşağı inip kapıyı açarak atımın içeri girmesini sağladım. Onu ahıra götürürken arkamdan gelen Kerem’i gördüğümde o da bana bakıyordu. “Bu halin ne lan? Nereye gittin sen?” Kerem’e bakmadan atımın yularını ve eyerini çıkardım. “Defin’le beraber at bindik.” Kerem gülerek “Vay be, ben bir kızlarını istiyorum diye Kadir bey tarafından tüfekle kovalanıyorum sen o sırada diğer kızlarıyla at biniyorsun demek. Vay arkadaş ya.” Kaşlarımı çatıp Kerem’e döndüğümde, dediklerini anlayamadığımı fark etmiş olacaktı ki elleri cebindeyken sanki tüfekle kovalandığını söylememiş gibi rahattı. “Evet, evet. Kadir bey beni tüfekle kovaladı.”

“Defin’i dinlemedin değil mi? Büyük ihtimalle erkenden git dedi ve sen dinlemedin.” Kerem gülerek umursamazca omuz silktiğinde başımı onu onaylamıyor gibi sağa sola salladım. “Defne’yle uyumak iyi geliyor, uyanamadıysam ne olmuş? Bizi yatakta basmadılar sonuçta, tüfek biraz abartı.” Kerem’in koşarken halini gözümde canlandırdığımda ister istemez güldüm. Kerem neye güldüğümü az çok tahmin ediyordu. “Kesinlikle izleyebilirdin ama tercihlerin başka tarafta kullanmışsın. Adı ne?” Yaklaşıp sol elini cebinden çıkarmış atımın başını okşamaya başladı. “Koçari.” Atımın bakışları beni bulduğunda ismini anladığını biliyordum. Elimdeki havucu ona uzattığımda atım hızlıca yemişti. “Güzel at. Ne konuştunuz Defin’le?”

“Uzak dur dedi.” Kerem’in bakışları bana döndüğünde başımla kendi dediğimi onayladım. “Sen ne yaptın?” Kaşlarımı çatıp elindeki havucu onun eline tutuşturdum, elindeki havucu atıma uzatırken atım anında havucu yedi. “Az daha öpüyordum.” Kerem gülmeye başladığında benim cümlelerimdeki tutarsızlık beni de güldürmüştü. Bana içeriyi gösterip “Git içeri, üstünü değiştir. Hasta olursun. Zaten başımda Kadir bey var, bir de seninle uğraşamam.” Onun dediklerini umursamadan üstümdeki kazağı çıkararak eve ilerlemeye başladım. Onun laflarına gülerken “Ben mi dedim sana Kadir dayıya yakalan diye? Enayi olmayaydın Defin boşuna demez sana onu.”

🩺

“O uşaği vuracağum ha! Nah alur artuk o Defne’yi!”

“Dayi yeter da! Zaten vermeyeceğum dedun vaz mı geçtuydun yoksa?” İçeri girdiğimde oturma odasında oturan Kadir dayımı sakinleştirmeye çalışan annemi ve teyzelerimi görmüştüm. Ben eve girer girmez sesler kesilmiş hepsinin bakışları bana dönmüştü. “Defin?” Annemin seslenmesini umursamadan odama doğru çıkmaya başladığımda annemin peşimden geleceğini biliyordum. Hiç umursamadan odama girdiğimde Defne ve Denef’in odada yatağın üstünde oturduklarını görmüştüm. Benim hiddetle odaya girmemden dolayı irkilmişlerdi. Onları umursamadan kapıyı çarparak kapatmış üstümdeki Barut’un ceketini çıkarıp yatağımın üstüne fırlattım. Dolaptan kuru kıyafetlerimi çıkardım. Ben üstümü değiştirirken kardeşlerimin sessizce beni izlediğini farkındayım. Kıyafetlerimi giydikten sonra temiz bir havlu alıp arada dolanarak saçlarımı kurulamaya başladım. “Defin...” Kardeşlerime dönüp bakmadan elimi kaldırıp onların soru sormasını engelledim. “Sakın. Sakın bana bir şey sormayın bütün sinirimi sizden çıkarırım.” Odanın kapısı birden açıldığında başımı çevirip kimin girdiğine baktım. Annemi gördüğümde tekrardan arkamı dönüp camdan dışarıya odaklandım. “Benden de çıkaramazsın ya sinirini. Otur.”

“Anne son-" Annem lafımı kesip “Otur ula!” diye bağırdığında iç çekip yatağımın ucuna oturdum. “Ne oldi? Gene neye dellendun de bagayum bağa.” Camdan dışarıya bakmaya devam ediyordum. Hiç onlara dönmemiştim, aralarındaki meraklı bakışları hissediyorum. “Defun.” Annemin net sesi yüzünden mecburen biraz biraz konuşmaya başladım. “Kafam karışık anne. Sormayın bana bir şey diyorum. Gelmeyin üstüme!”

“O sesini bana yükseltme!” Kaçacak başka bir noktam kalmadığında çaresiz kabullendim. Kalkıp çekmecenin içinden çıkardığım kurumuş çiçeği annemlerin göreceği şekilde tuttum. Annem kaşlarını çatarken Denef sessizce “Çan çiçeği?” demişti. Annemlerin aklındaki soruları giderebilmek için bir derin nefes aldım. “Barut verdi. Yani Altan.” Annemin bakışları yumuşamıştı. Denef ise sesli bir şekilde düşünürken “Bu Defin’in en sevdiği çiçek değil mi?” demişti. Defne aklına gelen şeyle gülümsemeye başlamıştı. Onu parmağımla gösterip “Sırıtma.” dedim. Defne bilmiş bir ifadeyle kollarını göğsünde kavuşturmuş bana bakıyordu. Tam bir şey deyip benim sinirimi daha da çok bozacaktı ki annem araya girip “Defne tamam.” demişti. Annem bana bakıyordu. “Dökül. Anlat yoksa gider uşaktan öğrenirim.” İç çekip olan biten her şeyi anlattığımda Denef şaşkınlıkla bana bakıyordu. “Bunca sene seni mi beklemiş? Ne kadar naif.. Seni rahatsız etmeden bunca sene sadece beklemiş.”

“Helal olsun uşağa.” Annemden beklemediğim bu cümleyle ona dönüp ciddi misin der gibi bakmaya başlamıştım. “Bakma bağa öyle. Uşak senden bir şey beklememiş ki. Karşuluk beklememiş, gelip sağa ben sağa sevdaluyum gel beraber olalum dememiş.” Bakışlarımı annemin üstünden çekmeden “Evet demedi. Ben onun sevdasına nasıl güvenip inanayım ki?”

“Ha sen onun sevdasına inanmıyorsun yani? Doruk’tan önce o gelseydi kabul etmeyecektin. Bunu hepimiz biliyoruz Defin, kendini kandırma.” Haklıydı. Defne çok haklıydı. Barut beni o dönem öptüğünde bile anın şokuyla ona tokat atmıştım. Aklımda Doruk vardı, çocukluk aklıyla Doruk’tan başka hiç bir şey düşünemiyordum. Bu nasıl bir enayilik? “Murat’tan önce gelseydi? Ya o zaman kabul edecek miydin?”

“O uşağa laf yok. Uşak iyiydi de ailesi resmen sizi oyaladı. Nikahınız bile olmadı ki, açtırtma benim ağzımı. Seviyorsunuz imam nikahı yapıldı diye rahattınız da resmi nikahınızı bir türlü yapamadınız.”

“Anne çalışıyorduk. Mezun olmaya çalışıyorduk, göreve başladık. Bu sefer görevden başımızı kaldıramadık.”

“Defun bağa bak sağa burdan bi çarparum. Dellendirme beni. O kancuk kari kabul etmedi ya senu. Sırf biz zorladık diye duğun ettuk. Ona bile gelmediler.” Doğruydu. Murat’ın ailesi beni hiç istememişti. Nedenini hiç bilmiyordum ama beni evlerine zorunlu olarak almış sonra düğün için istekte bulunduğumuzda düğünümüze gelmemişlerdi. Babası resmi nikahımızı engellemek için elinden geleni yapmış, şahitlerimizin hayır demesine kadar ilerletmişti. En son ki resmi nikah başvurumuz da sözde yoğunluktan ötürü birkaç ay öteye itilmişti. Kendimi bir türlü sevdirememiştim onlara...

“Ula sen düşük ettun bir kere bile aradular mu senu? Hayur. Seni sevmiyler anladuk da torunlaru da torunlaru. Hiç mi onu merak etmediler?” Sessiz kaldım. Annemin haklı olması, Murat’ın ölümünü atlatmakta zorlandığım dönemi hatırladım. Gözlerim dolduğunda ağlamaya başladım. Annem beni sardığında diğer yanıma odaya ne ara girdiğini anlamadığım babam oturup ikimizi de sarmıştı. Babamın dudaklarını saçlarımın arasında hissettiğimde başımı onun göğsüne yaslandım. “Çocuğa kızamazsın Defin. Altan’a kızamazsın.” Haklılardı biliyorum ama kaldıramıyorum. Altan’a hiç kızamadım aslında. Kızdığım tek nokta kendimdi. Bugün beni öpmek için yaklaştığında çarpan kalbime kızgındım ben. Onun nefeslerini hissettiğim anda dinginleşen ruhuma kızgındım. Sadece beş dakika önce ona ‘Bana öyle seslenme!’ diye bağırırken beş dakika sonra o bana yaklaştığında kapanan gözlerime kızgındım. Eğer ona karşı bir hissim yoksa neden bana yaklaştığında bedenim tepki gösteriyordu?

Babam kendime yüklendiğimi, kendi içimde boğuştuğumu anlamış olacaktı ki kulağıma doğru yaklaşıp “Kendine fazla yüklenme. Biraz zamana ihtiyacın var.” diyerek fısıldamıştı. Bütün yaşadıklarımın içinde beni en çok üzen babamın gidişiydi. Şimdi ise arkamda yine dağ gibi duruyordu. Birkaç anım haricinde her anımda yanımda olmuştu. Şimdi olduğu gibi... Ben Yarbay Kuzey Mutlu’nun üçüz kızlarından Pilot Üsteğmen Defin Mutlu, Kuzey Mutlu’nun kızı olarak büyüdüğüm için kendimi dünyanın en şanslı insanı gibi hissediyorum. Bunun için babama, onlara yapıldığı gibi yapmayıp hazır olmasalar dahi bizi istemesinden ve bizden vazgeçmemesinden dolayı müteşekkirim.

🩺

“Bir haftanın dolmasına son iki gün.” Bulut o meşhur hatırlatmasını her gün olduğu gibi bugün de yenilemişti. Trabzon’ gelişimizin üstünden dört gün geçmişti ve biz bir gün daha erken dönmek zorunda kalmıştık. Böylelikle Pazar günü bineceğimiz uçağa cumartesi günü binmek zorundaydık ve dayım hala izin vermiyor! Kusura bakmayın sinirlerim fazla bozuldu da... Dayım ayrı inat Elbruz ayrı inattı. Resmen birbirlerine silah çekmedikleri kalmıştı. Hoş dayım onu da yapmış ama olsun. Tüfek sesini duyduğum gün dün gibi aklımda hala.

“Kaçta bineceksiniz?” Üstüme örtülen ceket ardından yanımda hissettiğim Bulut ve bacaklarımıza örtülen battaniye... Anlaşılan Bulut yine tam hazırlıklı gelmişti, ahşap masanın üstüne koyduğu kahveleri saymıyorum bile... “Dertleşme gecesi mi yapıyoruz?” Bulut bu dediğime gülümsemişti. “Ne güzel çıktın sen öyle Kadir dayımın karşısına. Seviyrım dedun.” Masadaki kahveyi avcumun içine alıp taklidime gülmüştüm. O gün nasıl dediğimi bile bilmiyordum. Tek düşündüğüm Elbruz’u korumaktı. Yine olsa yine yapardım.

“Silah dahi çekse önüne yine atlarım yine atlarım. Seviyrım o goftiyi.” Bulut gülerek etrafı izliyordu. Belindeki tabancayı masanın üstüne koyup kahvesini eline aldı. Boğazlı kazağının boğazını düzeltip bana baktı ve güldü. Kahvesinden birkaç yudum aldığında bende onu izledim. “Sev tabi. Seni böyle görmek hepimizi mutlu ediyor ama Defne anlaşabilecek misiniz? Adet, gelenek, görenek. Zor olmayacak mı?” Haklıydı. Ben Ege’de yetişmiş biraz rahat bir kadındım. Asker bir babanın kızı olmama rağmen hem de... Elbruz ise bir çerkez nasıl olursa öyleydi. Adetlerine bağlı, oturmasına kalkmasına aşırı dikkat eden biriydi. Babamların yanında bir an bile olsun bana sevgilim gibi sevgi sözcüklerine, temaslarına girmemişti. Babamların yanında asla yayılmadan dimdik oturuyordu. İlk başlarda ne de olsa babam onun komutanı gibi düşünsem de Konya’da onların köyündeyken dikkatli baktığım şeyler gözümün önüne geldi. Her büyük geldiğinde kalkılan hatta bırakın ortama büyüğün gelip oturmasını yoldan geçerken bile oturuyorsak ayağa kalkardı. İlk seferlerde ben pek anlamasam da artık aramızdaki ilişkinin ciddiye bindiğini bütün köyü biliyordu büyük ihtimalle. Bu da benim artık onlara göre bir gelin olduğumu, onların adetlerine saygı duyduğumu göstermem gerektiğini kanıtlıyordu.

“Haklısın ama buradan biriyle evlenseydim sanki çok mu farklı olacaktı? Hem Elbruz benim kararlarım, adetlerime saygı gösteriyor. Bu işler karşılıklı, bende ona aynısını göstereceğim. Ayrıca mutluyum her ne kadar sinir bozmaya başlasa da Elbruz’un dayıma saygısızlık olmasın, onu çiğnediğimizi düşünmesin diye beni kaçırmaması hoşuma gidiyor.”

“Dayım bence izin vermeyecek ve siz işin sonunda kaçacaksınız.” Başımı emin olamıyor gibi sağa sola salladığımda Bulut da bana hak vermişti. Hepimiz biliyorduk ki Deli Kadir’in keyfine bağlıydık. Anlık karar değişikliği ile izin verebilir yada aynı karar değişikliği ile Elbruz’a koca bir nah da çekebilirdi. “Elbruz bunu kabul etmez gibi ama bakacağız.” Sabaha kadar orada oturduk. Bulut dizlerinde yatan benim saçlarımı okşuyordu. “Hadi kalk da yat. Burada üşüyeceksin.” Beraber kalktığımızda ceketi üstüme komple sarıp beni tutarak içeri girdi. Uykulu adımlarla yukarı odama çıktım. Yatağıma girdiğimde sıcacık yatağıma girip uyuma hissi aşırı güzeldi.

Sabah uyandığımda Defin Asya’yı giydiriyordu. “Günaydın.” Defin başını bana çevirip gülümseyerek “Günaydın.” dedi. Asya’nın poposuna hafif bir şekilde vurdu. “Hadi bakalım git annenlerin yanına.” Asya odadan koşarak çıktığında bende yatağımdan kalkıp yüzümü yıkadım. Üstümü değiştirmek için dolabı açtığımda siyah eteğim gözüme çarpmıştı. “Seninki bugün geliyor seni istemeyi deneyecek tekrar.” Başımı Defin’e çevirdiğimde aklımdan geçen soruyu anında cevaplamıştı. “Sabah seninki mesaj attı. Çiçeğimle çikolatamla geliyorum bu son denemem yazmış.” Bugün beni resmi olarak istemeyi deneyecekti demek ki. Peki neden son deneme? “Defin vazgeçti mi benden? Ne demek son denemem?” Defin gülmeye başladığında aynadan göz devirerek ona baktım. “Ne demek son ya?”

“Ya seni kaçıracak ya da pes etti artık? Çocuğu nasıl bıktırdıysa büyük dayım.”

“Benden sıkılmamıştır dimi?” Defin bana siktir oradan bakışları atıyordu. “Çocuk senin için o kadar uğraştı Defne. Salak saçma konuşma vururum ağzına.” Ona göz devirip kıyafetlerimi giydim. Saçlarımı düzeltirken akşama kadar evde hazırlık yapılacağını az çok biliyordum. O yüzden hızlıca mutfağa inip annemlere yardım etmeye başladım. Denef masada Efe’yle Asya’ya yemek yediriyordu. “Hamsili pilav yapıyoruz akşama. Nasıl olsa sevmeyen yok. Hem Altan da uzun zamandır yememiştir iyi olur o çocuğa da.” Nehir teyzemin cümlesinin bitmesiyle merdivenden inen Defin’e baktım. İmalı bir sırıtışı yüzüme yerleştirdiğimde Defin bana göz devirmişti.

“Çocuk büyüğü olmadan gelecek ya Kadir dayım kesin vermeyecek.” Damla teyzem aşırı umut dolu sözleriyle konuşmaya daldığında bende önüme konulan hamsileri temizlemeye başladım. “Bu seferde vermezse kaçın gitsin.” Nehir teyzemden beklenmedik bu laf ile herkes ilk başta şaşkın şaşkın Nehir teyzeme bakmış ardından da hep bir ağızdan gülmeye başlamıştık. Annem kahkahasının arasında “Bu da iyi alıştı kaç demeye. Kendi de bir zamanlar kaçarak nikahlandı ya.” Mutfakta Nehir teyzem tezgahta diğer yemekleri ayarlarken annem bir köşede hamur açıyordu. “Sorun yok ben yine dayım ararsa gereken şeyi söylerim.”

“Dayım camideyuk.” Anneme gülmeye başladığında o efsane anı görmek isterdim açıkçası. Senelerdir aynı hikaye dönüyordu. Nehir teyzemin imam nikahı aceleye gelmişti, bunu hepimiz biliyorduk ama o anı canlı canlı yaşamanın heyecanı eminim daha farklıdır. Defin bahçenin önünü süpürmeye çıktığında bende hamsileri temizleyip ellerimi yıkadım. “Defne sen evleri toparla sonra gerekirse bahçeyi de toparlayın. Arkada da oturabiliriz tabii ki.” Sessizce Nehir teyzemi onaylayıp evleri toparlamaya başladım. Telefonuma mesaj geldiğinde orta sehpadaki telefonumu alıp mesajlara baktım.

Komutan; *Fotoğraf* Aldım çiçek çikolatamı, akşam da seni alacağım inşallah.

Fotoğrafı açtığımda onu elindeki beyaz gül buketiyle görmüştüm. Gülen yüzü beni de gülümsetirken anında ona geri mesaj atmak için klavyede parmaklarımı gezdirmeye başladım.

Doktor; Beyaz bunlar, gelme kapıma.

Komutan; Güzelim söz veriyorum mavisini de alacağım. Şimdilik bunları bulabildim.

Doktor; Bu beni hiç ilgilendirmiyor komutan. Bir bordo bereli asker yari için mavi gül bulamıyorsa hiç bir şey yapamaz.

Onunla uğraştığımı biliyor olmalıydı. Tabii bu bana göre ama Elbruz son mesajıma görüldü atıp kalmıştı. Onun görüldü atmasını umursamadan bütün gün hazırlıklarla uğraşmıştım. Akşam saatlerinde artık hazırlanmak için yukarı çıktığımda yine aynı siyah eteğin üstüne siyah yelek ve krem bir gömlek giymiştim. Denef saçlarımı dalgalandırmak için maşayı alıp geldiğinde Asya’da benim yanıma gelmiş heyecanla “Bende bende!” diye zıplamaya başlamıştı. Onu da ben önüme alıp saçlarını düzgünce ördüm. Hafif bir makyaj yaptıktan sonra kalkıp aşağıya indim. Kadir dayım bize bakıp “Nere?” diye sormuştu.

Babam ben konuşmadan araya girip “Kadir dayı artık oğlan işi resmiyete dökme konusunda ciddi. Geliyorlar birazdan sende biraz ılımlı ol lütfen.” demişti. Gergince büyük dayıya baktığımda ortamdaki gerginliğe rağmen gayet rahat bir biçimde oturuyordu. “Gatur inadi var bu uşakta. Vermiyrım ula kizi. Gelmesun boşuna.” Herkesin gerginliğine rağmen Ayaz gayet rahat duruyordu. Bu hali onun suratına iyi bir yumruk geçirme isteğimi kabartıyordu. “Dayi benum için. Etmeduğunu birakmadun uşağa daha da mı geçemedi testinden?” Dayım gözlerimin içine bakıyordu. Tek bir kelime dahi dememişti, onun sessizliği benim iyice sinirimi bozmaya başlamıştı. Önünde diz çökmüşten bacaklarıma tutunup kalktım.

Kapı çaldığında büyük dayım kapıyı açma dese de küçük dayım aç kapıyı demişti. Kapıya ilerleyip açtığımda karşımda güler yüzüyle bana bakan Elbruz vardı. Gözlerim elindeki bukete kaydığında beyaz güllerin içinde gördüğüm mavi gül beni güldürmüştü. Elbruz omuzlarını kaldırıp “Bir tane bulabildim. Beni eve alacak mısın?” demişti. Gülüp elindeki buketi aldım, içeri girmeleri için kenara kaydığımda Elbruz içeri girmiş ardından da Barut içeri girmişti. Onlar ayakkabılarını çıkarırken bende onları izledim. Birbirimize baktığımız da ikimizde sanki birbirimize başarılar diler gibi başımızı bir kere salladık. Defin eline Barut tarafından tutuşturulan çikolata kutusuna bakıp köşedeki mutfağın önünde duran masaya koydu. Elbruz ve ardından Barut içeride oturan büyüklerimin yanına girip Kadir dayımdan başlayarak hepsinin elini tek tek öpmüştü. Kadir dayım ilk başta izin vermek istemese de Elbruz’un başında ısrarla beklemesi sonucunda izin vermişti.

Onlar oturduğunda bizde yerimizi almıştık. Herkes de aşırı bir sessizlik vardı. Ayaz, Elbruz’a alaycı bakışlar atıyordu. Umursamadan eteğimi düzeltip oturdum. Elbruz konunun açılmasını büyük bir sabırla beklemişti. Babam bu sessizlikten sıkılmış olacaktı ki Elbruz’a döndü. “Nereliydin Kerem?” Babamın bu sorusuna gülmeden edememiştim. Elbruz onun askeriydi. Ailesi, nereli olduğu, maddi durumu hatta Elbruz’un benim iç çamaşırımın rengini bildiği gibi babamın da onun iç çamaşırına kadar bildiğine emindim. Elbruz da aynı babamın gösterdiği düzene uyarak “Konyalıyım ko- Kuzey bey.” Komutanım diyecekti. Kendini frenlemese komutanım diyecekti. “Doğma büyüme mi?”

“Evet efendim, Konya’nın çerkeslerindeniz. Ailem köyde yaşıyor. Bende Hakkari Şemdinli’de askerim.” Elbruz kesin bir tavırla duruyordu. Dimdik duruyordu, özgüveni gözlerimi yaşartıyordu. Dayımın merak ettiklerini babam soruyordu ve Elbruz da bunu sabır ve özgüvenle cevaplıyordu. “Kızımla karargahta mı tanıştınız?” Elbruz başıyla babamı onaylamıştı. Nehir teyzemin kaş göz işaretiyle kalkıp mutfağa geçtim. Kahveleri hazırladıktan sonra dağıtırken büyüklere ben kahveyi dağıtırken Defin’de Bulutlara dağıtıyordu. Elbruz kahvesinden bir yudum alıp Kadir dayıma baktı. “Efendim, siz her ne kadar da tahminimce benim burada olmamı istemeseniz de ben buradan niyetimi anlatmadan gitmek istemiyorum. Buraya ailemle de gelmek isterdim tabii ki ama takdir edersiniz ki bu mümkün olmadı.” Elimdeki tepsiyle otururken dikkatlice dayımın tepkilerine bakıyordum. “Eğer sizin de izniniz olursa Allah’ın emri, peygamber efendimizin kavliyle Defne’yi kendime istiyorum. Ben Defne’den vazgeçmek istemiyorum efendim.” Nefesimi tutup dayımın ne diyeceğini beklemeye başladım. Kadir dayım, babama dönüp baktığında babam başıyla onaylamıştı. Bu aslında resmen Elbruz’u damadı olarak gördüğünün bir başka kanıtıydı. Açıkçası bu sessizlik giderek benim umutlarımı düşürüyor. Kadir dayım vermeyecekti. Sanırım en son gerçekten de kaçarak evleneceğim.

Kadir dayım derin bir nefes aldığında herkes onun ağzından çıkacak olan birkaç cümleyi bekliyordu. “Uşağum bende senunle ciddi konuşacağum. Benum burali olmayana verecek kizum yoktur.” Demiştim... Kadir dayım beni Elbruz’a vermeyecekti. Aslında resmi kız istemem bu değildi belki ama bütün bir hafta Kadir dayımı ikna etmek için uğraşmıştık. Omuzlarımı yere doğru düşürüp derin bir nefes verdim. Açıkçası Elbruz’un inat edip izin alacağını düşünmüştüm ama Kadir dayımın laz inadını unutmuşum. “Ama senu sevdum. Güvenumu kazandun. Sağa izin veriyrım.” Ne dedi o? Eğdiğim başımı kaldırıp Kadir dayıma baktım. Doğru duyduğuma dahi emin değilim. Babama dönüp baktığımda babam gülerek başıyla onaylamıştı. Elbruz izin almıştı! Herkes birbirine şaşkınlıkla bakarken gözüm Ayaz’da takılı kalmıştı. Şaşkın ve öfkeliydi. Öfkesini anlayamıyorum, beni bırakıp giden bir adam şimdi sanki evlenmemi istemiyor gibi duruyordu.

“Doğru mu duydum Defin? Kadir dayım izin mi verdi bize?” Defin beni başıyla onayladığında gülüyordu. Bulut bana doğru yaklaşıp “Hadi yine iyisin. Sırf Ayaz’ın inadından dayımı ikna etmediyse namerdim.” demişti. Ona gülümseyip bakışlarımı Elbruz’a çevirdiğimde Elbruz gülümserken kahvesinden bir yudum aldı. Ben şaşkınlığımı atmaya çalışırken Elbruz dayımın elini öpmüştü. “Tek bir şartum var. İmam nikahunuzu kıyacağuk.”

Bölüm sonu.

Kitabımızın İnstagram hesabı açıldı millet. elbruz_blackpearln

Takip ederseniz sevinirim. Bölüme ne kadar fazla beklenti olursa bende o kadar şevkle yazıyorum. O yüzden desteklerinizi lütfen esirgemeyin.

İyi okumalar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 04.04.2025 22:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...