34. Bölüm

🩺ELBRUZ 34. Bölüm🩺

Neris
blackpearln

34. Bölüm

“Sen Ahmet oğlu Kerem, Kuzey kızı Defne’yi Allah’ın emri peygamber efendimizin kavliyle karılığa kabul ettin mi?” Şaka gibi şu anda Elbruz’la dini nikahımız kıyılıyordu. Elbruz, dayımın isteğini kırmamış dini nikah işini kabul etmişti. Her ne kadar onunla ailesi konusunda konuşmaya çalışsam da beni dinlememiş ve bana tek bir cümle söylemişti. “Dayının tek bir isteği var, o kadarını da ona çok görmemek gerekir Defne’m.”

Şimdi ise iznimizi bir gün daha uzatıp dayımın isteğini yerine getirmek için hazırlık yapmıştık. Selim dayım tarafından imam getirilmiş bizde önüne oturmuştuk. Başımdaki siyah başörtüyü düzeltirken içinden saçlarımı topladığım tokayı da sıkıştırdım. Meraklı bakışlar Elbruz’u bulduğunda bende ona baktım. Gözlerimin içine odaklanarak cevap vermek istemişti sanırım. Çünkü ben baktığım gibi gülümseyip “Ettim.” demişti. İmam tekrardan “Ettin mi?” diye sordu. “Ettim.”

“Ettin mi?” Elbruz bana bakarak bir kere daha “Ettim.” demişti. Sıra bende, bende onu eşim olarak kabul etmeliyim değil mi? “Sen Kuzey kızı Defne, Ahmet oğlu Kerem’i Allah’ın emri peygamber efendimizin kavliyle karılığa kabul ettin mi?” Derin bir nefes alıp verdim. Yanımda duran Elbruz’a dönüp bende aynı onun gibi mavi gözlerimi onun mavilerine diktim. “Ettim.”

“Ettin mi?”

“Ettim.” İmam tekrardan soruyu sormak için hazırlandığında şahitlerimiz Defin ve Barut’a baktım. İkisi de mutlu duruyorlardı. “Ettin mi?”

“Ettim dedim ya.” Babam köşede ailemle bizi izliyordu. Dayım mutluydu, Elbruz’a izin vermesi bile büyük bir olay olsa da şartının yerine getirilmesini de beklemiyordu. Şahitlerimize de sorulduğunda ikisi de aynı anda “Ettik.” demişlerdi. Dua için ellerimizi açtığımızda sessizce beklemeye başladık. İmam en son olarak “Mehir’e ne yazalım damat bey?” Elbruz’a baktığımda bir şey istemediğimi söylemek için ağzımı açacaktım ama o izin vermeden elini kaldırıp beni susturdu. “Konya’daki iki evimi yazın.” Derin bir nefes verdiğimde ona baktım. “Hayır olmaz onlar ortak değil mi?” Elbruz gülmeye başladığında işin aslında benim tahmin ettiğim gibi olmadığını anlamıştım.

“Allah yuvanızı kabul etsin.” İmam kalktığında Elbruz da ayağa kalktı ve elini bana uzatıp kalkmama yardımcı olmaya çalıştı. Onun elini tutup ayağa kalktığımda baş örtümü açıp omuzlarıma indirdim. Saçlarımı da saldığımda Elbruz tek tek büyüklerimin elini öpüyordu. Bende onunla beraber herkesi öperken Elbruz, Ayaz’a elini uzattı. Ayaz onun elini sıkmadan geri çekilmişti. Elbruz onu umursamadan Barut’a sarıldı. Bulut’a sarıldığımda beni sıkıca sarıp sallamıştı. Kulağıma doğru yaklaşıp “Helal olsun ne yaptı etti seni aldı dayımdan.” diyerek fısıldamıştı. Ona gülüp omzuna vurdum. Elbruz’la baş başa konuşmam gerekiyordu ama bir türlü yalnız kalamamıştık. Sessizce ona baktığımda o da konuşmamız gerektiğini biliyor gibiydi. Herkes konuşurken kaşımla Defin’e işaret edip ondan onay aldığım gibi Elbruz’u tutup dışarıya sürükledim. Beraber kamelyaya geçip oturduk. “Millet sevgilisini eve atar, benim doktorum beni kamelyaya atıyor.”

“Ne yaptın sen ya? Ya ailen istemezse beni? Elbruz onların rızası olmadan imam nikahı kıyamazdık.” Elbruz bana doğru yaklaştığında ben ona kaşlarımı çatıp bakmaya devam ettim. “Çatma kaşlarını. Rızaları var, rızalarını ben Trabzon’a gelmeden önce almıştım.” Çatık kaşlarımı parmağıyla düzelttiğinde ona şaşkın şaşkın baktım. “Nasıl?” Elbruz kolunu benim arkama yaslayıp beni göğsüne doğru çekti. “Hani evlilik teklifi ettiğim gün ailemle daha konuşmadım demiştim ya. O gün konuştum aslında ama sana söyleyemedim.” Cebinden telefonunu çıkarıp ailesini görüntülü aradığında saçlarımı düzeltip beklemeye başladım. Elbruz’un kardeşi Melek’i gördüğümde Melek ufak bir çığlık atmıştı. “Yaptınız mı?” Bakışlarımı Elbruz’a çevirdiğimde o kardeşini başıyla onaylamıştı. “Orada olmak için nelerimi vermezdim. Abim bir sürü fotoğraf attı, oralar ne kadar güzelmiş Defne abla.”

“Bir ara seni de alır geliriz güzellik.” Melek telefonla merdivenlerden inerken bir yandan da kardeşini çağırıyordu. “Jankat! Abimler arıyor! Anne imam nikahını kıymışlar.” Melek telefonu annesi ve babasına uzatmıştı. Elif teyzeyi telefonda gördüğümde onlarsız imam nikahı kıymış olmanın verdiği mahcubiyetle başımı yere doğru eğdim. “Çok şükür, izin alabildiniz demek ki. Oğlumun başaracağını biliyordum.” Elbruz gülerken bende yere bakarken ufak bir gülümseme sundum. “Defne.. Kızım kaldır başını. Utanmana gerek yok.” Sessizce iç çekip başımı kaldırdığımda Elif teyze ve Ahmet amcanın yüzünde buruk bir gülümseme vardı. “Böyle olsun istemezdim Elif teyze.. Sizde burada olsaydınız keşke.” Elif teyze bana bakarak gülümsediğinde utanıp başımı tekrardan yere eğdim. “Resmi nikahınızı da Konya’da kıyarız böylelikle dengelenir, olmaz mı?” Elbruz kameranın açısında olmayan elini belime yerleştirmiş, rahatlamam için hafif hafif okşuyordu. “Sıkmayın canınızı, Allah hayırlı uğurlu kılsın.”

Bir süre daha konuştuktan sonra telefonu kapattığımızda Elbruz beni sıkıca sarıp yanağıma dudaklarını bastırarak öpmüştü. Elbruz’a sokulup sessizce onun kolları arasında huzurla vakit geçirmeye odaklandım. “Demek evlerini bana mehir verdin?” Elbruz’un başımdan öptüğünü hissettiğimde gülümsedim. Herkes içeride otururken biz burada kaçamak yapıyorduk. Arkamızdan gelen öksürük sesiyle Elbruz arkasını dönüp bakmıştı. “Gece dönüyoruz. Bir ihbar gelmiş. Bu arada tebrik ediyorum, darısı düğününüze.” Elbruz onu başıyla onaylayıp ayaklandığında alnımdan öpüp “Sende hazırlan. Biraz da dinlen.”

Onları evlerine gitmeleri için geçirdiğimizde babam yaklaşıp beni kollarının arasına aldı. Beline kollarımı dolayıp başımı onun göğsüne yasladım. “Bende sizinle geliyorum.” Babama baktığımda aklımdan geçen soruya başıyla beni onaylayarak “Evet göreve dönüyorum.” sanki bana bir bilgi verecekmiş gibi yaklaşıp kulağıma fısıldadı. “Hem de damadın komutanı olarak.” Babama gülmeye başladığımda babam da bana gülmüştü. Arkamızı dönüp eve girdiğimizde hızlıca dayımın elini tekrar öptüm. “Uşağı sevdum.”

“Belli olay dayi. Başka kimseye izun vermedun.” Kadir dayım gülümsediğinde bana bakıp “Başka kimse benden izun alamadu da ondan. Hep mutlu olun uşağum, hep gül olur mi?” Kadir dayımın bakışları Ayaz’a doğru kaydığında göz ucuyla bir bakıp bana dönmüştü. “En azundan hayirli uşak. Seni uzmesun yeter bağa. Bu da sağa nikah hediyem.” Cebinden çıkardığı trabzon burmayı bileğime taktığında şaşkın şaşkın dayıma baktım. Bunu hemen almış olamazdı. Demek ki daha öncesinde Elbruz’a izin verme kararını almıştı. “Dayi... Sen bunu onceden planladun. Sen onceden izun verdun ona değul mi?” Kadir dayıma sarıldığımda gülerek beni sarmıştı. Dayım, babamı gösterip “Onunla konuştum. Baban onay vermuş uşağa.”

“Dayı yine geleceğiz biliyorsun değil mi? Beni istemeye geldiklerinde sende Çanakkale’de ol. Evin en büyüğü sensin, senden istesinler beni.” Kadir dayım bunu istememi bekliyordu belli ki aile bireylerime döndüğümde Selim dayım beni gururla izliyordu. Bu da demek oluyor ki doğru yoldasın kızım. “Gelebilirsem gelurum. Gelemezsem de setunu gönderurum sağa.” Tekrardan elini öptüğümde geri çekilip yukarı çıktım. Çantamı toplamaya başlarken kıyafetlerimi de değiştirip burada giydiklerimi katladım. Defin ve Denef odaya girdiğinde onlara dönüp yatağın ucuna oturdum. “Resmen icazet aldı. Deli Kadir’in torununu almak için elinden geleni yaptı ve ilk onayı aldı. Valla helal olsun, Hava Kuvvetlerine kadar lakabı gelen avcıyı resmen tanımış sayıyorum. Dedikleri gibi aklına koyduğunu yaptığını gördüm.” Defin’in söylediklerine gülümsemem artarken hala olan biteni tam olarak kavrayamamıştım.

“Artık Allah katında Kurt soyadını aldın. Sıra devlet katında almakta...” Bileğimdeki Trabzon burmayı çıkarıp valizimin içine koydum. Denef’in gözleri dolmuştu, onun dolan gözlerini fark ettiğim gibi ona doğru atlayıp sarıldım. “Onca olaya rağmen Ayaz’ı unutmuş olmana çok seviniyorum. Sizi böyle görmek için çok bekledim.” Defin sakince Denef’in elini tuttu, Denef haklıydı. Biz bu mutluluğu çok uzun zaman beklemiştik. Her ne kadar beklemediğimizi söylesek de sanırım içten içe beklemiştik. Önce Defin Murat’la tanıştı ve aralarındaki ilişki ilerlemişti. Ben ise yaklaşık 8 yıl sonra Elbruz’la tanışmıştım.

Bir süre sonra kapı çalındığında annem içeri girmiş elindeki kutuyla yatağa oturup bize bakmaya başladı. “Bunları bizimkiler sana takacaklardı ama.. sen kocanla kaçtığın için takamadılar.” Elindeki kutuyu aramıza koyup açtığında kutunun içinden çıkanlara göz gezdirdim. “Çeyrekler Ali ve Bulut’tan.” Defin üçüncü çeyreği de gösterip “Bu da benden. Ha birde...” Cebinden çıkardığı çeyreği bana doğru uzattığında “Bu da Barut’tan.” ondan almadan direkt kutuyu uzattım. Defin kutuya koyduğunda annem bilezikleri gösterdi. “Teyzelerin ve dayından. Burma da bizden.” Annem kutuyu kapattığında anneme bakmaya devam ettim. “Ne gerek vardı? Hem siz bunu ne ara planladınız?” Annem babamdan öğrenmiş olabilirdi de diğerleri ne ara öğrenmiş olabilirdi. Annem kutuya dayımın bana taktığı diğer burmayı valizden alıp kutunun içine koymuş, ardından da kutuyu valizimin içine yerleştirmişti. Asya odaya girdiğinde Denef kızını alıp üstünü değiştirip yatırdı. Işıkları kapattığımızda Defin üstünü değiştirmeye başladığında bende yatağıma yattım.

Gece yarısı uyandığımda sessizce Defin’i uyandırdım. Ben toparlanarak üstümü değiştirip kalın kalın giyindim. Biz Hakkari’ye dönecekken Defin de Diyarbakır’a geri dönecekti. İkimizde Asya’yı uyandırmamaya çalışarak hazırlanıyorduk. En son çantalarımızı alıp sessizce odadan çıktık. Annem de uykulu uykulu babamı geçirmeye çıkmıştı, birbirimize baktığımızda annem tek gözü kapalı esneyerek bakıyordu. Babam annemin haline gülüp annemi kendine doğru çekti ve sarıldı. “Baba annem ayakta uyuyor niye gidip yatmadı.” Defin’in mantıklı sorusuyla babam annemi göğsüne yaslamış sararken başından öpüp “Gir yat dedim ama dinlemedi.” Biz beraber dışarı çıkarken soğuk hava yüzümüze çarpmıştı. İçim ürperdiğinde babam annemi inatla içeri sokmaya çalışıyordu. Bizi havaalanına götürmesi için Bulut uyanmıştı. Hepimiz arabaya sıkışırken babam öne binmişti. Ben Elbruz’un kucağına oturdum, Defin ortaya yerleşmiş Barut da diğer tarafa geçmişti. Esneyip başımı Elbruz’un göğsüne yasladım. Elbruz beni sıkıca sarıp belime salınan saçlarımı okşuyordu. Bizim uykulu halimize rağmen araçtaki dört asker de oldukça dinç görünüyordu. Başımda hissettiğim öpücükler beni daha çok mayıştırmıştı. Gözlerimi aralayıp baktığımda Bulut’un da tek gözü kapalı sürdüğünü görmüştüm.

Havaalanına geldiğimizde Elbruz beni uyandırıp inmemi beklemişti. Bulut’la vedalaştıktan sonra uçağa bindiğimizde babamla Elbruz’un arasında oturuyordum. Elbruz uçak havalandıktan sonra servis yapılırken babama bir bardak çay uzattı. Babam elinden alırken bana da uzatmıştı. Bana uzattığı bardağı aldığım gibi birkaç yudum aldım. Daha yeni yeni kendime gelmeye başlamıştım ve hala esniyordum. Babam ben esnerken gülüyordu ben ona döndüğümde beni direkt göğsüne doğru çekti. Sessizce onun göğsüne yaslanıp çayımdan birkaç yudum daha aldım.

Hakkari’ye indiğimizde babam benimle beraber bana geçecekti. “Kuzey amca sen neden buradasın? Görev mi çıktı?” Barut’un haklı sorusuyla babama dönüp gülümsedim. Görev yazısını bir tek ben biliyordum. Babam şimdilik hiç birine söyleyemiyordu, yarın karargahta görev başında babamı görmek onları şaşırtmasa da ben babamı tekrar böyle göreceğim için heyecanlıydım. “Öyle bir şey diyelim. Siz kafanızı çok yormayın, yarın bir gün anlarsınız.” Bizi almaya askerler geldiğinde çantamı babama bırakıp araca bindim. Babam da eşyaları arkaya bırakıp araca bindi. Herkes bindiğinde askerler sürmeye başlamıştı.

Yolda pusu atılmaması için sivil bir araçla gidiyorduk. Barut ön tarafta oturuyordu. Lojmanın kapısına kadar geldiğimizde araç içeri girmiş park etmişti. Biz araçtan indiğimizde asker başıyla selam verip tekrardan Barut’la beraber gitmişti. Babam önden yukarı çıktığında bakışlarımı Elbruz’a çevirdim. Elbruz gülümseyerek beni kendine çekip sıkıca sardı. Bedenimin etrafında hissettiğim kollar bana güven veriyordu. Evimde hissediyorum. Saçlarım arasında hissettiğim dudaklarıyla gülümsedim. “Eve gir ve güzel bir uyku çek. Sabah alayda görüşürüz Defne’m.” Onu başımla onaylayıp geri çekildim. Ben eve girerken onun arkamdan baktığını hissedebiliyordum. Eve girdiğimde babam için kendi odamı hazırlayıp ben koltukta yatmak için eşyaları çıkardım. Babam benim düşündüğümün aksine oturma odasında yatmıştı.

Sabah erkenden kalktığımda babam çoktan uyanmış etrafı toparlıyordu. “Günaydın baba..” Babam gülümseyip beni sardığında, başımdan öpmüştü. “Günaydın Defne’m, güzel bir kahvaltı hazırladım. Beraber baba kız kahvaltı yapalım.” Beraber mutfağa geçtiğimizde saçımı tekrardan toparlamıştım. “Sen şimdi tekrardan üniformaları mı giyiyorsun?” Babam ağzına attığı salatalığı çiğnerken beni onaylamış koltuğa koyduğu üniformasına gülümsemişti. “Anneme fotoğraf atalım. Seni tekrardan üniformayla görmek onu aşırı mutlu edecektir.” Babamın çayı bittiğinde onun çayını tazeledim. O çayından birkaç yudum alıp kalkmıştı. O üniformasını giyecekti, bende hazırlansam iyi olacak. Kalkıp odaya geçtiğim gibi siyah kotumu, gömleğimi çıkardım. Üstümü giyinip ince badimin üstüne çıkardığım gömleği geçirdim. Saçlarımı düzeltip küpelerimi taktım. Makyajımı yaptıktan sonra çantamı alıp dolaptan çizmelerimi alıp odadan çıktım. Kapının kenarına çizmelerimi koyup babama baktım. “Baba? Hazır mısın?”

Arkamdan duyduğum adım sesleriyle arkamı dönüp babama baktım. Üstündeki üniformanın ağrılığına rağmen ayaklarındaki desenli çorapları benim babam olduğunu kanıtlıyordu. Yaklaşıp üniformasını düzelttim. “Postalların nerede baba?” Benim soruma gülümseyip dimdik durarak ellerini arkasında birleştirmişti. “Kapının önüne koydum. Hadi çıkalım.” Ben kapıyı açıp babamın çıkmasına izin verirken o postallarını giymeye başlamıştı. Bende çizmelerimi giyip yağmurluğumu aldım ve çıktım. Aşağı indiğimde karşıdaki binadan Elbruz çıkmıştı. Gülümseyerek kollarımı açtım ve ona sarıldım. Elbruz anında belimi sarmıştı. “Günaydın sevgilim.” Kulağıma fısıldayan sesi yine derin ve sakin geliyordu. Bende aynı şekilde “Günaydın.” dedim. Elbruz benden çekildiğinde babama bakıp anında hazır ola geçti ve başıyla selam verdi. Babamı karşısında rütbeyle gördüğü için şaşırmıştı.

“Komutanım.” Babam onu başıyla onaylayarak izliyordu. Elbruz arabasını açıp bize gösterdiğinde ben arabaya ilerleyip arkaya bindim. Babam önde yerini alıp kemerini taktığında Elbruz aracı çalıştırıp sürmeye başlamıştı. Sürerken aynadan bana bakıyordu. Bana göz kırptığında gülümseyip bende ona göz kırptım.

Elbruz alaya girdiğinde aracı her zaman park ettiği yere park etmişti. Babam inip hızlı adımlarla içeri girmişti. Bende inip içeri ilerlemeye başladığımda Elbruz arkamdan geliyordu. Yanıma gelip etrafta kimsenin olmadığını gördüğü gibi belimi sarıp yanağımdan öptü. “Baban burada görev alacak değil mi?” Onun bu sorusuna gülümsedim, tabii ki de görevini söylemeyeceğim. Omuzlarımı silkip içeri girdiğim gibi revire çıktım. Revire girdiğim gibi çantamı kenara koyup yağmurluğumu çıkardım. Babam bir süre sonra revire girdiğinde bakışlarımı ona çevirdim. “Camdan beni izlemek ister misin güzel kızım?” Ona gülümseyip onayladığımda ayağa kalkıp onun başına taktığı bordo beresine baktım. “Çok yakışmış, hep alıştığım haline döndüğünü görmek güzel.” Babam arkasını dönüp çıktığında cama ilerleyip eğitim alanında dikilen poyraz timine baktım.

Elbruz timinin başında bordo beresiyle dikiliyordu. Elindeki bereyi başına yerleştirip düzeltmişti. Babam görüş açıma Mevlüt albayla indiğini fark ettiğimde Elbruz da babamı fark etmişti. “Dikkat!” Herkes bir anda hazır ola geçmişti. Mevlüt albay ona selam veren time selam verip “Rahatta dinleyin arkadaşlar.” demişti. Herkes rahata geçtiğinde onların bu denli nizami bir şekilde hareket etmesi güzeldi. “Bugünden itibaren Poyraz timi ve Barut timiyle ilgilenecek bir yarbay göreve geldi. Yarbay Kuzey Mutlu ile tanışın. Kuzey, barut timi görevde olduğu için şu anda burada değiller. Görev detaylarını sana daha sonra ulaştırırlar.” Babam asker selamı verip “Emredersiniz komutanım.” demişti. Ne yalan söyleyeyim onu böyle görmeyi aşırı özlemişim. Böyle işinin başında, kendinden emin ve en önemlisi hayatta.. Mevlüt albay içeri girdiğinde alanda geriye sadece babam ve poyraz timi kalmıştı. Elbruz sert ifadesini bozmadan huzurlu huzurlu duruyordu. “Ben öyle botun boyasına, iyi atış yapana, nizami durana ona buna bakmam. Kaç yıllık askersiniz siz zaten bunu yapabiliyor olmalısınız. Ben adamın mertliğine bakarım. Ona da dağda bakarım. Orada belli olur. Bundan sonra sizinle görev alacağım için kendimi şanslı hissediyorum. Yıllar sonra poyraz timinin tekrardan komutanı olma şerefine nail olmak benim için çok büyük bir olay. Hepinizle çalışacağım için çok şanslıyım, daha önce birkaç kez sizinle görev aldım.”

Fatih söz isteyip izin aldığında “Kızınızı kurtarmak için değil mi komutanım?” demişti. Kaşlarım çatıldığında babam da onu onaylamıştı. Dağdaki günlerim aklıma geldiğinde yutkundum, demek ki babam beni kurtarmak için gelmişti. Sessizce gülümsediğimde babamın beni korumak için çıkıp geleceğini biliyordum. Eğer yaşadığını bilseydim, beni kurtarmak için geleceğini bilirdim. Ben daha onun yaşadığını bilmezken o beni kurtarmaya gelmişti. “Hazırlanın, spor yapacağız.” Tim hazır ola geçip selam verdiğinde herkes hazırlanmaya başlamıştı. Bende içerideki işime geri döndüm.

 

🩺

 

Saatler sürecek olan spor için herkes üstünü değiştirmiş tekrardan yarbayın yanına dönmüştü. “Şınav pozisyonu al.” Yarbayın emriyle hepimiz yere çöküp şınav pozisyonu aldık. Yarbay da bizimle beraber şınav çekmeye başladı. Şu anda o Kuzey amca değildi, bundan sonra da biraz zor olurdu. Timin başına bizimle ilgilenecek olan komutan olarak gelmesi beni çok fazla şaşırtmamıştı. Kuzey amca askerdi, rahat yataklarda uyumaya alışık değildi. Demir ranza severdi, barut kokusu seviyor olabilirdi. G3 sesi dinlemeyi severdi. Benim gibi, her asker gibi...

Halata tırmanma eğitim ve spor parkurunun üç tur bitirilmesi derken Kuzey yarbay tabiri caizse hepimizin ağzına sıçmıştı. Tim benim sporuma laf ediyordu, yarbayımız sayesinde beni mumla ararlar artık. Hepsi yorgunlukla, soluk soluğa kalmış bir halde duruyorlardı. Yarbay onlara bakıp “Poyraz dinlen.” Başta Fatih olmak üzere herkes bir anda kendini yere bıraktı. Bende kendimi yere bıraktıktan hemen sonra herkes Hamza’ya baktı. Hamza yavaşça yere oturdu. Kuzey yarbay halimize gülüp eğitim alanından çıktı.

“Komutanım.” Fatih’e dönüp baktım. “Kuzey komutanım, doktor hanıma evlenme teklifi etmenizin hınçını bizden çıkarıyor olabilir mi?” Kaşlarımı çattım. Hınç? Uğur’da benim gibi hınç kelimesine takılmış olacaktı ki gülmeye başlamıştı. Hakan çatık kaşlarıyla Fatih’e dönüp “Hınç?” demişti. Fatih sanki ciddi bir şey diyor gibi birde kendini açıklamaya çalışmıştı. “Hınç işte komutanım. Hani şimdi doktor hanımla komutanımızın arasında bazı şeyler var ya.. Kuzey komutanımız sinirlenmiş de o yüzden hınçını bizden çıkarıyor olabilir mi?” Sırtımı ağaca yaslayıp gülmeye devam ettim. Murat başını kaldırıp Fatih’e baktı. “Hırs Fatih, hırs.” Fatih bakışlarını Murat’a çevirdi. Yanlış söylediği kelimenin düzeltilmesine sinir olmuştu sanırım çatık kaşlarıyla Murat’a doğru dönüp “Komutanım siz niye beni düzeltiyorsunuz? Hınç işte hınç.”

Uğur, Hakan’a bakıp gülerek “Çünkü o Murat okumuş yazmış Göktürk’de ondan.” Hakan Uğur’un bunu demesiyle gülmeye başlamıştı. Murat’a bu lakabı Hakan takmıştı. Daha time ilk girdiği anda çantasından çıkardığı kitaplarla dikkat çekmişti. Murat sakince Uğur komutanına bakıp “Komutanım ama en azından doğru kullansın. Hınç nedir ya?” Fatih anında bana dönüp “Komutanım sizin sinirinizi niye bizden çıkardı yarbayım?” En sonunda gözlerimi kapatıp Fatih’e doğru dönmeden. “Fatih, yarbay sadece kondisyonuna bakmak için spor yaptırdı. Daha fazla kaşınma yoksa bir saat daha spor yaptırırım.” Benim bunu dememle bütün tim Fatih’i susturdu. Cemil yaklaşıp başımın tepesine dikildiğinde başımı kaldırıp Cemil’e baktım. “Komutanım Albay bütün timi harekat merkezinde bekliyor. Yarım saatiniz varmış.” Yavaşça onu onaylayarak kalkıp time bakmadan “Poyraz, on beş dakika sonra harekat merkezinde.” diyerek duşa ilerledim.

On beş dakika sonra harekat merkezinin önünde toplanan timim beni gördüğü gibi hazır ola geçmişti. Harekat merkezine girip yerimizi aldık, Kuzey yarbay da harekat merkezine girdiğinde bize selam verdi. Oturmamız için eliyle işaret etti. Albayın odaya gireceğini sanmıştık ama Kuzey yarbay elindeki dosyayı masaya bırakıp köşedeki askere işaret etmişti. “Yeni bir istihbarat aldık. İstihbaratı aldığımız asker şu anda Miro’nun yerini dolduran sözde komutanların elinde. Aldığımız istihbarat ise kod Gerard kod adlı elemanın Türkiye’ye gelmiş olması. Bu eleman örgütün teçhizat işleriyle meşgul, ayrıca söylenene göre iyi bir işkenceciymiş.” Komutana dönüp “Elemanın bir fotoğrafı var mı?” diye sorduğumda komutan başını sağa sola sallamıştı. Yarbayın işaretiyle açılan fotoğrafa baktım. Gördüğüm yakışıklı yüzü dikkatle inceledim. “Bu askerimiz esir, ilk göreviniz bu askeri kurtarmak. Askerimiz Asteğmen Burak Atahanlı. Bu askeri o adamların eline bırakmayacaksınız. Askeri buraya sağ salim getirin.” Hepimiz emri alıp ayağa kalktık. “Emredersiniz!”

“Helikopter bir saat sonra hazır olacak. Sizi bölgeye yakın bir bölgeye bırakacaktır. Gerisi sizde, Ayda zaten sahada askerimize dair bir bilgiye ulaşmak üzeredir. Gelen bilgiyi sizinle paylaşacağız.” Yarbay’a selam verdikten sonra dışarı çıkıp herkes hazırlanmaya geçti. Beremi çıkarıp kenara koyduktan sonra kamuflajlarımı çıkarıp siyahlarımı giydim. Yeleğimi giydikten sonra sıkıca bağlayıp yanımda olması gereken her şeyi toparladım. Kasaturamı da alıp, silahlarımı yerleştirdim. Operasyona çıkmak üzere koridorda ilerlemeye başladığımda revirden çıkan Defne bana baktı. “Operasyona mı çıkıyorsunuz?” Defne’yi başımla onayladım. “Nereye gidiyorsunuz?” Defne’ye bakarak sağ elimi ağzıma götürüp hayali bir fermuar çektim. Defne başıyla beni onaylayarak “Anladım söyleyemiyorsun, tamam ama Elbruz ne olur dikkatli ol.” Defne timime doğru dönüp “Hiç birinizle uğraşamam hepiniz buraya sağ alim dönüyorsunuz.” dediğinde Fatih ağzını açıp bir şeyler diyecek gibi olsa da Murat onu dürterek susturdu.

Time dönüp ilerlemesini işaret ettiğimde tim beni dinleyerek ilerledi. Defne’ye gülümsediğimde mavi gözleriyle beni izliyordu. “Seni böyle görmek hoşuma gidiyor. Annemi artık daha iyi anlıyorum. Gerçekten üniformanın verdiği ayrı bir hava var.” Onu dikkatle dinliyordum. Eğer yanlış anlamadıysam beni böyle görmek onu tahrik ediyordu. Yaklaşıp onu alnından öptüğümde Defne gözlerini kapatmıştı. Aldığı titrek nefesi beni gülümsetmeye yetti. Kulağına doğru yaklaşıp “Seni çok iyi anladım güzelim. İstediğini az çok tahmin edebiliyorum.” diyerek fısıldamıştım. Defne koluma tutunurken geri çekilip ona göz kırptım. “Ben gelene kadar alaydan çıkma.” Defne benim dediğimi anında onaylamıştı. Tekrardan başından öpüp çekildim. Alaydan çıkarken güneş gözlüğümü ve kulaklığımı taktım.

Yarım saat sonra helikopterin hazırlandığı bilgisiyle hangardan çıkarak helikoptere ilerledik. Hepimiz helikoptere bindiğimizde helikopter hareket etmeye başladı. “Ayda’dan bir haber var mı?” Hakan soruma başını sağa sola sallayarak cevap vermişti. Telsizden gelen ses Yarbay’a aitti. “Operasyon; Fırtına. Aslanlarım Fırtına kod adlı askerimizi alaya geri getireceksiniz. Hepinize başarılar.”

“Sağ ol!” Bir süre sonra helikopter gelebileceği son noktaya kadar gelmiş ardından da pilot tarafından “Alçalıyoruz, buradan sonrası sizin.” uyarısı yapılmıştı. Çok geçmeden helikopterden indik. Time elimle ilerleyin diyerek ilerlemeye başladım. Dağa tırmanıp ilerlerken telsizden gelen cızırtı ile elimi yumruk yapıp arkamdaki timimi durdurdum. İşaret parmağımla küçük bir yuvarlak çizdiğimde hepsi anında çevre kontrolünü sağlamıştı. “Fırtına bir, operatör konuşuyor.” Telsizime dokunup “Fırtına bir dinlemede.” diyerek yanıt verdim.

“Ay’dan haber geldi. Fırtınanın yerini tespit ettik.” Ay, Ayda’nın kod adıydı. Demek ki aradığımız askeri yani fırtınayı bulmuştu. “Ay belirlediğimiz buluşma noktasına ilerliyor. Konumu size bilgi olarak geçiyoruz.” Tim telsizden her şeyi duyuyordu. Benim işaretimle hep beraber ilerlemeye başladık. “Poyraz buluşma noktasına intikal ediyor.” Verdiğim bilgiyle telsizi kapattım. “Hakan? Evlilik nasıl gidiyor?” Başımı silahımın dürbününden biraz çekip ona baktığımda Hakan gülümsedi. Bunu sormamı beklemiyordu belli ki “Komutanım evlilik güzel şey ama işte ikimizde asker olunca zar zor evde oluyoruz.” Gülümsedim, durumu az çok tahmin etmiştim.

Buluşma noktasına yaklaştığımızda taşın arkasından görünen bedenin Ayda’ya ait olduğunu anlamıştım. Yine de önlemi elden bırakmadan sol elimi yumruk yapıp time, doğru yerlere mevzilenmeleri için işaret parmağımla bir yuvarlak çizdim. Telsizi tekrar açtığımda cızırtı sesinin ardından “Fırtına bir, operatör.” dedim. Yarbay’ın sesini duyup dinlemeye başladım. “Operatör dinlemede.”

“Poyraz timi buluşma noktasında. Tekrar ediyorum poyraz timi buluşma noktasında.” Telsizden gelen ince kadın sesi en iyi Hakan tarafından doğrulanabilirdi. “Ay’dan, Fırtına bire. Ay buluşma noktasında.” Göz ucuyla Hakan’a baktığımda Hakan sessiz sorumu doğrulamıştı. Ayda’nın yanına ilerlediğimizde Ayda üstündeki terörist kıyafetlerini çıkarmaya başlamıştı. Hakan karısının eşyalarını ona verirken bizde arkamızı dönüp giyinmesini bekledik. “Fırtına, güney-batı tarafında bir kampta esir tutuluyor. İşkence gördüğünü bizzat görmedim ama duyumlarım bu yönde. Gerard kod adlı şahsın silah sevkiyatına ilişkin önemli bilgiler ele geçirmiş ama işler yolunda gitmemiş. Yaralı olarak esir düşmüş.”

“Kampta kaç kişi olduğunu biliyor musun?” Ayda onaylayıp “Yirmi beş kişi var. On kişi monikalardan.” bilgilerini ekledi. “Bu kamp bahsedilen Gerard’ın saklı cennetlerinden biriymiş. Öyle diyorlar.” Kaşlarımı çatıp Ayda’ya döndüm. “Yani bir evden bahsediyoruz.” Ayda beni onaylamıştı. “Evet bir evden bahsediyoruz.” Ayda’nın belirlediği konuma yönelik ilerlemeye başlamıştık. “Hakan, ne kadar sonra orada oluruz?” Hakan hesaplamaya başladığında ilerlemeye devam ederken Hakan’ın yanıtını bekledim. “Bir saat komutanım.”

Yarım saat sonra bir yere mevzilendiğimizde dürbünü isteyip net bir görüşle izlemeye başladım. “Yirmi üç, yirmi dört... ve yirmi beş.” Dürbünü indirip time bakmadan konuşmaya başladım. “İki kişi sağı tutuyor, iki kişi solu. Diğer iki kişi de arkaya. Çevreleyin ve bekleyin. Sessizce ilerleyin, ses istemiyorum. Hakan sen benimlesin.” Tim emirlerimi yerine getirerek ilerlemeye başladığında bende Hakan’la beraber ilerlemeye başladım. Eve yaklaşırken karşımıza çıkanları taktığımız susturucular sayesinde sessizce adamları indirmeye başladık. Köşede gördüğüm adamı anında silahımı kaldırıp sıktım. İlerlemeye devam ederek binanın etrafını sardık. “Komutanım monikalar hala karşımıza çıkmadı.” Hamza’nın telsizden gelen sesiyle Monikaların hala karşımıza çıkmaması beni de şaşırtmıştı. “Devam edin.” Sessizce ilerliyorduk, durmadan gelen bir silah sesi vardı demek ki tim monikalarla karşılaştı. Hakan’a içeriye gireceğimizi işaret ettim. Beraber içeri girdiğimizde içerideki adam birden silahı çevirmişti.

Karşımdaki adam bizim kurtarmaya geldiğimiz asteğmenden başkası değildi. Asteğmen bizi gördüğü gibi silahını indirip yaslanarak ilerlediği duvara bu sefer acıyla yaslandı. Silahımı indirip içerideki cesetlere baktım. Hakan anında asteğmene doğru ilerleyip ona destek oldu. “Yaslan bana sen.” Ben odaları dolanmak için ilerlediğimde Hakan’da hareketlenmişti. Onu elimle durdurdum “Sen burada kal.” Ben tek tek evin bütün odalarını dolandım. Telsize dokunup “Evin içi temiz.” Tim yavaş yavaş yanımıza geldiğinde asteğmene baktım. “İyi misin asker?” Karşımızdaki duvara yaslı askerin durumu ciddiydi. “Bu böyle olmayacak. Yardımcı olun asteğmene.” Tekrardan telsize dokunup yarbayla konuşmaya başladım. “Fırtına bir, operatör.”

“Operatör dinlemede.” Göz ucuyla Hamza’yla Fatih’in destek olduğu askerimize baktım. “Operasyon başarılı. Fırtına bizimle, buluşma noktasına dönüyoruz.”

“Anlaşıldı fırtına bir. Helikopteri havalandırıyorum. Askerimizin durumu nasıl?” Askere dönüp baktığımda kan kaybı olduğunu ve yüzünün solduğunu fark etmiştim. “Doktor müdahalesine ihtiyacı var. Yaraları derin görünüyor.” Askere doğru döndüğümde “Kan grubun ne asker?” diye sordum. Asker bilincini tam olarak kaybetmeden önce başını kaldırıp bana baktı. “0rh+” Tekrardan telsize döndüğümde telsizden askerin kan grubunu söyledim.

“Anlaşıldı, doktor hanıma söylüyorum.” Telsizle iletişim kapandığında timle beraber çıkıp ilerlemeye başladık. Hamza sıkıca askeri tutarken bizde onları koruyarak ilerliyorduk. Olası bir durumda asteğmeni korumak bizim önceliğimizdi. Etrafını çevirerek ilerlediğimiz buluşma noktasına bir buçuk saatlik mesafemiz kalmıştı. Aniden gelen silah sesinin ardından beni sıyıran kurşunla time dönüp “Poyraz mevzilenin.” dedim. Poyraz mevzilendiğinde bende mevzilenip etrafı kontrol etmeye başladım. “Komutanım, burası tehlikeli. Açıkta kalırız. Yaralımız da var.” Herkes asteğmene baktığında bende başımızdaki tehlikenin farkındaydım. Yakınlarda bir köy vardı. Belki köyde biraz daha rahat edebilirdik. “Çıkabilirsek yakınlardaki köye gideceğiz.” Telsizle alaya bağlandığımda “Fırtına bir, operatör. Acil kod. Kod dört. Tekrar ediyorum acil kod, kod dört.”

“Anlaşıldı mevki belirt Fırtına bir.”

“Baskın konumuna yarım saatlik mesafede. Açıklık alan, etrafımızı sarıyorlar.”

“Barut timi yakınlarda onlara bilgi geçeceğim. Dayanın aslanlarım.” Silah sesleri gelmeye başladığında bizde sıkmaya başladık. “Mühimmatınızı sallayarak bitirmeyin. İsabetli atışlar istiyorum.” Nişan alıp sıktığımda alnının tam ortasından vurmuştum. “Komutanım siz Trabzon’da ne yaptınız? Anlatmadınız.” Tetiğe bastığımda Uğur’un sorusuna gülümseyip yanıt verdim. “Nikahlandım. Doktorunuz artık imam nikahlı karım.” Hepsinden gelen coşkulu sesler bizim adımıza sevindiklerini gösteriyordu. “Heyt be! Komutanımıza bakın gittiği gibi imam nikahıyla geri dönmüş. Avcı komutanımız gene tam on ikiden vurmuş.” Fatih’in sesiyle ben gülmeye başladım. Tekrardan nişan aldığımda hiç beklemeden tetiğe bastım. Tuzaklama fırsatımız olsaydı daha iyi olacaktı ama geç kalmıştık.

Hamza nişan alırken “Komutanım döndüğümüzde kutlamaya gidiyor muyuz?” dediği gibi Murat araya girip “Yenge hanım izin vermez bence.” demişti. Poyraz yine ateşlenen çatışmanın ortasında goy goy yapıyordu. Taner bir an ciddiyetle “Komutanımın kılıbıklığı bizi ilgilendirmez.” demişti. Silahtan başımı kaldırıp biraz gerimde, sağımda kalan Taner’e baktım. Telsizden gelen bütün timin yükselen sesleriyle Taner bana bakarak “K-komutanım özür dilerim. B-ben öyle demek i-istemedim.” demişti. Titreyen sesi benden korktuğunu belli ediyordu. “Bu konuyu sonra tekrar konuşacağız yunan.” Yunan Taner’in kod adıydı. Yunanlılara benzediği için Murat ona bu kod adını takmıştı. Ayda gülerek “Geçmiş olsun yunan.” demişti. Herkes Taner’in nasıl bir ceza alacağını düşünmeye başlamıştı. Yaratıcı bir ceza vereceğimi düşünüyorlardı bundan eminim.

Çatışma iyice alevlendiğinde goy goyu bırakıp çatışmaya odaklanmıştık. “Komutanım son şarjör.” Hakan’ın sesiyle ufak bir bakış attım, onun ardından beş dakika geçmeden Murat’tan da aynı cümleler döküldü. El bombasını çıkarıp pimini çektim. Başımı biraz kaldırıp tek gözümü kapattım ve nişan aldım. El bombasını fırlattığımda adamlar kaçamadan bomba patlamıştı. Tekrardan silahımı alıp sıkmaya devam ettiğimde Hakan ve Murat tabancaya geçiş yapmıştı. Uğur da silahını kenara bırakıp tabancaya geçmişti. Hepimizin mühimmatı bittiğinde beklemeye başlamıştık. “Son mermi.” Herkes son mermisi kaldığını söylüyordu. Bende kontrol ettiğimde benim de son mermimin kaldığını anlamıştım. Son mermiyi hepimiz kendimizi imha etmek için bekliyorduk. Arkamı yasladığım taştan çekilip tekrardan etrafa baktığımda adamların bizi çevrelediğini gördüm. Tekrardan arkamı dönüp taşa yasladığımda silahı elimde tutuyordum. “Yolun sonuna geldik ha..” Murat bana baktığında “Daha da yeni evlenme teklifi etmiştiniz komutanım..” demişti. Haklıydı daha yeni evlilik teklifi etmiştim, imam nikahını kıymıştık. Defne’ye bunu yaşatacağım için kendimi asla affetmeyeceğim. Alaya naaşımızı götüreceklerdi, tabii bu köpekler naaşımızı bırakmaya karar verirlerse..

Üniformamın cebinden Defne’yle olan fotoğrafımızı çıkardığımda gözlerim fotoğrafın üstünde dolaştırdım. Parmaklarımın ucuyla fotoğrafa dokunduğumda sessizce onun adını mırıldandım. Taner silahıyla kontrol edip bize döndü. “Komutanım yaklaşıyorlar.” Taner’in sesiyle fotoğrafı tekrardan üniformamın cebine koydum. Tabancamı tekrardan avcuma aldığımda hepsi benimle beraber tabancalarını ellerine almışlardı. Tabancamı şakağıma yasladığımda derin bir nefes aldım.

Tek bir el silah sesi... “Selam aşkım!” telsizden gelen o tanıdık sesle gözlerimi açıp boşluğa baktım. “Barut..” Silah sesleri iyice arttığında başımı kaldırıp etrafa baktım. “Öleceksin sandın değil mi? Açık konuşayım senden kurtulmak isterdim ama Defne beni vurur. Alur tufeği yayla boyu kovalar, mermi manyağu eder benu.” Güldüm. Yapmaz diyemiyorum yapardı. Gözü döndüğünde o deli aileyle her şeyi yapardı. Onlar ortalıkta arta kalan köpekleri hallederken biz mecbur bekliyorduk. Silah sesleri azalıp kesildiğinde Barut benim yanıma gelmişti. Bana bir şarjör verdi hep beraber ayaklandığımızda helikopterle buluşacağımız noktaya doğru ilerlemeye başladık. Barut telsizden alaya bilgi geçiyordu. “Poyraz timi bizimle. Buluşma noktasına geçiyoruz.” Helikopterle buluşma noktasına geldiğimizde binip asteğmeni kucağımıza çektik. Barut timinin askeri Ali hızlıca yaklaşıp asteğmenin yaralarına bakmaya başladı.

“Yarım saat daha dayanmalı.” Düzgünce yarasına tampon uygulayan Ali diğer yaralarına bakıyordu. Helikopter havalandıktan sonra yarım saat içinde tekrardan alçalmıştı. Camdan baktığımda aşağıda Defne’nin hazır beklediğini görebiliyordum. Helikopter indiği gibi Gökhan kapıyı açmış önceliği kurtardığımız asteğmeni indirmeye başlamışlardı. Defne hızlıca askerin üstünde göz gezdirmiş ardından bana bakmıştı. Onun rahatlaması için yaramın olmadığını gösterir şekilde başımı salladım. Defne beni onaylayıp anında yaralı asteğmenin başında ilerlemeye başlamıştı. Kuzey yarbaya döndüğümde asker selamı verdim. “Fırtına operasyonu başarılı komutanım. Tek yaralımız Asteğmen Burak Atahanlı.” Kuzey komutan ellerini arkada birleştirmiş bana bakıyordu. Başıyla onaylayarak “Dinlenin asker.” demişti. Tekrardan başımla selam verip içeri ilerledim.

Revire girdiğimde Defne asteğmenle ilgileniyordu. “Yardım lazım mı?” Defne başıyla onaylayıp “Hastaneye gitmesi gerekiyor. Burada yetersiz kalırız.” Onu onaylayıp ambulans çağırmalarını söyledim. Adamın üstündeki tişörtü makasla kesmiş ve tişörtünü kenara itti. Kaşlarım çatıldığında “Damgalamışlar mı?” Defne onayladığında dikkatlice yaralarına odaklanmıştı. Ambulans geldiğinde ekiplerle beraber Defne de gitmek için hazırlanmıştı. “Ben yanına gelirim.” Defne koluma dokunup “Haberleşiriz.” diyerek ambulansa binmişti.

Odama çıkıp birkaç saat uyuduktan sonra kalkıp hazırlanmaya başladım. Siyah pantolonumu giyip üzerine giyeceğim siyah kazağımı çıkardım. Siyah postallarımı giyip yatağın üstündeki kazağımı üstüme geçirdim. Dolabımın içindeki parfümümü de sıktıktan sonra anahtarım ve telefonumu alıp dışarı çıktım. Koridorda gördüğüm Cemil’i durdurdum. “Ben çıkıyorum soran olursa asteğmeni ziyarete gidiyorum.” dedim. Cemil beni onayladığında yürümeye devam ettim. Alaydan çıktığımda arabaya binip hastaneye sürmeye başladım. Hastaneye geldiğimde aracı park edip indim. Acilden içeri girdiğimde Defne acildeki küçük bir bebekle ilgileniyordu. Bedenimi duvara yaslayıp kollarımı göğsümde kavuşturdum. Defne kucağındaki minik bedeni hafif hafif sallıyordu. “Arı vız vız vız. Arı vız vız vız diye bağırır.” Bebek ellerini sallıyordu. Defne gözünü bebekten ayırmıyor, sol eliyle sıkıca tuttuğu bebeğin saçlarını sağ eliyle nazikçe okşuyordu. Küçük bebek Defne onu sevdikçe gülüyordu.

“A-a bak kim gelmiş? Elbruz abi gelmiş.” Beni fark ettiğinde onlara gülümseyip yaslandığım yerden ayrıldım. Ona doğru yürümeye başladım. Belini sardığım Defne tek koluyla bebeği tutarken diğer eliyle boynuma sarmıştı. Boynuna bir öpücük bıraktığımda kulağıma onun kıkırtısı dolmuştu. “Kim bu ufaklık?” Bebeğin elinden öperken bebek de gülmüştü. Defne kolundaki bebeği sallarken “Bu bebiş ateşlenip gelmiş. Bizde onu iyi ettik. Birazdan taburcu olacak.” Defne anlattıkça bende onlara uygun başımı sağlayarak onu dinledim. “Defne hanım, taburcu için imzanız kaldı. Annesi, babası da geliyor.” Defne Nazike’ye bakıp bebeği benim kucağıma verdi. Kucağıma tutuşturulan bebeği biraz havaya kaldırıp sevmeye başladım. Defne köşede imza atıyordu, ben bebeği kucağımda sallıyordum.

“Küçücük kız seni. Ham yapayım mı seni?” Küçük kızı öpüp seviyordum. Boynundan öptüğüm küçük kız kıkır kıkır gülüyordu. Bir süre öyle sevdikten sonra kızı tek kolumla havaya kaldırıp dolaştırıyordum. “Tam bir kız babasısın biliyor musun?” Defne’nin sesiyle başımı ona çevirdiğimde bizi izlediğini gördüm. “Hı?” Defne gülümseyerek bize doğru yaklaşıp havaya doğru kaldırdığım kıza gülümseyerek kollarını açtı. Küçük kız gülerek kollarını Defne’ye doğru uzatmıştı. “Tam bir kız babasısın diyorum. Onu hep güldürecek, hep severek uyutacaksın değil mi?” Bir kızım olduğunu düşündüm. Elbette onu dünyalar kadar severdim. Kucağımda sallayarak uyutur, bir an olsun onu kucağımdan ayırmazdım. Özellikle bir de yanımdaki kadından doğan bir kız çocuğu.. Dünyalar benim olurdu sanırım.

Bebeğin ebeveynleri geldiğinde Defne kucağındaki bebeği annesine teslim etmişti. Yaklaşıp Defne’yi sardığımda Defne de bana sarılmıştı. Bebeğin arkasından el sallamıştık. “Asteğmen nasıl?” Defne sorumu yanıtlamak için derin bir nefes alıp bana döndü. Ellerini önlüğünün ceplerine yerleştirip doktor rolüne dönmüştü. “Asteğmen iyi, yaraları derin olduğu için uyutuyoruz şu anda ama akşama doğru uyandırırız.” Gözlerini benim gözlerimle bir tutuyordu onun bu hali beni gülümsetti. Yaklaşıp saçlarının üstüne bir öpücük kondurdum. “Uyandırdığımızda haber vereceğim. Bir hafta da rapor vereceğiz ki iyice dinlensin.” Başımla onu onayladım. Beraber kantine indiğimizde ikimize de kahve alıp onun oturduğu yere ilerleyip yanına oturdum. “Babam sizi çok yordu mu?” Onun sorusunu onaylayıp bardağıma odaklandım. “Babanın sporu ne ağırmış kızım senin ya. Poyraz’ın canını çıkardı.” Gülmeye başladığında onun gülüşünü izlemeye başladım. Onu şu an bile kucağıma çekip öpmemek için kendimi zor tutuyordum. Şu an hastanede olmasaydık onunla neler neler yapardık.

Akşama doğru Defne asteğmeni uyandırıp kontrol ettiğinde bende onunla beraber bekliyordum. Asteğmen gözlerini araladığında bende yaslandığım duvardan ayrılıp yatağa doğru ilerledim. “Günaydın asker.” Asteğmen kalkmaya çalıştığında onu omuzlarından tutarak geri yatırdım. “Yat oğlum yat. Öyle o kadar yarayla dan diye kalkılır mı?” Defne son kontrollerini yapıp dosyayı dolduruyordu. Bir süre sonra dosyayı kapatıp kalemi önlüğünün cebine yerleştirmiş, ellerini ise önlüğünün ceplerine yerleştirmişti. “Durumun iyi Burak ama bir hafta raporlu olacaksın. Bu süreçte yaralarının kapanmasını bekleyeceğiz. Sonra göreve devam edebilirsin.” Asteğmen, Defne’yi onaylayıp bana dönmüştü. “Komutanım size söyleyeceğim önemli şeyler var.” Onu onaylayıp Defne’ye baktım. Defne çıkması gerektiğini anlayıp “Ha, şimdi buradan çıkmam gerekiyor.” diyerek odadan çıkmıştı. Sandalyeyi çekip oturduğumda asteğmen anlatmaya başlamıştı. “Komutanım bir törenden bahsediyorlar. Bu Gerard denilen herif o törene katılacaklarmış. Tıp töreni, tıp bayramı içinmiş. Törenin İzmir’de olacağını duydum.”

“Neden İstanbul, Ankara gibi bir yer değil de İzmir?” Asteğmen yattığı yerde biraz dikleşip “Dikkat çekmemek için olduğunu düşünüyorum.” Ellerimi dizlerime vurup ayaklandığımda asteğmen bakışlarıyla beni izliyordu. “Neler yapabiliriz bir bakalım. Sen dinlenmene bak.” Ben kapıya doğru ilerlediğimde asteğmen arkamdan bana seslenmişti. “Komutanım bu törende dağdaki adamın Gerard denilen adamla buluşacağını ön görüyorum.” Ona dönüp onayladığımda “Dinlenmene bak.” diyerek odadan çıktım. Hızlıca alaya gitmekte fayda vardı. Koridorda ilerlerken yolda gördüğüm Defne’yi kolundan tutup durdurdum. “Güzelim benim çıkmam gerekiyor dikkatli ol olur mu?” Ben yürümeye devam ederken Defne arkamdan “Sende dikkat et.” demişti.

🩺

“Defne doktorum acile hasta geldi.” Nazike’nin sesiyle acile girip Nazike’ye baktım, elindeki dosyayı bana uzatıp “Beş numara.” demişti. Beş numaraya ilerlediğimde stetoskobumu düzeltip karşımda yatakta oturan adama baktım. Karşımdaki sakallı esmer adama baktığımda elindeki kesik için geldiğini görmüştüm. Siyah kabanını düzelterek tekrardan oturdu. “Geçmiş olsun.”

“Teşekkürler doktor hanım.” Karşımdaki adam sırıtmaya başladığında bende nezaketen gülümsedim.

Bölüm sonu

Bu bölüm de buraya kadar. Yorumlarınızı, tepkilerinizi önemsiyorum. Hepinizi öpüyorum. İyi okumalar.

Tiktok: elbruz.blackpearln

İnstagram: elbruz_blackpearlN

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 11.04.2025 19:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...