41. Bölüm

🩺ELBRUZ 41. Bölüm🩺

İnci
blackpearln

41. Bölüm

 

Alaya döndüğümüzde Vahir'in sorgusuna girebilmek için silahımı hızlıca Hakan'a teslim ettim. "Poyraz dinlenin." Kuzey komutanın odasına ilerlediğim gibi kapıyı çalıp bekledim. Kuzey komutanın "Gir!" sesini duyduğumda içeri girdim. Başımla selam verip Kuzey komutana baktım. "Vahir'in sorgusuna girmek istiyorum komutanım." Kuzey komutan elindeki kalemi bırakıp bütün dikkatini bana vermişti. "Vahir'in sorgusuna Altan girdi." Başımla Kuzey komutanı onayladım. Barut girdiyse sorun yok demektir. O gerekli her şeyi alırdı zaten. Sorguyu izlemek için odadan çıkacağımda Kuzey komutan da ayaklandı ve benimle beraber gelmeye başladı. Beraber sorguyu izleyeceğimiz yere geçtiğimizde camın diğer tarafındaki Vahir ve karşısında dikilen Barut'la Emirhan'a baktım.

 

"Konuş lan! Gerard hakkında ne biliyorsan öt! Öt ki seni koruyabilelim!"

 

"Ne istiyorsan yap. Umurumda bile değil." Barut çenesini sıkıyordu. Kuzey komutan hemen yanımda ellerini arkasında kavuşturmuş dikkatli bir biçimde izliyordu. Barut'un kendi stiline geçmesi an meselesiydi. Zaten bu kadar sabretmiş olması bile bir mucizeydi. Barut Emirhan'a bakıp "Profesyonel çıktı bu. Konuşmaz şimdi." demişti. "Şimdi belli de olmaz yani komutanım. Konuşadabilir yani.” Bir adım önümde dikilen Kuzey komutan kayıt alan askere bakıp "Sen çık." demişti. Asker Kuzey komutanın emrini yerine getirip odadan çıktığında Kuzey komutan tek eliyle kameraları ve kayıt tuşunu devre dışı bıraktı. Barut'un gözü saniyelik kameralara döndüğünde "Evet." deyip Emirhan'a döndü. "El bombası ver oğlum."

 

Emirhan hızlıca el bombasını çıkarıp Barut'a uzattı. Barut eline aldığı el bombasını Vahir'e gösterdi. "Şimdi Vahir, bilirsin el bombası böyle yerlerde daha verimli olur. Basınç yüksek olur, ee etkisi de ona göre olur." Karşılıklı bakışıyorlardı. Vahir'in korkmaya başladığı gözlerinden belli oluyordu. Yine de direnmeyi tercih edeceği de belliydi. "Ne istiyorsan yap." Vahir’in bacağı titriyordu. Barut omuz silkip "Sen bilirsin." diyerek pimi çekti. "Aç ağzını." Vahir oturduğu yerde geri kaçmaya çalışsa da Emirhan onu sıkı sıkı tuttu. Barut, pimi yere atıp bombayla Vahir'in üstüne yürüyüp bombayı zorla ağzına yerleştirdi.

 

"Çenen sıkıydı ya. Bakalım ne kadar dayanacaksın." Barut karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu ve beklemeye başladı. Kollarımı göğsümde kavuşturup çenemi kaşımaya başladım. Yaklaşık yarım saat sonra Vahir kımıldanmaya başladı. Emirhan, Vahir’in kıpırdandığını fark edip yaslandığı duvardan Barut’a işaret etti. "Komutanım bu adam bir şeyler diyecek sanırım." Barut sandalyesinden ayaklandığında dikkatlice Vahir'in ağzından bombayı çıkarıp adamın gözünün önünde tutmaya başladı. "Son şansın." Vahir korkuyla bakmaya başlayıp Barut'un sinirlerini iyice zıplatmıştı. "Konuş lan!" Vahir yutkunup derin bir nefes aldığında konuşmaya başladı. "Gerard'ın işini bitirdiler. Şirket fişini çekti." Barut’un gereksiz bilgiden de gereksiz bilgi verenden de nefret ettiğini söylemiş miydim? Masaya elini vurduğunda Vahir irkildi. Bir an için elinden bombanın düştüğünü bile düşünmüş olabilirdi. "Hadi ya. Bana yeni bilgi ver piç herif! Yerine kim geçti?"

 

"Yerine birinden bahsediyorlar. Gerard'ın sağ koluymuş. Hiç görmedik." Barut işine yarayan başka bir şey bekliyordu. Bu bilgilerin hepsi yarım bilgiler. "Şimdi bir suikastçi arıyorlar. Bize iyi bir suikastçi bulmamız için iyi para verdiler. İşlerini sorgusuz sualsiz yapacak bir tetikçi arıyorlar." Tetikçi.. Kuzey komutan bana dönüp baktığında aklından geçen şeyleri az çok anlaşılıyordu. Barut elini hemen arkasındaki Emirhan’a doğru uzattı. Emirhan el bombasının pimini taktıktan sonra Barut odadan çıktı. Kuzey komutan anında bana dönüp "Harekât merkezine geçin." dedi. Barut'la ben harekât merkezine geçtiğimizde Mevlüt albayla Kuzey komutanım da ardımızdan gelip harekât merkezine girdi.

 

Mevlüt albay "Oturun çocuklar." dediğinde hepimiz oturduk. Barut ne duyduysa açıklamaya başladı. "Gerard'ın fişini çektiği Vahir’e kadar ulaşmış. Gerard’ın yerini hemen onun sağ koluyla doldurmuşlar, kimse görmemiş. Bunun dışında yeni bir suikastçi arıyorlarmış. İstediklerini koşulsuz şartsız yerine getirecekleri bir tetikçi." Mevlüt albay, Barut'un anlattıklarını tek tek gözden geçirirken bakışlarını Kuzey komutana çevirdi. "Sen ne düşünüyorsun Kuzey?" Kuzey komutanım bana ve Barut'a baktığında düşüncelerini söylemeye başladı. "Bana kalırsa Barut'u gönderelim diye düşünüyorum." Mevlüt albay başıyla onaylarken beni gösterip "Ben Kerem'i gönderelim derim. Acımasız bir asker, rol yapabilir. Daha önce böyle görevlerde de bulundu." dedi.

 

"İki askerim de işlerinde en iyisi komutanım. İkisi de yapabilecektir." Mevlüt albay ikimize de bakıp düşünmeye başladı. “Görevin uzun süreli olabilir. Eşin bu ayrılığa hazırlıklı olmalı.” Kuzey komutan bana bakıp gülümsedi. Kendi kızını tanıyordu. Defne çok merak edecekti ama vatani görev için her şeyi yapmam gerekiyordu. Mevlüt albayın beni seçeceğini de biliyordum. Mevlüt albay Kuzey komutanıma baktı. "Barut bekleyecek. Göreve Kerem gidecek. Onu götürmesi için bir istihbarat ajanımızı yönlendirsinler." Mevlüt albay bakışlarını bana çevirdiğinde bana bakıp "Hazırlan asker. Saçlarını mı uzatıyorsun ne yapıyorsan yap. Görevine iyi hazırlan. Seni oradaki istihbarat ajanımız karşılayıp destek olacak. Düğününden sonra görevin başlayacak."

 

"Emredersiniz komutanım." Mevlüt albay Kuzey komutana dönüp baktı. “Çanakkale izniniz hafta sonuna onaylanacak. Vahir’i de aldığımıza göre rahatlıkla kızına odaklanabilirsin Kuzey.” Kuzey komutan gülümsedi. Sessizce ayağa kalkıp hepsine selam verdim ve harekât merkezinden çıktım.

 

🩺

 

Mutlu aileler birbirine benzer, mutsuz ailelerin her biri ise kendine özgüdür.

Lev Nikolayeviç Tolstoy

 

“Çanakkale’ye hoş geldiniz.” Başımı cama çevirip Elbruz’un üzerinden eğilerek Çanakkale boğazına baktım. Daha inmeden burnuma buram buram deniz kokusu gelmişti. Uçak piste iniş yaparken saati kontrol ettim. Babama döndüm. “Bulut’lar mı alacak bizi?” Babam gözlerini açmadan beni onayladı.

 

Güneş gözlerimi alırken başımı gökyüzüne çevirip gerindim. Elbruz hemen yanımda güneş gözlüğünü takıyordu. “Komutanım Çanakkale’ye yaz bu kadar hızlı mı gelir ya?” Babam Fatih’in bu yorumuna gülerken Altan Fatih’e döndü. “Haziran’ı bitiriyoruz Fatih. Daha ne olsun?” Havaalanından çantalarımızı alıp çıkışa yürümeye başladık. Elbruz benim elimdeki çantayı, Hakan ise neredeyse üç aylık hamile eşi Ayda’nın elindeki çantayı almıştı.

 

“Kuzey enişte!” Babama seslenen kişinin Bulut olduğuna emindim. O tarafa döndüğüm gibi Asya’nın koştuğunu gördüm. “Dede!” Babam hızlıca ona doğru koşan Asya’yı kucağına aldı. Bizi karşılamaya dört araba gelmişlerdi. Ayaz arabaya yaslanmış Elbruz’la bana bakıyordu. Babam bize döndü. “Hadi herkes arabalara doluşsun.” Ayda’ya ve Nilay’a baktım. Nilay Uğur’un peşinden ilerlediğinde gülümseyip Bulut’un arabasına geçtim. Babam öne binip Asya’yı kucağına almıştı. Elbruz’la ben arkaya binerken biraz sıkışmak zorunda olduğumuz için Ayda ve Hakan da arkaya geçtiler. Ben babamın görmeyeceğini düşünerek Elbruz’un tek dizine oturdum. Bulut arabayı çalıştırdığı gibi şarkı sesi arabayı doldurmuştu.

 

Bizim arsaya yaklaştığımızda değişen şarkı ile Asya söylemeye başlamıştı. “Teyze sende..” Asya’yı onaylayıp bende şarkıya eşlik etmeye başladım. “Armudu budakladum. Dallarini sakladum. Anasinin yanine kızini kucakladum.” Asya bana doğru dönerken bende oturduğum yerde öne doğru eğilip ona baktım. Bulut şarkının sesini yükseltirken camları da açmıştı. Tertemiz orman havası ciğerlerimize dolmaya başladı. “Armut budaklanur mi? Dallari saklanur mi? Anasınin yanine kızi kucaklanur mi?” Babam Asya’nın şarkıyı söyleyişini gülerek izliyordu. Ayda’ya bakıp gülümsedim. “Göriy misin? Aha işte karadeniz kızı.” Evin önüne geldiğimizde herkes çoktan kapının önüne çıkmıştı. Bulut arabayı park ettiği gibi babam kapısını açıp Asya’yı indirdi. Annem izinliydi, Elis ve Denef evden çalışıyor olmalıydı ama Denef ortalıkta görünmüyordu. Elbruz’un ailesi de buradaydı. Ben anneme sarılırken Elbruz’da annesine sarıldı. “Ee Denef nerede?” Elis bana sarılırken “Yeni bir proje için toplantıya gitti o.” demişti. Elis’i onaylayıp Elif annenin elini öptüm. Elif anne sıkıca sarılırken arkasındaki Melek’e bakıp göz kırptım.

 

Hepimiz içeri doluştuğumuzda babam oturduğu yerden bana ve anneme baktı. “Hanımlar iznimiz iki gün. O yüzden bugün siz damadı da alıp alışverişe çıkıyorsunuz. Evlerinde ne eksik varsa alıp bitirin. Yarın kınayı yaparız, ertesi gün öğleye biz dönüyoruz.” Elif anne huysuzlanacak gibi olsa da Elbruz annesini susturmuştu. Annem ise alışkındı. “Boş verin Elif hanım en azından geldiler. Kuzey biz bu evi yaptırırken Antep’te görevdeydi. Bütün alışverişi tek yapmak zorunda kalmıştım.” Annem bu konuda idmanlı olduğunu rahatça belli ediyordu. “Elis not defteri getir, eksikleri yazalım daha hızlı yaparız. Zaten bir alışveriş merkezine girdik mi biter.” Annem Elis’in getirdiği defteri aldığında babam da onun elinden almıştı. “Ver ben yazayım. Şimdi doktor yazısıyla yazacak, okuyamayacaksınız.” Herkes gülerken annem tek kaşını kaldırıp babama baktı. Yanımdan duyduğum minik gülme sesi ile Elbruz’a baktım. Anında gülümsemeyi kesip kendini sıkmaya başladı. “Evet söyleyin bakalım.” İkimizde aynı anda düşünmeye başladık. Biz daha düşünürken Elif anne saymaya başladı. “Banyo için havlular, bornoz takımları. Yatak odası için yastık, yorgan, nevresim takımları ha birde gecelik.”

 

Oturduğum yerde utanırken Elbruz utandığımı anlayıp duruma el atmıştı. “Beyaz eşya alınabilir. Defne de bende çalışıyoruz. İkimizin de pek evde olduğu söylenemez. O yüzden kurutma makinesi kesin almamız gerek.” Elbruz’a bakıp gülümsedim. Ben demeden böyle detayları düşünmesi hoşuma gidiyordu. “Salon için bir şey almayacağız. Defne benim evimdeki takımları sevdiğini söyledi. Değiştirmeye gerek duymuyoruz.” Elif anne bir şey demeden önce dönüp Elbruz’u onayladım. Elif anne gülümseyip listeyi saymaya devam etti. “Gündelik ve misafir için tabak, çatal bıçak takımlarına bakılacak. Elbruz’un ütüsü yok belki bir ütü alabiliriz.” Elif anneye bakıp gülümsedim. “Benim var ütüm ona da gerek yok.”

 

“Eh çıkmışken gelin bohçasıyla damat bohçasını da yaparız sonra bitti zaten.” Babam bütün her şeyi yazdıktan sonra listeyi Elbruz’a fırlattı. Elbruz listeyi havada yakalarken babam bu sefer de bir anahtarı bana fırlattı. Anahtarı havada yakalayıp babama baktım. Başıyla dışarıyı işaret ettiğinde gülümsedim.

 

Üstümü değiştirip altıma kısa bir şort giydim. Saçlarımı toplayıp güneş gözlüklerimi takarak aşağı indim. “İki araba gideriz. Defne sen arabanı garajdan çıkar hadi.” Annemi onaylayıp spor ayakkabılarımı giydim ve garaja ilerledim. Garajdaki üzerinde mavi kurdele bulunan mat siyah Jeep’e bakıp gülümsedim. Aracın üzerindeki mavi kurdeleyi alıp aracı açtım. Ben arabamla garajdan çıkarken annemler kapının önüne çıkmışlardı. Camı açıp onlara baktım. “Anne iki araba gitmeye gerek yok ya. Sığarız.” Annem beni onayladığında Elbruz öne, annem, annesi ve Melek arkaya bindiler.

 

Alışveriş merkezine geldiğimizde kapalı otoparka girdim. Elbruz’la yer bakarken gördüğüm yere doğru ilerledim. “Yenge sen buraya girebilecek misin?” Vitesi geriye alıp tek seferde park yerine girdim. Aynadan Melek’le göz göze geldiğimse ise dudağımda beliren sırıtma ifadesine engel olmadım ve göz kırptım. “Yenge bana da öğretsene.” Herkes arabadan inerken arabanın anahtarını ve çantamı alıp indim. “Burası açık bir avm. Rahatça gezeriz.” Melek abisine bakıp gülümsemeye başladı. Bir şey istediği belliydi. Onu tutup yanıma çektim. “Bak güzelim, burası benim mıntıkam. Abine bakma da bana söyle ne istiyorsan.” Melek gülüp kahve dükkanını gösterdi. Melek’in koluna girip annemlere döndüm. “Kahve isteyen?” Annem anında elini kaldırdı. Elif anne su istediğini söyleyip Elbruz’u peşimizden gönderdi.

 

Elimizde kahvelerimizle bir beyaz eşya dükkanına girdik. Elbruz beni gösterip “Kurutma makinesine bakacağız.” demişti. Adam ilk başta coşkuyla bizi karşılasa da huysuz komutanımın sert tavrından sonra büyük bir ciddiyetle kurutma makinelerini tanıtmaya başladı. “Bu 9 kilo kapasiteli bir makine, A+++ bir makine. Sessiz çalışır.” Makinenin özelliklerini gösterirken kapağını açtı. “Kapağı iki yöne de açılabiliyor. Hızlı kurutma özelliği var. Kırışıklık önleyicisi dahi var.” Adam her ne kadar ciddiyetle anlatsa da ikimizde bir bok anlamamıştık. İkimizde annemlere döndüğümüzde annem de Elif anneye dönmüştü. Onun Elif anneye dönmesi komikti. O da bilmiyordu ki babamla rastgele bir anda evlenmişlerdi ve anneannem onlar evlenmeden çok önce ölmüştü. Babaannemlerin de olmayışını düşündüğümde annemin böyle şeyleri bilmediğini anlayabiliyorum. Elif anne yaklaşıp seçmemize yardım etmeye başladı. Allah razı olsun o olmasa buradan iki buçuk saate anca çıkardık. Elbruz adama bakıp “Asıl size iki sorum olacak. Hakkari’ye gönderebiliyor musunuz? Bu birinci sorum. İkinci sorum da yedek servisiniz orada da var mı?” Adam Elbruz’u onayladığında Elbruz bana dönüp onayımı bekledi. Başımla onu onaylayıp kahvemden birkaç yudum aldım. Elbruz’un adresi yazmasını beklemeye başladım. Evimize ciddi bir yatırım yapmayacaktık. Olası bir tayin durumunda birde ev için uğraşmak istemiyorduk.

 

İlk ve bence en önemli alışverişimizi tamamladıktan sonra daha çok çeyizlik eşyalar satan bir mağazaya girdik. Yemek takımlarına göz gezdirdiğimde Elif teyze nerede assolist işi varsa onları bana göstermeye çalışıyordu. “Bak kızım çiçekli çiçekli, güzelmiş bu.” Ben başımla biraz yalandan onaylarken en son Elbruz araya girmişti. “Ya anne bence daha sade şeylere bakalım. Mesela bak şurdaki siyah, bej takımlar güzel.” Benim az önce göz gezdirdiğim takımları gösterdiğinde ona bakıp gülümsedim. “Yenge gözlerine dikkat et de beğenmediğin bir şeye bakma. Abim beğendin sanıp almaya kalkmasın.” Melek’in fısıldadığı cümleye sadece gülmekle kaldım. Elbruz’un beğenmediğim bir şeyi almayacağını biliyordum. O kadar dikkatliydi ki gerçekten sevip sevmediğimi çok rahat anlayabiliyordu. Çatal bıçak takımlarına bakarken gördüğüm mat siyah takıma odaklandım. Satıcıya dönüp “Matlığında deforme olmaz değil mi?” diye sordum. Satıcı büyük bir özgüvenle “Ablam olursa gel suratıma tükür.” demişti. Elbruz kaşlarını çatıp adama odaklandığında önlem amaçlı adamla onun arasına girdim.

 

Sessizce adama dönüp “Gösterdiğimiz takımlar olacak.” dedim. Adam dediklerimi not alırken bornoz setlerinin olduğu köşeye ilerledik. “Bence almaya gerek yok ama..” Elif teyzenin ters bakışlarını gördüğümüzde Elbruz ağzına hayali bir fermuar çekti. Onun haline gülüp hepsinden önce bornozlara baktım. Direkt elimi attığım gibi biri siyah biri lacivert iki bornozu alıp Elbruz’un kucağına bıraktım. Nevresim takımlarına bakmaya başladım. Elif teyze bu sefer gerçekten en sade nevresim takımını bulup bana gösterdi. “Çok güzel anne.” Elbruz’a bakıp “Bunu alalım.” dedim. Elbruz anında takımı bornoz takımlarının üstüne yerleştirdi. Gördüğüm bir takıma uzanıp çektim. Çektiğim takıma bakıp anneme gösterdim. “Defne kumaşı kaliteli mi ona bakın.” Takımın kumaşına düzgünce bakıp kapağını tekrardan kapatıp Elbruz’un kucağına verdim. Bir iki takım daha beğenip aldık.

 

Mağazadan mağazaya dolanıyorduk. En son bir iç giyim mağazasına girdik. “Ben girmesem ya Defne?” Ben daha dönmeden Melek abisine döndü. “Abi istersen saçmalama. Senin için alıyoruz ya hani?” Elbruz ters bir şekilde kardeşine baktığında annesi de Elbruz’u içeri itmişti. İçeri girdiğimizde annem ve Melek birkaç takımı göstermeye başladılar. “Anne siyah.” Elindeki iki takımdan siyah olanını gösterdim. Melek köşedeki koyu kırmızı geceliği bana gösterdiğinde göz kırptım. Melek anında onu, elinde tuttuğu sepete attı. Elbruz sağında duran askılardaki babydollere bakmaya başladı. Krem takıma bakıp gülümsedim. “Beğendiysen alalım kocam bey.” Elbruz elindeki takıma bakıp bana döndü. “Hakkari’de bunlarla üşürsün.” Saçımı geriye itip ona parmaklarımla eğilmesini işaret ettim. Elbruz eğilirken gülümseyip kulağına fısıldadım. “Sen ısıtırsın beni olmaz mı?” Güldü. Onun elindeki krem takımı aldım. “Melek bu babydolü de alıyoruz.”

 

“Ay harikaymış. Abimin zevkine bayılıyorum.” Elbruz bıkkın bıkkın yanımızda dolanıyordu. Melek’in bu konularda bu kadar rahat konuşması beni güldürürken o iyice gerilmişti. Elimizdeki bütün poşetleri Elbruz almaya çalışıyordu. “Elbruz en azından bunları arabaya koyalım. Ellerimiz rahatlasın.” Elbruz beni onayladı. Anneme dönüp ilerideki mağazayı gösterdim. “Siz o mağazaya gidin biz şunları koyup gelelim.” Elbruz’la beraber otoparka ilerlerken yanımıza gelen bir kadına baktım. “Merhaba, bir şey soracaktım. İnstagram kullanıyor musunuz?” Kaşlarımı çatıp kıza baktım. İnce güzel bir kızdı. Benim aksime baya zayıf görünüyordu. Elbruz’a baktığımda gülümsediğini anında fark ettim. Gözümü ellerine baktığımda nişan yüzüğünü görmedim. “Var. Ahmet alt tire, sekiz, beş, üç.” Sırf bana inat olsun diye yapıyordu ama bilmiyordu ki yüzüğünü takmayı unuttuğu için ağzına sıçacağım.

 

Gülümseyip başımı kaldırdım. “Ahmet abi.” Elbruz’un şaşkın bakışlarını hissettiğimde gülümseyerek ona bakıyordum. Kaşları havalanmıştı. Dudaklarındaki o gülümsemenin sinir gülümsemesi olduğunu biliyordum. “Ben arabaya gidiyorum.” O bir şey diyeceğinde onun demesine izin vermeden konuşmaya devam ettim. “Arabanın orada bekliyorum Ahmet abi.” Onu beklemeden arabaya doğru ilerleyip bagajı açtım. Aldıklarımı yerleştirirken Elbruz’un peşimden geldiğini biliyordum. Tam tahmin ettiğim gibi olmuştu. Elbruz aldıklarını yere bırakıp bileğimi çekti. Ben onun göğsüne yaslandığımda “Beni öyle bırakıp gidemezsin.” demişti. Ellerimi göğsüne yaslayıp biraz geri çekildim. “Yüzüğün nerede?” Elbruz boynundaki askeri künyeyi çekip gözümün önünde salladığında künyenin yanında yüzüğü duruyordu. “Burada güzelim.” Onun kendi açıklamasını yalandan onaylayıp ona baktım. Alaycı yüzüme dikkatle bakıyordu. Onun yakasından tutup arabaya doğru ittim ve onun bedenini arabaya yasladım. Bu atağımı beklemediği belliydi. Yüzündeki şaşkınlığı özgüvenimi yerine getirmeye yetmişti. Künyeyi tutup onun önüne doğru kaldırdım. “Bu yüzüğü burada saklamak için mi taktın lan sen? Bende saklayayım mı o zaman?” Elbruz bu tavrımdan etkilenmişe benziyordu. Beni izlerken dudaklarını yaladığını görüyordum. “Ben her hastaneden çıktığım anda yüzüğümü takıyorsam sende takacaksın.”

 

Onun yakasını bırakıp yerdeki poşetleri de bagaja yerleştirmeye başladım. “Trip mi atacaksın doktorum?” Göz devirip onun sorusunu cevapsız bıraktım. Poşetleri yerleştirip bagajı kapattım. Ben yürümeye başladığımda Elbruz hızlıca peşimden gelmeye devam ettim. Bileğimdeki tokayla saçlarımı toplayıp annemlerin bizi beklediği mağazaya girdim. Melek sepeti gösterdiğinde ben ona göz kırpıp her zaman aldığım makyaj malzemelerini almaya başladım. Melek bir ruju bana gösterdiğinde başımı sallayıp kırmızı olanını gösterdim. “Calvin Klein’ın parfümlerinden birine bakacağız Melek gel.” Elbruz benimle konuşmaya çalışsa da onu umursamadan Melek’le birlikte dolaşmaya devam ettim. Aldığım şeyleri meleğin elindeki sepete yerleştirdim. Aldığımız bütün her şeyle beraber kasaya ilerledim. Elbruz yine kartıyla geldiğinde onu umursamadan cüzdanımdan kartımı çıkardım. Kasiyere kartımı uzatıp beklemeye başladım. “Abi? Kavga mı ettiniz?” Melek aramızdaki gerilimi herkes fark etmişti. Elbruz ellerini cebine yerleştirip gülümsedi. “Eşeklik ettim abim. Defne yengen de bunun konuşmama hakkını kullanıyor.” Yengen kelimesini özenle vurgulamıştı. Onun bu lafını umursamadan kartımla poşetleri alıp dükkandan çıktım.

 

Annem en son yaklaşıp koluma girdi. “En son artık kına için abiyen eksik kaldı.” Elif anne de benim yanıma gelip diğer tarafımdan koluma girdiğinde annem bana fısıldadı. “Ne yaptı?” Anneme göz ucuyla baktığımda Elif anne de merakla cevabımı bekliyordu. Sessizce Elif anneye döndüm. “Anne oğlun yüzüğünü takmıyor.” Annem gülmeye başladığında bende gülmeye başladım, benimde sinirlerim iyice bozulmuştu. Elif anne gülümseyerek “Babasının oğlu, ben hiç taktıramadım ya.” demişti. Yukarı kattaki abiye satışı yapan mağazaya ilerlemeye başladık. “Anne valla kusura bakma ama takacak. Ben kabul etmiyorum.” Anneme dönüp baktım. “Gözümün önünde resmen asıldılar ya..” Annem en sonunda kahkaha patlattı.

 

“Anne ben sana gül diye mi söylüyorum ya?” Kına için kıyafetlere bakmaya başladım. Aşırı klasik bir şey istemiyorum ama buradakilerin hepsi klasik. Melek’e bakıp başımı salladım. “Başka yer yok mu acaba? Burayı hiç sevmedim.” Annem benim sevmediğim bir şeyi bakmayacağımı biliyordu. “Defne nasıl bir şey istiyorsun söyle bakayım.” Elbruz arkamda duruyordu. Bana doğru eğilip benim adıma konuşmaya başladı. “Dönem işi istiyor. Böyle korseli. Yani klasik bir şey istemiyor.” Elbruz’a göz ucuyla bakıp göz devirdim. Resmen benim trip atmama fırsat vermeyecekti. Anneme bakıp gözlerimle onayladım. Ona bakıp saçlarımı savurdum. Ben ilerlerken onun arkamdan güldüğünü duydum. Elif anne arkamdan “Onu iyi kızdırmışsın.” demişti. Otoparka indiğimizde arabayı açıp direksiyona geçtim. Kemeri takıp herkesin binmesini bekledim. Herkes yerini aldığında çantamı Elbruz’un kucağına sinirli bir şekilde verdim. Aracı çalıştırıp otoparktan çıktım. “Defne bir yer vardı. Bu eski evin orada.. Hatırladın mı?” onayladım. Oraya doğru sürmeye başladım. Annemin dediği yeri hatırlıyorum.

 

Elbruz beni izliyordu. Annemler görmüyordu belki ama ben onun bakışlarını hissedebiliyorum. Mavi gözleri üzerimde dolanıyordu. Sola dönüp ileriye doğru geçtim. “Anne siz inin ben park edip geleyim.” Herkes inse de Elbruz inmemişti. Ona baktım. “İnsene?” Elbruz başını salladı. Sabır çektiriyor bana.. Ya sabır! Paralel park yapacağım yere yaklaşıp vitesi geriye aldım. Aynalardan kontrolünü yapıp arabayı park ettim. “Defne..” Ona baktım. Kucağındaki çantamı alıp kemerimi çıkardım. “Özür dilerim. Bana sadece sinirlendiğini biliyorum. Yoksa hala kınan için elbise bakmazdın. Yüzüğü çıkarıp kafama atmıştın çoktan.” Haklı, kesinlikle haklı. Yoksa çoktan yüzüğü kafasına fırlatmıştım. Boynundaki askeri künyesini çıkardı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan askeri künyesine doladığı nişan yüzüğünü çözüyordu. Yüzüğü çıkarıp parmağına geçirdi. Benim elimden çantamı alıp sol elimi nazikçe dudaklarına götürdü. Tam yüzüklerimin üstünde onun dudaklarını hissettim. Gözlerini benden hiç ayırmıyordu. Kendi yüzüğünü de dudaklarına götürdüğünde gülümsedim. “Özür dilerim..” Benden bir cevap beklediğinin farkındayım. Bakışlarımı yola çevirip “Çoktan affettiğimi biliyorsun değil mi?” gülümsedim. Elbruz beni onayladı. “İstediğin kına elbisesini sen söylemeden söylediğim anda..” Onayladım.

 

Elbruz eliyle içeriyi gösterdi. “Melek birazdan tepemize damlar.” Onaylayıp sessizce arabadan indik. Elbruz anında elimi kavrayıp bedenimi kendine çekti. Mağazaya girdiğimiz gibi Melek bizi görüp “Oh çok şükür barışmışlar.” demişti. Gülümseyip elbiselere bakmaya başladım. Elbruz bir yere bakıp elimi bıraktı. Onun arkasında gittiği yere doğru baktım. Askıdan aldığı kırmızı korseli eteği beyaz olan elbiseyi bana gösterdi. Zarif görünüyordu. Kadına gösterip “Onu denemek istiyorum.” dedim. Elbruz gülümseyip yanına gelen kadına askıdaki elbiseyi verdi. Melek’in seçtiği bir elbiseyi de alıp kabine geçtim. Ben elbiseyi denerken annemle Elif anne başka elbiselere bakıyorlardı. “Geleneksel kına elbisesi istemiyorum dedi Elif hanım ama yine de soralım.” Annem kabinin perdesini aralayıp elbiseyi uzattı. Asmasını işaret ettim. Giydiğim düz kırmızı elbise Melek’in seçtiği elbiseydi. Annem perdeyi çektiğinde elbiseyi tutup çıktım.

 

Ben elbiseyle yürürken Elbruz elimi tutup bana yardımcı oldu. Melek bana parlayan gözleriyle bakıyordu. “Çok güzel olmuş Defne yenge.” Gülümsedim. Elif anne de beğendiğini belli ediyordu. Annem elbiseye dikkatle bakıp yaklaştı. “Bir iki yerinde potluk var ama yarına kadar halledebilirsek bu harika olmuş.” Annemin baktığı yerlere baktığımda haklı olduğunu biliyordum. Belinde bir iki potluk vardı. “Diğerlerini dene hadi.” Elbruz’un yardımıyla tekrardan kabine döndüm. Elif annenin seçtiği klasik elbiseyi giyip arkamı kapatmaya çalıştım. “Biriniz yardıma gelebilir mi?” Perdeye arkam dönüktü. Aynadan kabine giren kişiye baktım. Aşık olduğum mavi gözler aynadan beni izliyordu. Parmakları sırtıma değdiğinde ister istemez irkildim. Üzerimdeki kırmızı elbiseye bakarken sırtımdaki fermuarı çekiyordu. Üzerimdekinin benlik bir elbise olmadığının farkındayım ama Elbruz öyle bakmıyordu. Sanki üzerimde dünyanın en güzel elbisesi varmış gibi bakıyordu. Arkamdan belimi sarıp başını boynuma gömdü. Dudaklarını boynumda hissetmek güzeldi.

 

Geri çekilip perdeyi açtığında arkamı dönüp kabinden çıktım. “Çok ağır.” Elif anne benim yorumuma gülümseyip dikkatlice baktı. “Belli oluyor. Hadi git çıkar kızım.” Gülümseyip hızlıca kabine döndüm. En sona bilerek Elbruz’un seçtiği elbiseyi bıraktım. Elbruz yine kabine girip fermuarımı açtı. “Çık artık hadi ayıp.” Elbiseyi çıkarıp onun seçtiği elbiseyi giydim. Omuzları düşüktü. Kırmızı korse tam üstüme oturmuştu. Eteğin tam önü beyazken yanları ve arkasına korsenin kırmızısı geçilmişti. Perdeyi açıp çıktım. Elbruz elleri cebinde yaslandığı duvardan bana bakıyordu. “Oha!” Melek’e bakıp güldüm. Tam istediğim tarzda elbiseyi yine ve yeniden Elbruz bulmuştu. Elbruz’a bakıp elbisemi gösterdim. Gülümsüyordu yaklaşıp elimi tuttu ve dudaklarına götürdü. Öpüp dönmem için beni çevirdi. Eteğimi tutup döndüm. Çok güzel olmuşsun güzelim. Gülümsedim. Belimi kavrayıp bana doğru yaklaştığında kulağıma yaklaşıp fısıldadı. “出逢ってしまった運命が廻り出す”

 

Geri çekilip ona baktım. Elbruz gülümsüyordu. Onun arabasındaki söylediğim sözü hatırlıyordu. Gözlerime bakıp güldü. Göz bebeklerin büyüdü. Çok mu şaşırdın? Onayladım. Açık konuşmam gerekirse hatırlamasına şaşırdım. Gülümseyip ona baktım. “愛してる. Onun anladığını en kolay şekilde gülümsediğinde anladım. Kulağıma yaklaşıp “Bende seni seviyorum.” demişti. Benden uzaklaşırken çalışana dönüp “Bunu alıyoruz.” demişti. Elbruz’u onaylayıp tekrardan kabine dönüp üstümü değiştirdim. Kabinden çıktığımda çantamı omzumdan geçirip onlara baktım. Ben saçlarımı toplarken Elbruz çoktan elbisemi satın almıştı.

 

Beraber mağazadan çıktığımızda arabaya doğru ilerledim. “Akşam yemeğe bizdesiniz itiraz istemiyorum Elif hanım?” Hep beraber arabaya bindiğimizde kemerimi takıp arabayı çalıştırdım. “Yenge bizim sana bir şey dememiz gerekiyor. Ya Tinemis zorla kendini getirttirdi. Kınaya ve hamama katılmak için..” Aynadan Melek’e baktığımda Melek gözlerini benden kaçırmıştı. “Gerçekten gelmek zorunda mıydı Elif anne?” Ben otele doğru sürerken Elif anne kucağındaki çantayı düzeltti. “Annem gençlerle beraber geldik. Haliyle tabi o da geldi.” Otelin önüne geldiğimizde park ettim. “Akşam görüşürüz güzelim.” Ona gülümseyip yanağından öptüm. Elbruz ve ailesi indiğinde annem de öne geçmişti.

 

Eve geçtiğimizde Nehir teyzemler eve çoktan gelmişti. Arabayı park edip bagajdaki eşyaları almaya başladım. “Bulut! Yardıma gel!” Kimse yardıma inmiyordu. Annemle beraber poşetlerin bir kısmını aldım. Damla teyzem gülümseyip elimdeki poşeti aldı. “Herkes gelene kadar kimse yemeklere dokunmayacak. Emir kesin ve net!” Nehir teyzem evde resmen terör estiriyordu. Sessizce içeri girip ayakkabılarımı çıkardım. Kabanımı çıkarıp teyzeme baktım. “Hoş bulduk teyzelerim.” Damla teyzem eli köpüklüyken mutfaktan başını uzatıp baktı. “Kız neler aldınız bakayım?”

 

“Göstereyim teyzem.” Gülümseyip poşetlerle koltuğa geçtim. Damla teyzem elini önlüğüne silip yanıma geldi. Aldığım her şeyi teyzemlere göstermeye başladım. “Kız babydollere bayıldım. Bende bunlardan alayım bak.” Nehir teyzem Damla teyzemin aldıklarıma yaptığı yoruma ayıplar gibi sesler çıkarmıştı. “Murat’la gecelik fantezinizi duymak zorunda değiliz Damla.” Nehir teyzem bu sefer anneme güldü. Nehir teyzemin evlendiği andan beri olan utangaç halleri hiç geçmemiş. Annem öyle derdi. Damla teyzem Nehir teyzeme doğru eğildi. “Nehir söylesene sen hiç giydin mi böyle şeyler?” Nehir teyzeme dönüp baktım. Nehir teyzem beklemediğim bir özgüvenle oturduğu koltukta eteğini düzeltip arkasına yaslandı. “Tabii ki giydim Damla. Şortlu takım işte düz.” Damla teyzem Nehir teyzemin özgüvenli cevabı karşısında kaşları havalandı, dudaklarını büzüp sol kolunu dizine yasladı ve eğildi. “Sadece şortlu takım mı yani?” Nehir teyzem göz devirip baktı. “Damla özel hayatımı burada anlatacak değilim. Hani malumumuz çocuklar var?” diyerek beni işaret etti. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemeye çalıştım. Damla teyzem beni kast ettiğini anlayıp göz devirdi. “Ne çocuğu be. Kız evleniyor artık ayrıca çocuk bile yaptı.”

 

Sessizce aldıklarımı toparladım. Elis kucağında Yağmur’la beraber inip yanımıza oturdu. “Akşam için yapılacaklar neler? İşim bitmişken yardım edeyim.” Yağmur’a bakıp gülümsedim. Nehir teyzem torununu kucağına alıp mutfağı gösterdi. “Git sofrada eksik var mı bak? Ve kocanı köftelerden uzak tut.” Damla teyzem Yağmur’a bakıp tokasını düzeltti. “Ben oğluma koca bir tabak ayırdım merak etme.” Annem poşetleri gösterip yukarı çıkarmamı işaret etti. Ben poşetleri alıp yukarı çıkarken annemler hamam için hazırlıkları konuşmaya başlamıştı. Odama girip poşetleri kenara bıraktım. Akşam giyeceğim askılı kırmızı elbisemi çıkarıp dolabımın yanındaki askıya astım.

 

Banyoya girdiğim gibi suyu açıp ısınmasını bekledim. Banyonun kapısı çaldığında başımı kapıya çevirdim. “Defne’m ne yaptınız hallettiniz mi?” Aynaya dönüp yüzümü incelemeye başladım. Babam rahatça girip arkadaki dolaba yaslandı. “Evet baba, şimdi de duşa girip çıkacağım işte.” Çillerim yine artmaya başlamıştı. Babam düşen yüzümü anında fark edip aynadan bana bakmaya başladı. “Çillerin mi?” Onayladım. “Yine artmaya başladı.” Dudakları kıvrılmıştı. Kaşlarımı çatıp ona döndüm. “Baba?” Güldüğüne kızdığımı biliyordu. Kalçasını yasladığı dolaptan ayırmadan kollarını göğsünde kavuşturdu. “Küçükken de çillerini sevmezdin. Annen gibi her aynanın karşısına geçtiğinizde şikâyet ederdiniz ama inatla güneş kremi sürmezdiniz.” Duraksadım. Aklıma gelen sızlanma sesleri Defin’le bana aitti. Denef genelde sessizce güneş kremini sürerdi. “Ne ara bu kadar büyüdünüz bir türlü anlayamadım..” Babam derin bir nefes alıp başını salladı. Dolaptan ayrılıp saçlarımdan öptü. “Sen duşa gir. Bu ihtiyar da Defin’i almaya gitsin.” diyerek çıktı. Kapıyı kilitleyip duşa girdim.

 

Duştan çıktığımda Defin odamda yatağımda oturuyordu. “Defin?” Bakışları beni bulduğunda elinde tuttuğu kremi fark etmiştim. Babamın doğum gününden sonra çok az konuşabilmiştik ve bir şeyler olduğu belliydi. Onun yanına oturdum ve gözlerimle kremi işaret ettim. “Ağrıların mı arttı senin?” Başını sağa sola sallayıp saçlarını omuzlarından geriye itti. “Altan verdi bunu.” Kaşlarımı kaldırıp tekrarladım. “Altan verdi? Senin bileklerin için ağrı kesici etkisi olan kremi?” Defin derin bir nefes aldı. Bu nefesin içinde tereddüt vardı. Buram buram Defin’in tereddüt etmeye başladığını anladım. “Başka ne oldu?” Defin bakışlarını kaçırdığı anda gülmemek için alt dudağımı ısırdım. “Heyecanlandın demek?” Anında bana döndü. Bakışlarında şaşkınlık vardı. “Nasıl anladın?” Daha fazla tutamayıp kahkaha attım. “Kızım sen salak mısın?” Onu işaret ettim. “Sen benim kardeşimsin ya hani? Yirmi beş yılımızı beraber geçirdik. Tabii ki anlayacağım. Sorduğum gibi bakışlarını kaçırdığına göre daha başka şeyler de olmuş.” Defin dudaklarını büzüp komple bana döndü. Kremi yatağıma bırakıp “Bana aynen senin dediğini söyledi. Hatta böyle dedi.” Sesini kalınlaştırmak ister gibi öksürüp yüzüme doğru baktı. “Senin hakkında hiçbir detayı unutmadım asi. Unutmadığım bir şey daha var. Heyecanlandığında gözlerini asla bana çeviremediğin..” dedi. Dudaklarımın şaşkınlıkla aralandığını biliyordum. Defin yutkunup başını eğdi. “Uu ha bu uşak sağa deli divane olmuş benden sağa demesi..”

 

Defin yatağa bıraktığı kreme göz gezdirdi. Hala tereddüt yaşadığı belliydi. Yaklaşıp elini tuttum. “Defin, Murat’ı unutmaktan korkuyorsun değil mi?” Onayladı. Sırf bu korkusundan Altan’a da kendisine de eziyet ediyordu. “Murat’ı ziyaret ettin mi?” Bakışları beni buldu. Başıyla onayladı. Elini okşayıp gülümsedim. “Yine et ama bu sefer her şeyi anlat. Belki rahatlarsın.” Defin beni başıyla onaylarken ona yaklaşıp sarıldım. “Bence Murat seni Altan’a emanet etti bile.” Defin başını omzuma yaslamıştı. Geri çekilip omzuna vurdum. “Hadi kalk bi duş al. Kocam bey ve ailesi gelecek. Altan da gelecek hem.” Defin bana bakarken Altan’ın ismini duyduğu gibi bakışlarını kaçırdı. Fark etsem de fark etmemiş gibi davranıp kalktım. Ben iç çamaşırlarımı çıkarırken Defin yatağa bıraktığı kremi aldı. “Hee yanlış duymadın Altan dedim. Kalk giyin süslen.” Bir anda kafama gelen yastıktan eğilerek kaçtım.

 

Defin odamdan çıktığında bende giyinmeye başladım. Elbisemin askılarını düzeltip kolyelerimi taktım. Saçlarımı kurutup uçlarını şekillendirdim. Bütün hazırlıklarımı tamamladıktan sonra spor ayakkabılarımı giyip aşağı indim. Nehir teyzemler herkesi davet ettiği için bahçeye kocaman bir masa kurmuşlardı. Can amcamları gördüğümde gülümseyip onlara baktım. “Hoş geldiniz Can amca.” Can amca gülümserken Öykü teyze sadece bakıp geçiştirmişti. Damla teyze sofradan köfte aşıran Bulut’un kafasına bir tane patlattı. O Bulut’a kızarken Toprak üç dört tane kaçırmıştı bile. “Bulut bak bekarlığa vedada dansöz yok. Gidin edebinizle eğlenin gelin.” Bulut bana bakıp başıyla beni geçiştirdi. “Ben sizin kınanıza karışıyor muyum? Sende karışamazsın.” Göz devirdim. Umursamadan içeri girip Elbruz’ları karşılamaya geçtik.

 

Bahçeyi gösterip hep beraber sofraya geçtik. Timle beraber gelmişlerdi. Dayım masaya bakıp gülümsedi. “Hepiniz hoş geldiniz. Böyle kalabalık bir masa yapmayalı baya bir olmuştu. Bugün yine Defne ve Kerem için buradayız. Hepinize afiyet olsun.” Herkes yavaştan Nehir teyzemin yaptığı bal kabağı çorbasını içmeye başladı. Defin ve Altan karşılıklı birbirlerine bakışlar atıyordu. “Yenge ekmek rica edebilir miyim?” Murat’a bakıp ekmek sepetini uzattım. Güney amcam bugün bizim için balık yapmıştı. Yavaştan balık servislerini getirip herkese vermeye başladık. Ayda’nın yanında eğilip fısıldadım. “Var mı bi isteğin?” Başını salladı. Hakan’ın tabağını verip ilerleyeceğimde bileğimden tutup konuştu. “Daha bugün konuşmuştuk balık olsa da yesek diye. Teşekkür ederim.” Gülümsedim ona göz kırpıp ilerlemeye devam ettim.

 

“Ne güzel herkes mutlu.” Olduğum yerde durup Öykü teyzeye baktım. Durgun durgun tabağıyla oynuyordu. “Üçüzler başınıza bir şey getirmediyse demek ki..” yutkundum. Denef kucağındaki Efe ile oturuyordu. Öykü teyze dirseklerini masaya yaslayıp Elif anneye baktı. “Oğlunuzun şehit haberini alırsanız şaşırmayın.” Elimdeki tabak bir anda elimden kayıp yere düştü. “Defne?” Uğur bana dönüp ayağa kalktı. “Yenge iyi misin?” Elif anne şaşkınlıkla bana bakıp tekrardan Öykü teyzeye döndü. “Ne demek istiyorsunuz siz?” Öykü teyzenin dudakları kıvrılmıştı. Bunu ona bakmadan hissedebiliyordum. Onun o nefret dolu bakışlarını bunca yıl hep üstümüzde hissetmiştik. “Yani şöyle söyleyeyim. Üçüzlerin üzerinde bi lanet gibi bir şey. Ellerini attıkları her şeyi kurutuyorlar. Mesela Defin..” Babamın kendini sıktığını da hissediyorum. “Öykü kes sesini.” Babamın keskin sesi sofrada yankılanmıştı. Onun bu net, yüksek tonunu sadece askeriyede duymuştum. Ne kadar babam net konuşsa da Öykü teyzenin durmaya niyeti yok gibiydi. “Defin evlenecekti. Hatta düğünü bile oldu. Ama kocası şehit düştü mesela.” Defin’e baktığımda bakışlarını tabağından çekmediğini gördüm. Altan dikkatli bir şekilde ona bakıyordu. “Can sustur karını.” Yere eğilip kırık tabak parçalarını toplamaya başladım. Yanımda bir el gördüğümde bunun Elbruz olduğunu anında kokusundan anladım. “Denef’i söyleyemiyorum bile.” Öykü teyze kahkaha attığında herkes ona bakıyordu. “Daha da kötüsü var. Üçü birleşip benim kızımı öldürdüler.”

 

Sofrada herkes sakinken Öykü teyze kahkaha atıyordu. “Şimdi herkes burada ama benim kızım mezarda.” Babam en sonunda sinirlerine hakim olamamış ve masaya yumruğunu sert bir şekilde vurmuştu. “Yeter artık! Benim kızlarım hiçbir şey yapmadılar! Kızının ayağı kaydı Öykü! Çok üzgünüm ama onu tutamadık. Bunu Bulut da kaç kere anlattı sana! Seni ailemizden görüyoruz ama sen sınırı iyice aşıyorsun!” Can amca yutkunup suyundan bir yudum aldı. “Dün Gediz’in ölüm yıl dönümüydü. Ondan böyle sinirleri bozuk. Hepinizden Öykü adına özür dilerim.”

 

Sofra sakindi. Ne olduğunu bile anlayamadım ama bu konuya bugün herkes gittikten sonra son vermek istiyorum. Biz Elbruz’la yerimizi alırken Altan herkesin içinde Defin’e peçete uzatmıştı. Hemen yanımda oturan Defin’e baktığımda dolu gözleri ile Altan’ın uzattığı peçeteye bakıyordu. Kolumla dürtüp alması için onu teşvik ettim. Defin peçeteyi alıp bakışlarını tekrardan tabağına indirdi.

 

Saatler sonra Elbruz'lar gitmişti. Pijamalarımı giyip Defin’in kapısını açtım. Başımla dışarıyı işaret ettiğimde beni onaylayıp ayağa kalktı. Denef’le de koridorda karşılaşmıştık. Aşağı indiğimizde bizimkiler oturuyordu. Ayaklar ortalıkta görünmüyorlardı. Öykü teyzeyle Can amcaya baktım. Defin derin bir nefes alıp konuştu. “Gideceğimiz yere Gediz daha önceden karar vermişti. Doruk’la beni takip edip öğrenmişti. Gitmeyelim desek de Gediz, Bulut’a güveniyordu. Bize de Doruklara güvenmemeyi söyledi.” Derin bir nefes aldım. “Her şey bir anda oldu. Biz fazla yaklaşmamıştık ama Gediz aşağıya bakmak istediğini söyledi. Çok keyifliydi, çok eğleniyordu. Onun o sesi kulağımızdan hiç çıkmadı Öykü teyze..” Denef yutkundu. Gözleri çoktan dolmuştu. “Onun bakışını bir tek ben gördüm. Çok korkmuştu.” Öykü teyze bize bakıyordu. Ama bu sefer nefret yoktu bakışlarında.. Hüzün vardı. Bir adım attım. “Her şey için defalarca kez özür diledik Gediz’den. Rüyalarımıza girdi.” Bu kısım onun ilgisini çekmiş olacaktı ki bakışları beni buldu. “İyiydi. Kızgın değildi, kırgın değildi. Gediz huzurlu gibiydi Öykü teyze.”

 

Defin halıya bakıyordu. Gözlerinin daldığını görebiliyordum. “Onu o gün çok uyardım oysa.. Dikkat et dedim ama dinlemedi.” Ağlayamıyordu kendini sıktığı çok belliydi. Bir anda başını kaldırıp Öykü teyzeye baktı. “Her şey bir anda oldu Öykü teyze. Hiç istememiştik. Gediz bizim hep kardeşimizdi.” Gülümsedim. “Ve biz hep kardeşlerimizle kavga ederek anlaştık.” Öykü teyze bana döndüğünde gözlerinden akan yaşları görebiliyordum. “Bu nefret hepimizi yoruyor Öykü teyze.. Lütfen artık buna bir son verelim?” Üçümüzde Öykü teyzeye bakıyorduk. Can amca ile olan bütün problemleri çözmüştük ama Öykü teyze bizi hiç dinlememişti. Ağlıyordu. Herkes büyük bir beklentiyle Öykü teyzeye dönmüştü. Nehir teyzem kendimizi net bir şekilde ifade edebildiğimize seviniyordu.

 

“Elis gibi intiharı denemeyi çok istedik. Yıllarca yüzüne bakamadık Öykü teyze.. En azında. Gediz için bütün bunlara son veremez miyiz?” Defin yutkunup konuştu. “Gediz için bizi affedemez misin Öykü teyze?” Öykü teyze gözlerini kapatıp ayağa kalktı. Sanırım yine bizi affetmedi.. Birkaç adım atıp karşımızda durdu. Herhalde tokat falan atacak. Gözlerimi kapatıp beklerken bir anda sıkıştırıldım. Öykü teyze hepimize sarılmıştı. Öykü teyze bizi affetti. Hemen yanımdaki Defin’e baktım. O da bana şaşkınlıkla bakıyordu. Öykü teyzeye ilk sarılan kişi Denef olmuştu. Ardından bizde kollarımızı sıkı sıkı sardık. Öykü teyzenin fısıldadığını zar zor duyabilmiştim. “Bende özür dilerim..”

 

🩺

 

Üstümdeki örtüyü daha sıkı sarıp salıncağa doğru ilerlemeye başladım. Terliklerimi giymeden yalın ayak çimlere basıyordum. Şansıma hava da güzeldi. Gökyüzü yıldızlarla süslenmişti. Dolan gözlerimi silip salıncağa oturdum. Az önce Öykü teyzeyle barışmıştık. Yıllardır süre gelen bu küslük bugün son bulmuştu. O günkü hissettiklerim gözlerimin önünde geldi. Kardeşlerimi korumak için ağlayamamıştım bile.. Oysa Gediz’i severdim. Kısa küllü kahve renginde saçları vardı. Şimdi düşünüyorum da eğer yaşasaydı Bulut Elis’le birlikte olur muydu acaba?

 

Gediz Elis’le çok yakınlardı. Öykü teyze kızının ölümünden sonra sadece bizi suçlamakla kalmamış Elis’i de suçlamıştı. Gediz’in gidişi hepimizi derinden etkilemişti belki ama en çok yaralananlar Bulut’la Elis olmuştu. Elis babamın silahıyla kendi canına kıymaya bile kalkmıştı. İlaçlar içtiği de olmuştu.

 

Bir an için kendimi Trabzon’da o ağacın altında buldum. İlk kez Altan’ı deli gibi yanımda istediğim o an gözümün önüne geldi. Hemen sağımdan uzatılan peçete ile hızlıca arkamı döndüm. Her kimse yanıma oturmuştu bile. Başımı çevirdiğimde onu gördüm. Az önce ağacın altında deli gibi istediğim kişi. Altan.. “Çok güzel ağlıyorsun ama ağlama.” Peçeteyle burnumu silip avcuma sıkıştırdım. Gözleri üzerimde dolaşıp saçlarımda durdu. “Başın ağrımıyor mu böyle? Bari burdayken sal şunları.” deyip saçlarımdaki tokayı dikkatle çözdü. Benim gözyaşlarımı saklamaya çalıştığımı bilmiyordu. “Saklama.. Ayrıca farkında değilim de sanma. Ben seninle ilgili her şeyin farkındayım.” Bana dokunmak istiyor gibiydi. Gibiydi ama dokunamıyordu. Bakışları yüzümde gezerken konuşmaya devam etti. “En sevdiğin yemeğin, en sevdiğin şarkının..” Başını hafifçe yatırdı. “En sevdiğin yerin..” Gözlerimden gözlerini hiç ayırmıyordu. “En sevdiğin çiçeğin..” Elinde tuttuğu tek çan çiçeğini bana uzattı. Görüş açıma giren çan çiçeği ile dudaklarım yukarı kıvrıldı. Onun gülümsediğini görmek de iyi gelmişti. “Defne gibi timsah gözyaşlarının olmadığını..” Bakışları sol gözüme kaydı. “İlk gözyaşının hep sol gözünden düştüğünü..” Yanaklarıma baktı. “Yanaklarındaki çillerin sayısını..” Burnuma bakıp başıyla işaret etti. “Burnundaki kemeri sevdiğini..” Gülümsedim. Onun bakışları gülüşüme indiğinde ister istemez utanmıştım. “Güldüğünde beliren gamzelerin..”

 

Bir an için duraksayıp hafifçe arkasına baktı. Gerildiğini hissedebiliyorum ama ona sorsam bana söylemeyeceğini de biliyorum. Elini dizine vurup “Hadi gidiyoruz.” Diyerek kalktı. “Nereye?” Altan elini uzatırken gülümseyip “Hatırladığım başka bir şeyi yapmaya.” Demişti. Onun elini tutup terliklerimi giydim. O örtüyü de üstüme atıp yürümeye başladı. “Neredeydi sizin bu gölet?” Güldüm, neyi hatırladığına dair hiçbir fikrim yoktu. Sadece ona uyum sağlıyordum. İleriyi gösterdim. “Harika.” O elimi bıraktığında örtümü tuttum, diğer elimde de çan çiçeği vardı. Göletin önüne geldiğimizde Altan direkt iskeleye yürümeye başladı. “Küçükken yapmak istediklerini heyecanlı heyecanlı kardeşlerine anlatırdın.” Onayladım. Başım hafif yatırıp yürümeye devam ettim. “Sende dinlemiyormuş gibi yapıp sonra hepsini yapardın. Ağaç evi öyle yapmıştın.”

 

Altan gülümseyip bana baktı. “Baban yardım etti, amcanla beraber.” Durup ona baktım. Ben durunca o da durmuştu. “Ciddi misin?” Gülüp beni onayladı. İskelenin ucunda oturup ayaklarımızı sarkıttık. “Burası ile ilgili yapmak istediğini hatırlıyor musun?” Biraz düşünüp gölete baktım. “Buz pateni vardı ama bileğimi burktum. Piknik yapmayı seviyorum ama bu sana söylememişimdir.”

 

Ağaç evin merdivenlerini tırmanıp mindere oturdum. Altan hemen ardımdan tırmanıp yanıma oturdu. Evden aldığım Nehir teyzemin yaptığı kurabiyelerin olduğu kutuyu açıp aramıza koydum. Ağaç evin hemen dışındaki tahtalara uzanıp bakışlarımızı gökyüzüne çevirdik. “Biliyor musun bizim evimizde gölet var. Etrafı ateş böcekleri ile dolu, ama onları hiç yakalayamadım.”

 

Aklıma dolan birkaç saniyelik an ile Altan’a döndüm. “Bunu hatırlıyor olamazsın.” Dudakları kıvrıldı. Avcunu göz hizama kadar kaldırıp açtığında yakaladığı ateş böceği uçarak kaçtı. Bana göz kırptığında gülümsedim. “Bensiz yakalamadın herhalde, değil mi?” Başımı salladım. Bunu çoktan unutmuştum ki. Üstüne çok olay olmuştu ve burası bana sadece üzgünken, ağlamaya geldiğim ya da düşünmek için geldiğim yerlerden biri olmuştu. Altan burayı tekrardan bana sevdirecekti. Onun gülümseyen kahverengi gözleri bir tek bana bakıyordu. Eli belimi bulduğunda sanki hep oraya aitmişim gibi bedenimi kendine yaklaştırdı. Sağ eli sağ elimi kavrayıp kaşlarını kaldırdı. “Dileğin, gayet net bir şekilde duyuldu.” Bir anda bir ateş böceğini yakaladık. Gülüp ona döndüm. “Yakaladım dimi avcumun içinde şu an?” Gözlerini benden hiç çekmiyordu. Ne ara bu kadar yakınlaşmıştık bilmiyorum ama başını gölete çevirdiğinde yanaklarımız birbirine değiyordu. “Bakalım yakalamış mıyız?” Elimi açmamı işaret ettiğinde elime odaklanarak avcumu açtım. Ateş böceği avcumdan havalanırken gülümsedim. “Yakalamışız! Altan yakalamışız!” Onun güldüğünü duyduğumda ona baktım.

 

“Bir isteğini daha yerine getirdim sanırım.” Onayladım. İsteklerimi yerine getirmede bir dünya markası olabilirdi. Kendini gösterip güldü. “Evet başka bir isteğiniz var mı Asiye hanım?” İç çektim. “Bana Asiye deme. Ben artık o küçük kız değilim.” Altan güldüğünde ona bakıp kaşlarımı çattım. “Sen istediğin kadar inkâr et. Diğerlerine karşı Asiye olmayabilirsin ama ben sana baktığımda Asi’yi görüyorum. Yanımda dilediği gibi rahat olan, gözleri ışıl ışıl parlayan Asi.. Sana Asi demem ama Defin’i asla söylemem.” Ona göz devirdim. Altan sessizce bileğindeki saate bakıp bana döndü. “Hadi kalk. Gidip uyuman gerekiyor.” Onunla beraber ayağa kalkıp eve geri ilerlemeye başladık. Sessizce eve yaklaştığımızda ona bakıp önüne geçtim. “Teşekkür ederim koçari.. Ateş böceği isteğimi hatırlayacağını hiç düşünmemiştim.” Altan ellerini cebine yerleştirip gülümsedi. “Rica ederim Asi. Güzelce dinlen tamam mı?”

 

“Defin bu saatte ne yapıyorsun?” Arkamdaki Doruk’a baktım. Doruk elindeki su bardağı ile bize bakıyordu. “Keyfim ve kahyası bu saatte ayakta olmak istedi Doruk.” Altan’a dönüp baktım. Benim aksime Doruk’un ayakta olmasına şaşırmamış gibiydi. Aksine rahatça sırıtıyordu. Bakışları Altan’a odaklıydı. Resmen onu alaya alır gibi bakıyordu. “Kuzey amca bunu burada görmesin.” Doruk, Altan’ı göstermişti. Altan’ın güldüğünü duyabiliyordum. İkisine de dikkatle baktım. Resmen eski kovboy filmlerine dönmüştü ortalık. Tek sorun Doruk gergince bakarken Altan aşırı rahattı. Aralarından çalı dönerek geçiyordu. “Merak etme, bende tam gidiyordum.” Altan, Doruk’u umursamadan bana yaklaşmaya başladı. Belimi sarıp yanağımdan öptü. O öperken bende onun kolunu sarıp okşadım.

 

Altan bahçeden ön kapıya doğru ilerleyecekken hemen arkamdaki Doruk’a baktı. “Bu arada Kuzey amca benim burada olduğumu biliyor.” Arkamda Doruk’un bozulan ifadesini hissedebiliyordum. “Beni burada görmesi sorun olmaz yani. İyi geceler Asi.” O giderken bende ardından sadece başımı salladım. Altan gider ayak golünü atıp kaleciyle beni karşı karşıya bırakmıştı. Arkamı dönüp Doruk’a baktım. İçeri girerken Doruk’un önünde durdum. “Su soğuk mu?” Başıyla onayladı. “Afiyet olsun.” Merdivenlere ilerleyip yukarı çıktım.

 

🩺

 

“Koğuş kalk!” Duyduğum yüksek sesle irkilerek kalktım. Annemle babam tepemde dikiliyordu. Annem benim uyandığımı görüp babamın sırtını sıvazladı. “Kuzey diğer odalara lütfen.” Babam anneme asker selamı verip odadan çıktı. Büyük ihtimalle Defin’in odasına gidiyordu. Saçlarımı geriye atıp yüzümü sıvazladım. Babamın kalın sesi koridorda yankılandı. “Asker tekmil ver!” Yüzümü buruşturup anneme baktım. “Defin Mutlu, Çanakkale! Emret komutanım!” Başımı tekrardan yastığa gömdüğümde annem başımın altındaki yastığı çekip suratıma vurdu. “Sabah sabah ne bu enerji ya? Gidin başımdan.”

 

“Aferin asker!” Annem yorganı üzerimden çekip kenara attı. “Defne kalk yoksa bu sefer askeri işkenceler uygulatırım babana.” Umursamadan kalkıp banyoya girdim. Yüzümü yıkayıp banyodan çıktım. Odaya girip komodinden tokamı ve telefonumu aldım. Aşağı inerken üstüme aldığım omzumdan düşen ceketi düzelttim. “Günaydın!” Dayımlar sofradaydı. “Oo gelin hanım. Günaydınlar.” Sandalyemi çekip oturdum. Elis kucağındaki Yağmur’la beraber merdivenlerden inip yanıma doğru gelmeye başladı. “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar.” Yağmur’un elindeki tacı alıp benim başıma yerleştirdi. Elis’i umursamadan zeytine uzandım. Bulut gülerek Toprak’ı oturttu. “Sonunda bu cadıdan da kurtuluyoruz. Tef çalıp oynamamız lazım.” Göz devirdim. Denef bardağıma çay doldurmuştu. Sessizce teşekkür edip bir yudum aldım.

 

“Ayaz sizde geliyorsunuz değil mi damadın bekarlığa vedasına?” Ayaz başını salladı. Gelmek istemediği belliydi. Bulut ise inatla götürmeye çalışıyordu. Kahvaltıdan sonra ortalığı toparladık. Bende bardakları kaldırıp makineye yerleştirmeye başladım. “Gelmeyeceğim işte Bulut. Sal beni.” Bulut’un dudakları kıvrıldı. Bana göz kırpıp konuşmaya devam etti. “Gören de Defne’yi unutamadın falan sanacak Ayaz. Yoksa sen evlenemedin diye Defne’yi kıskanıyor musun?” Ben bulaşıkları yerleştirmeye devam ediyordum. Ayaz’ın cevabını da hiç mi hiç merak etmiyorum. Defin’e dönüp “Öykü teyzem de geliyor değil mi?” diye sordum. Defin anneme baktığında sorunun cevabını bilmediğini anlamıştım. Hamam için gerekli her şeyi toparladık. Nehir teyzemler sarmaları paketlemişti. Defin’e bakıp fısıldadım. “Doruk’la bir şey mi oldu?” Defin’in dudakları yukarı kıvrıldı. “Anlatırım sonra.” Elis’e baktığımda Ayaz ve Doruk’u karşısına almış konuşuyordu. “Bağa bakun akşam o bekarluğa vedada gız olmayacak. Dansöz olmayacak. Ben Bulut’u uyardum, size de diyrım. Eğer görürsem, duyarsam sizi vurarum ha.” Elis konuşuyordu konuşmasına ama Ayazlar onu ciddiye almıyordu. “He he çok korktuk. Sende ne vurursun ya.”

 

Gülmemi bastıramadım. Elis anında bana dönüp parmağını kaldırmıştı. “Ula gülme.” Ağzıma görünmez bir fermuar çektim. Elis bütün dikkatini tekrardan Ayazlara çevirdi. “Ben vurmazsam vurdururum haberin olsun.” Vurdururum kısmında Ayazlara bizi gösterdi. El sallayıp gülümsedim.

 

Hep beraber arabalara doluştuktan sonra otele gitmeye başladık. “Melek’i aradım onlar da iniyorlarmış.” Annem direksiyonda bana dönüp baktı. “Kaç kişilermiş?” Başımı salladım. Tam sayı bilmiyorum ama bence on kişi de onlar vardı. Otelin önünde durduğumuzda herkes arabalara bölündü. Herkes en yakınlarını toplamıştı toplamasına ama biz en yakınlarımızla bile bir koloni oluşturuyorduk. En azından hamam otele yakındı.

 

Hamama geldiğimizde herkes giyinip içeri geçti. Elis herkese tefleri dağıtmaya başladı. “Ula shakira kemerleri nerde?” Defin kemerlerin olduğu poşeti sallayıp gösterdi. Denef, Defin’in kemerleri dağıtmayacağını anladığı anda kardeşinin elindeki poşeti alıp kemerleri dağıtmaya başladı. Tinemis kurnanın kenarında oturuyordu. Eline uzatılan tefi almadan yüzünü buruşturdu. Melek onun yüzünü görünce yüzünü buruşturup göz devirdi. Defin bana bakıp bakışlarıyla Tinemis’i gösterdi. Omuz silkip eğlenceme odaklandım. Nehir teyzemle Damla teyzem yemekleri çıkarıp yerleştirmeye başladı. Tinemis’e bakıp göz devirdim. “Yeni gelin hamamına ilk kez gelmiş gibisin kız.” Elis büyük bir keyifle Tinemis’in yanına oturdu. Defin’i dürtüp Elisleri gösterdim. “Şuna bak sanki kendisi çok geldi.” Defin gülüp geçiştirdi.

 

“Sizde sırayı karıştırmak adetten sanırım. Duyduk da düşük yapmışsın. Geçmiş olsun diyemedim.” Duyduğum cümlelerle duraksadım. Tinemis’e dönüp baktım. “Ne diyorsun sen?” Annemin kaşlarını çattığına emindim. “Yani şimdi şöyle ki ben yanlış duymadıysam annen de evlenmeden önce hamile kalmış ya.. Şimdi de her şeyi ayarlamışsınız da ya ayrılırsanız?” Elif annem araya girip susturacağı sırada ona gülümseyip “Anne bana bırakır mısın?” dedim. Elif anne gülümseyip geri oturdu. Tinemis’e dönüp gülümsedim. “Ayrılmamız biraz zor canım ya.”

 

“Aşırı özgüvenli gördüm seni. Gören de nikahın var sanacak.” Defin ciddi ciddi Tinemis’e baktı. “Resmi olmasa da Allah katında var.” Elis de Tinemis’e bakıp “Resmisi de olacaktır elbette.” dedi. Damla teyzem aramızdaki gerilimi umursamadan tefi sallamaya başladı. “Bağa girdim. Bağ budanmış, bağa bülbül dadanmış.” Annemde umursamadan eğlenmeye başlamıştı. Herkes şarkıya eşlik ederken Nehir teyze oturarak eğlenmeyi tercih edenlerdendi. Ağırlığını koruyarak hareket ediyordu. Elif annemle sohbet ederek bizi izliyorlardı. Defin’le beraber göbek taşına çıkıp oynamaya başladık. “O tepeden bu tepeye oyun olur mu?” Ayda yeni yeni belli olan karnıyla dikkat ederek oynuyordu.

 

🩺

 

Kahvemi alıp ilerlemeye başladım. “Ali?” Başımı çevirip Ahmet abiye baktım. Ahmet abi gülerek bana bakıyordu. Kahvesini yudumlayıp konuştu. “Sizinkileri almışlar.” Kaşlarımı çattım. Hasan abi yukarı çıkıp yanımıza geldi. “Aşağıdaki kadınları kim benzetmiş öyle ya?” Ahmet abi beni gösterdi. “Aha bunun ailesi. Yukarıda baş komiserin odasındalar.”

 

“Yok ya Denef onları o hale getiremez.” Salih yanımıza gelip başımda dikildi. “Ali komiserim, Rıza baş komiserim sizi odasına çağırıyor.” Kahvemi masaya bırakıp Ahmet abilere baktım. Kahkaha atıyorlardı. “Abi yapmayın ya.” Hasan abi Ahmet abinin yanına otururken benim önümdeki kahveyi de aldı. Sessizce oturduğum yerden kalkıp yürümeye başladım. Merdivenlere geldiğimde yukarı çıkmaya başladım. Baş komiserin odasının olduğu koridora girip soldaki kapıyı çaldım. “Gel.” Sesiyle beraber kapıyı açıp içeri girdim. “Baş komiserim?”

 

“Gel Ali gel.” Başımı çevirdiğim gibi Deniz annemler sırayla dizilmiş bir şekilde duruyorlardı. Kerem’in annesi ve kardeşi de aralarındaydı. “Sizinkiler kuaförde kavga etmişler. Kimleri çağırman gerekiyorsa çağır diye çağırdım.” Onayladım. Gözlerim Denef’i bulduğunda Denef başını eğmişti. Mahcup olduğu belliydi. Rıza baş komiser hepsine bakıp “Denef kızım.” demişti. Denef başını kaldırıp Rıza baş komisere baktı. “Anlat bakalım kızım, nasıl oldu kavga?” Eşim bir adım öne çıkıp olanları anlatmaya başladı. “Şöyle oldu Rıza amca.. Biz kuaförle iki hafta önceden anlaşıp yer ayırtmıştık. Biz kuafördeyken diğer hanımefendiler geldiler ve bizim randevumuz varken kendi randevuları olduğunu iddia ederek Defne’nin saçının yapılmasına engel olmaya çalıştılar.”

 

Rıza baş komiser bakışlarını hemen yanındaki Defne’ye çevirdi. Defne yalandan sempatik görünmeye çalışarak Rıza baş komisere gülümsedi. “Aslında Defne gayet nazik konuşmuştu ama karşımızdakiler direkt saldırmaya başladılar. Defne sert bir şekilde itmek zorunda kaldı. Tabii ağır konuşmalar falan döndü. Sonuç buradayız baş komiserim.” Rıza baş komiser Denef’e bakıp gülümsedi. “Senin kavgaya karışmadığını gördüm. Hanımefendi de karışmamış.” diyerek Kerem’in annesini gösterdi. Denef sessizce onayladı. “Aslında bizimkiler baya direndi ama en sonunda karşı taraf hakaretler konusunda zirveye çıkınca biz de hiçbir şey yapamadık.” Denef mahcuptu. Bana bakamıyordu sadece sessiz bir şekilde olan biteni anlatmıştı.

 

“Baş komiserim ben babamları arayayım, izninizle.” Sessizce odadan çıkıp Kuzey babamı aradım. Telefon çalarken koridorda dolanıyordum. “Ali?” Kuzey babamın sesini duyduğumda olduğum yerde durdum. “Alo baba, acil bir durum var.” Kuzey babam derin bir nefes alıp iç çekti. “Acil durum kodu?” Kaşlarımı çatıp düşündüm. Teknik olarak şikâyet çekilmezse buradan çıkamazlar. “Nehir teyzem gerekebilir baba. Hatta avukat iyi olabilir dedi de Nehir teyzem yeter diye düşündüm.” Telefonda Kuzey babamın sıkıntılı sesini duymuştum. “Anlaşıldı, toplayıp geliyorum. Sen oraları idare et. Geliyoruz on beş dakikaya.” Yanıt vermem beklenmeden telefon kapanmıştı. Odaya geri girip Denef’e baktım.

 

“Göreve başladığım gün siz geldiniz kavga ederek..” Rıza baş komiser Deniz annemi gösterdi. “Görevden ayrılıyorum yine siz varsınız.” Güldü. Deniz annem Rıza baş komisere bakıp parmağını kaldırdı. “Tahmin edin birazdan içeri kim girecek.” Onca kavgaya rağmen annemin keyfi yerindeydi. Gülümseyerek saçlarını savurdu. Rıza baş komiser başını salladı. “Tabii ki üçüncünüz. Neydi adı? Hah Nehir.” Bana döndü “Akay üçüzlerini uzun yıllardır tanırım. Baş belaları oldular ama aslanlar gibi dört kız birde oğlan yetiştirdiler.” Deniz annem gülümsedi. “Birazdan girecek içeri, diyecek ben bunu çözeceğim diye. Bir yolunu bulup sizi buradan hiçbir şey olmamış gibi çıkaracak. Hep böyleydiler.”

 

Salih kapıyı çalıp odaya girdiğinde başımı kaldırıp ona baktım. “Komiserim Kuzey Mutlu geldi.” Rıza baş komiser geriye doğru yaslanıp şaşkınlıkla baktı. “Kuzey komutan yaşıyor mu? Buyursunlar.” Kuzey babam odaya girdiğinde hepimiz ona baktık.

 

🩺

 

Adliyenin merdivenlerini inerek arabama ilerlemeye başladım. Şimdi sırada kuaför var. Çantamdan arabamın anahtarını çıkarırken telefonum çalmaya başlamıştı. Çantamdan telefonumu çıkarıp arayana baktım. “Kuzey?” Kuzey beni kolay kolay aramazdı. Aradığında da hayrına aramazdı. “Nehir..” Sesi sıkıntılı geliyordu. Arabayı açıp kapımı açtım. Derin bir nefes aldım. “Ne oldu?” Kuzey benim direkt sormamı elbette bekliyordu. Şaşıracağı bir durum değildi. “Kuaförde değilsin değil mi?” Kaşlarımı çattım. “Hayır adliyede işim vardı. Yeni çıktım, şimdi geçeceğim. Ne oldu Deniz’e mi ulaşamadın?” Başka bir şeyler vardı ama neydi bilmiyorum. Neyse çıkar kokusu yakında..

 

“Yok sende ulaşamazsın zaten.” İşte beklediğim kilit cümle.. Gözlerimi sıkıca kapattım. Kesinlikle bir şey oldu. “Dur Kuzey, ben tahmin edeyim. Hamamda yanlarındaydım orda bir şey olmadığına göre.. Kuaförde, değil mi?” Kuzey onaylayan mırıltılar çıkarırken derin bir nefes alıp saçımı önümden ittim. “Emniyet önünde görüşürüz Kuzey.” Telefonu kapatıp arabaya bindim. Arabayı çalıştırıp kemerimi taktım. “Eşeklik sende, niye yalnız bırakırsın ki? Al işte git uğraş. Deniz zaten yürüyen bomba, Damla ona uyar. Üçüzleri hiç saymıyorum zaten.” Otoparktan çıkıp yolu kontrol ettim. Işıklarda durduğumda hızlıca emniyetteki Ali’yi aradım. “Efendim?”

 

“Nerdesin? Odadaysan kimseye çaktırmadan çık. İşimiz var.” Işıklar yeşile dönerken bende hareket ettim. “Tabii tabii.” Ali beni onaylayıp bir süre sessizleşti. O geçen sürenin sonunda Ali tekrardan konuştu? “Dinliyorum teyze.” Aynalardan yolu kontrol edip şerit değiştirdim. “On dakikaya ordayım. Bizimkilerin kamera görüntüsü varsa görmem gerekiyor. Ben gelene kadar hazırla. Hatta atabiliyorsan at bana.” Ali anında beni reddetti. “Atamam ama görmeni sağlarım.” Göz devirip gaza biraz daha bastım. “Beş dakika.” Ali beni onayladığı anda ilerideki ışığa baktım. Kırmızıya dönmeden geçsem iyi olacak.

 

Emniyetin önüne geldiğimde park edip kemerimi çözdüm. Çantamla anahtarımı alıp arabadan indim. Emniyetin kapısından içeri girdiğimde Aylin’i bulup göz kırptım. “Kamera kayıtları?” Aylin tableti bana uzattığında uzattığı tableti alıp kalçamı masaya yasladım. Kayıtlara göre fiziksel kavgayı başlatan bizimkilerdi ama sabırlarının iyice sınandığı da belliydi. Deniz’in sinirlendiğinde ortaya çıkan alnındaki damar epey kasılmıştı. Kavga Defne’nin bir adım atmasıyla başlayıp bir anda alevlenmişti. Kavganın sonunda Damla’nın elinde kızın kaynakları kalmıştı. Tableti tekrardan Aylin’e uzattım. “Teşekkür ederim Aylin.” Gülümseyip merdivenlere ilerlemeye başladım. Kuzey’ler karşıma çıktığında kalabalığa hafifçe eğilip baktım. “Bir tabur adamla gelmişsiniz. Ne yapacaksınız bi tur da siz mi döveceksiniz?” Güney benim yorumuma gülerken Kuzey suratıma bakıyordu.

 

Kerem meraklı meraklı yaklaştı. “Nasıl çıkaracağız onları?” Ona bakıp yukarıyı işaret ettim. “Onu yukarıda görürsünüz.” Güney’le Kuzey ellerini açıp önden benim çıkmam için yol verdiler. Yukarıya çıkarken baş komiserin odasının yanındaki kapı kapanıyordu. Göz ucuyla bakıp baş komiserin odasının önünde durdum. Kuzey kapıyı çalıp açtı. Kuzey önden girdiğinde arkasından bende saçlarımı düzeltip Güney’e baktım. Güney yine önden geçmem için eliyle göstermişti. “Kadınlar şikayetçi olmuş. Avukat bulsanız iyi olur.” Çantamı tutarak içeriye ilerledim. “Rıza abi ben halledebilir miyim?” Rıza abi bana bakıp gülümsedi. “Hoş geldin Nehir. Yine kardeşlerini kurtarmaya geldin demek?” Gülümseyip çantamı sehpaya koydum ve eteğimi düzeltip oturdum. “Hoş buldum Rıza abi. Ömrüm onların arkasını toplamakla geçti.” Rıza abi bana bakarken önündeki dosyayı alıp bana uzattı. “Olayın detayını biliyor musun bilmiyorum.” Dosyaya bakıp ufaktan göz gezdirdim. “Tam adliyeden çıkıp yanlarına gidecektim ki haberi aldım.” Dosyayı tekrardan Rıza abinin önüne bıraktım. “Eğer izniniz olursa diğer tarafla görüşmek isterim.” Rıza abi beni onayladığında çantamı alıp ayağa kalktım. “Ali, Salih’e söyle Nehir’i diğer tarafın olduğu odaya götürsün.” Çantamı alıp ayağa kalkarken Kuzey’e bakıp gözlerimi kapattım. Kuzey zaten rahattı. Arkasında dikilen Kerem’e baktı. “Kerem sende git Nehir teyzenle. Soruyordun Nehir teyze ne yapabilir diye. Direkt görürsün.” Kerem, Kuzey’i onaylayıp Güney’le peşime takıldı.

 

Saçımı düzeltip Salih’in gösterdiği odaya girdim. Kadınlar ilk başta topuklularımın sesini duymuş olacaklardı ki aşağıdan yukarıya doğru beni süzdüler. Güney ile Kerem arkamdan girip kapıyı kapattı. Hiçbir şey olmamış gibi onların karşısında kalan koltuğa geçip oturdum. Çantamı sehpaya bırakırken Güney de karşımdaki koltuğa oturdu. Başımı çevirip kadınlara baktım. Deniz’ler iyi benzetmişlerdi. Birinin takma saçlarını sökmüşlerdi. Defin’in ve Deniz’in tokatlarla çalıştığı kadınlar kendilerini belli ediyorlardı. “Merhaba hanımlar, ben Nehir Mutlu. Kavga ettiğiniz tarafın sözcüsü olarak buradayım.” Kadınlardan biri anında konuşmaya başladı. “Kimsen kimsin bize ne! Biz onları da sözcülerini de görmek istemiyoruz. Hepsini içeri attırıcaz.” Gülümsedim. Bacak bacak üstüne atıp bana konuşan kadına baktım. “O işler öyle olmuyor hanımlar. Kuaförün kamera kayıtları var. Kavgayı başlatanlar onlar evet ama onları tahrik eden sizlersiniz. Yani içeri attıramazsınız ama belki para cezası olabilir.” Onlara doğru eğildim. “Gelin bunu tatlı dille çözelim.”

 

“Biz hiçbir şey çözmüyoruz. Para cezasıysa para cezası. Donlarına kadar alacağız.” Derin bir nefes aldım. Bunların tatlı dilden anlayacağı yoktu. Güney’e baktığımda onun da kaşlarının çatıldığını fark ettim. O da bu kadarını beklemiyordu. Kerem yaklaşıp kulağıma fısıldadı. “Nehir teyze belli ki bunlar anlamayacak. Gelin umursamayalım.” Elimi kaldırıp susmasını işaret ettim. Güney de Kerem’e rahat olması için eliyle durmasını işaret etti. Kadınlara dönüp gülümsedim. “Dosyayı inceleme fırsatım oldu. Buyurun tabii şikâyet yasal hakkınız, şikayetinize devam edin.” Kadınlar onlara hak vermem üzerine gülümsemeye başladılar. Rahatlamışlardı. Gözlerimi onlardan ayırmadan konuşmaya devam ettim. “Bizde sizi şikâyet ediyoruz.” Cümlemi bitirmem ile hepsi duraksadı. Gülümsememi bozmadan rahatça arkama yaslandım. Bana cevap yetiştiren kadını işaret ettim. “Sizin bizden talep edeceğiniz para cezasının iki katını, bizde sizden talep edeceğiz. Böyle bir yasal hakkımız varken bizde sizin gibi kullanmayı tercih ediyoruz.” Öne doğru kayıp çantama uzandım. “İstediğimiz sonuç olmasa da bir sonuca vardığımıza göre..” Çantamı aldım. Güney anında benimle beraber ayağa kalktı. Saçımı düzeltip çıkmadan önce bir kere daha kadınlara baktım. “İzninizle. Belli ki duruşmalarda yeterince görüşeceğiz zaten. İyi günler hanımlar.” Kerem’in tuttuğu kapıdan çıktım.

 

Güney’le Kerem yanıma geldiğinde komiserin odasına yürümeye devam ettim. Timin hepsi komiserin odasının önünde dizilmiş bekliyorlardı. Bizi gördükleri gibi ayaklandılar. “Nehir sence işe yarayacak mı?” Güney’e döndüm. “Elbette yarayacak. Şu an avukatlarıyla konuşuyorlardır, yasal olarak dava hakkımızın olduğunu anladıklarında para cezası ihtimali onları korkutur. Sadece cezayı iptal ettirebilirdim ama Ayda asker, Defin asker. Onları riske atamam. Güven bana, birazdan içeri gelip şikayetlerini geri çektiklerini beyan edecekler.” Rıza komiserin odasına girdiğimde Kuzey aynı yerinde rahatça oturuyordu. Çayını yudumlarken karşısına oturan bana baktı.

 

“Damadın mı?” Rıza komiser Kerem’i gösterdiğinde Kuzey onayladı. “Fişek gibiymiş maşallah. Eee Nehir hallettin mi?” Gülümseyerek Rıza abiye baktım. “Avukatlarıyla konuşuyorlardır.” Deniz rahatlasa da kızacağım korkusuyla ağzını açamıyordu. Hepsi dut yemiş bülbül gibi oturuyorlardı. “Göreve sizinle başladım. Şimdi de sizinle bitiriyorum.” Kerem’e baktı. “Yıllardır ömrümü yediler. Nehir’in de ömrünü yediler. Kız avukat oldu kardeşlerini, yeğenlerini buralardan topladı. Savcı oldu, hala onları buradan topluyor.” Kapı çaldığında Salih kapıdan Rıza abiye baktı. “Komiserim kadınlar şikayetlerini geri çekmek istiyorlar.” Rıza abi bana bakıp gülümsedi. Başaracağımı elbette biliyordum. Ömrüm dedikleri gibi Deniz’le Damla’yı annemden gizli buralardan çıkarmakla geçmişti. Okulda olan kavgalarda müdürden kurtarırdım. Dışarıda olan kavgalarda karakoldan. “Çağır Salih gelsinler. Bir de sen Nehir hanıma da çay getir. Keyfi yerindeyken içsin.”

 

Kadınlar içeri girerken Salih arkadan çayımla girdi. Kadınlar Denizlere dik dik bakıyorlardı. “Demek şikayetinizi geri çekmek istiyorsunuz. Şuraya imzanızı atın. Sonra çıkabilirsiniz.” Kadınların hepsi imzalarını atarken bana bakıyorlardı. Çayımı yudumlarken bakışlarımı bir an olsun onlardan çekmedim. Rıza abi imzaları tek tek kontrol edip kağıtları topladı. “Tamamdır, çıkabilirsiniz.” Odada sadece bizimkiler kalmıştı. Rıza abi diğer kağıtları uzattı. “Hepiniz imzalarınızı atın. Deniz sizin zaten bildiğiniz prosedür.” Deniz göz kırpıp imzasını attı. Defne ve Defin imzasını atarken Kuzey başıyla dışarıyı işaret etti. Denef de imzayı attığı anda Kerem’le beraber kapının önüne çıktılar. Melek ve Elif hanım da kapının önüne çıktı. Elis, Öykü, Gizem ve Yaprak da imzalarını atıp Güney ve Selim’le beraber dışarı çıktılar. Odada sadece Deniz, Damla, Murat, Kuzey ve ben kaldım. Damla gülümseyerek imzasını attı. “Rıza abi.”

 

“Heh başlıyoruz yine..” Damla Rıza abiye gülümseyerek bakıyordu. “Yanlış anlamazsanız bir şey sorabilir miyim?” Rıza abi Damla’ya bakarak koltuğunda geriye yaslandı. “Saçmaysa sorma.” Damla’ya baktım. “Saçma.” Rıza abi kollarını açıp Damla’ya baktı. “Sorma o zaman.” Damla onaylayıp “Öptüm.” diyerek Murat’ı da alıp odadan çıktı. Deniz elini uzatıp Rıza abinin elini sıktı. “Bize bunca yıl iyi dayandın Rıza abi. Emeklilik hayatında başarılar.” Çantamı alıp kalktım. Rıza abinin elini sıktığımda arkamdan Kuzey de elini sıktı. “Görüşmek üzere abi. Kolay gelsin.” Rıza abi gülümsedi. “Görüşmek üzere.” Odadan çıktığımızda Deniz bana bakıp sırıttı. “Ne dedin?” Güney’e bakıp gülümsedim. Omuz silkip “Boş verin ya. Hallettim mi hallettim. Gerisi önemsiz.” Kuzey’in timinden Fatih bana bakıp beni gösterdi. “Kuzey komutanın ailesindeki herkes mi taşaklı olur ya? Nehir hanım odaya bir girdi birde çıktı.” Kuzey askerine bakıp “Fatih.” demişti.

 

Kerem’in Defne’ye yaklaşıp “Teyzene hayran kaldım.” Dediğini duydum. Damla hiçbir şey olmamış gibi keyifle bize dönüp “Haydi hep beraber kuaföre gidiyoruz.” demişti. Damla büyük bir keyifle yürümeye başlasa da arkasından seslendiğim anda durdu. “Damla..” Bana dönüp baktığında yüzümü ciddiyete büründürüp net konuştum. “Eve.” Kimsenin beni ikiletmeyeceğine adım kadar emindim. Bu konudaki otoritemi kimse sarsamamıştı. Fatih yine sessizliği bozup “Nehir hanım hiç askeriye düşündünüz mü?” diye sordu. Kuzey kaşlarını çatıp Fatih’e baktığında Fatih kendini açıklama ihtiyacı hissetmiş olmalıydı. “Komutanım maşallah tekte emir komuta zincirine otomatik dahil oldu. Sizde genetik sanırım.” Güney’in güldüğünü duyduğum gibi koluna girip gülümsedim. “Yenge de zamanla size benzemiş zaten komutanım. Kadınlardan biri pertti.” Fatih’e bakıp güldüm. “Yok Fatih. Deniz’in kodunda var o. Onlarınki daha çok deli deliyi dakikada bulur durumu.” Dedim. Fatih beni onaylarken hep beraber emniyetten çıktık.

 

🩺

 

Bahçedeki süsleri düzelttim. Kırmızı, beyaz balonlarla ağaçlar süslenmiş Kocaman bir masa sırf kına atıştırmalıklarıyla donatılmıştı. “Toprak köfteleri yemek yok. Babaannen bizim için ayrı hazırlamış.” Asya elindeki şişelerle masaya ilerleyip yerleştirdi. Asya, benim seçtiğim gülleri alıp vazoya koydu. Toprak bahçenin bir köşesindeki top havuzunun içine kardeşiyle Efe’yi oturtup oyalamaya başladı.

 

Asya ön kapıdan gelen gürültüyü duyduğu gibi “Baba! Babamlar geldi sanırım.” diyerek koşturdu. Ön kapıya bakıp ilerledim. “Asya bekle.” Beni dinlemeden kapıyı açıp kapıdaki kişiye baktı. Kaşlarımı çatıp kapıyı iyice araladım. Gelecek zamanı bulmuştu salak herif..

 

Bölüm sonu.

İyi okumalar. Yorumlarınızın hepsini okuyorum bu arada. Birde ufaktan kötü sayılabilecek bir haberim var. 50-51. Bölümde final vereceğiz gibi. Lütfen şu hikayeye biraz daha katılın ki ben karakterler hakkında neler düşündüğünüzü daha rahat öğreneyim. Hepinizi seviyorum ve kaçıyorum. Haftaya cuma görüşmek üzere. Öpüldünüz.

Tiktok: elbruz.blackpearln

İnstagram: elbruz_blackpearlN

Bölüm : 13.06.2025 13:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...