
44. Bölüm
20 Temmuz
Çanakkale
Çanakkale’ye geldiğimizde beni ve babamı, Bulut alacaktı. Yanımda uyuyan babama ve diğer yanımda yatan Elbruz’a baktım. İkisi de Elbruz’un çıkacağı görev için fazlasıyla çalışıyorlardı. İkisinin yorgun olması normaldi. Uçak inişe geçerken önümdeki masayı kapattım. Babama uzanıp kemerini taktım. Elbruz’a dönüp eğildim ve kemerini tutup takmaya başladım. Ben onun kemerini takarken Elbruz uyanıp yanağımdan öptü. “Elbruz? Ne yapıyorsun babam görecek.” Omuz silkti. “Evlenmeye gidiyoruz Defne. Görmesinde bir sorun görmüyorum.” Haklı sayılır. Ne sayılır ya direkt öyle.
Önüme dönüp geriye yaslandım. Ciddi ciddi evleniyorduk. Hatta şu anda Çanakkale’ye düğünümüz için gidiyorduk. Bütün hazırlıklarımızı ailelerimiz yapmıştı zaten. Uçak havaalanına iniş yaptığında sessizce babamın omzundan dürttüm. “Baba..” Babam derin bir nefes alıp uyandı. “Geldik baba. Çanakkale’deyiz.” Uykulu uykulu beni onayladı. Kemerimi açıp ayağa kalktım. Elbruz benim elimi tutarken beraber uçaktan çıkıp valizleri aldık. Tim yarın gelecekti. Elbruz ailesiyle beraber Can amcanın onlar için ayarladığı evde kalacaktı. Havaalanının çıkışında Bulut bizi almak için bekliyordu. Valizlerle birlikte onun yanına ilerledik. Bulut bizi fark ettiğinde gülümseyip babama sarıldı. “Amca, hoş geldiniz.”
“Hoş bulduk. Alın hadi şu valizleri.” Yanındaki valizi Bulut’a doğru uzattı. Sessizce arabaya ilerlerken arka kapıyı açıp arabaya bindim. Elbruz ve Bulut bagaja valizleri yerleştirirken babam öne geçip kemerini taktı. Arka kapının açılmasıyla Elbruz yanıma yerleşti. İkisinin de yorgun olduğunu bildiğim için ona omzumu gösterdim. Gülümseyip omzuma yaslandı. “Önce damadı, Can’ın ayarladığı eve bırakacağız.” Bulut aynadan bize bakıp kaşları çatıldı. “Ne oldu? Daha evlenmeden ömrünü yemişsin oğlanın.” Güldü. Dalga geçtiğini biliyordum. Ona el hareketi çekip başımı Elbruz’un başına yasladım.
Elbruz’u eve bıraktıktan sonra kendi evimize geçtik. Bulut arabayı park ettiğinde kapıyı açıp indim. “Teyze!” Toprak’la Asya’nın bana koşup sarıldığında bende onları sardım. Annem önceliği babama vermişti. İkisi birbirine sıkı sıkı sarılırken onları izleyip gülümsedim. Denef ve Defin de bana doğru gelip sarıldılar. “Çok özledim. Hadi geçin içeri.” Bulut’la birlikte valizleri alıp içeri geçtik. “Defin, sen ne zaman geldin?” Defin göz kırptı. “Yarım saat önce. Beni de Denef aldı. Asya’ya Toprak’ı okuldan alırken.” Gülümsedim. Bulut dikkatli bir biçimde kapalı duran gelinliğimin kılıfını taşıyordu. “Bulut ver sen de ben onu odama çıkarayım.”
“Kız dur da bi bakalım gelinliğine.” Gizem yengeme bakıp gülümsedim. Annem de onayladığında kılıfın fermuarını açıp gelinliğimi gösterdim. “Çok güzel. Biz buna düğün günü gerekirse ütü de yaparız. Prenses gibi olur bizim kızımız.” Fermuarı kapatıp odama çıkardım. Bulut arkamdan valizimi de yukarıya çıkarmıştı. Gelinliğim dışında her şeyim burada hazır bekliyordu zaten. Gelinliğimi dolabımın hemen yanındaki askıya asıp kendimi yatağıma attım. Şaka maka iki gün sonra burada düğünümüz vardı. 23 Temmuz ise nikah tarihimizdi. Odamın tavanında yapıştırılı yıldızlar havanın yavaş yavaş kararmasıyla daha çok parlamaya başladı. Birkaç yıl önceki Defne şu anki halimi asla düşünemezdi. Her bakımdan büyümüş, olgunlaşmıştım.
Yüzüme bir anda dökülen şey ile sıçrayıp yataktan kalktım. Kapının önünde elinde boş bardakla dikilen kişi elbette yegâne kuzenim Bulut’tu. “O bardağı sana tıkmazsam bana da Defne demesinler ula!” Az önce büyüyüp olgunlaşmaktan bahsetmiştim değil mi? Lafımı geri alıyorum. Bulut’a doğru koşmaya başladığımda Bulut gülerek aşağıya doğru kaçmaya başlamıştı. “Dayi tut sen şu yeğenini.” Dayım yanından geçen Bulut’u tutup bana döndü. “Tuttum noldi?”
“Tepelesen ha o zibidiyi.” Dayım Bulut’a bakıp bana döndü. “Ne etti ula?” Kaşlarımı çattım. “He illa bir şey mi etmesi lazım. Tepele işte hak ediy o oni.” Dayım anında Bulut’un kafasına bir tane patlattı. Bulut yüzünü buruşturup kafasını okşadı. Nehir teyzemler sofrayı kuruyorlardı. Elis sandalyeye oturmuş Yağmur’u emziriyordu. Yaklaşıp cop cop emen Yağmur’a bakıp parmağımla Elis’in göğsünü Yağmur’un ağzından çektim. Yağmur uykulu gözlerle annesinin göğsünü aramaya başladı. Onun küçücük yüzüne gülmeden edemedim. “Uğraşma kızımla.” Güldüm.
“Defne gel yardım et.” Mutfağa girip salata tabaklarını aldım. Salondaki masaya yerleştirdim. “Anne tabaklar eksik değil mi?” Annem bakıp çatalları getirdi. “Değil annem. Selim dayınlar Scarlett teyzenlere gidecekler.” Denef kucağında Efe ile merdivenlerden iniyordu. Annem Denef’e baktı. “Denef, Asya da gidecek mi? Scarlett torunumu görmek istiyorum diyordu.” Denef’in yüzü düştü. Efe’yi yere indirip elini tuttu. “Len’in yanına gitmesini istemiyorum aslında ama bunu Asya’ya sormam lazım.” Nehir teyzem gülümsedi. “Aferin Denef. Ne olursa olsun onların da torunu. En azından orada Len ile tek kalmayacak.”
Yemekteyken Ali tabağını bitirdiği gibi ayaklandı. “Ben kaçıyorum, devriyem var.” Ali, Denef’i ve Efe’yi öptü. Asya, Selim dayımlarla Scarlett teyzemlere gitmişti. Denef de ayağa kalkıp kocasını geçirmeye gitti. “Kaç gibi gelirsin?” Ali gülümsedi. Denef’in saçlarını okşadı. “İki, üç gibi gelirim herhalde.” Onları izlerken gülümsedim. Bizde böyle mi olacağız? Ben Elbruz’u geçireceğim ve hangi saatte geleceğini merak edeceğim. Belki de hamileyken yanımda olamayacaktı ya da çocuğumuzun ilk adımını, ilk kelimesini duymayabilirdi. Bu durumun düşüncesi can yakıcı.
Ailem salonda otururken ben ve Defin çayları dağıtıyorduk. “Nehir teyze, evlilik nasıl bir şey?” Benim bu sorumu beklemediklerine eminim. Nehir teyzem, Güney amcamın yanında oturuyordu. Bana bakıp gülümsedi. Ben tepsiyi orta sehpaya koyup oturduğumda Nehir teyzem konuşmaya başladı. “Evlilik bizim için dünyanın en güzel şeyi. Eğer sevdiğin adamla birlikte olduğuna eminsen, ayaklarını yerden kesen büyüleyici bir deneyim. Senin açından düşünecek olursam Kerem babana çok benziyor.” Nehir teyzem babama baktı. “Kuzey gibi kararlı, inat.. Ama çabuk sinirlenen biri değil. Bu senin için bir artı çünkü sende annen gibi değilsin. Annen, babanın damarına basmayı severdi ama sen öyle değilsin.” Gülümsedi. “Ben Güney’le evleneceğimi en başından beri hissediyordum. Hepimiz de hissetmişizdir.”
Damla teyzem onayladı. “Ben Murat’la üç kez boşanma eşiğine gelip vazgeçtim mesela. İkimiz de ne kadar kavga etsek de birbirimizden kopamadık.” Damla teyzemle Murat eniştemin ilişkisi, annemle babamın ilişkisinden daha beter bir ilişkiydi. Durmadan kavga ederlerdi ve dedikleri gibi iki kez lafta bir kez de dilekçesi yazılmış şekilde boşanmaya varmış, sonra da vazgeçmişlerdi. “Kerem’le anlaşmaya başladığınızda onun hakkında ne hissettin? Onunla bir hayat geçirmenin nasıl olacağını düşündüysen bitmiştir. O senin için doğru kişi olabilir.” Annem haklıydı. Elbruz’la bunu düşündüm. Onunla bir hayat nasıl geçer diye.. Ön gördüğüm hayatta çok mutlu hisseden bir Defne vardı. Elbruz’la tamamlanan bir Defne..
🩺
"Defne hadi kızım hazırlanmaya başla. Bak gelin alma yapacaklar akşam burada düğünün var bir hafta sonra Konya'da." Annemin sesi giderek yükseliyordu. "Gelin kalk!" Yatakta dönerken başımı yastığa gömdüm. Annem sabahın köründe beni uyandırmaya çalışıyordu. Bilmediği şey ise benim gerginlikten bütün gece az uyuduğumdu. Dün gece sırf heyecanımdan dolayı iki saat anca uyumuştum. Annem en son "Ne oldu kız? Ne bu halin?" diye sormayı akıl edebildi. Örtümü itip yatağa yanıma oturdu.
Derin bir nefes alıp başımı yastıktan kaldırdım. Karışmış saçlarımı geriye doğru atıp annemin yüzüne baktım. "Anne ben çok gerildim. Ya ben beceremezsem evliliği?" Annem bir gülümsemeyle yüzümü avcunun içine alıp yanaklarımı okşamıştı. "Defne'm neyi yapamayacakmışsın? Kerem'i seviyorsun, o da seni seviyor. Ee tamam da daha ne arıysın? Elbette zor gelecek, alıştığın hayatı paylaşmak zorunda kalacaksın ama bunu başaramayacak biri değilsin. Sen daha karnıma düştüğün andan beri hayatını kardeşlerinle paylaşıyorsun. Bunu da öyle düşün." Bütün bu merhamet dolu konuşması gözlerimi doldurdu. Ben annemin böyle konuşmalar yapabildiğini bilmiyordum bak. "ve hemen yataktan kalk."
Annem beni bileğimden tuttu ve zorla kaldırdığı yatağımdan hızlıca banyoya ilerledim. Duşa girip çıktığımda annemin yatağımın toparladığını gördüm. Defin büyük bir neşeyle odama girdiğinde bakışlarımı önce ona ardından da elindeki kutuya çevirdim. Defin sırıtarak getirdiği kutuyu açtığında içinden çıkan iç çamaşırı setine şaşkınlıkla baktım. "Bu ne lan? Bunlarla ben sağ kalmam kızım." Annem bana ters bakışlar atmaya başlamıştı bile. "Sağ kalma diye getirdim zaten." Defin güldüğünde benim şaşkınlığımı umursamadan devam etti. "Evleniyorsun Defne. Oldu olacak şalvarla git."
"Giderim ne var? Hem Elbruz beni öyle de sever." Defin sırıttı. "Sen öyle git de bak bakalım seviyor mu?" Kardeşime cevap vereceğim sırada annemin çatık kaşları, çaresiz kutuyu kabullenmeme sebep oldu. Hazırlanın bu iç çamaşırlarla savaşa gidiyoruz ama bence kimse sağ kalmayacak. "Off tamam giyeceğim. Siz çıkın da gelinliği giymeye yardıma gelirsiniz." Defin'le annem odadan çıktığında iç çamaşırlara umutsuz bir bakış atıp bornozumu çıkardım. Bunlarla nasıl rahat ediyorlar ya. Bir yıl öncesinde bu işin bu kadar hızlı ilerleyeceğini düşünmezdim ama korku insana her şeyi yaptırıyormuş.
Çanakkale'de gelin almamı yapıp Konya'ya gelemeyecek olan kişiler için burada bir düğün yapacağız. Hemen ardından Konya'ya gideceğiz ve asıl düğünümüz onların köyünde olacak. İç çamaşırlarımı giydikten sonra yastığımın altındaki telefonumu alıp Elbruz'u aradım. "Güzelim günaydın."
"Günaydın sevgilim, ne yapıyorsun?"
"Niyaz'la beraber süsleri aldık. Gelin arabasını süsleyeceğiz güzelim sen ne yapıyorsun?" İç çamaşırlarımın üstüne beyaz sabahlığımı giydim. Odaya bütün makyaj malzemeleriyle giren Elis ve Denef neyin yapılacağını gösterir şekilde bana göz kırpıyordu. Derin bir nefes alıp tekrardan telefona döndüm. "Hazırlıklar işte, Denefler malzemeleri getirmiş. Şimdi Jüjü gelecek. Saçıma ve makyajıma başlayacaklar." Elis ve Denef makyaj masamın üstüne malzemelerini koydular.
"Çok güzel olacağına eminim. Unutma gelin almadan sonra çekimimiz varmış. Amcan neydi adı? Hah Can. Can amcan mekanın konumunu atmış da." Odamın kapısı çaldığında uzun zaman sonra tekrardan gördüğüm Jüjü ile ayağa kalkıp ona sarıldım. Telefondaki sevgilime yanıt vermeyi unutmadım. "Biliyorum. Önce gelin almayı yapalım da."
Telefondan gelen derin nefes sesine gülümsedim. "Valla güzelim Poyraz tanklarla gelmeyi düşünüyordu. Neyse ki izin alamadılar." Tank mı? Poyraz'a güven olmaz. Kesin bir boklar yapacaklar da tank olmaz umarım. "Sen hazırlanmana odaklan ve gerisini bana bırak."
"Sana güveniyorum komutan, öpüldün."
"Sende güzelim sende öpüldün." Telefonu kapattığımda Denef gelinliğimi koyduğumuz yerden getirmiş dolabımın hemen önüne taktıkları askılığa asmıştı. Gelinliğimi giymeden önce saçlarımı hazırlamaya başladık. "Nasıl bir şey yapıyoruz karar verdin mi?" Aynada kendime bakarken birkaç bir şey gösterip "Sade olsun işte ya bu tarz." demiştim. Jüjü saçlarımı gösterdiğim gibi özenle yaparken Elis de makyajıma başlamıştı. Ben mi? Tabii ki telefonumda komutanla yazışıyorum. Makyajımı sağlam yapabilmek için buldukları her fırsatta makyaj sabitleyici sıkıyorlardı. "Yarabbi şükür Elis! İki kilo sabitleyici sıktın yeter." Elis elindeki spreyi sallarken bana baktı. Makyajımdaki abuk subuk yerlere odaklandığına eminim ve hata arıyordu. "Aksın mı makyajın? Sen karışma."
Komutan: Nikaha senin istediğini giyeceğim.
Komutan, biz ciddi ciddi evleniyoruz.
Komutan: Evet maviş geleceğim seni almaya.
"Kızım şunu bir bırak da." Denef, Jüjü'nün bitirdiği saçlarımı bana gösterirken hepimiz bir şeylerin eksik olduğunu düşünüyorduk. "Bir şey eksik gibi Elis sende baksana." Elis makyajı bırakıp aynadan bana baktığında o da başını sallamış "Duru görünüyor evet ama eksik bir şey var." Biz eksiğin ne olduğunu tartışırken odamın kapısı çalmıştı. Kapıyı aralayıp başını içeri uzattığında gelen kişinin babam olduğunu görmüştüm. "Baba gelsene." Babam içeri elinde siyah bir kutuyla girmişti. İyice yaklaşıp bana göz gezdirdikten sonra "Eksik olan şey belki de budur bir bakın isterseniz?" diyerek kutuyu açmıştı. Kutudan çıkan mavi değerli taşlardan minik minik gül şekilleri verilmiş bir taçtı.
"Ben güzeller güzeli üç küçük kız çocuğuna sahip olacağımı öğrendiğim anda hepinize kendi ellerimle vermek üzere üç farklı takı yaptırmıştım. Hatırlarsınız belki Denef'e inci bir kolye, Defin'e zümrüt bir kolye küpe seti, sana ise en sevdiğin çiçeklerle süslenmiş safir bir taç. Belki de eksiğin babanın hediyesidir." diyerek göz kırpmıştı. İster istemez dolan gözlerimle Elis'lere baktığımda Elis çoktan ağlamaya başlamıştı. Elime geçirdiğim fırçayı Elis'e fırlatıp "Ağlama köpek zaten kendimi zor tutuyorum. Hiç yardımcı olmuyorsun bana." demiştim. Elis hızlıca gözlerini silip bana gülümsedi.
Elis'in ve Denef'in yardımıyla tacımda yerini almıştı. Babam haklıydı tek eksik oymuş. Sabahlığımı çıkarıp kızların yardımıyla gelinliğimi giyip takılarımı taktım. Daha vaktimizin olmasının verdiği rahatlıkla sandalyeye oturdum. Defin, Elis ve Bulut ritim tutmaya başladığında Jüjü eline saç fırçasıyla spreyi alıp beklemeye başladı. "Hey Jüjü, hey jüjü, hey Jüjü, hey jüjü." Telefonumu çıkarıp videoya almaya başladım. Arkalarındaki kapı açıldığında annem odaya girmiş gülerek onları izlemeye başladı. "Hey Jüjü, hey Jüjü, hey Jüjü, hey Jüjü."
Jülide gülümseyerek saç fırçasını dudaklarına götürdü. "Jüjü saç yapar, sprey sıkar." Defin'ler hemen arkasından "Hey Jüjü." diye girmişlerdi. "Jüjü maşa yapar. Yandan tarar."
"Hey Jüjü, hey Jüjü." Bunu Denef'in düğününde bulmuşlardı ve o gün bugündür hepimizin düğünün de birer posta söylüyorlardı. "Jüjü fön çeker, rötuş yapar." Bulut aralarındaki tek erkekti ama Doruk'lar gibi davranmıyor, bize uyum sağlamaya önem gösteriyordu. "Hey jüjü, hey Jüjü."
"Jüjü kaç dakika var?" Jülide beni gösterip "Jüjü çekime yetişicez." demişti. Gülüp onları izlemeye devam ettim. "Jüjü boşver olduğu kadar." Defin'ler son kez "Hey Jüjü.." diyip ritim tutmayı bitirdiler. Onları alkışlayıp gülümsedim. Jülide'ye sarılıp teşekkür ettiğimde o da gülümsedi. "Tebrik ederim. Umarım çok mutlu olursunuz." Annem Bulut'un koluna dokundu. "Bulut Jülide'yi geçir canım. Jülide çok teşekkür ederiz canım benim." Bulut bana göz kırpıp Jülide'yle beraber odamdan çıktı.
Masamın üstündeki parfümümden birkaç fıs sıkıp Defin'in uzattığı ayakkabılarımı aldım. Ayakkabımın altına herkesin ismini sıralamışlardı. Dikkatle baktığımda Doruk'un adının bile yazılı olduğunu gördüm. "Doruk'un ismini kim yazdı ya?" Annem bana bakıp "Yaprak teyzen." demişti. Gülüp "Ayakkabının altına yazılacak isim kaldı mı?" diye seslendim. "Ay yenge beni yazalım." Melek yanıma gelip ayakkabımı aldı ve en üste kendi ismini yazdı. "Abim görmesin beni gebertir." Onun bu haline gülerken ayakkabılarıma çok sade biçimde işlenmiş olan mavi güllere baktım. Çok zarif görünüyordu. Dantellerin üstüne güzel ve zarifçe işlenmiş mavi güller.. "Kim işledi bunları?" Elis omuz silkip "Annem." demişti. Zaten Nehir teyzemden başka bu kadar detaylara takılan yoktu. Yine de tam beni yansıtıyordu. Ayakkabılarımı giyip ayağa kalktığımda Elis gelinliğimi düzeltmeye başlamıştı. Denef duvağımı düzeltirken babam odaya girmişti. Karşımda gördüğüm adam siyah jilet gibi takımıyla üçüncü kızını evlendiren Yarbay Kuzey Mutlu'ydu.
Bana dikkatli bir şekilde bakarken gülümseyip ellerimi tutmuştu. "Geldiler aşağıda bekliyorlar. Damat aşağıda bekliyor. "Dışarıdan duyduğum müzik sesiyle içimi bir heyecan kaplamıştı. "Hadi Defne'm inelim, yoksa Bulut çocuğu soyup soğana çevirecek." Gözlerimi sakince kapatıp kapının önünde duran Damla teyzeme döndüm. "Gerçekten kapıya Bulut'u mu diktiniz?" Damla teyzem omuz silkti. "Kendisi geçti. Ayrıca araziye girdikleri andan beri torunlara yollarını kestirtmiş. Dört kere durdular. Efe'yi dahi dikmişler." Çocuk daha ayakta yeni yeni durmaya başlarken bide utanmadan o çocuğu gelin arabasının önüne dikmişlerdi. Göz devirdim. Gerçekten yapsa yapsa bir Bulut yapardı bunu. Herkes odadan çıktığında babam beni durdurdu. Bana doğru dönüp gülümsedi. "Defne, bugün hayatının en önemli anlarından birini yaşıyorsun. Eğer günün birinde hata yaptığını düşünürsen.." Gözlerimin içine bakıyordu. Babamın bizi bu evden çıkarmaya hiç niyeti yoktu. Bunu küçüklüğümüzden beri biliyorduk. Gülümsedim. "Yani düşünürsen.. Şunu sakın unutma. Bu kapı sana her zaman açık. Doğru karar versen de hata yapsan da.. Bu oda.. Bu ev.. Hep senin kalacak." Kollarımı boynuna sıkıca sarıp yaslandım. "Hadi Bulut senin kocanı soyup soğana çevirmeden inelim." Çekildiğimde babamın gözlerinin dolduğunu fark ettim. Babamın koluna girip odadan çıktım ve beraber aşağı inmeye başladık.
Bulut benim geldiğimi duyunca araladığı kapıyı tekrardan kapatmıştı. Koşar adım benim yanıma gelmiş ve elindeki paraları gösterdi. "Belki vazgeçerler diye zorladıkça zorladım ama vazgeçmiyor. Ben dedim başını yakma kaç kurtar kendini diye." Herkes Bulut'a gülmeye başladığında babamın beni tuttuğunu bilerek eğildim ve yırtmaçtan ayakkabımı çıkardım. "Aç kapıyı yoksa beynini patlatırım." Bulut bana göz devirip "Gudurmuş bu. Azmiş olabilir anam derdi de inanmazdum. Azmiş gudurmuştan beterdir diye." Sabır sınırlarım giderek zorlanıyordu. Gözlerimi ona diktim. Dişlerimin arasından "Bulut." dediğimde Bulut kapıya doğru yürümeye başlamıştı. Ben ise tekrardan ayakkabımı giyip Bulut beni sinirlendirmeden önce ki kuğu kızı moduna dönmüştüm.
Elbruz kapının sonunda açılmış olmasının verdiği şaşkınlıkla "Çok şükür." diye mırıldanarak odaya girmişti. Bulut'a olan sinirli bakışları onun da sabrının son noktasına geldiğini gösteriyordu. Bulut'a o kadar sinirli bakıyordu ki her an onu öldürebilecekmiş gibiydi. Onun bu bakışlarına güldüğümde dikkati dağılmıştı. Bakışlarını Bulut'tan çekip odada dolaştırdı. En sonunda odanın ortasında duran beni bulmuş ve gözleriyle baştan aşağı süzmüştü. Birkaç adımda bana yaklaştığında ona bakıp gülümsedim. Bir tepki vermesini beklesem de Elbruz'dan ses soluk çıkmıyordu. "Elbruz? Olmamış mıyım?" O ağzını açsa da bir şey demediği için dudaklarımı büzdüm. "Ben dedim bu gelinlik abartı diye." Benim cümlemi bitirmemle başını sağa sola sallamış silkelenerek kendine gelmeye çalışmıştı. "Defne saçmalama çok güzel olmuşsun. Sen bu dünya için çok fazlasın." Tek kaşımı kaldırıp ona baktığımda "Güzel olmuşum yani?" diye ondan onay beklediğimi belli etmiştim. Elbruz ise sinyali aldığı gibi sağ elimi avcunun içine almış "Ben sana diyecek bir kelime bulamıyorum diyorum, sen bana olmuşum yani diyorsun." demişti.
"Hadi ama millet sizi bekliyor." O an ailemin de bulunduğunu ikimizde hatırlamıştık. Ailemin de bulunduğu odada Elbruz'la flörtleştim. Yanaklarım kızardığında yutkundum. Nehir teyzem yaklaşıp duvağımı kapattığında Elbruz'da sağ kolunu açmış ve koluna girmemi beklemişti. Biz evden çıkarken karşımda sırasıyla Elbruz'un ailesi, köyden birkaç arkadaşı, poyraz timi ve barut timi vardı. Davulla beraber gelen kemençe sesi tam biz çıkarken çoktan çalmaya başlamıştı. Benim ailem etrafımızı sardığında Elbruz'un kolundan çıkıp oynamaya başladım.
Etrafa bakarken gözüm gelin arabasına takıldığında eski tarzda bir vosvos görmeyi beklemiyordum. Mavi ve beyaz güllerle süslenmişti. Biraz oynadıktan sonra gelin arabasına binmem için Elbruz kapımı açmıştı. Gelinliğime dikkat ederek arabaya bindim. Burada onun sağdıcı Barut'tu. Konya'da ise Niyaz olacaktı. Elbruz da bindiğinde direksiyona Barut, yanına ise Defin geçmişti. Elbruz arkada sıkıştığında tam sığamadığını fark ettim. Derin bir nefes alıp verdiğinde göz devirerek "Koltuğunu öne çekmeyeceksin değil mi?" dedi. Aynadan baktığımda saniyelik de olsa Barut'un sırıtan yüzünü gördüm. "Hayır." Defin güldüğünde bende gülmeden edemedim. Elbruz'a dönüp "Yer değiştirelim istersen?" Elbruz bana doğru yaklaşıp duvağıma dikkat ederek beni kolunun altına aldı. "Boş ver inadına yapıyor. Trabzon'dayken aynısını ben yapmıştım. Eline fırsat geçti kullanıyor işte."
🩺
İki saattir çekimdeydik ve iyice sıkılmaya başlamıştık. "Evet son olarak camdan damat beye bakın." Göz devirip sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Cama doğru döndüğümde Elbruz'un da iyice sıkıldığını fark etmiştim. Fotoğrafçıya özellikle iki üç fotoğraf yeter biz çok fazla fotoğraf istemiyoruz demiştik ama bizi iki, iki buçuk saattir tutuyordu. Elbruz hızlıca içeri girip benim elimi sıkıca tutmuştu. "Bu kadarı bize yeter. Teşekkürler, fotoğrafları almak için görüşürüz." diyerek mekandan çıkarmıştı. Defin ve Barut hemen ardımızdan eşyalarımızı toparlayıp geliyordu.
Tekrardan arabaya bindiğimizde ikimizde derin bir nefes vermiştik. "Amma sıktı ya." Elbruz beni başıyla onaylamış "Yarın ki nikah fotoğraflarımızı da bu herif çekmiyordur umarım." gibi çok haklı bir soru sormuştu. Aynı fikirdeyiz sevgilim umarım bu herif çekmiyordur fotoğraflarımızı, yoksa ayakkabımı adamın ağzına sokacağım.
Düğünün olacağı mekana geldiğimizde Defin inip arka kapıyı açmıştı. Kardeşimin ve Elbruz'un yardımıyla arabadan inmiştim. Girişte Albay bizi durdurduğunda arkasındaki askerin elindekilere bakıp albaya odaklandım. "Çok güzel olmuşsun doktor kızım. Bizde bir adet var. Evlenirken gelinimize bir adet şanlı Türk bayrağı, bir adet Mushaf-ı Şerif hediye edilir. Sana hediyelerini herkesten önce ben vereyim dedim." Gülümseyip, albaya bakmaya devam ettim. Mevlüt albay arkasındaki askerden aldıklarını tek tek bana verdi. "Teşekkür ederim." Mevlüt albay gülümseyip bana sarıldı. Ona sarılıp albayın yerini almasını bekledik. Bende elimdekileri Defin'e uzattığımda Defin gözü gibi sakınarak elimden almış ve gelin odasına götürmüştü.
"Açılışı bizim düğünlerdeki gibi yapalım mı?" Elbruz'a baktığımda hangisini dediğini hatırlamaya çalıştım. Girişteki koridoru gösterip "O çalıştığımızı mı diyorsun herkes sıra sıra dizilirken?" diye sordum. Elbruz başıyla beni onaylarken elimi "Evet sevgilim wuic diyorum. Burada oynama imkanımız varken oynayalım. Konya'da düğünde ben olmayacağım." Doğru, Elbruz anlatmıştı. Adet yapacaklardı. O yüzden onu kıramadım. "Olur."
"Jankat!" Mert, abisinin sesini duyduğu gibi bize dönmüştü. "Buraya gel." Koşarak yanımıza geldiğinde Elbruz, Mert'e kendi arkadaşlarını gösterip "Wuic çalsınlar." demişti. Mert hızlıca içeri gitti ve birinin kulağına bir şeyler fısıldadı. Akordiyon sesi minik minik gelmeye başladığında Kerem'in buraya gelen akrabaları hızlıca önümüzde sıra oldular. Kerem elini uzattığında bende elimi nazikçe onun elinin üstüne koydum. "Gelinlikten rahat hareket edebilirsem iyidir." Elbruz elinin içindeki elimi hafifçe sıktığında bana bir gülümseme sunmuş "Merak etme sadece bana ve önüne uy yeter. Ve eğlenmeyi unutma." demişti. İçeri Elbruz’un geleneklerine uygun girdiğimizde aslında gayet sade, şık ve bir o kadar da güzeldi. Kesinlikle bir yerden sonra onların düğünlerinde, onlardan çok oynamaya çalışmazsam iyidir yani. Sonrasında düğünümüz standart bizim düğünlerimize dönmüştü.
Etraf kalabalıktı. Annemin akrabaları, babamın arkadaşları derken burası aşırı dolmuştu. Üstüne bir de hepsinin Konya’ya geleceğini duydum. Yani aslında bizim burada düğün yapmamız anlamsız olmuştu. Hiç kimsenin bizi yalnız bırakası yoktu. Zeybek çalmaya başladığında babam ve Ali başta olmak üzere babamın eski iş arkadaşları, amcam ve Bulut ortaya çıkmıştı. Yanımdaki müstakbel kocama döndüğümde o da ceketini çıkarmış, poyraz timiyle beraber babamların yanına ilerlemişti. Elbruz benim karşıma geçip dizinin üstüne çöktüğünde bende ayağa kalktım. Defin’in yardımıyla gelinliğimi tutup ilerledim.
"Dost, arkadaş, kardeş, ağabeydir Efe. Cesurdur, yiğittir, harbidir Efe. Şanlı bir tarihin kalbidir Efe. Zeybek oynar Efe." Babamın sesi kulağımda yankılanıyordu. Bize hep, düğünümüzde karşılıklı zeybek oynamak istediğini söylerdi. Elbruz kenara geçerken ben ortada babamla oynuyordum. Babamın öldüğünü sandığımız o dönemde eğer olurda evlenirsem karşımda babamın değil de amcamın olacağı gerçeğinden hep kaçmıştım. Amcamla oynamak da güzeldi elbette ama babamın yerini tutamazdı. Ben bu korkuyu tekrar içimde yaşarken istemsizce ağlamaya başlamıştım. Babam daha fazla dayanamamış beni göğsüne çekmişti. "Seninle gurur duyuyorum prenses. Bak aslan gibi bana benzeyen birini buldun." Beni geriye çekip gözlerimi silmişti. Makyajımın akmasına müsaade etmemişti. Babam sakince yerini Elbruz'a bırakmıştı. Herkesin bizi izlediğine emindim. Elbruz mavi gözlerini üzerime dikmiş başımdan öpmüştü. Elbruz hemen yanımda kollarını kaldırmış gözlerimin içine bakarak gülümsüyordu. Zeybek oynamayı bitirdiğimizde Elbruz elimden öpmüştü.
Yerime geçtiğimde Damla teyzem eline mikrofonu alıp ortaya çıktı. "Çal ula ne durursun." Ortamda yankılanan melodi ile Damla teyzem minik minik dans etmeye başladı. Annem melodiyi duyduktan sonra hızla Defin'e yaklaşıp "Damla'yı indirin rezil olmayalım." demişti. Murat eniştem sinyali almış olacaktı ki yerinden hızlıca kalkmıştı. Gerçi her şey için çok geç kalmışlardı. "Anam dedi a kizum. Gel biraz konuşalum. Bu iş böyle böyle yürümez, bir hal çare bulalum." Herkes teyzemi dinliyordu. Trabzon’dan gelen misafirlerimiz yavaş yavaş ritim tutmaya başlamıştı. Etrafa baktığımda herkesin keyfinin yerinde olduğunu görebiliyordum. "Neden böyle diyor?" Elbruz'un sorusuyla gülümsedim. Murat eniştem teyzemi indirebilmek için hemen köşede bekliyordu. Eniştem lacivert çizgili takım elbisesiyle eşinin elbisesine uygun giyinmiş ve harika görünüyorlardı. Elbruz'u dürtüp eniştemi gösterdim. "Eğleneceğiz iyi izle sevgilim." Damla teyzeme dönüp gülümsedim. "Yaşum geldi elliye, varmam belki seneye."
Elbruz'a dönüp teyzemle şarkıya eşlik ettim. "Beni aşağiki köyden da geldiler istemeye." Elbruz anında kaşlarını çatmış etrafa bakıp "Kim lan seni isteyen? Ben aldım seni doktor hanım, ben ben." Kendini gösterip gururla sırıtıyordu. Onun ciddiye almasına gülmeden edememiştim. Kahkaha atışımı gülerek izleyen müstakbal kocama bakıp öpücük attım. "Kerem etma da şarkı bu. Eğleneceğiz dedim ya."
"Anan goca mi gördi?" Damla teyzem büyük bir cilveyle enişteme bakarak kırıtıp tek tek sıralamaya başladı. "Ali, Veli, Develi. Üç de ondan evveli. Recep, Şaban, Remezan, bir de rahmetli boban." Murat eniştem, onu indiremeyeceğini anlayıp teyzemin cilvesini izlemeye başladı. Keyifle sırıttı. "Anan goca mi gördü? Anan goca mi gördü?" Kerem annemin yaptığı keki bana uzatıp yedirirken bende minik minik dans ediyordum. "Oy gözüni toprak doyursun ha!" diye bağırdığımda teyzem bana dönüp güldü.
Teyzem şarkıyı söylemeyi bitirdiğinde bu sefer horon çalmaya başladı. Bütün akrabalarım ortaya çıktığında Defin büyük bir gazla ortaya koşturdu. Bulut'la ikisi horon tepmeye başladığında bende Denef'in yardımıyla kalkıp ortaya ilerledim. Ali kucağındaki Efe'yle Denef'i izliyordu. Asya da çoktan horon tepenlerin arasına karışmıştı. Etrafa baktığımda masa başında oturan time gülüp elimle onları çağırdım. "Ula ne oturursunuz!" Tekrardan elimle onları çağırdım. "Poyraz! Elbruz! Gelin ula!" Tim ayaklanıp ortaya toplandığında Fatih hemen araya kaynamıştı. Ritme uymaya çalışırken saçma sapan ciddi bir yüz ifadesi vardı. Ona gülerken Hakan da benim elimi tutmuştu.
Biz horona devam ederken beni ortaya itip etrafımı kapattılar. Elbruz yanıma geldiğinde tek tek timine baktım. Murat ve Uğur gayet iyi bir biçimde uyum sağlamıştı. Uğur'un hemen yanında Nilay vardı, Nilay tam oynamayı beceremese de Fatih kadar sırıtmıyordu. Burak zaten halk oyunları ekibinde öğrenmişti. Fatih, horona uyum sağlamaya çalışıyordu ama her an amcamlar tarafından atılabilirdi. Gözlerim etrafta dolanırken Altan'ın oturduğunu görmüştüm. Hakan bana yaklaşıp "Altan Barut'u kaldırt yenge. Barut yüzbaşı Karadenizli değil mi?" Hakan'ı onaylayıp "Ben halledeceğim onu." dedim. Defin'e dönüp Barut'u kaldırması için onu öne sürdüm.
Defin düğünün verdiği heyecanla ve mutlulukla oynaya oynaya önce dayımları ardından da Altan'ın önüne gelmişti. "Hey çeksun uşaklari da, yayla horonsuz olmaz" diye diye Altan'ı kaldırdı. Zar zor çekiştirerek getirdiği Barut'u aralarına aldı. Ben Kerem ile ortada kaldığımda bütün akrabalar etrafımızdaydı. Defin, beni de aralarına çektiğinde bir iki adım öne çıkmıştı. Altan, Bulut, Defin ve ben horon tepiyorduk. Gülerek horon teperken bakışlarım Elbruz'a kaymıştı. Yüzündeki gülümsemesiyle bizi odaklı bir biçimde izliyordu.
Bir anda ortaya tekrardan itildim. Elbruz'un elini tutup şarkıya eşlik etmeye başladım. "Oh neni koçari, koçari kimin yari. Oh neni koçari, koçari benum yarum." Elbruz benim elimi sıkıca tutuyordu. Elimi tutup beni döndürdüğünde bende gelinliğimle etrafımda döndüm. "Yaylalar sıra sıra, vuruldum selvi boya." derken Elbruz'u göstermiştim. Onun utanması pek de umrumda değildi. Bu günümüz bir daha gelmeyecekti. doya doya eğlenmek istiyorum. Elbruz'un gözleri ben şarkıya eşlik ederken dudaklarıma kayıyordu. Herkesin içinde beni öpemeyeceğini bildiğim için onu kışkırtmakta da bir zarar görmüyordum. "Çayır çimen biçemem. Soğuk sular içemem. İki cihan bir olsa, koçariden geçemem." Elbruz iç çekip gözlerini kapattı. Onu zorladığımın farkındaydım. Beni kendine çekip kulağıma doğru fısıldadı. "Beni zorlama. Seni milletin içinde öpemem belki ama seni tutup düğünden kaçırmasını bilirim."
Umursamadan omuz silkip arsız arsız güldüm. Elbruz bana karşı umutsuz bir bakış atıp gülerken başını sağa sola sallamıştı. Elime verilen mikrofona baktım. Değişen şarkıyla gülümseyip Defin'e baktım. Defin bana göz kırptığında bende ona gülümsedim. Defin elleriyle herkesin yere çökmesini sağlamıştı. "Ey kız, baluk mi aldun da yoksa koca mi aldun? Ey kız baluk mi aldun da yoksa koca mi aldun?" Ufak bir kahkaha attığımda şarkıya devam ettim. "Kör müydü gözlerun? Oooh oh azize." Elbruz gülerek karşımda dimdik duruyordu. Cilveyle ona doğru yaklaştığımda Elbruz bunu yapmamı beklemiyor gibi kaşlarını kaldırmıştı.
Bütün şarkıyı onun önünde büyük bir cilveyle söyledim. Gram utanmam yoktu. Sonlara doğru Elbruz'un önünde dikildiğimde sol elimdeki mikrofonu tutarken sağ elimi belime yerleştirdim. "Eee, ne oldi bey amca? Cebunde hamsi mi var? Paralaruni mi yedi? Ooo böyle pazarluk olur mi ya? Hadi hadi al git, ha bu lüferler de benden olsun. Yengeye selam söyle ha!" deyip güldüğümde Elbruz en sonunda dayanamayıp beni kendine çekmişti. Yanağıma kondurduğu öpücükle yine gülmeden edememiştim ve bu arada ritmi kaçırmıştım. Elbruz beni sıkıca sararken belindeki ellerini tuttum. Benim sırtımı kendi göğsüne yaslamıştı. Elbruz elimdeki mikrofonu kendine çektiğinde hiç beklemediğim bir şekilde şarkıya eşlik etmişti. "Hamsi kurban o göze de ne bakarsın denize?" Herkesten yükselen "Ooo!" seslerinden Elbruz utanmış başını boynuma gömdü.
Şarkı bittiğinde takı töreni için anons yapılmıştı. Defin benim mavi kuşağımı ve Elbruz'un beyaz kuşağını getirmişti. Herkes sıraya girdiğinde en başta Elif teyze vardı. Elif teyze yanındaki Mert'in kutusunu açtığı bilezikleri tek tek alıp bileğime geçirdi. Elif teyzenin pardon annenin elini öptüm. Diğer kutuyu açtığında karşıma çıkan zarif su yolu ile şaşırmıştım. Su yolunu da yanımdaki kardeşime takı çantasına atması için vermişti. Hemen ardında Melek vardı. Elindeki bileziği benim bileğime takmıştı. Mert benim yanıma geldiğinde bileziği Elbruz'un gözüne soka soka takmıştı. Bana sarılırken "Kaçmalıydın. Hadi biz abimi böyle kabul etmek zorunda kaldık da yenge sen niye kendini yaktın." demişti. Gülerek onun sırtına hafif hafif vurdum ve onu kenara ittim.
Benimkiler sıradayken hepsinin elinde Trabzon burmalar vardı. Kadir dayım elindeki Trabzon hasır seti bana gösterip bileziğini bileğime takmıştı. Benim babamlar bileziklerimi takarken dayımlar da sırayla bilezik takmışlardı. Hakan'la Ayda geldiklerinde ikisi de sarılıp tebrik etmişti. Takı merasimi bittiğinde bende bitmiştim. Aile fertlerimiz ve büyüklerimiz yavaş yavaş düğünden ayrılırken bizde onlarla vedalaştık. Biz gençler kendi aramızda takılacaktık. Yorgunlukla gelin odasına geçtiğimde oturup takıları çıkarmaya başladık. Elbruz da yanıma oturduğunda ona bakıp gülümsedim. "Amma yorulduk ya."
"Ama güzel gidiyor şu anda." Defin takı keselerini çantanın içine atmıştı. Bende ayakkabılarımı çıkarıp düğün için yine ve yeniden Nehir teyzemin benim için süslediği beyaz converse'lerimi giydim. Beraber dışarı çıktığımızda artık kendi kendimize kalmıştık. Kendi yaş kadromuzla kalmak da eğlenceliydi.
Elbruz şarkıları seçen dj'imize ilerleyip bir şeyler fısıldamıştı. İki saniye sonra çalan şarkıyla olduğum yerde duraksadım. Elbruz bana göz kırpıp gülerek ellerimden tutmuş beni dans etmek için yanına çekmişti. O beni tutup döndürdüğünde kendi etrafımda iki üç kere dönüp en son ellerimi onun göğsüne yaslamıştım. "Aşkına yürüyen sesimi duyuyorsun. Gittikçe büyüyen dert oluyorsun. Sana söylüyorum, farkında mısın ama? Seni seviyorum, ah biliyorsun." Elbruz kulağıma fısıldayarak söylerken bende bağıra bağıra eşlik etmeye başladım. "Benimle oynama söyledim sana. Şansını zorlama, uğurlar olsun."
Şarkı bittiğinde bu sefer şarkı seçme sırası bendeydi. "Hungry Eyes." Dj söylediğim şarkıyı çalarken ben işaret parmağımla Elbruz'u işaret ettim. Elbruz çalan şarkıya güldüğünde "You're mine tonight." Elbruz büyüklerden kimsenin kalmamış olmasının verdiği rahatlıkla kendini kasmayı bırakmış, şarkılara daha coşkulu eşlik etmeye başlamıştı. "Hungry eyes. One look at you and I can't disguise!" Elbruz ellerini havaya açıp şarkıya eşlik ediyordu. Poyraz timi de şaşkınlıkla karşılarındaki komutanlarına bakıyorlardı. Belli ki onu böyle görmemişlerdi. Onların bakışlarını umursamadan ona doğru yaklaşıp boynuna sarıldım.
Biz evlenmiştik. Gerçi resmi nikahımız yarındı ama yine de evlenmiş sayılırdık değil mi?
🩺
Sabah düğünün yorgunluğu ile zar zor kalkabilmiştim. Nasıl eğlenmiştik ama... Aklıma dolan anlarla gülmeden edemedim. En son Bulut Elis'e cilve yapıyordu. Yataktan kalkıp yorgunluğumu atabilmek için duşa girip çıkmıştım. Dolaptan nikahta giyeceğim elbiseyi çıkarıp kahvaltıya indim. Bugün Mutlu soy adıyla bu evdeki son günümdü. Saat ikide Mutlu soy adımın yanına Kurt eklenecekti. Herkes sofrada otururken Defin beni görür görmez "Gelin hanım!" diyerek beni göstermişti. Defin'in sesiyle hepsi beni alkışlamaya başladı. Gülümseyerek sofradaki yerimi aldım. Selim dayım bana bakıp "Nikah kaçta?" diye sormuştu. Tabağıma biraz salatalık koyarken dayımın sorusunu yanıtladım. "Saat ikide dayı." Dayım beni onaylarken Ayaz yine tuhaf bakışlarını üstüme dikmişti. "Konya'da düğün yapacak mısınız?" Onu başımla onayladım. "Ne gerek varsa.."
Babam başını anında kaldırmış, Öykü teyzeye bakmıştı. "Bu düğün olmasa da öbüründe kesin bir şey olur. Şansınızı fazla zorlamasaydınız keşke." Defin de yemeyi bir anda bırakmıştı. Babam ben konuşacağım sırada beni durdurup araya girmişti. "Öykü, benim burada olduğumu unuttun sanırım. Çocuklarım hakkında düzgün konuş mümkünse. Tadımız kaçmasın." Öykü teyze bakışlarını babama çevirdi. Buz gibi bakıyordu. Küçükken başımızı okşayan, bize masallar anlatan o kadından eser yoktu. "Düğün mekanını Can'ın sayesinde aldınız hatırlatırım." Babamdan önce annem araya girmişti bu sefer. "O mekanın sahibi yıllardır sizsiniz zaten."
"Mekânı Selim'in hatırı olmasa vermezdik." Bakışlarım Öykü teyzeye çevirdiğimde bana göz kırptı. Sırf babamı kızdırmak için üstüne gittiğini biliyordum. "Baba lütfen sakin ol. Öykü teyzem dalga geçiyor." Öykü teyzeyle birbirimize bakıp güldük. Kahvemden bir yudum alıp Nehir teyzemin hazırladığı omleti bölmeye başladım. "Dün ne eğlendik ama ya." Elis yemeğini yerken dün geceyi düşünüyordu. "Valla amca senin damat bir dans ediyormuş. Çok güldük ya.” Güldüm. Çayımdan bir yudum alırken Nehir teyzem tabağıma omlet koyuyordu. “Teyze istemiyorum ya..” Nehir teyzem göz devirip tabağımı gösterdi. “O tabağını bitireceksin. Zaten sonra hazırlanmanız gerekecek. Saat çoktan on bir buçuk oldu.” Dudaklarımı büzüp omletimdi bölmeye başladım.
Damla teyzem bıçağıyla omletini kestikten sonra bıçağını bana doğrulttu. “Duşa gir güzelce. Elbiseni hazırladım, ütüledim ve dolabına astım.” Gülümseyip ona öpücük attım. Nikahta beyaz mini bir elbise giyecektim. Elbruz elbisemi sevse de dikkatli olabileceğimizden emin olamamıştı ve en az üç kez hava durumunu kontrol etmişti. “Nikahtan sonra Konya’ya hangi gün yola çıkacaksınız?” Ağzımdaki zeytinin çekirdeğini çıkarıp tabağımın ucuna koydum. “Yarın yola çıkarız diye düşünüyorlar. Elbruz’la ben onun arabasıyla gideceğiz.” Annem onayladı. Nehir teyzemin gözleri dolmuştu. Yeşil gözleri bu sefer yaşlardan dolayı parlıyordu. “Teyze?”
“İlk kez birinizi şehir dışına gönderiyoruz.” Duraksadım. Nehir teyzem haklıydı. Denef, Ali ile buradaydı. Defin kabul etmek istemese de Altan’la birlikte olursa Trabzon’a gelin gidecekti. Bir tek ben Konya’ya gidiyordum. Elis zaten ailesinin yanındaydı. Nehir teyzeme bakıp gülümsedim. Oturduğum yerden kalkıp onun yanına geçtim. “Teyzem..” Sıkıca sarıldım. Nehir teyzem peçeteyle gözlerini siliyordu. “Nerede olursam olayım asıl parçamın burası olacağını biliyorsunuz. Kaç buradan kaçmaya çalıştım, kaçabildim mi?” Gözlerim yanıyordu. Biraz daha kendimi sıkarsam ağlayacağım bundan eminim. “Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır.” Damla teyzeme gülümsedim. Haklıydı. Ne kadar kaçsam da buraya geri dönmüştüm. Nehir teyzem elime hafif hafif vurup çekilmem için fırsat verdi. “Geç yemeğini ye hadi.” Yerime geri dönüp yemeğimi bitirdim.
Hep beraber sofrayı toplayacağımızda Damla teyzem elimdeki tabağı alıp bana baktı. “Ver sen onu bana. Yukarı çık giyin sen.” Gülümseyip mecburiyetten onayladım. Merdivenleri hızla tırmanıp odama geçtim. Giyeceğim iç çamaşırlarımı çıkarıp yatağın üstüne bıraktım. Duşa girip çıktığımda yatağın üstüne bıraktığım iç çamaşırlarımı giydim. Dolabın içindeki elbisemi çıkarıp kenara astım. Komodinin üstündeki telefonum çalmaya başladığında komodine dönüp telefonumu açtım. “Sevgilim, günaydın.” Yatağıma oturup gülümsedim. “Doktor hanım günaydın, bugün Kurt oluyorsunuz.” Gülmeye başladım. “Evet oluyorum sevgilim. Hazırlanmaya başlıyorum bile.”
“Hazırlan bakalım. Gelip seni arabamla alacağım ve nikahımıza gideceğiz.” Güldüm. Bu aralar çok gülüyorum umarım sonra çok ağlamam. “Kapatıyorum güzelim, öpüyorum.” Benim yanıtlamamın ardından telefonu kapattık. Telefonu yatağıma atıp makyaj masama geçtim. Makyajımı yapmaya başladım. Kapım çaldığında kapım aralanmış içeriye Defin girmişti. Defin’e bakıp gülümsedim. “Saçlarını nasıl yapacaksın?” Başımı salladım. Saçlarımı nasıl yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Defin fön makinesini çıkarırken saçlarıma dikkatle baktı. “Dalgalı fön yapalım. Böyle kabarık bir fön, hm?”
“Olabilir.” Sessizce aynada göz makyajımı kontrol ettim. Defin saçlarıma fön çekmeye başladığında bende makyajımı bitirmeye başladım. “Takı ne takacaksın? İnci mi taksan ki?” Aynadan kendime ve elbiseme baktım. İnciler çok güzel olabilirdi ama yüzüğüm safirdi. Yüzüğümle inciler güzel olur mu bilmiyorum. Rujumu alıp düzgünce sürdüm. Defin saçlarımı fönleyip bigudilerle sarıyordu. “İnciler mi safirler mi? Safir yüzüğümle inciler güzel olur mu ya?” Defin fön makinesini fişten çekip dolabımdan inci setimle safir setimi çıkardı. Masamın üzerine koyduğunda ayağa kalkıp elbisemi giydim. Elbisemin kalın askılarını omzumdan düşürüp boy aynamda kendime baktım. Dün düğünde giydiğim, Nehir teyzemin eliyle süslediği topuklularımı alıp giydim.
“Ya sen süslü mü oldun kızım bu ne hal?” Defin güldü. Kötü mü görünüyorum? Ona baktım. “Kötü mü görüyorum? Yakışmadı mı bana?” Defin benim panik halimi görünce bu sefer kahkahayı patlattı. Yaklaşıp ellerimi tuttu, beni süzdü. “Saçmalama kızım ayrıca neden yakışmasın? Sadece seni böyle heyecanlı ve cıvıl cıvıl görmek.. Seni böyle görmeyeli çok uzun zaman olmuş.” Gülümsedim. Elbisem gerçekten de benim giyeceğim bir elbiseye göre cıvıl cıvıldı. Sandalyeye oturup takılarıma bakmaya başladım. İnci kolyemi ve safir kolyemi alıp aynada karar vermeye çalıştım. Defin tam arkamda benimle kolyelere bakıyordu. Aynı anda “İnci.” dedik. Birbirimizin aynı fikirde olması güzeldi. İnci kolyemin yerine küpelerimi çıkarıp denedim. “Küpe mi kolye mi?”
“Hiçbiri.” Bulut elindeki siyah kadife kutuyla yanımıza yaklaştı. Elindeki kutuyu bana uzatıp göz kırptı. “Ne bu?” Bulut’un uzattığı kutuyu alıp ona baktım. “Sana düğün hediyem. Aslında gelinliğin içindi ama gelinliğin yeterince kendini gösteriyordu. O yüzden bu beyaz, mini ve sade elbisene yakışır diye düşündüm.” Gülümsedim. Kutuyu açtığımda karşımda inci ve safirlerle bezenmiş, gayet güzel bir kolye vardı. Ortasındaki büyük safir taş iki zincirli kolye ile harika görünüyordu. İncilerin hemen altında su damlası gibi safir taşlarla bezenmişti. “Bulut bu çok güzel..” Kalkıp Bulut’un boynuna sarıldım. Kollarını belimde hissediyordum gülümseyip belimi okşadı. “Teşekkür ederim.” Bulut kulağıma doğru fısıldadı. “Güle güle kullan.”
Bulut’tan çekilip kutudaki kolyeyi alıp boynuma taktım. Aynadaki görüntüme bakıp gülümsedim. “Bulut bu çok güzel.” Defin kolyeme bakıp gülümsedi. “Elbise, takı.. Bulut sen bu işi baya ilerletmişsin ya helal olsun.” Gülümsedim. Saçlarımı düzeltip makyajımı kontrol ettim. Sessizce köşedeki parfümümü alıp sıktım. “Harika görünüyorsun işte bu tanıdığımız Defne Mutlu.” Onlara göz kırptım. Kapım çalındığında üçümüz birden kapıya döndük. “Defne.. Biraz konuşabilir miyiz?” Ayaz kapıdan bize bakıyordu. Bulut anında “Konuşamazsın.” dese de onu durdurup Ayaz’ın içeri girmesini bekledim. “Bize biraz vakit verir misiniz?” Defin sessizce bana baktı. Emin olmaya çalıştığını görebiliyordum. Onayladım. Defin ve Bulut odadan çıkarken kapıyı arkalarından kapattılar. “Ne oldu Ayaz?”
“Çok güzel olmuşsun.” Göz devirdim. Onun iltifatını duymaya hiç ihtiyacım yoktu. “Defne evlenme. Evlenme tekrar deneyelim.” Kaşlarımı çatıp ona baktım. Ciddi mi bu? Ciddi ciddi bunu söylüyor. Gülmeye başladım. Ayaz benim gülmeye başlamamla yüzü gülmeye başladı. Sanırım bunu dediğine sevindiğimi sanıyordu. “Dalga mı geçiyorsun lan sen benimle?” Kendimi gösterdim. “Ben sana inat olsun diye evlenmiyorum aptal herif. Sen kendini veli nimetten mi sanıyorsun? Ben Elbruz’u seviyorum ve onunla bir ömür geçirmek için saat ikiyi bekliyorum.” Defin sanki bunu dememi bekliyormuş gibi sessizce kapımı açıp kapıya yaslandı. “Defne saat 13.00. Kerem ve Barut geliyormuş.” Defin’e bakıp gülümsedim. İlerleyip komodinimin üstünde duran mavi gül buketimi aldım. “Hayat çok acımasız değil mi Ayaz? İnsan bir dönem yaşattıklarını yaşatmadan ölmüyormuş demek. Çok üzücü.” Sessizce merdivenlere ilerledim.
Ben merdivenlerden inerken babam ve Bulut merdivenin ucunda yan yana bana bakıyorlardı. Gülümseyip merdivenlerden indim. “Geldi seninki.” Dış kapıya doğru ilerlerken durup son bir kez eve baktım. Bu evden bugün son kez Mutlu soyadıyla çıkıyordum. Büyüdüğüm, bütün hayatımı geçirdiğim bu eve döndüğümde artık soyadımın yanına onun soyadıyla döneceğim. Heyecan verici değil mi? Elbruz bana uyarak sade bir takım giymişti. Arabanın kapısını açıp binmem için bekledi. Arkaya bindiğimde Defin de öne geçip oturdu.
Araba hareket etmeye başladığında Elbruz bana bakıyordu. Mavi gözlerinde daha önceden görmediğim bir şey vardı. Sahiplik, aidiyet duygusu.. Elimi kavrayıp dudaklarına götürdü. “Çok güzelsin.” Defin telefonunu ayarlayıp son ses müzik açarken bize bakıp sırıttım. “Bu şarkı benden size gelsin gençler. Malum Defne’nin ciddi bir birikimi olacak gibi.” Arabanın içinde yüksek sesiyle İbrahim Tatlıses’in sesi yankılandı. “Gel gel gümüle gel. Gel gel gümüle gel. Gel gel gümüle gel böğrüme. Dom dom kurşunu..” İkimizde Defin’e bakıp göz devirirken direksiyon başındaki Altan kahkaha atmıştı. “Şunların tipini videoya al Asi. Sonra açar açar güleriz.” Defin gülerek telefonunu çıkarıp bizi videoya almaya başladı. Kaşların arasından dom dom kurşunu değdi. Dom dom kurşunu değdi.”
Defin’in bu saçma şakasını harika bir ana çevirebilirdim. Elbruz’a dönüp gülümsedim. “Bir avcı vurdu beni.” Elbruz benim cilvemi anında fark edip beni kendi göğsüne çekti. Yanağıma dudağını bastırdığında gülümsemem büyümüştü. “Onu hiç görmemiştim. Birde webcam’ini açtı.” Şu an arabada çalan playlistin Defin’e ait olmadığına emin olmam lazım. Yoksa şu an arabada çalan İsmail YK’nın başka bir açıklaması olamazdı. “Bana bir hareket yaptı.” Defin’le birbirimize bakıp aynı anda el hareketi çektik. İkimiz de gülmeye başladığımızda yine beynimizin aynı noktaya odaklanması komikti. Altan anında şarkıyı değiştirdi. “Bu arada Playlist benim değil. Bulut şerefsizi bağlandı az önce.” Başımı geriye atıp aracın tavanına baktım. Bulut hiç şaşırtmıyordu.
Defin telefonunu kurcalarken ışıklarda durmak zorunda kalmıştık. Arabanın içinde yükselen kemençe sesiyle gülümsedim. “Gökte yıldız, ay misun da kemençeme yay misun?” Altan camları açarken Defin şarkıya eşlik etmeye başlamıştı. “Alsam seni elume sht sht, baksam çalayı misun?” Bende arkada Elbruz’a bakarken şarkıya eşlik ediyordum. Hafif hafif ona doğru kırıtmaya başladım. “Kemençemde tel misun da derdimi bilir misun? Haydi gidelum desem benumle gelir misun?” Elbruz benim şarkının içinde geçen sorumu gülerek onayladı. Onun gülümsemesi benim kalbime zarardı. Çok güzel gülüyor şerefsiz. Böyle içime sokasım geliy.
Nikah salonuna geldiğimizde arabadan inip Elbruz’un koluna girdim. Ailelerimiz etrafımıza toplanmaya başladığında oluşan kalabalığa gülümsedim. Zaten kalabalık bir aileye sahiptim o yüzden daha da kalabalık aile beni hiç rahatsız etmez. İçeri ilerleyip herkesin yerleşmesini bekledik. Annemler en önde yerlerini alırken Denefler hemen arka sıraya oturdular. Altan, Elbruz’un nikah şahidiydi. Benim şahidim ise Defin’di. Yerlerimize otururken gelin buketimi masaya koydum. Nikah memuru gelip oturduğunda defteri açıp bize baktı. "Adınızı öğrenebilir miyim?" Mikrofona eğildim. "Defne Mutlu."
"Babanızın adı?" Babama bakıp gülümsedim. "Kuzey." Babam bana göz kırptı. Geri çekilip nikah memuruna döndüm. "Anne adı?" Anneme baktım. Ağlamasa bile gözleri dolmuştu. Annemin bu halini Denef görmüş müydü bilmiyorum ama ben Denef’in nikahında annemin arkasındaydım. Onun gözlerinin dolduğunu görmemiştim. "Deniz."
Nikah memurunun bütün dikkati bu sefer müstakbel eşime döndü. "Adınız?" Elbruz mikrofona yaklaştı. Salona bir göz gezdirip gülümsedi. "Elbruz Kerem Kurt."
"Baba adı?" Ahmet amcaya baktım. Bana bakıp gülümsedi. "Ahmet." Beni gelinleri olarak görmediklerine emindim. Elbruz çaktırmadan masanın altından elimi kavradı. "Anne adı?" Bakışlarını benden çekip mikrofona eğildi. "Elif." Nikah memuru bu sefer ailelerimize dönüp konuşmaya başladı. “Siz Defne Mutlu, Elbruz Kerem Kurt’u eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?” Derin bir nefes alıp ona baktım. “Evet.”
“Siz Elbruz Kerem Kurt, Defne Mutlu’yu eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?” Elbruz bana bakıp gülümsedi. Mavi gözleri benim gözlerimle buluştuğunda gözlerinin içinin parladığını görebiliyorum. O çelik mavisi gözler size evinizin nerede olduğunu gösterir. Neden bahsettiğimi biliyorsunuz. Onun gözleri benim güvenli yerim. “Evet.” Nikah memuru bu sefer Defin ile Altan’a döndü. “Peki sizler şahitlik ediyor musunuz?” Altan ve Defin sırayla “Evet.” dediler. Nikah memuru defteri önümüze itip imzaları atmamı bekledi. Elbruz önce benim imzamı atmamı bekledi. İmzayı atıp defteri Elbruz’un önüne ittim. O da imzasını attı. Sessizce defteri Altan’la Defin’in önüne ittik. Hepsi imzayı attığında nikah memuruyla birlikte ayağa kalktık. Nikah memuru evlilik cüzdanımızı bana doğru uzattı. Uzattığı cüzdanı alıp annemlere gösterdim. “Bende belediye başkanının verdiği yetkiye dayanarak sizi karı koca ilan ediyorum. Gelini öpebilirsiniz.” Elbruz bana yaklaşıp beni alnımdan öptü.
Nikah salonundan çıkarken elimde evlilik cüzdanımız vardı. Merdivenlerden inerken Bulut’un arabasından şarkı geliyordu. “Galiba sanırım evliyim artık.” Bulut’a baktığımda bizi gülerek videoya aldığını gördüm. Anında şarkıya uyum sağlayıp hafif hafif dans etmeye başladım. “Anam babam bile beni ona verdiler. Kimse korumadı beni evlilikten. Bide torun istediler.” Elimdeki buketi salladım. Çiçeğimi atacağımı anlamışlardı. Merdivenlerin en ucunda durup arkamı döndüm. Çiçeğimi fırlattım. Islık ve çığlık sesleri hiç beklenmedik bir kişinin tuttuğunu gösteriyordu. Arkamı dönüp baktığımda Defin’in şaşkın bakışlarıyla karşılaştım. Defin’in elinde benim gelin buketim vardı. Altan Defin’in arkasındaydı. Yaklaşıp onun kulağına bir şey fısıldadığını gördüm. Defin’in gözlerinin saniyelik büyüdüğünü ve Altan’a dönüp baktığını gördüm. Şimdi ise evimize gidecektik. Aile yemeği yemek için evimize gideceğiz ama Defne Mutlu olarak değil Defne Mutlu Kurt olarak geri döneceğim.
🩺
Nehir hanımın güzel ve özenle hazırladığı sofrada hep beraber oturuyorduk. “Nehir hanım ellerinize sağlık. Ne çok şey hazırlamışsınız bizim için.” Annem çatalını bırakıp gülümsedi. Defne hemen yanımda oturuyordu. Herkes yemeğine odaklıydı. Herkesin keyfi yerindeydi. Ayaz bey hariç. O dik bakışlarını benimle Defne’nin üzerinde dolaştırıyordu. Doruk ve Len de aynı şekilde bize bakıyorlardı. “Ne zaman Konya’ya geçeceksiniz?” Babam, Selim beyin sorusunu “Yarın sabahtan yola çıkarız.” diyerek yanıtladı. Kuzey baba bana bakıp “Damat sen yemekten sonra benim çalışma odama in. Seninle biraz konuşalım.” Lokmamı yutup onayladım. “Nasıl istersen baba.”
Tabağım bittiğinde Defne anında tabağıma biraz daha yemek koydu. Gülümsedim, yavaş yavaş tabağımı bitirmeye başladım. Ben masadan kalkarken Kuzey baba da ayaklandı. Bana çalışma odasını gösterip Defnelere baktı. “Siz çayınızı için bizde konuşup geleceğiz.” Çalışma odasına girip ayakta bekledim. Kuzey baba masasının başına geçip dosyayı bana uzattı. “Sana verilen görevin detayları belli oldu. Vahir’in anlattıklarına göre bir kişilik belirledik. Bütün detayları bu dosyada.” Dosyaya baktım. Dosyanın üstünde kış askeri yazıyordu. “Kış askeri?” Kuzey baba gülümseyip oturduğu yerde geriye yaslandı. “Kış askeri senin kod adın olacak Kerem.” Dosyanın detaylarını incelerken “Hazırlanma sürem ne kadar?” Kuzey baba elini masaya vurup bana baktı. “Balayından sonra en fazla üç haftan var.” Yeterli. Üç hafta da dosyanın her detayını inceler, bütün her şeye hâkim olurdum.
“Kış askeri operasyonu için hazır ol Beyaz Kurt. Görev seni çağırıyor. Defne de seni yukarıdan çağırıyor sanırım.”
Bölüm sonu.
Çanakkale düğünümüz bitti. Sırada ise Konya düğünümüz var. Haydi hazırlanın hep beraber Konya’ya gidiyoruz. Haftaya cuma şehir dışında olacağım için bölüm gelmeyecek. Yarının bölümünü de tüm günümü yolda geçireceğim için bugünden paylaşıyorum. Umarım seversiniz yorumlarınızla da destek olursanız neler düşündüğünüzü daha net anlayabilirim.
Tiktok: elbruz.blackpearln
İnstagram: elbruz_blackpearlN
İyi okumalar.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.35k Okunma |
1.38k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |