22. Bölüm

GERİ DÖNÜŞ - Fasıl XVIII

Kamer AK
bloodtiger

Derin bir nefes aldı Cecilion, üzerinde kırmızı ve siyahın en güzel ahengi vardı. Yeni bir Cecilion vardı. Yakışıklı, kadınların büyülendiği o normal adam. İçindeki iblis hâlâ bir köşede uyuyordu. Şu an aklında olan tek şey.. evet, bu defa insanlara daha yakın olabilirdi.

Sahneye adım attığında salonun uğultusu kesildi. Spot ışığı, Cecilion’un zarif hareketleriyle dans ediyor, üzerindeki siyah kırmızı ceket adeta geceyle bütünleşiyordu. Piyano önüne geldiğinde, Carmilla hâlâ onu izliyordu — bir ölümlü gibi değil, sanki ilk defa bir yabancıyı tanır gibi.

Parmakları tuşlara dokunduğunda zaman durdu. İlk nota yumuşak, neredeyse fısıltı gibiydi. Ama ardından gelen melodi… işte o bir çığlıktı. Bir aşkın, bir savaşın, belki de içinde hâlâ uyuyan o iblisin sesi.

Seyirciler büyülenmişti. Herkes müziği dinliyordu ama yalnızca Carmilla, notaların arasındaki mesajı duyabiliyordu.

"Unutmadım."

Sanki her tuş vuruşunda eski bir anı uyanıyor, bir zamanlar paylaşılmış geceler geri çağrılıyordu.

Gösteri başladığı gibi bitti. Bir fısıltı gibi. Salondaki sessizlik yerini alkış tufanına bıraktığında, Cecilion yalnızca Carmilla’ya baktı. Hafifçe başını eğdi, selam verir gibi değil… vedalaşır gibi.

Ve sonra perde kapandı. Ama bu defa perde sadece gösteriyi değil, geçmişi de ardında bırakıyordu.

Carmilla, gösterinin etkisiyle ilk kez bu kadar derin duygular hissetmişti. İki iblis gibi değil iki insan gibi birbirlerini sarmışlardı sanki. Carmilla'nın iblisi ilk kez, bedeninde ölen Carmilla'yı bu kadar derinden hissetmişti. İnsanlığını...

Kulise doğru yürürken ayakları sanki yere değil, boşluğa basıyordu. Gösteri bitmişti ama içinde bir fırtına yeni başlıyordu. Kalbindeki o eski, tozlu kapılar aralanmıştı. İçeriye ışık süzülüyordu. Ve o ışığın altında, Carmilla yeniden kendini görmüştü.

Aynaya yaklaştı. Gözleri, her zamanki keskin kırmızısından uzak, daha duru… daha insanîydi. Parmaklarını yavaşça boynuna götürdü. Eskiden nabzının attığı yere. Şimdi sessiz olan o noktada bir sıcaklık hissetti — duyguya dönüşen bir yankı.

“Bu... bu neydi?” diye fısıldadı kendine.

Cecilion’un sesi yankılandı zihninde. Hayır, bir kelime söylememişti ama o müzikle... her şeyi anlatmıştı.

İçindeki iblis huzursuzdu. Çünkü ilk kez kendini yalnız hissetmişti. Artık Carmilla ona ait değilmiş gibi… artık Carmilla, yeniden bir şeyler hissetmeye başlamıştı.

Kapı aralandı. Bir gölge düştü odaya. Ve evet, Cecilion'du.

Hiçbir şey demedi. Göz göze geldiler.

Ve o anda ikisi de biliyordu — bu gece sadece bir gösteri değildi.

Bu, yeniden doğuşun ilk gecesiydi.

"Seni dirilttiğim o geceyi hatırlıyorum Carmilla'm..." diye fısıldadı Cecilion. Sesi sakin ve huzur vericiydi. Aynı zamanda biraz.. baştan çıkarıcı. "Seni kaybettiğim için o kadar üzgün ve pişmandım ki... İlk seninle bulmuştum insan yanımı." diye ekledi ve yavaşça etrafında döndü. Parmak uçları saçlarına dokundu usulca.

"Kanım.. kanınla birleştiğinde.. ve sen tekrar gözlerini açtığında... İçimde umut doğmuştu. Ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Hayatımız saklanmakla geçti ama beraberdik... Bugün ise karşılaştığımız yerdeyiz sevgilim..."

Carmilla, dudaklarını araladı ama kelimeler çıkmadı. Gözleri parlıyordu; geçmişin hayaletleriyle dolu, ama bir o kadar da şimdiye ait. Onun sesi boğuk bir tınıyla döküldü sonunda:

“Ben... ben o geceyi unutmadım. Ne zaman yalnız kalsam, o anı tekrar yaşıyorum. Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm sendin. İlk hissettiğim sıcaklıktı… kan değil, aşk gibiydi.”

Cecilion yaklaştı. Parmak uçlarıyla çenesini kaldırdı, gözlerinin içine baktı. “Bu geceyi unutma. Çünkü bu gece... hikâyemizin devamı başlıyor.”

Bir anlık sessizlik oldu. Zaman durmuş gibiydi. Sonra dışarıdan bir çığlık yankılandı. Soğuk bir rüzgar pencereyi araladı. Carmilla bir adım geriye çekildi, gözleri kısıldı.

Carmilla’nın dudakları hafifçe aralandı. Gözlerini kapadı. Cecilion’un kolları etrafını sardığında, bir ölü gibi değil, bir kadın gibi hissetti. İlk kez uzun zamandır... yeniden canlıydı.

“Aşk... kan gibidir,” diye tekrarladı, sesi neredeyse bir iniltiydi. “Damarlarında hissettiğinde... artık senin değildir. Ait olursun. Bütünüyle.”

Cecilion’un yüzü, onun boynuna yaklaştı. Soğuk dudakları, ölü tenin hatlarını takip etti. Ama bu temas... soğuk değildi. Yanıyordu. İçinde bastırdığı binlerce yıllık suskunluğu, yanan bir özlemle dile getiriyordu.

“Aşk... gece gibidir,” dedi tekrar, sesi alçak ve titrekti. “Ama gece... aşkların üzerine çökmez. Gece... sadece aşık olanlara aittir.”

Carmilla döndü, göz göze geldiler. Karanlıkta parlayan iki çift göz… ve o an, dünya susmuş gibiydi. Ne geçmişin hayaletleri ne de geleceğin lanetleri… sadece onlar vardı.

Aralarında bir nefes kadar mesafe kaldı.

Ve sonra...

Bir gölge duvara yansıdı.

Sanki o mahrem ana bir şey sızıyordu. Sessizlik çatladı. Cecilion’un bakışları keskinleşti, Carmilla'nın teninde bir ürperti dolaştı.

Carmilla, gölgeyi umursamadan Cecilion sevgisinden cesaretlenerek dudağına kapandı. Cecilion’un dudakları Carmilla’nınkilerinde yanıt bulduğunda, içlerinde kıyamet kopuyordu. Sanki iki lanet, öpüşmeyle mühürlenmişti. O an geçmişin pişmanlıkları, saklandıkları karanlık yıllar, her şey eriyip gitti. Geriye yalnızca onlar kaldı — bir ölümlü gibi seven iki ölümsüz.

Carmilla’nın narin elleri, Cecilion’un ensesine bastırdığında içindeki iblis kükrer gibi oldu. Gözleri bir anda alevlendi, kızıl bir öfke değil... kızıl bir bağlılıkla.

Ama karanlık sessiz değildi.

Duvarlara yansıyan gölgeler kıpırdanıyordu. Soğuk fısıltılar yankılandı duvarlarda. Fakat Cecilion başını kaldırdığında o fısıltılar kesildi. Kızıl gözleri gölgeleri delip geçti. Gücü, aşkıyla birlikte parlıyordu artık. Alaric’in lanetli ruhları geri çekilmek zorunda kaldı. Çünkü onlar nefretten besleniyordu… ama şimdi karşılarında aşkın kudreti vardı.

Carmilla nefes nefese kalmıştı. “Onları hissediyorum… bizi izliyorlar. Ama bu kez korkmuyorum Cecilion. Çünkü yalnız değilim...”

Cecilion alnını onun alnına yasladı. “Ve bir daha asla olmayacaksın.”

Ama ikisi de biliyordu.

Alaric susmayacaktı. Onları izlemeye ve rahatsız etmeye devam edecekti. Aşkları solup onun karanlığına ve öfkesine karışıp kaybolana kadar durmayacaktı.

Gölgeler geri çekilse de… fırtına henüz başlamadı.

Cecilion’un alnı hâlâ Carmilla’ya yaslıydı ama gözleri başka bir yeri görüyordu artık — geçmişin kanla yazılmış satırlarını. Fısıltılar yeniden yükseldiğinde, havadaki enerji değişti. Ruhlar geri çekilmemişti… yeniden konumlanıyorlardı.

Birden salonun duvarları çatlamaya başladı. Sanki gerçeklik çözülüyordu. Carmilla irkildi ama Cecilion onu sıkıca tuttu. "Sakın gözlerini kaçırma," dedi, sesi bu kez daha sertti. "Alaric’in oyunu bu... zayıf anlarımızı kullanıyor. Ama bizim zayıflığımız... artık bir güç."

Ve o anda... zaman kırıldı.

Işık karardı. Her yer bir anda değişti. Artık salon değil, siyah gül yapraklarıyla dolu, gri sisler içinde yüzen eski bir malikânedeydiler. Cecilion’un gözleri hızla etrafı taradı. Carmilla'nın eli avucunun içindeydi, tereddütsüz.

Carmilla fısıldadı:

"Burası... ilk ölümlerimizin olduğu yer..."

Ve tam karşılarında, karanlık bir tahtta Alaric beliriverdi. Soluk, çürümüş bir kral gibi. Gözleri beyazdı, ama içleri cehennemle dolu. Sesi yankılandı, hem dışarıdan hem içlerinden konuşuyordu:

“Aşkınız kaderinize karşı geldi. Şimdi onu parçalayacağım. Ve siz, yeniden benim hizmetkârım olacaksınız.”

Cecilion öne çıktı. “O eski Cecilion öldü. Ve onunla birlikte senin lanetin de bitecek.”

Ama Alaric gülümsedi. “Ah... Cecilion. Hâlâ anlamadın. Laneti ben koymadım. Lanet... birbirinize olan aşkınızda saklı. Ve ben sadece… gerçeği hatırlatıyorum.”

O anda Carmilla'nın göğsünde bir sızı başladı. Cecilion’un da gözleri karardı bir anlığına. Alaric’in dediği doğru muydu? Gerçekten aşkları mıydı onları lanetli kılan?

Ama cevap Carmilla'nın dudaklarından geldi:

"O zaman lanetli kalmaya razıyım."

Ve alevler arasında, Carmilla parlayan pençeleriyle Alaric’e doğru atıldı. Cecilion da arkasından. Aşkları artık bir sığınak değil, silah olmuştu.

"Senin kanını o gün ayinle değil kendi ellerimle almalıydım!.." dedi Cecilion, sesi normalinden farklı olarak daha da dehşet vericiydi. Alaric'i boğazından kavrayarak havaya doğru kaldırdı ve biçim değiştitmeye başladı. Gözlerin karanlık bir renkle parlıyordu. Ateş gibi mor bir ışık parladı. "Şimdi senin ruhunu da alacağım..."

Alaric’in boğazı Cecilion’un pençemsi parmakları arasında çatırdıyordu. Siyaha çalan mor bir enerji damar damar tüm odayı sardı. Gözlerinden fışkıran o karanlık ışık, gölgeleri bile korkutmuştu. Carmilla, Cecilion’a baktığında tanıdığı yüzün ardında ilk kez iblisi tamamen özgürleşmiş halde gördü. Ama bu kez korkmak yerine... gurur duydu.

Alaric çığlık atmaya çalıştı ama sesi boğuldu. Cecilion’un sesi yankı gibi havada çınladı:

“Senin ruhun... artık benim.”

Gökyüzü yırtıldı. Ruhların çığlıkları, birer zincir gibi Alaric’e dolandı. Her biri lanetliydi ama şimdi kurtuluşa değil, intikama hizmet ediyorlardı. Cecilion’un avuç içlerinden yükselen enerji, Alaric’in bedenini sarsmaya başladı. Kemikleri çıtırdayarak parçalandı, gözlerinden siyah dumanlar fışkırdı.

Carmilla bir adım ileri çıktı, gözleri dolu ama sesi netti:

"Sen bizi lanetlediğini sanıyordun, Alaric. Ama bizim aşkımız seni mezarından koparıp cehenneme geri gönderecek kadar güçlü."

Ve o an geldi.

Cecilion elini sıktı. Alaric’in bedeni, içindeki lanetli ruhlarla birlikte mor bir alevle parladı, havada kıvrıldı... ve bir çığlıkla tamamen yok oldu.

Kısa bir sessizlik oldu.

Sonra her şey duruldu.

Ruhlar, serbest kaldıkları anda birer ışık zerresine dönüştü. Havada dans ederek göğe yükseldiler. Cecilion’un karanlık formu yavaş yavaş sönmeye başladı, gözlerindeki iblis yerini yeniden o tanıdık, derin kedere ve huzura bıraktı.

Yavaşça Carmilla’ya döndü. Gözlerinde hem zafer hem de yorgunluk vardı. “Bitti...” dedi fısıltıyla. “Bu kez gerçekten bitti.”

Ama Carmilla başını iki yana salladı, gülümseyerek.

“Hayır, sevgilim... şimdi başlıyor.”

Bölüm : 09.04.2025 23:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...