
Bir insana yaşattığınız her duygu, yaşayacağınız duyguların, TEMİNATIDIR…
Geride bıraktığımız ya da bırakmak zorunda kaldıklarımız her zaman en acısı olmuştur. Atilla da bunlardan biriydi. Bedeni her ne kadar yanımızda olsa da, ruhu ve düşünceleri dün dönmek zorunda kaldığımız o yerde, annesi ve kardeşinin yanında kalmıştı.
Yaşanılan olaylardan birkaç saat sonrası annesi kendine gelmiş ve ertesi günde normal odaya alınmıştı. Durumu iyiydi ve Atilla’nın dönmek zorunda olduğu bir görevi vardı. Gitmeden önce son kez annesi ve kardeşiyle konuşmuştu. Her bir anında yanında olmamızı istemişti. Buna annesiyle yaptığı konuşmada dahil.
Ortak verdikleri karar sonucu annesi de artık boşanmaya karar vermiş durumdaydı. Bir süre teyzesine emanet etmişti annesini ve kız kardeşini. Birce’nin yakın zamanda bir üniversite sınavı vardı. Onun neticesine göre daha sağlıklı konuşup karar vereceklerdi.
Dün gece geç saatte döndüğümüzde herkes kendi katına giderken Atilla da Tuğra Yüzbaşının teklifiyle onun evine gitmişti. Şimdi ise karargahtaki kahvaltı sonrası günlük rutin spor için üzerimdeki askeri kısa kollu penyem ve kamuflaj pantolonumla bulundukları yere doğru ilerliyordum. Bugün için
kafamda çok güzel ve keyifli senaryolar vardı. Özellikle de biri için…
Her zaman spor yaptığımız alanın orada toplanmış kendi aralarında konuşuyorlardı benim tim. Hallerine bakacak olursam yine bir şey vardı ya hayırlısı!
Onlara yaklaştığımı gören Taner, hepsinin sıraya girmesini sağlamıştı. Fakat bir şey vardı! Bir gariplik! Bir şey eksikti sanki!
Önlerinde dikilmeye başladığımda, başları her ne kadar dik olsa da, bakışları farklı yönlere bakıyordu.
‘’Taner!’’
‘’Emret komutanım!’’ diyerek bir adım öne geldi.
‘’Sanki’’ dedim. ‘’ Sanki bir şey eksikmiş gibi hissediyorum! Sende de var mı öyle bir his? Nasıl anlatsam, böyle bir boşluk!’’
Hala daha sırada olanlar her ne kadar kendilerini sıksalar da ufak tefek gülüşme sesleri geliyordu. Aslını sorarsanız, az önce eksikliği bulmuştum. Fakat açıklasınlar diye sesimi çıkarmadım.
‘’Şey, Komutanım! Bir kişi eksik !’’
‘’Hımm… Peki o eksik olan kişi burada olduğunuzu bilmiyor mu?’’
‘’ Biliyor komutanım!’’
‘’Anladım… Peki, bildiği halde gelmemesinin amacı ne? Herhangi bir uzvuna bir şey mi oldu? Zira gelmemesi için öyle bir şey olmalı da!’’
‘’Komutanım!’’ dedi kısık bir ses tonu ile. ‘’ Bu soruyu timden başkasına sorsanız olmaz mı?’’
Gözlerimle her birini tek tek inceledim. En son Taner’e yaklaştım ve onun gibi sesimi biraz daha azaltıp;
‘’Neden Taner? Sen niye söylemiyorsun?’’
‘’Iııı… Yani… Komutanım, buraya inmeden yardım istedi benden. Sanki yapabilirmişim gibi onu idare etmemi söyledi de ondan. Bakın! Bu arkamdaki salaklara sorun size anında cevap verirler. Severler adam satmayı ama bana sormayın. En azından bu seferlik olmaz mı?’’
Başımı sallayarak eskiden dikildiğim yerime doğru adım attım. Taner’in istediği aslında askeriye içerisinde olmazdı ama bizim olduğumuz durumda öyle bir gerçeklik vardı ki, bazen bazı şeyleri görmezden gelmek gerekirdi. Bizler çoğu zaman birbirimize anne, baba, kardeş ve daha ötesi olmak zorundaydık…
‘’Gökhan!’’
‘’Emret komutanım!’’ diyerek o da Taner’le aynı hizada yan yana durdu.
‘’Gökhan, bir kere soracağım tek de cevap ver!’’
‘’Gencal ne- re-de?’’
Sorduğum soruyla ağzını yana doğru kaydırıp hemen yanındaki Taner’e laf söylemeye başladı. O duymadığımızı zannetse de , ben duyuyor ve görüyordum. ‘’ Ah abi, yaktın beni!’’
Yavaş yavaş cinlerimin tepeme çıkmasıyla daha fazla dayanamadım . Sesimin tonu bir tık fazla kaçmış olsa da yapacak bir şey yoktu.
‘’GÖKHAN! Sana sordum ve zor olduğunu da zannetmiyorum. Cevap ver lan! Gencal nerede?’’
‘’Komutanım, Gencal !’’ demişti ki; arkamızda kalan ana binanın olduğu yerden sesi geldi.
‘’Komutanım! Geldim ben! Buradayım!’’
Arkamızdan dolaşarak geldiğini görünce timdekilerle beraber benimde bakışlarım onu buldu. Tam nerede olduğuna dair sorgulayacaktım ki, görünüşündeki farklılık dikkatimi çekti.
‘’Gencal! Yanıma gel!’’
Olduğu yerde kaldı.’’ Şey.. Komutanım gelmesem?’’
‘’Sana buraya gel dedim Gencal!’’
‘’Emredersiniz Komutanım!’’ dedikten sonra aksayarak yanıma geldi.
Görünüşüne her ne kadar gülmek istesem de gülemiyor, ciddiyetimi bozmak istemiyordum. Arada gelen gülme isteğimi de başımı boş olan taraftaki omzuma çevirip dudaklarımı gizlemeye çalışıyordum.
‘’ Bu duruma nasıl geldin Gencal açıklamak ister misin?’’
‘’Komutanım, bir saniye müsaadenizi istiyorum!’’ diyerek timdekilere doğru döndü. ‘’ Gülmeyin lan! Susun! ‘’ Herkesten bir boğaz temizleme sesi geldi ama çok sürecek gibi durmuyordu çünkü hepsi kendini sıkmaktan hafif hafif kızarmaya başlamıştı. Yeniden benim olduğum tarafa dönünce, ‘’ Şimdi komutanım! İnanın açıklayabilirim. Saatlerdir arıyorum ama yok! Sanki yer yarıldı yerin dibine girdi. Aramadığım yer kalmadı. İnanır mısınız belki bizimkilerden biri yapmıştır diye yemekhaneye kazanların içine bile baktım ama yok! Mecbur kaldım bu şekilde gelmeye!’’
Ne kadardır aradığı yüzündeki terden belliydi. Suratı kızarmış yer yer damlalar oluşmuştu. Askeriyedeki en önemli kurallardan birini ihlal etmişti ama kendi cezasını da kendi çekecekti.
‘’ Oğlum her şeyi anlarım. Her şeyini kaybedebilirsin ama insan ayağına giydiği postalın tekini nasıl kaybeder lan! Bir de ikisini birden de değil ya! Tekini, tekini.’’
‘’Komutanım, gece yatarken yatağımın hemen yanında çıkardım ama kalkınca baktım yok. Teki duruyor eşi yok!’’
‘Sabır ‘ çektim içimden yüzümü sıvazlayarak. ‘’Tamam Gencal! Artık sana bir şey demiyorum. Yeterince bam telimin üzerinde zıplıyorsun zaten o yüzden sus ve timdekilerin yanına geç. Yalnız dikkat ette Albay görmesin. O benim gibi müsemma göstermez. Hoş bende göstermeyeceğim ya neyse.’’
‘’ Emredersiniz komutanım!’’ diyerek şimdilik ait olduğu yere geçti. Bulunduğu sırada çok zaman geçirmeyecekti ama neyse!
‘’Şimdii! Gençler, aslında bugün sıkı bir antrenman yapacaktık ama son anda yaşanan olaylardan dolayı vazgeçtim.’’ Hepsi oldukça şaşırmış olacaklar ki kaşlarını kaldırıp birbirine baktılar. Anladığım kadarı ile ‘ ne oldu da vazgeçtim’ onu sorguluyorlardı.
‘’Komutanım!’’ diye seslenen Gencal’a baktım. ‘’Neden vazgeçtiniz acaba? Ben bugün için fazlasıyla hazırdım oysa ki! Dünden sıkı bir antrenman yapmıştım ben. O kadar hazırdım yani.’’
Herkes iflah olur ama bu Gencal iflah olmazdı. Birde geçmiş karşıma sorguluyordu. Suratımda kendiliğinden ortaya çıkan yamuk gülümseme ile onu baştan aşağı süzdüm. Bazı zamanlarda konuşmaya bile gerek olmadığını düşünürüm çünkü.
Ben onu süzdüm, o benim bakışlarımı takip etti. En son ayaklarında biraz fazla oyalandım ki, ne demek istediğimi anlasın.
‘’Haa!’’ dedi. ‘’ Benden ötürü! Siz benim tek postalım yok diye vazgeçtiniz yani! Çok incesiniz ama ben böyle de size katılabilirdim komutanım!’’
Bu çocukla hiçbir operasyona katılmamış olsam kesinlikle ‘gerizekalı!’ olduğunu düşünebilirdim ama işin tuhaf yanı tamda o nokta da başlıyordu. Buradaki o lakayıt ve cıvık Gencal gidiyor, yerine ciddi biri geliyordu.
‘’Tabi ya Gencal, tek düşüncem sensin! O kadar düşünüyorum ki seni, o kadar yani… O yüzden bak şimdi vereceğim komutu iyi dinle ve ona göre hareket et!’’
An itibari ile ciddi halime büründüm. Göğsüm kabarık, bakışlarım karşıda, derin bir nefes aldım.
‘’Rahat! Hazır ol!’’ Karşımdaki herkes komutumla hareket ediyordu. ‘’Gencal hariç! Herkes, üç adım öne marş!’’
Söylediklerim hepsini şaşırtsa da, emri yerine getirdiler. Gencal olduğu yerde kıpırdamadan duruyor, başına gelecekleri anlamış olacak ki sesi dahi çıkmıyordu.
‘’ Gencal!’’
‘’Emredin komutanım!’’
‘’Sana beş dakika müsaade! Teçhizat odasına gidiyor ve dolu olarak sırt çantanı alıp geliyorsun! Anlaşıldı mı asker?’’
Şaşırsa da, ‘’Emredersiniz komutanım!’’ diyerek ayrıldı yanımızdan.
‘’Selçuk, Taner, Atilla, Kaya, Gökhan! Hepiniz serbestsiniz! Benim bugünlük işim Gencal’la! Sizlerde kafanıza göre, ister oturup onu izleyin ister dağılın!’’
Hepsi, hemen arkamızda olan binanın oradaki banklara doğru ilerlemeye başladılar. Yaptıkları hareketten izleyici olarak bulunacakları belliydi. O sıra soluk soluğa, henüz sırtına bile takmaya fırsat bulamadığı çantasıyla Gencal göründü.
‘’Geldim komutanım.’’ diyerek yüzüme bakmaya başladı.
‘’ Ne dememi istersin oğlum? Hoş geldin mi?’’
Gözleri, arkamda oturmuş hatta bir nevi yayılmış arkadaşlarına kayınca ağzının içinden homurdanmaya başladı.
‘’Komutanım, onlar orada beni mi izleyecek?’’
Arkamdakilere dönüp kısa bir bakış attım. Önüme dönerek tekrar onu baştan aşağı süzdüm. ‘’Bugünlük böyle Gencal! Bir sorun mu var?’’
‘’ Estağfurullah komutanım, ne sorunu sadece sordum. Gözüme biraz fazla yayılmış gibi geldiler de!’’
Aklınca kendisinin yanında onları da götürmekti niyeti. Bana şikayet ederek ortalığı kızıştıracak ve onlarında ceza almasını sağlayacaktı ama bugün için yemezlerdi. Belki sonra…
‘’Şimdiii, gelelim sana! İlk olarak çantanı sırtına tak ki hazır olduğunu anlayayım.’’
Şaşkın bakışları yüzünü bir an bile terk etmeden söylediğimi yaparak çantasını sırtına geçirdi.
‘’ Güzel!’’ diyerek yaptığını onayladım. ‘’ Üç adım geri, marş.’’ Bir anda komut vermeme şaşırsa da kendini hemen toplayıp üç büyük adımla geriye doğru gitti.
‘’Karargah etrafı on tur, sırt çantasıyla koşulacak! KOŞ!’’
Bir an yalpalayacak gibi olduysa da, kendini toparlamış ve koşmaya başlamıştı. Karargah, oldukça geniş bir arazi içerisine konumlandırıldığından dolayı, hiç kolay olmayacaktı onun için. Genelde antrenmanlar sırasında çok mecbur kalmadıkça bu komutu sadece koşu parkuru üç tur olarak verirdik ki bu da ısınmak için. Anlayacağınız Gencal şimdi naneyi yemişti.
**
Bir ayağında postal, diğer ayağında spor ayakkabı ve sırt çantası… İçindekilerle en az 25 kilo ağırlık… Tam ortada olacak şekilde ayakta dikilmiş onu izliyordum. Tıpkı diğerlerinin yaptığı gibi ama tek farkımız; ben kaytarmasını önlemek için izlerken, onlar dalga geçip onu sinir etmek amacı ile izliyorlardı.
Saat bizim açımızdan oldukça hızlı ilerlerken, onun için geçmiyor olacak ki beşinci turunu attığı sıra oldukça yavaşlamıştı.
‘’ Hadi asker, durmak yok! Temponu düşürmeden devam ediyorsun! Mesleğini, kimliğini unutmuyorsun.’’ Sesimi duyunca kendini toplamaya çalışıp biraz daha hızlansa da artık pilinin bitmeye başladığının farkındaydım. Sırf onu toparlamak belki birazda gaza getirmek için hızla bağırdım.
‘’ Sen nesin Gencal?’’ İlk önce şaşırdı ama hemen sonra hızla cevabını verdi.
‘’Asker!’’
‘’Duyamadım nesin sen?’’
‘’Asker! Komutanım.’’
‘’Uyruğun ne?’’
‘’TÜRK!’’
‘’Şimdi tekrar söyle. Sen neymişsin?’’
‘’TÜRK ASKERİ!’’
‘’Bize ne yakışmaz peki Gencal?’’
‘’Durmak, pes etmek komutanım!’’
‘’O zaman ne yapmıyoruz Gencal?’’
‘’Pes etmiyoruz! Ben Türk askeriyim ve pes etmiyorum komutanım!’’
İşte bu kadardı. Bizi kendimize getirecek yegane şeylerden biri buydu. Her daim Türk askeri olduğumuzu aklımızdan çıkarmaz ve bu duygudan güç alır, güç verirdik…
Bir süre daha bu şekilde ilerlerken bir yandan da söylenmeye başlamıştı. Tam yanımdan geçtiği sıra,
‘’Ne söylüyorsan sesli söyle! Söyle ki bizde duyalım. Yapılacak bir şey varsa yardımcı olalım Gencal! Belki dikkatimi çeker söylediklerinde sana beş dakika mola bile verebilirim biliyor musun?’’
Başını bir anda bana doğru çevirip;
‘’Gerçekten mi komutanım!’’ dedi.
‘’Yok oğlum şaka yapıyorum. Çok şakacıyımdır da ben!’’
Ağır bir tempo tutturup konuşmaya başlayınca özellikle biraz sesimi çıkarmadım ki bunu birazdan amacıma ulaşınca koz olarak kullanabileyim!
‘’Nerdeyse bir hafta olacak hiç göreve falan gitmedik ya komutanım. Bende düşündüm ki yakın zamanda artık bir görev çıkar ve gideriz! O yüzden çantama fazladan abur cubur ve çikolata stoğu yapmış bulundum. Oralarda bazen kan şekerim falan düşüyor da! Şu an onlarda çantada olduğundan ekstra bir ağırlık söz konusu ve ben… Ben bittim komutanım!’’
Artık konuştuğundan dolayı da ekstra nefes nefeseydi ve bu onu daha fazla hırpalıyordu. Fakat duyduklarımdan sonra üzülmenin yersiz olduğunu da anladım.
‘’Komutanım! Mola veriyor muyum?’’
Derin bir nefes aldım. Anlattıklarının hepsini bütün tim duymuş şuan adeta arkamda gülmekten yarılır vaziyette anırıyorlardı. Evet, evet tam olarak anırıyorlardı ki en son arkamdakilerden çıkan o değişik sese bakmak için döndüğümde Kaya’nın karnını tutarak gülerken yere kapaklanıp düştüğüne şahit bile olmuştum.
‘’Gencal!’’
‘’Efendim komutanım.’’
‘’KOŞ OĞLUM KOŞ! Yok sana mola falan!’’
‘’Ama… Ama komutanım, anlat belki mola verdiririm demiştiniz!’’
‘’O söylediklerini duymadan önceydi koçum! Hem zaten anlatırken yavaştan aldığında gözümden kaçmadı sanma. Molayı o yavaşlamanın yerine say ve şimdi devam et! Oh olsun sana! Ne demek lan, çantama stok yaptım. Asker adam göreve giderken midesini mi düşünür andaval! KOŞ GENCAL KOŞ! Aklın varsa hızlı koş yoksa o on tur duyduklarımdan sonra yirmi olacak haberin olsun!’’
Duyduklarından sonra tabanlarını yağlamış gibi hızlandı. Eee, sonuç olarak oda hızlanmakta haklıydı. İşin ucunda yirmi tur koşmakta vardı!
**
Gencal artık son turundayken, ortam da bizim açımızdan gevşemişti. Bu arada bizde askeriyeye ait olan K9 köpeğinin eğitimini izliyorduk. O kadar ürkütücü bir hayvan olmasına rağmen bir o kadar yaptığı hareketlerle de sevimli bir şeydi. Gencal’in sekizinci turundan itibaren bıkmadan usanmadan durduğu yerden izlemiş ve o ne zaman pes eder gibi olsa havlayarak ona uyarıda bile bulunmuştu. Az önce de sıkılmış olacak ki, karargahın arkasında bulunan kulübesine doğru Gencal’in aksine ağır hareketlerle gitmişti. Hepimiz yorulup dinlenmek için gittiğini düşünsek te, gittiği gibi ağır adımlarla geri dönüyordu. Yalnız son anda fark ettiğimiz ufacıcık bir detayla!
O detayda, ağzında bağcıklarından tutulmuş bir vaziyette Gencal’in diğer postalını getiriyor oluşuydu.
Gördüklerimizden sonra hepimizi bir gülme almıştı. Anlaşılan bizim postal hırsızı Canavardan başkası değildi. Canavar kim mi? Bizim asabi ama bize göre bir o kadar da sevimli olan askeriyenin bomba imha köpeğinin ismi. Çıkardığımız sesler ilk başta onunda dikkatini çekmiş olsa gerek birkaç saniye bize baktı. Sonrası yoluna devam ederek Gencal’in tam da bitiş noktasının orada, ağzındaki postalı bir saniye bile bırakmadan beklemeye başladı.
Bitiş noktasına az kala Gencal ilk bize bakmış olsa da, sonra dikkatle bakıp güldüğümüz şeyi fark etmesiyle ağzından okkalı küfürler sarf etmeye başladı.
‘’ Ananı avradını! Laaaann! Canavar, o ağzındakinin benim postalım olmadığını söyle yoksa fena bozuşuruz bak. ‘’
Canavar ağzındaki postalı birkaç saniye bırakıp sanki Gencal’e cevap veriyormuş gibi oldukça gür bir sesle havladı.
‘’ Sen birde bana cevap mı veriyorsun lan it! O ağzındakini hemen bırakıyorsun yoksa fena olur. Bak demedi deme!’’
Timin geri kalanı Gencal ve Canavar arasında geçen anlaşma aşamasında oldukça keyif almış durumdaydı.
‘’ Komutanım, o…o, yani şey Gencal, köpekle mi konuşuyor bana mı öyle geliyor!’’ diye soran Selçuk’a;
‘’ Sence Selçuk! Oradan bakınca bizimle konuşuyor gibi mi duruyor?
‘’Yok komutanım da, ne bileyim yine de emin olmak adına size sorayım dedim!’’
‘Anladım’ dermişçesine kafamı sallayıp tekrar Gencal’in olduğu tarafa döndüm. Döndüm ama dönmez olmayı tercih etmedim değil bir ara. Köpek, ağzından hala daha ayırmadığı postalla önde, Gencal arkada tempolu bir şekilde yakalamaca oynuyorlardı. Buna ek olarak tabi birde Gencal’in söylenmeleri.
‘’ Seni bir elime geçireyim, göreceksin sen! Dişlerinden kolye, kuyruğundan da atkı yapacağım kendime! Duydun mu beni lan it!’’
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |