2. Bölüm

2.bölüm

Bookaes
bookaes

Alev elindeki iki büyük bavul ve sırtındaki sırt çantasıyla karargaha girdi. İçeri doğru yürümeye başladı. Çardakta oturan tim üyeleri onu fark etmişti. Gözlerini üstünden çekemiyorlardı.

 

Aykut kızın kim olduğunu öğrenmek için "Yeni asker mi geldi?" dedi.

 

Fırat gözlerini Alevden çekemezken "Asker elinde o kadar bavulla gelmez." dedi.

 

Arda timin yanına geldi.

 

"Ne konuşuyorsunuz heyecanlı heyecanlı?"

 

"Şuradaki kızın kim olduğunu biliyor musunuz, komutanım?"~Aykut

 

Arda gösterdikleri yere döndü. Alev'i gördüğünde oldukça şaşırmıştı. Ona doğru hızlı ve büyük adımlar attı.

 

Sevinç ve özlemle "Alev!" dedi.

 

Alev Arda'nın geldiği tarafa döndü. Arda'yı görünce gülümsedi. O da ona doğru yürümeye başladı. Sıkıca sarıldılar.

 

"Kız komutanımın sevgilisiymiş lan."~Aykut

 

Fırat cevsp vermedi, üzgünce bakmakla yetindi.

 

Alev'in Anlatımıyla

"Alev!"

 

Arda'ya sıkıca sarıldım. Ayrıldığımızda hala gülüyorduk.

 

"Senin ne işin var burada?"

 

"Abimi görmek için geldim."

 

"Abin toplantıda. Bir saate ancak biter işi. Gel, oturalım biraz. Çok özledim seni."

 

"Ben de."

 

Arda kolunu omzuma attı. Bavulları nasıl becerdiyse tek eliyle sürüklemeye başladı. Çardakta oturan iki askerin yanına gittik.

 

"Otursana."

 

Arda'nın yanına oturdum. İki asker sessiz ve ifadesizce bize bakıyordu. Arda'nın bizi tanıştırmasıyla sessizlik bozuldu.

 

"Alev, Aykut ve Fırat. Fırat ve Aykut, Alev."

 

Ellerini sıktım.

 

"Ee Amerika kaçağı, bu sefer ne zaman döneceksin? Ne kadar kalacaksın?"

 

"Dönmüyorum."

 

Merakla emin olmak için "Nasıl yani?" diye sordu.

 

Güldüm

 

"Dönmüyorum. Amerika defteri kapandı. Mezun oldum. Hocamın yoğun ısrarı yüzünden bir süre orada çalıştım, acemiliğimi attım. Artık kendi ülkemde, kendi halkıma hizmet edeceğim."

 

Omzumda olan koluyla beni kendine çekti. Saçlarımı öptü.

 

"Aferin, doktor."

 

Kıkırdadık.

 

"Komutanım kardeşiniz mi?"~Aykut

 

"Sayılır." Dedi Arda bana bakarken.

 

Gülümseyip devam etti.

 

"Barın'ın kardeşi."

 

"Barın'ın 8 yıl önce Amerika'ya giden kardeşi?"~Fırat

 

"Evet."

 

Arda'ya döndüm.

 

"Abimin işi ne zaman biter?"

 

"Yarım saate."

 

Başımı salladım.

"Akgül teyze döndüğünü biliyor mu?"

 

"Bugün aradım ama yarın oraya gideceğim. Bir gün abimle kalmak istedim. Oraya gidersem buraya gelemem."

 

Telefonum çaldı.

 

Biricik arıyor...

 

"Kim arıyor?"~Arda

 

"Biricik."

 

Telefonu açtım.

 

"Biricik?"

 

"Alev'im! Dönüyormuşsun! Neden haber vermedin?! Ne kadar mutlu olduk, biliyor musun? Tayfa yanımda."

 

Telefonun hoparlörde olduğuna adım gibi emin olduğum için çoğul konuştum.

 

"Nabersiniz?"

 

Hep bir ağızdan "İyiyiz." Dediler.

 

Arda koluma dokundu. İçeriyi işaret etti.

 

"Biricik benim şimdi kapatmam lazım. Yarın geliyorum zaten, görüşürüz."

 

"Görüşürüz canım."

 

"Bavullar ellerinden öper Ardacığım."

 

Güldü. Bavulları aldı. Fırat bavullardan birini alarak Arda'ya yardımcı oldu. Birlikte içeri girdik. Abimin odasına gittik. Koltuğa oturdum. Abimi beklemeye başladım. Arda ve Fırat da içeri geldiler. Onlar da koltuğa oturdu.

 

"Bir şey içer misin Alev?"~Fırat

 

"Hayır, teşekkür ederim."

 

Başını salladı. Başımı geriye yatırdım. Gözlerimi kapattım. İki gündür uykusuzdum. Döneceğim için yaptığım hazırlıklar yüzünden olan koşuşturma yüzünden yorgundum. Uykusuzluktan ziyade iki gündür dinlenmeden koşuşturmam yormuştu beni.

 

"Uykun varsa içeride abinin odasında dinlen. Ranza var, yat orada."~Arda

 

"İyi olur. İki gündür uyumuyorum."

 

"Delinin zoru."

 

Arda'ya gülerek göz devirdim. Kapı pervazında arkamı döndüm. İkisi de bana bakıyordu. İşaret parmağımı tehdit eder gibi doğrulttum Arda'ya.

 

"Abim gelince uyandır beni."

 

"Tamam "

 

İçeri girdim. Yatağa yattım. Cenin pozisyonunda uyuya kalmışım. Birinin koluma dokunmasıyla gözlerimi araladım. Fırattı. Hafifçe gülümseyerek bana bakıyordu.

 

"Abin geliyormuş. Ardayla sürpriz yapacağız. Kapıyı dinle, doğru zamanda içeri gel. Tamam mı?"

 

Başımı salladım. Gülümsemesi yüzünde büyüdü. Başını hafifçe iki yana sallayarak odadan çıktı. Kapının önüne gittim. İçeriyi dinlemeye başladım. Kısa bir süre sonra kapı açılma sesi geldi. Biri sesli soluk verdi, büyük ihtimal abimdi.

 

"Noldu? Yüzünden düşen bin parça?"~Arda

 

"Görev bitti ve ben annemi, Goncayı, Alev'i, Efe'yi çok özledim."~Abim

 

"Biner uçağa gidersin bir saate, nolacak? Sıkma canını."~Fırat

 

"Annemi, Gonca'yı, Efe'yi bir uçakla görebiliyorum. Ama Alev'e üç yıldır hasretim. Üç yıldır görmüyorum kardeşimi. Çok özledim."

 

"Kimi bir uçak yakınında kimi bir kapı.."~Arda

 

"Ne diyorsun, oğlum?"~Abim

 

"Alev şimdi açsa kapıyı, çıksa karşına naparsın?"~Fırat

 

Abim gülerek "Gülerim. Oğlum ışınlanmayı mı buldular? Daha sabah konuştum. Yola çıktığını söyledi. Çalıştığı hastanenin yolu bizim karargahtan geçmiyor ne yazık ki." dedi.

 

Kapıyı açtım. Abim şaşkınca bana bakıyordu. Fırat ve Arda gülüyordu.

 

Gülerek "E hani? Gülmüyorsun?" dedim.

 

"Alev?"

 

"Abi."

 

İki büyük adımda yanıma geldi. Kollarını belime sardı. Ayaklarım yerden kesildi. Abim başını boynuma gömmüştü. Beni etrafında döndürdü.

 

"Abi, dur. Başım döndü." Dedim gülerek.

 

Yavaşça ayaklarımı yerle buluşturdu. Hâlâ sarılıyorduk. Boynumda ıslaklık hissedince huylandım.

 

Abim..

 

Ağlıyor muydu?

 

Kollarımı çözdüm. Ayrılmaya çalıştım ama o kadar sıkı sarılıyordu ki ayrılamadım. Kollarımı omzuna tekrar doladım.

 

"Meleğim.."

 

"Abim, buradayım. Tamam, ağlama. Pişman olacağım ama." Dedim gülerek.

 

Belimdeki kolları gevşedi. Kollarından ayrıldım. Yere bakan yüzünü ellerim arasına aldım. Göz yaşlarını sildim. Göz yaşlarının aktığı yeri öptüm.

 

"Abim.. ağlama."

 

"Çok özledim.."

 

Gülerek "Sen Türk askerisin, ağlamak yakışıyor mu sana?" dedim.

 

"Ağlamıyorum Alev'im. İyiyim. Hatta çok iyiyim."

 

Tekrar sarıldık. Bu sefer o ayrıldı. Kaşlarını hafifçe çatmıştı.

 

"Sen sabah işe gidiyordun?"

 

"Ben sana işe gidiyorum demedim."

 

"Yoldayım dedin."

 

"Yoldaydım. Yanına geliyordum."

 

"Annem, biliyor mu burada olduğunu?"

 

"Hayır. Söylemedim. Bugün burada kalacağım. Yarın gidiyorum."

 

"Nerede kalacaksın?"

 

"Otelde kalırım."

 

"Olmaz. Burada benimle kal, yarın seni ben götürürüm."

 

"Abi, askerlerin arasında benim ne işim var? Hem yasaktır."

 

"Ben hallederim onu. Açsındır, yemek yemeye gidelim mi?"

 

"Olur."

 

"Bekle."

 

Yattığım odaya gitti. Üstündeki kamuflajı çıkarmıştı. Siyah kot pantalon, mavi tişört giyinmişti.

 

"Fırat, Arda hadisenize oğlum. Sizi mi bekleyeceğiz? Biz çardakların oradayız, hemen gelin."

 

Bir şey söylemelerine fırsat vermeden kolunu omzuma atarak beni odadan çıkardı. Çardaklara geçtik. Abimi her gören selam veriyordu. Bu çok gururlandırıcıydı. Çardağa otururken bile kolunu omzumdan çekmemişti. Sürekli saçımı öpüyordu.

 

"Üç yıl, koskoca üç yıldır uzaktasın. Çok özledim seni, Alev."

 

"Ben de abi de, sen ben yokken çok mu duygusallaştın?" Dedim gülerek.

 

"Sen de soğukluğundan bir şey kaybetmemişsin." Dedi burnumu sıkarken.

 

Gülerek "Benim olan hep benimdir. Sahip olduğum hiçbir şeyden vazgeçmem." dedim.

 

Güldü. Bir adam gülerek yanımıza geldi. Abim hazır ola geçince ben de ayağa kalktım.

 

"Rahat ol, Barın. Kardeşin mi?" Dedi gülerek.

 

"Evet, albayım."

 

Adam Albay çıktı.. Gülümseyerek elini uzattı.

 

"Bahadır."

 

"Alev."

 

Uzattığı elini sıktım.

 

"Hoşgeldin, kızım."

 

"Hoşbuldum, efendim."

 

"Albayım, sizinle bir şey konuşabilir miyim?"

 

"Gel bakalım."

 

Abim bana döndü. İşaret parmağını tembihler gibi hafifçe salladı.

 

"Buradan bir yere ayrılma."

 

Başımı salladım. Abim ve Albay gidince yerine geri oturdum. Abim arada bir bana bakıyordu. Selam verdi, yanıma geldi. Yüzü daha çok gülüyordu.

 

"Ne oldu?"

 

"Uçak biletini iptal ettir."

 

"Neden?"

 

"Benimle geliyorsun."

 

"Sen de mi geliyorsun?" Dedim büyük bir heyecanla.

 

Başını salladı.

 

"Görev bitmişti zaten. Bir süreliğine izin aldım. Ayrıca bugün de benimle kalacaksın."

 

Sevinçle boynuna sarıldım. Güldü.

 

"Bana duygusallaşmışsın diyene bak. Önceden duygularını belli etmezdin.

 

Güldüm. Fırat ve Arda gelince birlikte çıktık. Taksiye bindik.

 

"Ne yiyelim?"~Abim

 

"Dürüm!" Dedim kırk yıl aç kalmış gibi.

 

Herkesle birlikte güldüm.

 

"Kız da haklı, elin gavur ülkesinde ne arasın güzelim Türk yemekleri?"~Arda

 

Güldük.

 

"Abi sen sahile sür." Dedi abim taksiciye.

 

Sahile geldik. Karavan gibi bir arabanın önüne koyulan küçük masa ve sandalyelere oturduk.

 

"Ne vereyim size gençler?"

 

"Bana 1,5 dürüm."~Abim

 

"Bana da."~Fırat

 

"Ben de 1,5 alayım."~Arda

 

1,5 yiyebilir miydim?

 

Hayatta yiyemezdim.

 

"Ben normal alayım."

 

Dürümleri yedik. Ben yarısında kaldım, orası ayrı mevzu tabi.

 

"Abiciğim yesene şunu."

 

"Abi, midem almıyor. Çok özlemişim ama bu kadar yiyebiliyorum."

 

"Sen oralarda yemek yemiyor muydun?"~Fırat

 

"Ben dedim aç kalıyordur o orada diye." Dedi abim Arda'ya.

 

"Ulan Alev bu. Gerekirse adamın başının etini yer, yine aç kalmaz. Kendine bakar o."~Arda

 

Gülmeye başladık.

 

"Hadi gezdirin beni. Birkaç hediyelik eşya alayım."

 

Herkes ayaklandı. Abim hesabı ödedi. Taksi çevirdik. Merkeze yola çıktık. Abime telefon geldi.

 

"Efendim?"

 

Yüzü ciddileşti, kasıldı.

 

"Hemen gidiyoruz. Yakınlardayız zaten."

 

Karşı tarafı dinledi. Telefonu kapattı.

 

"Noldu?"~Arda

 

"Yakınlarda bir köye teröristler saldırmış. Sivil yaralılar varmış. Temizlemişler ama güvenlik için oraya gidiyoruz."~Abim

 

"Alev nolacak?"~Fırat

 

"Biriniz onunla dursun."~Abim

 

Taksici köye sürdü. Köyün girişinde indik. Abimler belindeki silahlarını çıkardılar. Beni ortalarına aldılar. Büyük bir kayanın arkasına sakladılar beni. Abim ve Arda birlikte gittiler. Fıratla kayanın arkasında tek kaldım. Bir süre sessizce bekledik. Bir kadın inlemesi işittik. Fırat'a baktım. Çatık kaşlarıyla bana bakıyordu.

 

"Ah!"

 

Kadının sesi çok yakından geliyordu.

 

"Ambulans çağır Mehmet!" Diye bağırdı aynı kadın.

 

Tekrar acıyla inledi. Ayağa kalktım. Sesin geldiği yöne koştum.

 

"Alev, dur! Alev!"

 

Fırat koşarak yanıma geldi bileğimden tutarak durdurdu beni.

 

"Canına mı susadın sen? Bekle dedik sana!"

 

İfadesiz yüzümle sakince "Kadının yardıma ihtiyacı var."

 

"Alev-.."

 

"Ben doktorum. Şartlar nolursa olsun insanları kurtarmak benim görevim."

 

"Ben de askerim. Şartlar nolursa olsun insanları korumak da benim görevim."

 

"İyi. O zaman sen görevini yap, ben görevimi."

 

Koşarak sesin geldiği yöne gittim. Sesler evin içinden geliyordu. Tahta kapıyı açtım. İçeri girdim. Bir adam bana silah doğrulttu. Elimde silah olmadığını görmesi için ellerimi teslim olur gibi havaya kaldırdım. Fırat beni arkasına aldı.

 

"Gidin buradan! Vururum, gidin!"

 

Öne çıktım.

 

"Sakin ol. Doktorum ben. Bir kadın bağırıyordu. Ses buradan mı geliyor?" Dedim sakin sesimle.

 

"Teröristler! Defolun buradan! Vururum. Şakam yok!"

 

"Sakin ol. Ben Türk askeriyim. O da doktor. Şimdi, kadın burada mı?"

 

"Nereden bileyim asker olduğunuzu? Hemen çıkın evimden!"

 

Fırat cebinden cüzdanını çıkardı. Asker kimliğini adama gösterdi. Aklıma gelen şeyle ben de çantamı çıkardım. İçinden steteskop ve neşterimi çıkardım. Fırat şaşkınca bana bakıyordu.

 

"Çantanda neşter mi taşıyorsun?"

 

Napayım? Doktor kimlik kartım bavulda..

 

"Bir kadının çantasında her şey vardır derlerken o her şeyin içinde ne olduğunu düşünüyordun ki?"

 

Şaşkınca bana bakıyordu. Gülmek istesem de yüzümdeki ifadesizliğ

i korudum. İçten içe gülerken adama döndüm.

 

"Kadın burada mı değil mi?"

 

"İçeride." Dedi silahını indirerek.

 

İçeri girdim. Hamile bir kadın yerde uzanıyordu. Boncuk boncuk terlemişti. Acıyla bağırıyordu. Yanına çöktüm.

 

"Sakin ol, doktorum ben. Neyin var?"

 

"Suyum geldi!" Diye bağırdı.

 

Karnına baktım. Fırat ve yanındaki adama döndüm.

 

"Doğum başlamış. Mecburen burada gerçekleşecek."

***

Bölüm : 04.12.2024 23:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...