5. Bölüm

5.bölüm

Bookaes
bookaes

Saçlarımda hissettiğim parmaklarla uyandım. Gözlerimi açtım. Gonca saçlarımla oynuyor, gülümsüyordu. Gülümsedim.

 

"Günaydın, Gonca."

 

"Günaydın, Alev'im. Uyuyorsun diye uyandırmak istemedim ama geç kaldık. "

 

Komodindeki saate baktım.

 

"Saat daha yedi?"

 

"Arife teyze dün yemekleri yetiştirememiş. Marketten alınacaklar da var."

 

"Hazırlanayım, çıkarız hemen."

 

"Kahvaltı yapmadın."

 

"Orada atıştırırım."

 

Banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadım. Dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı dağınık topuz yaptım. Dolabın önüne geçtim. Yazlık bir elbise çıkardım.

 

Saçlarımı açtım. Taradım. Aşağı indim. Efe ortalıkta gözükmüyordu. Abim ve Gonca koltukta oturuyorlardı.

 

"Günaydın, çifte kumrular."

 

Güldüler.

 

"Günaydın, güzelim."~Abim

 

"Gonca hadi."

 

Gonca yukarı çıktı. Abimin yanına oturdum.

 

"Sen napacaksın?"

 

Dikleşti. Bana döndü.

 

"Alev."

 

Bu tonu biliyordum. Bu göreve gideceğim tonuydu.

 

"Efendim?"

 

"Üç gün sonra göreve gideceğim."

 

Gülümsedim. Başımı göğsüne koydum. Sarıldım.

 

"Sağ salim dönersin inşallah."

 

Sarıldı. Güldüğünü hissedebiliyordum.

 

"İyi ki döndün."

 

"Niye?" dedim gülerek.

 

"Gonca'ya ya da anneme söylesem hemen ağlamaya başlıyorlar."

 

Güldüm.

 

"Hem artık gözüm arkada kalmayacak."

 

"Neden?"

 

"Sen varsın çünkü. Önceden her gittiğimde aklım burada kalıyordu. Aklımın yarısı burada yarısı orada olunca da iyi odaklanamıyordum."

 

"Ha beni düşünmüyorsun yani?" Dedim ortamın havasını değiştirmek için.

 

"Hayır."

 

Alnımı öptü.

 

"Sana güveniyorum. Ben yanında olmasam da başının çaresine bakacağını biliyorum. Her durumda dimdik duracağını biliyorum. Bu zamana kadar yüzümü nasıl kara çıkarmadıysan, bundan sonra da çıkarmayacağını biliyorum. O yüzden seni rahatlıkla elin gavur ülkesine yolladım."

 

Son söylediğine güldüm.

 

"Söylememe gerek yok, biliyorum ama olurda dönemem.. Gonca da, Efe de annem de sana emanet."

 

"Alev, hadi!"

 

Abimin yanağını öptüm. Gonca kapıda söyleniyordu.

 

"Kaçtım ben."

 

Kapıya çıktım. Ayakkabılıktan beyaz sporlarımı çıkardım. İki ev çaprazımızda olan Arife teyzenin evine gittik. Kapıyı Barlas açtı.

 

"Senin ne işin var burada?"

 

Gülerek "Kendi evimde olduğum için özür dilerim, Alev. İstersen gideyim?" dedi.

 

Ayakkabılarımı çıkardım. Yana kaydı. Açtığı yoldan içeri girdim. Gonca çoktan girmişti. Salona girdim. Annem ve Arife teyze panik olmuştu.

 

"Ay yetişmeyecek diyorum, Akgül! Ne yapacağız?"~Arife

 

"Arife, yandı yemek! Baksana şuna."~Annem

 

Barlas annemlerin bu hâline gülüyordu. Gözlerimi kıstım.

 

"Çok ayıp."

 

Omuz silkti. Kitaplarda, filmlerde falan reisler daha ağır abi oluyordu. Bunun bu çocuk halleri neydi? Mutfağın ortasına geçtim.

 

"Anne ve Arife teyze, bir sakin olun. Halledeceğiz. Önce bir gidin, dinlenin. Kendinize gelin. Ben o arada kısır ve patates salatasını yapayım."

 

Annem ve Arife teyze mutfak önlüklerini çıkardı. Kapı pervazında duran Barlas'a baktım.

 

"Biricik nerede?"

 

"Odasına saklandı."

 

"Bana Biricik'in bandanalarından bir tane getirir misin? Biricik'i de çağır, yardım etsin bana."

 

Gülerek mutfaktan çıktı. Saçlarımı dağınık topuz yaptım. Barlas elindeki bandanayla yanıma geldi. Vermesini beklerken o saçlarıma geçirdi. Gülümsedim. Bandanayı düzeltti.

 

"Yakıştı."

 

Gülümsedim.

 

"Alev, bu işkenceyi bana yapma!"

 

Söylenerek mutfağa giren Biricik'e çevirdim gözlerimi.

 

"Marulları ve taze soğanları yıka."

 

Buzdolabını açtı. Barlas mutfak sandalyesinin sırtını duvara çevirdi. Rahatça oturdu. Gülümseyerek beni seyrediyordu.

 

"Barlas, sen napıyorsun?"

 

"Oturuyorum."

 

Göz devirdim. Buzdolabının üstünde asılı olan kağıdı ve kalemi aldım. Liste yaptım. Barlas'a uzattım.

 

"Bunları alman gerekiyor."

 

"Çocukları yollarım."

 

"Ayağıma dolanma, Barlas. Git, al, gel."

 

Yerinden kalktı. Bana doğru iki adım attı. Yerimden kımıldamadım.

 

"Biricik?" dedi bana bakarken.

 

"Efendim, reis?"

 

"Ben sizi çok mu boş bıraktım?"

 

"Hayır, reis."

 

Gülümsedim. Kahkaha atmamak için kendimi tutsam da gülümsememe engel olamadım. Gülüşüme baktı.

 

"Alev'in bu hali ne o zaman?"

 

"Reislik bende geçmiyor Barlascığım. O liste alınacak."

 

Kahkaha attı. Geriye iki adım attı. Ellerini havaya kaldırdı.

 

"Cığım? Tamam, alıyorum."

 

Güldüm. Mutfaktan çıktı. Biricik kahkaha attı.

 

"Abimi bile yola getiriyorsun ya, helâl olsun sana."

 

Kısırı yaptım. Patates salatası için patateslerin kabuklarını soydum. Kapı çaldı.

 

"Sen baksana."

 

Kapıyı açtım. Gelen Barlas'tı. Poşetleri bir elinde toplamıştı. Diğer eliyle ayakkabılarını çıkarıyordu. Poşetleri almak için eğildim. Vermedi, geri çekti. İçeri girdi. Poşetleri yere bıraktı. Az önce oturduğu sandalyeye oturdu.

 

Poşetleri boşaltmaya başladım. Barlas'ın gözlerini üstümde hissedince elim ayağıma dolanıyordu. Bana bakmasın diye kesme tahtasını ve bıçağı önüne koydum. Patatesleri leğene doldurdum. Masanın üstüne koydum.

 

"Küp küp doğra."

 

"Yok artık, Alev!"

 

"Var artık, Barlas. Hadi."

 

"Alev saçmalama. Ben ne anlarım patates doğramaktan?"

 

Yaptığını bilmeme rağmen "Sen askerliğini yapmadın mı?" dedim.

 

"Yaptım."

 

"E biliyor olman gerekiyor o zaman."

 

"Silah tutmakla bu aynı şey mi, Alev?"

 

"Ha sen öyle yaptın... Ben mutfakta soğan doğrayarak falan yapmışsındır diye düşündüm." dedim sinir etmek için.

 

Biricik kıkırdadı. Barlas ona öyle bir bakış attı ki anında sustu. Bakışlarını bana çevirdi.

 

"Alev." dedi sinirle.

 

"Barlas, bir sürü işim var. Yardım etsen nolacak?"

 

Güldü.

 

"İşine gelince nasıl tatlı oluyorsun."

 

Ay sen bana tatlı oluyorsun mu dedin?

 

Şaşırdığımı belli etmedim. Evet, utanıyordum. Ama bunu onun bildiğini düşünmüyordum. Hemen arkamı döndüm. Poşetleri boşaltmaya devam ettim.

 

Börek, sarma, salata, kek ve kurabiye yaptım. Her şey hazırdı ama kurabiyeler hala pişiyordu. Biricik'in söylediğine göre herkes gelmişti. İçeri gidip bir hoşgeldin bile diyememiştim. Ben bunları yaparken Barlas oturduğu yerde gözlerini bir an olsun benden ayırmadan beni izliyordu.

 

"Amerika'da arkadaşın yok muydu?"

 

"Anlattığım birkaç kişi vardı işte. Sadece Cenk ve Maria'yla sürekli görüşüyordum."

 

"Cenk iyi biri miydi?"

 

Yüz ifadesinden gerildiğini anlamıştım. Gülümsedim. Asıl merak ettiği şeyi cevapladım.

 

"Evet. İyi bir arkadaştı."

 

Gülümsedi.

 

"Dün olay çıkarmadığınız için teşekkür ederim. Cengizler de siz de çok ılımlı davrandınız."

 

"Bir kereye mahsustu."

 

Fırın ötmeye başladı. Eldivenleri giydim. Tepsiyi çıkardım. Masaya koydum. Barlas bir tanesini aldı, ısırdı. "Çok sıcak, dikkat et."

 

Gülümsedi. Diğer yarısını yemem için bana uzattı. Elinden almak için elimi uzattım, geri çekti. Yemem için tekrar uzattı. Gülümseyerek kurabiyeden ısırık aldım.

 

"Piştiler mi, Alev kızım?"

 

Arife teyze, gele gele oğlunun elinden kurabiye yediğim zamanda mı geldin? Utanmıştım. Bakışlarımı kaçırdım.

 

"Piştiler." Dedim kısık bir sesle.

 

Barlas gülmeye başladı. Sinirle ona döndüm. Gözleriyle yanaklarımı işaret etti. Gözlerimi tekrar kaçırdım.

 

"Hadi kızım. Çok yoruldun, saolasın. Kadınlar seni soruyor. Tabak al, içeri gel. Tayfa da içeride."

 

İki tabak çıkardım. Barlas'a ve kendime tabak yaptım. Barlasla birlikte içeri geçtik. Tayfanın oturduğu masaya yöneldim.

 

"Alev, birtanesin."~Buğra

 

"Yalakaya bak."~Açelya

 

"Bu cadı kısırı tane tane yapamıyor. Senin kısırına hasret kaldım ben."~Buğra

 

Buğra Aleyna'yı işaret etti. Aleyna sinirle eline vurdu.

 

"Sen yap o zaman!"

 

Güldüm.

 

"Boşver, Aleyna. Ne anlar onlar kısırdan?"~Meral

 

"Alev, kızım hoşgeldin." dedi mahallenin dedikodu çetesinin lideri, kıdemli geveze Hacer teyze.

 

"Hoşbuldum."

 

"Sen şimdi doktor mu oldun?"

 

"Evet."

 

"Mesleğini eline aldın, yaşın geldi. Güzelsin, zekisin. "

 

Geliyor gelmekte olan..

 

"Seni bizim yeğene alalım. Devlet hastanesinde başhekim o da."

 

Barlas'ı öksürük krizi tuttu. Sırtına vurdum.

 

"Helal helal!"

 

Meral içeriden su getirdi. Vermek yerine kendi eliyle içirdi.

 

"İyi misin reis?"~Deren

 

"İyiyim."

 

Gözlerini bana dikti.

 

"Ee kızım, ne diyorsun?"

 

"Hacer teyze, ben şuan öyle bir şey düşünmüyorum."

 

"Yoksa sevdiğin mi var?" dedi çetenin yardımcısı, kıdemli geveze Menekşe teyze.

 

Barlas'a kaçamak bir bakış attım. İstemsizce oldu, sorgulamayın.

 

"Ben çayınızı tazeleyeyim."

 

Yalan söylememek alışkanlık yapmıştı. Ne yapayım?

 

Yalan söylemem gerekiyorsa söylemezdim. Uzaklaşırdım, konuyu değiştirirdim, söylemek istemediğimi ya da söyleyemeyeceğimi söylerdim -ki bunu çoğunlukla Barlas'a bir şey söylememem gerektiğinde yaparım.- ama yalan söylemezdim. Söyleyemem.

 

Bardakları aldım. Mutfağa gittim. Çayları doldurdum. Çaydanlığı ocağa bıraktım. Dirseğim bir şeye çarpınca arkamı döndüm. Barlas sinir ve merakla gözlerime kilitlenmişti. Artık emindim, duygularım karşılıksız değildi.

 

"Kim?"

 

Anlamamış numarasına ne dersin?

 

"Kim kim?"

 

"Sevdiğin kişi kim?"

 

"Ben sevdiğim olduğunu söylemedim."

 

"Kaçtın. Yalan söylemediğin için cevap vermedin."

 

"Barlas, açılır mısın? Boğuldum burada." dedim konuyu değiştirmek için.

 

Gözlerini kapattı. Derin nefes aldı. Sakinleşmeye çalışıyordu.

 

"Alev, kim?"

 

Tamam, konuyu değiştirmek için yapmıştım ama gerçekten yakındık. Uzaklaşması iyi olurdu. Her an dedikodu çetesi mutfağa girebilir, yanlış anlayabilirdi.

 

"Alev, gözlerini kaçırma. Cevap ver."

 

Gözlerimi yerde dolandırmaya devam ettim. Çenemden tuttu. Ona bakmamı sağladı.

 

"Kör müsün, salağa mı yatıyorsun?"

 

Kaşlarım havalandı.

 

"Ben mi kör salağım?" dedim şaşkınlık dolu sitemle.

 

Güldü. Gözleri kı

sılmıştı. Gözlerini hafifçe sağa devirdi. Tekrar gözlerime baktı. Konuşmuyorduk. Ateş kehribarı gözlerim, kahveleriyle buluşmuştu. Öylece gözlerimize bakıyorduk. Gerçekten güzel gözleri vardı. Renkli olmasına gerek yoktu, onundu ya, her şekilde güzeldi. Onun olan ne kötü olmuştu ki zaten?

 

"Reis!"

 

Ben dedim açıl diye!

 

****

Oy verip yorum yaparsanız seviniriim iyii okumalaarr

Bölüm : 07.12.2024 13:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...