20. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 20 : İlk Tavizler

Bölüm 20 : İlk Tavizler

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

Yiğit Alper’den…

 

Sabah Emir Kaan’ı karakola bıraktıktan sonra otogarın yolunu tutmuştum. Emir’in başına gelenler hepimizi tedirgin etmişti; ama İklim’in suçsuz ve masum olması, bu evliliğe karışmadığımız tek noktaydı. Yine de işlerin sarpa sarması, içimizde büyüyen bir korkuyu da beraberinde getiriyordu.

 

Otobüs terminaline girdiğimde Azra’yı beklerken gördüm; elinde valiziyle terminalin önünde ayakta duruyordu. Aracı hemen önüne çektim, motoru durdurup indim. Beni görünce kaşlarını çattı.

 

“Alper ağabey?” dedi şaşkın ve tedirgin bir sesle.

 

“Ağabeyinin işi çıktı. Beni gönderdi seni almaya. Hadi, valizini bagaja koyayım; sen araca geç,” dedim, sakin bir tonla.

 

Başını hafifçe sallayarak kabul etti. Valizi bagaja koyduktan sonra şoför koltuğuna geçtim. Azra da ön koltuğa oturdu; kemerini takarken bakışlarını üzerimde gezdirdi.

 

“Başına bir şey gelmedi, değil mi? Yoksa o alırdı beni…” dedi şüpheyle.

 

“Emir anlatır sana. Benim anlatmam doğru olmaz,” dedim, gözümü yoldan ayırmadan.

 

“Nasıl yani? Ne oldu ağabeyime?” dedi, sesi endişeyle yükseldi.

 

“Azra, çok soru sorma. Hepimiz gerginiz, tamam mı?” dedim, sesime hafif bir sertlik katarak.

 

“Off…” diye çıkardı içini.

 

“Oflama, oflama…” dedim gülerek. Azra kollarını göğsünde bağlayıp başını geriye yasladı; bakışlarını camdan dışarı çevirdi.

 

Ama çok geçmeden telefonun çalmasıyla Azra, hızla bana baktı; ardından tekrar ekrana kaydırdığı bakışları telaşını ele veriyordu. Ben de göz ucuyla ona baktım.

 

“Ne oldu?” diye sordum, direksiyonun başında dikkatimi ona vererek.

 

“Kenarıya çeker misin Alper ağabey? Bu telefon önemli, açmam lazım,” dedi, sesi titrek ama kararlıydı.

 

“Tabii,” diyerek aracı sağa yanaştırdım. Yolu kontrol edip emniyetli bir noktada durdum. Azra, sinirle kapıyı açıp araçtan indi. Kapıyı sertçe kapatışı ve öfkeyle yürüyüşü dikkatimi çekmemek mümkün değildi.

 

"Kafamda kırsaydın kapıyı!"

 

İçimden derin bir nefes verdim. “Gelde bu kıza şimdi Emir’in kardeşi de! Bizimki süt kuzusu gibi ağır başlı; Azra desen, her an patlayacak mayın tarlası…” diye söylendim, elimle direksiyonu yoklayarak.

 

Ama daha ineli iki dakika olmadan Azra’nın dışarıda alnına vurarak sinirle konuştuğunu görünce kaşlarımı çattım.

 

"Ne oluyor lan bu kıza ?"

 

Dayanamayıp araçtan indim; kelimeler adeta ağzından dökülüyordu.

 

“Müfit amca, annemlerin haberi yok! Ben ağabeyimle konuşacağım zaten, onu!” dedi öfkeyle telefona.

 

“Ya Müfit amca, ben sana nereden bulayım hemen ağabeyimi ya! Senin hiç insafın yok mu? Üç gün süre vermedin mi sen bana?!”

 

Yanına yaklaştım. “Azra, ne oluyor?” dedim, sesimde hem endişe hem sabırsızlık vardı.

 

“Üç gün dedin!” diyerek eliyle bekle işareti yapsa da dayanamayarak telefonu kulağından çekip kulağıma alıp derin bir nefes aldım.

 

“Ne derdiniz var ağabey, bana söyleyin?” dedim net bir tonla.

 

“Alper ağabey, napıyorsun?!” dedi Azra, panikle.

 

“Sen derdini bana anlat ağabey, çekinme,” dedim telefondaki adama kararlı bir şekilde.

 

“Elektrik ve doğal gaz ödemesi yapılmamış. İki defadır elektrik faturası gelmiş, ödememişler. Üç gün süre istedi. Evin taksidi de ödenmemiş. Ben de çocuk okutuyorum oğlum, böyle olmaz!” dedi, sesi kırgın ama fazla sertti.

 

“Ne kadar hepsi toplam? Azra’ya ibanınızı mesaj atın, ben size göndereceğim,” dedim net bir sesle ve telefonu kapattım.

 

“Sen napıyorsun Alper ağabey?! Ayrıca kabul etmem ben!” dedi Azra, gözleri büyümüş, sesi titriyordu.

 

“Emir’in bundan daha büyük sıkıntıları var, Azra. Numaram sende var mıydı?” dedim, sakin ama net bir ifadeyle.

 

“Alamam Alper ağabey! Ağabeyim duysa keser beni!” dedi çaresizlikle.

 

“Emir’in haberi olmayacak. Numaran bende var, ağabeyin zamanında vermişti. Mesaj atıyorum, adamın ibanını numarasıyla birlikte at bana,” dedim, sabırsızlığımı saklamaya çalışmadan.

 

“Olmaz diyorum!” dedi, inatla.

 

“Azra, beni çıldırtma kardeşim! Emir canının derdinde zaten. Hadi!” dedim, sesimi yükseltmeden ama kararlı bir tonla.

 

“Ya ne oldu ağabeyime, söyle artık ?!” dedi, sesi titreyerek.

 

“Sonra konuşuruz. Şimdi dediğimi yap,” dedim, bakışlarımı sertleştirerek.

 

“Ben ödeyeceğim ama sonra sana. Borç olarak alacağım, tamam mı?” dedi, bakışlarında hâlâ inatçı bir parıltı.

 

“Ağabeyine çektiğin tek taraf inadın galiba… Tamam, hadi kabul,” dedim hafif bir tebessümle.

 

“Teşekkür ederim…” dedi Azra, gözleri dolu dolu.

 

“Rica ederim,” dedim gülümseyerek. “Hadi arabaya...”

 

Başını sallayıp araca yönelirken, “Kapıyı yavaş aç-kapat, atomlarına bölme arabayı,” dememle gözlerini devirdi.

 

“Sinirle oldu,” dedi dudak bükerek.

 

“Bir daha olmasın o zaman,” dedim, kaşlarımı hafifçe kaldırarak.

 

“Off Alper ağabey!” diye sızlanınca,

 

“Off Azra!” diyerek onu taklit ettim. “Hıı…” diye gıcık edici bir ses çıkarınca derin bir nefes verip gülerek başımı iki yana salladım.

 

Tam araca binecekken telefonum çalmaya başladı. Ekrana bakıp hemen açtım.

 

“Efendim Emir’im?” dedim enerjik bir sesle.

 

“Ne yaptınız?” dedi, sesi yorgun ama meraklıydı.

 

“Geliyoruz, yoldayız. Sen ne yaptın?”

 

“Ben de eve geçeceğim. Evde konuşalım, gelin de,” dedi kararlı bir tonla.

 

“Tamamdır kardeşim,” dedim ve telefonu kapattım.

 

Azra meraklı gözlerle bana bakıyordu. “Emir, eve gelin konuşalım dedi,” dedim, araca binerken. Motoru çalıştırıp aynadan ona baktım.

 

“Çok mu sıkıntılı durumu?” dedi Azra, sesi endişeyle titriyordu.

 

“İklim yüzünden birkaç sıkıntısı var. Sana anlattılar mı, anlatmadılar mı bilmiyorum; bu yüzden ona sorsan daha iyi…” dedim, gözlerimi yola çevirerek.

 

“Ama iyi değil mi? Yaralı falan değil?” dedi, sesi iyice kaygılıydı.

 

“Yok yok, iyi, korkma. Sadece… bir yürek yarası olacak gibi,” dedim hafifçe gülerek.

 

“Nasıl yani?” dedi şaşkınlıkla.

 

“İklim yengeyle aralarında bir şeyler var sanki…” dedim, kelimeleri tartarak.

 

“Ciddi misin? Evlilikleri gerçeğe dönecek gibi mi?” dedi, gözleri heyecanla parlayarak.

 

“Vallahi tüm tim oturduk, bekliyoruz,” dememle birlikte kahkahası aracı doldurdu.

 

“Ay hadi inşallah, İklim yengemi çok sevdim ben!” dedi neşeyle.

 

“İyi kız, Emir gibi… ağır başlı baya…” dedim, yoldaki ışıklara bakarken hafifçe gülümsedim.

 

“Ağabeyim zaten bambaşka biri ki…” dedi Azra, gözlerinde hayranlıkla.

 

“Öyle… Emir Kaan gibi bir tane daha yok bu dünyada,” dedim samimiyetle.

 

“Sonunda geldik!” dedi Azra heyecanla.

 

“Evet,” diyerek aracı durdurdum. Motoru kapatmamla Emir Kaan kapının önünde belirdi; elindeki sigarayı yere atıp ayağıyla ezdi.

 

Azra arabadan iner inmez koşarak Emir’e sarıldı.

 

“Ağabey!” dedi, sesi mutlulukla titriyordu.

 

“Cimcimem benim!” dedi Emir, onu sıkıca kucaklayarak.

 

“Yengem nerede?” diye sordu Azra, hemen etrafa bakınarak.

 

“İçeride, bizi bekliyor,” dedi Emir sakin bir tonla.

 

“Valizimi alırsın ağabey, ben yengemin yanına çıkıyorum!” dedi Azra, bir çocuk gibi hevesle.

 

“Aman, hiç büyüme zaten! Daha 13 yaşındaki kız çocuğu gibisin Azra!” dedi Emir, gülerken.

 

“Gittim ben!” diyerek el sallayıp merdivenlere yöneldi Azra.

 

Emir’e bakıp ben de kahkahayı koyuverdim. “Emin misin kardeşin olduğuna? Hastanede falan karışmış olmayın?” dedim alayla.

 

“Kendimden bile daha fazla şüphe ediyorum bu konuda,” dedi Emir, yüzünde yorgun ama samimi bir gülümsemeyle.

 

“Haksızsın diyemem… Kardeşine ters bir laf etsek dövecek gibi bakıyor,” dedim hala gülerken.

 

“Eee, ağabeyi yokken o eve bir direk daha lazımdı,” dedi Emir, omzunu silkerek.

 

Başımı salladım, “Hadi, içeri girelim,” dedim. Bagajdan valizi alıp Emir’in peşinden eve doğru yürüdüm.

___

İklim’den

Azra, sempatik ve sıcakkanlı biri olduğu için aramızda hızlıca samimi bir bağ oluşmuştu; ama Emir Kaan, benim yüzümden diken üstündeydi… Azra’ya başımıza gelenleri baştan sona anlatırken ben de odamda tek başıma kalmıştım. Yigit Alper ise Baran ipe konuşmak için hastaneye gitmişti. Ama içim içimi yiyordu. Şimdi de kardeşi için endişeleniyordu Emir Kaan benim yüzümden...Her şey üst üste gelirken haklı olarak tüm arkadaşları da beni ister istemez suçlar olmuştu. Kapı çalınca göz yaşlarımı sildim.

“İklim… Müsait misin?” Emir Kaan’ın sesiydi bu.

“Müsaitim, gelebilirsin,” dedim.

Yavaşça kapıyı açtı, içeri girdi. Yüzünde yumuşak bir endişe vardı.

“Nasıl oldun?” dedi yaklaşırken.

“İyiyim… Sen nasıl oldun?” dedim, gözlerimi kaçırmadan.

“Ben de iyiyim… Merak ettim seni.”

“Azra çok kızdı mı bana?” dedim, sesim titreyerek.

“Niye kızsın ki sana? Senin bir suçun yok…” dedi sakin ama net bir sesle.

“Düzeniniz bozuldu benim yüzümden…” dedim, başımı öne eğerek.

“İklim, bir daha kendini suçlarsan kalbini kırarım. Azra seni hiç suçlamadı. Aksine, bize bunları yaşatanlara öfkeli.”

“Ablama ne yaptılar Emir… Senin fikrin niye hemen değişti ablamın adı geçince?” dedim, bakışlarımı üzerine sabitleyerek.

“Anlamadım?” dedi, şaşkınlıkla.

“Çarşaf konusunda… ablamın adı geçince sen o tepkiyi verdin. Ne yaptılar ablama… bilmek istiyorum…” dedim kararlı bir tonla.

“Zamanı var…” dedi gözlerini kaçırarak.

“Ne kadar zaman? Hak etmiyor muyum bilmeyi ben de?” dedim, sesim istemeden dahi olsa az yükselerek.

“İyi değilsin İklim, başımıza gelenleri zar zor kaldırıyorsun,” dedi nazikçe ama net bir ifadeyle.

“Çok mu yaktılar canını peki? Çok mu yaraladılar onu?” dedim, sesi kesik kesik çıkararak.

Sessizliği cevaptan daha ağırdı. Gözlerimden yaşlar yeniden süzüldü.

“Ben ablamın cesedini bile göremedim onlar yüzünden… Morgda bir kadın ‘Tek parça olduğunu bil yeter,’ dedi sadece. Sonra Yaman Pars’ı kucağıma verdiler. ‘Al bak, buna’ diye… Herkes beni suçluyor farkındayım. Senin de hayatını mahvettim… Ama ben ablamın bedeninin tek parça olmasına bile sevinemedim. Her gece rüyama giriyor… Yaman sana emanet diyor. Ama ben daha kendimi bile koruyamıyorum…” dedim, kelimeler boğazıma düğümlenirken.

“İklim…” dedi Emir, yanımda diz çökerek. Elini omzuma koydu.

“Ben… ablam ölmeden önce intihar etmeyi bile denedim, sırf onlara muhtaç olmayayım diye. Eniştem Cüneyt ağabey engel oldu… ‘Bize bir şey olursa Yaman’a sen bakacaksın,’ dedi. Kimseye anlatamıyorum… Yoruldum, Emir Kaan… Ben çok yoruldum…” dememle, başımı göğsüne çekip bastırdı.

 

“Yalnız değilsin artık… Dök içine ne varsa…” dedi, eliyle saçlarımı okşarken.

“Dökemiyorum… Birini söylesem diğeri eksik kalıyor…” dedim, hıçkırıklarımı bastırmaya çalışarak.

“O zaman tek tek anlatırsın bundan sonra…” dedi, sesi kararlı ama şefkat doluydu.

“Ya sana da bir şey yaparlarsa Emir Kaan… Ben nasıl bakacağım ailene, kardeşine, arkadaşlarına yüzüne…” dedim, korkuyla başımı kaldırıp ona bakarken.

“Hiçbir şey olmayacak, korkma… Hiçbir şey yapamazlar bana,” dedi, bakışlarında sarsılmaz bir güvenle.

 

“Bazen… keşke Cüneyt ağabey engel olmasaydı diyorum…” dedim, kelimeler dudaklarımdan dökülürken.

 

“Onu aklından çıkar,” dedi Emir, sesi titremeyen bir kararlılıkla. “Kaç kişi seferber oldu seni yaşatabilmek için, İklim.”

 

“Hiç kimse hiçbir şeyi bilmediği halde suçluyor beni ama…” dedim, gözlerim yaşlarla bulanıp bakışlarımı kaçırarak.

 

“Kim ne derse desin, sen gerçeği biliyorsun. Ben biliyorum. Ve bu yeter,” dedi, elini ellerimin üzerine koyarak. Dokunuşu sıcak, sesi netti. “Sen yalnız değilsin. Artık değilsin.”

 

Başımı eğip hıçkırıklarımı bastırmaya çalışırken Emir’in sesi tekrar duyuldu; yumuşak ama sarsılmazdı:

 

“Ne olursa olsun, sen güçlüsün. Ben buradayım, yanındayım. Ve kimse sana dokunamayacak.”

“Teşekkür ederim…” dedim kısık bir sesle, burnumu çekip hafifçe gülümserken.

 

“Hayatım boyunca teşekkür ya da özür lafını senden duyduğum kadar kimseden duymadım,” dedi Emir, gülerek. Sesi yumuşaktı, bakışları ise hâlâ ciddiyetini koruyordu.

 

“Ben de hayatım boyunca kimseye bu kadar minnettar ve mahcup olmadım,” dedim, bakışlarımı yere indirip sonra tekrar ona çevirerek.

 

“Mahcubiyetten bahsetmişken…” dedi Emir, dudaklarının kenarı yukarı kıvrılırken, “aklıma senin o ayakkabınla yağmurda yürüme inadın geldikçe gülesim geliyor.”

 

“Sen uyarmasan o babetler kayık olacaktı,” dedim, gözlerimi devirerek.

 

“Gülesim geliyor, Allah’ım…” dedi, kahkahasını tutamayıp başını iki yana sallayarak.

 

“Ya gülme!” dedim, utanmış bir halde. “Yağmur yapacağını nereden bileyim ben?!”

 

“Hastaneye girdiğimizde ayağın cup cup ediyordu; ona rağmen hâlâ inatla yürüyordun ya…” dedi, sesi kahkahalarla karışırken.

 

“Yüzüme vurmasan mı Emir?” dedim, kollarımı göğsümde kavuşturarak sitemli bir bakış atarken.

 

“Gülesim geliyor.”

 

“Gülme Emir!” dedim, kahkahasını bastırmaya çalışırken onunla birlikte ben de gülüyordum.

 

“Sen niye gülüyorsun?” dedi, gözlerindeki ışıltıyla bana bakarak gülmeye devam etti.

 

“Sinirlerim bozuldu sen anlatınca…” dedim, ciddileşmeye çalışsam da onun kahkahasına kapıldım.

 

“Benimki daha çok bozuluyor, o günkü halimiz aklıma geldikçe…” dedi, gülüşü yavaş yavaş derin bir iç çekişe dönüştü.

 

“Bir de taksici ağabeyin söyledikleri vardı,” dedim, göz devirerek o günü hatırlayınca yüzümde istemsiz bir tebessüm oluştu.

 

“Taksici değil, mübarek Münker Nekir kesildi başımıza o gün ya…” dedi, kısa bir kahkaha atıp ardından sıkıntılı bir nefes verdi.

 

“Sen onun oğluyla konuştun mu bu arada?” dedim, bir an ciddileşerek.

 

“Cık… Adam çocuğunun numarasını atmayı unutunca, ben de üstüne gitmedim,” dedi omzunu silkerek. Emir Kaan’la ilk kez bu kadar savunmasız, açık bir şekilde konuşuyorduk; aramızdaki duvarlar ilk kez bu kadar incelmişti.

 

“Boşuna ümit verdin adama o zaman,” dedim, dudaklarımda hafif bir gülümsemeyle.

 

“Ya ya, ne demezsin… Sussun diye atmadığım takla kalmadı takside,” dedi, gülüşü yavaşça dururken yüzüne hafif bir ciddiyet yerleşti.

 

Derin bir nefes aldım, iç çekişimi duyunca bakışlarını üzerime dikti. “Benim yüzümden demek yasak. O kelimeyi unut,” dedi sesi yumuşak ama kararlıydı.

 

“Ama öyle…” dedim, kelimeler boğazıma düğümlenmişti.

“Öyle demekte yasak,” dedi Emir, bakışlarını gözlerime sabitleyerek.

“Neden?” dedim, boğazımdaki düğümü yutkunarak.

“Çünkü kendini ne kadar suçlarsan, insanlar sana o kadar daha fazla yük yükler. Bırak biraz da onları suçla. Onlar bilsin hatasını, sen onların hatalarını üstlenme. Sen yapmadın ki o hataları, onlar yaptı. Herkes suçunun cezasını çeksin…” dedi, sesi sakindi ama içindeki öfke hissediliyordu.

 

“Ama… sen de suçsuzsun…” dedim, kelimelerim titreyerek.

 

“Bir yere kadar…” dedi Emir, bakışları ciddileşerek.

 

“Anlamadım?” dedim, sesim kısık bir fısıltıya dönüştü.

 

“Bir yere kadar suçsuzum. Benim de hatalarım var ne yazık ki… Sana ablanla ilgili şeyleri anlatamıyorum,” dedi, gözlerini kaçırarak.

 

“Yine de beni düşündüğünden yapıyorsun, en azından…” dedim, gözlerimden yaşlar süzülürken.

 

“Ağlama artık… gözlerin ağrıyacak…” dedi Emir, baş parmaklarıyla yanağımdaki yaşları nazikçe silerken. Onun bu sıcak ve sakin tavrı utandırsa da, içimi en rahat ona dökebiliyordum…

 

“Elimde değil… Ablam benim her şeyimdi…” dedim, sesim titreyip boğazımda düğümlenirken.

 

“Söz veriyorum, kanı yerde kalmayacak,” dedi Emir, sesi öylesine kararlıydı ki kalbimde garip bir güven duygusu yeşerdi.

 

“Sana güveniyorum…” dedim, dudaklarım titreyerek.

 

“Hadi, göz yaşlarını sil ve dinlen,” dedi yumuşak bir tonla. “Yarın yorucu bir gün olacak.”

 

Derin bir nefes alıp başımı salladım. “İyi geceler…” dedim, gözlerimde hâlâ nemli bir parıltı varken.

 

“İyi geceler, iyi uykular,” dedi Emir, bakışlarını üzerimde bir an daha tutup kapıya yönelirken.

 

___

Baran’dan

Telefonla konuşurken Emel sessizce içeri girmişti; gözlerini benden ayırmadan bekliyordu.

 

“Dede, ben kabul ediyorum teklifini. Ama mesleğimi bırakmam,” dedim kararlılıkla.

 

“Yeter ki geç arada başa, Baran. Benim senden başka buraları emanet edecek erkek torunum yok,” dedi dedem, sesi titreyen bir gururla.

 

“Babanın intikamı diye tutturmak yok ama. Ben kan dökülmesini istemiyorum artık,” dedim net bir şekilde.

 

“Tüm aşiret emrine amade, evlat. İstersen savaş, istersen barış… Ben geçmişi sildim. Sen iyileş, geç işlerin başına,” dedi kararlı bir tonla.

 

“Amcamın oğlu Ayhan ne âlemde, dede?” dedim, kaşlarımı çatarak.

 

“Ayhan’ın stratejik zekâsı yok. Ona ipleri verdiğim gibi, tüm servetimi karısının ailesine yedirir. Sen… uzakta ve bana küs olmana rağmen benden hiç yardım istemedin. Hep aklımdaydın zaten...Küslüğün bitmesiyle seni uygun gördüm,” dedi ağır ağır.

 

“Merak etme, seni utandırmam dede. Ama benim düşmanıma da dostuma da kimse karışmayacak,” dedim, gözlerimi karartarak.

 

“Eyvallah torunum,” dedi, ve telefonu kapattı.

 

Emel, kollarını kavuşturmuş, kaşlarını çatmış bana bakıyordu. “Ne oluyor Baran?” dedi sorgulayan bir sesle.

 

“Emir’in işini kökten çözdüm,” dedim, sakin ama soğuk bir tonla.

 

“Nasıl?” dedi, endişeyle.

 

“Yarını bekle, güzelim,” dedim sinsi bir gülümsemeyle.

 

“Bak, kendine ve Emir’e zarar verecek bir şey yapma!” dedi Emel, gözleriyle delip geçer gibi.

 

“Sence ben yapar mıyım öyle bir şey? Ama demek ki bizimki İklim Hanım’dan ayrılmamakta kararlı. Ettiği lafları yedirmeden yağlarım erimez,” dedim bakışlarımı ona sabitleyerek.

 

“Nasıl yani?” dedi Emel, şaşkınlıkla.

 

“Demek evliliğinden memnun ama âşık değilmiş. O zaman o kızı bizim kızımız etmemiz lazım…” dedim, dudaklarımda alaycı bir tebessümle.

 

“Sen Emir’e mi görümce oluyorsun, yoksa İklim’e mi?” dedi Emel, elini beline koyarak.

 

“Canım hangisine o ara görümcelik etmek isterse ona valla hayatım…” dedim kahkahamı zor tutarak.

 

“Delisin Baran…” dedi Emel, başını sallayarak.

 

“Asıl delilik… yarına,” dedim bakışlarımı sertleştirip derin bir nefes alarak.

 

“Deden peki nasıl bulmuş İklim’in aşiretiyle ilgili kirli oyunları?” dedi Emel, gözleri merakla parlayarak.

 

“Valla güzelim, annemin dediğine göre amcamın bayağı kirli işleri varmış. En sonunda zaten tutuklanmış. Dedem de onun pisliklerini temizlerken Karacaylar’la az uğraşmamış. Annem bizim ve Emir’in durumunu anlatınca dedem de sermiş dosyaları. Yeterli delil, kayıt var elimizde. Zaten Urfa’nın en büyük aşiretlerinden biri de bize bağlı. İklim’i bizim kızımız olarak kabul etme vakti geldi,” dedim sakin bir özgüvenle.

 

“Boşan da boşan, evlenme de evlenme diye tutturan sendin ama Emir Kaan’a , aşkım!” dedi Emel, kaşlarını kaldırarak.

 

“Hâlâ istemiyorum ama… İnkar etse de bu kıza; yanmaya başlamış resmen. Bize bile dikleniyor artık,” dedim, gülerek.

 

“Ama yakışıyorlar, inkar edemezsin,” dedi Emel, tatlı bir sesle.

 

“Timin en yakışıklı çocuğunu aldı kız. Bir zahmet yakışsın yanına!” dedim, omuz silkerken.

 

“Senin ne derdin var bu kızla ya?” dedi Emel, gözlerini devirmeden duramayarak.

 

“Emir’imi aldı! En güzidemi , kardeşim dediğim adamı aldı kız!” dedim, sahte bir ciddiyetle.

 

“Emir’e aşık olduğunu düşünüp Emir’e kumam gözüyle bakacağım az kaldı Baran!” dedi Emel, kahkaha atarak.

 

“Yok güzelim, o kadar değil daha…” dedim sırıtarak.

 

“Ha istesen olacak yani?” dedi, gözlerini kısarak.

 

“Güzelim, sen yoksa beni Emir’den mi kıskanıyorsun şuan?!” dedim kahkahamı tutamayarak.

 

“Sanki sen Emir’i karısından kıskanmıyorsun!” dedi Emel, omzuma vurup gülerken.

 

“Kız yavaş, yeni yeni iyileşiyorum. Bir de hemşire olacaksın gülüm ya,” dedim, Emel’in bana özenle ama biraz da sert davranışına gülerek.

 

“Dikişlerin mi ağrıdı?” dedi, anında ciddileşerek.

 

“Yok gülüm, seni deneyeyim dedim,” dedim sırıtıp göz kırparak.

 

“Öküzsün Baran!” dedi Emel, kaşlarını çatıp elini omzuma vururken.

 

“Sağ ol aşkım,” dedim kahkahayı zor tutarak.

 

“Baran, sen öküz müsün?” dedi Emel, ellerini beline koyup karşıma dikilerek.

 

“Gülüm, ben öküz müyüm? İnsan sevdiğine öküz der mi?” dedim, gözlerimi kısarak hafifçe eğilip bakışını yakaladım.

 

“Az önce ‘sağ ol aşkım’ diyordun?” dedi, kaşlarını daha da çatıp sorgulayan bakışlarını üzerime dikerek.

 

“Onu ben ‘öküz gibi inatçı, güçlü’sün iltifatı olarak aldım,” dedim, pişkin bir sırıtmayla.

 

“Off Baran ya…” dedi Emel, başını iki yana sallayıp pes etmiş gibi.

 

“Aşkııımmm…” dedim uzatarak, kollarımı açıp onu kendime çekmeye çalışırken.

 

“Yapma Baran, sinirim geçmedi hâlâ!” dedi ama gözlerindeki parıltı ve dudaklarının kenarındaki gülümseme, kalbinin çoktan yumuşadığını ele veriyordu.

 

“Emel Boran olacaksın yakında,” dedim, dudaklarımda kendinden emin bir gülümsemeyle.

 

“Şimdi ben… hem asker eşi, hem aşiret gelini mi olacağım?” dedi Emel, gözlerini kocaman açıp şaşkınlıkla bakarken.

 

“Ağa karısı da olacaksın,” dedim, alayla kaşlarımı kaldırıp gülerek.

 

“Sen iyice dizi senaryosuna çevirdin bu işi Baran!” dedi Emel, ellerini havaya kaldırıp oflayarak.

 

“Yok gülüm, bizim hayatımız zaten reyting rekorları kırar,” dedim, kahkahamı tutamayarak.

 

“İyi de Baran… Bu kadar unvanı ben nasıl taşıyayım?” dedi Emel, ellerini beline koyup dudaklarını büzerek.

 

“Sen yeter ki yanımda ol… Gerisini taşırız beraber,” dedim, ciddiyetle bakışlarımı gözlerine kilitleyerek.

 

“Sen gelsene bir yanıma,” dedim ona hafifçe gülümseyerek, elimi uzatıp işaret parmağımla yatağın boşluk kısmını işaret ederek.

 

“Niye?” dedi Emel, kaşlarını şüpheyle kaldırıp bir adım geri çekilirken.

 

“Çünkü özledim… Hem belki biraz sakinleşirsin,” dedim, sesimi yumuşatarak.

 

“Baran, oyun mu oynuyorsun yine? Bak sinirimi bozma…” dedi Emel, gözlerini kısmış hâlde.

 

“Oyun değil… Gel dedim güzelim,” dedim, sesimdeki ciddiyetle.

 

Emel bir an durakladı, bakışlarımdaki samimiyeti görünce inadını bırakır gibi hafif adımlarla yanıma geldi. Kollarımı açıp onu kendime çektim.

 

Boynuna uzunca bir buse bırakıp saçlarını da öpmemle kapanan gözlerinin güzelim kirpikleri hafifçe titredi, sonra başını kaldırıp gülümsedi.

 

“Sen şimdi koskocaman aşiretin varisi misin artık?” dedi, gözlerinde ki hem şaşkınlık hem hayranlıkla.

 

“Baban duyunca ‘Kızımı bırak, bana bas nikâhı!’ diyecek kadar serveti olan bir aşiretin… hem de,” dedim, şakayla karışık bir ciddiyetle.

 

“Ama şart sundun dedene…” dedi Emel, kaşlarını hafifçe kaldırarak.

 

“Güzelim, ben alıştım bu hayata. Mesleğimde mutluyum, memnunum,” dedim kararlı bir ses tonuyla.

 

“Çünkü iyi bir nişancısın,” dedi, gözlerini kısıp gülümseyerek.

 

“Ama bu hayatta asla geçemediğim bir nişancı var,” dedim, bakışlarımı gözlerine kilitleyerek.

 

“O kim?” dedi Emel, merakla eğilerek.

 

“Sen güzelim… her defasında tam onikiden vuruyorsun yüreğimi,” dedim fısıltıya yakın bir sesle.

 

“Öyle mi?” dedi Emel, dudaklarında yaramaz bir tebessümle.

 

“Hmm…” diyerek tam dudaklarına yaklaşmıştım ki, içeriye Yiğit Alper bir anda daldı:

 

“Baran’ım!” dedi, sonra bizi o halde görünce gözlerini eliyle kapatarak, “Ben görmedim, devam edin!” diye kekeler gibi söyleyip apar topar geri çıktı.

 

“Basıldık…” dedi Emel, yanakları alev alev utançla kızarmış halde.

 

“Hastanede dahi rahat bırakmıyorlar ki… Mezara da benimle girecekler bunlar!” diye söylenmemle Emel kahkaha atmaya başladı.

 

“Ben çağırıyorum o zaman Alper’i,” dedi, gülerek toparlanmaya çalışırken.

 

“Çağır çağır…” dedim, derin bir nefes alıp saçlarımı geriye atarak. İçimde hem bozulan romantizmin hem de o tatlı telaşın garip bir keyifsizlik vardı.

 

Emel yerinden kalkıp kapıya yöneldi, Alper’i odaya çağırdı. Alper içeri girer girmez ona ters ters bakmamla, boğazını temizleyip mahcup bir sesle konuştu:

 

“Kusura bakma ağabey, beni Alparslan Üsteğmen gönderdi. Habersiz gelmezdim yoksa.”

 

“Ayarlamış mı her şeyi?” dedim, bakışlarımı ciddiyetle kilitleyerek.

 

“Ayarlanmış. Perşembe günü gidip alıp geliyoruz. Geri de kalanlar kukla zaten,” dedi Alper, rahat ama dikkatli bir ifadeyle.

 

“Emir Kaan’ın durumu ne?” diye sordum, konuyu değiştirmeden.

 

“Kardeşi Azra geldi. Bir de onun derdinde şimdi,” dedi Alper, hafifçe başını sallayarak.

 

“Azra niye gelmiş, bu kadar olayın içinde?” dedim kaşlarımı çatarak.

 

“Tutamadım dedi Emir Kaan. Zaten durumlar vahim… Ailesinin de durumu karışık,” diye ekledi Alper.

 

“Bizim sözleşmelerin de üç ay sonra yenilenmesi lazım… Emir Kaan bu ay yenileyecek mi?” dedim, konuyu timin resmî işlerine kaydırarak.

 

“Emirhan ve İsmail ağabey yenilemiş bu ay. Emir Kaan’ınki ise dört ay sonraymış,” dedi Alper sakince.

 

“Alparslan Üsteğmen’in davası ne durumda?” dedim, gözlerimi kısarak.

 

“Ne bileyim ağabey, ondan haberim yok!” dedi Alper, hafiften gerilerek.

 

“Yalan söyleme Alper, bak (!)”

 

“Ya kardeşim ben mahalle karısı mıyım?! Timin her üyesinden haberim olsun! Siz de iyice beni kullanıyorsunuz ha,” dedi Alper, kollarını iki yana açıp itiraz ederek.

 

“Sen herkesle iletişimde olan sensin,” dedim kaşlarımı kaldırarak.

 

“Sosyal bir insanım diye dedikoducu değilim ama ağabey!” dedi Alper, sesini yükseltmeden.

 

“Allah Allah…” dedim başımı iki yana sallayarak.

 

“Ben gidiyorum ya! Emir Kaan ‘akşama gel’ dedi,” dedi Alper kapıya yönelirken.

 

“Git bakalım sosyal İzmirli seni…” diye laf attım peşinden.

 

“Mağralı Urfalı seni!” diye geri dönüp karşılık verdi Alper.

 

“Laan!” dedim sinirle.

 

"Alper kaç!" dedi Emel gülerek.

 

“ Tamam yenge, ben kaçtııım!” diye bağırarak kapıdan fırladı Alper, Emel’in kahkahası arkasından yükselirken.

☆☆☆

Yeni Bölüm için 15 oy istiyorum

Sizi seviyorum okurlarımmm bolca yorum yapın ❤️❤️❤️

 

Bölüm : 30.06.2025 00:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 20 : İlk Tavizler
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.71k Okunma

6.7k Oy

0 Takip
111
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi
Hikayeyi Paylaş
Loading...