151. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 105 : Kana Karışan Nefesler

Bölüm 105 : Kana Karışan Nefesler

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

Emir Kaan Yılmaz’dan…

 

Yazdığım satırların son cümlesine bir kez daha göz gezdirip arkama yaslandım. Kelimeler hâlâ parmaklarımın ucunda titreşiyor gibiydi; sanki içimde sakladığım ne varsa o satırlara dökerken benden de bir şeyler eksilmişti sanki...

 

Gözüm satırları yoklarken, birden istemsizce komodinin üzerindeki küllüğe kaydı. İçine bırakıp unuttuğum yarım kalmış, sönmüş bir sigara…

Buruk bir gülümseme yayıldı dudaklarıma.

 

Normalde bu odada içmezdim. Hele ki böyle bir günün içinde, bu kadar doluyken hiç içmezdim. Ama son kez bir nefes alayım demiş, sonra da yazmaya öyle kaptırmıştım ki sigara kendi kendine sönüp kül olmuştu.

 

 

“Yarım kalmış tek şey bu olsaydı keşke…” diye geçirdim içimden.

 

Parmaklarım hâlâ kağıdın üzerinde dolaşıyordu, sanki yazdıklarımı silip düzeltmeye çalışır gibi. Ama ben artık kendimi bile düzeltemeyecek haldeydim...

 

Derin bir iç çektim.

 

Dışarıda ki hayat akmaya devam ediyordu ama benim için, kızımın hayaliyle süslediğim küçük odada sıkışmış bir nefesim vardı sadece artık.

 

Başımı geriye yasladım.

Gözlerim kapanırken zihnim bir kez daha aynı yüzleri çizdi bana… aynı sesi getirdi… aynı korkuyu, aynı özlemi. İklim’imi...

 

Gözlerimi ağır ağır araladığım da kızımın odasına son kez bakarken, derin bir iç çektim. Çalan türküyü kapatmak için masanın üzerindeki telefona eğilmişken göğsüme saplanan ani ağrıyla inledim. Ardından gelen öksürük, nefesimi paramparça eder gibi göğsümden yükseldi. Refleksle elimi ağzıma götürdüm. Ağzıma dolan kanın tadı ile bedenimi bir panik alırken, öksürükler artmaya başladı. Her öksürük ile de içimdeki yangın da büyüyordu. Her nefes, ciğerlerime dökülen kor gibi geri dönüyordu.

 

Doğrulup su dolu bardağa uzandım ancak parmaklarım bardağı kavrayamadan titreyip bıraktı. Bardağın yere düşmesiyle çıkan ses odada yankılanırken, ben masaya tutunarak ayakta kalmaya çalıştım. Burnumdan süzülen ince kan damlası içimdeki paniği daha da artırdı. Öksürüklerin getirdiği metalik kan tadı, sanki sonumu haber verir gibiydi.

 

“B-burası… olmaz…” dedim kendi kendime güçlükle fısıldayarak.

Kızımın odasında olmazdı. Doğmamış kızıma bir de bunu yaşatamazdım.

 

Güçlükle kapıya doğru bir adım atmayı denedim ama adımımın daha sonu gelmeden dengem bozuldu. Vücudum bir anda kasıldı; sinirlerimin bana oynadığı bu sert oyunla nefesim kesildi ve yere çöktüm. Yere düşerken çıkan darbenin etkisiyle gözlerim kararmaya, görüntü yavaş yavaş silinmeye başladı.

 

Öksürük tekrar etti, nefesim boğazıma takıldı. Elimi zemine koyup doğrulmak istedim ama damarlarım bedenimden çekiliyormuş gibi bir ağrı yükseldi. Bedenim kasılıp acıyla sarsılırken istemsiz bir çığlık koptu benden. Başım yeniden yere düştü.

 

İklim’in sesini duyuyor gibiydim…

Uzaktaydı. Çok uzak.

Sanki kapının ardında bağırıyordu ama acı o kadar yoğundu ki kulaklarım bile patlayacak gibiydi.

 

Yine de bırakmadım.

 

Pes etmedim.

 

İklim’im için…

Doğmamış kızım için…

Sevdiklerim için…

 

Bedenim her darbede biraz daha tükeniyor olsa da son nefesime kadar savaşmayı sürdürmek zorundaydım. Sözümü bir nebze dahi olsa tutabilmek için...

 

Tekrar denemek istedim. Parmaklarımı zemine koyup kendimi yukarı çekmeye çalıştım ama daha elimi tam yere koymadan o dayanılmaz ağrı bedenimi yeniden kesti. Kaslarım titredi, nefesim yarım kaldı ve acı, göğsümün içini bıçak gibi yardı.

 

“Ahh… a-ah…” dedim hıçkırarak. Sesim benden bağımsız, kontrolsüz bir şekilde çıktı. Boğuk, çaresiz ve titrek…

 

O anda bir ses duydum.

 

“Emir?!”

 

İklim’in sesi…

Gerçek miydi, yoksa zihnimin bana oynadığı bir oyun muydu, anlamadım. Ses derinlerden geliyordu; yankılanıyor, uzaklaşıyor, sonra yeniden yaklaşıyordu. Ayırt edemiyordum artık...

 

 

“Özür dilerim… Özür dilerim kurban olduğum…” diye geçirdim içimden. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Yaşların çoğu acıdan, bir kısmı ise söyleyemediğim kelimelerin yükündendi. Nefeslerim dahi kana karışırken, son kez denemek istedim yeniden kalkmayı. Ama başım kalkmadan ciğerlerimi sıkan köz gibi nefes boğazımda dizilirken

Yüreğime saplanan keskin ağrı yeniden yükselince inleyerek başımı yere düşürüp ağlamaya başladım. Başımdaki uğultu arttı. Zemin soğuklaşıyordu, nefesim daralıyordu ve her saniye biraz daha uzaklaşıyor gibiydim. Güçlükle şehadet getirdim.

 

O an İklim’in sesi bir kez daha çarptı kulaklarıma. Bu kez daha yakın…

Ama ben hâlâ emin olamıyordum.

 

Gerçek miydi?

Yoksa son gücümün bana çizdiği bir hayal miydi?..

 

___

 

İklim Yılmaz’dan…

 

Azra ile biraz daha sohbet ettikten sonra duyduğum o boğuk sesle bir an başımı kaldırdım. Sanki evin içindeki hava değişmişti.

 

“Ne oldu yenge?” dedi Azra, ama ben ona elimle hemen sus işareti yaptım. İçimde tarif edemediğim bir sıkışma… bir his…

 

“Yenge? Ne oldu?” diye tekrar sordu, sesi titrek ve endişeliydi.

 

Ama ben çoktan ayağa kalkmıştım bile.

 

“Emir Kaan?!” dedim hızla, panik sesimde açıkça hissediliyordu. Salonun koridoruna yöneldim, Azra da hemen arkamdan yetişti.

Salona bakındım, yoktu.

 

Bir şey içimi daha da sıkıştırdı.

 

Sonra…O ses.

O öksürük sesi; derinden gelen, boğuluyormuş gibi, nefesi söküp götüren bir ses...

 

Kızımızın odasından geliyordu…

 

“Emir, hayır... şimdi olmaz, ne olur...”diyerek fısıldadım kendi kendime. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Hızla kapıya yöneldim titreyen bedenimle...

 

“Emir? Emir Kaan?!” diye seslendim; sesim neredeyse çığlığa dönmüştü.

 

Kapı koluna asıldım ama kilitliydi.

 

“Emir! Aç kapıyı! Emir Kaan!”

 

Kapıyı zorladım tekrar tekrar...ama kımıldamadı.

 

İçeriden gelen öksürük sesi beni daha da korkuttu. Nefes alamayan bir insanın çıkardığı ses gibi kesik ve derindi.

 

Göğsümün tam ortası yandı.

Elleri buz kesmiş birinin panikle kapıyı yumruklaması gibi vurdum kapıya.

 

“Emir! Emir Kaan, lütfen aç kapıyı! Ne olur ses ver bana canımın içi, Emir'im ne olur?!”

 

Azra arkamda titreyerek,

“Yenge anahtar nerede?!” diye panikle söyledi.

 

“A-azra...Baran ağabey… Baran ağabeyi çağır Azra?!” dedim panikle, bir elim kapı kolundayken diğer elimle kapıyı yumruklayarak Emir’e ulaşmaya çalıştım.

 

“Tamam yenge!” diye cevap verdi Azra ve hızla balkona koşup bahçedeki Baran’a seslenmeye başladı.

 

Ben yeniden kapıya vurdum.

“Emir… aşkım, aç kapıyı! Emir, iyi misin?!”

 

Tam o anda içeriden bir ses geldi—bir eşyanın devrilme gürültüsü. O an içimdeki nefes koptu, kalbim yerinden çıkacak gibi oldu.

 

“Emir… Emir’im?!”

Kapının kolunu yeniden zorladım.

“Emir, aç kapıyı hadi birtanem! Canımın içi… ne olur aç, Emir?!”

 

Kapı yine açılmadı…

 

“Emir lütfen…” dedim, gücüm tükenirken kapıya yaslandım. Ellerim titriyordu.

 

Bu kez içeriden duyduğum şey… acıyla çıkan bir inlemeydi.

 

Bacaklarımın bağı çözüldü, nefesim titredi.

 

“Emir… Emir, yalvarırım aç kapıyı gözbebeğim… Emir'im ne olur?!”

 

Sesim ağlamanın eşiğine gelmiş bir çığlık gibi titriyordu.

Kapının ardında sevdiğim adam canıyla mücadele ederken, ben çaresizce sadece sesine tutunabiliyordum.

 

“Emir, yalvarırım aç kapıyı… kurban olduğum, ne olur…” dedim en sonunda kapı eşiğine çökerken.

 

Azra gözyaşları içinde yanıma geldi.

“Yenge… açmıyor mu hâlâ?”

 

Başımı iki yana salladım. Tekrar kapıya vurdum; sesim, nefesim, yüreğim aynı anda titriyordu.

“Bir tanem… Emir’im… aç kapıyı, sevdiğim… ne olur…”

 

Tam o sırada Baran ağabeyin panik dolu gür sesi duyuldu.

“Emir Kaan! Emir?!”

 

Ardından Göktürk ağabey koşarak geldi. Azra, titreyen sesiyle durumu anlatırken Göktürk ağabey hemen bana yöneldi. Elini uzattı.

“Kardeşim… ordan kalkman gerek. Kapıyı açacağız.”

 

“Kilitlemiş ağabey… açmıyor…” dedim, sesim boğuk çıkıyordu. Elini tutunca yavaşça beni ayağa kaldırdı, bedenim onun desteğiyle toparlandı.

 

“Açacağız kardeşim… dayan biraz.” dedi.

 

Gözlerim Baran ağabeyin kapıya yönelişine takıldı. O da benim kadar telaşlıydı.

“Emir’im… biz geldik. Buradayız kardeşim…”

 

İçeriden yeniden bir şeylerin düşme sesi gelince, “Emir Kaan?!” diye çığlık attım ve kapıya doğru bir adım attım. Tam yaklaşacakken Göktürk ağabey hızlıca belimden tutup beni kendine çekti, başımı göğsüne bastırdı.

 

“Şştt… geçecek kardeşim. Açacağız kapıyı. Kurban olayım, biraz bekle…” dedi, sesi titreyen nefesimi sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

Baran ağabey panikle başını sağa sola çevirdi. Ne yapacağını bilemeden bana baktı.

“Anahtar nerede buranın? Yedeği yok mu?” diye sordu telaşla.

 

Başımı iki yana salladım; boğazım düğümlenmişti.

“Bilmiyorum… Bende sadece kendi odamın anahtarı var. Bir de evin anahtarı…” dedim, sesim ince bir titremeyle çıkıyordu.

 

“Siz kırın kapıyı ağabey...” dedi Azra, gözleri yaşla dolu halde.

 

Baran ağabey derin bir soluk aldı ve Göktürk ağabeye döndü.

Göktürk ağabey hiçbir şey söylemeden başını salladı; o sessiz onay içimi ürpertiyordu.

 

Baran ağabey kapıya yöneldi, sesini yükseltti:

“Emir! Kapıdan uzaklaş kardeşim!”

 

Kapı kolunu yeniden zorladı, bu kez çok daha sertti.

“Kıracağız kapıyı! Emir’im, uzaklaş olabildiğince!”

 

“Emir… uzaklaş canım, ne olur…” dedim kapıya doğru, belki sesimi duyar da bir adım geri çekilir diye umut ederek. Sesim hem titrek hem de yalvarır gibiydi.

 

“Baran, hadi… zaman geçiyor!” dedi Göktürk ağabey, konuşurken sakin görünmeye çalışsa da sesi yüreğinin nasıl titrediğini ele veriyordu.

 

Baran ağabey bir kez daha kapıya yöneldi.

“Emir, son kez ikaz ediyorum kardeşim… kapının arkasından uzaklaş, eğer yakınsan—!”

 

Ama tam o anda içeriden Emir’in acıyla karışık, boğuk bir haykırışı yükseldi… Sanki nefesi sökülürken aynı anda ağlıyor gibiydi.

“Emir…Emir’im, ne olur dayan, aşkım ne olur…”

Hıçkırıklarım onunla beraber artarken Göktürk ağabey dudağını ısırıyordu, hıçkırıklarını bastırmaya çalışarak.

 

O sesin ardından Baran ağabey de daha fazla kendini tutamamıştı; bütün gücüyle kapıya yüklendi.

İlk darbede kapı inatla karşı koydu.

İkincisinde…

Koca bir gürültüyle duvara çarparak açıldı.

 

Ve ben gördüğüm manzarayla olduğum yerde donakaldım.

 

“Emir?!” diye inledim, Göktürk ağabeyin kollarından sıyrılmaya çalıştım ama bırakmadı.

 

“İklim, dur kardeşim… dur!” dedi ağlamaklı bir sesle.

 

Ama gözlerim Emir’i görünce ne durabildim ne nefes alabildim.

 

Baran ağabey çoktan onun yanına diz çökmüş, titreyen elleriyle Emir’in nefes almasını kolaylaştırmak için tişörtünü yırtıyordu.

 

“Geldim… geldim Emir’im! Dayan kardeşim, dayan gülüm, ne olur…” diye fısıldıyordu hıçkırıklarının arasından.

 

Emir’in kan içinde kıvranan bedeni bir anda kasılıp yerden hafifçe havalanınca içim yırtılır gibi oldu. O çırpınışı görünce Göktürk ağabeyin kollarından bir çığlıkla kurtuldum ve onun yanına çöktüm.

 

Dizlerim parçalanıyormuş gibi hissettim ama umurumda değildi. Onu kucağıma çektim, başını dizlerime yerleştirdim.

 

“Buradayım… buradayım Emir'im…” dedim, titreyen ellerim saçlarına giderken.

“Canımın içi… ne olur… buradayım birtanem…”

 

Artık kendinde değildi. Gözleri kapanıyordu, dudakları morarmıştı. İçine çekmeye çalıştığı her nefes, bir öncekindekinden daha zorluydu. Acıyla, boğuk boğuk inliyor… nefesi boğazında düğümleniyordu.

 

Ve ben sadece, çaresizce, onun saçlarına kapanıp öpmeye devam ediyordum.

 

 

“Ambulans nerede kaldı?!” dedi Baran ağabey, Emir’in nabzını kontrol ederken sesindeki panik artıyordu.

 

“Yolda… yoldaymış…” dedi Azra, dizlerinin üzerine çökmüş halde titreyerek.

 

Yüzünü tekrar okşadım. Acıyla yükselen haykırışı içimi parçaladı. Elini yere vuruyordu... nefesi kesik kesikti.

 

“Emir’im… Emir’im, burdayız kurban olduğum…” dedim, dudaklarımı alnına bastırıp.

 

“Kalbi çok düzensiz, Göktürk. Bir daha anons geç!” dedi Baran ağabey, sesindeki çaresizlik açıkça duyuluyordu.

 

Göktürk ağabey telsizle iletişim kurmaya çalışırken, Emir’in saçlarını birkez daha okşayıp öptüm. Belki biraz sakinleşir diye düşündüm ama hiçbir şey işe yaramıyordu. Onun acısı hepimizi tüketiyordu.

 

Bir an dişlerini sıkarak başını kaldırdı dizlerimden. Kesik nefesleri arasında,

“İklim… İklim görmesin…” dedi Emir, güçlükle nefes alarak Baran ağabey’e bakarken.

 

Başımı hızla iki yana salladım.

“Hayır, buradayım. Yanındayım Emir. Ne olur dayan aşkım, kurban olduğum… bizim için, kızımız için dayan.”

 

Başını acıyla dizlerime bıraktı. Eli kalbinin üzerine gidince Baran ağabey dişlerini sıkıp küfretti.

 

“Göktürk, aracı hazırla! Ambulansa dayanamayacak! Bu sahneyi daha önce yaşadık, kalk Gök! Kalk!!” diye bağırdı.

 

Ben hıçkırarak başımı iki yana salladım.

“Hayır ağabey… ne olur bizi bırakmasın ağabey… ne olur…”

 

Göktürk ağabey panikle ayağa kalktı ve kapıya koştu.

 

Azra titreyen elleriyle peçete verdi. Dudaklarındaki kuruyan kanı temizledim. Burnundan akan kan, tampon yapmamıza rağmen durmuyordu.

 

“Ağabey, bu durmuyor… neden durmuyor?” dedim ağlayarak Baran ağabeye bakarken.

 

“Bilmiyorum İklim… hiçbir şey bilmiyorum…” dedi o da çaresizlik içinde Emir’in elini tutarken.

 

Ama Emir’in inlemeleri yavaş yavaş azalmaya başlayınca ikimiz de nefeslerimizi tutmaya başlamıştık. Hıçkırıklarımız bile durdu.Vücudu bir anda ağırlaşıp direnmeyi bırakmıştı... Göz kapakları ağır ağır kapanırken bileği yere düşünce nefesim kesildi.

 

“Emir… Emir'im…” dedim fısıltıyla, belki sesimi duyar da gözlerini tekrar aralar diye umarak.

“Emir’im… ne olur cevap ver. Canımın içi, ne olur…”

 

Ama hiçbir ses çıkmadı. Emir’in nefesi tamamen kaybolmuş gibiydi.

 

“Yapmadım de...Yapmadım de Emir…”dedi Baran ağabey hızla bileğini yoklarken... Ama o an... O an yüzündeki korku katlanarak artmıştı.

“N-ne…ne oldu, ağabey? Bir şey söyle...”dedim titreyen bir nefesle.

 

“Nabız yok, İklim, çekil!” diyerek bileğimden tutarak çekince sesiyle irkilip geri çekildim. Baran ağabey hemen yüzüne eğilip nefesini kontrol etti. Sonra derin bir yutkunma sesi çıkardı. Bir anda Emir’in vücudunu doğru pozisyona getirip telaşla kalp masajına başladı. Benim hıçkırıklarım ise onun ki gibi, her saniye biraz daha artıyordu.

 

“Yapma Emir’im… ne olur yapma!” dedi Baran ağabey, gözyaşları yanaklarından akarken.

“Dayan kardeşim… dayan kurban olduğum. Ne olur Emir, ne olur…”

 

Baran ağabey kalp masajına devam ederken nefesi parçalı çıkarıyordu. Gözlerinde yaş birikmişti ama elleri durmadan Emir’in göğsüne inip kalkıyordu. Her baskıda Emir’in bedeni hafifçe sarsılıyor, yine de hiçbir tepki gelmiyordu.

 

“Haydi kardeşim… haydi Emir’im… aç gözlerini! Haydi aslanım, dön ne olur...” dedi, sesi titreyerek.

 

Ben ellerimi ağzıma kapatmıştım, nefes bile alacak halim yoktu. Ayaklarım sanki toprağa gömülmüş gibiydi. Emir’in önüme düşen kolunda, derisinin altındaki damarlar belirginleşmiş şekilde titriyordu. Titreyen ellerimle uzanıp elini tuttum.

 

“Emir… ne olur… duy bizi…” diye fısıldadım, belli belirsiz bir nefesle.

 

Tam o anda Göktürk ağabey kapıdan büyük bir gürültüyle içeri daldı.

“Ambulans geldi! Ambulans ekipleri geldi!!” dedi, nefes nefese.

 

Ekiplerle birlikte yanımıza koştu ama Baran ağabeyin Emir’e ağlayarak kalp masajı yaptığını görünce bir an ayağı takılmış gibi sendeledi. Dizlerinin üzerine çöktü.

 

“Emir…kardeşim...”dedi şoka girmiş gibi onlara bakarak.

 

“Dön artık… haydi Emir’im… haydi kardeşim, dön… savaşmadan pes etmek yok… haydi gülüm…” diye hıçkırıklarla devam etti Baran ağabey, elleri yorulmuş ama pes etmemiş halde.

 

Sağlık ekipleri hızlıca harekete geçti. Bir hemşire Emir’in parmağına ve göğsüne aparatları bağlarken diğeri yüzüne oksijen maskesi yerleştirdi.

“Çekilin! Biz devam edelim!” dedi sert ama panik taşıyan bir sesle.

 

Baran ağabey gözyaşlarını silmeden, bir an bile geriye bakmadan kendini güçlükle kenara attı.

“Dönecek...dönmek zorundasın kardeşim, ne olur…” diye inledi.

 

“Emir, Hadi...ne olur dön aşkım ne olur emir…” dedim, gücüm tükenmiş halde.

 

Hemşire bir an monitöre baktı. Sonra gözleri büyüdü.

“Döndü! Nabız geldi! Satürasyon oranı çok düşük. Hemen ambulansa almamız gerek!” diye seslendi.

 

Göktürk ağabey derin bir “Şükürler olsun…” nefesiyle başını geriye attı. Dizlerinin üzerinde doğrulurken sesi titriyordu.

“Döndü… dönüyor Emir’im.. kolay pes etmez aslanım benim, biliyordum…”

 

Baran ağabey bir anda çöken omuzlarını toparlamaya çalıştı. Yüzü hâlâ soluktu, gözleri kıpkırmızıydı ama sedyeye yaklaşırken sesi kararlıydı.

“Tamam. Tamam… dikkatli olun. Hadi, hızlı!”

 

Sağlık ekibi sedyeyi Emir’in altına uzattı. Bir hemşire boynunu sabitlerken diğerleri kol altlarından destek verdi. Emir’in başı yana düştüğünde içimdeki panik yeniden yükseldi.

 

Ben hiç düşünmeden dizlerimin üzerine çöktüm, ellerim titreyerek başını tuttum.

“Dikkat edin… lütfen… canı yanmasın daha fazla…” diye fısıldadım, sesim neredeyse çıkmıyordu.

 

Hemşirelerden biri bana hızlıca, ama anlayışla baktı.

“Merak etmeyin, kontrol bizde,” dedi.

Ardından Emir’in başını yumuşak bir hareketle desteklediler, sedyeye sabitlerken tek bir sarsıntı bile olmasın diye özen gösterdiler.

 

Emir’in göğsü düzensiz bir ritimde inip kalkıyordu. Maskenin altında solukları zayıftı ama… vardı.

Monitörden yükselen kesik “bip” sesleri, o an benim için hayatın en anlamlı sesi hâline gelmişti.

 

“Çabuk olmalıyız! Ağabey, siz de sedyeye destek sağlarsanız daha hızlı çıkarız!” diye seslendi sağlık görevlisi.

 

Baran ağabey ile Göktürk ağabey bir an bile düşünmeden yana geçip sedyeyi kavradılar. Ben de toparlanıp onların arkasından koştum, ayaklarımın nereye bastığını bile bilmeden…

 

Ambulansın arka kapıları açıldığında hemşire dönüp sert ama gerekli bir tavırla,

“Bir kişi alabilirim sadece yanına,” dedi.

 

Baran ağabey tereddüt etmeden, nefes bile almadan,

“Ben gelirim,” diye karşılık verdi.

 

Göktürk ağabey bana döndü, gözlerinde hem telkin hem kararlılık vardı.

“Biz de peşinizden geliriz,” dedi.

____

 

Hak etmeyen kitapları oylayıp finale az kalmışken bir oy ve yorumu bana çok gördünüz ya ne diyeyim size...

İlgisiz yazar olmak lazımmış, çöpten kitap yazar gibi kitap yazmak lazımmış demek ki oy vermeniz için.

O kadar zor günler yaşamama rağmen ben desteği sizden beklerken sizin yaptığınız bir oyu bir yorumu dahi çok görmek...

Neyse iyi okumalar size..

 

Bölüm : 05.12.2025 00:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 105 : Kana Karışan Nefesler
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...