153. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 106 : Zamana Tutsak

Bölüm 106 : Zamana Tutsak

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

Yiğit Alper Tuna'dan...

 

İsmail ağabey ile telsizden gelen ilk anonsu duyar duymaz Göktürk’ün paylaştığı konumu aldık ve hastanenin yoluna çıktık. Bu, bir saniyemizi bile almadı. Zaten ruhum sanki bedenimden ayrılmış gibiydi. Ancak ikinci anons geldiğinde ayağım frene istemsizce ve sert bir şekilde bastım. Araç savrularak durdu.

 

Telsizden duyulan ses kulaklarımda çınladı:

 

“14-53’ten merkeze! Ben Jandarma Uzman Çavuş Emirhan. E… Mahallesi, K… Sokağı trafik kazası.

Alparslan Üsteğmen yaralı, bilinci kapalı.

Acil ambulans istiyoruz. Tekrar ediyorum…”

 

Bir an nefesim kesildi. Direksiyonu tuttuğum ellerimin rengi bembeyaz oldu. Emir Kaan’ın durumu yüzünden zaten içimde bir fırtına vardı. Üsteğmen Alparslan’ın yaralı olduğunu öğrenmek bu ağırlığı daha da artırdı.

 

“İsmail ağabey… iki yaralı var…” dedim kısık bir sesle. Cümle boğazımda düğümlendi.

 

“Bas...Bas Yiğit Alper, arka sokak zaten yakın!” dedi İsmail ağabey gergin bir sesle.

 

“Ne oluyor ağabey bize? Kafayı yiyeceğim!” dedim, öfke ve çaresizlikle.

 

“Bilmiyorum oğlum. Bas gaza! Tansu asteğmen Emir’e yetişmiştir. Biz Alparslan’a bakalım!”

 

Motoru tekrar çalıştırdım ve gaza bastım. Aracın içi ağır bir sessizliğe büründü. Nefes almak bile zordu. Telsizden yalnızca aralıklarla gelen boğuk bir ses duyuluyordu:

 

“Ekipler yönlendiriliyor…”

 

O anda tek bir düşüncem vardı:

 

Allah’ım, yetişelim. Ne olur en azından birine geç kalmayalım...

 

Hızla anons edilen sokağa girdiğimizde İsmail ağabeyin ağzından sert bir küfür döküldü. Gözümün önüne gelen manzara ise yüreğime bir yumruk gibi oturdu.

 

“Ağabey… araç yanıyor…” demeye kalmadan İsmail ağabey, fren yapmamla birlikte kapıyı açıp hızla araçtan indi.

 

Kontağı kapatıp ben de koşarak arabanın kapısını açtım ve kalabalığın içine daldım. Ambulans ekipleri Alparslan Üsteğmen’i sedyeye çoktan almıştı. Üsteğmen’in yüzü kan içindeydi; bilinci kapalıydı ve sağlık görevlileri başında hiç durmadan çalışıyordu.

 

Emirhan ise yüzü is içinde, nefesi kesik kesik bir hâlde araçtaki alevlere yangın tüpüyle müdahale ediyordu. Elindeki tüpü öyle sıkıyordu ki parmak eklemleri bembeyaz olmuştu.

 

“Emirhan! Onu bana ver, sen ambulansla git!” diye bağırdı İsmail ağabey, tüpü Emirhan’ın elinden çekip alırken.

 

Emirhan bir an durakladı. Gözleri hem alevlere hem sedyedeki Alparslan Üsteğmen’e gidip geliyordu. İsmail ağabey, kararlı bir tonla devam etti:

 

“Emirhan! Üsteğmen’in yanında olman gerek. Hadi oğlum, çabuk!”

 

Emirhan dişlerini sıktı, başını hızlıca salladı ve ambulansa doğru koştu.

 

Ambulansın kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başladığında içeriden gelen aceleci komutların tonu vücuduma ince bir ürperti yaydı. Ben ise olduğum yerde birkaç saniye boyunca sadece bakakaldım. Alev kokusu, yanık metalin ağır buğusu ve Alparslan Üsteğmen’in o hâli ruhumu paramparça ediyordu.

 

O an telefonun çalmasıyla dikkatim toparlandı.

 

Ekrana baktım ve korkuyla İsmail ağabeye döndüm.

 

“Aç artık şunu, Alper!” dedi İsmail ağabey, sesi sabırsız ve endişeliydi.

 

Başımı salladım, elimle gözlerimin yaşını sildim ve telefonu açtım. Arayan Göktürk’tü.

 

“Efendim ağabey?” dedim, sesimi toparlamaya çalışarak.

 

“Azra evden çıkmamış. O kızla ilgilenemedim. İklim’le birlikte apar topar geldik hastaneye. Yanına git, Alper. Aklım başımda değil, buralar karıştı.”

 

“Emir’in durumu nasıl peki?” dedim titreyen bir sesle.

 

Göktürk, hıçkırığını tutuyormuş gibi derin ve zor bir nefes aldı.

 

“Di… direniyor hâlâ, Alper. Kalbi iki kez durdu… ama hâlâ savaşıyor.”

 

Sanki cümleleri kurarken bile yorulmuştu. Hemen ardından boğuk bir sesle devam etti:

 

“Kolay bırakmaz o bizi. Yine dönecektir…”

 

Birkaç saniyelik sessizlikten sonra ekledi:

 

“Azra ile ilgilen. Kapatmam lazım…”

 

“Tamam ağabey,” dedim, boğazımdaki düğümü yutarak.

 

“Ne diyor?” diye sordu İsmail ağabey, hızlı adımlarla yanıma yaklaşarak.

 

“Azra evdeymiş ağabey… Onun yanına gitmemi söyledi,” dedim, titrek bir sesle.

 

“Arabaya bin ve hemen git. Ben çocuklarla birlikte hastaneye geçerim,” dedi kararlı bir tonla.

 

“Ağabey…” dedim kısık bir sesle. Boğazımdaki düğüm cümlelerimi tıkıyordu.

 

İsmail ağabey elini omzuma koydu. Sesi hem yumuşaktı hem de acının içinden süzülmüş bir tecrübeyle doluydu.

 

“Biz burada silah arkadaşımızı, manevi kardeşimizi bekliyoruz Alper’im. Ama Azra… kanından olanı bekliyor. Git sevdiğinin yanına. Senin ona, onun da sana ihtiyacı var. Git, hadi...”

 

Başımı yavaşça salladım ve araca yöneldim. Biz bile bu yükün altında eziliyorduk… Azra’nın ne halde olduğunu tahmin bile edemiyordum.

 

Arabanın kapısını kapattığım anda içimdeki tüm sesler birbirine karıştı. Kontağı çevirdim ama ellerim titriyordu. Direksiyonu avuçladığım hâlde hâlâ içimde bir yerlerde İsmail ağabeyin sözleri yankılanıyordu.

 

“Git sevdiğinin yanına…”

 

Gaz pedalına dokunmamla araç ilerledi. Sokaklar, ışıklar, siren sesleri… Hepsi bir uğultunun içinde eriyip gidiyordu. Hastanenin yolu başka, Azra'nın evi bambaşka bir yöne düşüyordu. Her kavşakta içimde bir şey sıkıştı.

 

“Dayan Emir… ne olur dayan…” dedim kendi kendime, dişlerimi sıkarak.

 

Azra’nın apartmanına yaklaştığımda hızımı biraz düşürdüm. Çünkü içimdeki fırtına, onun neyle savaştığını düşününce daha da büyüyordu. Direksiyona birkaç saniye tutunup gözlerimi kapadım. Sonra derin bir nefes alıp indim araçtan.

 

Apartmanın kapısına koşar adım girdim. Merdivenleri ikişer üçer çıkarken kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi. Onun ne halde olduğunu bilmeden, tek başına ne kadar zamandır bu korkuyu taşıdığını düşünmeden edemiyordum.

 

Kapısına vardığımda bir an duraksadım. Kapı açıktı… Nefesim daha da düzensizleşti, ellerim ise titremeyi bırakmadı.

 

Yutkunup derin bir nefes aldım ve içeri adım attım.

 

“Azra’m… yavrum, neredesin?” dedim titreyen, çatlayan bir sesle.

 

Evin içi sessizdi fakat o sessizliği yaran hıçkırık sesleri beni yönlendirdi. Koridorun ucuna ilerlediğimde Azra’yı gördüm. Duvara yaslanmış, kollarının arasına kapanmış, küçük bir çocuk gibi dizlerini kendine çekmişti. Omuzları titriyor, nefesi kesik kesik çıkıyordu.

 

“Azra’m… bir tanem…” diyerek yanına diz çöktüm.

 

Gözlerim istemsizce yana açık kapıya kaydı. Odanın içindeki halının üzerinde kan izleri vardı. Az önce orada yaşanan panik, acı ve çaresizlik gözümün önüne bir anda hücum etti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, sonra ona döndüm.

 

Yüzünü iki avucumun arasına aldım.

 

“Aşkım… ben geldim. Azra’m… bana bak.”

 

Bakmadı.

 

Elini tuttum, dudaklarıma götürdüm. Buz gibiydi… Sanki bu ânı tek başına beklemek onu taş gibi dondurmuştu.

 

“Azra’m… sevdiğim… ağabeyine götürmeye geldim seni.” Sesim çatladı. “Her yaralandığında sana ne derdi hatırlıyor musun? ‘Cimcimem olmadan kalkmam ben ayağa’ derdi. Al gel Alper derdi… Hadi. Bana bak güzelim… bana bak da gidelim.”

 

O an başını yana çevirdi. Büzülmüş bedeninden, çökmüş omuzlarından sıyrılır gibi yaparak yüzünü kaldırdı. Bakışları yavaşça bana kaydı.

 

“Güzelim…” dedim, sesim titreyerek.

 

“Ya… yaşıyor mu?” diye sordu, gözleri kıpkırmızı, sesi kısılmış hâlde.

 

“Yaşıyor tabii ki güzelim… Seni bırakıp gider mi hiç Emir?” dedim, elimle yanaklarını silmeye çalışarak.

 

“Koruyamadık… koruyamadık onu…” diye hıçkırarak tekrar ağlamaya başladı. Dayanamadım, başını göğsüme çektim.

 

“Yapma böyle meleğim…” dedim, saçlarının arasına bir öpücük kondurarak.

 

“Çok acı çekiyordu Alper… 'dayanamıyorum Azra' dedi… çok acı çektirdiler ağabeyime Alper…”

 

“Azra’m…” dedim yutkunarak.

 

“Kanlar içindeydi Alper… Kanlar içindeydi…” diye kısık bir çığlık gibi çıkan sesiyle içimi bir kez daha deldi.

 

“Şşt… tamam… tamam güzelim…” dedim, ellerimde titreyen saçlarını okşarken. “Geçti birtanem… sakinleş Azra’m, ne olur…”

 

Yanakları hâlâ ıslaktı, nefesi göğsüme aralıklarla çarpıyordu. Kollarımın arasında titreyen bedenini biraz daha sardım. Azra, başını omzuma yaslarken parmak uçları çaresizce üniformama tutundu.

 

“Azra’m… bak buradayım,” dedim fısıltıyla. “Yalnız değilsin güzelim...”

 

Gözlerini kapattı, nefesi çatallaştı.

 

“Gitmesin Alper… ne olur gitmesin… Ben dayanamam.”

 

Çenesini kaldırıp yüzünü avuçlarımın içine aldım. Baş parmağımla ıslak yanaklarını sildim.

 

“Gitmeyecek,” dedim kararlı bir sesle. “O bizim Emir’imiz… kolay kolay bırakmaz. Senin için, eşi için, kızı için, tim için, hepimiz için savaşır. Sen onu nasıl bırakmıyorsan, o da bizi bırakmaz.”

 

Azra bitkin bir nefes aldı. Gözleri yavaşça o halıya kaydı, ama bakışlarında hâlâ o derin korku vardı.

 

“Orada… yerde yatıyordu Alper,” dedi sesi kısılıp incelerek. “Gözlerini kapatmıştı. Nefes aldığını bile anlamadım önce. Çok korktum… hâlâ korkuyorum, kalbi durdu sonra...Baran ağabey…Baran ağabey, kalp masajı yaptı ağlayarak, yengem çok kötü haldeydi...bitmiş gibiydi kadın, Alper...”

 

“Ştt...Tamam güzelim… buradayım,” dedim, dudaklarımı alnına bastırdım. Elleri buz gibiydi; ikisini de avuçlarımın arasına aldım. “Emir direniyor, söz verdin ona...Başımızı dik tutalım bebeğim, ağabeyin hala savaşını veriyor bizim için...”

 

Başını yeniden göğsüme yasladı. Nefesi her seferinde daha titrek çıkıyordu.

 

“Ben ağabeyimi kaybedemem Alper… O benim her şeyim…”

 

Kalbimin ucuna bir sızı oturdu. Onun bu hâli, benim içimdeki bütün duvarları yerle bir ediyordu.

 

“Kaybetmeyeceksin,” dedim, dudaklarımı saçlarının üzerine bastırarak. “Emir yaşamak için sebebini biliyor. Senin sesini duymadan gözlerini kapatmaz.”

 

Azra’nın omuzları titredi. Yavaşça yüzünü kaldırdı; gözlerinin içi kıpkırmızıydı.

 

“Beni… hastaneye götür,” dedi neredeyse fısıldayarak. “Onu yalnız bırakamam. Görmek istiyorum ağabeyimi, ne olur...”

 

Elimle yanağını okşayıp başımı salladım.

 

“Tamam güzelim...destek al benden, kalkalıp, gidelim olur mu?”

 

Kollarımdan güç alarak ayağa kalkmaya çalıştı. Dizleri hâlâ titriyordu, bu yüzden belinden tutup destek verdim. Ayakta durmayı başardığında bile kolumdan ayrılmadı.

 

 

Adım attığı anda sendeleyince, kolumu tutan elini omzuma çıkardım.

“İzin ver… kucağıma alayım seni. Yürüme güzelim, iyi değilsin.”

 

Başını usulca sallayınca, ağır ağır onu kollarımın arasına aldım. Başını, sanki orası onun yeriymiş gibi göğsüme yasladı.

 

“Alper…”

 

“Söyle güzelim, söyle birtanem…”

 

“Biraz böyle kalabilir miyiz? Sadece beş dakika… lütfen…” dedi, başını tam kalbimin üzerine yerleştirirken.

 

“Olur… olur güzelim. Nasıl istersen,” dedim ve salondaki koltuğa oturdum. O ise kucağımda daha da küçülüp bana iyice sokuldu.

 

“Teşekkür ederim…”

 

“Ne zaman istersen, o zaman gideriz. Anlaştık mı?”

 

Başını sessizce salladı.

 

“Alper,” dedi kısık bir sesle. “Herkes sağlık ekiplerinin arkasından gidince, o da gitti sandım. Kimsesiz kaldım sandım...sen gelene kadar, ağabeyim öldü zannettim...iyi ki geldin...çok korktum...”

 

“Göktürk arayınca aklımı aldın güzelim...hele seni içeri girer girmez, öyle görünce…” Sözümü tamamlayamadım. Boğazım düğümlendi. “Azra'm, ödümü kopardın.”

 

Başını göğsümden ayırmadan fısıldadı.

 

“Korktun mu?”

 

“Çok...çok korktum...”

 

Bir an durdu.

“Ben… ben kimseyi böyle korkutmak istemezdim. Özür dilerim...Ama ağabeyim gitti sandım Alper...o his...o his, çok kötü...”

 

“Senin suçun değil,” dedim hemen. “Sen sadece o an öyle hissettiğin için, şoka girmişsin bebeğim... Gerisi… yaşananların kabahati.”

 

Ellerinden biri göğsümün üstünde, kalbimin tam üzerinde dolaşmaya başladı. Sanki atışını saymaya çalışır gibi… sanki o ritimde kendine bir yer bulmaya uğraşır gibi.

 

“Böyle sakinleşiyorum,” dedi. “Kalbin… iyi geliyor.”

 

Kalbim o an daha hızlı attı. O da fark etti. Hafif bir nefes bıraktı.

“Daha da hızlandı.”

 

“Çünkü yanımdasın,” dedim, hiç saklamadan.

 

Bu kez başını kaldırdı, gözleri tam gözlerime denk geldi. Yorgun, şiş, kızarık… ama içinde bir şey vardı; bir bağ, bir minnet, bir güven gibi...

 

“Elimi bıraksan… düşerim sanırım,” dedi.

 

“Bırakmam ki,” dedim, benden çok kalbim söyledi. “Sen bana tutundukça, ben sana daha çok tutunurum güzelim.”

 

Sonra yeniden kucağıma sokulup, başını göğsüme koydu.

“Biraz daha kalalım… olur mu? O sözleri duymaya hazır değilim...korkuyorum...”

 

Kolumu beline sardım, diğer elim saçlarına gitti.

“Şştt...Rahat ol canım...İstersen hiç kalkmayız güzelim, ne zaman hazır olursan, o zaman gideriz.”

 

O an hafifçe iç çekti, yorulmuş bir ruhun ilk kez nefes aldığında çıkardığı o derin, rahatlatıcı sesle.

 

Ve ilk kez… tam anlamıyla teslim oldu bana sevdiğim kadın.

 

____

 

Yazardan...

 

İklim’e sakinleştirici verilirken Baran, kızın başında bekleyen Göktürk’e kısa bir talimat verip ayaklarının titremesine rağmen acil servisten çıktı. Ameliyathane koridoruna yönelecekti ki, geriden gelen ses onu olduğu yerde durdurdu.

 

“Baran!”

 

Emirhan nefes nefese yanına koştu. Üstü başı dağınık, yüzünde yorgunlukla karışık bir korku vardı. Baran şaşkınlıkla ona döner dönmez genç asker boynuna sarıldı. Baran’ın bakışları arkasından hızla gelen Tansu Asteğmen’e kaydı.

 

“Emir çıktı ameliyattan,” dedi Tansu aceleyle. “Kan lazım. Kan grubu tutan kim varsa bulun. Azra nerede? O da gelsin!”

 

Cümle bir anda yarım kaldı; bakışı Emirhan’ın üstünde sabitlendi. Genç askerin üstüne sinmiş yanık kokusu, yüzündeki kurum lekeleri ve titreyen eli ancak o zaman fark edildi.

 

“Lan sana ne oldu Emirhan? Bu hâlin ne oğlum?” dedi Tansu, bir adım yaklaşarak.

 

Emirhan, nefesi düzensiz, sesi kısık bir hâlde yanıt verdi.

 

“Komutanım… Alparslan Komutanım…”

 

Baran’ın yüzündeki çizgiler gerildi. Boş bakışları bir anda telaşla yandı.

 

“Alparslan komutana mı bir şey oldu?”

 

“Anonsu duyunca...,” dedi Emirhan, kelimeleri toparlamakta zorlanarak. “Kaza yapmış. Araçtan zor çıkardık…”

 

“Durumu nasıl?! Bir şey oldu mu?! Bir şeyi var mı ?”dedi Tansu telaşla.

 

“İyi diyorlar… Uyanmasını bekliyoruz. Yeni getirdik. Ama her şey niye üst üste geliyor Komutanım?” Emirhan’ın sesi çatladı. “Biz kimin ahını aldık? Niye hep biz kaybediyoruz?”

 

Tansu hemen kolundan tutup kendine çekti ve sıkıca sarıldı.

“Şşşt… tamam. Geçecek hepsi. Alparslan sağlam adamdır, toparlar. Hem sen diyorsun iyi diye.”

 

Baran ise aldıkları haberleri sindirmeye çalışır gibi etrafa baktı. Gözleri bir an boş bir sandalyeye, bir an ameliyathanenin kapısına kaydı; dimdik durmaya çalışsa da ayaklarının gücünü yitirdiği belli oluyordu.

 

Tam o anda koridorda yankılanan bir ses onu yerinden döndürdü.

 

“Baran… Baran!”

 

 

“Güzelim…” dedi, sesindeki sitemi yutkunarak bastırırken.

 

“Kızma… duramadım evde,” dedi Emel, nefesi kesik kesikti.

 

Baran, başını sallayıp bakışlarını karısının yüzünden alıp tekrar bomboş koridora yöneltti. Parmakları istemsizce yumruk oldu.

 

“Kardeşime kan lazım,” dedi Tansu’ya dönerek, bakışlarında ki karmaşa Baran'a ait değil gibiydi. “Anons geçmek lazım...Emir'e kan lazım...”dedi kendine gelmeye calisir gibi.

 

“Ben geçtim, merak etme,” dedi Tansu. “Alparslan’a ben bakacağım. Emirhan, sen de biraz otur. Kendine gel.”

 

“Emredersiniz Komutanım,” dedi Emirhan; sesi ne kadar dik durmaya çalışsa da hâlâ titriyordu.

 

Tansu bu kez Emel’e döndü. Gözlerinde sorumluluğun ağırlığı, sesinde ise çaresiz bir yorgunluk vardı.

 

“Kardeşim… Baran’ı bir yere oturt. Bakışları hiç iyi değil. Herkes bir yana savruldu; yetişemiyorum bacım kardeşlerime...Birini tutsam, öteki yıkılıyor. Gözünüzü seveyim...Yanında durun eşlerinizin. Baran sana emanet bak.”

 

“Tamam ağabey, merak etme,” dedi Emel hiç tereddüt etmeden. Ve hemen Baran’ın koluna girdi.

 

Tansu son kez dönüp onlara baktı; yüzünde hem teselli hem mahcubiyet taşıyan buruk bir gülümseme vardı. Ardından koşar adım uzaklaştı.

 

Emel ise o sırada eşine döndü. Adamın dudakları aralanmış ama sesi çıkmamıştı; bakışları karanlık bir boşluğa takılıp kalmıştı sanki.

 

“Baran…” dedi Emel, sesi endişeyle titrerken. “Neden böyle boş boş bakıyorsun hayatım?”

 

Baran yanıt vermedi. Bir an gözlerini kapattı; omuzları, aylardır taşımaya alıştığı yüklerin altında biraz daha çöker gibi oldu. İçine çektiği nefes, göğsünden değil, sanki kırılmış bir yerinden geliyordu.

 

“Aşkım… Baran’ım…” dedi Emel tekrar, onun kolunu sıvazlayarak. “Gel… oturalım mı biraz? İki dakika sadece.”

 

Baran başını hafifçe salladı, ama olumsuz mu, çaresiz bir kabulleniş mi olduğu ayırt edilemiyordu.

 

“Olmaz…” dedi sonunda, sesi kısık bir fısıltıya dönmüş halde. “Emir ameliyattan çıktı. Görmem lazım…”

 

“Görürsün,” dedi Emel, nazikçe ama kararlı. “Bir yere gitmiyor ki. Gel… nefes alalım biraz.”

 

“Yetişemem belki…” dedi Baran, kelimeler boğazında düğümlenerek. “Olmaz… yetişemezsem…”

 

O an Emel’in gözleri doldu. Baran’ın korkularını, içindeki fırtınayı kelimesiz bile anlayabilecek kadar tanıyordu onu.

 

“Baran… ne olur, üzme beni…” dedi sessizce, adamın elini iki avucunun arasına alarak.

 

“Kardeşime bakmam lazım Emel… sonra bakarım kendime,” diye mırıldandı Baran; sesindeki inat, bitkinliğine rağmen hâlâ dimdikti. Bir adım attı—yalnız bir adım—ama o anda gözleri karardı. Sendeleyip elini alnına götürdü.

 

“Baran! Gülüm, iyi misin?” Emel’in sesi panikle çatladı.

 

Aynı anda Emirhan koşarak yanlarında belirdi.

 

“Ağabey, iyi misin?”

 

Baran “iyiyim” der gibi başını salladı, ama o baş hareketi bile boşluğa çizilmiş bir yalan gibiydi.

 

“Baran… ne olur gel, oturalım,” dedi Emel, sesi titreyerek. “Bak bana… iyi değilsin.”

 

“Ağabey,” dedi Emirhan da hemen, sesi hem korku hem çaresizlik dolu. “Yengem haklı. İyi görünmüyorsun. Az önce iki kişiyi sedyeye taşıdık… üçüncüsü sen olursan ayakta kimse kalmaz. Gözünü seveyim… sen bize lazımsın.”

 

Baran’ın inadı sonunda kırıldı. Derin, yenilmiş bir nefes aldı ve başını hafifçe salladı.Emirhan ve Emel, koluna girip onu en yakın bankaya oturttular.

 

Baran oturur oturmaz, yanına çöken karısının sesini bile duyamadan başını Emel’in omzuna bıraktı. Sanki tüm ağırlığıyla orada eriyip yok olacakmış gibi…

 

“Biraz… biraz dinleneyim,” dedi güçlükle, nefesi titreyerek. “Sonra çıkarız Emir’in yanına…”

 

“Tamam aşkım… tamam,” dedi Emel, gözlerindeki yaşları aceleyle silip onu daha sık sarılarak.

 

Emirhan, montunu çıkarıp Baran’ın omuzlarına dikkatle örttü. Baran’ın göz kapakları yavaş yavaş kapanırken Emirhan’ın sesi de titriyordu.

 

“Biraz uyusun… toparlar kendini.”

 

Emel başını sallayıp, “Sağ ol Emirhan,” dedi kısık bir sesle.

 

Emirhan ise acıyla buruk bir gülümseme bırakıp karşıdaki bankaya adeta yığıldı. O da nefes almakta zorlanıyordu; gözleri sürekli kapının olduğu tarafa kayıyordu.

 

Hepsi, bu anın gelip kapılarına dayanacağını tahmin etmişti belki… ama böyle bir acıya hiçbir hazırlık yetmiyordu. Güçlü durmak için ayakta dikilen bedenlerinin içinde, dünyaları tek tek yıkılıyordu.

 

Yine de… hep birlikte aynı şeye tutulmuşlardı:

 

Emir’den gelecek minicik bir umut kıvılcımına.

Bir mucizeye…

 

O mucizenin belki hiç gelmeyeceğini bile bile…

 

Yine de kardeşlerini son kez görebilmek umuduna tutunuyorlardı.

 

Hem ayakta kalmak için, hem de düşmemek için…

 

Birbirlerine yaslanmaktan başka çareleri yoktu.

 

____

 

Nasıldı?

 

Sizce gelecek bölümde ne olacak ?

 

Bölümü düzenlemeden atıyorum, daha sonra düzenleyeceğim. Sizi bekletmek istemedim. Finale yaklaştıkça yazmam zorlanıyor. Ve olduğum durumlar da iyi değil ne yazık ki, zor bir süreçten geçiyorum... desteklerinizi bekliyorum, sizleri seviyorum oy ve yorum yapın lütfen 🩶

 

Bölüm : 11.12.2025 01:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 106 : Zamana Tutsak
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...