

İklim’den...
İçim titredi, dudaklarımdan fısıltıya yakın bir ses çıktı:
“Senin sayende…”
Kaşlarını hafifçe çattı, “Ben sadece yanında durdum,” dedi, sanki bu ‘sadece’ kelimesi her şeyi açıklıyormuş gibi.
“İşte o dahi çok şey kazandırdı biliyor musun?” dedim. Sesim biraz boğuldu, gözlerim başka bir yere kaydı.
“Tebrik ederim.”
Bu iki kelime öyle sade ama öyle doluydu ki… İnsanı yerinden edecek kadar samimiydi.
“Çok teşekkür ederim…” dedim yutkunarak.
O sırada bir taksi yaklaştı. Bakışları ayaklarıma, babetlerime kaydı. “Taksi de geldi. Yürüyebilecek misin?” diye sordu, sesi bu kez daha yumuşak, hafif endişeliydi.
Ayaklarım ıslaktı ama içimde hafif bir heyecan vardı, bunu bastırmak için başımı salladım.
“Yürürüm ya…” dedim, hafifçe gülerek. Ama yürüyüşüm ve ayakkabılarım öyle demiyordu.
"Kolumdan tutun istersen, düşmezsin."
Ne dediğini tam anlamamış gibi başımı kaldırdım. Çünkü boyu neredeyse 1.95 iken benim boyumun 1.62 olmasına rağmen göğsüne anca yetişiyordum.
"Hıh?"dememle bana baktı.
Gülümsemedi ama sesi hâlâ yumuşaktı.
"Koluma gir istersen, tutun. Kayma yerler ıslak..."
Bir an tereddüt ettim. Sonra kısık bir sesle,
"Tamam..." dedim.
Usulca koluna girdim. Sertti… ama bir yandan da bir yuva gibi sıcak. Bu temasta bir korunaklılık hissi vardı. Kaygan taşlara daha dikkatli basmaya başladım.
"Dikkatli basmaya çalış…" dedi.
"Tamam."
Yürüyüşümüz kısa sürdü ama sanki zaman biraz yavaşladı. Şemsiyeyi hiç çekmedi üstümüzden. Kendisi ıslanmaya razı gibiydi. Taksiye yaklaştığımızda hiç acele etmeden arka kapıyı açtı. Şemsiyeyi hâlâ üstümüzde tutuyordu.
"İlk sen geç, daha fazla ıslanma. Okulun var daha…"
Küçük bir tebessüm yerleşti yüzüme.
"Teşekkür ederim."
Ben koltuğa yerleştikten sonra kapı kapandı. Şemsiye kapanırken, Emir Kaan da araca bindi.
"Nereye gidecektiniz Emir oğlum?" dedi şoför.
"Hastaneye gidecektik normalde ama önce bir eve mi uğrayalım?"
Yana döndü, bana baktı.
"Yok aslında, direkt hastaneye geçelim. Sonra eve geçeriz."
"Ayakların çok ıslandı mı?"
Sesi yumuşaktı. Gerçekten önemsiyordu.
"Yok ya... Hastanede hallederiz hem. Hastaneye gidelim..."
Başını sallayıp döndü,
"Tamam..." dedi ve sonra öndeki adama yöneldi.
"Şefik ağabey, Bölge Hastanesi’ne."
"Tamam oğlum. Hanım kızım kim?"
O an... nefesim biraz daraldı. Aracın camlarına vuran yağmur damlalarını izlerken koltukta sanki biraz daha küçüldüm. Beni tanımlarken seçtiği kelimeyi duymak tuhaf bir histi. Ama sesi netti.
"Eşim ağabey."
Boğazında bir düğüm var gibiydi. Zorlanarak söyledi. Ama saklamadı.
"Oo maşallah! Ne zaman evlendin, hiç haberimiz olmadı hayta?"
"Yeni evlendim ağabey. Ani oldu, görevden falan dolayı biliyorsun bizi..."
İçim bir garip oldu. “Eşim” demesi, o kadar sıradan bir kelimeydi ama ben ilk kez bu kadar sahiplendiğini duydum. Şefik ağabey devam etti:
"Allah mesut etsin oğlum. Bir yastıkta kocayın. Hanım kızım da pek güzel, sen de yakışıklı, filinta gibi çocuk olunca valla tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Maşallah size..."
Gülümsedim ama yine de fazlaca dikkat çektiğimi düşündüm. Kafamı önüme eğdim.
"Teşekkür ederim ağabey..." dedi Emir Kaan.
"Hanım kızım sen nereliydin?"
Boğazım kurudu. Böyle sorular hep bir yerlere bağlanırdı.
"Urfalıyım aslen..."
"Aşiretten misin?"
Bakışlarımı hemen Emir Kaan’a çevirdim. Göz göze geldik. Gözlerinde beni rahatlatmaya çalışan bir ifade vardı. Hemen araya girdi:
"Aşiretle çok alakası yok benim hanımın, Şefik ağabey."
Sonra lafı başka yere çevirdi:
"Senin çocukları ne yaptın? Liseyi bitirdi mi senin oğlan?"
Şefik gülerek iç geçirdi.
“Bitirdi bitirdi ama tutturdu asker olacağım diye. El bebek gül bebek büyüttük biz bunları, askerlik kaldırabilecekler mi bilmiyorum vallahi. Aklıma da hemen sen geldin.”
Emir Kaan başını hafifçe salladı, sesi biraz daha yumuşaktı bu sefer.
“Bilirim ağabey... O yüzden kolay değil. Benden yardım istersen, ne demek, elimden geleni yaparım.”
“Bir sen konuş, okuluna devam etsin istiyorum ben. Hevesi kırılmadan döndürmek lazım.”
“Tamam ağabey, sen bana numarasını at. Ben güzelce konuşurum onunla.”
O anda Şefik’in yüzü aydınlandı, içten bir şekilde,
“Hay çok yaşa Emir’im ya... Allah senden razı olsun.”
Emir Kaan tebessüm etti. “Eyvallah ağabey. Borcumuz ne kadar?” diye sorunca,
“120 lira Emirim.” dedi Şefik.
Emir Kaan cebinden cüzdanını çıkarırken ben hâlâ kendimi toparlamaya çalışıyordum. İçimde hafif bir sıcaklık vardı ama aynı anda boğazıma oturan bir gariplik... “Benim hanım...” deyişi kulağımda yankılanıp duruyordu. İçim titremişti. Sahiden... bir kadına sahip çıkma şekli miydi bu, yoksa sadece bir oyunun, bir mecburiyetin içindeki sahiplenme cümlesi mi?
Ama şunu biliyordum: Şefik ağabeyin gözünde küçük düşmemem için sarf ettiği her kelime, içimde beklenmedik bir minnettarlık duygusu doğurmuştu.
Hastaneye adım attığımızda içerisi her zamanki gibi kalabalıktı. Temiz, keskin bir dezenfektan kokusu burnuma doldu. Adımlarım yavaşladı. Babette yürümek zorlaşmıştı, ayaklarımın altı hâlâ nemliydi.
O sırada Emir Kaan durdu, ayakkabılarıma baktı.
“Banka otur lütfen, ben geleceğim.” dedi kararlı bir sesle.
“Nereye?” diye sordum, bakışlarım onun gözlerinde cevap aradı.
Gözlerini kaçırmadan sadece,
“Bekle beni.” dedi.
Bir şey sormamak için kendimi tuttum. Onun böyle anlarda fazla açıklama yapmayacağını biliyordum. Ama içimden geçenleri susturmak da kolay değildi. Sanki aramızda görünmeyen ama hızla örülen bir bağ vardı. Ne adı konmuştu, ne de yol haritası belliydi.
Sessizce en yakın bankta yerimi aldım. Üzerimden hâlâ damlayan birkaç damla vardı, montumun kolunu sıktım fark ettirmeden. İnsanların arasında beklerken gözüm hep onu aradı. Hastane koridorunda kalabalığın arasında kaybolan sırtı, nedense bana hiç uzak gelmiyordu.
Bir şey yapacaktı belli ki… Ama ne?
Dakikalar geçmek bilmedi. Elim çantamda, kalbim ise çok daha başka bir yerdeydi.
☆☆☆
Annem rahatsız olduğu için bölümler zamanında gelemezse özür dilerim sizlerden ...
Yorum oy bekliyorum aşiret boy barış diğer bölümde olay cikaracakmjs diyorlar 😶🌫️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 57.91k Okunma |
6.71k Oy |
0 Takip |
112 Bölümlü Kitap |