18. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 18 : Hayatta Kalma Savaşı

Bölüm 18 : Hayatta Kalma Savaşı

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

İklim'den...

"Korkma. Hiç kimse sana dokunamaz. Ben çıkınca kapıyı hemen kilitle. Sakın açma."

 

Sesi, sanki içime işleyen bir kalkan gibiydi. Onun varlığı, o an yaşadığım cehennemde tek güvenli limandı. Ama ellerim titriyordu. Kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi.

 

"N-ne yapacaksın?" dedim, gözlerim dolu, sesim zar zor çıkararak. Boğazım düğüm düğümdü.

 

Ama bana cevap vermedi. Gözleri kararlıydı. Sandığa yöneldi, elleriyle alelacele beyaz çarşafı çekip çıkardı. Diz çöküp yere sererken, kapının ardında korumaların öfkeli yumrukları yankılanıyordu. Cebinden bıçağını çıkardı. Ben korkuyla geri çekildim.

 

"E-Emir..." dedim, nefesim kesilir gibi oldu.

 

Gözlerini bir an bana çevirdi. Yüzü sertti ama gözleri… yumuşacıktı.

 

"Bakma. Korkarsın..." dedi, sesi hem sert hem koruyucuydu. Sonra kolunu sıyırdı. Ve bir an sonra bıçağın ucuyla koluna küçük bir kesik attı.

 

İnlemesiyle gözlerimi hemen çevirdim. Dayanamazdım... Kan kokusu, onun acısı… her şey içimi yakıyordu.

 

"Bana bir bez ver. Hemen!"

 

Dolaba yöneldim, ellerimle çekmeceleri karıştırırken gözüm küçük bir kumaş parçasına takıldı. Aldım, hemen yanına koştum.

 

Bez parçasını hızla ikiye yırttı. Önce kanı sildi, ardından kolunu sardı. Sonra diğer parçayı aldı ve çarşafın ortasına bastırdı. Sanki bir savaşın izlerini sahte bir gecenin hatırasına dönüştürüyordu. Yaptığı şey gerçeği yansıtmıyordu ama bu, onun karısını bir halkın aç kurtlarından koruma şekliydi. O anda, bir adamın namusu da, sevgisi de, çaresizliği de, öfkesi de, o çarşafa damladı.

 

Kapı ise artık dayanmıyordu. Ahşap çatırdamaya başladı. O an Adar Dede’nin sesi, bir tokat gibi vurdu duvara:

 

"Arin! Çıkın dışarı! Yoksa bu apartmanı mezarınıza çeviririm!"

 

Emir Kaan, alçak bir sesle ama öfkeyle fısıldadı:

"Hırsından patlayacak kansızlar..."

 

"E-Emir..." dedim gözyaşlarımı silerken, kelimeler boğazıma takıldı. Kalbim onun için atıyor, ruhum onun yanında korkuyla kıvranıyordu.

 

"Bir şey yok, tamam. Korkma." dedi, gözlerimin içine bakarak. "Normalde böyle şeylerden nefret ederim. Hayatta bu yola başvurmam ama... bu kadar adama tek başıma yetemem. Telefonumu bile çaktırmadan almışlar cebimden."

 

Ben sadece başımı eğdim.

"Özür dilerim... Benim yüzümden oldu..."

 

Parmakları çeneme uzandı, yüzümü hafifçe kaldırdı.

 

"Suç sende değil." dedi. Sesi bu kez daha yavaş, daha derindi. "Ben çıkar çıkmaz kapıyı kilitle. Tekrar diyorum. Sakın... kimseye güvenme."

 

Emir Kaan kapıyı tek hamlede açtı. Öfkesi yüzünden okunuyordu. Elindeki çarşafı, kapının eşiğinde bekleyen korumalardan birinin yüzüne sertçe fırlattı.

 

"Alın lan namusunuzu!" diye haykırdı.

"İki bacak arasına bağlayıp ‘töre töre, namus namus’ diye böğürdüğünüz şey işte burada!"

Sesi, duvarlara çarparak yankılandı. Tüm binayı inletti adeta.

 

Bir koruma öne fırladı.

"Sen nasıl konuşuyorsun lan?!"

Eli silahına gidiyordu ki, Adar Dede elini sertçe havaya kaldırdı.

 

"Dur!" dedi tok sesiyle. O anda zaman dondu. Nefesler tutuldu, herkes durdu.

 

Emir Kaan göz ucuyla bana döndü. Yanağında öfke kadar koruma da taşıyan bir bakış vardı. Hafifçe göz kırptı. Ardından başıyla kapıyı işaret etti. Ne demek istediğini anladım. Geriye çekildim, kapının arkasına geçmek üzereydim ama iki koruma birden üzerimize yürüdü. Biri önümde belirdi, diğeriyse kapıyı kapatmamı engelledi.

 

O an Emir Kaan yıldırım gibi geri çekildi. Bir hamlede beni kolunun altına alıp bedenini kalkan gibi önüme siper etti. Sırtıma eliyle bastırırken öfkeyle haykırdı:

 

"İstediğinizi almadınız mı?! Hâlâ ne yüzle duruyorsunuz evimde, namus bekçileri?!"

 

Adar Dede iç çekerek başını salladı.

"Güzel... En azından ablası gibi tamamen dile düşmeden kendini kurtardı. Bakire değil, bakire değil diye bütün Urfa onun adını Barış’la konuşuyordu. Yeni kocası da bu yüzden dokunmamış demişlerdi. Var mıymış öyle bir şey?"

 

Emir Kaan başını çevirmeden, elini yere serdiği çarşafa uzattı.

 

"Elindekine bak. Sence var mı öyle bir şey?"

 

Bir sessizlik çöktü. Adar Dede’nin yüzünde alayla karışık, buruk bir gülümseme belirdi.

 

"Sevdim seni damat. Diğeri gibi silahına değil, yüreğine sarıldın. Aferin sana..."

 

Emir Kaan öfkeyle bir adım attı ileri.

 

"Alacağınızı aldınız. Şimdi defolun gidin evimden!"

 

Adar Dede gözlerini kıstı.

"Biraz saygı öğrenmen lazım damat. O da olacak… merak etme."

 

Emir Kaan bakışlarını dede dâhil herkesin gözlerine tek tek gezdirdi.

"Ben, bir kadının ya da erkeğin namusunu iki bacak arasına, iki damla kana bağlayanlara saygı göstermem. Kusura bakmayın!"

 

Dede gözlerini kıstı. Elini yeniden kaldırdı.

"Arin’i alın şunun elinden!"

 

"Emiiir!" diye bağırdım korkuyla. Bedenim titredi.

 

Ama Emir Kaan çoktan ileri atılmıştı. Yumrukları sıkılıydı, gözleri bir fırtına gibi parlıyordu.

 

"Sen kimsin lan benim karıma dokunuyorsun?!"

 

Korumaların elleri silahlarına giderken Emir Kaan da hareketlendi. Bedenini genişçe açtı, beni tüm gücüyle arkasına aldı. Siper oldu. Bir koruma, silahını Emir’in alnına dayadı.

 

Ben donup kaldım.

 

"E-Emir Kaan..." dedim titrek bir sesle.

 

Ama o, gözlerini silahın namlusundan bile ayırmadan, çatılmış kaşları arasında bana döndü.

 

"Korkma İklim..."

Sesi sert ama huzur veren bir sükûnet taşıyordu.

"Sakin ol. Hiç kimse sana dokunamaz. Çünkü ben buradayım."

 

 

"Kızı alın şunun elinden!"

Adar Dede’nin sesi odada tok bir tokat gibi patladı.

 

"Sen kimi, kimin yanından aldırıyorsun!" diye kükredi Emir Kaan, bedeniyle beni siper ederken.

 

"Emir Kaan!" dedim boğuk bir sesle, ama artık kelimeler fayda etmiyordu.

 

Bir koruma bileğimden yakaladığı gibi sertçe geri çekti beni. Emir Kaan o hamleyi görür görmez yıldırım gibi adama atıldı, yumruğunu suratına geçirdi.

Beni yanına doğru çektiği an, ikinci koruma araya girdi, kolumu sertçe arkama kıvırdı.

 

"Bırak beni! Nefret ediyorum hepinizden!" diye bağırırken acıyla dizlerimin üstüne çöktüm.

Direniyordum ama nafileydi.

Yan gözle Emir Kaan’ı gördüm. Yumrukların arasında, can havliyle bana ulaşmaya çalışıyordu. Ama birkaç darbeyle o da çözüldü. Düşmemek için direniyor, yere düşse bile gözünü benden ayırmıyordu.

 

"Dede... ne olur yapma... Emir..." dedim, sesim yalvarıştan ibaretti artık.

Gözyaşlarım yanaklarıma değil, yüreğime akıyordu.

 

Adar Dede gözlerini Emir Kaan’a çevirdi. Sert, taş gibi bir ifadeyle.

 

"İyi bak bana evlat!" dedi.

"Bu kız benim malım… soyumun taşıyıcısı. Onun adına söylenen her laf, benim haysiyetime saplanan bir hançer. Bu aşiretin namına leke gelirse, yeri gelir kendi torunumu dahi silerim."

 

Emir Kaan'ın gözleri kıpkırmızıydı. Dişlerini sıkarak cevapladı:

 

"İklim’in burnu kanasın, bütün Urfa’yı mezarlığa çeviririm ihtiyar!"

 

Dede bir an sustu. Başını eğdi, sanki üzülüyormuş gibi iç geçirdi.

 

"Olmuyor böyle damat. Sen vakur, ağır başlı bir delikanlıydın. Şimdi ne oldu da aslan kesildin böyle?"

 

"Ben size şimdi ne demek aslan, onu göstereceğim!

Bırakın karımı!" diye kükredi Emir Kaan, sesi salonun duvarlarına çarpıp yankılandı.

 

Adar Dede tekrar doğruldu.

 

"Perşembe günü... Öğlen saat iki. Karını da al gel. Gelini hayırlamaya gelecek aşiretler var. Gören olsun, bilen olsun. Herkes görsün bu iş barışla mı biter, yoksa kanla mı…"

 

Emir Kaan yere tükürdü, öfkeyle:

 

"Gelmiyoruz lan! Ne yapacaksın?!"

 

Dede gözlerini devirdi. Soğuk bir sesle:

 

"İki tane vurun şuna, aklı başına gelsin."

 

"EMİİİR!"

Ciğerimden yırtılmış bir çığlık gibiydi.

"Yapma dede! Ne olur yapma!"

 

Adar Dede gözlerini yeniden Emir Kaan’a çevirdi.

 

"Sen ne yapacağını düşün damat... Bu seferki kurşunlar sıradan değil. Bizzat zehirle yıkanmış. Ölümün bile sıradan olmayacak."

 

Emir Kaan’ın göğsü şiddetle inip kalkıyordu.

Gözleri bir kurdun gözleri gibi parlıyordu.

 

"Geberteceğim sizi...!

Hepinizi gömeceğim!"

 

Dede sakince döndü.

 

"Kafasına mı sıkıp götüreyim... yoksa oraya götürüp sen gelince mi kafasına sıkayım?

Yoksa sen, dediklerime uyup onunla el ele gelirsen, her şey sorunsuz mu hallolsun, ha?"

Adar Dede’nin sesi buz gibiydi. Boğuk bir yankı gibi odada gezindi.

 

"Sana güvenmiyorum!" dedi Emir Kaan, gözleri öfkeyle parlıyordu.

"Beni ilgilendirmez."

 

Adar Dede hiç tereddüt etmeden silahını çıkarıp alnıma dayadı. Soğuk namlu tenime değdiğinde bütün vücudum titredi.

Bir anlık sessizlik oldu. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım. İşte o anda…

 

"Tamam lan! Allah’ın cezası... TAMAM!" diye haykırdı Emir Kaan.

Sesi tokat gibi çarptı dört duvara.

O an herkes sustu. Nefesler tutuldu.

Zaman sanki oracıkta dondu.

 

"Hah, şöyle damat. Yola gel..."

Adar Dede silahı indirip gülümsedi; ama o gülüşün ardında ne keder vardı, ne pişmanlık. Sadece kibir ve zafer.

 

"Ellerini bağlayın! Ne yapacağı belli olmaz bu itin! Evden çıkarken Arin’in kollarını bırakırsınız!"

Dedem emir verdiğinde sesi buz gibi çarptı duvarlara. Ne bir titreme, ne bir tereddüt… O an içinde hiçbir merhamet yoktu. Sadece töre, sadece gurur.

 

"Bırak lan elimi!" diye haykırdı Emir Kaan, direndi ama faydasızdı.

"Ne olur yapmayın! Dede lütfen!" dedim çaresizlikle.

 

Ama ne yalvarışım işe yaradı, ne gözyaşım.

Korumalardan biri Emir Kaan’ın kolunu çevirip hızla kelepçeledi. Diğeri onu tutarken yüzünü yana bastırdı.

 

"Bırak ellerimi!"

Emir Kaan'ın sesi boğazı yırtarcasınaydı.

Direndi… Sonuna kadar direndi. Ama gücü yetersiz kaldı. O an elimden onun elleri kayıp gitti.

Ve ben sadece baktım, sadece ağladım.

 

"Burası tamam. Silahını da masaya bıraktım. Uzanamaz, gelin çözene kadar." dedi içlerinden biri, gözlerinde küçümseyici bir bakışla.

 

"Güzel, hadi çıkalım. Kızı bırakıyoruz."

İki yanımdan koluma girmiş olan korumalardan biri konuştu. Elleri kollarımda sertti, acıtıyordu. Ama acıdan çok içimde kopan öfke vardı.

 

"Bırakın!" diye bağırdım.

"Yeter! Ben sizin oyuncağınız değilim!"

 

Bir adım geri çekildim ama yakamı bırakmadılar.

 

Emir Kaan bağırdı:

"Dokunma lan ona! Elinizi sürmeyin karıma!"

Çaresizce bağırdı, bilekleri bağlı halde bana ulaşmaya çalıştı ama kendisini tutanlar bırakmadı.

 

O an dedem döndü, yüzüme baktı:

"Sen hala töre nedir bilmiyorsun. Ama öğreneceksin Arin. Kanla, gözyaşıyla öğreneceksin. Sen benim değerlimsin, ne ablan gibi ol ne de annen..."

 

"Nefret ediyorum sizden!" diye haykırdım boğazım yırtılırcasına.

Gözyaşlarım artık yanaklarıma sığmazken tırnaklarımı etime geçirdim. Öylece bakıyordu dedem bana, içinde tek zerre utanma yoktu.

 

Gülümseyerek yaklaştı.

"Ablan da öyle söylerdi…" dedi, sesi buz gibi ve alaycıydı.

"Ama sustu artık. Direnemiyor çünkü mezar taşları konuşamıyor Arin."

 

O an kalbimin sesi duyulacak kadar attı. Ayakta kalmam mucizeydi.

Bir anlık sessizlikte bile nefes almak işkence gibiydi.

 

"Yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz hepiniz!" dedim, sesim titrerken içimden gelen öfke dilimi yakıyordu.

Önümde dursa bir an bile düşünmeden saldıracak kadar dolmuştum.

 

Ama dedem sadece güldü.

"Yerinde olsam iyi anlaşmaya bakardım. Ablan da ilk böyle diklenmişti. Sonra… nasıl yalvardığını bir ben bilirim."

 

Yüzümü buruşturdum, elimle kulaklarımı kapamak istedim, sussun, bitsin istedim ama susturmuyordu kendini.

Sonra bir elini kaldırdı:

 

"Her neyse! Korumalar, arabalara!"

 

"Baş üstüne efendim." dediler ve hareketlenmeye başladılar.

 

Emir Kaan hâlâ yerdeydi. Bilekleri bağlı, yüzü kan içinde…

 

Korumalar, dedemden gelen sert emirle hızla evden çıkarken, beni bırakmalarıyla yere yığılan Emir Kaan’a doğru koşmaktan başka hiçbir şey düşünemedim. Ayaklarım bedenimden önce varmıştı sanki başucuna...

 

"Emir… Emir iyi misin?" dedim panikle, ter içinde kalmış alnına dokunurken.

Yüzü kan içindeydi, dudağı patlamıştı ama gözleri hâlâ kararlıydı.

 

"Korkma iyiyim..." dedi zor nefeslerle.

"Hadi... çöz bileklerimi..."

 

"Açılmıyor!"

"Cebimdeki çakıyı al... Kendini kontrol et. Bir şeyim yok İklim, hadi güzelim..."

"T-tamam..." dedim kekelerken, parmaklarım cebini bulup küçük çakıyı çıkarana kadar ellerim titredi.

 

"Aynen öyle, yavaş yavaş kes..."

 

Bileklerini çözer çözmez ellerini tuttum, nefesim kesilmiş gibi, gözyaşlarım yanaklarıma akarken göğsüne kapandım.

O da hiç düşünmeden sarıldı bana sımsıkı.

 

"Tamam, korkma... Bir şey yok artık. Bir şey olmadı, tamam mı?"

 

"Silah çektiler... Ama sana..." dedim titreyerek.

 

"Ama aynı zamanda... bir şey yapamadılar..." diye fısıldadı kulağıma, sesi hâlâ o bildiğim kararlı tonla doluydu.

 

"Canını yaktılar mı ben gelene kadar?"

Sesinde öfkeyle harmanlanmış bir şefkat vardı. Gözlerime baktığında cevap bile veremedim, başımı yavaşça iki yana salladım, sonra kısık bir sesle:

 

"Ihhı..."

 

"Niye bana haber vermedin..."

Sesi biraz titredi bu kez. O güçlü, her şeye hâkim adam bir anlığına darmadağın gibiydi.

 

"Telefonumu aldılar... Sana yazmak için elime aldığım anda... elimden çektiler..."

 

Gözleri bir anda dondu, ama sonra hemen geri döndü bana, ellerimi tuttu.

"Tamam geçti... Korkma artık..."

Parmakları avuç içimi okşarken bir çocuğu sakinleştirir gibi fısıldadı.

 

O an boğazım düğümlendi, gözlerim doldu.

"Emir... ben bir şey yapmadım Barış’la... elini dahi tutmadım yemin ederim..."

 

Göz göze geldik. O an bir öfke ya da sorgulama bekledim, ama sadece sevgi ve kararlılık gördüm.

"Kendini açıklamana gerek yok. Ben biliyorum..."

 

"Ya-yardım...İsteyelim...Te-telefonlar... Nerde..."

Sesim çıkarken kendi sesime bile yabancılaştım. Titriyordum. Gözlerim hâlâ odanın köşelerinde geziyor, sanki bir yerden biri çıkacakmış gibi. Sanki her an biri arkamdan tutup çekiverecekmişim gibi...

 

“Sen bir gel otur şuraya. Bak bembeyaz oldun. Halledicem ben...”

Emir'in sesi yakındı ama ben uzaklaşmıştım sanki. Dizlerimin bağı çözülmüş gibi bocalayarak oturdum.

 

“Emir gitme, ya yine sana bir şey yaparlarsa...”

Dudaklarımın arasından döküldü bu kez.

Ne güçlüydüm ne cesur... sadece yorgundum.

Korkuyordum. Ve en çok da, onu kaybetmekten.

 

O ise sakin... Dışarı bakıyordu.

 

“Bekle o zaman, telefonu giderken atmışlardı yere zaten... Yiğit Alper’i arayayım.”

 

Başımı salladım. Elim istemsizce onun koluna uzandı. Gitme, demedim ama dokunuşum söyledi.

Emir eğilip telefonları bulduğu yerden aldı, çatlamış ekranı yokladı, sonra bana döndü.

 

“Bak hâlâ çalışıyor... Arayacağım şimdi.”

 

Omuzlarımı kapattım, battaniyeyi üzerime çekmeden önce gözüm Emir’in kestiği koluna gitti.

Az önce kanı akan o el...

Benim için, bizim için...

Gözlerim yeniden doldu. Bu evin duvarları ne kadar sıksa da, Emir’in olduğu yer biraz nefes gibi.

 

İçimde bir cümle yankılandı ama söyleyemedim:

“Sen varsın diye burası hâlâ ev gibi...”

 

O ise gözlerini telefona dikmişti.

Yiğit Alper’in numarasına bastığında aradaki sessizlikte sadece kalp atışlarımı duyuyordum. Gözlerim akarken, koltuğa daha da pustum o telefonla konuşurken...

 

“Ağlama... bak Alper geliyor,” dedi telefonu kapattıktan sonra. Sonra yanıma oturdu, hâlâ nefes nefese ama gözlerinde sadece beni sakinleştirme isteği vardı.

 

“Tekrar gelirlerse?” dedim endişeyle. Sesim titriyordu.

 

Emir Kaan, gözlerimi nazikçe silerken yumuşak bir sesle, “Korkma... o zamana kadar bizimkiler burada olur,” dedi. Sesi hem güven hem de öfke yüklüydü. O an bile beni koruma çabasındaydı.

 

Gözüm koluna takıldı. Sardığı yer hâlâ kızarık ve kanlıydı.

“Kolun... nasıl oldu?” diye sordum fısıltıyla.

 

Gözlerini kaçırmadan hafifçe başını salladı.

“Alışığım böyle şeylere... Takma artık,” dedi. Gülümsemeye çalışsa da gözlerinin kenarında yorgunluk vardı.

Bu söz, acıya değil sanki yıllardır içinde biriken yüküneydi.

 

“Özür dilerim...” dedim mahcup bir sesle. Kalbim, içimdeki o tarifsiz suçlulukla birlikte sıkışıyordu.

 

Gülümsedi. O gülüş, her şeye rağmen dimdik duran bir adamın gülüşüydü. Ardından bir kolunu bana doladı, sımsıkı sarıldı.

 

“Özür dileme artık,” diye fısıldadı. “Senin suçun yok...”

 

Başımı göğsüne yasladım. Kalbinin atışları yanaklarıma vuruyordu. Sessizliğin içinde, yalnızca onun varlığı vardı.

☆☆☆☆☆

Yorum ve oy bekliyorum

Yorum ve oy yeterince almıyor kitap lütfen destek olun, hayalet okurlar sözüm en çok size...

 

Bölüm : 25.06.2025 23:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 18 : Hayatta Kalma Savaşı
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...