22. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 22 : Kıvılcımlar Arasında

Bölüm 22 : Kıvılcımlar Arasında

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

İklim'den...

“Ananın karnından tehditle mi doğdun, Adar Ağa?!”

Sesi adeta bir kılıç gibi keskin, öfkesi ise yıldırım gibi yıkıcıydı. O an kalbimde Emir’e duyduğum sevgi, korkunun bin katına çıktı. İçimde bir fırtına kopuyor, ama dimdik durmaya çalışıyordum; çünkü bu adam yanımda olduğu sürece, hiçbir tehdit, hiçbir kin beni paramparça edemezdi.

 

“Düzgün konuş, damat.”

Adar dedemin sesi odanın duvarlarında yankılanıyor, sert bakışlarıyla üzerimize çarpıyordu.

 

“Zaten yeterince düzgün konuşuyor, kocam dede.” Dedim, sesimde hem korkunun hem de kararlılığın tuhaf bir karışımı vardı. “Siz haddini aştınız! Evime zorla girdiniz, silah zoruyla buraya getirdiniz bizi. Yetmedi, namusuma laf ettiniz; bir de torun istiyorsunuz, yüzsüzce!”

Sözlerim havada yankılanırken, ellerim istemsizce yumruklandı. Gözlerimin önünde yılların birikmiş acısı, öfkesi canlandı.

 

“Arin! Haddini aşma!”

Dedemin yüzü kırmızıya dönüyor, damarları kabarıyordu.

 

“Senden mi öğreneceğim haddimi? Eli kanlı katilsiniz hepiniz!” Bağırıyordum, sesim çatlamıştı. “Bir de torun istiyorsun. Sen önce öz torunlarına yaşattıklarına bak, sonra torun iste!”

Sözlerim bıçak gibi keskin, hiddetim ise kıvılcım saçıyordu.

 

“Arin!” diye bağırdı, tam tokat atacakken Emir Kaan öyle bir hızla araya girdi ki, kolunu havada yakaladı.

 

“Karıma dokunursan seni gebertirim!”

Emir Kaan’ın sesi odanın içinde gurur ve koruma arzusu ile yankılandı. Adar dedem, gözleri yıldırım çakıyormuş gibi korumalara döndü.

 

“Verin şunun yemini!”

Korumalar aceleyle hareketlenirken, cep telefonundan bir ses kaydı çalmaya başladı.

 

“Durun artık… Hamileyim ben… Baba, dinle ne olur. Baba, Cüneyt’in bir suçu yok… Ne olur, bırakın gidelim…”

Ablamın sesi… Sesinde hıçkırıklar, korku ve çaresizlik vardı. Ellerim titredi, kalbim sıkıştı. Emir Kaan’a bakarken, dünyamın ağır bir yükle bastırdığını hissettim.

 

“Ablam…” dedim, nefesim kesildi. Ayaklarım beni taşıyamaz oldu. Emir Kaan hemen belimden tuttu, güçlü bir destekti o an.

 

Yeni bir ses kaydı açıldı, bu sefer…

 

“Babaaa!”

İklim’in çığlığı… O kadar çaresiz, o kadar acı doluydu ki, kulaklarım uğulduyordu. Dizlerimin üzerine çöktüm; gözlerim dolu dolu, ellerim titreyerek yere yapıştı.

 

“İklim, sakin ol. İklim…”

Emir Kaan’ın sesi sakinleştirici, güven veren bir kalkan gibiydi. Ama ben, dünyamda bağlantı kopmuş gibiydim; ağlamaktan parçalara ayrılıyordum.

 

Dedem, ses kaydını tekrar açtırdı:

 

“Cüneyt… yardım et… Baba yapma! Baba yapma, yalvarırım… Cüneyt, bir şey yap, ne olur…”

 

“Yapmaaa!!” diye çığlık attım, acım içimi kavuruyordu. Emir Kaan beni daha sıkı sardı, nefesim düzensizdi.

 

“Buradayım, sakin ol. Buradayım İklim, buradayım…”

 

“ Kabul mü damat?”

Adar dedemin sesi odanın soğuk havasını daha da kalınlaştırdı.

 

“Değil, Adar Ağa!”

 

Tam o sırada, kapı sertçe açıldı; Baran ağır adımlarla askerler ve korumalarla içeri girdi. Etrafımızda Emir’in timi, koruma çemberi oluşturmuştu.

____

 

 

 

"_Dakikalar önce_"

Baran'dan...

Dedemin gönderdiği konvoy, beni hastaneden alıp doğruca Adar Ağa’nın konağına getirmişti. Yanımda Emel vardı; gözleri öfkeyle parlıyordu ama elini tuttuğumda geri çekmedi.

 

“Hadi inelim,” dedim net bir sesle. Kaşlarını çatarak baktı.

 

“Bu yaptığının yine o aşiret denen şeyle alakalı olduğunu biliyorsun, değil mi Baran?”

 

“Gülüm… ilk ve son olacak, söz veriyorum.”

 

“Tamam…” dedi iç çekerek. Alnına bir öpücük kondurup araçtan indim.

 

“Sen arkamda dur,” diye Emel’e dönüp sertçe konuştum, ardından koruma şefime ve Haydar Uzman’a baktım: “Biz giriyoruz. Emel’e dikkat edin!”

 

Konağın kapısına doğru yürümeye başladığımda dedemin kurduğu planın her ayrıntısı tıkır tıkır işliyordu; daha kapıya yaklaşmadan, içeriden birileri açıp sonuna kadar araladılar.

 

Tam o sırada içeriden yankılanan bir ses kalbimi yerinden söktü:

“Ablaaa!”

 

İklim’in feryadıydı bu. Adımlarımı hızlandırdım; gözlerim Emir Kaan’ı arıyordu, başına bir şey gelmesinden delicesine korkuyordum. Koridorlar bitmek bilmiyordu, korumalar “Bu taraftan ağam, geldik!” diyerek yön gösteriyordu ama İklim’in ve Emir’in yankılanan sesleri kalbimi delik deşik ediyordu:

 

“Yapmaa!”

 

“Buradayım İklim… buradayım…”

 

Sonunda salona vardığımda Adar Ağa karşımda duruyordu. İklim yerdeydi, Emir başında diz çökmüş onu kendine getirmeye çalışıyordu; tim etraflarında silahları çekmiş onları korumaya geçmişti.

 

Adar Ağa dişlerini göstererek soğuk bir gülümsemeyle konuştu:

“Kabul mü damat?!”

 

“Değil Adar Ağa!” diye kükredim; sesim duvarlardan yankılandı. Tüm gözler bana döndü, adımlarımı sertçe hızlandırdım.

 

“Sen de kimsin?!” diye bağırdı Adar Ağa öfkeyle.

 

Gülümseyerek bir adım daha yaklaştım:

“Duran Boran’ın selamını getirdim, Adar Ağa!” dedim; sesim tok, net ve tehditkârdı. “Hapishane bu aylar soğuk olur; yorganını ben yollarım!”

 

Adar Ağa’nın kaşları öfkeyle çatıldı; ama gözlerindeki korku saklanamayacak kadar belirgindi.

 

“Duran Boran mı?!” diye tısladı, sesi boğuk ve çatallaşmıştı.

 

Gözüm dönmüştü. İçimde yıllardır uyumakta olan kin ve nefret, Emir Kaan’ın durumu ile ansızın patlak vermişti.

 

“Sen neyi oluyorsun evladım?” diye içlerinden biri çekinerek sordu.

 

“Ben Baran Boran. Boran Aşireti’nin yeni ağası. Töreye kurban ettiğiniz, kanına girdiğiniz Aslan Boran’ın oğluyum.”

 

“Veliahtı bu…” dedi biri, sesi titreyerek.

 

“Ah, keşke bunu bilseydiniz!” dedim, öfkeyle.

 

Adar Ağa, İklim ve Emir Kaan’a doğru yürürken bağırdı:

“Ne zaman şikayet ettin beni, kancık!”

 

Bileğinden tuttuğum gibi durdurdum, sertçe:

“Sen kancık sensin!” diye bağırarak yumruğumu Adar Ağa’ya indirdim. İşaret parmağımla havada daire çizmem ile korumalar beklenen komutu almıştı; korumaların tüm silahları Adar Ağa’ya çevrildi.

___

 

İklim'den...

 

“Alın hepsini!” diye bu defa Alparslan Üsteğmen’in gür sesi odayı doldurdu. Ardından duyulan tek şey, metal kelepçelerin tok sesleri ve insanların panikle boğuk nefes alışlarıydı. Ama benim dünyam hâlâ yerde, avuçlarımın arasında paramparça olmuş gibi duran telefondaydı… Ablamın titreyen sesi zihnimde yankılanıyor, kulaklarımı sağır ediyordu.

 

“İklim! Bana bak… İklim, ben buradayım… Yanındayım, güzelim… Bana bak İklim…”

Emir’in sesi sanki derin bir kuyudan geliyordu. Görüşüm bulanıyor, gözyaşlarım akarken nefes almakta zorlanıyordum.

 

“Emir… Kapat şunu… ne olur…” dedim, sesim titrek ve boğuktu. Ağzımdan çıkan her kelime acı doluydu.

 

“Kapatın lan şunu!” diye bu defa Baran’ın öfkeli gürlemesi odayı inletti. Öyle bir kararlılık ve kudret vardı ki sesinde, herkes olduğu yerde dona kaldı.

 

“Iklim, iyi misin?”

Baran dizlerinin üzerine yanımda çökmüş, gözlerinde hem öfke hem şefkat karışımı bir bakış vardı. Eliyle omzuma dokundu, ama ben hâlâ titriyordum.

 

Emir Kaan, güçlü kollarıyla beni göğsüne bastırdı. Sıcak nefesi saçlarımın arasından yüzüme vuruyor, elleri belimde koruyucu bir kalkan gibi sıkıca kavrıyordu.

 

“Ağabey! Arabayı hazırlayın! Kendinden geçiyor…”

Emir’in sesi panik ve emir doluydu; kalbimin atışları boğazıma vuruyordu. Etrafımızdaki silahlı adamlar bile suskun, sadece ben ablamın yankılanan çığlıklarında hapsolmuştum…

 

 

Gözlerimi açtığımda, karşıma beyaz bir tavan çıktı. O an nerede olduğumu tam olarak anlayamadım, etrafımı yavaşça süzdüm. Soğuk bir odadaydım, elimde ince bir serum damarı dikkatimi çekti. Hafifçe hareket etmeye çalışırken içeriye yumuşak adımlarla bir hemşire girdi. Gözlerindeki sıcaklık, yüzündeki gülümsemeyle birleşiyordu.

 

“Uyanmışsınız, nasıl hissediyorsunuz kendinizi?” diye nazikçe sordu.

 

Sesimi toparlamaya çalışarak, “Emir Kaan nerede?” dedim, sesim titrek ve biraz da kırılgandı.

 

Gözleri anlayışla doldu hemşirenin. “Eşiniz mi?” diye cevap verdi.

 

“Evet...” dedim, kalbim bir anlık rahatladı.

 

“Hemen dışarıda, arkadaşlarıyla birlikte sizi bekliyorlar,” dedi, hafifçe gülümseyerek.

 

“Nasılsa çağırır mısınız onu?” dedim, boğuk bir sesle, gözlerim dolmaya başlamıştı.

 

“Tabii ki, ama eğer ağrınız olursa lütfen çekinmeden söyleyin,” diye ekledi.

 

“Teşekkür ederim,” dedim, yumuşak bir nefesle.

 

Ama yaşadıklarımın zihnime dolmasıyla göz yaşlarım yeniden kaçmaya başladı. Yanaklarım ıslanırken, kapının tıklanmasıyla irkildim. İçeriye Emir Kaan girdiğinde, onun varlığıyla biraz olsun nefes alabildim. Dudaklarımdan zar zor çıkan “Emir...” sözcüğüyle seslendim.

 

Yanıma yavaşça yaklaştı, buruk bir gülümseme yerleşti yüzüne.

 

“İyi misin?” diye sordu, gözlerinde endişe ve şefkat vardı.

 

Başımı iki yana salladım ama boğazımdan yükselen hıçkırıklarla gözyaşlarım yeniden aktı. Varlığı bile bana güç vermeye yetiyordu.

 

“Yapma böyle... Daha yeni kendine geldin,” dedi, sesi kırılsa da sakin olmaya çalışıyordu.

 

“Emir... Nasıl oldu o çığlık... Nasıl yakmışlar canını...” dedim, sesim titreyerek.

 

Hemen sarıldı bana, kolları sarmaladı ve kalbim onunla biraz olsun huzur buldu.

 

“Şştt... Alacağız intikamını... Üzme kendini...” diye fısıldadı.

 

“Emir, çok kötüydü... Çok kötüydü...” diyebildim sadece, içimdeki acı tarif edilemezdi.

 

“Biliyorum... Buradayım... Geçecek... Yapma kendine bunu,” dedi, beni sıkıca tutarken.

 

 

Ama hıçkırıklarım da gözyaşlarım da sel olmuştu; onun sarılışına sığınırken, kendimi parçalanmış gibi hissediyordum. O ise çaresizce saçlarımı okşuyor, başımı sinesine bastırıyordu. Sesi boğuk ve içliydi:

“İklim... yapma... Güçlü durmamız gerekiyor...”

 

Ama zihnim, onun sözlerini bile duymayı reddediyor, sadece ablamın o kesik çığlığını tekrar tekrar kulaklarımda çalıyordu. Nefesim düzensizdi; boğazımda düğümlenen kelimeler acıyla çıktı:

“Emir... ablamın çığlığı gitmiyor kulağımdan...”

 

“İklim...” diye fısıldadı; sesindeki kırılganlık kalbimi daha da acıtıyordu.

 

“N’olur... eve götür beni... burda daralıyorum, nefes alamıyorum... hastanede kalırsam daha kötü olacağım...” dedim titreyen sesimle.

 

O an elimi avuçlarının arasına alıp, alnını nazikçe alnıma yasladı; bakışlarımız birbirine kenetlendi.

“Tamam... gidelim,” dedi kısık bir sesle. “Ama önce kendine gel, hadi güzelim...”

 

İlk defa onun “güzelim” deyişi bile içimi ısıtmıyordu; kalbimdeki koca boşluk sevincin önüne geçmişti. Gözlerim onun derin, kararlı gözleriyle buluştuğunda acı bir teselli hissettim.

 

“Derin nefes al... hadi benim için...” dedi; sesi sabırlı ama kırılgındı. Başımı usulca salladım, ellerim ne zaman onun ellerinin üstüne gitmişti bilmiyordum bile. Derin bir nefes aldım; önümdeki dağınık saçlarımı elleriyle nazikçe geriye çekti.

 

“Tekrar... derin bir nefes al,” dedi Emir; sesi yumuşak ama kararlıydı.

Derin bir nefes çektim; ciğerlerimi yakan o ağırlıkla birlikte sanki tüm hücrelerim sızladı.

 

“Ver şimdi…” diye fısıldadı; alnı hâlâ alnıma değiyordu, sesi kulaklarımda yankılanıyordu.

Titreyerek nefesimi bırakırken ellerini avuçlarımda daha sıkı hissettim; onun varlığı, etrafımdaki kaosu susturur gibi kalbimi bir nebze olsun yatıştırıyordu.

 

Birkaç kez daha derin nefes alıp vermemi sağladı; her seferinde “Aferin… bir daha…” diye mırıldanıyordu. Sesinin tonunda öyle bir şefkat vardı ki, yüreğimde kırılmış parçalar yavaşça birleşmeye çalışıyordu.

 

Sonunda nefesim düzene girdiğinde, alnını usulca çekip gözlerime baktı. Bakışları hem kararlı hem de yumuşaktı.

“İşte böyle… buradayım… seninleyim,” dedi; sesi sakince ama içten bir öfkeyi de saklayamıyordu.

 

Yanaklarımdaki yaşları başparmağıyla silerken bakışlarını bir an bile kaçırmadı. “Bu yaşadıkların, yaşatılanlar… hepsinin hesabını soracağız. Ama senin ayakta kalman gerek. Güçlü olmalısın, tamam mı?”

 

Gözlerim onun gözlerinde donup kaldı. Başımı usulca salladım; o an, korkumun yanında ilk defa bir güven duygusu da vardı.

 

“Çok güzel diklendin bugün. Kimsenin yapamadığını yaptın, İklim,” dedi sesi hem gururlu hem yumuşaktı. “Hak ettiklerini aldılar. Tutuklandılar.”

 

Gözlerim kocaman açıldı; kalbim bir an için hızla çarpmaya başladı. “Gerçekten mi?” dedim, sesim hem şaşkın hem umut doluydu.

 

Emir Kaan başını eğip alnını nazikçe alnıma yasladı. “Gerçekten… hepsi tek tek ellerine kelepçeyi taktılar. Artık kimse sana dokunamaz. Kimse sesini kısamaz.”

 

Titreyen nefesimi ona yaslanarak saldım; ilk kez içimdeki karanlık biraz olsun dağılır gibi oldu.

 

Titreyen nefesimi ona yaslayarak bıraktım; ilk kez içimdeki karanlık hafifçe dağılır gibi oldu.

 

“İyiysen doktorla konuşacağım, tamam mı?” dedi yavaşça.

 

“Hıhım…” dedim; kelimeler boğazımda düğümlenmişti, sadece başımı hafifçe sallayabildim.

 

 

“Emin misin?” diye sordu; sesi yumuşak ama kararlıydı.

 

“Eminim…” dedim; kelimeler dudaklarımdan bir fısıltı gibi döküldü.

 

“Tamam o zaman, çıkış işlemlerini başlatıyorum,” dedi; sesinde hafif bir rahatlama vardı.

 

Burnumu çekip gülümsemeye çalışarak başımı salladım. Ellerimi nazikçe bıraktı; ardından odadan çıkarken bakışlarımı ona sabitledim. Kapı kapanınca başımı yastığıma yaslayıp derin bir nefes aldım; içimde hem yorgun hem hafif bir umut vardı.

___

 

Yiğit Alper’den

 

Emir Kaan’dan hâlâ haber gelmemişti. Bekleyiş uzadıkça içimizdeki huzursuzluk büyüyordu. Göktürk, yüzüme bakarak sigara uzattı.

“Al, yak bir tane.”

 

“Eyvallah kardeşim,” dedim; sigarayı alıp titreyen ellerimle yaktım. Dumanı ciğerlerime çekerken gözlerimi uzaklara diktim.

 

“Geç kaldılar…” dedi Emirhan, yorgun ve kaygılı bir ses tonuyla.

 

“Öyle…” dedim başımı sallayarak. “Ama umarım sorunsuz halletmişlerdir.”

 

“Azra’ya baktınız mı hiç?” diye araya girdi Göktürk, bakışlarını evin kapısına dikmişti.

 

“Az önce baktım,” dedi Emirhan. “O da bizim gibi iyi bir haber bekliyor.”

 

Sinirim kabarıyordu; kendimi tutamayarak söylendim:

“Gelmesi iyi olmadı. Belki orada bize de ihtiyaç olurdu!”

 

“Kız gelmiş artık, ne yapacaksın? Hem Emir Kaan kendisi çağırmadı mı Azra’yı?” dedi Göktürk, omzunu silkerken.

 

“Başında bunca dert varken bir de yenisini açıyor…” dedim dişlerimi sıkarak.

 

“Olacağı varmış. Hangimiz dertsiziz ki?” dedi Emirhan, hüzünle gözlerini kaçırarak.

 

Tam o sırada Azra elinde bir tepsiyle kapıdan çıktı; mahcup bir ifadeyle yanımıza yaklaştı.

“Ağabey, hava sıcak… soğuk bir şeyler getirdim size,” dedi çekinerek.

 

“Sağ ol bacım, eline sağlık,” dedi Emirhan; sesi sıcak ve koruyucuydu.

 

Göktürk başıyla onayladı. Ben de bardağı alırken “Eline sağlık,” dedim kısık bir sesle.

 

Azra, gözlerinde belirsiz bir umutla bize baktı. “Emir ağabeyimden haber var mı?” diye sordu; sesi neredeyse bir fısıltıydı.

 

Göktürk’le bakıştık; ona ne diyeceğimizi bilemeden.

“Yok bacım, olursa hemen söyleriz,” dedi Emirhan, ortamı toparlamak istercesine. Azra başını sallayıp gözleri dolu dolu yukarıya çıktı.

 

Tam o sırada Göktürk’ün telefonu çalmaya başladı; hepimizin bakışı aynı anda ona çevrildi.

“Meltem yengeniz,” dedi telefonu açmadan önce; göz devirerek kafamı çevirdim.

 

“Efendim hayatım…” dedi Göktürk, bizden uzaklaşarak konuşmak için birkaç adım attı.

 

Ben bardağımdan bir yudum alıp etrafı süzdüm; bekleyiş her geçen saniye daha da ağır geliyordu.

“Tansu Komutan’ı mı arasak?” dedim; sesimdeki huzursuzluk saklanacak gibi değildi.

 

Emirhan başını iki yana salladı, uyarır gibi baktı.

“Başımıza ikinci Baran olma Yiğit Alper,” dedi ciddi bir sesle. “Elbet haber ederler, bekle.”

 

“Canım rahat etmiyor… İçimde kötü bir his var,” dedim dişlerimi sıkarak.

 

“Bir Ayetel Kürsi oku,” dedi Emirhan; sesi hem teselli hem hafif bir sitem taşıyordu. “Belki vesvesedir, kendini boşuna yiyorsun.”

 

“Bir araba geliyor…” dedi Göktürk, telefonunu kapatıp bize yaklaşırken. Hepimiz aynı anda yola döndük. Korna sesleri duyulmaya başladığında yaklaşan aracı seçebildik.

 

“Baran’ın arabası bu…” dedim derin bir nefes alarak. Hepimizin üzerinden görünmez bir yük kalkmış gibiydi; rahat bir nefes verdik.

 

Tam o sırada Azra, pencereden başını uzatıp “Ağabey!” diye sevinçle haykırdı; dudaklarımdan istemsiz bir gülümseme yayıldı.

 

Baran ve Emel arabadan inmiş, İklim ile Emir Kaan’ın da araçtan çıkmasını beklemişlerdi. İklim, bitkin ama kararlı bir halde Emir Kaan’ın kolundan destek alarak yürüyordu. Azra, biz beklemeden koşar adımlarla yanlarına vardı.

 

“Ağabey, iyi misiniz?” dedi sesi titreyerek.

 

“İyiyiz güzelim…” dedi Emir Kaan, Azra’nın saçını okşayarak. “İklim’in biraz dinlenmesi gerek sadece.”

 

“Geçmiş olsun kardeşim,” dedim Emir’e yaklaşarak; omzuna sertçe ama dostça dokundum.

 

“Geçmiş olsun Emir’im,” dedi Göktürk de yanımıza sokulurken.

 

"Eyvallah, sağ olun..." dedi Emir Kaan yorgun bir sesle...

 

Emel, İklim’in elini bırakmadan ona sarıldı. “Geçmiş olsun canım tekrardan…” dedi; sesi endişeyle doluydu ama bakışlarında nihayet gelen rahatlama okunuyordu.

 

“Azra, sen yardım et İklim’e ve Emir’e,” dedi Emel; sesi hem sakin hem kararlıydı. Ardından Baran’ın koluna hafifçe dokundu. “Bizim gitmemiz gerek, hayatım.”

 

“Hayırdır yenge?” dedi Emir Kaan; bakışlarını Baran’a çevirmişti, sesi endişeyle karışık bir şaşkınlık taşıyordu.

 

Emel kısa bir an durakladı; gözleri Emir’inkine kilitlendi. “Baran sonra anlatır, Emir…” dedi yavaşça; sesindeki ciddiyet odaya bir anda sessizlik yaydı.

 

Baran, Emir’in omzuna dokunarak “Merak etme,” dedi. “Halletmemiz gereken bir şey var. Siz buradan ayrılmayın, içeride kalın. Kapıları kilitleyin.”

 

Azra hemen İklim’in yanına eğildi; ellerini tutarak ona destek olmaya çalıştı.

 

Baran ile Emel ise arabaya binmeleri ile gitmeleri bir olmuştu.

 

___

 

Baran’dan

 

“Beni havalimanına bırak,” dedi Emel, valizine öfkeyle kıyafetlerini doldururken. “Seninle sonra görüşeceğiz.”

 

“Emel, yapma yavrum ya…” dedim; kelimeler ağzımdan yalvarır gibi dökülüyordu.

 

Emel aniden başını çevirip gözlerini gözlerime dikti. “Alaz Botanlı kim?! Niye telefonda seni tehdit ediyor?!”

 

“Salak çünkü! Onu da alırız bir iki güne, Emel… Dinle beni gülüm,” dedim; sesim hem sabırsız hem çaresizdi. Ama Emel elindekileri hızla katlayıp valizine atmaya devam etti.

 

“İstemiyorum!” dedi dişlerini sıkarak. “Emir Kaan için sustum, yuttum… Ama bu mesele ayrı! Sen hâlâ dedenle ilgili işlerin içine giriyorsun Baran!”

 

“Emel, yavrum… Bir dinle güzelim, bak her şeyi açıklayacağım…”

 

“Neyini dinleyeceğim?!” dedi sesi titreyerek; hem öfke hem korku vardı bakışlarında.

 

“Korkuyorum dedim sana… ama sen inatla gittin, aşiret işlerine bulaştın!” dedi Emel; sesi çatallandı, gözleri doldu.

 

“Bıraktım…” dedim titreyen bir nefesle. Elleri bileğimdeydi ama artık sıkmıyordu; öfkesi yavaş yavaş yerini endişeye bırakıyordu. “Teslim ettim… İlk ve sondu gülüm. Ben zaten yapamam. Ben alıştım bu hayata. O hayatı hiç tatmadım… tatmak da istemem. Ama mecbur bırakırlarsa da Emir Kaan rahat edene kadar katlanmak zorundayız.”

 

Sözlerim dudaklarımdan dökülürken alnımı onun alnına yasladım; ikimiz de derin derin nefes alıyorduk. O an odada sadece kalp atışlarımızın sesi yankılanıyordu.

 

Emel yutkunarak, titrek bir sesle sordu: “Botanlılar dedikleri kim peki? Onlar da mı Adar gibiler?”

 

“Yok güzelim…” dedim, saçlarını okşayarak. “Aksine, Adar’ın yüzünden bu haldeler. İklim’in eski nişanlısı Barış Botanlı’ya kurulan kumpas yüzünden kardeşi çıldırmış durumda. Bir ara onları da enseliyip konuşturmamız lazım… o kadar.”

 

Emel’in gözleri korkuyla parladı; dudakları titredi. “Yine mi… ağalık işleri?”

 

“Yok güzelim,” dedim usulca, bakışlarımı onun gözlerinden ayırmadan. “Jandarma olarak…”

 

Emel’in gözleri hafifçe daraldı; nefesi hızlandı. “Bulaşmak yok, o zaman söz ver… Emir dışında kimsenin işine karışmak yok!”

 

“Bir de… tim dışında kimsenin işine karışmak yok. Söz ver,” dedi Emel, kaşlarını hafifçe çatıp parmağını göğsüme bastırarak.

 

“Söz…” dedim gülerek; parmağını tutup öptüm. “Seni çok seviyorum.”

 

“Ben daha çok…” dedi; sesi yumuşacık ama gözleri ciddiyetle parlıyordu.

 

Bir an duraksadı, bakışları benimkinde kilitlendi. “Babamıza nikah günü aldığımızı ne zaman söyleyeceğiz?”

 

“Hmmm…” diye mırıldandım, yanağına usulca dokunarak. “Ne zaman söylesek… dedemle barışmışken mi söylesek acaba?”

 

Emel’in gözleri irileşti; sesi panikle karışık hışırdadı: “Baran! Bir hafta sonra nikahımız var! Babama torunlarımızı görünce mi haber edelim?!”

 

Omuzlarımı umarsızca silkerek sırıttım: “Bana uyar!”

 

“Baran!” dedi Emel, öfkeyle ellerini göğsüme iterken.

 

“Yeriimmmm!” dedim; yanaklarına uzunca iki buse kondurmamla kahkahası odada yankılandı.

 

“Baran, söyleyelim babama… Beni yumuşatmaya çalışma!” dedi, parmağını tehditkâr gibi sallayarak.

 

“Tamam ama… dedesinin üç tane oteli, iki tane de araba ve motor galerisi varmış diyelim,” dedim kısık sesle, gözlerimi kısıp muzurca gülerek. “Yoksa nikahı dahi bozar o cadı baban!”

 

Emel’in kaşları havaya kalktı; hem sinirli hem de gülmekten kendini tutamıyordu. “Herkes kaynanasını sevmez… sen kayınbabamı sevmiyorsun!”

 

“Çektirmesin o da güzelim, seni alana kadar kan kusturdu bana…” dedim omuz silkip.

 

“Ben de babama dedenin sana bırakacağı mirası diyeyim… bak beni bırakır nikahı basar sana kocacım!” dedi, kahkahayla karışık bir ciddiyetle.

 

“Olmaz. Benim başım bağlı!” dedim, alnımı onun alnına yaslayarak.

 

“Diyorsun?” dedi, gözlerini kısarak derinlik dolu bakışlar attı.

 

“Bir kiraz dudaklı peri kızı aldı aklımı başımdan…” dedim, sesi fısıltıya dönüştürerek.

 

"Hmmm..." dedi hoşuna gittiğini belli ederek.

 

“Hıhımmm…” dedim dudaklarına uzanırken; ama tam öpecekken Emel başını çevirip yanağını gösterince öpücüğüm havada kaldı. Şaşkınlıkla başımı geri çekip baktım.

 

“Gülüm?” dedim kısık sesle, kaşlarımı hafifçe kaldırarak.

 

“Orası yasak sana nikâha kadar!” dedi, bakışları hem ciddi hem muzurdu. “Dinlemediğin sözlerime say!”

 

“Gider Emir’i öperim bak!” dedim tehditkâr bir sesle, kendimi tutamayıp gülerek.

 

“Baran!” dedi Emel, gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

 

“Kızlardan fazla Emir’i kıskanıyorsun…” dedim, kahkahayla karışık bir nefes salarak.

 

“Emir dahi inkâr etmiyor zaten,” dedi Emel, gözlerini devirmeye çalışsa da kahkaha kaçıyordu sesine. “‘Baran’ın ilk aşkı bendim yenge’ diyor!”

 

“Cilveli pezevenk ya!” dedim bozulmuş gibi yaparak. “Nasıl da biliyor kendini?!”

 

“Baraaaan!” dedi Emel, beni kolumdan dürterek.

 

“Mağralı karım benim!” dedim övünür gibi, kollarımı iki yana açarak.

 

“Emir’in üstüne kuma gelmiş gibi hissediyorum senin yüzünden!” dedi Emel, burun kıvırarak.

 

“İklim’i de benim üstüme kuma aldı zaten Emir…” dedim gülerek.

 

“İyi o zaman, bizi boşayın siz; mutlu mesut yaşayın Emir’le!” dedi Emel, kollarını göğsünde birleştirip dik dik bakarak.

 

“Allah’tan Emir kız falan olmamış…” dedim kahkaha atarak. Ama Emel’in bakışları bir anda keskinleşince durakladım.

 

“Benim yerime onu mu alacaktın yani?!” dedi Emel, sesini incelterek.

 

“Cıık… Emir erkek olduğu halde seni bu kadar kıskandırıyor güzelim. Kız olsa kesin beni şişlerdin!” dedim kıkırdayarak.

 

“Ha şunu bileydin!” dedi Emel, kaşlarını çatıp dudaklarını büzerek.

 

“Şaka yapıyorum yavrum ama…” dedim, ellerini tuttum.

 

“Onu bunu bilmem ama ‘number one’ görümcem ve kumam sayende Emir Kaan!” dedi Emel, hınzır bir gülümsemeyle.

 

“İklim’le bunlar bir tutuşsun… sen o zaman İklim’le gör! Şimdi o kadar değiller…” dedim alaycı bir sesle.

 

“İklim’i sevmiyordun hani?” dedi Emel, gözlerini kısarak.

 

“Güzidemin karısı… Mecbureen artık katlanacağız,” dedim omuz silkip.

 

“Hâlâ ‘güzidem’ diyor ya!” dedi Emel, şaka yollu hiddetle.

 

“Gel buraya, gel!” dedim; onu aniden kendime çekip kollarıma aldım.

 

“Öpmek yasak ama!” dedi Emel, dudaklarını sıkıca kapatıp bana bakarak.

 

“Bir hafta sonra çıkarırız acısını, karım…” dedim kısık bir sesle, gözlerimi onun dudaklarına dikerek.

 

“Emir’i şahidim yapacağım!” dedi, kaşlarını kaldırıp meydan okuyan bir ifadeyle.

 

“Aslan karım be!” dedim kahkahamı tutamayarak. “Kim kumasını şahit yapar?!”

 

“Baran ya!” diyerek yüzüme kızgın bakışlar fırlatıp hızla odadan çıkmaya kalktı. Ama ben çoktan peşine takılmıştım.

 

“Karımmm!” dedim arkasından, gülerek ve koşar adım ona yetişirken.

 

☆☆☆

Erken attım ama oylamaya yüklenin canlarimmm ❤️

İklim ve Emir Kaan, Baran ve Emel'in bana göre vibe verdiği şarkıyı da aşağıya bırakıyorum

bolum nasildi ?

bir de bu botanlilar diyorum başa bela olur mu acaba?

Oylama 13 olmuş erken attım ama

Neyse oy siniri 15 kesin bu defa.

Yüklenin oylamaya bölüm erken gelsin 😢

Bölüm : 03.07.2025 09:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 22 : Kıvılcımlar Arasında
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...