26. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔

Bölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

Alaz Botan’dan

 

Barış ağabeyim sinirle odanın içinde bir ileri bir geri volta atıyordu. Yumrukları sıkılıydı, kaşları öfkeyle çatılmış, dişleri gergin bir çene altında birbirine bastırılmıştı. Gözlerinin içi, yaşanmamış onca pişmanlıkla birlikte, hâlâ İklim’in çarşaf meselesini hazmedememenin kızgınlığıyla parlıyordu.

 

"Ağabey..." dedim, temkinli bir sesle.

 

Aniden döndü, yüzüme öfkeyle bakarken sesi yükseldi:

 

“Sen niye boyun eğdin Alaz?! Böyle bir şeye nasıl göz yumdun?!”

 

Derin bir iç çektim. Gözlerimi kaçırmadan konuşmaya çalıştım. Sakinliğimi korumaya çabalıyordum.

 

“Ne yapsaydım ağabeyim? Zaten yeterince belamız var. Bir de Boran Aşireti’ni mi karşımıza alayım? Adamı tehdit ettik, ona rağmen adam da bizim elimizden tuttu. Bugün dışarıda yürüyor olmanın tek sebebi Baran Ağa.”

 

Sözlerim kaşlarının daha da çatılmasına sebep oldu ama bir yanıyla da içten içe gerçeği duyduğuna emindim. Yüzü hâlâ öfkeliydi, ama yorgun görünüyordu.

 

“Baran Ağa, Emir’in arkadaşı çıktı. İkisi bir olup belgeleri düzenlediler. İklim’in ruhu bile duymadan, seni içeriden çıkarttılar.”

 

“İklim çıkarmadı mı beni?” dedi, bir an inanmak ister gibi.

 

“İklim etkilenmesin diye haber verilmedi sana. Onu korumak istedi sadece. Ama sen hâlâ anlamak istemiyorsun. Adar Ağa kanlı çarşafı meydanın ortasına asmış. Herkesin gözüne sokar gibi. Bu iş bitti ağabeyim. İklim’den sana artık yar olmaz.”

 

“Bana ‘kocası’ deme bir daha!” diye bağırdı, yumruğuyle masaya vuracak gibiydi.

 

Omuzlarımı düşürüp bir adım geri çekildim. “Gerçeği inkâr etmekle bir yere varamazsın.”

 

Sonra döndüm:

 

“Ayhan!” diye seslendim. Kapının yanında bekleyen Ayhan hemen geldi.

 

“Buyur beyim?”

 

“Şu videoları açsana ağabeyime. Özellikle iki gün öncekini. Emir’in İklim’i kucağına aldığı anı. İzlesin, belki o zaman kabullenir.”

 

Ağabeyim gözlerini kıstı. Dudakları titredi.

 

“Yalan… Yapmaz İklim ya…” dedi ama sesi çatlamıştı.

 

İçim acıdı.

 

“Ağabey… İklim seni hiç sevmedi. Sana hep kardeşi gibi baktı. Sen onu zorla elde etmeye çalışmasaydın, belki bir ihtimal vardı. Ama şimdi yok. Onu mahvettin, kendini de mahvettin.”

 

“Alaz… sus artık.”

 

“Emir Kaan’ın kardeşini de takipten çıkart. Korumaları çeksin. Zararsız bir çocuk o. Tamam, İklim’i gözünden sakınıyor ama yalan yok; asker olduğu hâlde hâlâ ek iş yapıyor.”

 

“Bana ne lan?! Bana ne?!”

 

Sözleri boşlukta yankılandı. Ama içimde patladı.

 

“Ağabey… Kusura bakma ama ben bu aileyi senin saplantılı sevdan yüzünden oradan oraya savrulsun diye kurmadım. Bir delilik yaparsan, yeminle sıkarım kafana. Yeter artık!”

 

“Senin Sedef’e olan aşkına karışıyor muyum ben?!”

 

“Olmayacak duaya amin dedim. Ama Yaradan bile imkânsıza kıymet verirken, senin yüzünden o da bitti. Terk etti beni artık. Artık o da yok.”

 

Bir an dondu. Gözlerime baktı, boş ve çaresiz bir bakışla.

 

“Ciddi misin?” diye sordu sadece, neredeyse fısıltıyla.

 

“Yok ağabey, canım sıkıldı, şaka yapıyorum...” dedim iğneleyerek. “Sence bu konunun ciddi olmama ihtimali var mı?”

 

Başını iki yana salladı. Mırıldandı:

 

“İklim o adamla yapamaz...”

 

“Eğer İklim’in gözü parada olsaydı, çoktan elde ederdin zaten. Ama olmadı. O yüzden Azra’yı da rahat bırak. Suçsuz bir kıza, ağabeyi yüzünden yanaşmak… adamlığa sığar mı bu?”

 

“Sus Alaz!” dedi Barış ağabeyim, sesi öfkeyle karışık bir çaresizlik taşıyordu. “İklim ağzıyla reddetmeden uzaklaşamam ondan...”

 

Derin bir nefes aldım. Onun hâlâ son ümidi bir söze bağlamasına sinirliydim ama bu kadar yaralı bir kalbi daha fazla zorlamanın da faydası olmadığını biliyordum.

 

“Peki…” dedim. “Yarın okul çıkışı uğra yanına. Kocası görevde. Ama ters bir hareketini görürsem… yeminle ben sıkarım kafana!”

 

“Sen kimsin de beni tehdit ediyorsun?!” diye bağırdı, dişlerini sıkarak.

 

Döndüm ona, gözlerimin içine bakmasını sağladım. Sakin ama keskin bir sesle konuştum:

 

“Ağalığın elinden alındı, unutma. Korhan yüzünden kendi geleceğini yaktın. Şimdi çek cezanı, Barış Ağa!”

 

Arkamı dönüp yürümeye başladım. Ayhan sessizce peşimden geldi.

 

“Beyim, Azra Hanım’la görüşecek misiniz?” diye sordu alçak bir sesle.

 

Bir an duraksadım. İçimde kıpırdayan o tanıdık tedirginlikle cevap verdim:

 

“Görüşsem ne değişecek ki? Üniversiteden arkadaşım olsa da… ağabeyimin adını duysa kaçar benden.”

 

“Sizi tanıyor mu, beyim?”

 

“Ağabeyime söyleme, ama... iki senedir arkadaşım o kız. Sedef’le aramı da yapan oydu.”

 

Ayhan’ın yüzüne bir gölge düştü. Gözlerini yere indirip mırıldandı:

 

“İyi bir kız o zaman.”

 

Başımı eğerek, iç çekerek onayladım.

 

“İyi hem de çok iyi… Ama ağabeyimin bulaştığı işler, bir anda düşman doğurabilir bize. Kıza zarar gelsin istemem.”

 

Ayhan başını salladı. “Yarına bir görüşün isterseniz beyim, haberin yokmuş gibi davranırsınız. Belki böyle daha kolay olur.”

 

“Deneceğim, Ayhan... Deneceğim.” dedim, sesim kısık ama kararlıydı.

 

“İklim’i koruma altına alın.” dedim kesin bir tonla. “Ağabeyimin ters bir hareketinde, kolundan tutup çekiştirmesi bile olsa… hiç düşünmeden alın, atın arabaya. Direnirse? Gerekirse topuğuna bir tane sıkın! Başımıza yeni bir Korhan Karaçay doğmasın!”

 

“Emredersiniz beyim.” dedi Ayhan, başını öne eğerek.

 

“Emir Kaan ne zaman görevden dönecek, onu da öğrenin.” diye devam ettim. “Onunla tekrar konuşup anlaşalım. Düşmanım dostum olacak deseler inanmazdım ama... yüreği güzel olan insan belli ediyor kendini.”

 

Ayhan göz ucuyla baktı bana. Sessiz ama içten gelen bir gülümsemeyle konuştu:

 

“Öyle ağam... Temiz çocuk. İklim şanslıymış.”

 

Kısa bir iç çekişle başımı salladım. Yutkunduğum kelimeleri saklayamadım:

 

“Ağabeyim gibi kıskanç, kontrol manyağı bir adamın elinde solacağına... sevdiği adamın yanında çiçek gibi açsın. Leyla ablanın kanı daha kurumadı. O hatayı bir daha yaşatmam kimseye.”

 

Ayhan, yüzünde hüzünle ama umutla başını eğdi. “Sonları inşallah öyle bitmez, ağam."

 

“Cüneyt ağabey nasılmış?” diye sordum, gözlerim pencerenin dışına takılmışken.

 

Ayhan hafifçe eğildi, sesi her zamanki gibi alçak ama netti.

“Emir Kaan’la İklim’in haberi yokmuş beyim, ama... babasının ilaçlarını vermediği söyleniyor.”

 

Başımı çevirdim ona.

“Ciddi misin sen?”

 

“Beyim, babasının mal varlığı yerinde diyorlar. Koruması Şehmuz’dan duydum. Adar Ağa tekrar saldırmasın diye, adam işlerini gizli yürütüyormuş.”

 

Bir an düşündüm. Kaşlarımı çatarken içimde ince bir öfke kıpırdadı.

“Onu da araştırın o zaman. Şüpheli biri hâline gelmesin.”

 

“Beyim…” dedi Ayhan duraksayarak.

 

“Söyle Ayhan.”

 

“Siz… essahtan savcı mı olacaksınız?”

 

Gülümsedim hafifçe.

“Neden olmayayım Ayhan? Boşuna mı kafa çürüttüm o okula girmek için?”

 

“Ya ağabeyiniz?”

 

Yüzüm ciddileşti.

“Umurumda değil Ayhan. Sen benimle büyüdün. Gözüm arkada kalmaz ki. Sen işleri halledersin, ben de kendi yoluma giderim.”

 

Başını eğdi, sonra mahcup bir ifadeyle konuştu:

“Beyim, ben lise terkim… Ne anlayacağım o kadar işten güçten…”

 

Omzuna hafifçe vurdum.

“Senin haberin yok mu?”

 

“Neyden beyim?” dedi, şaşkınlıkla.

 

“Seni açık öğretime kayıt ettirdim.”

 

Gözleri büyüdü, bir anda çocuk gibi sevinçle bakmaya başladı.

“Essah mı?!”

 

Gülümsedim.

“Essah.”

 

 

“Beyim…” dedi Ayhan, gözleri hafifçe dolmuş gibiydi. “Seni Allah başımıza melek diye mi gönderdi?”

 

Gülümsememi tutamadım, omuzlarımı silkerek yanıt verdim:

“Cık… Bu kadar negatiflik yeter dediler, ‘Araya biraz pozitif enerji katalım ya kulum,’ deyip attılar beni buraya!”

Lafım biter bitmez ikimiz de kahkahayı bastık.

___

 

İklim Yılmaz'dan…

 

Okul çıkışı, projelerimden tam puan almanın tatlı sevinciyle eve gitmek için yola çıkmıştım. Emir Kaan’ın görevde olduğunu biliyordum, ama nedense okul kapısına her yaklaştığımda, onu orada beklerken hayal ediyordum yine de. O alıştığım dik duruşuyla, sırtını araca yaslayarak beni bekliyor olacaktı sanki.

 

Kapıya vardığımda kimseyi göremeyince, burnumun ucuyla gülümsedim.

 

“Hâlâ gelmemiş...”

 

Derin bir nefes alıp evin yoluna yönelmiştim ki, arkamdan gelen tanıdık bir sesle irkildim. Kaşlarım kendiliğinden çatıldı.

 

“İklim?!”

Geriye döndüğümde Barış’ı karşımda buldum. Gözlerimle etrafı hızlıca süzüp hemen çantamdaki biber gazına uzandım. Emir Kaan önlem olsun diye görevden önce bırakmıştı çantama. “Her ihtimale karşı olsun yanında,” demişti.

 

“Ne işin var senin burada?” dedim, sesim titremeden ama öfkeyle.

 

“İki dakika konuşabilir miyiz, lütfen…” dedi, sesi neredeyse yalvarırcasına.

 

“İstemiyorum! Git buradan, yoksa polisi ararım!” dedim dişlerimi sıkarak. Elim çantamın içindeydi hâlâ.

 

“Yemin ederim, sana zarar vermeyeceğim İklim… Sadece konuşmak istiyorum.”

 

“Sana güvenmiyorum artık!” dedim net bir şekilde.

 

“Bak… sadece iki dakika. İzin ver, anlatmam gereken şeyler var.”

 

“Benimle konuşacak bir şeyin kalmadı senin!” dedim. Adım adım geri çekiliyordum.

 

“Bu kadar mı bittim gözünde? Hiç mi şansım yok?”

 

“Pire kadar değerin kalmadı bende, Barış,” dedim gözlerinin içine baka baka. “Duymak istediğini duydun. Şimdi git. Polisi ararım! Ve inan, Emir duyarsa olacaklara karışmam!”

 

Barış gözlerini kaçırdı önce, sonra boğuk bir sesle sordu:

 

“Emir Kaan’ı… gerçekten seviyor musun? Benden korkup da ona sığınacak kadar mı?”

 

“Seviyorum…” dedim, net ve kararlı bir şekilde.

İlk defa bu kadar açık, bu kadar kendimden emin bir biçimde kabul ediyordum Emir’e olan aşkımı.

 

“Tahmininden daha fazla…”

 

Barış gözlerini kaçırmadı benden, ama sesindeki kırıklık da artık gizlenemez hâle gelmişti.

“Bu kadar kısa sürede âşık olamazsın ona…”

 

“Sana ne?!” dedim aniden, öfkem boğazıma düğümlenmişti.

Yine sınırımı zorluyordu. Yine anlamıyordu.

 

“İklim izin veremem... Tükenirsin o çulsuzun elinde. Hem ne var ki seni bağlayan ona zorunluluktan başka?”

 

“Anlamadığınız nokta da bu işte, zorunluluk olmadı o bana hiç…”

Sertçe bir adım attım ona doğru. Sesimi yükseltmedim ama her kelimem sanki tokat gibi çarpıyordu.

“Yaptığı şeyler o kadar kıymetli ki… Dünyaları verseniz değişmem.

Arabası yok belki ama… beni tek başıma yürümeyeyim diye bekliyor her çıkışta.

Ayakları su içinde kalırken, benim ayaklarım ıslanmasın diye kucağına alıyor.

Sadece beni değil, hayatımı da önemsiyor. Derslerime yardım ediyor.

Bilmiyorsa araştırıyor. Sınavım olduğunda, o hâliyle gelip yemek hazırlıyor.

Göreve gitti, üç gün oldu… ama hiç aç kalmadım biliyor musun? Ben onunla evlendiğim günden beri hiç açlık çekmedim.

Ben uyurken saklama kaplarına yemek yapıp koyup bırakıp öyle giderdi görevlere...

Her gün, her hafta çantama, utanırım diye fark ettirmeden harçlık koyardı.

‘Başarınla ödersin’ yazmıştı hatta bir notunda…

Böyle bir adamı mı sevmeyeyim,

yoksa beni ‘babamdan kurtarmak’ adı altında kolumdan çeke çeke evlendirmeye çalışan babamın dayaklarına maruz bırakıp aç bırakılıp gelinlik giymek zorunda kalıp seni mi sevseydim?!”

 

Barış başını yere eğdi.

Ama onun odaklandığı, içinde yankılanan şey bambaşkaydı.

“O çarşaf olayı da doğru yani o zaman…” dedi, sesi neredeyse fısıltıydı.

 

“Doğru,” dedim dimdik.

Bir yalandan gerçeğe çevirdiğim cümleyi kararlılıkla taşıdım dudaklarıma.

“İleride belki bir bebeğimiz bile olur… Şuan okuluma odaklanmak istiyorum sadece. Emir Kaan'da okulumun aksamasını istemiyor.”

 

Yalan değildi sevdam… Ama çarşaf da, bebek de… sadece yalan bir savunmaydı.

Yine de sustum. O susarken ben de başka bir kapıyı kapattım.

 

“İklim…” dedi titreyen sesiyle. Ama cümle kuramadı.

 

“Dengine birini bul Barış.

Ben sana hiç o gözle bakmadım. Bakmam da. Benim bir bekleyenim var ne de olsa.”

 

Barış derin bir nefes aldı.

Gözleri, bu defa ilk defa gerçekten boştu.

“Anladım…” dedi.

Ve sustu.

 

“Ama ben seni yar edemem o adama!” demesiyle birlikte önüme bir anda siyah takım elbiseli adamlar çıktı.

 

Gözümde bir anda tehlike çakmıştı.

Çantamdaki biber gazına uzandım.

“Yaklaşmayın!” diye bağırdım, gözlerim korkuyla ama kararlılıkla onların üstündeydi.

 

Ama dinlemediler. Adamlar üzerime doğru yürümeye devam etti.

Biber gazını sıktım. Önümdeki adam yüzünü çevirdi ama diğeri ani bir hareketle koluma vurdu.

Acıyla biber gazı elimden düşerken başka biri diğer kolumdan yakaladı.

Çırpınıyordum, nefes nefese…

“Bırakın! Dokunmayın bana!”

 

Tam beni zorla arabaya bindirecekleri sırada bir ıslık sesi duyuldu.

 

“Bırakın İklim’i! Alın Barış ağanızı!” diye gürledi tanıdık bir ses.

Alaz’dı.

 

Korumalar bir anda duraksadı.

Barış bir şeyler yapmaya yeltendi; elini beline attığı anda, adamlar çoktan üstüne atlamıştı.

Çığlıkla geri çekildim. O an neler olduğunu tam anlayamadan Alaz’ın sesi tekrar yükseldi:

 

“Ben sana dedim ağabey! İklim’den de Emir’den de uzak duracaktın!”

 

Barış, yerde korumaların arasında debelenirken öfkeyle bağırdı:

 

“Öldüreceğim seni Alaz! İnsan kanından olana bunu yapar mı?!”

 

Alaz bir adım öne çıktı. Gözleri öfke ama yüreği sağlamdı.

 

“Karşısındaki kanı bozuksa yapar!

Alın götürün bunu. Hastaneye kapattırın. Üç ay yurt dışında kalsın, gözüm görmesin!” dedi sert bir sesle.

 

Yanındaki Ayhan başını sadece bir kere salladı.

O anda ben, hâlâ olup biteni anlamaya çalışırken bakışlarım Alaz’a kilitlenmişti.

 

“Alaz?” dedim boğuk bir sesle. Hâlâ şaşkındım.

“Seninle önceden mesajlaşmamız iyi oldu.” dedi Alaz, dudaklarında yorgun ama içten bir tebessümle.

“Bana inanmazsın diye korkuyordum, İklim.”

 

Yüzüne baktım. Gözlerinde bir gram yalan yoktu. Ve haklıydı. Hiçbir zaman zararı olmamıştı bana Alaz’ın...

 

____

 

Emir Kaan Yılmaz'dan...

Günlerdir süren yoğun operasyonun ardından, tüfeğimi yere yaslayıp yavaşça çökerek sırtımı kaya parçasına dayadım. Her yanımız toz, ter ve barut kokusuyla sarılmıştı. Nefes alışlarımız birbirine karışıyordu; ciğerlerimiz kuru toprakla dolmuş gibiydi. Güneş batmak üzereydi, dağların ardından süzülen turuncu ışık son güçlerini topluyordu. Yüzümden boncuk boncuk ter akarken gözlerimi kısmış, göğsümdeki ağırlığı bastırmaya çalışıyordum.

 

“Ben bittim Komutanım…” dedi Yiğit Alper, sanki göğsüne koca bir taş bırakılmış gibi konuşuyordu. Tüfeğini yanına koymuş, boylu boyunca toprağa uzanmıştı.

 

“Ulan İzmirli, bir görevde de sızlanma lan!” dedi Göktürk, yorgunluğa rağmen yüzünde yaramaz bir sırıtışla.

 

“Sızlanmazsa ojeleri bozulur bir tanesi,” diye atıldı Emirhan. Kahkahası kırıktı ama gerçekti; hepimiz gibi yorgundu ama vazgeçmemişti.

 

Ben de dayanamayıp güldüm. Bu anlar... Bu yorgunluğun ortasında gelen sade kahkahalar, insanın en çok ihtiyaç duyduğu şeydi belki de.

 

“Çok komiksiniz ya…” dedi Alper, yorgun bir homurtuyla arkasını dönerek. Kumlara bulanmış formasının sırt kısmı güneşle kavrulmuş gibiydi.

 

Alparslan Üsteğmen sessizce cebinden bir sigara çıkarıp dudaklarına yerleştirdi. Çakmağını tıklatıp ateşi çaldığında çıkan o küçük kıvılcım bile gecenin karanlığına karşı dikilmiş bir direniş gibiydi. Derin bir nefes çekti, dumanı burnundan yavaşça bırakırken gözlerini göğe dikti.

 

“Sızlanmayın beyler,” dedi ağır bir tonla. “Tahmini üç-dört gün daha buradayız.”

 

Göktürk, sırtını bir taşa yaslayarak dizlerini kendine çekti. “Meltem’imle bir görüşseydim bari,” dedi, sesi çatallanmıştı. Belki de en çok özleyen oydu aramızda.

 

Hepimiz anında ona döndük.

 

“Hayırdır canım benim? Karakolda saat başı konuşmaya doymadın mı?” dedi İsmail Ağabey, yüzünde hafif bir tebessüm vardı ama yorgun gözleri hala tetikteydi.

 

“Öyle mi olduk şimdi ağabey?” dedi Göktürk, omuzlarını silkerek gülümsedi.

 

Tam o anda, hep bir ağızdan yengenin tonunu taklit ederek, “İsssssmaaaaaiiiiilllllll yaaaa!” diye bağırmamızla birlikte kahkahalar koptu. Gecenin sessizliğinde yankılanan gülüşlerimiz bile birer mücadeleydi.

 

Alparslan Üsteğmen bile dayanamayıp güldü.

 

“Komutanım, şunlara bir şey deyin ya!” diye sitem etti İsmail Ağabey.

 

Üsteğmen, başını hafifçe eğdi ve gözlerini kısarak, sahte bir ciddiyetle:

 

“Bir şey ulan size!” dedi.

 

Hepimiz bir kez daha gülmeye başladık. Gülüşlerin içindeki çatlaklarda, aslında hayatta kalmanın gururu vardı.

 

“Komutanım siz de mi?!” dedi İsmail, bu defa ciddi ciddi bozulmuş gibi.

 

Alparslan Üsteğmen başını eğip hafifçe salladı, dudak kenarındaki çizgiler yumuşamıştı.

 

“Baran ne yaptı acaba?” dedi Tansu, aniden sessizlikte yankılanan bir merakla.

 

“Nikâha yetişiriz değil mi?” dedim umutla.

 

“Zor bence,” dedi Emirhan, Üsteğmen'e bakarak.

 

“Belli değil valla çocuklar,” dedi Alparslan Üsteğmen, sesi biraz uzaklardan gelmiş gibiydi. Belki aklı başka bir çatışmadaydı hâlâ.

 

“Komutanım, bu görevden sonra şehir içine verecekler değil mi bizi?” dedi Göktürk, sesi titrek bir umudu barındırıyordu.

 

“Öyle dediler,” dedi Tansu, yanında sırtını silah çantasına dayayarak.

 

“Senelerdir yapıyoruz. Biraz da başkaları alsın artık yerimizi…” dedi Üsteğmen, gözlerini gökyüzüne çevirip öylece sustu. Akşamın alacakaranlığı yüzüne daha çok çizgi kazımıştı sanki.

 

“Komutanım siz böyle demezdiniz,” dedim ben, yutkunarak.

 

“Dedirtirler işte…” dedi sadece. Ayağa kalkıp ağır adımlarla çantasına yürüdü. Onu izlerken sessizlik çöktü üzerimize.

 

Tam sırtını dönecekken dönüp, “Emir Kaan, sen benimlesin,” dedi.

 

Yutkundum. “Komutanım, Tansu Komutanım sizinleydi…”

 

“Göktürk dinlesin biraz da onun horlamasını,” dedi gülümseyerek. Gülüşmeler yeniden başladı.

 

“Komutanım bu haksızlık ama! En kuzu gibi uyuyanı aldınız!” dedim ben.

 

“Sananda koynuma aldım sanacak,” dedi hafifçe kaşını kaldırarak.

 

“Adam evli Komutanım,” dedi İsmail ağabey, gülerek.

 

“Hadi canım?! Şaka mı yapıyorsun İsmail?!” dedi Üsteğmen, sahte bir şaşkınlıkla.

 

Sonra bir anda, hep birlikte yengenin sesini taklit ederek bağırdık:

 

“İssssmaaaaiiiiilll yaaağğ!”

 

İsmail ağabey küfür savurarak uzaklaşırken biz, belki de günlerdir ilk kez bu kadar içten güldük

☆☆☆☆☆

Sizce yeni bölüm de neler olacak ?

Ve bol ou yorum atın!

 

Bolca oy yorum atın yeni bölüm miis gibi olsunn ❤️

Bölüm : 11.07.2025 01:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...